Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında kuruluşundan 5 yıl önce 1918 yılında yazdığı “Vatan” şiirinde Ziya Gökalp “Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok/Hududunda evlatları seve seve can verir/Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın” diyordu.
Türkçe alfabenin ve yeni harflerinin 1928 yılında kabulünden 10 yıl önce yazdığı, aynı şiirinde “Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur/Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Türkçe ezanın 1932 yılında kabul edilip okunmasından 14 yıl önce yazdığı aynı şiirinde “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur/Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Milli ekonominin kabul edilmesi ve İzmir İktisat Kongresinin 1923 yılında toplanmasından 5 yıl önce aynı şiirinde “Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye Türk’ündür/Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Ankara Devlet Konservatuarının 1936 yılında açılmasından 18 yıl önce “Sanatına yol gösteren ilimle fen, Türk’ündür/ Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Yerli malı ve Türk Malları çalışmalarının 1929 yılında başlamasından 11 yıl önce “Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk’ündür/ Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Sanattan, bilim, teknik ve sermayeye kadar her şeyin ulusal olmasını savunan Gökalp “Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye/Sanatına yol gösteren ilimle fen Türk’ündür/ Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Buraya kadar her şey net ve açık olarak anlaşılıyor. Ancak; Cumhuriyetin, bağımsızlığın, Türkçe’nin, dil birliği, ulusal eğitim ve üretimin temel unsurlarını, çok daha önceki tarihlerde yazdığı şiirinde açık ve net olarak dile getiren büyük şairin dizeleri arasında, günümüzde anlaşılmayan ve tam olarak bilinmeyen bir dize yer almaktadır.
Ziya Gökalp şiirinin bir yerinde “Her ferdinde mefkure ‘amaç’ bir, lisan bir, adet, din birdir/ Mebusanı ‘temsilcisi’ temiz, orda Boşoların sözü yok/ Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyordu.
Acaba, Ziya Gökalp, buradaki “Boşo” ve “Boşolar” sözü ile kimi, daha doğrusu, neyi, hangi düşünce ve davranışı kastediyordu.
“Boşo Efendi” veya asıl adı ile “Yorgo Anderya Boşo”, Osmanlı Meclisinde bulunan bir mebus ‘vekil’ dir. Görev süresince yalnızca Patrikhane, Rum okul ve kurumlarının çıkarları için çalışmıştır. O kadar ki kanunların Osmanlı Türkçesi ile değil, diğer azınlık dilleri ile yayınlanmasını da istemiştir.
Kanunların yayınlandığı ve dönemin ‘Resmi Gazetesi’ olan ‘Takvim-i Vekayi’ de yayınlanan kanunların Türkçe yanında; Ermeni, Rum, Yahudi, Arap ve hatta Kürtçe olarak da yayınlanmasını savunuyor ve ısrar ediyordu.
Kendisine “Sen nasıl Osmanlı’sın, nasıl Türk’sün ve Meclisi Mebusan’da nasıl yer alıyorsun” diyenlere cevabı: “Nasıl ki Osmanlı Bankası’nın sermayesi ve yönetimi yabancılara ait ise, benim de Osmanlı ve Türk oluşum, Osmanlı Bankası kadardır.” şeklinde cevap veriyordu.
İşte Ziya Gökalp’ın Vatan Şiirinde yer alan “Mebusanı ‘temsilcisi’ temiz, orda Boşoların sözü yok” tümcesi, bu düşünceyi hedef alıyordu. Burada kastedilen bir etnik köken değil, ulusal birliği benimsemeyen bir ihanet düşüncesidir. Bu düşünceyi taşıyan kişinin adı, kimliği, kişiliği ne olursa olsun, hiçbir kurul ve kurum içinde yeri ve sözü olmayacaktır.
Şimdi gelin, bu şiiri hep birlikte okuyalım.
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın.
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir, lisan, âdet, din birdir.
Meb'üsânı temiz, orda Boşolar'ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San'atına yol gösteren ilimle fen Türk'ündür;
Hirfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk'ündür,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bu düşünceden hareket eden Atatürk’de “Bu memleket tarihde Türk’tü, halde Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağımdır. Doğuşumdaki tek fevkaladelik; Türk olarak dünyaya gelmiş olmamdır.” demiştir.
Av.Ahmet Erdem AKYÜZ