657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi” başlıklı 131. maddesinin 1 ve 2. fıkralarına göre;
“Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.
Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz”.
Yukarıda yer verilen hükümlerden; memur hakkında ceza mahkemesinde yürütülen kovuşturmanın, disiplin kovuşturması yapılmasını engellemeyeceği ve geciktiremeyeceği, iki prosedürün birbirinden bağımsız ve ayrı şekilde yürütüleceği, ceza mahkemesinden verilen kararların disiplin cezasının verilmesinde bağlayıcı olmayacağı anlaşılmaktadır.
Kanunun 131. maddesinin 2. fıkrasının lafzı incelendiğinde; memur hakkında mahkumiyet kararı verilmesi halinde ayrıca disiplin cezasının da uygulanabileceğinin belirtilmesi karşısında, memurun hukuki durumunun adli ve idari yönden ayrı ayrı değerlendirileceği sonucuna varılmakla birlikte, memur hakkında mahkumiyet dışında bir karar verilmesinin de disiplin cezasının uygulanmasına engel olamayacağı belirtilerek, hakkında beraat kararı verilen memur hakkında disiplin cezası uygulanabileceğinin öngörüldüğü görülmektedir.
657 sayılı Kanun m.131’in ne şekilde tatbik edilmesi gerektiğinin tespitinde; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Ek 7. Protokol m.4, Anayasa m.2, 90/5 ve 125/4’ün dikkate alınması gerekmektedir. Memur hakkında aynı fiil sebebiyle, hem adli ve hem de disiplin cezası verilmesinin; Türkiye Cumhuriyeti açısından 1 Ağustos 2016 tarihi itibariyle Anayasa m.90/5’e göre bağlayıcı olarak yürürlüğe giren İHAS Ek 7. Protokol m.4’de açıkça düzenlenen, aynı zamanda Anayasada açıkça düzenlenmemekle birlikte Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak İHAS Ek 7. Protokolün yürürlüğe girmesinden önce de uygulamada kabul gören “ne bis in idem” ilkesine aykırılığı gündeme gelebilir. Bu noktada; memurun aynı hukuka aykırı fiilden, aynı amaç, unsur ve hukuki yararlardan dolayı iki defa cezalandırıldığı ileri sürülebilirse de, adli cezanın memurun ceza kanunlarında yasaklanan davranışı gerçekleştirmesi ve ilgili ceza normunu ihlal etmesi sebebiyle verildiği, disiplin cezasının ise memur ile idare arasında kurulan hizmet ilişkisi kapsamında verildiği, hizmet ilişkisi ile memur ve idarenin karşılıklı hak ve yükümlülükleri bulunduğu, bu yükümlülüklerin ihlali halinde idarenin memura yaptırım uygulayabilmesinin gerekli olduğu, aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere, ortada ceza kanununda öngörülen suçun unsurlarının bulunmadığı hallerde fiilin disiplin cezası verilmesini gerektiren hallerden birisini oluşturması ihtimali ile her ne kadar ceza ve disiplin soruşturmalarında toplanan delillerin her iki prosedürün yürütülmesi sırasında değerlendirmeye alınabileceği, bir başka ifadeyle adli soruşturmada toplanan delilin disiplin soruşturmasında kullanılmasına engel bulunmadığı, böylece prosedürlerin birbirinden tümü ile bağımsız olmadığı, ancak adli cezanın amacının suç işlenmek suretiyle bozulan kamu düzeninin yeniden tesisi, suçlunun uslandırılması ve caydırıcılığın sağlanması olduğu, disiplin cezasının ise idarenin hizmet ilişkisinden doğan otoritesinin bir görünümü ve idare ile memur arasında hizmet ilişkisinin gereği olduğu, idarenin kanunla öngörülen kurallarına riayet etmeyen memurla çalışmaya devam etmeye zorlanamayacağı, hizmet ilişkisinin devamında sakınca bulunmamakla birlikte aynı fiilin tekrarının önlenmesi, uslandırıcılığın ve caydırıcılığın sağlanması yönünden memur hakkında disiplin cezasının uygulanabileceği, netice itibariyle memurun adli ceza ve disiplin cezası ile cezalandırılmasında veya her iki prosedür yönünden soruşturulması ve takibinde “ne bis in idem” prensibine aykırılık bulunmadığı kanaatindeyiz.
657 sayılı Kanunun 131. maddesinin 2. fıkrasında yer alan düzenlemede; adli süreç ve cezalarla disiplin süreç ve cezalarının birbirlerini etkilemeyeceği, her iki sürecin birbirinden bağımsız olduğu, memur hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya verilmemesinin disiplin cezasının tatbikine engel olamayacağı öngörülmüştür. Bu fıkrada; adli yönden verilen kararlar yönünden hiçbir ayırım gözetilmeksizin disiplin cezalarının bağımsız olarak verilebileceği düzenlenmişse de, memur hakkında yürütülen ceza yargılaması neticesinde isnada konu suçu işlemediği veya suçun yargılanan memur tarafından işlenmediğinin anlaşılması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile beraat kararlarının disiplin soruşturması ve kovuşturmasında dikkate alınmaması mümkün değildir. Çünkü burada; memurun isnada konu eylemi gerçekleştirmediği veya eylemin o memur tarafından işlenmediği “maddi olgu” olarak sabit hale gelmektedir. Bu durumda; ceza yargılamasında “maddi olgu” olarak tespit edilen hususun gözardı edilmesi ve memurun isnada konu eylemi gerçekleştirdiğinin kabulü ile hakkında disiplin cezası verilmesi mümkün değildir.
Danıştay 3. Dairesi’nin 30.03.1979 tarihli, 1979/187 E. ve 1979/253 K. sayılı kararına göre;
“657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinde;
‘Memurun Ceza Kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz’ denilmektedir. Kanun koyucu bu hükümle, ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının hiçbir şekilde disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini açık olarak öngörmüştür. Nitekim maddenin gerekçesinde de anlam itibariyle aynı ifadeler tekrarlandıktan sonra ‘... Çünkü yukarıda belirtildiği gibi arada temel mahiyet farkı vardır.’ denilmek suretiyle Kanun koyucunun temel mahiyet farkından dolayı ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının, disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini belirtmiş bulunmaktadır. Gerçekten ceza uygulaması ile disiplin uygulaması arasında amaç, kapsam, usul ve sonuçları bakımından temel nitelik farkları mevcuttur. İşte bu sebepledir ki kanun koyucu ceza uygulaması ile disiplin uygulamasını iki ayrı ve farklı alan olarak görmekte ve bunların birbirini etkilemesini önleyici nitelikteki bir düzenlemeye yer vermektedir.
Her ne kadar ceza hakiminin fiilin meydana gelmediğine veya maddi olaylara dayanarak fiil ile memur arasında bir ilişki bulunmadığına karar vermesine rağmen memur hakkında disiplin cezası uygulanması, kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesi ile bağdaştırılamaz ise de, disiplin cezası verecek amir ve kurulların bu hususu göz önünde tutması ve disiplin cezasının yargı denetimi sırasında kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesinin idari yargı yerince değerlendirilmesi doğaldır.
Sonuç: Bu nedenlerle 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinin; ceza kovuşturması veya ceza mahkemesi kararının, hiçbir surette disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulamasını etkilemeyecek şekilde uygulanması gerektiğine karar verildi”.
Kanunun 131. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; disiplin soruşturma ve kovuşturmasının, ceza yargılamasından önce neticelenmesi, memur hakkında disiplin cezası uygulanması, ancak ceza yargılaması neticesinde memurun isnada konu fiili icra etmediğinin veya suça katılmadığının veya iddiaya konu fiilin o memur tarafından işlenmediğinin anlaşılması halinde, ceza yargılamasında mevcut deliller ve verilen karar doğrultusunda, idarece verilen disiplin cezası kararının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği söylenebilir. Ancak meslekten çıkarılan memur hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya beraat kararı verilmesi, memurun görevine dönmesi için yeterli ve geçerli bir sebep olarak kabul edilmemektedir. Memurun görevine geri dönebilmesi, hakkında verilen meslekten çıkarma cezasının mahkeme kararıyla kaldırılması ile mümkündür.
Danıştay 12. Dairesi’nin 26.12.2007 tarihli, 2005/6776 E. ve 2007/6383 K. sayılı kararına göre;
“Dava, polis memuru olarak görev yapmakta iken meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılan davacının, beraat ettiğinden bahisle meslekten çıkarma kararının kaldırılarak yeniden polislik mesleğine atanması istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile açıkta kaldığı süreye ilişkin tüm maddi ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 25.5.2005 günlü, E: 2004/3423, K: 2005/745 sayılı kararıyla; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 92. maddesinde iki defadan fazla olmamak üzere memurluktan kendi istekleri ile çekilenlerden veya bu kanun hükümlerine göre çekilmiş sayılanlardan tekrar memurluğa atanmak isteyenler, ayrıldıkları sınıfta boş kadro bulunmak ve bu sınıfın niteliklerini taşımak şartıyla ayrıldıkları tarihte almakta oldukları aylık derecesine eşit bir derecenin aynı kademesine veya 71. madde hükümlerine uyulmak suretiyle diğer bir sınıfta eşit derecedeki kadrolara atanabilirler hükmüne yer verildiği, anılan maddeye göre, görevden çekilenlerin veya çekilmiş sayılanların, göreve dönmek istemiyle başvurmaları halinde, yeniden göreve atanmaları konusunda idarelere takdir yetkisi tanınmış olup, bu yetkinin kullanılması mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olarak yargı denetimine tabi olduğu, dosyanın incelenmesinden, polis memuru olarak görev yapan davacının, Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde görevli iken yetki ve nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanmak suçundan 23.5.2000 günlü Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırıldığı, bu işleme karşı açtığı davanın Antalya İdare Mahkemesi’nin 3.4.2001 günlü ve E: 2000/742, K: 20001/384 sayılı kararıyla reddedildiği, anılan kararın Danıştay 12. Dairesince onandığı, davacının tekrar polisliğe atanmak istemiyle yaptığı başvurusunun reddi üzerine bakılan davayı açtığının anlaşıldığı, bir kamu görevine açıktan atama yapma konusunda idarelere takdir hakkı tanındığının açık olduğu, bu durumda, davacının yeniden göreve atanması yolundaki başvurusunun, mevcut personel ihtiyacının polis okullarında eğitim alan öğrencilerden karşılandığından bahisle ve davacının geçmiş hizmetleri de değerlendirilerek reddedildiği görüldüğünden ve idarelerin bu konuda yargı kararı ile zorlanamayacağı sonucuna varıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, isteminin açıktan atama istemi olmadığını, beraat kararı nedeniyle meslekten çıkarma cezasının kaldırılarak eski görevine atanmasını ve ihraç tarihinden itibaren yoksun kaldığı mali ve özlük haklarının iadesini istediğini, beraat kararı nedeniyle suçsuzluğu ortaya çıktığından idarenin hatalı işlemini geri alması gerektiğini, idarenin bu konuda takdir hakkı bulunmadığını, eksik inceleme ile verilen kararın hukuka uygun olmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
T.C. Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 2. maddesinde, meslekten çıkarma cezası, memurun, Emniyet Örgütü Hizmetlerinde bir daha çalıştırılmamak üzere meslekten çıkarılması olarak tanımlanmış olup, meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılan bir emniyet mensubunun, bu ceza mahkeme kararı ile iptal edilmediği veya bir yasa hükmü ile ortadan kaldırılmadığı (af yasaları gibi) sürece bir daha Emniyet Örgütü Hizmetlerinde çalıştırılamayacağı, meslekten çıkarma cezası alan bir emniyet mensubunun göreve tekrar dönmek istemesi halinde idarenin bu kişileri göreve başlatıp başlatmama konusunda takdir hakkı bulunmadığı, aksine bu kişileri göreve almama konusunda bağlı yetki içinde olduğu açıktır.
657 sayılı Yasanın 131. maddesinde ise ‘…’ hükmü düzenlenmiştir. Anılan madde uyarınca, memurun disiplin cezasını gerektiren eylemi nedeniyle aynı zamanda hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, yargılamasının devam ediyor olması veya yargılama sonucunda beraatına karar verilmiş olmasının ayrıca disiplin cezası uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği gibi, disiplin cezası verildikten sonra disiplin cezasına konu eylem nedeniyle ceza mahkemesince verilen beraat kararının, disiplin cezasını ortadan kaldırmayacağı ve Devlet memurluğundan çıkarma veya meslekten çıkarma cezaları verilmesi durumunda da kişinin görevine geri dönmesi sonucunu doğurmayacağı da tabiidir.
Olayda; davacının, meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işleme karşı açtığı davanın reddedilerek, bu kararın kesinleştiği görüldüğünden ve ceza mahkemesince verilen beraat kararının disiplin cezasını ortadan kaldırması mümkün olmadığından, davacının isteminin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Öte yandan, herhangi bir şekilde memurluk görevinden ayrılanların göreve alınma istemlerinin açıktan atama istemi olarak ele alınabilmesi için o kişinin göreve dönmesine yasal bir engel bulunmaması gerekmekte olup, davacının aldığı meslekten çıkarma cezasının yargı kararı ile ortadan kalkmaması ve af yasaları kapsamında da olmaması nedeniyle isteminin açıktan atama istemi niteliğinde ele alınmasına imkan bulunmamaktadır; zira meslekten çıkarma cezası nedeniyle davacıyı göreve almamak konusunda idare bağlı yetki içindedir. Bu durumda, davanın, beraat kararının meslekten çıkarma cezasını ortadan kaldırmayacağı ve davacının bu ceza nedeniyle mesleğine dönme imkanı bulunmadığı gerekçesiyle reddi gerekirken, davacının talebinin açıktan atama istemi gibi ele alınıp açıktan atama konusunda idarenin takdir hakkı bulunduğundan ve idarenin gerek işleminde gerekse savunmasında yer almayan davacının durumunun açıktan atama koşulları içerisinde değerlendirilip, takdir hakkının olumsuz olarak kullanıldığından bahisle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiş ise de, karar sonuç itibariyle yerindedir”.
Memurun görevine geri dönebilmesinin, hakkında verilen meslekten çıkarma cezasının mahkeme kararıyla kaldırılmasına bağlı olması karşısında; memurun, meslekten çıkarma cezasının iptali talebiyle açtığı, aleyhine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği bir durumda, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya beraat kararı verilen ceza yargılaması dosyasında yer alan ve idari soruşturma ve yargılama dosyasında bulunmayan deliller veya 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu m.53’de sayılan hallerden birisinin gerçekleştiği hususu gerekçe gösterilerek, kararı veren idare mahkemesine yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunması mümkündür.
Memurun iddiaya konu fiili işlemediğinin veya fiilin o memur tarafından işlenmediğinin tespit edilmediği, bununla birlikte delil yetersizliğinden bahisle “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gözetilerek beraat kararı verildiği hallerde, memur hakkında disiplin cezası verilebileceği içtihatta kabul edilmektedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.06.2003 tarihli, 2003/67 E. ve 2003/436 K. sayılı kararına göre;
“… İdare Mahkemesi 20.5.1999 günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin Devlet Memurluğundan Çıkarma başlıklı E bendinin (g) fıkrasında ‘Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak’ fiiline yer verildiği, polis memuru olan davacının ... Emniyet Müdürlüğü, Özel Hareket... de görevli bulunduğu sırada, ... isimli ... memuru ile birlikte 13.7.1995 tarihinde ...'dan çalınan ... plakalı ... oto ile 23.4.1995 tarihinde çalınan ... plakalı ... marka otomobillerin çalıntı olduklarını bildikleri halde ellerinde bulundurdukları, sözkonusu otoları kendi çabaları ve akrabaları aracılığı ile satma girişiminde bulundukları, otolar ele geçirildiğinde belgelerinin sahte olduğunun anlaşılması üzerine yapılan soruşturma sonucunda fiillerinin sübuta erdiği gerekçesi ile dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşıldığı, davacının eyleminin adli yönünün bulunması ve davacı hakkında verilen lüzum-u muhakeme kararı gereğince yargılandığı ... 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, E: …, K: … sayılı kararla üzerine atılı fiiller hakkında hiçbir delil elde edilemediği, fiillerinin sübuta ermediği gerekçesi ile beraat ettiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmakla davacı hakkında verilen Devlet memurluğundan çıkarma cezasının dayanağı kalmadığından verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, davacının dava konusu işlem nedeniyle açıkta geçirdiği sürelere ilişkin parasal haklarının davanın açıldığı 8.2.1997 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Temyiz incelemesi aşamasında Danıştay Onikinci Dairesi 14.5.2001 günlü, E: 1999/3673, K:2001/2095 sayılı kararıyla; …yapılan soruşturma sonucunda fiillerinin sübuta erdiği gerekçesiyle Devlet memurluğundan çıkarıldığı, aynı fiilden dolayı yapılan ceza yargılaması sonucu ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinde E:1996/177, K: 1999/95 sayılı kararıyla delil yetersizliğinden beraatına hükmedildiği ve bu kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğinin anlaşıldığı, dava dosyası ile soruşturma dosyasının ve soruşturma dosyasında bulunan ifadelerin birlikte incelenip değerlendirilmesi sonucu davacının disiplin hükümleri bakımından üzerine atılı fiili işlediği sonucuna ulaşıldığı, 657 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen 131. maddesine göre de, memurun ceza kanununa göre mahkum olması ya da olmamasının ayrıca disiplin cezası uygulanmasına engel teşkil etmediğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile karar bozulmuştur.
… İdare Mahkemesi 11.11.2002 günlü, E:2002/1581, K:2002/1424 sayılı kararıyla; bir kamu görevlisinin, üzerine atılı disiplin suçu, ceza yasasına göre de suç niteliğinde ise ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun o kişi tarafından işlenmediği mahkeme kararıyla saptanmışsa, böyle bir ceza mahkemesi kararının Disiplin Hukuku yönünden bağlayıcı olacağı, bu itibarla adli yargıda beraat eden davacının üstüne atılı fiilin idari yönden de işlendiği kesinlik kazanamayacağı kanaatine ulaşılarak davacı hakkında verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasında hukuka uyarlık bulunmadığını da gerekçesine ekleyerek ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare işlemin 657 sayılı Yasanın ilgili hükümlerine uygun olarak kurulduğunu belirterek kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Danıştay Onikinci Dairesinin kararında belirttiği üzere; 657 sayılı Yasanın 131. maddesine göre memurun ceza yasasına göre mahkum olması ya da olmamasının disiplin cezasının uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden davacının disiplin hükümleri bakımından memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğunun tespiti üzerine, Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırıldığı anlaşıldığından verilen ceza yerinde olup; dava konusu işlemin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir”.
Karşı görüşe göre; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu kararı, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin İdare Hukuku yönünden de benimsenmesi sebebiyle hatalıdır. Ceza yargılamasında beraat eden memura disiplin cezası verilebilmesi için, disiplin dosyasında ceza yargılamasında yer alan delillerin dışında, memurun isnada konu fiili gerçekleştirdiğini ortaya koyan, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin bulunması gerekir. Çünkü İHAS m.36/2 ile Anayasa m.38/4’de korunan “masumiyet/suçsuzluk” karinesinin Disiplin Hukuku yönünden uygulanmasına engel bir durum bulunmadığı gibi, Anayasanın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin gereği olarak, memur hakkında ileri sürülen iddiaların gerçekliği ve memurun sorumluluğu kesin olarak ispatlanmadığı sürece memura disiplin cezası verilmesi mümkün değildir. Ancak tatbikatta, yeterli delil elde edilemediğinden bahisle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile beraat kararlarının Disiplin Hukuku sürecini bağlamayacağı ve disiplin suçunun tespiti ile disiplin cezası verilmesini engellemeyeceği kabul edilmektedir.
Adli ve disiplin süreçlerinin ayrı usul ve esaslarının olduğu, bu nedenle farklı incelemeler yapılıp sonuçlara ulaşılabileceği düşünülse de, İspat Hukuku bakımından hukuka aykırı fiilin ve failin tespiti esas olduğundan, bu tespit yapılmakla, hem Ceza Hukuku ve hem de Disiplin Hukuku açısından ceza tatbiki yoluna gidilebileceği, aksi halde her ikisinden de ceza tatbikinin mümkün olamayacağı ileri sürülebilirse de, esas itibariyle her iki hukuk dalında yargılama ve değerlendirme usulleri farklı olup, bu bakımdan değişik sonuçlara ulaşılabilmesi mümkündür. Bununla birlikte; suça veya hukuka aykırılığa konu fiilin aynı olduğu durumda, yorum ve değerlendirme farkının olamayacağı, bu sebeple Ceza Hukuku ve Disiplin Hukukunda farklı sonuçlara ulaşılmasının doğru ve hakkaniyete uygun olmayacağı savunulabilir. Ceza Yargılaması Hukuku ile Disiplin Hukukunun yargılama usulünde ispat gücü farklılık gösterebilir. Yeterli delil olmadığından takipsizlik kararı ile delil yetersizliğinden beraat kararı Ceza Yargılaması Hukukunda esas olduğu halde, bu kabulün farklı yargılama usulüne tabi Disiplin Hukukuna dayatılamayacağı söylenebilir. Bununla birlikte; “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ve “şüpheden sanık yararlanır” ilkelerinin İdare Hukukunda da geçerli görüldüğü durumda, Disiplin Hukukunda ulaşılan sonucun bu ilkelere uygun olması gerektiği düşünülebilir.
İddiaya konu fiilin ceza normunu ihlal etmediği, bir başka ifadeyle ceza kanununda öngörülen suçun unsurlarını oluşturmadığı gerekçesiyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya beraat kararı verilen memur hakkında disiplin cezası uygulanıp uygulanamayacağı sorusu gündeme gelebilir. Memurun işlediği iddia olunan eylemin ceza kanunlarında suç olarak düzenlenmemesi, bununla birlikte aynı eylemin disiplin suçu gerektiren eylem olarak kanunda yer alması halinde, memur hakkında disiplin cezası uygulanabileceği tartışmasızdır. Örneğin; 657 sayılı Kanunun 125. maddesinde “amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak” fiili, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır. Memurun bu fiili işlemesi halinde; fiilin niteliği ve derecesine göre Türk Ceza Kanunu m.125’de düzenlenen “hakaret” suçunun unsurlarını oluşturacak dereceye erişmese bile, memur hakkında “amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak” fiilinin işlendiğinden bahisle disiplin cezası verilmesi mümkündür.
Sonuç olarak; hakkında yeterli delil toplanamadığından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen veya delil yetersizliğinden dolayı ceza davasında beraat eden memurun disiplin yargılaması, bu kararlardan bağımsız yürüyecek ve farklı sonuçlanabilecektir. Bu kaide; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 131. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında belirtildiği gibi, yukarıda yer verdiğimiz Danıştay içtihadı ile de benimsenmiştir. Kaldı ki, adli suç teşkil etmeyen hukuka aykırı bir fiil disiplin suçu sayılabilir. Bu durumda, bu hukuka aykırı fiil yönünden hakkında soruşturma açılan memurun bu fiili işleyip işlemediği ile ilgili disiplin yargılaması yapılacaktır. İddiaya konu fiilin memur tarafından işlenmediği veya iddiaya konu olabilecek bir fiilin gerçekleşmediği adli yargı yoluyla tespit edilmişse, adli yargının “maddi olgu” olarak tespit ettiği bu hususlar disiplin yargılaması yönünden bağlayıcı olacaktır. Bunun dışında, bağımsız devam eden adli yargı ve disiplin yargılaması süreçleri birbirini bağlamayacaktır.
Disiplin yargılaması sonuçlarının, adli yargıyı bağlamayacağı ise tartışmasızdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesine göre;
“(1) Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir”.
CMK m.217/1’in birinci cümlesinde; ceza hakiminin kararını sadece gördüğü dava ile ilgili duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği ifade edilmiş olup, disiplin yargılamasının olumlu veya olumsuz sonuçları bir delil değil, değerlendirme niteliği taşıyacağından, disiplin yargılaması kararı ceza hakimini bağlamayacaktır.
.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Beyza Başer
.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.