Delilik

Aynı şeyleri defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir.

Albert Einstein

“22 yaşındayım ve şizofreni hastasıyım. Geçen hafta, kardeşim aldığım ilaçları sakladığı için halüsinasyonlarım ve hezeyanlarım avdet etti. Mahallenin postacısı A. Güzel’in posta kutusuna patlayıcı yerleştirdiğini düşündüm. Ona silahımı doğrultarak birkaç kez ateş ettim ve postacı öldü. Davranışım için çok üzgünüm. Bu türden olayın başıma tekrar gelmesini önlemek için ilaçlarımı devamlı olarak alabileceğim kontrollü bir ortamda kalmalıyım.”

Sorumluluk, insanın, davranışlarını kontrol ile çeşitli davranış biçimleri arasındaki seçim yapabilme yeteneğine dayalı olarak geliştirilen bir kavramdır. Sorumluluk, kapasitenin, hukuka uyarlı davranma kapasitesinin bir işlevidir. Görülen odur ki, seçme yeteneği olmasına karşın insan görevini yerine getirmediğinde ceza adaletinde yer alan yaptırımlarla karşı karşıya kalacaktır.1 XIV. Yüzyıldan itibaren geçerli olan ilke actus non facit reum nisi mens sit rea’dır (manevi öğe olmaksızın eylem kişiyi suçlu yapmaz). Öte yandan, akıl hastalığından kaynaklanan koşullarda ceza hukukunda cezai sorumsuzluğa (insanity) yer verilmiştir. Bu yaklaşıma egemen olan temel siyaset, onları “tehlikeli” yapan bir durumdan mustarip olduğu algılanan, verilen zarardan sorumlu olmayan, kişilerin kontrolüne olanak sağlamaktır. İşte bu noktada, psikiyatri ve hukuk ortak bir çalışma alanına sahiptirler. Suçun işlendiği zaman sanığın akli durumunun değerlendirilmesi ceza sorumluluğu sorunu odağında yer almaktadır.

Kuşkusuz, nedensel ve ahlaki sorumluluk belirgin şekilde farklılık sergiler. Sanığın algılama kapasitesi olduğunda ahlaki kapasitesi olup olmadığı sorgulanabilir. Kuşkusuz, yalnızca algılama kapasitesi olanların ahlaki kapasite noksanlığı bulunabilecektir. Sanığın eylemleri ve akli durumlarını (algısal ve/ya iradi) hukuki değerlendirmeler bizleri günler, haftalar, aylar ve bazı hallerde yıllar öncesine götürmektedir. Bu değerlendirmede önceki akli durumun yeniden oluşturulması (retrospektif yaklaşım) maddi olaya ilişkin sorumluluk kararı için gereklidir.

Bu süreçte kişinin göreceli kriminolojik gereksinmeleri ile akıl sağlığı ihtiyaçlar dengelenmelidir. Bu konuda aşağıdaki dörtlüye göz atılmalıdır.

Ceza adaleti sistemindeki aktörler “Niçin bu görevde olduklarını sormalı” ve yanıtı da şu olmalıdır: “Bizler insanların iyi yaşam sürmesi için burada bulunmaktayız” bilincine sahip olmalıdırlar.

Sorumluluk Kavramı

Akıl hastası bir sanık, hastalığının, bozukluğunun veya bozulmuş bilişsel işlevinin suçun işlenmesinde bir rol oynamış olabileceği gerçeğinden kaynaklanan özel bir değerlendirmeye hak kazanır. Sorumluluk kavramı, akıl hastası suçlular bakımından incelendiğinde ise, beraberinde şu sorular gündeme gelmek- tedir:

- Felsefi: Kişinin seçim yapabilme ve kendi işlerini yürütebilme özgürlüğü ne ölçüdedir?

- Hukuki: Kişinin sorumsuzluğu veya sorumluluğun azaltılması söz konusu olabilir mi?

- Psikiyatrik: Çeşitli türdeki patolojik durumların (örneğin akıl hastalığı) nasıl tanımlanabileceği ve bunların suçlu davranışa olan etkisinin (nedensellik niteliği) ne olduğu? Ve

- Kriminolojik: Suç işlemiş kişinin “tehlikelilik” derecesinin nasıl belirleneceği?

Ayrıca, akıl hastası suçlunun "tehlikelilik hali" gibi kesinlik göstermeyen durumlara dayalı gereksinme duymadığı bir tedavi türüne tabi tutulması riskine karşı haklarının ne derece güvence altında olduğu sorusu da yer almaktadır.

Sanıkların cezai sorumluluğu irdelenirken de şu üç temel soru yanıtlanmalıdır (retrospective değerlen- dirme):

1. Suçun işlendiği anda sanığın hukukça tanımlanan bir akıl hastası olup olmadığıdır?

2. Suçun işlendiği anda sanık suçlu davranışını anlama, takdir ve/ ya kontrol yeteneklerinde bir çöküş sergilemiş midir?

3. Önceki iki sorunun yanıtı “evet” ise, algısal ve/ya iradi çöküntünün akıl hastalığından kaynak- ladığı konusunda kanıt var mıdır?

Bu bağlamda ceza mahkemeleri aşağıdaki soruları yararlı bir çerçeve olarak görebilirler. Bunlar kapsamlı olmayıp, bozukluklar yelpazesi de geniş olduğundan bir kontrol listesi de değildir.

- Suçun işlendiği sırada, suçlunun engelliliği veya bozukluğu onun yeteneklerini zayıflatıyor muydu:

     - Uygun yargıda bulunmak,

     - Rasyonel seçimler yapabilmek, ve

     - Eylemlerinin doğasını ve sonuçlarını anlamak.

- Suçu işlediği sırada, suçlunun engellenmesi veya bozukluğu, onun rahat bir şekilde davranma- sına neden oldu mu?

- Suçlunun engelliliği veya bozukluğu ile ilgili olarak suçluluğu azaltan başka faktörler var mıdır?

- Bir suçlunun suç sırasında kendisine reçete edilen ilacı almaması durumunda, mahkemenin bu başarısızlığın kasıtlı olup olmadığını veya suçlunun kendi bozukluğunu veya rahatsızlığını kavrayamamasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı?

- Bir suçlunun suç sırasında alkol veya reçetesiz veya yasadışı uyuşturucularla   bozukluğunu veya rahatsızlığını daha da kötüleştirdiği durumda, mahkemece suçlunun bunun ne kadar farkında olup olmadığının saptanması?

- Mahkemeler, bir suçlunun kendi ruhsal bozukluğu veya rahatsızlığı ve/veya ilaçlarını almanın önemi hakkında bir içgörüye sahip olması nedeniyle, bu içgörünün otomatik olarak  suçluluğu artırdığı sonucuna varmadan önce dikkatli olması; herhangi bir içgörü ve suçluluk üzerindeki etkisinin, mahkemece değerlendirmesi gereken bir derece meselesi olduğudur.

Özetle, zihinsel hastalıkların etkisi altında suç işleyen kişiler, akıl sağlığı yerinde olan sorumlu kişiler gibi, eylemlerinden veya ihmallerinden cezai olarak sorumlu tutulmamalıdır. Hiçbir kişi, suç işlediği sırada yasal olarak akıl hastasıysa suçtan hüküm giymemelidir. Cezai sorumluluk, yalnızca failin doğru ve yanlış arasında seçim yapabilen, ayırt edici bir ahlaki etken olduğu durumlarda uygundur.

Nedensellik İlişkisi

Ekseri ceza kanunlarında, sorumsuzluğun veya azaltılmış sorumluluğun belirlenmesinde, akıl hastalığı ile suç olan fiil arasında kronolojik bir bağlantı bulunması yeterli görülmemiş; bunlardan birinin en azından kısmen de olsa diğerlerinin sebebi olduğunun gösterilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bu türden nedensel ilişki, fiilin işlendiği zaman suçlunun akıl hastalığı veya toksik bilinç bulanıklığı durumunda gerçeklik ile temasının kesilmesi halinde güvenle ortaya konulabilir. Akıl hastası kişiler tarafından işlenen bu tür fiiller genellikle belirgin bir saikten yoksun olmakla beraber, mevcut akli patolojinin ürünü olarak açıklanabilecek garipliktedir.

Sayıları oldukça kabarık diğer hallerde ise, nedensel ilişkinin varlığı açık değildir:2 Fiilin işlendiği andaki hastanın akli durumunun yeniden inşa edilmesi ile sonraki müşahede, fiille nedensel bir ilişkiye inandırıcı bir biçimde işaret etmemektedir. Bu durum ekseriya kronik depresyon, nevrotik sıkıntı veya kişilik bozukluğu örneklerinde söz konusu olmaktadır. Öte yandan, suç işlendikten iki yıl sonra psikiyatrik tedavi görmüş bir failin yakalanması da söz konusu olabilir.

Çoğu kanunlar, nedenselliği değerlendirme güçlüğünü sınırlamak amacıyla hâkim ve uzmanları, fiilin işlendiği andaki psikolojik işlevi değerlendirmeye yöneltmişlerdir.

Ceza hukuku alanındaki sorumluluk için “anlama” yeteneğine sahip olmak gereklidir. Türk Ceza Kanunun da dahil olduğu ekser kanunlarda sorumluluk bakımdan “irade” kapasitesinin de irdelenmesi şarttır.

Bu bağlamda, bazı durumlarda suçun işlendiği andaki suçlunun akli kapasitesini değerlendirmek ve fiille bağlantısını kurmak mümkündür. Psikiyatri uzmanı, suçlunun durumu ve fiili nasıl görmüş olabileceğini; vuku bulan sonucu ne ölçüde bekleyebileceğini, rahatlıkla hata yapıp yapamayacağını ve fiilin veya eylemin illegal olduğu bilincine sahip olup olmadığını da anlatabilir. İrade kapasitesini (serbestçe karar verme veya tayin etme yeteneğini) değerlendirmek ise oldukça zordur. Uzman kişi esas itibariyle, fiilin işlendiği anda suçlunun kafasından geçen kişisel dinamikler arasındaki ilişkiyi yeniden oluşturmaya girişecek; dürtüler/arzular ile kişinin kendini kontrol etme arasındaki dinamik etkileşimi ve düşüncenin nasıl olup da karara yöneldiğini değerlendirecektir. Bir tür "girift nitelikli psikolojik sonuç" olarak tanımlanabilecek iradeyi, mahkemeye sunulacak raporda, kesinlik derecesine varan türde normal veya patolojik olarak yorumlamak ekseriya risklidir. Çünkü, “normal”, “kapasite” ve “sorumluluk” deyimlerinin tatminkâr bir tanımını vermek mümkün değildir. Bu nedenle de ceza hukukundaki toplumu koruma kuramı gereği hangi tür yaptırımın hangi suçlu için yeterli olduğunun belirlenmesiyle yetinmelidir. Nitekim, İsveç ve Belçika hukukundaki uygulama bu yöndedir. İlgili ülkelerin kanunları bakımından, kişinin normal veya anormal, sorumlu veya sorumsuz olarak sıfatlandırılması bir sonuç doğurmamaktadır. Bu ülkelerde, yetişkin kişilerin cezai sorumluluğu sorunu söz konusu değildir. Sistemde mevcut olan cezalar ile hastane bakımı gibi diğer tedbirlere önleme amacıyla başvurulmaktadır. Bu duruma açıklık getirmek üzere İsveç Ceza Kanunu hükmüne aşağıda yer verilmiştir:

"Kişi akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya akıl hastalığı derecesinde düşünülmesi gereken yoğunlukta akıl anormalliği etkisiyle suç işlediğinde, özel bakıma alınma veya ikinci paragrafta belirtilen hallerde para cezası veya gözetimli erteleme dışında diğer bir yaptırıma hükmedilemez. Sanığın ilerde suç işlemesini önleme amacına hizmet edeceği saptandığında para cezası uygulanabilir. Durumlar göz önüne alınarak özel bakımdan daha uygun olduğuna inanıldığında gözetimli erteleme uygulanabilir" (İsveç Ceza Kanunu, Bölüm 33, Kısım 2).

Görülen odur ki, bu yasal düzenleme çerçevesinde ise, bireysel suçlu için hangi yaptırımın yeterli tretmanı içermekte olduğunun cevaplandırılması gerekir.

Türk Ceza Hukukunda, kişinin bilinç ve irade serbestisi egemen düşünce olmuş; bu yaklaşım Ceza Kanunu Ön tasarısı ile yeni TCK’da (Md.32) korunmuştur. Ne var ki, bilinç ve hareket serbestisi deyimlerinin (fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama/fiille ilgili davranışları yönlendirme ötesinde) tanımına kanunda yer verilmemiştir.

Yetişkin Suçluların Cezai Sorumluluğu

Cezai sorumluluk yetişkin suçlular için tam sorumluluktan başlayarak, azaltılmış sorumluluk ve sorumsuzluğa kadar varmaktadır. Bu durumların belirlenmesinde göz önüne alınan ölçüt ve kurallar tarihsel gelişme sürecinde belirli biçimlere ulaşmış ve bunların başlıcasına aşağıda yer verilmiştir.

Psikopatolojik ve Normatif Ölçüt

Avrupa ülkelerinin çoğunda cezai sorumluluk bakımından benimsenen ölçüt psikopatolojik ve normatif yöntemdir. Bu yaklaşımda, belirli akıl hastalığı veya bozukluğu tespit edilmekte ve sonra da mahkemece akıl hastalığının, suçlunun fiilin niteliğini bilme kapasitesi ile davranışını kontrol edebilme kapasitesi üzerindeki etkisi araştırılmaktadır. Cezai sorumluluğa değgin bu yönteme Almanya (Alman Ceza Kanunu Madde 20), Portekiz (Portekiz Ceza Kanunu Madde 20, no 1), Danimarka (Danimarka Ceza Kanunu Madde 16, kısım 1), Hollanda ( Hollanda Ceza Kanunu Madde 37, kısım 1j, Avusturya (Avusturya Ceza Kanunu Madde 15), İtalya (İtalyan Ceza Kanunu, Madde 85,Kısım 2 Madde 88), İsviçre (İsviçre Ceza Kanunu, Madde 10), Yunanistan (Yunan Ceza Kanunu Madde 34), İngiltere (M'Naughten Kuralı ile Adam Öldürme Kanununa göre azaltılmış ceza sorumluluğu) ve Türkiye'de (E.Türk Ceza Kanunu Madde 46-47/TCK 32) yer verilmiştir. Yalnız, bu kanunlarda suçlu için gerekli psikopatolojik karakteristikler kavramının genişliği bakımından farklılıklara tanık olunmaktadır. Bazı kanunlarda çeşitli akıl hastalıklarına yer verilirken, bazılarında ise yalnızca genel nitelikte bir veya iki deyime yer verilmekte ve bu deyimlerin oldukça geniş bir yoruma tabi tutulduğu görülmektedir. İngiltere'de cezai sorumsuzluk (insanity) testi M'Naughten kuralıdır (fail, fiili işlediği zaman akli maluliyeti ve zekâ derecesinin çok düşük olması sebebiyle işlediği fiilin mana ve tabiatını veya yaptığı hareketin yanlış olduğunu bilmediğinin ispatlanması halinde kendisinin cezai sorumluluğu yoktur/ TCK ile sistemimize girmiştir)3. Bu kural kapsamına girebilecek akıl hastası suçlu sayısı ise oldukça az olacaktır. Nitekim, bu durum, Akıl Sağlığı Kanunuyla uyarlı olarak, mahkemenin mahkûmiyet sonrası yaptırım olarak hastane bakımı veya diğer bir tedbire başvurabilme yetkisi ile telafi edilmiş bulunmaktadır. Hollanda, Portekiz, Belçika, Fransa ve Türkiye'de ise psikopatolojik unsur, failin işlediği fiilin niteliğini bilme veya davranışını kontrol kapasitesini dışlayan her akıl hastalığını kapsamaktadır.

Psikopatolojik öğenin yukarda belirtildiği gibi yorumlanması halinde, birleşik psikopatolojik-normatif ölçütün yalın normatif ölçüte yaklaştığı görülmektedir.

Normatif öğe (suçlunun eylemin niteliğini anlama ve eylemlerini kontrol kapasitesi) konusunda çeşitli ülkelerde var olan yorumlar farklılık göstermektedir. Suçlu, eyleminin niteliğini bilme yeteneğinden yoksun olduğunda, cezai sorumluluğu olmadığı her ülkede kabul görmekte ise de yaptığını bilmesine karşın eylemini kontrol yeteneğinden yoksun olduğunda da bazı ülkelerde cezai sorumluluğu olmamaktadır (Danimarka, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa, Yunanistan, İzlanda, Portekiz, Almanya ve Türkiye). İngiltere'de M'Naughten kuralı, yaptığını bilen fakat eylemini kontrol edemeyen suçlulara imkân vermemektedir (Türkiye’de buna da imkân verilmiştir).  Bu nedenle, İngiltere ve Galler' de takdir yetkisi kendilerinde var olan akıl hastası suçlular eylemlerini kontrol edemediklerinde mahkûm olmaktadırlar. M'Naughten kuralı İskoçya'da farklı bir şekilde uygulanmakta ve kişinin eylemini kontrol etmekteki kapasitesizliği defi olabilmektedir. Ne var ki, İngiltere ve Galler’de de akıl hastalığı nedeniyle eylemlerini kontrol edemeyen suçluların cezalandırılmadığı ve bunların tretmanı hakkında Akıl Sağlığı Kanunu uygulandığına tanık olunmaktadır.

Psikopatolojik Ölçüt

Bu görüşe göre suçlunun belirli akıl hastalığına duçar olması halinde cezai sorumluluğu yoktur. Akıl hastalığının, kişinin takdir veya davranışı kontrol kapasitesi üzerindeki etkisi söz konusu edilmektedir. İspanya ceza kanununda bu ölçüte yer verilmiştir (İspanya Ceza Kanunu Madde 8, Kısım 1 ve Kısım 3) İsveç Ceza Kanunu yukarıda değinildiği üzere, cezai sorumluluk kavramına yer vermeyip; bireysel suçlu için hangi yaptırımın yeterli olabileceği bağlamında yalnızca yaptırım seçimine ilişkin düzenlemeyle yetinilmiştir. Öngörülen başlıca yaptırımlar, akıl hastanesinde bakım, gözetim altında bulundurma ve para cezasıdır. Akıl hastalığı veya ruhsal bir anormalliği olan kişinin durumu yalnız gözetim altında bulundurulmasını gerektirdiğinde mahkemece "gözetim altında bulundurma" kararı verilmektedir. Bu durumda, kişinin barınabileceği bir konutu veya geçinme olanaklarına sahip olup olmadığına bakılmak- tadır. Uygun bir gözetimci bulunabildiği ve gözetim sırasında düzenli olarak bir uzman tarafından kontrol sağlandığında, "gözetim altında bulundurma" kararı en uygun bir karar olabilmektedir.

İsveç'te akıl hastası kişilerin işledikleri kabahat türü örneğin basit bir trafik suçu yanında hafif olmayan bir suç içinde (hakaret) para cezası uygulanabilmektedir. Akıl hastası kişilerinde para cezası korkusuyla bu tür suçları işlemekten vazgeçmesi mümkündür.4 Böyle suçlarda para cezası, yalnız daha etkili olmakla kalmayıp, hasta kişiyi kapalı bir akıl hastanesine kapatmaktan daha insancıl bir yaptırım olarak belirmektedir. Akıl hastalığı veya ruhsal anormallik etkisiyle suç işlemiş kişiye enderde olsa herhangi bir yaptırım uygulaması gereksiz olabilir. Buna suçu işlediğinde akıl hastalığının etkisi altında bulunan ancak mahkemenin karar aşamasında iyileşmiş olan kişinin durumu örnek gösterilebilir.  Kuşkusuz, bu halde mahkeme suçlu hakkında bir yaptırım uygulamayacaktır.

Özet olarak, İsveç hukukundaki düzenleme (akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya akıl hastalığıyla eşdeğerde sayılabilecek ruhsal bir anormallikte olanlar tarafından işlenmiş suçlar) psikopatolojik görüşe dayalı bulunmaktadır.

Normatif Ölçüt

Normatif görüşe göre, cezai sorumsuzluk, belli bir akıl hastalığı (mental disease) veya akıl zayıflığının (mental defect) saptanmasına dayalı olarak kapasitesindeki yoksunluğa bağlı bulunmaktadır. Avrupa ülkeleri ceza kanunlarında salt bu görüşe yer verilmemiş ise de psikopatolojik öğenin kapsam olarak geniş tutulduğu ülkelerde bu görüşe bir yönelim söz konusudur. Nitekim, Hollanda, Belçika, Fransa ve Türkiye’de kişinin suçlu davranışının niteliğini bilme veya davranışını kontrol kapasitesinden mahrum bırakan “her akıl hastalığı” cezai sorumsuzluk kapsamına dahil edilmektedir.  

Azaltılmış Ceza Sorumluluğu

Cezai sorumsuzluk için Avrupa ülkelerinden Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa, İzlanda, Almanya, İtalya, İsviçre, İspanya, Portekiz ve Türkiye'de akıl hastalığının şiddetli olmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, akıl hastalığının belli evrelerini geçiren kişilerin cezai sorumluluk- larının azaltılması da kabul görmüştür. Ancak, bazı ülke kanunlarında (Danimarka, Hollanda ve Norveç) azaltılmış sorumluluğa açıkça değinilmemiş ise de sorunun varlığı kabul edilerek, kanunların içerdiği güvenlik ve tretman tedbirleri ile bir akıl hastanesinde muhafaza ve tedavinin sorumlu suçlulara uygulanması hususunun düzenlenmesi yoluna gidilmiştir. Diğer ülkelerde ise "azaltılmış sorumluluğun" (diminished responsibility) açıkça hüküm altına alındığı ve böylece de sorumluluğu azaltılmış suçluların ceza ve/veya tretman yoluyla güvenlik tedbirine tabi tutulduğu görülmüştür.

 Kanada ceza adalet sisteminin temel bir ilkesi, bir sanığın bir suçtan suçlu bulunabilmesi için davranı- şının yanlış olduğunu anlama kapasitesine sahip olması gerektiğidir. Ceza Kanunu'nun 16. maddesine göre:

Hiçbir kimse, kişinin eylemin veya ihmalin niteliğini ve niteliğini takdir etmesini veya yanlış olduğunu bilmesini engelleyen bir zihinsel bozukluktan mustaripken işlenen bir eylem veya ihmalden dolayı cezai olarak sorumlu tutulamaz.

Görülen odur ki, sorumsuzlukla azaltılmış sorumluluğu ayıran iki ölçütten biri, akıl hastalığının derecesi (nicelik açısından farklılık); diğeri ise, akıl hastalığının türüdür (nitelik açısından farklılık).

Türk Ceza Kanunu Ön tasarısında azaltılmış sorumluluk hali, sorumsuzluk maddesi içinde düzenlenerek bu kişilere de ceza verilemeyeceği (TCK Öntasarı, Madde 33), TCK Md.32-2’de (yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye) ceza indirimi ön görülmüştür.

Akıl Hastası Suçlular için Yaptırım Seçimi

Akıl hastası suçlular bakımından, akıl hastalığının zamanı oldukça önemlidir. Suçlu, suçun işlendiği sırada akıl hastası ve bu hastalığı duruşma sırasında da devam ediyorsa, kanunlarca suçun işlendiği an veya mahkûmiyet anının kabul edilmesi bakımından bir fark yoktur. Bu durumda, aklen hasta olan suçlular için ön görülen hastanede muhafaza ve tedavi altına alınma tedbirine başvurulacaktır.

Suçlu, suçun işlendiği an akıl hastası fakat duruşmada bu hal devam etmiyorsa, sanığın beraat ettiğine tanık olunmaktadır. Kuşkusuz, ceza verilmeyecek bu kişilere akıl hastanesinde muhafaza tedbiri uygulanması da anlamsız olacaktır.  Bu şekilde uygulamaya yer veren ülkeler sırası ile Belçika, Avustur- ya, Fransa, İsveç, İtalya, İsviçre, Almanya ve Türkiye'dir.

Suçlu, suçun işlendiği an akıl hastası olmayıp, duruşmada akıl hastası olmuş ise, ön görülen tretman ve tedbir türü her ülke için belirlenen zamana dayalı bulunmaktadır. Belçika Sosyal Savunu Kanunu (Madde 7), İsveç (Bölüm 31, k.3 ve 4) ve İtalyan (Madde 203) Ceza Kanunları ve İngiliz Akıl Sağlığı Kanunu cezanın tayin edilmesi zamanını esas almış bulunmaktadırlar.

Suç işledikten sonra, özellikle hafif derecede akıl hastalığından mustarip veya duygusal dengesizlik içinde bulunan kişiler bakımından, tutuklanıp cezaevine konulduklarında "cezaevi psikozu" oluştuğuna tanık olunmaktadır. İşte bu durumda, ceza verilmekte ise de cezanın infazı ertelenmektedir (Bkz. CMUK Md 399/CGTİK Md.16). Almanya'da da suçlunun ceza tayini veya cezanın infazı sırasında akıl hastalığından mustarip olması hali, infazın tehir edilmesi sebebini oluşturmaktadır (Bkz. Alman Ceza Usulü Kanunu, Md. 455-1).

Akıl hastası suçlular için seçilecek yaptırımda suçun niteliği önem kazanmaktadır. Bazı ülkelerde "makullük" kuramına yer veren ilkeler konulmuştur. Sanığın ufak türden suçlar işlemiş olması halinde kendisinin akıl hastanesinde muhafaza ve tedavisi uygun olmayacağı gibi haklı da gösterilemeyecektir. Nitekim, Belçika (Sosyal Savunma Kanunu Madde 7) ve İspanya'da (İspanya Ceza Kanunu Madde 8, k.1, alt-k.2 ve k.3 alt-k.2) sanığın kabahat türü suç işlemesi halinde tretman ve güvenlik tedbirlerine izin verilmemektedir.  Keza Avusturya'da (Avusturya Ceza Kanunu Madde 21) akıl hastanesinde muhafazaya ancak en az bir yıla kadar hapis cezası verilebilecek suçlar için izin verilmektedir. İtalya'da (İtalya Ceza Kanunu Madde 219), akıl hastalığı sebebiyle cezai sorumluluğu azaltılmış suçlu için bir güvenlik tedbiri olarak akıl hastanesinde muhafaza ve tedaviye ancak bu kişi tarafından işlenen cürüm için (taksirli olmayan) kanunun tespit etmiş olduğu hapis cezasının asgari beş yıldan az olmaması halinde başvurulabilmektedir. İngiltere'de Akıl Sağlığı Kanununa göre, ancak hapis cezası ile cezalandırılabilecek suçlular için akıl hastanesi bakımına izin verilebilmekte; Almanya'da da genel makullük ilkesi tretman ve güvenlik tedbirleri uygulamasında göz önünde bulundurulmaktadır (Ceza Kanunu Bölüm 62).

Eski Türk Ceza Kanununda yalnızca fiile değinmekle yetinilmiş ve hastanede muhafaza süresi bakımın- dan "isnat edilen suçun, ağır hapis cezasını gerektirmesi halinde" sürenin bir yıldan az olamayacağı belirtilirken (E.TCK 46, 47), TCK 57-2: “toplum açısından tehlikeliliğin ortadan kalktığının veya önemli derecede azaldığının belirtilmesi üzerine ...serbest bırakılacağı ön görülmüştür.5 TCK’da fiil ve suç deyimleri dışında sınırlayıcı bir düzenleme getirilmemiş; ayrıca yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK’daki minimum bir yıllık gözlem altında tutulma koşulu kaldırılmıştır. Yeni düzenlemenin özgün yanı salıverilen kişinin toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında yeniden güvenlik tedbirine tabi tutulabilmesidir.

 Akıl Hastalığı Kapsamı

Hastalık deyimi bakımından hukuk sistemlerinde anlayış farkı görülmektedir. Ne var ki, akıl hastalığının organik, işlevsel; devamlı, geçici veya devrik; tedavi edilir veya edilmez, irsi veya edinilmiş, irade dışı olması (automatism)6  veya olmamasının fark etmediği konusunda görüş birliği vardır.

Türk Ceza Kanunu Ön tasarısında azaltılmış sorumluluk oluşturan akıl hastalığı hallerinin de sorumsuzluk maddesine ithal edilmesi sonucu "akıl hastalığı" geniş bir yoruma elverişli ve aynı yorum biçimi Fransa ve İtalya içinde geçerli iken, Avusturya, İzlanda, İsveç, Almanya ve Türkiye' de (Yeni TCK ile) "akıl hastalığı" dar bir yoruma tabi tutulmaktadır.

Akıl zayıflığı bakımından tüm Avrupa ülkelerinde cezai sorumluluk söz konusu değildir. Bu yaklaşım bazen İsveç örneğinde olduğu gibi açıkça hükme bağlanmıştır (İsveç Ceza Kanunu Bölüm 33, Kısım 2).  Psikopatlık ve cinsel sapıkların da ancak belli bir şiddet derecesine ulaştıklarında cezai sorumlulukları olmayacağı konusunda görüş birliği vardır. Görüleceği üzere, her psikopat akıl hastası olmadığından ancak akıl hastası sayılabilecek durumda olanlar (saykozun başlangıcı gibi) için sorumsuzluk defisi ileri sürülebilir. Zaman zaman Eski T.C.K. 47nci maddesinin tartışmalı bir uygulamaya dönüşmesi sonucu, bazı mükerrir suçlu psikopatların teşvik edildiği göz ardı edilmemelidir. Nitekim, Amerikan Hukuk Enstitüsü tarafından hazırlanmış bulunan Model Ceza Kanunu'nda "yalnızca itiyadı suçluluk veya antisosyal davranışla ortaya çıkan anormallik halinin akıl hastalığı veya zayıflığı" kapsamında olmayacağı normlaştırılmıştır (Model Ceza Kanunu Madde 4).

TCK’nunda (Madde 57’de, toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir) akıl hastalarının “tehlikelilik hali" oluşturduğu ve bu halin akıl hastalığının salah bulması sonucu veya başka bir sebeple (örneğin yaşlanma) ortadan kalkacağı kabul edilmiştir.

Yeni TCK  ile cezai sorumsuzluk için M’Naughten kuralı (doğru-yanlış testi) ile dayanılmaz dürtü testleri birlikte getirilmiştir. Unutulmamalıdır ki, adam öldürme ve intihar eyleminin obsesif-kompulsif nevrozdan kaynaklandığı görülmemiştir. Kısmı cezai sorumluluk açısından bu kez yalnızca dayanılmaz dürtü testi ile yetinilmiştir: “Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye...verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir” ve “mahkûm olduğu hapis cezası …kısmen veya tamamen, …akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir” (TCK Madde 32/2, 57/5).

Bu düzenleme biçimi ile suçlular için cezaevi yerine (özel güvenlikli) akıl hastanesi bakımı ikame edilmek istenilmiştir. 1997 Öntasarı gerekçesinde bu konuya ilişkin doyurucu bir değerlendirme yer almadığı gibi kategorik olarak ifade edilenler de yukarıda değinilen mukayeseli hukuk bulgularına duyarlık gösterememektedir.

Yeni TCK’da fiilin anlam ve sonuçları bakımından hukuki betimlemesine neden başvurulduğu anlaşılamamıştır. Kanundaki cezai sorumsuzluk ile güvenlik tedbirleri düzenlemesi şöyledir:

Akıl hastalığı

MADDE 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan (Alman   Ceza Kanununda hareket etme kabiliyetine sahip bulunmayan bir kimse) kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.7                                              

 Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri

MADDE 57- (1). Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

Bu fıkrada görüleceği üzere, güvenlik tedbirinin süresi açısından asgari bir süre öngörülmemesi toplum açısından riskli bir düzenleme görünümündedir. Unutulmamalıdır ki, bu kapsamdaki bir şizofrenin sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine ertesi gün mahkemece salıverilmesi mümkün olmaktadır. İngiltere’de kurala ismi verilen M’Naughten akıl hastanesindeki 20’inci yılında öldü. Gerçekte akıl hastalarının tretman merkezlerinde hiç kimseye tehlikeli olmayacağı belirleninceye kadar kurumda kalması benimsenerek “tehlikenin önemli derecede azalması halinde salıverilme olasılığı” tümcesi Kanundan çıkarılmalı idi. Önerdiğimiz yaklaşım benimsendiğinde güvenli akıl hastanesinde kalış süresi bazıları için müebbet olabilecektir. Azaltılmış cezai sorumluluk bakımından getirilen düzenleme ise şöyledir (Madde 32/2):

(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış (Alman Ceza Kanununda ehemmiyetli derecede azalmışsa) olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir.8

İstanbul’da bilgisayar oyunlarından etkilenen 17 yaşında bir kişi, eline aldığı bıçakla yolda tanımadığı 3 kişiyi bıçakladı. Sürekli bilgisayar ve telefonda savaş oyunları oynadığı ve bu oyunları bırakıp gerçek yaşamda oynamasına dair rüyalar gördüğünü, olay günü de benzer bir rüya gördüğünü belirtti (11/10/2024).

Özetle, ceza kanunlarının toplumu koruma işlevi, cezaların genel önleme etkisinden çok akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle ceza sorumluluğu tamamen veya kısmen kaldırılacak suç faillerine uygulanacak yaptırımın özel önleme etkisi şeklinde kendini göstermektedir.9 Bu bağlamda,  şimdiye dek açılımı yapılan teorik/normatif yaklaşım sorgulanarak, gerçekte sanığın suçu işleyip işlemediği/suçlu olup olmadığı saptanarak; bu saptama sonrası yaptırım ve tretman türünün (akıl hastanesi mi, cezaevi mi, yoksa her ikisin birlikte olacağının)  belirlenmesi yaklaşımı özellikle ülkemize özgü çoğu sorunları giderebilecek nitelikte görülmektedir.

Cani Adam 2 Kadını Öldürdü (4/10/2024)

 

Kanunda alkol10 ve uyuşturucu madde bağımlıları için iyileştirme ve güvenlik tedbiri olarak “zorunlu tedavi” ön görülmüştür: 57. madde (7). bendine göre “Suç işleyen alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılı- ğından kurtulmalarına kadar devam eder”.  Bu tür tretmanın yalnızca kurumla sınırlandırılmayıp; gözetimli ayakta tedaviyi de (ambulatory tretmanı) içermesi; sürenin akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinde olduğu gibi gayrı muayyen süreli olması karşısında suiistimali önleyici nitelikte güvencelere kavuşturulması gerekmektedir.11

Bu bağlamda ontolojik bir soruna dikkat çekmek yerinde olacaktır. Akıl, maddi anlamda mevcut olmayıp, çıkarımsal, teorik bir yapıttır: Aklın normalliği için kesin testler, aklın niteliği ölçümleri yoktur. Bu nedenle, akli sorumluluk kararı, her zaman, öznel argümana ve tartışmaya açık olacaktır. Yalnız, “çivici katil” gibi hareket eden bir kişinin normalliğinden söz etmek ve tartışmak da saçma olacaktır. Sonuçta ortaya çıkan, suçlu kişi için ceza mı, yoksa hastane tretmanının mı gerekli olduğu sorusu temelde ahlaki bir sorun olarak varlık göstermektedir.  Bu konuda hâkimler veya psikiyatrların karar vermeye en yetkin kişiler olduğu tartışmayı davet eder bir sorudur.   

Tehlike Hali-Suç İşleme İhtimali

Psikiyatri uzmanları ve kriminologlarca, geniş kapsamlı araştırmalara dayalı olarak kabul edilen husus, faillerin yeniden suç işlemesini tahmin edebilmenin yüksek derecede kesinlikten yoksun olduğudur. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) koordinatörlüğünde gerçekleştirilen bir projede altı ülkeye ait verilere dayalı olarak varılan sonuçta, "tehlikelilik haline ilişkin tahminlerde bulunacak uzman kişiler arasındaki görüş birliği derecesinin düşük olduğu; psikiyatri uzmanları arasındaki bu uyum derecesinin ise psikiyatri uzmanı olmayan kişiler arasındakilere göre yüksek bulunmadığıdır. Nitekim, haklarında tahmin işlemi yapılan kişilerin dörtte üçü bakımından %50’sinden daha az bir miktarında mutabakat sağlanabilmiştir. Bu durumda sağlıklı bir tahmin yapabilmek yüzdesi hiç de yüksek değildir.

Bu bağlamda, yeniden suç işleme ihtimalinin varlığını belirlemede en iyi gösterge failin önceki mahkumiyetleri sayısı olacaktır. Halen birkaç sabıkası olan bir kişinin ilerideki suçluluğunu tahmin etmek fazlaca zor olmayacaktır. Bu varsayım özellikle mala karşı suç işlemiş olanlar için geçerlidir. Şiddet ve cinsel suç işlemiş failler bakımından ise, psikiyatri uzmanı, önceden çok az veya hiç suç işlememiş kişiler hakkında tahminde bulunmak durumunda kalacaktır. Deneyimler, bu türden tahminlerin doğruluk yüzdesinin 25-30’dan fazla olmadığını göstermektedir. Aynı paralelde, psikiyatr, sosyolog, psikolog ve istatistik uzmanının birlikte yaptığı tahminde de tehlikeliliği tahmin edilen üç kişiden yalnızca birinin gerçekte şiddet suçu işlemeye devam ettiği görülmüştür.

Varılan nokta odur ki, mevcut tahmin yöntemleriyle, bir tehlikeli suçlu uğruna en azından iki veya üç tehlikeli olmayan suçlunun da özel bir kurumda "akıl hastanesinde", muhafaza ve tedavi altında bulundurulması gerekecektir. Bu şekilde de toplum, gerçekte az sayıda olan "tehlikeli olmayan" kişilerin akıl hastanesinde muhafaza edilmesine rıza göstermek durumunda kalacaktır.12

Özetle, akıl hastalıkları ile şiddet/suçluluk arasındaki ilişki ekseri kişilerin düşündüğü kadar kuvvetli değildir. Tipik bir akıl hastasının da yalnızca akıl hastalığı sonucu tehlikeli olacağı düşünülmemelidir. Hiç kuşkusuz, antisosyal düşünceler, davranış ve kişilik gibi kriminojenik değişkenler, akıl hastası suçlular içinde risk belirleyecek en iyi göstergedir.13

Toplum temelli yaptırımlar da akıl hastası sanıkların kovuşturulmasına etkili bir alternatif olarak hizmet edebilir. Bazı durumlarda, toplumun ihtiyaçları ve çıkarları, sanığın toplumda kapsamlı bir yönlendirme programına girmesi veya programı tamamlaması üzerine cezai suçlamaları geri çekme veya durdurma konusunda savcılık takdir yetkisinin kullanılmasıyla daha iyi karşılanabilir.14

Nihai sorun hukuki sonuca değinmektedir:
("O’nun cezai sorumluluğu olup olmadığıdır").

 

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

---------------------

1 M.T.Yücel. “Amerikan Ceza Hukukunda Cezai Mesuliyet ve Akıl Maluliyeti” Adalet Dergisi 56/5-4 (Mayıs-Haziran 1965) ss.678-687; ayrıca bkz. Y. Ünver. “TCK’daki Suçun Manevi Unsuruna İlişkin Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi” Suç ve Ceza (Ceza Hukuku Dergisi) S.4, 2010, ss.91-130.

2 Türkiye’de suçlulardan kaçında bu sorumsuzluk (insanity) defisinin kabul gördüğü bilinmekte ise de bunların akıl hastalığı türlerinin neler olduğu karanlıktadır. Bu bağlamda “nedensellik” konusu da eleştiriden uzak değildir.  Hastanın davranışları ile sanığın davranışları örneğin şizofren adlandırılan bir tür davranışlar ile suç olarak isimlendirilen diğer türden davranışlar vardır. Diğer bir anlatımla, iki tür davranışın aynı şahısta birlikte bulunması bir neden sonuç ilişkisi olarak görülmemelidir. Kuşkusuz, nedensel bir ilişki olmaksızın bir Müslüman kişi hırsızlık suçunu işleyebilir; yine aynı şekilde bir kişi şizofren ve gaspçı olabilir.  İki davranış türü nedensel bir ilişkiye işaret etmeksizin varlık gösterebilir: Davranış davranışa neden olmaz. Akıl hastanesindeki çoğu insane hastalar erken salıverilme veya daha iyi bir koğuşa transfer için hastane kurallarına uyum için çaba göstermek- tedirler. Tüm hastalar değilse de çoğu, harici sosyal baskılara duyarlıdırlar. Yaptığı işin gerçekten yanlış olduğunu bildiği için bir akıl hastasının sorumlu tutulması hiç de yadırganmamalıdır.

3 M'Naghten kuralları 19. yüzyılın ortalarında ortaya konuldu (R v M'Naghten, 1843, 8 ER 718).

4 Türkiye’de, Kabahatler Kanunu md 11/2’e göre, bu kişiler hakkında para cezası uygulanmaz. Akıl hastalığının fiilden sonra ortaya çıkması yargılama hukukunu ilgilendiren bir sorun olup, yargılama engelidir. Süje, iyileşinceye kadar yargılanamaz. Suje, mahkûm olduktan sonra akıl hastası olduğunda ise İnfaz Kanunu 16. maddesi uyarınca cezasının infazı geri bırakılır ve iyileşinceye kadar hükümlü TCK 57’de belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süre cezaevinde geçmiş sayılır.

5 2020 yılı Adalet İstatistiklerine göre TCK 32/1 maddesi gereğince verilen karar sayısı 371’dir. Ne var ki, bu veriler tıpkı hava sıcaklığı gibidir. Termometre 30 derece göstermesine karşılık hissedilen sıcaklık 45 derece olmaktadır. Almanya’daki sayısal görünüm için Bkz. H-L. Schreiber. “Psikiyatrik ve Hukuksal Kriterler Arasında Kusur Yeteneği Değerlendirilmesi” Tıp ve Ceza Hukuku (Seçkin Yayınevi) Ank.,2004,s.28. Akıl hastası sanıklardan eylemlerinden sorumsuzluğu saptananlar oranı % 15 civarında olup, düşüktür (LOO 1973); John S. Callender Free will and responsibility: a guide for practitioners, , Oxford, Oxford University Press, 2010, (paperback).  

6 Otomatizm(automatizm) tüm suçlara özgü bir savunudur. Zanlının eylemleri kontrol ötesi, irade dışı oluşmaktadır. Tipik örnekleri uyurgezerlik (somnambulism), hipnotik trans halindeki eylemler, refleks eylemleri ve convulsions’dır. Böyle bir durumda zanlı eylem sonucundan sorumlu değildir. Eylem, bir bakıma, kendi eylemi değildir. Kişi cezalandırmayı hak etmediği gibi ceza da rasyonel bir amaca hizmet edemeyecektir. Kuşkusuz, akıl hastalığından kaynaklanmayan koşullarda otomatizm cezai sorumsuzluğu davet edecektir.  Otomatizme alkol veya uyuşturucu madde gibi harici etmenler vücut vermiş ise, sonuç koşul akıl hastalığına bağlanamaz ve tüm suçlar için bir savunu değildir (TCK Md.34-2). Yine, ihmali hareketlerde (örneğin diyabetik hastanın fazlaca insülin alması veya insülin aldıktan sonra yemek yememesi) kişi otomatizme neden olan durumdan sorumlu bulunmaktadır.

7 Alman Ceza Kanunu 20.paragrafı (Ruhi bozukluklardan dolayı kusur ehliyetsizliği): Hastalık teşkil eden ruhi bir bozukluktan, esaslı bir bilinç bozukluğundan veya akıl zayıflığından veya başka bir anormal ağır ruhi durumdan dolayı, fiilin hukuka aykırılığını anlama veya bu anlayışa göre hareket etme kabiliyetine sahip bulunmayan bir kimse, kusurlu hareket etmiş olmaz.

8 Alman Ceza Kanunu 21. Paragraf (Azaltılmış kusur ehliyeti): Failin, fiilin hukuka aykırılığını anlama veya bu anlayışa göre hareket etme ehliyeti, §20’de gösterilen nedenlerle fiilin icrası sırasında ehemmiyetli derecede azalmışsa ceza §49 fıkra 1’e göre hafifletilir.

9 Council of Europe. Studies on Criminal Responsibility and Psychiatric Treatment of Mentally ill Offenders, Strasbourg, 1986; K.Dinçmen. Adli Psikiyatri, İst.,1984, ss.21-27; Her ülkede var olan tedbirler dışında sujeler için "suçlular" ve "akıl hastaları" şeklindeki geleneksel ayrım büyük ölçüde anlamını yitirmiş olup; psikolojik rahatsızlıkları olan suçluların cezalandırılması ve tıbbi tretmana tabi tutulması görüşü ağırlık kazanmıştır Bkz. Council of Europe. Psyhosocial interventions in the criminal justice system (Criminological Research, Vol. XXXI) 1995, p.159.  A. Hakan. “Ne İşe Yarıyor Bu Psikiyatri Servisleri” Hürriyet (7/10/2024) s.4.

10 Sarhoş kişinin psikopatolojisini etkileyen etmenler: Artan alkol kullanımı; alkolün tüketim hızı, alkole bireysel açıdan alışkın olma, beynin zarar görmesi; sarhoş kişinin kişilik özellikleri, fiziksel yapı; psişik ruh hali (örneğin tartışmalar, cinsel haz); anlık duruma bağlı faktörler (örneğin aşırı yorgunluk, açlık); ve ek ilaçlar/uyuşturucu maddeler.

11 Ayrıca bkz. E.E.Dalkılıç. “Türkiye’de Zihinsel veya Ruhsal Engellilerin Zorla Tedavisinin Eleştirisi” TBBD Mart-Nisan 2015, Y.27, S.117, ss.11-34. İngiltere ve Galler'de yapılan kapsamlı bir incelemede, ruh sağlığı sorunları yaşayan kişilerin ceza adalet sistemi içerisindeki süreçlerinde yeterli destek sağlanmadığı tespit edildi.

12  Bkz. Council of Europe. Custody and Treatment of Dangerous Offenders, Strasbourg, l983; H. Hansen. "Treatment of Dangerous Sexual Offenders" Seminar on Prison Health Services Goals, Stardards and Ethics (24-27 September 1991) Helsinki, 1991 pp. 33-38. Ayrıca bkz. Ruh Sağlığı Yasası Taslağı.

13 Mentally Disordered Persons in European Prison Systems - Needs, Programmes and Outcome (EUPRIS) Research Project

Final Report Mannheim, Germany, October 31, 2007.

14 Police Interactions with Persons with a Mental Illness: Police Learning in the Environment of Contemporary Policing Prepared for the Mental Health and the Law Advisory Committee Mental Health Commission of Canada By Terry G. Coleman, PhD(C) Dr. Dorothy Cotton, May 2010.