Nasıl ki “Anayasa” anamızın yaptığı yasa değil, “devletin temel yasası” anlamına geliyorsa, “ana dil” de anamızdan duyduğumuz dil değil “devletin temel dili” dir.

         Bu bakımdan ;
         Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ana dil’i Türkçe’dir.
         Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Türkçe’nin dışında ana dil olamaz.
         Bunun dışındaki her türlü düşünce ve deyim saptırmacadır, bir başka amaca hizmet etmektedir.

         Örneğin; bir Türk Vatandaşı erkeğin, Alman bir kadınla evlendiğini düşünelim ki bunun çok örneği vardır. Tarafların Türkiye’de yerleştiğini, kadının Türk Vatandaşı olduğunu, islam dinini seçtiğini, çocuklarının da Türkiye’de okuduğunu, yetiştiğini düşünelim ki bunun da örnekleri çoktur. Şimdi bu çocuk, Türk Vatandaşı olan bir ana babadan doğmasına, kendisinin de Türk Vatandaşı olmasına, Türkiye’de tahsil yapmasına ve Türkçe’yi de bilmesine rağmen “Benim ana dilim Almanca’dır” diyebilecek midir veya mahkemede ifade verirken “Ben Almanca ifade vereceğim” diyebilecek midir.
         Bunun cevabı “Hayır” dır.

         Bu örneğin aksini düşünelim : Bir Alman Vatandaşı erkeğin, Türk bir kadınla evlenmesi, Almanya’da yerleşmeleri, kadının Alman vatandaşı olması, çocuklarının Almanya’da tahsil görmesi ve bu çocuğun bir suçtan ötürü, Almanya’da yargılanması sırasında “Benim ana dilim Türkçe’dir, ben Türkçe ifade vereceğim” demesi halinde kendisine gülerler ve kapı dışarı ederler.
         Çünki herkesin ana dil’i; vatandaşı olduğu, yetiştiği, yerleştiği, yaşadığı ülkenin dilidir. Bütün bunlara rağmen, bu dili bilmemesi halinde, bildiği bir başka dilde ifade verebilir.

         Bulunduğu ve vatandaşı olduğu ülkenin dilini bilmesine rağmen, bir başka dilde ifade verebilmesine “ancak sömürge ülkelerinde” rastlanır.

         Her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, yerel şekilde konuşulan lehçe ve şive farklılıkları vardır. Bunlar birer dil değil, ana dile değişik bir tad veren, yerel lehçe ve şive farklılıklarıdır. Bunların pek çok örneği vardır ve bunların birer dil olarak kabul edilerek, eğitiminin verilmesi, yaygınlaştırılması mümkün değildir.

         “RTÜK Yasası”nda değişiklik yapılarak, yerel dil ve lehçelerde yayın yapılmasına olanak verilmesi, bir suç teşkil edecek derecede hatalı bir uygulamadır.
         Okullarda “seçmeli ders” olarak, yerel lehçe ve şive farklılıklarına dayanan yani kürtçe, çerkezce, lazca gibi öğretilere yer verilmesi büyük bir yanlıştır.
         Yüksekokullarda, yerel lehçe veya kürtçe bölümlerinin açılması mümkün olmamalıdır. Esasen bu bölümlere öğretim üyesi dahi bulunamamakta, Irak’dan “ithal öğretmen” getirilmeye kalkışılmaktadır ki, bu suretle bir kaç suç birden işlenmektedir.
         Şimdi bu yanlışlara; “Ceza Muhakemeleri Kanununda” da yer verilerek, yanlışlara yeni bir yanlış eklenmek istenmektedir.

         Türkçe bilmediğini iddia edenlerin, ne kadar Türkçe veya kürtçe bilip-bilmedikleri de tartışmalıdır. Türkçe değil de, kürtçe savunma yapmak isteyenler için, tercüman getirildiğinde, kürtçe bilmediği de ortaya çıkacak ve belki de tercüman “bu şahsın kürtçe bilmediğini” ifade edecek, savunmasını gene Türkçe olarak verecektir. Çünkü maksat, kürtçe veya bir başka lehçede savunma yapmak değil, bu “virüsü” kanunlara sokmaktır.
 
         Bir mahkemede de şöyle bir durum yaşanmıştır.
         Şaka gibi ama şaka değil :
         “Yargılama sırasında Türkçe bilmediği için, ifade vermeyen sanık hakkında, - Bir başka İl’de tutuklu bulunduğu cezaevine müzekkere yazılarak tahliye edilmesine- karar verilince, ayağa fırlayan sanık –Hakim Bey, beni tekrar o ildeki cezaevine yollamayın, burada bırakın, ben eşyalarımı yanımda getirdim-” demiştir.
         Yani tahliyeye karar verilince, bir mucize gerçekleşmiş, birden dili çözülmüş ve Türkçe öğrenmiştir.

         Mevcut yasamızda esasen, Türkçe bilmeyenlerin, tercüman getirilerek, bildikleri dil’de savunma yapmalarına olanak verilmektedir.
         Yapılacak yeni değişiklik ile; Türçe bilenlerin de, bir başka dil veya lehçede savunma yapabilmelerine olanak getirilmektedir.
         Yani, duruşma sırasında, bir sanık Türkçe olarak “Hakim Bey, ben Türkçe biliyorum ama, bir başka dil ve lehçede savunma yapmak istiyorum, onun için filanca dil ve lehçede savunma yapacağım” demesi halinde, tercüman getirilerek, belki de hiç kullanılmayan ve bir dil olarak kabul edilmeyen, yerel lehçe ve şive’de de savunma yapabilecektir.

         Bunun devamı da elbette şöyle olacaktır : “Bana bir başka dil ve lehçede savunma yapma ve yargılanma hakkı verdiğinize göre, ben sizin yasalarınıza göre değil, kendi yasalarımıza göre yargılanmak istiyorum ve sizin vereceğiniz kararı tanımıyorum, geçersiz sayıyorum”.

         Öyle ya, merdivenin basamakları da birer birer çıkılır.



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)