‘Yerküre insanlığın beşiğidir, ama insanoğlu beşikte sonsuza kadar kalamaz.’ Bu sözler 1857 ile 1935 yılları arasında yaşayan ve Rus Füze Biliminin babası olarak kabul edilenKonstantin Tsiolkovsky’e ait. Tsiolkovsky’nin bu sözleri söylemesinden bu yana geçen 80-90 yıl içinde uzayla ilgili olarak bilinmeyen çok şey keşfedildi. Uzay teknolojisindeki hızla değişime bağlı olarak önceleri askeri amaçlarla kullanılan ve o şekilde kullanılmasına devam edileceği düşünülen uzaya ve uzay dışına yapılan uçuşlar giderek amaç ve şekil değiştirmeye başladı.  Bugün artık uzay ve uzayın dışı uydular aracılığıyla radyo, televizyon yayınlarının yapılmasında ve navigasyon sistemimin çalıştırılmasında kullanılıyor. İkmal malzemelerinin Uzay İstasyonlarına  uzay uçuşlarıyla yapılıyor. Devletlerin uzaya ve uzayın dışına olan siyasal, ekonomik, askeri ve teknolojik ilgisinin artmasına bağlı olarak yer küre uzayın dışından gözlemleniyor, yer küredeki uluslara ait zenginlikler ve varlıklar uzay üzerinden tespit ediliyor, bunların haritaları çıkartılıyor. Uzaya ve uzayın dışına turistik gezilerin yapılması planlanıyor. Uzayda ve uzayın dışında koloniler kurulması ve bu kolonilere yerleşilmesi konusunda ciddi adımlar atılıyor. Yani insanın ve insanlığın, kendi beşiği olan yerküreye bir gün sığmayacağını, o beşikte sonsuza kadar kalmayacağını, kendisine uzayda ve uzayın dışında yeni bir beşik edineceğini söyleyen Tsiolkovsky’nun öngörüsü gerçekleşiyor.

Tsiolkovsky’nun bu sözleri etmesinden bu yana, insanoğlunun uzay ve uzayın dışındaki hikayesinde ciddi gelişmelerin olduğuna tanıklık ediyoruz. Bu gerçek hikayenin kısa bir özeti aşağıdakileri kapsıyor:

Dünyanın ilk yapay uydusu, diğer bir deyişle ilk uzay aracı Sputnik 1, SSCB tarafından 04 Ekim 1957 tarihinde Dünyanın yörüngesine oturtuldu. O günden bugüne kadar geçen yaklaşık 60 yıl içinde yüzlerce uzay aracı 500’den fazla insanı uzaya taşıdı. Astronotlar uzayda yürüdü.  Üzerine besteler yapılan, şarkılar söylenen, şiirler yazılan Ay’a çıkıldı. Astronotlar Ay’da yürüdü. Ay’ın bilinmeyen yönleri keşfedildi. Uzayın ve dışının keşfi için robotlar kullanılmaya başlandı. İnsanoğlu Solar Sistemin en uzağına ve hatta daha ötesine ulaşan alanın varlığını, bu alanın bilinmeyenlerini keşfetti.

Uzayın ve uzayın dışındaki kaynakların keşfedilmesi önemli ve oldukça büyük bir ticari iş alanı haline geldi. Bu amaçla bugüne kadar 1500’e yakın ticari uydu uzaya fırlatıldı ve çalışır duruma getirildi. Yakın bir zamana kadar uzaya ve uzayın dışına erişim sadece ABD, Rusya gibi süper güçlerin tekelinde iken, şimdilerde bir düzineden fazla ülke uzaya tek başına roket gönderme imkanını elde etti.

Amerikalı mühendis ve multimilyoner Dennis Anthony Tito, uzaya giden ilk uzay turisti oldu. 28 Nisan 2001 tarihinde uzaya giden Tito, Rusya’nın Soyuz TM-32 misyonuna katılarak Uluslararası Uzay İstasyonu’na yaptığı yolculukta, uzayda yedi gün yirmi iki saat, dört dakika kaldı, Dünya yörüngesinde 128 tur attı ve 06 Mayıs 2001 tarihinde Dünya’ya geri döndü.

X Prize Foundation/X Ödülü Vakfı tarafından düzenlenen özel sektör uzay taşımacığının ilk örneği 21 Haziran 2004 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihte hiçbir devlet yardımı almayan, bu konuda ilk sivil teşebbüs olan, biri pilot ikisi yolcu üç kişilik SpaceShipOne/UzayGemisiBir isimli uzay gemisi Dünyanın 100 kilometre uzağına, yani atmosferin ve uzayın resmi sınırının dışına çıktı, güvenli bir şekilde Dünyaya geri döndü, bunu ikinci kez başarıyla tekrarladı ve  bunun için konulan 10 milyon Amerikan Doları tutarındaki ödülü kazandı. Ve bu macera şimdilerde planlanan uzay turizminin ilk adımı oldu. Beklentiler, bunun çok yakında kitle turizmine yöneleceği ve uzay turizminin turizm endüstrisine yeni ve oldukça karlı bir kapı açacağı yönündedir.

Bütün bunların uzaydaki sorumlulukla, sigortayla, mülkiyet haklarıyla, enformasyonla, teknolojiyle, medyayla ve siyaset bilimiyle ilgili çok sayıda sorunu içeren bir dizi hukuki meseleyi ortaya çıkaracağı, uluslararası nitelikteki mevcut uzay dışı antlaşmaların, uzayın askeri ve az da olsa ticari kullanımı dışında kalan hukuki sorunlarla uğraşmakta yetersiz kalacağı aşikardır.

İngilizler ‘Law tends to follow rather than to lead/Hukuk öncülük yapmak yerine takipçilik yapmaya eğilimlidir’ derler. Doğru da söylerler. Gerçekten hukuk hemen hiçbir konuda liderlik yapmaz, aksine takipçilik/kuyrukçuluk yapar. Bu karayollarıyla ilgili, karayollarında seyreden araçların, araç sahiplerinin ve kullanıcılarının sorumluluğuyla ilgili hukuki düzenlemelerin otomobilin keşfedilmesinden sonra yapılmasında böyle olduğu gibi, sivil havacılıkla ilgili hukuki düzenlemelerin uçakların yapımından ve yolcu taşımaya başlamasından sonra yapılmasında ve başkaca alanlarda da hep böyle olmuştur.

Hukukla uzay ve uzay dışı faaliyetler arasındaki ilgi ve ilişki de az yukarıda verdiğimiz örneklerden farklı şekilde gelişmemiş, uzay ve uzay dışı faaliyetler çok önceki yıllarda başladığı halde, hukukun uzaya ve uzayın dışına dair düzenlemeleri çok daha sonraları gelmiştir. Uzayın ve uzayın dışının insanlığın ortak varlığı olması ve uluslararası bir nitelik taşıması nedeniyle uzay ve uzay dışı faaliyetler için olan hukuki ve düzenleyici çerçeve daha ziyade uluslararası sözleşmeler kapsamında ilerlemiş ve bunların tamamı Birleşmiş Milletler tarafından vazedilmiştir. Uluslararası uzay ve uzay dışı hukukun ana gövdesini oluşturan bu metinleri: 1967 tarihli The Outer Space Treaty/Uzay Dışı Antlaşma,  1968 tarihli The Return (or Astronout) Agreement/Geri Dönme (veya astronot) Anlaşması, 1972 tarihli Liability Convention/Sorumluluk Konvansiyonu, 1975 tarihli Kayıt/Tescil Konvansiyonu, 1979 tarihli Moon Agreement/Ay Anlaşması olarak sayabiliriz.

Bu metinlerden 1967 tarihli The Outer Space Treaty/Uzay Dışı Antlaşma, uzmanları tarafından, uzay ve uzay dışı hukukun ‘Magna Carta’sı olarak kabul edilmektedir. Uzay faaliyetlerini düzenleyen bu antlaşma, Dünyadaki bütün devletlerin uzaydaki ve uzay dışındaki haklarını ve yükümlülüklerini belirlemektedir. Özellikle işaret etmek gerekir ki, bu antlaşma, ister taraf olsun, isterse olmasın bütün devletler, kendi devletleri antlaşmaya taraf olmasalar dahi özel aktörler yönünden de bağlayıcıdır.

Antlaşmanın amacını, vizyonunu, çerçevesini belirleyen önsözünde ‘uzay ile uzayın dışının barışçıl amaçlarla kullanılacağına ve bunun ekonomik ve bilimsel gelişmelere bakılmaksızın tüm insanlığın ortak yararına olacağına,’ vurgu yapılmaktadır. On yedi maddeden oluşan bu antlaşma, Ay ve diğer göksel varlıklar dahil uzay ve uzay dışı faaliyetleri yürütmenin ve yönetmenin temel ilkelerini belirlemekte, bu hususta geniş bir özgürlük alanı tanımakta, ancak bu özgürlüğün sınırsız olmadığını ifadeyle bunun sınırlarını çizmekte, bu alandaki yasakları kesin bir şekilde ortaya koymaktadır.

Antlaşmanın 1.maddesi hükmüne göre, uzayın ve uzay dışının keşfi ve kullanılması hakkı, hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün devletlere ait olup bütün devletler eşitlik temelinde ve uluslararası hukuka göre göksel bütün varlıklara serbestçe erişme hakkına sahiptirler. Bu geniş özgürlük anlayışına göre hiçbir devlet bir başka devletin uzaya ve uzay dışına erişimine, bu alanlarda keşif yapmasına, bu alanları kullanmasına müdahale etme hakkına sahip değildir. Yine bütün bu faaliyetlerin yürütülmesi için herhangi bir uluslararası otoriteden izin alınmasına gerek yoktur.

Antlaşmanın II.maddesi, yukarıda içeriğine değindiğimiz 1.maddedeki özgürlüklere sınır getirmekte, bu bağlamda uzay dışının ve göksel varlıkların hiçbir metotla ve araçla herhangi bir devlet ya da ulus tarafından kendisine maledilemeyeceğini, bunun meşru olmayacağını ifade etmektedir.

Antlaşmanın III.maddesi, bu antlaşmanın uluslararası kamu hukukunun kapsamında bulunduğunu, uzay hukukunun doğrudan düzenlediği konularda ve genel uluslararası hukukun açık bir şekilde egemen olduğu hususlarda, lex specialis/özel kanun, özel kural ve lex generalis/genel kanun, genel kural ilişkisinin işleyeceğini, yani lex specialis/özel hüküm bulunan durumlarda bunların uygulanacağını, bunların olmaması durumunda, daha geniş olan uluslararası hukukun lex generalis/genel hükümleriningeçerli olacağını ve bunların uygulanacağını emretmektedir.

Bu noktada uluslar arası hukukun kaynaklarını dikkate almak ve bunların ‘uluslararası örf ve adet hukuku, uluslararası antlaşmalar, hukukun genel/evrensel ilkeleri vebunların yardımcısı/tamamlayıcısı olan hukuki makale ve diğer eserler, yani doktrin’ olduğunu hatırlamak gerekir.

Antlaşmanın IV.maddesi, silahsızlanma ve güvenlik hükümlerini içermekte, bu bağlamda yerküre yörüngesine, göksel cisimlere ve uzay istasyonlarına nükleer silahların ve diğer her türlü kitle imha silahlarının yerleştirilmesini ve bunların taşınmasını yasaklamaktadır. Uzay çağının başlamasından itibaren uzayın ve uzay dışının ulusal askeri güçler tarafından askeri amaçlarla kullanıldığı dikkate alındığında, uzaydan ve uzayın dışından barışçıl amaçlarla yararlanılmasını emreden ve uzay ile uzay dışında nükleer silahların ve kitle imha silahlarının kullanılmasını yasaklayan, bu suretle uzayın ve uzay dışının telekomünikasyon, uzaktan kumandalı sanayiler, ulusal ve uluslararası bilimsel çabalar gibi sivil ve barışçıl amaçlar için ve insanlığın yararına olacak şekilde kullanılmasının önünü açan bu madde oldukça önemlidir.

Antlaşmanın V.maddesi, astronotların korunmasıyla ilgili olup acil durumlarda ve başkaca nedenlerle ihtiyaç duyulduğunda, devletlerin, insanlığın uzayda ve uzayın dışındaki alanlarda elçileri olarak isimlendirilen astronotlara yardımda bulunması, bu amaçla diğer devletlerle işbirliği yapması emredilmektedir.

Antlaşmanın VI. ve VII.maddeleri, uzayda ve uzayın dışında faaliyet gösteren bütün aktörleri, bu bağlamda devletleri, hükümetleri, hükümet/devlet dışı kuruluşları, özel tüzel kişilikleri, akademik camiayı ve hatta bireyleri kapsayacak şekilde önemli bir sorumluluk rejimi getirmektedir. Bu rejime göre, egemen devletler, kendi uzay faaliyetlerinin tamamı için ve yanı sıra kendi faaliyetleri dahilinde olmasa dahi, kendi ülkelerine mensup kişi ve kuruluşların uzaydaki ve uzayın dışındaki askeri veya ticari tüm faaliyetlerinden uluslararası düzeyde nihai şekilde ve kesin olarak sorumludurlar. Bu madde kapsamındaki sorumluluk, uzaya veya uzay dışına füze gönderen, bunu sağlayan, buna hazırlanan, başka ülkelere veya kişilere bu konuda yardımda bulunan, kendi karasularından ve egemenlik alanındaki herhangi bir yerden uzaya veya uzay dışına füze fırlatan, bu yöndeki faaliyetleri ile kişilere, kuruluşlara ve başka devletlere zarar veren her devleti kapsamaktadır. Verilen veya verilecek olan zararlardan doğan bu uluslararası sorumluluk, yerkürenin yüzeyinde veya hava sahasında, Ay ve diğer göksel varlıklar dahil uzayın dışındaki herhangi bir alanda oluşan fiziksel, mali, siyasal, elektronik zararları içermektedir.

Antlaşmanın VIII.maddesi, devletlerin yargılama yetkisi ile ilgili hususları düzenlemektedir. Devletler elbette kendi egemenlik alanları içinde yargılama yapma yetkisine sahiptir ve bu egemenlik ilkesinin gereğidir. Buna bağlı olarak kendi topraklarında ve karasularında oluşan zararlarla ilgili davalarda devletlerin kendi ulusal mahkemeleri yetkilidir ve bu gibi durumlarda o ülke kendi hukuku uygulanır. Ne var ki, uzay ve uzayın dışı devletlerin kendi egemenlik ve yargılama alanı dışında olmakla, uzayda ve uzayın dışında, başkaca ülkelerin karasularında ve hava sahasında oluşan zararların karşılanabilmesine hizmet edebilmek için uluslar, bu konulardaki lisanslama, gözetim ve denetleme görevlerinin ve kendi yargılama yetkisinin sınırlarını genişletmek, bu hususlarla ilgili yetkilerini uluslararası kuruluşlarla paylaşmak, uzay ve uzay dışı nesnelerin kayıt ve tescilinde kendi ulusal kayıt ve tescil işlemlerinin yanı sıra uluslararası kayıt ve tescil işlemlerini yapmak zorundadırlar. Esasen Birlemiş Milletler Uzay Dışı İşler Bürosu bu amaçla kurulmuş olup uzay ve uzay dışı faaliyetlerde kullanılan bütün araç, gereç ve nesneler bu büroya kayıt ve tescil edilmek zorundadır. Herhangi bir uluslararası ihtilaf durumunda bu büro kayıtları esas alınmaktadır. Uzayda veya uzayın dışında zarar oluşması durumunda ve bu hususta çıkan ihtilaflarda ve işlenen suçlarda yargılama yetkisi Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne ve Uluslararası Adalet Divanı’na aittir. Uygulanacak hukuk ise uluslararası hukuktur.

Antlaşmanın IX.maddesi, çevre konularıyla ilgili olup hem Dünya ve Dünyaya ait çevreyle, hem de Dünya dışındaki, bu bağlamda uzay ve uzay dışı çevreyle ilgili düzenlemeleri içermektedir. Bu madde gereğince devletler, bu konuda karşılıklı yardımlaşmayı, işbirliği ilkelerine uymayı, antlaşmaya taraf olan diğer devletlerin yararlarını dikkate almayı, uzayın ve uzayın dışının keşfine ilişkin faaliyetlerinde çevreye zarar vermekten sakınmayı, yerkürenin çevresine zarar verecek nitelikte menfi eylemlerde bulunmamayı, Dünya ve Dünyaya ait çevreye ve bunun dışındaki çevreye zarar verecek materyalleri kullanmamayı taahhüt etmektedirler.

Antlaşmanın diğer maddeleri, devletlerin uzay ve uzay dışı faaliyetleri konusunda birbirlerini bilgilendirmeleri, bilgi alışverişinde bulunmaları, her devletin Ay’a gidiş ve geliş  hakkına sahip olması, uluslararası hükümetler içi organizasyonların uzay faaliyetleri konusundaki sorumlulukları gibi hususları düzenlemekte, son hükümleri ise onaylama, yürürlük, değişiklikler ve devletlerin çekinceleri ile ilgilidir.

1968 tarihli Geri Dönme (veya astronot) Anlaşması, astronotlara ‘insanoğlunun elçileri’ olarak muamele edilmesini düzenleyen çok sayıdaki maddenin yanı sıra insansız/mürettebatsız uzay faaliyetleriyle ilgili hükümleri ve yine devletlerin bir başka devletin hükümranlık alanı içinde olan kara sahasına veya karasularına veya devletin egemenlik alanı dışında bir yere inen uzay araç, gereç ve nesneleriyle ilgili hususları düzenlemektedir.

1972 tarihli Sorumluluk Konvansiyonu,  uzaydaki ve uzayın dışındaki sorumluluğu, bunun sınırlarını ve kapsamını belirlemektedir. Bu konvansiyonun 1/a maddesi sorumluluk kapsamındaki zararları; ölüm, bedeni zarar, sağlığın bozulması, devletlerin kendisine ait eşya ve malzemelerinin kaybolması veya zarar görmesi, kişilerin kaybolmaları vs. şeklinde sınıflandırmakta ve bunların tazmini ile ilgili hususları düzenlemektedir.

Konvansiyonun I/d maddesi, ‘uzay nesnesini’ tanımlamaktadır. Buradaki tanıma göre uzay nesnesinin tamamlayıcı parçaları/eklentileri füze aracı ve bunun parçalarıdır.

Konvansiyonun II.maddesi, uzay nesnesinin yerkürenin yüzeyine veya uçmakta olan hava aracına verdiği zararlardan dolayı mutlak olarak sorumlu olduğunu ve yanı sıra devletlerin uzayda birbirlerine verdikleri zarar iddialarını ve taleplerini düzenlemektedir. Uzaydaki sorumluluk kusur temellidir, kusurun belirlenmesinde ispat yükü iddia eden tarafa aittir. Bu konvansiyon hükümlerine göre, zarar durumunda, zarar veren devlet ile zarara uğrayan devlet bu konudaki ihtilaflarını diplomatik görüşmelerle çözümlemeyi denemeli, bir yıl içinde bundan bir sonuç alamadığı takdirde Birleşmiş Milletler Talep Komisyonu’na başvurmalıdır. Talep Komisyonu nitelik olarak bir yargısal organ olmamakla, bu komisyonun vereceği kararların bir bağlayıcılığı da yoktur. Devlet dışındaki özel aktör ve kişilerin verecekleri zararlardan sorumlulukları, kendileriyle birlikte onların faaliyetlerini gözetmesi, denetlemesi gereken mensubu oldukları devlete aittir. Devletlerin bu hususu ve üstlendikleri riski dikkate alarak sigorta yaptırma yoluna gitmelerinde yararları vardır.

1975 tarihli Kayıt/Tescil Konvansiyonu, uzay nesnelerinin, araç ve gereçlerinin Birleşmiş Milletler nezdinde tutulan ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği adına yönetilen biri Viyana’da, diğeri Avusturya’da bulunan merkezi kayıt ve tescil ofisleri, bunların tabi oldukları kurallar ve kayıt ve tescil için gerekli olan işlemleri düzenlemektedir. Devletler, gerek kendilerine ait olan, gerekse özel kişi ve kuruluşlara ait bulunan uzay nesnelerini, araç ve gereçlerini tutmak zorunda oldukları hem kendi ulusal kayıt ve tescil ofislerine, hem de Birleşmiş Milletler nezdindeki merkezi kayıt/tescil bürosuna kaydettirmek zorundadır.

1979 tarihli Ay Anlaşması, 1979 yılında bağıtlanmış olmasına rağmen 1984 yılına kadar yürürlüğe girmemiştir. Yürürlüğe girdikten sonrada Birleşmiş Milletler camiası içinde ve uluslararası düzeyde gereken ilgiyi görmemiş, bu bağlamda 01 ocak 2017 tarihi itibariyle 193 üyeli Birleşmiş Milletler örgütünün 17 üyesi anlaşmayı onaylamış ve sadece dört üye ülke anlaşmayı imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Ay ‘insanlığın ortak mirasıdır’ ve Ay ile Ay’ın kaynakları insanlığa aittir. Dolayısıyla bu keşif ve bu ortak mirasın kullanılması, ekonomik ve bilimsel gelişmelerine bakılmaksızın bütün ülkelerin yararına ve çıkarına uygun olmalıdır. Bu ifade Birleşmiş Milletler Şartı’nda vurgulanan ‘adil/hakkaniyetli yarar-paylaşım’ ilkesinin ve rejiminin anlaşmaya yansıtılmış halidir.

KAYNAKÇA

Genel olarak Globe Law and Business Ltd. tarafından yayınlanan ‘Outer Space Law/Uzay Dışı Hukuk’, özel olarak bu yayın içinde yer alan Secure World Foundation/Güvenli Dünya Vakfı Uzay Hukuku Danışmanı Christopher Daniel Johnson’un ‘International Law Governing Outer Space Activities/Uzay Dışı Faaliyetlere Hükmeden Uluslararası Hukuk’ başlıklı makaleden yararlanılmıştır.