Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu
Ebeveyne yabancılaşma sendromu, boşanma sürecinde veya sonrasında çocuğun velayetini kendisinde bulunduran ebeveynin, velayeti kendinde bulundurmayan ebeveyne karşı; bu ebeveynin çocuk ile olan iletişimini olumsuz etkileyecek davranış, söylemlerde bulunarak kişisel ilişkiyi zorlaştırması yahut koparması; çocuğun ruh dünyasında ebeveynin rol modelliğini zedeleyecek hal, hareket ve benzeri manipülasyon yöntemleri ile aralarındaki bağı zedelemesi yahut ebeveyni küçük düşürmesi neticesinde ortaya çıkan bir yabancılaştırmadır.
Velayeti elinde bulunduran ebeveyn tarafından gerçekleştirilen yabancılaştırma neticesinde, çocuk orantısız, ısrarlı ve olumsuz duygu, tavırlar neticesinde çoğu zaman diğer (yabancılaştırılan) ebeveyn ile iletişime geçmeyi sınırlamakta veyahut reddetmektedir. Bu kapsamda, velayet suistimali de olan yabancılaştırma çocuğun duygusal istismarına neden olmaktadır. Duygusal istismarın bir örneği olan ebeveyne yabancılaşma sendromu ortaya çıkmaktadır. Zira, velayeti elinde bulunduran yabancılaştırıcı ebeveyn, diğer ebeveynin çocuğu sevmediğine, tehlikeli biri olduğuna, kurgu ithamlar ile kimi zaman gerçek olmayan istismar iddialarında bulunarak çocuğu tüm bu eylemlere inandırmaktadır. Yabancılaştırıcı ebeveyn tarafından suçlayıcı, eleştirisel, manipülatif, iftira, karalama içerikli benzeri davranışlara inandırılan çocuk ile yabancılaştırılan ebeveyn arasındaki bağın zedelenmesine sebebiyet vererek, yabancılaştırıcı ebeveyn tarafından çocuğun duygusal istismarına neden olmaktadır.
Yargı Kararlarında Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu:
Yukarıdaki başlıkta ifade edildiği üzere evlilik birliği içerisinde çiftler kural olarak birlikte velayete sahiptir. Fakat çiftlerin özellikle çekişmeli boşanma sürecindeki velayet talepleri, velayetin değiştirilmesi davası, velayeti elinde bulundurmayan tarafın çocuk ile kişisel ilişki kurması ve benzeri süreçlerde velayet çatışması yaşanabilmektedir. Velayet için çatışmanın başladığı her yerde ise kazanma hırsının taraf ebeveynlere sirayeti kaçınılmaz hale gelmektedir. Ana hedefin velayet olduğu bu duruma intikam ve haz duygularının eşlik etmesi neticesinde çocuk için duygusal taciz başlamaktadır. Bu çatışmadan tam ortasında duran bir tarafın yanında durmaya zorlanan çocuğun, yaşadığı duygusal tacizde çatışmayı hasarsız atlatması mümkün gözükmemektedir. Nitekim, çocuk açısından yaşadığı duygusal tacizin boyutuna göre yaşayacağı hasar kimi zaman kalıcı sorunlara neden olabilmektedir. Bu açıdan hakimlerce verilecek karar çocuk açısından oldukça önemlidir.
Yargıtay 2. HD., E. 2019/501 K. 2019/3271 E. sayılı ve 25.3.2019 tarihli kişisel ilişki kaldırılmasına dair kararı; çocuk ve velayeti elinde bulundurmayan ebeveynin kişisel ilişki kurmasının önemi ile ilk derece mahkemesindeki psikolog raporuna dolaylı olarak ebeveyne yabancılaşma sendromuna dikkat çekmesi açısından önemlidir. Somut olayda, davacı anne koşulların değişmesinden dolayı baba ve müşterek çocuk arasında kurulan kişisel ilişkinin kaldırılması talebiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesinde Sosyal İnceleme Raporunun düzenlenmesine karar verilerek baba ile çocuk arasında hangi gerekçelerde kişisel ilişkinin kaldırılamayacağına, ebeveyne yabancılaşma sendromuna ve özelliklerine dikkat çekilerek yer verilmiştir. Raporda ebeveyne yabancılaşma sendromu “Ayrılık süresinde küçüğün her iki ebeveynine de ihtiyacı olduğu, ebeveynlerini uzun süre göremeyen çocukların ebeveynlerinden birisine karşı yabancılaşma sendromu içerisine girebilecekleri, bu sendromu yaşayan çocukların karşısındaki insana göre farklı konuşup değişik söylemlerde bulanabilecekleri, birlikte kaldıkları ebeveynleri neyi duymak istiyorsa onu söyleyebilecekleri, herkese ayrı konuşabilecekleri gibi suskunluk içine girebilecekleri, küçüğün birlikte kaldığı ebeveyninin beklentisine uygun davranış geliştirip birlikte kalmadığı ebeveyni ile görüşmek istemediğini söyleyebileceği, küçüğün bu şekildeki beyanlarının kişisel ilişkinin kaldırılması için yeterli ve başlı başına bir sebep olmadığı…” şeklinde düzenlenmiş ve babanın müşterek çocuk ile görüşmesinin en tabi haklarından biri olması da dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine davacı anne tarafından karar istinaf edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince davacı annenin istinaf taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bunun üzerine, temyiz edilen karar çocuk ile baba arasındaki kişisel ilişkinin kaldırılmasını gerektirir sebeplerin varlığı ispat edilmemiş olması, çocuğun baba ile görüşme talebi, psikolog raporu da dikkate alınarak kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay ilgili kararındaki bu tutumu her ne kadar doğrudan ifadeler ile yer verilmemiş olsa bile, çocuğun üstün yararını ve sağlıklı gelişimini öncelemesi açısından oldukça önemlidir. Bununla birlikte, alınan uzman raporunun değerlendirilerek çocuğun baba ile görüşme isteğinin ve heyecanının da dikkate alınması, çocuğun babaya da ihtiyacı olduğuna yer verilmesi ebeveyn menfaati ile çocuğun üstün yararı arasında adil bir denge kurulmak istendiğinin göstergesidir.
Çocuk boşanmanın doğrudan tarafı olmasa dahi yaşanan boşanma süreci sadece çiftleri değil, müşterek çocukları da doğrudan etkileyebilmektedir. Özellikle, boşanma davası ile birlikte ebeveynlerin ve müşterek çocuğun hayatına velayet kavramı da dahil olmaktadır. Bu sebeple boşanan çiftlerin müşterek çocuğu olması halinde çoğu zaman süreç zorlaşmakta ve velayetin kimse kalacağının tesisi konusunda ciddi çatışmalar yaşanmaktadır. Bu süreçte çocuk, velayeti elinde bulunduran ebeveynin davranışları neticesinde velayet tesisi yapılmayan ebeveyne yabancılaşma yaşayabilmektedir. Bu açıdan, İzmir BAM, 2. HD., 2018/2583 E. 2019/1567 K. ve 4.11.2019 tarihli kararı boşanma sürecinde çocukların, velayeti elinde bulundurmayan anneye yabancılaştıklarını yansıtan, velayetin anneye verilmesine ilişkin önemli bir karardır. Somut olayda, taraflar tek başına velayet talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi sürecinde psikolog, pedagog, sosyal hizmet uzmanı raporu düzenlenmiş; raporda çocukların anneye aşırı derece tepkisel davrandıkları, bu durumun baba tarafından pekiştirildiğinin düşünüldüğü, çocukların psikolojik olarak desteklenmesi gerektiğini, çocukların anneden oldukça uzaklaştıkları, velayet hakkının babada kalmaya devam etmesi halinde anne ile bağının kurulamayacağı, çocuklardan K1 ve K2’nin anne bakım şefkatine ihtiyaç duyduğu dönemde olduğu, küçüğün anne yanında yaşamasının daha uygun olacağı, diğer çocuklar anneye aşırı derece de tepkili iseler de, dosya içinde annenin çocuklar ile birlikte yaşadığı döneme ilişkin her hangi bir ihmal veya istismara yönelik somut bir veri elde edilemediği, çocukların baba yanında anneden uzaklaştıkları, anne ile ilişkilerinin tamamen koptuğu, annenin çocukların velayetini alma konusunda yeterli istek ve motivasyonda olması, çocukların ebeveyne yabancılaşma sendromu yaşadıklarının düşünülmesi gibi nedenlerle velayetlerin anneye verilmesinin küçüklerin yararına olacağı belirtilmiştir. K3 her ne kadar alınan raporlarda baba ile kalmak istediğini ifade etmiş ise de; bu beyanı babanın olumsuz yönlendirmesi neticesinde annesine duyduğu tepki sonucu olduğundan küçüğün anne yanında ve anne bakımında kalmasının eğitim ve gelişimi açısından menfaatine olacağından kardeşleri birbirlerinden ayırmadan K3 'in velayetinin de annesine verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu rapora ek olarak annenin yaşadığı ortam, velayet engeli olabilecek bir veri olup olmadığı, sosyal çevrenin ve sosyal destek mekanizmalarına dair rapor da düzenlenmiştir.
Yukarıda yer alan Bölge Adliye Mahkemesi kararında, baba tarafından çocuklarda ebeveyne yabancılaşma sendromunun pekiştirildiği hususunun tespitine de yer verilmiş; velayetlerin anneye verilmesinin küçüklerin gelişimi açısından yararlı olacağına vurgu yapılarak babanın istinaf itirazlarının reddine karar verilmiştir. Kararda ebeveyne yabancılaşma sendromuna doğrudan yer verilmiş olması; psikolog, pedagog, sosyal hizmet uzmanı raporuna yer verilmesi; anneye dair değerlendirmenin ayrıca bir raporla yapılması açısından önemlidir. Bununla birlikte, velayet hususunda çocuğun dinlenilmesi oldukça önemli olsa da salt çocuk talebi ile karar verilmeyerek, çocuğun menfaati, eğitim ve gelişimi de dikkate alınarak, tüm deliller neticesinde karar verilmiştir.
İzmir BAM, 18. HD., 2018/342 E. , 2019/1507 K. ve 13.11.2019 tarihli kararında davalı-karşı davacı erkek yargılama devam ederken daha sonra ortak velayete de karar verilmesini talep ettiklerini ve bu hususun değerlendirilmediğini iddia etmiştir. Mahkeme tarafından ortak velayetin mümkün olduğunu ancak somut olayda taraflar arasındaki yabancılaşma yaşandığı tespit edilen her iki ebeveyne ortak velayetin verilmesi çocukların menfaatlerine olmadığını sorunların daha da büyümesine ve bunun olumsuz sonuçlarının çocuklara yansımasına sebebiyet vereceğini belirtmiştir. Ek olarak, ortak velayet için her iki tarafın da bu hususu istemesi-kabullenmesi vurgusu yaparak ortak velayetin çocukların menfaatlerini olumsuz etkilemeyecek şekilde kullanılmasının ispatı arandığını ifade edilmiştir.
Kararda ebeveyne yabancılaşma ortak velayet engeli olarak öngörülmüştür. Oysa, ortak velayet yabancılaşmanın önlenmesi, her iki ebeveynle bağının devamı, ebeveynlerin yükümlülükleri bölüşmesi, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlıklı gelişimi adına oldukça önemlidir. Taraflar arasında ortak velayete dair çekişmenin bulunması halinde velayetin sürdürülebilirliği ve çocuğun üstün yararının olumsuz etkilemesi de muhtemeldir. Ancak gelecekte yaşanabilecek muhtemel olumsuzlukların ispatı için uzman görüşü ve sosyal inceleme raporu gereklidir. Yine de ortak velayet hususunda her somut olay için ayrı ve etkili değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda tarafların talebinin olması, çatışmanın önlenmesi adına çeşitli tedbirlerin uygulanmasının mümkün olması (Bkz: Ankara BAM, 28. HD., E. 2019/1752 K. 2020/620 ve 27.7.2020 tarihli ebeveyne yabancılaşma sendromu ile velayetin değiştirilmesi davasında taraflara danışmanlık tedbiri çocuğa sağlık tedbiri uygulanmasına dair ), her somut olay nezdinde çocuğun üstün yararının ortak velayeti gerektirmesi, ortak velayet değerlendirmesi için çeşitli uzman raporların alınması ile ortak velayet hususunda karar verilmesi önemlidir. Bununla birlikte, yargılamalarda EYS iddiasının olması halinde yapılacak değerlendirmelerde, uzmanların çocuk ruh sağlığı konusundaki deneyimi, EYS kavramına tanışık olmaları dava seyri açısından önemli faktörlerdendir. Nitekim kararda, “yabancılaşma yaşandığı tespit edilen her iki ebeveyne ortak velayetin verilmesi çocukların menfaatlerine olmadığı gibi sorunların daha da büyümesine ve bunun olumsuz sonuçlarının çocuklara yansımasına sebebiyet vereceği” ifadeleri ile yabancılaşma ortak velayet engeli olarak nitelendirilmiştir. Ek olarak, kararda somut delil ortaya konmaksızın, varsayımlarla hareket edildiği de belirtilebilir.
İzmir BAM, 18. HD kararında birlikte velayet hususu açısından ispat yükünün doğrudan taraflara bırakıldığı görülmektedir. Oysa taraflardan birinin ortak velayet talepleri olduğu iddiasının ardından Bölge Adliye Mahkemesi tarafından uzman raporunda tarafların birlikte velayete yönelik görüşlerinin alınıp alınmadığı; tarafların görüşünün alınmamış olması halinde ise bu konuda mahkemece yeterli araştırmayı yapmasına değinilmemiştir (Bkz. Hilal Erdaş Başvurusu / Başvuru No: 2018/27658 ve 6.10.2021 Tarih). Bununla birlikte, yerel mahkemece ortak velayete dair etkili bir araştırma yapılıp bu durumun çocuğun üstün yararına olup olmayacağı tarafların ortak velayete dair taleplerinin gönüllülük ilkesi ile birlikte değerlendirilmesi aile hayatına saygı hakkı ve çocuğun menfaati açısından önem arz etmektedir.
* İşbu yazı, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi 20 Kasım Özel Yayınında yer alan tarafımca kaleme alınan “Yargı Kararları Işığında Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun Çocuk Velayetindeki Yeri” yazısının uygulamaya yönelik kısaltılmış ve düzenlenmiş halidir.