Bana “Yurt Sevgisi” ve “Yurttaşlık Bilinci” temelinde referans olarak kabul edilecek iki kaynak gösterin deseler, birinci kaynak olarak; insan haklarını, insan deneyimini ve onun yazılı kayıtlarını bütün çeşitliliği ve tikelliği içinde kavramak için savaş yıllarını Türkiye’de sürgün olarak geçiren, yirminci yüzyılın büyük edebiyat adamı Erich Auerbach’ın, ulusal ya da bölgesel sınırları aşmak isteyen herkes için model olarak aktardığı, On İkinci Yüzyılda Saksonya’da yaşamış keşiş St. Victor’lu Hugo’nun şu sözlerini veririm; “Terbiye görmüş kafa için, görünmez ve geçici şeyler hakkında, yavaş yavaş fikir değiştirmeyi öğrenebilmeyi ve sonradan bütün bunları tamamen ardında bırakabilmeyi sağladığı için büyük bir erdem kaynağıdır. Memleketini güzel bulan insan daha yolun başındadır; her yeri kendi yurdu gibi gören insan güçlüdür; ama bütün dünyayı yabancı bir ülke gibi gören insan mükemmeldir. Yolun başında olan ruh sevgisini dünya üzerindeki tek bir noktaya sabitlemiştir; güçlü olan insan sevgisini her yere yaymıştır; mükemmel insan ise sevgisini söndürmüştür.” (Edward Said, Kış Ruhu, Metis Yayıncılık)
Bu konuyla ilgili ikinci bir kaynak olarak da, Abraham Lincoln’ün ders niteliğindeki ünlü Dört Temmuz Konuşması’nda yer alan ve insanları ırk ile dinin darlığından kurtaran, yurt sevgisinin ve yurtseverliğin, milli güç tapınmasıyla bağını koparan ve bir çeşit “siyasal ulus” ve aynı zamanda “anayasal yurttaşlık” tanımı yapan şu bölümü veririm; “Bu insanlarla, atalarımızın aynı kanı taşımasından öte şeyler paylaşıyoruz; içimizden yarısı belki aynı atadan gelmiyor, onlar Avrupa’dan gelmiş insanlar – Almanlar, İrlandalılar, Fransızlar ve İskandinavyalılar – uzaklardan gelmişler ve buraya yerleşmişler, kendilerini her şeyde eşit görmüşler. Bu insanlar, eğer tarihlerindeki kan bağlarının peşinden giderek bugünlerin izlerini sürmek isterlerse, burada hiçbir şey bulamazlar, kendi şanlı dönemlerine geri dönemedikleri gibi, bizden bir parça da olamazlar. Ama eğer onlar, Bağımsızlık Bildirisine bakacak olurlarsa, eskilerin ‘Bütün insanların eşit yaratıldıklarını kayıtsız şartsız kabul ediyoruz’ dediklerini görecekler ve o günlerde öğretilen ahlak duygularının onların insanlarla ilişkilerine ışık tuttuğunu, orada bütün ahlak ilkelerinin temelinin yattığını, bunu sanki Bildirgeyi kaleme alan insanların kanından kan, etinden et taşıyormuş gibi hak iddialarında bulunabileceklerini ve esasen öyle olduklarını anlayacaklardır. Yurtsever ve özgürlük aşığı insanların yüreklerini birleştiren bildirgedeki elektriği taşıyan tel, tüm dünyanın insanlarının zihinlerinde özgürlük aşkı var oldukça, bu yurtsever yürekleri birbirine bağlayacaktır.”