Prof. Dr. Ersan Şen
Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız
I. Konunun ortaya koyulması
Seri muhakeme usulü, 17.10.2019 tarih ve 7188 sayılı Kanunun 24. maddesiyle CMK’nın 250. maddesi yeniden düzenlenerek ceza muhakemesi sistemimize girmiştir. Yine aynı Kanunun 31. maddesiyle CMK’ya eklenen Geçici Madde 5’in 1. fıkrasının (d) bendinde de “1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükmü bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü … uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 21.04.2022 tarih ve 2020/87 E., 2022/44 K. sayılı kararıyla CMK’nın Geçici Madde 5 düzenlemesinin 1. fıkrasının d bendinde yer alan 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış … dosyalarda seri muhakeme usulü uygulanmaz hükmünü,
“İtiraz konusu kural, belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş ya da hükme bağlanmış dosyalarda seri muhakeme usulünün uygulanamayacağını öngörmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere Kanun’un 250. maddesinin (4) numaralı fıkrası seri muhakeme usulünün uygulanması sonucunda yaptırımın yarı oranında indirilerek belirlenmesini öngörmektedir (bkz. § 22). Buna göre itiraz konusu kural yargılama aşamasında olup henüz kesinleşmiş hükümle sonuçlanmamış, dolayısıyla yeni yargılama usulünün uygulanabileceği dosyalarda ceza miktarı üzerinde fail lehine etkisi olan seri yargılama usulünün belirli bir tarih itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış dosyalarda uygulanmamasını öngörmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesini ihlal etmektedir. Kuralın bu niteliği ve yargılama üzerindeki etkisi dikkate alındığında Anayasa Mahkemesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/16, K.2020/33 ile 14/1/2021 tarihli ve E.2020/81, K.2021/4 sayılı kararlarında ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektirir bir durum söz konusu değildir.”
Gerekçesiyle Anayasanın 38. maddesine aykırı bularak iptal etti. Ancak Yüksek Mahkeme, düzenlemenin “kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü uygulanmaz” kısmına dokunmadı.
Bu iptal sonrası; seri muhakeme usulünün uygulanmasının mümkün olduğu kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış veya 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesinde kesinleşmiş dosyalarda nasıl bir uygulama yapılacağı sorunu gündeme gelmiş ve halen bu sorun devam etmektedir.
İptal sonrası Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilen 11.10.2022 tarih, E.24340503-659-0480-2019-1107/733996 Sayılı ve Seri Muhakeme Usulü konulu yazısında özetle;
1) 01.01.2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, ancak henüz hükmü bağlanmamış derdest dosyalarda kovuşturmayı yürüten ilk derece mahkemesi tarafından CMK’nın 223/8. maddesi gereğince durma kararı verilerek dosyanın seri muhakeme usulüne ilişkin işlemlerin yerine getirilmesi için Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi durumunda,
a) Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yeni bir soruşturma numarası alınarak, seri muhakeme usulüne ilişkin tüm iş ve işlemlerin seri muhakeme bürosundan sorumlu cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi,
b) Şüphelinin seri muhakeme usulüne ilişkin teklifi ve yaptırımı müdafii huzurunda kabul etmesi halinde düzenlenecek seri muhakeme usulü kabul tutanağıyla talepnamenin seri muhakeme usulüne bakmakla görevli ihtisas mahkemesine gönderilmesi,
c) İhtisas mahkemesinin CMK’nın 250/9. maddesine göre gerekli değerlendirmeyi yaparak hüküm kurması ve bu hükmün kesinleşmesi halinde kesinleşen kararın bir örneğinin Cumhuriyet başsavcılığı tarafından durma kararı veren mahkemeye bildirmesi,
d) İhtisas mahkemesinin talebi reddetmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından dosya yeniden soruşturmaya kaydedilmeksizin, seri muhakemenin olumsuz sonuçlandığının durma kararı veren mahkemeye bildirilmesi,
e) Seri muhakeme usulünün, dosyanın henüz Cumhuriyet başsavcılığında olduğu aşamada herhangi bir sebeple tamamlanamaması halinde, durumun bir üst yazıyla durma kararı veren mahkemeye bildirilmesi, mahkemece durma kararı verilen ekrandan yeni esas numarası alınmak suretiyle işlemlere devam edilebileceği, seri muhakemenin uygulanabilmesi için Cumhuriyet başsavcılığı tarafından açılan soruşturma kaydının kapatılabilmesi için daha önce söz konusu eylemle ilgili şüpheli hakkında iddianame düzenlendiği belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yazılması,
2) 01.01.2020 tarihinden önce hükmü bağlanmış olan dosyalar bakımından esas mahkemesinin dosyadan el çekmiş olması sebebiyle yeniden ele alamayacağından, istinaf veya temyiz kanun yollarına yapılan başvurunun sonuçlarına göre hareket edilmesi,
3) Daha önce seri muhakeme usulü uygulanmamış ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiş dosyalar bakımından, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya sanığın denetimli serbestlik tedbirine ilişkin hükümlere aykırı davranılması sebebiyle hükmün açıklanması suretiyle yeni esasa kaydedilen dosyalar bakımından yukarıda 1) numara altında anlatılan sürecin işletilmesi,
4) 01.01.2020 tarihinden önce kesinleşmiş dosyalar bakımından, Anayasa Mahkemesi tarafından “kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü uygulanmaz” ibaresi iptal edilmediğinden ve halen yürürlükte olduğundan kesinleşmiş dosyalar bakımından seri muhakeme usulünün uygulanamayacağı,
5) 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 02.08.2022 tarihinden önce kesinleşmiş dosyalar bakımından da, Anayasa Mahkemesi’nin kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü uygulanmaz ibaresini iptal etmemiş olması, seri muhakeme usulünün ihdas amacı ve nedeni ile Yargıtay’ın çeşitli daire kararlarında (Yazarların Notu: Bu kararlarda Anayasanın 153/5. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine dair düzenlemeye atıf yapılmıştır.) vurgulanan hususlar da dikkate alınarak, seri muhakeme usulü uygulanamayacağı, mahkemeler veya infaz savcılıklarından bu yönde bir talepte bulunulması halinde dosyalarda seri muhakeme usulünün uygulanmasından önce olağan ve olağan üstü kanun yollarının değerlendirilmesi,
Gerektiği yönünde görüş açıklanmıştır.
II. Konunun tartışılması ve sorunun çözümüne ilişkin görüşümüz
Konuya ilişkin yapacağımız kısa değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin iptal kararının haklı veya haksızlığı üzerine değerlendirme yapılmayacaktır. Burada yapacağımız değerlendirme Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı üzerine, 01.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren seri muhakeme usulünün bu tarihte kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış veya 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesinde kesinleşmiş dosyalar bakımından nasıl uygulanacağına ilişkin olacaktır.
Ceza muhakemesi kuralları “derhal uygulama” ilkesine tabidir. Bu ilkenin anlamı, bir ceza muhakemesi kuralı yürürlüğe girdiği andan itibaren başlamış ve yürüyen davalara da uygulanır; buna karşı önceki kural zamanında hukuka uygun gerçekleşen işlem geçerliliğini korur. TCK’nın 7/2. maddesinde yer alan ve “lehe olan kanunun geçmişe yürümesi” olarak adlandırılan “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır.” düzenlemesi CMK kuralları açısından geçerli değildir[1].
Bununla birlikte, Yargıtay kararlarında failin cezalandırılabilirliğini veya cezasının miktarını etkilemesi halinde bir ceza muhakemesi kuralının da “lehe olan kanunun geçmişe yürümesi” prensibine tabi tutulması gerektiği yönünde kararlar vermektedir[2].
Anayasa Mahkemesi de; seri muhakeme usulüne ilişkin verdiği bu kararında aynı yönde değerlendirme yapmış ve failin cezasının süresini etkileyen seri muhakeme usulünün bir tarih belirlenmek suretiyle kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış, ancak kesinleşmemiş dosyalar bakımından uygulanmasının sınırlanmasının, Anayasanın 38. maddesine aykırı olduğunu kabul etmek suretiyle Yargıtay ile aynı görüşü paylaşmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı üzerine 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış ancak kesinleşmemiş veya 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesinde kesinleşmiş dosyalar hakkında seri muhakeme usulünün uygulanması gündeme gelmiş ve yukarıda özetlediğimiz Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilen görüş yazısına göre 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresine geçilmiş, bununla birlikte henüz hüküm verilmemiş dosyalar hakkında esas mahkemesi; dosyanın bölge adliye mahkemesinde veya Yargıtay’da olması halinde bozularak esas mahkemesine gönderilerek, yine esas mahkemesi tarafından, dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi ve Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından seri muhakeme usulünün gerçekleştirilmesi beklenmektedir. 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesinde kesinleşmiş dosyalar açısından ise; Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümeyeceği (AY m. 153/5) kuralı gereğince seri muhakeme usulünün uygulanmaması, mahkemeler veya infaz savcılıklarından bu yönde talepte bulunulması halinde öncelikle olağan ve olağanüstü kanun yollarının değerlendirilmesi istenilmektedir.
Kanaatimizce; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün Cumhuriyet başsavcılıklarına önerdiği bu görüş hatalı olup, ceza muhakemesi sistemimize aykırı olduğu gibi, daha kolay çözülebilecek bir sorunu daha karmaşık bir hale getirmiş ve mahkemelerle Cumhuriyet başsavcılıkları arasında probleme sebep olmuştur.
Her ne kadar CMK’nın 250. maddesinde kovuşturma evresine geçildikten sonra esas mahkemesince seri muhakeme usulünün uygulanması düzenlemesine yer verilmemiş olmakla birlikte, açıklayacağımız gerekçelerle doğru uygulamanın; dosya kendisinde olan veya bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay’dan kendisine gönderilen esas mahkemesi, sanığı bilgilendirip müdafii huzurunda yapılacak teklifin de sanık tarafından kabulü halinde 250. maddenin 9. fıkrası hükmünün de atfıyla aynı maddenin dört ila yedinci fıkraları doğrultusunda kendi hükmünü kurması olacağı kanaatindeyiz.
1) Seri muhakeme usulü CMK’nın 174/1-c hükmü gereğince bir kovuşturma koşuludur. Bu düzenlemeye göre seri muhakeme usulüne tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde seri muhakeme usulü uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilir. Bununla birlikte; iddianamenin iadesi kurumu işletilmeyip de kovuşturma evresine geçilmiş bir dosyanın seri muhakeme usulü uygulanmadığı gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi, yani yeniden soruşturma evresinde dönülmesi mümkün değildir. Çünkü ceza muhakemesi sistemimizde “evrelerden geri dönülmez” prensibi geçerlidir.
CMK’nın 223/8. maddesinde yer alan düzenleme de seri muhakemeye ilişkin önerilen bu uygulamayı haklı kılmamaktadır. Bu düzenlemeye göre kovuşturma evresine geçilmiş bir ceza davasında soruşturma veya kovuşturma koşulunun gerçekleşmediğinin anlaşılması halinde, bu koşulun gerçekleşme ihtimali varsa mahkeme bu koşulun gerçekleşmesini beklemek üzere durma, gerçekleşme ihtimali bulunmaması halinde ise düşme kararı verecektir. Soruşturma veya kovuşturma koşulu Cumhuriyet savcılığı tarafından yerine getirilmesi gerekli olsa dahi bu koşul yerine gelmeksizin hazırlanmış iddianamenin kabul edildiği (CMK m.175) veya kabul edilmiş sayıldığı (CMK m.174/3) hallerde artık kovuşturma evresine geçilmiş olacağından bu aşamadan sonra mahkemenin iddianameyi iadesi mümkün değildir. Mahkeme bu halde; şayet soruşturma veya kovuşturma koşulunun gerçekleşmesi mümkünse bunun gereğini yerine getirmeli, değilse de CMK’nın 223/8. maddesine göre düşme kararı vermelidir. Nitekim Yargıtay; Cumhurbaşkanına hakaret suçunda kovuşturma koşulu olan Adalet Bakanının izni alınmaksızın düzenlenen iddianamenin kabul edilerek hüküm verilmesi halinde, bu iznin kural olarak soruşturma evresinde alınması gerekmekle birlikte bu izin alınmaksızın düzenlenen iddianameyi kabul etmiş mahkemenin durma kararı vererek bu izni kendisinin talep etmesi, izin verilmesi halinde yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması, izin verilmemesi halinde ise yine CMK’nın 223/8. maddesi gereğince düşme kararı verilmesi gerektiğini kabul etmiştir[3].
Görüldüğü üzere; soruşturma veya kovuşturmanın bir koşula bağlandığı hallerde bu koşul gerçekleşmeksizin iddianamenin kabul edilmesi haline ilişkin sorun daha önce yaşanmış ve Yargıtay tarafından, sorunun dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına iade yöntemi ile değil, mahkemenin kendisi tarafından çözülmesi kabul edilmiştir.
Kaldı ki bu sorun; sadece Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sebebiyle değil, mahkemenin iddianameyi kabul ettikten sonra işin seri muhakeme usulüne tabi olduğunun anlaşıldığı hallerde de ortaya çıkabilecektir. O hallerde de dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına iadesi halinde Kanunda olmayan bir yöntem fiilen yürürlüğe girmiş olacaktır ki, böyle bir uygulamayı doğru bulmadığımızı belirtmek isteriz.
Bu çerçevede; bir kovuşturma koşulu olan seri muhakeme usulü uygulanmaksızın iddianamenin kabulü halinde mahkemenin dosyayı cumhuriyet savcısına iadesi mümkün olmayıp, bu usulü kıyasen kendisi uygulamalı ve sorunu bu şekilde çözmelidir.
Benzer bir sorun uzlaştırma kurumunun uygulanmasında varken, kanun koyucu bu sorunu, davanın kovuşturma evresinde uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, mahkemenin dosyayı uzlaştırma bürosuna göndermesi ve uzlaştırma sürecinin sonucuna göre kendisinin hükmü oluşturmasını kabul etmek suretiyle (CMK m.254) çözmüştür. Ancak kanun koyucunun uzlaştırmaya ilişkin bu düzenlemesi de seri muhakeme usulü bakımından yaptığımız değerlendirmeyi değiştirmeyecek ve kovuşturma evresinde seri muhakeme usulünün uygulanmasının gerektiğinin anlaşılması halinde dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesini haklı kılmayacaktır; zira uzlaştırmada kabul edilen düzenleme özel istisnai bir düzenleme olup, seri muhakeme usulünde bu yönde özel istisnai bir düzenleme kabul edilmemiştir. Dolayısıyla, kendisi istisna olan bu düzenlemenin kıyasen seri muhakemeye uygulanması da mümkün değildir. Kurala istisna getiren düzenlemelerde ceza muhakemesi sisteminde kıyas kabul edilmemektedir[4]. Nitekim soruşturma evresinde uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmesi veya gerçekleşmemesi halinde iddianamenin düzenlenmesi uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısının görevi iken (Uzlaştırma Yönetmeliği m.20, 21), kovuşturma evresinde uzlaşma gerçekleşmesi halinde düşme kararı verilmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması, gerçekleşmemesi halinde hükmün oluşturulması konusunda esas mahkemesi görevlidir (CMK m.254/2, Uzlaştırma Yönetmeliği m.27). Görüldüğü üzere; uzlaştırmada dahi özel düzenleme bulunması sebebiyle mahkemenin uzlaştırmaya tabi bir suçun varlığını, ancak kovuşturma evresinde saptaması halinde CMK’nın açık hükmü gereğince, uzlaştırma sürecinin yürütülmesi için dosyayı uzlaştırma bürosuna gönderse de süreç sonunda dosya kendisine gelecek ve hükmü kendisi oluşturacaktır.
Kaldı ki seri muhakeme usulünde, uzlaştırmada olduğu gibi şüpheli veya sanıkla mağdurun uzlaşma sürecinin yürütülmesi gibi işlem gerekmemekte ve şüpheli veya kovuşturma evresindeyse sanığın kabulüne bağlı olarak seri muhakeme usulüne göre belirlenecek yaptırım ortaya çıkarılması gerekmektedir.
2) Anayasa Mahkemesi’nin (31.03.2021, 2020/35 E., 2021/26 K.); seri muhakeme usulünü düzenleyen 250. maddenin 9. fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda …” ibaresini Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesinin ardından, CMK’nın 250. maddesinin 9. fıkrasında 08.07.2021 tarih ve 7331 sayılı Kanunla yapılan değişiklik de görüşümüzü destekler mahiyettedir. Bu değişiklikle 9. fıkrada yer alan “…üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar…” ibaresi, “üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kurar.” haline getirilmiştir.
Yeni düzenlemeye göre hakim; Cumhuriyet savcısınca seri muhakeme usulü çerçevesinde belirlenen yaptırımla bağlı olmayıp, hem dosyadaki mevcut delillere göre mahkumiyet kararı verilip verilemeyeceğini belirleyecek ve hem de Cumhuriyet savcısının belirlediği yaptırımdan ağır olmamak üzere bu maddenin dört ila yedinci fıkralarında belirlenen usule göre kendi hükmünü oluşturacaktır. Görüldüğü gibi, hakim de bu çerçevede Cumhuriyet savcısının bağlı olduğu hükümlerle bağlı biçimde hükmünü oluşturacaktır.
Maddede yapılan bu son değişiklik de dikkate alındığında; Anayasa Mahkemesi’nin 01.01.2020 tarihinde “kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış” ibarelerini iptal etmesi sonrasında “lehe kanunun geçmişe uygulanması” prensibi işletilerek kovuşturma evresine geçilmiş ve hükme bağlanmış dosyaların yeniden ele alınmasının gerektiği durumlarda esas mahkemesince dosyanın Cumhuriyet savcılığına gönderilmek yerine, bizzat ele alınması, CMK’nın 250. maddesinde gösterilen usule uyularak sanığın seri muhakeme usulü hakkında mahkemece bilgilendirilmesi, sanığa seri muhakeme usulünün müdafii huzurunda yine mahkemece teklif edilmesi ve kabulü halinde de maddenin dört ila yedinci maddeleri doğrultusunda hükmün de bizzat mahkeme tarafından oluşturulmasının gerektiği kanaatindeyiz.
3) Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü görüş yazısına göre yapılacak uygulamanın bir sakıncası da kovuşturma evresine geçilmiş, hatta hakkında kesinleşmemiş de olsa hüküm verilmiş olması sebebiyle “sanık” sıfatına sahip kişinin tekrar “şüpheli” statüsüne sokulmasıdır. Nitekim görüş yazısında, hakkında açıklanan sebeplerle seri muhakeme uygulanması gereken kişiler şüpheli olarak adlandırılmaktadır.
Bununla birlikte; kendisine suç isnat edilen kişi hakkında iddianamenin kabulü ile sanık sıfatına sahip olmuştur ve aşamadan sonra kendisinin yeniden şüpheli statüsüne sokulması ve şüpheli sıfatıyla anılması mümkün değildir.
Esasen burada yapılması gereken; bir muhakemenin soruşturma evresine döndürülmesi değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı gereğince lehe olan kanunun uygulanması için dosya kendisinde olan ceza mahkemesinin bu usulü kendisinin uygulamasıdır.
4) Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü görüş yazısı seri muhakeme usulünün kabul amacına da aykırıdır.
Esasen seri muhakeme usulünün kabul amacı, Kanun Koyucunun tek tek gösterdiği suçlarda şüphelinin özgür iradesiyle kabulü halinde muhakemenin bu aşamada tamamlanması ve muhakeme ekonomisinin sağlanmasıdır.
Bununla birlikte; kovuşturma evresine geçilmiş veya hüküm verilmiş dosyalarda herhangi bir sebeple seri muhakeme uygulanmasının gerekmesi halinde, dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilerek sürecin baştan işletilmesi muhakeme ekonomisine hizmet etmemekte, tam tersine daha zorlaştırmakta ve uzamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple de zaten CMK’nın sistemine aykırı olan bu uygulamaya son verilmesi ve kovuşturma evresine geçilmiş veya hüküm verilmiş dosyalarda seri muhakeme usulünün esas mahkemesi tarafından uygulanması gereklidir.
5) Son olarak; 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresinde veya hakkında hüküm verilmiş olup da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından (02.08.2022 tarihinden) önce kesinleşmiş dosyalar bakımından seri muhakeme usulünün uygulanamayacağına ilişkin görüşün ve dayandığı Yargıtay kararlarının hatalı olduğu kanaatindeyiz.
Esasen ceza muhakemesi kuralları “derhal uygulama” prensibine tabi olup, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ve Yargıtay’ın yukarıda dile getirilen uygulaması, bazı normların usul normu olmasına rağmen Maddi Ceza Hukuku normu karakteri de taşıdığı, yani cezalandırılmayı veya cezanın miktarını etkilediği gerekçesine dayanmaktadır. Bu kararlarda; normlar bakımından Anayasa m.38’e ve açıkça belirtilmemekle birlikte, zaman bakımından ceza kanunlarının tatbikine ilişkin TCK m.7’ye atıf yapılmaktadır. İki düzenleme birlikte ele alındığında; sadece henüz kesinleşmemiş dosyalar bakımından değil, infaz ve kanuni neticeler bakımından da “lehe kanunun geçmişe uygulanması” prensibi tatbikinin gerekli olduğu görülmektedir.
Bu sebeple; Anayasanın 153/5. maddesinde yer alan “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geçmişe yürümeyeceği” prensibi bu somut durum açısından geçerli olmayıp, burada istisnai olarak 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresinde veya hakkında hüküm verilmiş olup da iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından (02.08.2022 tarihinden) önce kesinleşmiş dosyalar bakımından seri muhakeme usulünün uygulanabileceği ve bu nedenle uyarlama yargılaması yapılması gerektiği kanaatini taşımaktayız.
Kanaatimizin doğru anlaşılması bakımından belirtmek isteriz ki; seri muhakeme usulü, muhakeme ekonomisi bakımından, soruşturma evresinin sonunda şüphelinin özgür iradesiyle kabulüne bağlı olarak kabul edilmiş bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir, yani bu usulün uygulanması ile kovuşturma evresinden vazgeçilmekte ve muhakeme bu aşamada sona ermektedir. Bu usul sonunda ortaya çıkan hükme karşı da istinaf ve/veya temyiz kanun yolu tanınmamaktadır. Bu sebeple seri muhakeme usulünün tatbiki, şüphelinin bilgilendirilmesi sonrasında müdafii huzurunda özgür iradesi ile kabulüne bağlı kılınmıştır.
Dolayasıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında kovuşturma evresinde olup da henüz kesinleşmemiş dosyalarda mahkeme tarafından yine aynı usulün uygulanması ve seri muhakeme uygulanmasını özgür iradesiyle kabul eden sanık hakkında CMK’nın 250. maddesinde öngörülen usule göre hüküm oluşturulmalıdır. Çünkü bu halde sanık; henüz duruşma işlemleri tamamlanmamışsa duruşmanın yürütülmesine ilişkin haklarından, duruşma tamamlanmış da hüküm kesinleşmemişse istinaf ve temyiz kanun yoluna başvuru hakkından vazgeçmektedir.
Buna karşı; 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası kesinleşen dosyalarda ise, zaten klasik yargılama süreci tamamlanmış ve sanık, gerek duruşmaya ilişkin ve gerekse kanun yoluna ilişkin haklarını kullanmış olduğundan, seri muhakeme usulünün sanık tarafından kabulü koşulu aranmaksızın doğrudan uyarlama yargılaması yapılması ve CMK’nın 250. maddesinde öngörülen indirim oranının uygulanması gereklidir.
III. Sonuç
Anayasa Mahkemesi’nin 21.04.2022 tarih ve 2020/87 E., 2022/44 K. sayılı iptal kararı sonrasında 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış veya 01.01.2020 tarihinden sonra fakat Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulüne ilişkin uygulamanın şöyle olmasının daha doğru ve amaca uygun olduğu kanaatindeyiz:
1) 01.01.2020 tarihinde kovuşturma evresine geçilmiş olup da henüz hüküm verilmemiş ve yargılaması devam eden dosyalar bakımından, dosyanın Cumhuriyet savcılığına gönderilmemesi ve yargılamayı yapan esas mahkemesinin CMK’nın 250. maddesinde öngörülen usulü uygulamak suretiyle sanığı seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirmesi, sanığın da müdafii huzurunda hakkında bu usulün uygulanmasını kabul etmesi halinde, yine aynı maddede öngörülen usule göre hükmünü oluşturması;
Ancak duruşmada ispat yargılamasının yapılmış olması durumunda, Mahkemenin yine CMK’nın 250. maddesi hükmü gereğince dosya üzerinden beraat ihtimalini değerlendirmesi ve bu ihtimalde seri muhakeme usulünü uygulamak yerine, delilleri değerlendirmek suretiyle beraat yönünde hüküm oluşturması;
2) 01.01.2020 tarihinde hüküm verilmiş olup da istinaf veya temyiz aşaması devam ettiği için henüz kesinleşmemiş dosyalarda, dosya kendisine gelen esas mahkemesinin yukarıda belirttiğimiz yönteme seri muhakeme usulünü uygulamak suretiyle hükmünü oluşturması;
3) 01.01.2020 tarihinden sonra ancak Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı öncesi kesinleşmiş dosyalar bakımından, Anayasanın, “Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez.” (Anayasa m.153/5) kuralının uygulanamayacağı; Anayasa Mahkemesi’nin bozma kararının mantığı gereğince Anayasa m.38 ve TCK m.7 gereğince “lehe kanunun geçmişe uygulanması” prensibinin bu dosyalarda da geçerli olacağı, fakat bu dosyalar bakımından zaten süreç tamamlandığından ve sanığın vazgeçeceği veya feragat edeceği bir hakkı bulunmadığından, bilgilendirme ve kabul şartına bağlı olmaksızın uyarlama yargılamasıyla CMK’nın 250. maddesinde öngörülen indirimin sanık hakkında da uygulanması gerektiği kanaatindeyiz.
Prof. Dr. Ersan Şen
Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız
>> AYM KARARININ TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz.: Centel, Nur / Zafer, Hamide; Ceza Muhakemesi Hukuku, Bs. 21, Beta Yayınevi, 2022, s. 60 vd.; Gökcen, Ahmet / Balcı, Murat / Alşahin, M. Emin / Çakır, Kerim; Ceza Muhakemesi, Bs. 6, Adalet Yayınevi, 2022, s. 64 vd.; Özbek, Veli Özer / Doğan, Koray / Bacaksız, Pınar; Ceza Muhakemesi Hukuku, Bs. 15, Seçkin Yayınevi, 2022, s. 100 vd.; Öztürk, Bahri (Editör); Nazari ve Tatbiki Ceza Muhakemesi Hukuku, Bs. 16, Seçkin Yayınevi, 2022, s. 40 d.; Ünver, Yener / Hakeri, Hakan; Ceza Muhakemesi Hukuku, Bs. 19, Adalet Yayınevi, 2022, s. 119 vd.; Yenisey, Feridun / Nuhoğlu, Ayşe; Ceza Muhakemesi Hukuku, Bs. 10, Seçkin Yayınevi, 2022, s. 109 vd.
[2] Y.CGK, 17.02.2009, 2009/36 E., 2009/35 K.
[3] Y.16 CD, 14.09.2018, 2017/3601 E., 2018/2785 K.
[4] Centel/Zafer, s. 55.