Giriş

Aşağıda çevirisine yer verdiğimiz makalenin; Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye politikasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin hassasiyetlerini de gözeterek ABD yönünden aldığını belirtmek isteriz. Yazıda; Türkiye Cumhuriyeti ile ABD’nin Suriye’ye ilişkin bölge politikalarını nasıl yürütebileceklerine dair bir değerlendirmenin yapıldığı, bu bilgiler dikkate alınarak Türkiye Cumhuriyeti’nin de nelere dikkat etmesi gerektiğinin ifade edildiği söylenebilir. Buna karşılık yazar; ABD’nin bölge politikası amacının nihai hedeflerinin neler olduğunu, bu kapsamda İsrail Devleti’nin meselenin neresinde durduğunu, çok uzaklardan bu bölgeye gelen ABD’nin bu konuda kendi menfaatlerinden ziyade bir başka devleti gözetip gözetmediğini, bu kapsamda işi nereye kadar sürükleyip, Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti ilişkilerinin bu süreçten nasıl etkileneceğini, muhtemel bir Türkiye Cumhuriyeti ile ABD anlaşması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti’nin karşı karşıya getirilmesinin hedeflenip hedeflenmediğini tartışmamıştır. Özetle makalede Suriye meselesi; sebep ve sonuç sorgulaması yapılmaksızın, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti ve ABD arasında geçmişte yapılan işbirliği ile gelinen noktada ayrışma ve güncel durum değerlendirmesi olarak ele alınmıştır.

Aaron Stein’ın Foreign Policy dergisinde yazdığı 05.11.2018 tarihli “ABD-Türk Bağları Suriye'de Tamamen Kopabilir” başlıklı makaleye göre;

“İki ülke Menbiç’de birlikte çalışmaya çalışıyor, ancak işler iyi gitmiyor.

Geçtiğimiz hafta ABD ve Türkiye, Suriye'nin Menbiç kentinde ortak askeri devriye başlattı. Bu askeri devriyeler; sözkonusu iki ülkenin Suriye'de aralarındaki gerginlikleri azaltmak için aralarında imzaladıkları bir anlaşma olan sözde Menbiç Yol Haritasının ikinci aşamasının bir parçası. Bazı ilerlemeler kaydedildi; ancak plan gerçek anlamda işe yaramadı ve şu an şehirde olanlar, zaten gergin olan ABD-Türkiye ilişkilerinin daha da kötüleşmesine neden olabilir.

Türkiye ile Suriye sınırına yakın olan Menbiç, uzun zamandır iki güç arasında bir ihtilaf noktası olmuştur. 2016 yılında; ABD, müttefik Kürt güçleriyle birlikte İslam Devletini şehirden uzaklaştırmak için harekete geçti. Amaç; militan grubun Türkiye sınırına erişimini engellenmesiydi ve proje bir sonraki yıl Rakka’nın kurtuluşu için öngörülen kampanyanın hazırlığı ile devam etti. Ancak operasyon, Fırat Nehri'nin batısındaki herhangi bir Kürt varlığına karşı uzun zamandır devam eden Türk kırmızı çizgisini ihlal etti.

Ankara bu duruma hiç memnun olmadı ve Kürt milislerinin batıya doğru yürüyüşünü, ulusal güvenliğine tehdit olarak gördü. Böylece; Menbiç’in düşüşünden hemen sonra, 2016 yazında Türk askerleri kuzey Halep'i işgal etti. “Fırat Kalkanı” adı verilen Türk operasyonu, İslam Devletini sınırdaki son yerlerinden etti. Bununla birlikte aynı operasyon; Kürtlerin, Afrin kentine doğru ilerlemeleri için tüm potansiyel karayolu güzergahlarını da engellemişti ki, Kürtler’in amacı Afrin’de bulunan diğer Kürt kuvvetlerinin birliğine katılmaktı. 2018'in başlarında Ankara; Fırat Kalkanı operasyonunu, “Zeytin Dalı” adını verdiği ikinci bir operasyonla devam ettirdi ve Afrin'in tam kontrolünü ele geçirip, Suriye Kürtlerini bu bölgeden sürdü.

Bu operasyonun hazırlık sürecinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Menbiç’in bir sonraki hedef olabileceğinin sinyallerini verdi. Erdoğan; Ocak ayı konuşmasında ABD birliklerinin; ABD'nin Suriye'de çalıştığı ülkeler arasında en güçlü Kürt milis güçleri olan Halk Koruma Birlikleri'ne (YPG’ye[2]) çok yaklaşmamaları konusunda uyardı. Bu arada YPG; 1984’den bu tarafa Türkiye'de faaliyet gösteren isyancı grup Kürdistan İşçi Partisi'ne (PKK’ya) de bağlı bir grup olarak bilinmekteydi[3].

Türkiye ile olan ilişkilerini düzeltmek için ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Şubat ayında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmek üzere Ankara'ya gitti. İki bakan; birisi Suriye ve diğeri ABD vatandaşlarının tutuklanması, bir Türk vatandaşının New York'da mahkum edilmesi ve Ankara'nın Rusya’dan S-400 füzelerini satın alınması da dahil olmak üzere Türkiye-ABD ilişkilerine ilişkin daha geniş konularda olmak üzere iki çalışma grubu oluşturma konusunda anlaştı.

Tillerson’ın ziyaretinden kısa bir süre sonra başlatılan çalışma grupları karışık sonuçlar elde etti. Ancak Haziran ayında iki taraf Menbiç konusunda mutabakata vardı. Taraflar birlikte, şehirde karşıt amaçlarla hareket etmek yerine birlikte çalışmak için bir yol haritası hazırladılar. Plan; her iki ülkenin bölge sınırında bağımsız devriyelerinin bulunmasını, ardından da hat boyunca askeri devriyelerin bu bağımsız devriyeleri takip etmesini öngörüyordu. Şimdi ortak devriyeler başladığına göre, yol haritasının ikinci aşamasının başlaması gerekiyor ve bu durum, ABD ve Türkiye’nin, mevcut durumda şehri yöneten Menbiç Askeri Konseyi üyelerini kontrol etmesi anlamına da geliyor.

Ancak Menbiç Yol Haritası, başından beri bir belirsizlik sorunu ile karşı karşıya. Ankara, anlaşmanın sıkı bir zaman çizelgesine tabi olması gerektiği konusunda ısrar etti. Fakat ABD ise, her iki tarafın da bir aşamadan diğerine geçmeden önce belirli şartları yerine getirmesi gerektiği konusuna dikkat çekti. Yaşanan bu gel-git, yol haritasının amaçlanan etkisini zayıflattı ve eski müttefikler arasındaki gerilimlerin yükselmesine neden oldu, şu an ise kimse sonrasında ne olacağı hakkında emin değil.

Erdoğan, Doğu Suriye'deki YPG'lerin varlığını ortadan kaldırmak için Menbiç’i bir basamak olarak gördüğünü defalarca tekrarladı. Hatta Türkiye bu konuda ne kadar net olduğunu göstermek için, yakın zamanda Menbiç yakınlarındaki YPG mevkilerini ve Suriye-Türkiye sınırındaki diğer yerleri topçu ateşiyle bombaladı. Türkiye, iki şeyi başarmak için askeri baskı kullanmak niyetinde: Birincisi, ABD'yi Kürt ortaklarından vazgeçmeye ikna etmeye çalışmak, ikincisi ise, Washington’u, Doğu Suriye’nin diğer şehirlerine “yol haritası” anlaşmalarını müzakere etmeye zorlamak. Özetle Türkiye; ABD’yi dolaylı olarak, ABD'nin istediği şeyi yapmadığı takdirde, son birkaç yıldır çatışmadan uzak bir bölgeyi bombalamaya devam etmekle tehdit ediyor.

ABD Hükümeti; Türk Hükümetinden gelen çok sayıda uyarılara rağmen, bombardımandaki son yükselişe karşı savunmasız kalmış gibi görünüyor. ABD, Türkiye’ye cevap vermekte zorlanıyor; ABD’nin sınır boyunca gelecekte özel tavizler verileceğine işaret edip Türkiye’yi sakinleştirmeye çalışmakla, Türkleri üstü kapalı bir şekilde uyarmak ve ABD güçlerine ateş açıldığı takdirde ABD’nin de güç kullanacağına dair hatırlatmada bulunmak arasında tereddüt ettiği görülüyor.

ABD'nin en büyük önceliği, Türkiye'nin kuzey Suriye’yi destabilize etmesini engellemek. Türk saldırıları, Suriye iç savaşının gidişatına dair temel bir varsayımı da tehdit ediyor: çeşitli cephe hatlarının zorlaştığı ve askerlerin mevcut durumlarının, anlaşmazlığın sona ermesi için müzakerelerin temeli olarak kullanılabileceği gerçeği. Ancak ABD’nin Türkiye’ye cevap vermek için iyi bir seçeneğinin olduğu da söylenemez. Çünkü ABD, Türkiye’nin istediği gibi bölgedeki Kürtleri yalnız bırakmayacak veya Türkiye’yi yola getirmek için Türkiye’yi bombalamaya da başlamayacak.

Amerika Birleşik Devletleri'nin tek gerçekçi ara adımı, denklemin ana çatışma noktasını ortadan kaldırmak amacıyla Menbiç Yol Haritası'nı düzeltmeye çalışmasıdır. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için yeni bir müzakere turu yapılmadan, Konsey Yönetim Kurulu için yeni üyelerin seçilmesi sürecinin de karmaşık olacağı kesin. Her iki taraf da, belirli kişilerin neden seçilmemesi gerektiği konusunda istihbari bilgi vermeyi reddedecektir. Eğer süreç tamamen çökerse, Ankara Suriye'deki Kürtler üzerindeki baskıyı artıracağa benziyor.

Amerika Birleşik Devletleri, işlerin yolunda gitmesi için, Türkiye ile karşılıklı güvence anlaşması yoluna gidebilir: ABD'nin YPG operasyonlarına kısıtlamalar getirme vaatlerini yerine getirmesi karşılığında, Türk bombardımanının durdurabileceği konusunda güvence isteyebilir. Böyle bir “freeze-for-freeze[4]”, ABD için kısa vadeli bir çözüm olacaktır. Böyle bir anlaşma, elbette taraflar arasında uzun zamandır eksik olan güven ilişkisinin tekrar kurulmasını da gerektirecektir, ancak sadece bu tür iyiniyetli bir çaba yol haritasını netleştirmek için yardımcı olacaktır.

Türkiye; elbette ABD'den, Suriye'nin kuzeydoğusundaki diğer şehirlerde yönetim ve güvenlik hususlarında görüşmeler yapılması konusunda vaatler isteyecektir, ancak Amerika Birleşik Devletleri’nin böyle bir anlaşmaya varma niyeti var gibi durmuyor. Ne de olsa; Suriye'nin bu bölümü yıllardır kısmen de olsa şiddetten uzak kaldı ve bu bölgelere bazı dış güçlerin dönüşü Kürt-Arap ya da Kürt-Türk çatışmalarını kışkırtabilir ve bu durum, Suriye ihtilafına son verme çabalarına da gölge düşürebilir. ABD; Suriye'nin kuzeydoğusundaki Türk varlığını genişletmeyi ciddi olarak düşünseydi, bunun nasıl yapılacağının yanı sıra, bunu yaparken Türk-Kürt ilişkilerinde gerginliği yumuşatmanın yollarını da aramak zorunda kalırdı.

Gerçekten de uzun vadede; istikrarlı bir Suriye, bunu gerçekleştirmeye bağlıdır. Nihayetinde; gelecekteki bir çatışmayı engelleyecek tek şey, Türkler ve Kürtler arasındaki barış görüşmeleri olacaktır, ancak bu tür müzakereler için uygun girişimler henüz mevcut değildir. ABD'nin şu anda yapacak pek bir şeyi olmayabilir, ancak en azından ABD siyasetçilerinin Ankara ile -ve kendileriyle- daha açık olması gerekmektedir. Türkiye'nin net güvenlik öncelikleri vardır ve bunları elde etmek için güç kullanacaktır. Türkiye’nin bölgedeki amaçları, Suriyeli Kürtlerin ve elbette Amerika Birleşik Devletleri'nin amaçları ile örtüşmemektedir. Bu sebepledir ki, Ankara, üstün körü hazırlanmış bir yol haritası ile idare edilemez, bu sadece gergin statükoyu daha da gergin hale getirecektir.

Menbiç yol haritasının detaylarının bilinmemesi kesinlikle tansiyonun artmasına sebebiyet verecektir. Ne olursa olsun; ABD bölgeden ayrıldığında da Türkiye, Suriye ile sınır paylaşmaya devam edecek, Suriye Kürtleri de bölgede varlığını sürdüreceklerdir. Amaç; sadece İslam Devletinin[5] ihtilaflı bir bölgede yeniden güç kazanmasını önlemekse, Türkleri ve Kürtleri işbirliği altına alması ABD'nin yararına olacaktır, elbette bu da ABD'nin bölgedeki niyetine açıklığa kavuşturması ve Türk Kürt ilişkilerinin çözümü konusunda kararlı olmasını gerektirecektir. Bunların hiçbiri kolay olmayacak. Bununla beraber, Türk topçu saldırılarını Doğu Suriye’de durdurmanın ve işgale dair hiç bitmeyen spekülasyonların sona ermesinin tek yolu budur”.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------

[1] Aaron Stein’ın Foreign Policy dergisinde yazdığı 05.11.2018 tarihli “U.S. - Turkish Ties May Be Cut For Good in Syria” başlıklı makale çevirisi.

[2] Cumhurbaşkanı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın 06.11.2018 tarihinde konuk olduğu bir televizyon programında; “YPG'yi, PYD'yi PKK'dan ayırıyoruz diyerek kandıramazlar. YPG ve PYD'yi perdelemek içinse yakında ortaya çıkar. İhtiyatla karşılıyoruz. Faydadan hali değildir, geç kalmış bir şeydir. Türkiye'nin Fırat'ın doğusu politikasını değiştirmez" dedi.

[3] Aaron Stein’ın isyancı bir grup olarak nitelendirdiği PKK; Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri tarafında terörist bir örgüt olarak tanınmıştır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer Ankara’ya Gerçekleştirdiği Ziyarete İlişkin 06.11.2018 Tarihinde Yaptığı Açıklamaya göre[3]; ABD Dışişleri Bakanlığı PKK’yı 1997 yılında Göçmenlik ve Uyruk Kanunu’nun 219. bölümü uyarınca yabancı terör örgütü olarak kabul etti. ABD Hükümeti, 2001 yılında PKK’yı 13224 sayılı Başkanlık Kararnamesi uyarınca Küresel Terör Unsurları listesine aldı”

[4] Karşıklı operasyonları dondurma.

[5] IŞİD/DEAŞ.