Toplam 105 maddeden oluşan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adlı ve 1924 Anayasası olarak bildiğimiz “kuvvetler ayrılığı” ilkesini benimsemiş Cumhuriyetin ilk Anayasası; 491 sayılı Kanunla 20.04.1924 tarihinde kabul edilmiş, son değişiklikleri 1937 yılında yapılmış ve 1961 Anayasası’na kadar yürürlükte kalmıştır.
1924 Anayasası’nın ilk sekiz maddesinin göze çarpan en önemli hükümler; egemenliğin kayıtsız ve şartsız Millete ait olduğu, parlamenter sistemin benimsendiği, temsili demokrasinin en önemli özelliği olan Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla egemenliğin temsil edileceği, yasama yetkisinin Mecliste olduğu ve yürütme yetkisinin Meclis tarafından belirleneceği, yargı yetkisinin de Millet adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı şeklinde sıralanabilir.
1924 Anayasası’nın 5. maddesinde; yasama yetkisi ve yürütme erkinin Meclisinde vücut bulacağı ve Mecliste toplanacağı ifade edilmekle birlikte, esas itibariyle Anayasa burada parlamenter sistemi işaret etmekte, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunun Meclisten seçileceğine işaret edilmektedir. Bu hususu, bir kuvvetler birleşmesi olarak görmemek gerekir. Nitekim 1924 Anayasası’nın 31. maddesi ve devamında; yürütme görevinden, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunun oluşturulmasından ayrı başlık ve hükümlerde söz edilmiştir.
1924 Anayasası’nın ilk bölümünü oluşturan sekiz maddeden sonra, ikinci bölüm altında yasama görevine ilişkin hükümlere yer verilmiştir ki, yasama görevi dört yılda bir yapılan seçimlere göre Millet tarafından seçilmiş milletvekillerinden oluşacaktır. Anayasaya göre, Meclis görüşmeleri herkese açıktır ve olduğu gibi yayılacaktır. Meclisin en önemli vazifesi memleketi ve halkı idare edecek kanunları koymak, kaldırmak ve değiştirmektir. Milletvekillerinin dokunulmazlığı kabul edilmiştir, fakat bu dokunulmazlığın vatan hainliği veya milletvekilliği sırasında yolsuzluk suçlaması ile Meclis Genel Kurulunun toplanan üyelerinin üçte iki oy çokluğuyla kaldırılması mümkündür.
Meclisin, Hükümeti, yani Başbakanı ve bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulu ile ilgili denetim mekanizmaları bulunmaktadır. 1924 Anayasası’nın 22. maddesinde denetim mekanizmaları; soru, gensoru ve Meclis soruşturması olarak sıralanmıştır. Böylece; temsili demokraside halkı temsil eden milletvekillerinin, halk adına yürütme yetkisini kullanan Başbakan ve bakanları görevleri ile ilgili işlerden dolayı denetlemesi öngörülmüştür.
1924 Anayasası’nın ikinci bölümünü oluşturan 31. maddesi ve devamında yürütme görevi düzenlenmiştir. 1924 Anayasası’nın uygulandığı dönemde Türkiye’de bir partili siyasi hayat ve temsili demokrasi vardı, bu sebeple Devletin başı olarak seçilecek cumhurbaşkanının da milletvekili olması gerektiğinden, ister istemez objektif tarafsızlığı mümkün olamazdı. Tarafsızlık ikiye ayrılır: Birincisi sübjektif, yani içsel ve ikincisi de, objektif, yani dışsal tarafsızlıktır. Sübjektif tarafsızlık kişinin hal, hareket, tavır ve kararları ile kendisini göstereceği durumla, objektif tarafsızlık kişinin bağlılık ve şekilsel görüntüsü ile ilgili olup, dışarıya verdiği görüntü ve tarafsızlığına gölge düşüren önyargı veya hissiyatların kamuoyunda doğmaması ile ilgilidir.
1924 Anayasası’na göre Türkiye Cumhurbaşkanı; Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi, yani en fazla dört yıl için seçilir. Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesi mümkündür. Cumhurbaşkanı Devletin başkanıdır, bu sıfatla törenli oturumlarda Meclise ve gerekli gördüğünde de Bakanlar Kuruluna başkanlık eder. Cumhurbaşkanı, Meclis tartışma ve görüşmelerine katılamaz ve oy veremez, yokluğunda kendisine Meclis Başkanı vekalet eder. Cumhurbaşkanı, yasama organı olan Meclisin kabul ettiği kanunları 10 gün içinde ilan eder, uygun bulmadığı kanunu bir daha görüşülmek üzere 10 gün içinde gerekçesi ile Meclise geri gönderir, ancak Meclis geri verilen kanunu kabul ederse Cumhurbaşkanı bu kanunu ilan etmekle ödevlidir. Anayasa ve Bütçe Kanunu bu hükmün dışında olup, Cumhurbaşkanının bunları geri çevirme yetkisi yoktur.
Parlamenter sistemi benimseyen 1924 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanının yasama görevi ifa eden Meclisi feshetme yetkisi yoktur. Çünkü Meclis; seçme hakkına sahip seçmenlerin oyuyla seçilen halkın temsilcilerinden ve temsili demokrasiye göre idare etme yetkisi bulunan halkın tayin edip parlamentoya, memleketi ve halkı idare edecek kanunları düzenlemesi için gönderdiğinden, doğrudan demokrasinin bir göstergesi olan “hakimiyet kayıtsız ve şartsız Milletindir” sözünün bir tezahürü olarak temsili demokraside halkın iradesini ortaya koyan Meclisin Cumhurbaşkanı tarafından feshedilebilmesi kabul edilmemiştir. Temsili demokraside Meclisin, halkın ve iradesinin yüzde yüzünü temsil ettiği kabul edilir.
1924 Anayasası Cumhurbaşkanına, Meclisi feshetme ve seçim yenileme yetkisi vermemiştir. Seçim dönemi bitmeden Meclis, üyelerinin tam sayısının salt çoğunluğu ile seçim yenilemeye karar verebilir. 1924 Anayasası’nın hazırlık çalışmalarında ve özellikle Meclis tartışmalarında; Cumhurbaşkanına, Hükümetin görüşünü aldıktan sonra gerekçesini Meclise ve Millete bildirmesi şartıyla Meclisi feshetme, yani milletvekili seçimlerini yenileme yetkisi sınırlı şekilde verilmeye çalışılmış, fakat milletvekillerinin nerede ise tamamının oyları ile milletin iradesinin reddi anlamına gelecek ve yürütmenin yasamaya müdahalesi olarak kabul edilen bu teklif kabul görmemiş ve Cumhurbaşkanına (o dönemde Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e), halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Meclisi feshedebilme yetkisi tanınmamıştır. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Millete ait olduğundan, Milletin iradesi ile seçilen milletvekillerinden oluşan Meclisin olağan veya kendisinin vereceği erken seçim kararı dışında Cumhurbaşkanı tarafından dışında feshi, yani milletvekili seçimlerinin yenilenmesi fikri benimsenmemiştir.
Yeri gelmişken, yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın milletvekili seçiminin yenilenmesi veya Meclisin feshi olarak adlandırılan düzenlemelerine işaret etmek isteriz. Seçim yenileme yetkisi, 1982 Anayasası m.77/2 uyarınca Meclise aittir. Bunun dışında Meclis seçiminin Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesi, 1982 Anayasası’nın 116. maddesinde sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır.
1982 Anayasası m.116’ya göre;
“Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırkbeş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Yenilenme kararı Resmi Gazetede yayımlanır ve seçime gidilir”.
Kimisine göre Meclisin feshi ve kimisine göre de Meclis seçimlerinin yenilenmesi olarak kabul edilen bu hüküm; esasında Meclisin veya halkın seçtiği Cumhurbaşkanının, halkın yüzde yüz iradesini yansıtan Meclisin sebepsiz veya yürütme organının yasama organına müdahalesi biçiminde kabul edilecek şekilde fesih değildir. 116. maddeye bakıldığında, Bakanlar Kurulunun Meclisten güvenoyu alamaması veya güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde, 45 gün içinde yeni Bakanlar Kurulunun kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamaması durumunda Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanına danışmak suretiyle seçimlerin yenilenmesine karar vermesi, böylece yasama ve yürütme organlarında meydana gelebilecek kriz ve boşluk ortamlarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifadeyle; Meclis seçimlerinin yenilenmesi veya Meclisin feshinin bir zorunluluğu, yani somut şartı doğduğunda, Cumhurbaşkanının bu istisnai yetkiyi kullanabilmesi gündeme gelebilmektedir. Dolayısıyla; 1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi olmadığı gibi (çünkü seçim yenileme yetkisi Meclise aittir), 1982 Anayasası’nda da seçim yenileme yetkisi yine Mecliste bırakılmış ve sadece yukarıda işaret ettiğimiz sınırlı halde Cumhurbaşkanına bir zaruretle seçim yenileme yetkisi tanınmıştır.
1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanı; her yıl bir defa Mecliste konuşma yapma, geçmiş ve gelecek yıllar hakkında değerlendirmede bulunma ve önerilerini sunma yetkisine sahiptir. Cumhurbaşkanı, daha ziyade dış ilişkilerde ve yabancı devlet temsilcilerini kabul etmekle görevlendirilmiştir. 1924 Anayasası döneminde bir partili siyasi hayat olduğundan, Cumhurbaşkanının andında tarafsızlık yemini yoktur. Tarafsızlık; çok partili siyasi hayatta gündeme gelmiştir ki, bu yolla siyasi partinin üyesi veya yöneticisi olan veya milletvekili olan bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, objektif, yani şekilsel olarak da tarafsızlığı esas olduğundan, siyasi partisi ile birlikte hareket etmesi ve parti yönetiminde bulunmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
1924 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararların Başbakan ile birlikte ilgili bakan tarafından imzalanması şarttır. Başkomutanlık, Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilmektedir. Cumhurbaşkanı vatan hainliği halinde sorumlu tutulabilir ve şahsi işlerinden dolayı milletvekili dokunulmazlığına sahiptir. Hükümet; Cumhurbaşkanı tarafından Meclis içinden bir milletvekiline Başbakanlık görevinin verilmesi ve Başbakanın da Meclisin içinden oluşturacağı Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanının onayının alınması ve sonrasında da Meclisin güvenoyu ile kurulur. Yürütme görevi ve sorumlulukları; esas olarak Başbakana ve bakanlara ait olup, bu kişilerin görev ve sorumlulukları özel kanunlarla tayin edilir.
1924 Anayasası’nın 53 ila 60. maddelerinde yargı erki düzenlenmiş, 61 ila 67. maddelerinde bugün Anayasa Mahkemesi’ne ait olan Yüce Divan adı altında ad hoc (geçici) bir mahkemenin kurulacağı ve bu mahkemenin bakanların, Danıştay ve Yargıtay başkanları ile üyelerinin ve Cumhuriyet Başsavcısının görevlerinden doğacak suçlardan dolayı yargılama yapacağı ifade edilmiştir.
1924 Anayasası’na göre, Yüce Divan gerekli görüldüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile kurulur. 1961 Anayasası ile birlikte Yüce Divan kalıcı olmuş ve bu yetki Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Belirtmeliyiz ki, herkesin aynı usul ve esaslara bağlı olarak aynı mahkemelerde eşit şekilde yargılanması gerektiğini düşündüğümüzden, bazı sıfatları taşıyanların yargılamalarının özel ve geçici mahkemelerde veya esas işi ceza yargılaması olmayan mahkemelerde yapılmasını doğru bulmadığımızı, bu açıdan Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan yetkisine sahip olmaması gerektiğini, yerine bu yetkinin Yargıtay’a veya yerel mahkemelere bırakılmasının isabetli olacağını ifade etmek isteriz.
1924 Anayasası’nın 68. maddesi ve devamında; kamu haklarına yer verildiği, yaşama hakkının, eşitliğin, düşünce açıklama, mülkiyet, toplantı ve gösteri yürüyüşü, tüzel kişilik kurma, can ve mal güvenliği, kişi hürriyeti ve güvenliği, işkence, eziyet, müsadere ve angarya yasağı, din ve vicdan hürriyeti, konut dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, basın hürriyeti, seyahat hürriyeti, eğitim ve öğrenim hakkı, muhaberat hürriyeti, şikayet ve dilekçe, kanuni mahkeme, vergi yükü dışında başka yük yüklenmemesi, verginin kanuniliği, Türk vatandaşlığı hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı görülmektedir.
1924 Anayasası’na göre, Bakanlar Kurulu tarafından savaş hali veya savaşı gerektirecek bir durum ortaya çıktığında veya ayaklanma olduğunda veya Vatan ve Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma olduğunu ortaya koyan kesin belirtilerin varlığı halinde sıkıyönetim ilan edebilir ve bunu hemen Meclisin onayına sunar.
1924 Anayasası’nın 89. maddesi ve devamında; Türkiye Cumhuriyeti’nin “iller” esaslıüniter yapıya sahip olduğu, her Türk vatandaşının Devlet memuru olma hakkına sahip olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Bütçe Kanunu ile idare edileceği, Devlet mallarının bütçe dışı harcanamayacağı, Bütçe Kanununun geçerliliğinin bir yıl olduğu ve Sayıştay tarafından mali denetimin yapılacağı ifade edilmiştir.
1924 Anayasası’nın 102 ila 105. maddelerinde; Anayasanın ne şekilde değiştirileceği, ancak Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair hükmün hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği, bağlayıcılığı, kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı ve 1921 Anayasası’nın yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
1924 Anayasası’nın ilk sekiz maddesinin göze çarpan en önemli hükümler; egemenliğin kayıtsız ve şartsız Millete ait olduğu, parlamenter sistemin benimsendiği, temsili demokrasinin en önemli özelliği olan Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla egemenliğin temsil edileceği, yasama yetkisinin Mecliste olduğu ve yürütme yetkisinin Meclis tarafından belirleneceği, yargı yetkisinin de Millet adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı şeklinde sıralanabilir.
1924 Anayasası’nın 5. maddesinde; yasama yetkisi ve yürütme erkinin Meclisinde vücut bulacağı ve Mecliste toplanacağı ifade edilmekle birlikte, esas itibariyle Anayasa burada parlamenter sistemi işaret etmekte, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunun Meclisten seçileceğine işaret edilmektedir. Bu hususu, bir kuvvetler birleşmesi olarak görmemek gerekir. Nitekim 1924 Anayasası’nın 31. maddesi ve devamında; yürütme görevinden, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunun oluşturulmasından ayrı başlık ve hükümlerde söz edilmiştir.
1924 Anayasası’nın ilk bölümünü oluşturan sekiz maddeden sonra, ikinci bölüm altında yasama görevine ilişkin hükümlere yer verilmiştir ki, yasama görevi dört yılda bir yapılan seçimlere göre Millet tarafından seçilmiş milletvekillerinden oluşacaktır. Anayasaya göre, Meclis görüşmeleri herkese açıktır ve olduğu gibi yayılacaktır. Meclisin en önemli vazifesi memleketi ve halkı idare edecek kanunları koymak, kaldırmak ve değiştirmektir. Milletvekillerinin dokunulmazlığı kabul edilmiştir, fakat bu dokunulmazlığın vatan hainliği veya milletvekilliği sırasında yolsuzluk suçlaması ile Meclis Genel Kurulunun toplanan üyelerinin üçte iki oy çokluğuyla kaldırılması mümkündür.
Meclisin, Hükümeti, yani Başbakanı ve bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulu ile ilgili denetim mekanizmaları bulunmaktadır. 1924 Anayasası’nın 22. maddesinde denetim mekanizmaları; soru, gensoru ve Meclis soruşturması olarak sıralanmıştır. Böylece; temsili demokraside halkı temsil eden milletvekillerinin, halk adına yürütme yetkisini kullanan Başbakan ve bakanları görevleri ile ilgili işlerden dolayı denetlemesi öngörülmüştür.
1924 Anayasası’nın ikinci bölümünü oluşturan 31. maddesi ve devamında yürütme görevi düzenlenmiştir. 1924 Anayasası’nın uygulandığı dönemde Türkiye’de bir partili siyasi hayat ve temsili demokrasi vardı, bu sebeple Devletin başı olarak seçilecek cumhurbaşkanının da milletvekili olması gerektiğinden, ister istemez objektif tarafsızlığı mümkün olamazdı. Tarafsızlık ikiye ayrılır: Birincisi sübjektif, yani içsel ve ikincisi de, objektif, yani dışsal tarafsızlıktır. Sübjektif tarafsızlık kişinin hal, hareket, tavır ve kararları ile kendisini göstereceği durumla, objektif tarafsızlık kişinin bağlılık ve şekilsel görüntüsü ile ilgili olup, dışarıya verdiği görüntü ve tarafsızlığına gölge düşüren önyargı veya hissiyatların kamuoyunda doğmaması ile ilgilidir.
1924 Anayasası’na göre Türkiye Cumhurbaşkanı; Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi, yani en fazla dört yıl için seçilir. Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesi mümkündür. Cumhurbaşkanı Devletin başkanıdır, bu sıfatla törenli oturumlarda Meclise ve gerekli gördüğünde de Bakanlar Kuruluna başkanlık eder. Cumhurbaşkanı, Meclis tartışma ve görüşmelerine katılamaz ve oy veremez, yokluğunda kendisine Meclis Başkanı vekalet eder. Cumhurbaşkanı, yasama organı olan Meclisin kabul ettiği kanunları 10 gün içinde ilan eder, uygun bulmadığı kanunu bir daha görüşülmek üzere 10 gün içinde gerekçesi ile Meclise geri gönderir, ancak Meclis geri verilen kanunu kabul ederse Cumhurbaşkanı bu kanunu ilan etmekle ödevlidir. Anayasa ve Bütçe Kanunu bu hükmün dışında olup, Cumhurbaşkanının bunları geri çevirme yetkisi yoktur.
Parlamenter sistemi benimseyen 1924 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanının yasama görevi ifa eden Meclisi feshetme yetkisi yoktur. Çünkü Meclis; seçme hakkına sahip seçmenlerin oyuyla seçilen halkın temsilcilerinden ve temsili demokrasiye göre idare etme yetkisi bulunan halkın tayin edip parlamentoya, memleketi ve halkı idare edecek kanunları düzenlemesi için gönderdiğinden, doğrudan demokrasinin bir göstergesi olan “hakimiyet kayıtsız ve şartsız Milletindir” sözünün bir tezahürü olarak temsili demokraside halkın iradesini ortaya koyan Meclisin Cumhurbaşkanı tarafından feshedilebilmesi kabul edilmemiştir. Temsili demokraside Meclisin, halkın ve iradesinin yüzde yüzünü temsil ettiği kabul edilir.
1924 Anayasası Cumhurbaşkanına, Meclisi feshetme ve seçim yenileme yetkisi vermemiştir. Seçim dönemi bitmeden Meclis, üyelerinin tam sayısının salt çoğunluğu ile seçim yenilemeye karar verebilir. 1924 Anayasası’nın hazırlık çalışmalarında ve özellikle Meclis tartışmalarında; Cumhurbaşkanına, Hükümetin görüşünü aldıktan sonra gerekçesini Meclise ve Millete bildirmesi şartıyla Meclisi feshetme, yani milletvekili seçimlerini yenileme yetkisi sınırlı şekilde verilmeye çalışılmış, fakat milletvekillerinin nerede ise tamamının oyları ile milletin iradesinin reddi anlamına gelecek ve yürütmenin yasamaya müdahalesi olarak kabul edilen bu teklif kabul görmemiş ve Cumhurbaşkanına (o dönemde Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e), halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Meclisi feshedebilme yetkisi tanınmamıştır. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Millete ait olduğundan, Milletin iradesi ile seçilen milletvekillerinden oluşan Meclisin olağan veya kendisinin vereceği erken seçim kararı dışında Cumhurbaşkanı tarafından dışında feshi, yani milletvekili seçimlerinin yenilenmesi fikri benimsenmemiştir.
Yeri gelmişken, yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın milletvekili seçiminin yenilenmesi veya Meclisin feshi olarak adlandırılan düzenlemelerine işaret etmek isteriz. Seçim yenileme yetkisi, 1982 Anayasası m.77/2 uyarınca Meclise aittir. Bunun dışında Meclis seçiminin Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesi, 1982 Anayasası’nın 116. maddesinde sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır.
1982 Anayasası m.116’ya göre;
“Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırkbeş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Yenilenme kararı Resmi Gazetede yayımlanır ve seçime gidilir”.
Kimisine göre Meclisin feshi ve kimisine göre de Meclis seçimlerinin yenilenmesi olarak kabul edilen bu hüküm; esasında Meclisin veya halkın seçtiği Cumhurbaşkanının, halkın yüzde yüz iradesini yansıtan Meclisin sebepsiz veya yürütme organının yasama organına müdahalesi biçiminde kabul edilecek şekilde fesih değildir. 116. maddeye bakıldığında, Bakanlar Kurulunun Meclisten güvenoyu alamaması veya güvensizlik oyuyla düşürülmesi hallerinde, 45 gün içinde yeni Bakanlar Kurulunun kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamaması durumunda Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanına danışmak suretiyle seçimlerin yenilenmesine karar vermesi, böylece yasama ve yürütme organlarında meydana gelebilecek kriz ve boşluk ortamlarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifadeyle; Meclis seçimlerinin yenilenmesi veya Meclisin feshinin bir zorunluluğu, yani somut şartı doğduğunda, Cumhurbaşkanının bu istisnai yetkiyi kullanabilmesi gündeme gelebilmektedir. Dolayısıyla; 1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi olmadığı gibi (çünkü seçim yenileme yetkisi Meclise aittir), 1982 Anayasası’nda da seçim yenileme yetkisi yine Mecliste bırakılmış ve sadece yukarıda işaret ettiğimiz sınırlı halde Cumhurbaşkanına bir zaruretle seçim yenileme yetkisi tanınmıştır.
1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanı; her yıl bir defa Mecliste konuşma yapma, geçmiş ve gelecek yıllar hakkında değerlendirmede bulunma ve önerilerini sunma yetkisine sahiptir. Cumhurbaşkanı, daha ziyade dış ilişkilerde ve yabancı devlet temsilcilerini kabul etmekle görevlendirilmiştir. 1924 Anayasası döneminde bir partili siyasi hayat olduğundan, Cumhurbaşkanının andında tarafsızlık yemini yoktur. Tarafsızlık; çok partili siyasi hayatta gündeme gelmiştir ki, bu yolla siyasi partinin üyesi veya yöneticisi olan veya milletvekili olan bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, objektif, yani şekilsel olarak da tarafsızlığı esas olduğundan, siyasi partisi ile birlikte hareket etmesi ve parti yönetiminde bulunmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
1924 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararların Başbakan ile birlikte ilgili bakan tarafından imzalanması şarttır. Başkomutanlık, Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilmektedir. Cumhurbaşkanı vatan hainliği halinde sorumlu tutulabilir ve şahsi işlerinden dolayı milletvekili dokunulmazlığına sahiptir. Hükümet; Cumhurbaşkanı tarafından Meclis içinden bir milletvekiline Başbakanlık görevinin verilmesi ve Başbakanın da Meclisin içinden oluşturacağı Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanının onayının alınması ve sonrasında da Meclisin güvenoyu ile kurulur. Yürütme görevi ve sorumlulukları; esas olarak Başbakana ve bakanlara ait olup, bu kişilerin görev ve sorumlulukları özel kanunlarla tayin edilir.
1924 Anayasası’nın 53 ila 60. maddelerinde yargı erki düzenlenmiş, 61 ila 67. maddelerinde bugün Anayasa Mahkemesi’ne ait olan Yüce Divan adı altında ad hoc (geçici) bir mahkemenin kurulacağı ve bu mahkemenin bakanların, Danıştay ve Yargıtay başkanları ile üyelerinin ve Cumhuriyet Başsavcısının görevlerinden doğacak suçlardan dolayı yargılama yapacağı ifade edilmiştir.
1924 Anayasası’na göre, Yüce Divan gerekli görüldüğünde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile kurulur. 1961 Anayasası ile birlikte Yüce Divan kalıcı olmuş ve bu yetki Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Belirtmeliyiz ki, herkesin aynı usul ve esaslara bağlı olarak aynı mahkemelerde eşit şekilde yargılanması gerektiğini düşündüğümüzden, bazı sıfatları taşıyanların yargılamalarının özel ve geçici mahkemelerde veya esas işi ceza yargılaması olmayan mahkemelerde yapılmasını doğru bulmadığımızı, bu açıdan Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan yetkisine sahip olmaması gerektiğini, yerine bu yetkinin Yargıtay’a veya yerel mahkemelere bırakılmasının isabetli olacağını ifade etmek isteriz.
1924 Anayasası’nın 68. maddesi ve devamında; kamu haklarına yer verildiği, yaşama hakkının, eşitliğin, düşünce açıklama, mülkiyet, toplantı ve gösteri yürüyüşü, tüzel kişilik kurma, can ve mal güvenliği, kişi hürriyeti ve güvenliği, işkence, eziyet, müsadere ve angarya yasağı, din ve vicdan hürriyeti, konut dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, basın hürriyeti, seyahat hürriyeti, eğitim ve öğrenim hakkı, muhaberat hürriyeti, şikayet ve dilekçe, kanuni mahkeme, vergi yükü dışında başka yük yüklenmemesi, verginin kanuniliği, Türk vatandaşlığı hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı görülmektedir.
1924 Anayasası’na göre, Bakanlar Kurulu tarafından savaş hali veya savaşı gerektirecek bir durum ortaya çıktığında veya ayaklanma olduğunda veya Vatan ve Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma olduğunu ortaya koyan kesin belirtilerin varlığı halinde sıkıyönetim ilan edebilir ve bunu hemen Meclisin onayına sunar.
1924 Anayasası’nın 89. maddesi ve devamında; Türkiye Cumhuriyeti’nin “iller” esaslıüniter yapıya sahip olduğu, her Türk vatandaşının Devlet memuru olma hakkına sahip olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Bütçe Kanunu ile idare edileceği, Devlet mallarının bütçe dışı harcanamayacağı, Bütçe Kanununun geçerliliğinin bir yıl olduğu ve Sayıştay tarafından mali denetimin yapılacağı ifade edilmiştir.
1924 Anayasası’nın 102 ila 105. maddelerinde; Anayasanın ne şekilde değiştirileceği, ancak Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğuna dair hükmün hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği, bağlayıcılığı, kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı ve 1921 Anayasası’nın yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)