Bu yazımızda incelenecek hukuki sorun; ceza muhakemesi sürecinin kanun yolları aşamasında sadece sanığın lehine kanun yoluna başvurması ile gündeme gelen aleyhe bozma yasağının kapsamının, yalnızca ceza miktarı ile mi sınırlı olduğu, yoksa bu yasağın ceza dışında sanığın aleyhine sonuç doğurabilecek diğer yaptırım ve kuralları da kapsayıp kapsamadığıdır.
1. Kanun Hükümleri
Aleyhe bozma yasağı, Ceza Muhakemesi Hukukunun kanun yolları aşamasında geçerli olan bir ilkedir. Bu ilke; ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm sonrası sadece sanığın lehine olarak kanun yoluna gidilmesi ihtimallerinde, cezanın kanun yoluna başvurulmadan önceki halinden ağırlaştırılmasının önüne geçmektedir. Aleyhe bozma yasağının kabul edilmesinin amacı, sanığın daha ağır bir ceza ile karşılaşması korkusuna kapılmadan hakkındaki hükmü denetim muhakemesine götürebilmesinin sağlanmasıdır. Bu kurumun olmadığı düşünüldüğünde, sanık daha fazla ceza alabileceği korkusuyla yasal yollara başvurmaktan çekinecek, belki de haksız bir mahkumiyet hükmü denetim muhakemesinden geçirilemeyecektir. Bir başka ifadeyle; aleyhe bozma yasağı kurumunun amacı, sanığın hakkında verilen hükümle ilgili olarak cezasının ağırlaşabileceği endişesini duymadan kanun yollarına başvurabilmesinin önünün açılmasıdır. Kimisine göre; lüzumsuz kanun yollarına başvurmanın önüne geçilebilmesi için, yalnızca sanığın veya müdafiinin başvurduğu kanun yolunda sanık aleyhine de karar çıkabilmesinin önünün açılması gerekir. Şu an için Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda aleyhe bozma yasağı sistemi kabul edilmiş olup, yalnızca sanık lehine yapılan kanun yolu başvurularından dolayı sanığın aleyhine karar verilemeyeceği esası kabul edilmiştir.
Aleyhe bozma yasağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda genel bir hüküm olarak düzenlenmeyip, her kanun yolu açısından ayrı düzenlenmiştir[1]. Olağan kanun yolları olan istinaf ve temyiz için aleyhe bozma yasağı, CMK m.283 ve CMK m.307/5’de düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Sanık lehine başvurma halinde verilecek hüküm” başlıklı 283. maddesine göre; “İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı 307. maddesinin 5. fıkrasına göre; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz”.
Yukarıda yer verdiğimiz hükümlerden 283. madde istinaf kanun yolunda aleyhe bozma yasağından, 307. maddenin 5. fıkrası ise temyiz kanun yolunda aleyhe bozma yasağından bahsedilmektedir.
Aleyhe bozma yasağı yalnızca olağan kanun yolları olan istinaf ve temyizde sözkonusu olmayıp, olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinde de geçerlidir. Yargılamanın yenilenmesi durumunda da aleyhe bozma yasağının geçerli olduğu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm” başlıklı 323. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; “Yargılamanın yenilenmesi istemi hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.” hükmü ile düzenlenmiştir.
Belirtmeliyiz ki; aleyhe bozma yasağı olarak ifade edilen bu ilke kanun yollarına başvurulan her ihtimalde geçerli olmayıp, yalnızca sanığın kanun yoluna başvurması veya cumhuriyet savcısının sanık lehine kanun yoluna başvurması ihtimallerinde gündeme gelecektir. Sanığın kanun yoluna başvurmasının yanında, cumhuriyet savcısının da sanık lehine kanun yoluna aynı anda başvurması durumunda da aleyhe bozma yasağından söz edilecektir. Cumhuriyet savcısının sanık lehine kanun yoluna başvurması halinde aleyhe bozma yasağının uygulanacağı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Cumhuriyet savcısının başvuru sonucunun kapsamı” başlıklı 265. maddesinde bulunan; “Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.” hükmü ile ifade edilmiştir.
Netice itibariyle aleyhe bozma yasağı; kanun yoluna başvurulan her ihtimalde gündeme gelmeyecek, sanık aleyhine kanun yolu başvurusu yapılması durumunda hükmün sanık aleyhine bozulması da mümkün olacaktır. Dolayısıyla aleyhe bozma yasağı; ancak ilk derece mahkemesinin kararına karşı yalnızca sanık lehine istinaf veya temyiz yoluna başvurulması halinde sözkonusu olacak, sanık aleyhine yapılan bir istinaf veya temyiz başvurusu varsa bu ilke devreye girmeyecek ve hükmün sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde bozulması mümkün olacaktır.
Kanuna bakıldığında; aleyhe bozma yasağının istinaf, temyiz ve yargılamanın yenilenmesi kanun yollarında düzenlendiği, olağan kanun yollarından olan itirazda ise “aleyhe bozma yasağı” ilkesine yer verilmediği görülmektedir. Bu husus, itiraz kanun yolunda aleyhe bozma yasağının geçerli olup olmadığını muğlak bırakmaktadır. Doktrinde; aleyhe bozma yasağı diğer kanun yolları açısından kanunda açıkça düzenlenip, itiraz kanun yolunda ise düzenlenmediğinden, kanun koyucunun bu kurumla ilgili olarak itiraz kanun yoluna bir istisna koymuş olabileceği, ancak netice olarak; aleyhe bozma yasağının bir ilke olduğu, yazılı olmasa da uygulanabileceği, bu yasal boşluğun kıyas yoluyla doldurulabileceği, bu ilkenin itiraz yolunda da kabul edilmesinin sanık lehine durum oluşturacağı ve sanığın korkmadan bu yola başvurabilmesini sağlayacağı belirtilmiştir[2].
2. Aleyhe Bozma Yasağı Kurumunun Amacı
Aleyhe ağırlaştırma yasağı olarak da adlandırılan bu kurumun amacı, sanığın hakkında verilen hükmü daha ağır bir sonuçla karşılaşabilme endişesi duymadan denetim muhakemesine götürebilmesinin sağlanmasıdır. Bu kurum kabul edilmediği takdirde, sanık kendisi ile ilgili verilen hükmü sonuçları daha da ağırlaşabilir endişesiyle kanun yollarına taşımaktan korkacak ve böylelikle belki de yanlış verilen bir karar denetim muhakemesinden geçirilemeyerek yanlış haliyle kesinleşecektir. “Aleyhe bozma yasağı” ilkesi, bu tehlikenin önüne geçilmesi amacıyla kabul edilmektedir. Doktrinde yer alan bir başka ifadeyle bu kurumun amacı; kanun yollarına başvuracak kişinin bunu çekinmeden yapabilmesi, sadece sanık lehine kanun yoluna gidildiğinde kendisine verilen önceki cezanın bir sonraki kararda verilebilecek cezanın tavanını oluşturmasıdır[3].
Aleyhe bozma yasağını destekleyen görüşler olduğu gibi, bu ilkeye karşı olan görüşler de mevcuttur[4]. Doktrinde belirtildiği üzere; aleyhe bozma yasağına katılan görüş, talep dışı karar verilmesinin hakkaniyete uymayacağı, usuli kazanılmış hakka saygı, hükmün temyiz edilmeyen lehe kısımlarının kesinleşmesi hususlarını dayanak alırken, karşı çıkan görüş, bu ilkenin ceza muhakemesinin amacına aykırı olduğu ve denetim muhakemesinde karar verecek olan üst mahkemenin yetkisini kısıtlayacağı fikrine dayanmaktadır[5]. Kanaatimizce; aleyhe bozma yasağının olmadığı bir anlayış hak arama hürriyetinin ciddi sınırı olacak, “korku” kavramına hizmet edecektir. Sanığın özgür iradesi ile yapacağı tercihin alanını daraltmamak ve “korku” unsurunu, hükmün kesinleşmesinden kaynaklanan infaz faydalarının ötesine taşımamak gerekir. Aleyhe bozma yasağının olmadığı bir durumda, hak arama hürriyeti, savunma hakkı ve dürüst yargılanma hakkının ihlal edileceği de kuşkusuzdur. Bu sebeple; aleyhe bozma yasağının olmaması halinde sanık haklarının kısıtlanması sözkonusu olacağından, bu ilkeyi desteklediğimizi ifade etmek isteriz.
3. Aleyhe Bozma Yasağının Kapsamı
Önceki başlıkta açıkladığımız gibi; aleyhe bozma yasağı ilkesinin getiriliş amacı, sanığın daha ağır bir sonuçla karşılaşma korkusuna kapılmadan hakkındaki hükmü denetim muhakemesine götürebilmesi olarak ifade edilse de, aleyhe bozma yasağının düzenlendiği kanun hükümlerinde daha ağır bir sonuçla karşılaşmama ifadesinin kapsamına nelerin girdiği açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Bu husus kanun hükümlerinde açık bir şekilde anlaşılmadığından, konu hakkında iki ayrı görüş mevcuttur.
Bir görüş; aleyhe bozma yasağının düzenlendiği CMK m.265, 283, 307/5 ve 323/2’de “cezanın daha ağır olamayacağına” yönelik ifadeler olması sebebiyle lafzi yorumdan yola çıkarak, aleyhe bozma yasağının kapsamının yalnızca sanık hakkında hükmedilen ceza ile sınırlı olduğunu, ceza dışında kalan hususların aleyhe bozma yasağının kapsamında yer almadığını benimsemektedir. Diğer görüş ise; aleyhe bozma yasağının amacından yola çıkarak, ilkenin getiriliş amacı sanığın sonuçta daha kötü bir duruma düşme korkusuna kapılmaksızın yasal yollara başvurma hakkını kullanmasına imkan tanımak olduğundan, aleyhe bozma yasağının yalnızca ceza ile sınırlı olmadığını sanıkla ilgili lehe olan diğer tüm hususları da kapsadığını kabul etmektedir.
Bu görüşlerden hangisine katıldığımızı ifade etmeden önce belirtmeliyiz ki; bu ilkenin, “aleyhe bozma/değiştirme yasağı” olarak adlandırılması bizce isabetli değildir. Çünkü sadece sanığın lehine yapılan kanun yolu başvurularında, suçun adı veya vasfında değişiklik sebebiyle sanık aleyhine karar verilebilmekte, ancak bu karara göre yeniden karar veren yerel mahkeme, önceki kararında saptadığı ceza miktarından daha fazla bir cezaya hükmedememektedir. Ancak bu sonuç, bozma kararının içerik itibariyle sanık aleyhine olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Dolayısıyla; aleyhe bozma yasağı sadece sanık lehine yapılan kanun yolu başvurularında da hükmün sanık aleyhine olacak şekilde bozulmasına engel değildir. Hüküm, sadece sanık lehine yapılan kanun yolu başvurusunda sanık aleyhine olacak şekilde bozulabilir. Örneğin; sanığın eyleminin TCK m.81’de düzenlenen kasten öldürme suçunu değil, TCK m.82’de düzenlenen nitelikli kasten öldürme suçunu oluşturduğu tespit edildiğinde, yerel mahkemece TCK m.81 yerine m.82 uyarınca hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilebilmektedir. Ancak bu ilke gereğince; ilk derece mahkemesi bozmaya uysa dahi, ilk verdiği karardaki cezadan daha ağır cezaya hükmedemeyecek, ilk kararda sanığın lehine sonuç doğuran hususlar sanık açısından kazanılmış hak teşkil edecektir.
Netice itibariyle; bu ilke ilk derece mahkemesince verilen kararın, kanun yolu mercii tarafından aleyhe olacak şekilde bozulamayacağı anlamına gelmemekle birlikte, sadece sanığın lehine yapılan kanun yolu başvurularında sanığın önceki cezadan daha ağır bir sonuçla karşılaşmaması anlamına gelmektedir. Bu sebeple kanaatimizce, bu ilkenin “sanık lehine kazanılmış hak” olarak anılması daha isabetli olacaktır.
Aleyhe bozma yasağı kurumunun kapsamı konusunda, sanık açısından kazanılmış hak oluşturan hususun yalnızca ceza olmadığı, ceza ile birlikte lehine sonuç doğuran diğer tüm hususları da kapsaması gerektiğini düşünmekteyiz.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 15.09.2021 tarihli, 2021/2002 E. ve 2021/8559 K. sayılı bozma kararına Y. H. Doğan tarafından düşülen muhalefet şerhinde de, aleyhe bozma yasağının kapsamının sadece ceza miktarını kapsamadığına, ilk hükümdeki tüm hususları kapsaması gerektiğine, ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsa idi durum ne olacak idi ise lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiğine işaret edilmiştir.
Karşı oy gerekçesinde; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.03.1982 tarih, 1981/1-376 E. ve 1982/99 K. sayılı kararına atıf yapılarak, “aleyhe değiştirme yasağı” ilkesinin amacının, sanığın sonuçta daha kötü bir duruma düşmek korkusuna kapılmaksızın yasal yollara başvurma hakkını kullanmasına imkan tanımak olduğu belirtilmiş, Yargıtay’ın birçok kararında sanık lehine temyiz yoluna başvurulması halinde, sanık aleyhindeki hususların onun için kazanılmış hak teşkil ettiği ifade edilmiş ve aleyhe bozma yasağının sanık ve sanık lehine yasa yoluna başvuran kişileri sanığın aleyhine bir sonuç ile karşılaşacakları korkusunu yaşamaksızın adalete erişim hakları kapsamında yasa yollarına başvurmalarını temin etmek biçimindeki amacına vurgu yapılarak yalnızca ceza değil, sanığın bu korkuya yaşamasına neden olabilecek diğer yaptırımlar yönünden de aleyhe değiştirme yasağının kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu gerekçeye katıldığımızı ve aleyhe bozma yasağının kapsamının kanun maddeleri sadece lafzi ve dar yorumlanarak ceza miktarı ile sınırlı tutulmasının isabetli olmadığını, böyle bir durumun bu ilkenin getiriliş amacına aykırılık oluşturacağını ifade etmek isteriz.
Kanaatimizce, aleyhe bozma yasağının kapsamı sanığın tüm hakları ile ilgilidir. Bunu sadece ceza ile sınırlandırmak mümkün değildir. Örneğin müsadere, tekerrür, cezanın ertelenmesi gibi kurumlar da sanık açısından önem arz etmektedir. Bu sebeple, “aleyhe bozma yasağı” prensibi kapsamını dar tutmamak, sanık aleyhine değerlendirmemek, CMK m.265, 283, 307/5 ve 323/2’de yer alan hükümlerde geçen “ceza” kavramını geniş anlamak, mahkeme kararı ile sanığın hak ve hürriyetlerine getirilen tüm sınırlamaları aleyhe bozma yasağı kapsamında kabul etmek gerekir.
Kararı sadece sanığın temyiz ettiği durumda; sanık sonradan temyizinden vazgeçerse Yargıtay’ın karar verebilme ihtimali kalmayacağına göre, temyiz incelemesinin devam ettiği durumda aleyhe bir temyiz sebebi tespit eden Yargıtay bunu kararında belirtmeli ve temyiz isteminin reddi ile kararı onamalıdır. Kararı bozup, sanığın müktesep hakkının korunduğundan bahisle yargılamanın devam etmesini mümkün kılmak hatalıdır. İçtihat birliğini kararda yer alan hatayı belirtmek suretiyle de giderebilir ve böylece maddi hakikatin önü kesilmemiş olur. Mutlak adalete ulaşmak ise mümkün olmayacaktır. Bunun bozma kararı ile ilgisi de yoktur, çünkü aleyhe temyiz olmadığından, bozma sonrasında sanığın daha aleyhine olabilecek karar verilemez.
Belirtmeliyiz ki; aleyhe bozma yasağının gündeme geldiği durumda, kanun yolu mercii önüne gelen dosyada sanığın aleyhine bozma sebebini tespit ettiğinde, müktesep hakları koruyarak bozma kararı vermemeli, yalnızca kanun yolu incelemesine konu kararı eleştirmek suretiyle kanun yolu başvurusunu reddetmelidir. Uygulamada; kanun yolu merciinin aleyhe bozma yasağı kapsamına giren bir dosyada sanığın aleyhine tespit ettiği bozma sebebinden dolayı müktesep hakları korumak suretiyle karar verebildiği görülmektedir. Bizce bu kabul yanlıştır. Yukarıda aleyhe bozma yasağı ile ilgili hükümler incelendiğinde, “hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” ibaresine yer verildiği, bunun dışında aleyhe bozma yasağı kapsamına giren bir dosya ile ilgili kanun yolu merciinin nasıl hareket edip karar verebileceğinin açıklanmadığı görülmektedir. Uygulama aleyhe bozma yasağı ile ilgili Yasa hükümlerini; kanun yolu merciinin sanığın müktesep haklarının korunduğunu belirtmek suretiyle bozma kararı verebileceği, dolayısıyla bozma kararı sonrasında müktesep haklar korunarak bozulan veya iptal edilen kararın yerine karar kurulması gerektiğini ifade etmektedir. Esasen CMK m.265, m.283, m.307/5 ve m.323/2’nin lafzı; aleyhe bozma yasağına rağmen bozma kararı vermeye elverişlidir. Çünkü CMK m.307/5’in metninde aynen; “Hüküm, yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş cezadan daha ağır olamaz.” hükmüne yer verilmekle, aleyhe bozma yasağına rağmen hukuka aykırı kararın bozulabileceği ve yeniden tesis edilecek kararda sanığın aleyhine hüküm kurulamayacağı, yani müktesep hakkın korunacağı anlaşılmaktadır. Biz bu katı lafzi yoruma ve uygulamaya katılmamaktayız. Gerek usul ekonomisi ve gerekse sanığın lüzumsuz yere tekrar yargılanmasının önüne geçilebilmesi için; aleyhe bozma yasağının gündeme geldiği kararlarda, dosyayı inceleyen kanun yolu mercii bozma sebebini eleştiri olarak karara yazmalı ve kanun yolu başvurusunu reddetmelidir. Böylece; hem sanığın hakları korunmuş ve hem de gereksiz yere davanın devamının önüne geçilebilecek, dolayısıyla da kararın kesinleşmesi sağlanacaktır.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Cem Serdar
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------
[1] Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, 2019, Ankara, s.1908.
[2] Ünver, Hakeri, a.g.e., s.1913.
[3] Ünver, Hakeri, a.g.e., s.1907.
[4] Veli Özer Özbek, İlker Tepe, “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Aleyhe Değiştirme (Reformatio In Peius) Yasağına İlişkin -Öğreti ve Uygulama Boyutlarıyla- Genel Bir Değerlendirme”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 16, Özel Sayı 2014, 2015, s.3770.
[5] Özbek, Tepe, a.g.e., s.3770, 3771, 3772.