Teknolojik gelişmesiyle birlikte birçok alanda etkisini gösteren hukuki deliller; pek çok ihlali de beraberinde getirmiştir. Bu duruma bağlı olarak ihlallerin artış göstermesiyle birlikte gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması zorunluluğu gündeme gelmiştir. Bu yanında mahkemelerin de hukuka aykırı delilleri ne şekilde değerlendireceği konusu önemli bir sorun haline gelmiştir. Kısaca hukuka aykırı delil, hukuk kurallarının çizmiş olduğu çerçevenin dışına çıkılarak elde edilen delilleri ifade eden bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda hukuki deliller gerek hukuk yargılaması gerekse de ceza yargılamasında insan haklarına saygı ve hukuk güvenliği ilkeleri kapsamında konunun aydınlatılmasında oldukça etkili rol oynamaktadır. Bazı durumlarda hakkı ihlal edilmiş olan kişiler yargıya başvurarak haksızlığın giderilmesini talep etmektedir. Bu haksızlığın kim tarafından ve nasıl yapıldığının tespiti ise, hukuka uygun olarak mahkemeye sunulan ispat araçlarıyla yapılmaktadır. Ancak bu ispat araçlarından bazıları elde edilirken kullanılan yöntemler hukuka aykırı olması sebebiyle yasaklanmıştır. Nitekim hukuka aykırı delillerde aslında delilin kendisi yasak değildir. Yalnızca elde edilme yöntemi hukuka aykırı olduğundan konunun aydınlatılmasında kullanılması yasaklanmıştır.
CEZA YARGILAMASINDA HUKUKA AYKIRI DELİLLER
Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bu konu ceza kanunlarında suç olarak nitelenmiş ve icra edilmesi halinde failin cezalandırılmasını gerektiren fiillerin işlenip işlenmediği, işlenmişse kim tarafından işlendiğinin tespiti şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda meydana gelen bir suç ile ilgili olarak soruşturma başlatıldığında vakıanın aydınlatılması için gerekli her türlü delil ispat yöntemi olarak kullanılabilmektedir. Ancak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan işlemler her zaman ne pahasına olursa olsun gerçekleşmemektedir. Zira Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerde kişisel ve toplumsal değerlerin korunması gerekmektedir. Bu sebeple mutlak ve sınırsız şekilde araştırma/soruşturma yürütmek her zaman hukuka uygun kabul edilemeyecektir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu 217. Maddesinde isnat edilen suçun hukuka uygun surette elde edilen her türlü delille ispatlanabileceğini belirtmiştir.
Öte yandan hukuka aykırı delil, hukuk kurallarına aykırı yollarla elde edilmiş delilleri ifade etmektedir. Ceza Muhakemesi Kanununda olduğu gibi Anayasada da hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılamayacağı açıkça belirtmiştir. Bu durumda Anayasanın 38/6 maddesi hükmüne göre kanuna aykırı yollarla elde edilmiş bulgular delil olarak kullanılamayacaktır. Böylece hukuka uygun yollarla ulaşılamayacak ve dolayısıyla mahkemeye sunulamayacak olan delillerin mahkemede tartışılmasının da imkanı olmayacağı ortaya konulmuştur. Bunun yanında bir delilin mahkeme nezdinde kabul görebilmesi o delilin usulsüz olarak ele geçirilmemesi ve hukuka aykırı şekilde elde edilmemesi gerekmektedir. Dolayısıyla usulsüzce ele geçirilen delillerin ispat yöntemi olarak kullanılabilmesi mümkün değildir. Nitekim bir suçu kanıtlamak amacıyla delil yaratılması halinde ise bu delil hükme esas alınamayacaktır. Ayrıca ceza hukukunda delil serbestisi ilkesi her şeyin delil olabileceği, ilgililerin delil sunabileceği gibi hakimin de kendiliğinden delil araştırabileceği, yargılamanın aşamalarında delil sunmaya dair bir zaman sınırlaması olmayacağı kurallarını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla söz konusu gereğince sanığın suçlu olmadığını ispat etmesi kendisinden beklenemeyecektir. Bununla birlikte ceza yargılamasında her türlü bulgunun delil olabileceği bir yana, öne sürülen bulguların somut olayla ilişkili ve olayın bir parçası olması da oldukça önemlidir. Bulgunun olayın bir kısmını dahi olsa ispat edebilir niteliği haiz olması ve elde edilebilir olması gerekmektedir. Zira bu durum bulgunun hukuka uygun olarak elde edilebilir olması gerektiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle hukuka aykırı deliller, bir uyuşmazlığın çözülmesi amacıyla ispat aracı olarak kullanılamazlar.
Yine Anayasa’nın 38/6.maddesinde “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemeyeceği” ifade edilmiş; buna paralel olarak da 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 217/2.maddesinde “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna ek olarak Ceza Muhakemesi Kanunun 206/2-a maddesinde de “kanuna aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin ortaya konulmasının reddolunacağı” belirtilmiştir. Aynı zamanda Anayasanın 38/6.maddesindeki kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kullanılamayacağı ve hükme esas alınamayacağına ilişkin hükmü ile Ceza Muhakemesi Kanunun 217/2.maddesindeki “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” hükmü ve Ceza Muhakemesi Kanunun 206.maddesindeki kanuna aykırı elde edilmiş delillerin ortaya konmasının reddedileceğine ilişkin hükmü, hiçbir istisna veya farklı uygulamaya izin vermeksizin ve herhangi bir niceliksel ifade kullanmaksızın, hukuka aykırı delilleri mutlak olarak değerlendirme dışı bırakmaktadır. Aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunun 289/1. maddesinde de sanığın temel hak ve özgürlüklerini ihlal edip etmediği ayrımı yapılmaksızın, hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, kesin hukuka aykırılık ve mutlak bozma nedenlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla, bir temel hak ve özgürlüğü ihlal edip etmediğine, hukuka aykırılığın azlığına veya çokluğuna bakılmaksızın, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yargılamada kullanılması mümkün değildir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 206. maddesinin (2) fıkrasının [a] bendinde, delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddedileceği ifade edilmektedir. Bunun yanında Ceza Muhakemesi Kanunun 217/2 maddesinde “yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” denilerek; delillerin hukuka uygun olma zorunluluğu vurgulanmıştır. Ek olarak Türk Ceza Kanunun 132. maddesi “Özel Hayata ve Hayatın Gizliliğine Karşı Suçlar” arasında Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu düzenlenmiştir. Bu şekilde Hukuka aykırı deliller, elde edilirken yasal düzenlemeye uygun hareket edilse de hukuka aykırıdır. Diğer şekilde Ceza Muhakemesi Kanunun 148/3 maddesinde, “Yasak usullere göre elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş de olsa, delil olarak değerlendirilmez.” demektedir.(Zehirli Ağacın Meyvesi Zehirli Olur İlkesi)Yasak usuller ise 148/1. maddesinde tanımlanan: ''Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.'' düzenlenmekle birlikte aksi durumda hukuka aykırı usullerle elde edilmiş delil olmaktadır. Bu itibarla her ne kadar Ceza Muhakemesinde "delil serbestliği" ilkesi benimsemişse de delillerin hukuka uygun yöntemlerle toplanması zorunludur.
HUKUK YARGILAMASINDA HUKUKA AYKIRI DELİLLER
Hukuka aykırı delil kavramı yukarıda da değinildiği gibi hukuk normlarına, kurallarına aykırı elde edilmiş olan her türlü delil olarak tanımlanmaktadır. Bu şekil hukuka aykırılık sadece ülkede hâlihazırda uygulanan kanununlar ve ilgili mevzuatlarda değil aynı zamanda uluslararası hukuk açısından da geçerli olan hukuk kurallarıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 22.06.2001 tarihli kararında; “Hukuka aykırılık en başta hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla ilgili karar ile hukukun genel ilkelerini kabul etmenin hukuk devleti için zorunlu olduğunu ve bunu yasakoyucu tarafından bile ortadan kaldırılamayacağını belirtilerek Anayasa, kanun ve içtihadı birleştirme kararı gibi ulusal mevzuat ve kuralların yanında uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükler ve hatta hukukun genel kabul gören ilkelerinin de hukuk devleti açısından bağlayıcı olduğu kabul edilmiştir. Başka bir ifadeyle “hukuka aykırılık”, “yasaya aykırılıktan” daha geniş bir anlama sahiptir. Bu bağlamda kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı halinde hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir. Zira ulusal mevzuatlarla açıkça yasaklanmış yöntemlerle elde edilen deliller hukuka aykırı olduğu gibi açık bir yasaklama olmasa da ilgili kurallara aykırı biçimde elde edilen deliller de hukuka aykırı olmaktadır. Bu sebeple ülke mevzuatındaki kuralların sessiz kaldığı hallerde uluslararası/evrensel kurallara aykırılık oluşturan yöntemlerle ulaşılan delilleri de hukuka aykırı kabul etmek bir hukuk devleti açısından zorunludur.
Öte yandan Anayasa’nın 38. maddesine eklenen fıkrada; “Kanun’a aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” denilmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunun 189/2. maddesine göre ise, Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. Yine Anayasada da “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükmü ile ceza hukuk sistemi açısından hukuka aykırı delillerin hiçbir koşulda kabul edilmeyeceği kesin ve net bir şekilde ifade edilmiştir. Yani HUKUKA AYKIRI DELİL HÜKME ESAS ALINAMAZ.
EMSAL YARGITAY KARARLARI
Yargıtay kararlarına bakıldığında, hukuka aykırı arama ile elde edilen delile dayanılarak hüküm verilemeyeceği, şüphelinin soyut ikrarının da bu anlamda yeterli olmayacağı görüşündedir. Ayrıca Yargıtay’ın bazı durumlarda, hukuka aykırı elde edilen delilin, sanığın ikrarı, bu ikrarın bazı delillerle doğrulanması, örneğin; uyuşturucu suçlarında ürünlerin raflarda satışa hazır olarak yakalanması ve bilirkişi raporu gibi yan delillerle sanığın ikrarının desteklenmesi halinde, arama sırasında ihtiyar heyetinden iki kişi bulunması halinde de delillerin takdirinde herhangi bir farklılık çıkmayacağından, elde edilen yan deliller ile mahkûmiyet kararı verilmesi için yeterli olacağını ifade eden kararlarına da rastlanılmaktadır.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/2092 E. 2015/1175 Karar Sayılı İlamı;
“…Sanık tarafından işletilen iki ayrı işyerinde arama yapılmasına karar verilmesine karşın, aynı işyerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde arama yapılabilmesine olanak tanıyan hükümlere göre verilmiş bir arama kararı bulunmadığı anlaşılmakla, işyerinde bulunan bilgisayarlar üzerinde yapılan arama sonucunda elkonulan ve içerisinde müşteki firmaya ait lisanssız yazılımların olduğu belirtilen harddiskler ve CD’ler hukuka aykırı delil niteliğinde olup hükme esas alınamayacağından, sanık hakkında verilen beraat kararı yasaya uygundur…”
Yargıtay 20. Ceza Dairesi 2015/28 Esas Ve 2015/2428 Karar Sayılı İlamı;
“…Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/610-2014/512, 2013/841-2014/513 ve 2014/166-514 Sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu "hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş" olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.
Sanığın kullanımındaki araçla uyuşturucu madde ticareti yapıldığına dair ihbarda bulunulması dolayısıyla CMK'nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde "adli arama kararı" ve "yazılı adli arama emri" alınmadan üzerinde ve aracında yapılan aramalarda, net 38 g esrar, 1 g kokain ve uyuşturucu madde içeren 336 adet hap ele geçirildiği anlaşılmakla, hukuka aykırı aramalar sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddelerin, "suçun maddi konusu" ve "suçun delili" olarak hükme esas alınamayacağı gözetilerek, somut olayda suçun maddi konusunun bulunmaması sebebiyle suçun unsurları oluşmadığından, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, TCK'nın 188/3-4. fıkraları uyarınca mahkûmiyet hükmü kurulması, Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları ve sanık müdafiinin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu sebeple yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA…”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2016/2055 Esas ve 2017/504 Karar Sayılı İlamı;
… sanığın babasının “… Mahallesi … Caddesi No:83” sayılı ikamet adresinde arama yapılmasına karar verildiği, sanığın babasına ait bu adreste yapılan arama sonucu suç unsuruna rastlanılmadığı; suça konu silahın bulunduğu sanığa ait … Mahallesi … Sokak No:14 sayılı yerde ise arama yapılabileceğine ilişkin usulüne uygun bir arama kararı bulunmadığı halde, anılan yerde yapılan arama ve elkoyma işlemlerinin hukuka aykırı olduğu, ele geçirilen suç eşyasının hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delil olmasından dolayı hükme esas alınamayacağı…
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 07.03.2017 Tarihli İlamı;
“Ancak, Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile Anayasanın 38/6. Maddesindeki hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin hiçbir şekilde yargılamada kullanılamayacağı yolundaki düzenleme ve yukarıda açıklanan 6100 sayılı HMK’nın 189/25 maddesi birlikte değerlendirildiğinde; açıkça hukuka aykırı yolla elde edilmiş delillerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı (yaratılmış veya elde edilmiş) delillerin hiçbir şekilde ispat aracı olarak kullanımı artık mümkün değildir.” içtihadında bulunarak, hukuka aykırı yolla ele geçirilen delillere dayanılamayacağına karar vermiştir.”
Arb. Av. Gülnaz OĞUZ
Kaynaklar
https://bunyaminince.av.tr/blog/ceza-yargilamasinda-hukuka-aykiri-deliller/
https://atayhd.com/makaleler/ceza-yargilamasinda-hukuka-aykiri-delil
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.5271.pdf
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6100.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/623681