Bu açıdan mahkemeye erişim hakkı uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını da içerir. Başka bir ifadeyle mahkemeye erişim hakkı, dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın taraflara dava konusunu oluşturan tüm taleplerin esasının incelenerek değerlendirilmesini isteme hakkı sağlar.
Kişinin yargılama sürecinin tüm aşamalarında dile getirdiği ve uyuşmazlığın esasını oluşturan talebi ile ilgili olarak mahkemece değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmemesi, bu açıdan başvurucunun yargılama sonucunda karar elde etme hakkından yoksun bırakılarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesine neden olabilir.
İlgili Kararlar:
♦ (Sami Koç, B. No: 2014/20343, 21/9/2017)
♦ (Kayhan Erciyeş, B. No: 2017/23696, 29/9/2020)
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SAMİ KOÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/20343) |
|
Karar Tarihi: 21/9/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
Sami KOÇ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, bir bankada 1984-2008 yılları arasında avukat olarak çalışmıştır.
9. Başvurucu söz konusu bankada 1984-2002 yılları arasında kadrolu avukat olarak görev yapmış, 2001 yılına kadar banka adına takip edilen dava ve işler nedeniyle Banka Genel Müdürlük hesabında biriken vekâlet ücretlerinin ilgili avukatlara ödemesi, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 146. maddesinde belirtilen yıllık limit dâhilinde yapılmıştır.
10. 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun'un 25/11/2000 tarihinde yürürlüğe girmesiyle başvurucu anılan bankada sözleşmeli avukat statüsünde çalışmaya başlamış, 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun ile 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nda yapılan değişiklikle vekâlet ücretinin limit dâhilinde ödenmesi usulü yürürlükten kaldırılmıştır.
11. Limit dâhilinde ödeme usulü yürürlükten kaldırılmasına rağmen 2001-2002-2003 yıllarına ait vekâlet ücretleri yıllık limit dâhilinde başvurucuya ödenmiş, paraların ödenmesi usulüne ilişkin yönetmeliğin çıkarılmaması nedeniyle 2004-2005 yıllarına ait vekâlet ücreti ödemeleri ise gerçekleştirilmemiştir.
12. Banka Yönetim Kurulu, 31/12/2004 tarihi itibarıyla Genel Müdürlük hesabında biriken ve ödenmeyen 3.102.900,45 TL'nin dağıtımıyla ilgili aldığı 31/8/2005 tarihli kararda, hesap bakiyesinin %80'lik kısmının bankada görev yapan tüm personele eşit olarak dağıtılmasına, kalan tutarın 1/1/2004-31/12/2004 tarihlerini kapsayan dönem için Genel Müdürlük birimlerinde, bölge başkanlıklarında ve şubelerde hangi unvan ve görevde bulunursa bulunsun avukatlık mesleğini ifa etmiş olan personele 12 aylık eşit taksitler hâlinde dağıtılmasına, bunu teminen belirtilen dönemde görev yapan hak sahibi kadrolu avukatların önerge ekindeki temlik ve ibraname örneğine uygun olarak ve 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca haklarının bankaya temlik edilmesinin ve ibra verilmesinin temin edilmesine karar vermiştir.
13. Yönetim Kurulu 18/10/2005 tarihli kararı ile 1/1/2005 tarihinden geçerli olmak üzere Genel Müdürlükte toplanan vekâlet ücretinin dağıtımına ilişkin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Avukatlık Ücreti Dağıtım Yönetmeliği'ni kabul etmiştir.
14. Anılan karar doğrultusunda başvurucu, 14/9/2005 tarihli "Temlik ve İbraname" başlıklı belge ile söz konusu dönemde biriken paranın Yönetim Kurulu Kararı gereği dağıtılmasını teminen hesap üzerindeki hak ve alacaklarını temlik ve ibra etmiştir.
15. Yine 16/11/2005 tarihli "Temlikname" başlıklı belgede başvurucu, bankanın vekili olarak adına doğmuş ve doğacak avukatlık ücretini 818 sayılı mülga Kanun'un 162. maddesi gereği yönetmelikte belirtilen hak sahiplerine dağıtılmak üzere bankaya temlik ettiğini, temlike konu alacaklarıyla ilgili olarak bankanın tasarrufa yetkili olduğunu beyan ve taahhüt etmiştir.
16. Yönetim Kurulu Kararı gereği banka hesabında biriken paranın %20'lik kısmından başvurucunun payına düşen 8.115,57 TL başvurucuya 12 taksitte ödenmiş, %80'lik kısmı ise banka çalışanlarına eşit olarak dağıtılmıştır.
17. Başvurucu, Genel Müdürlük hesabında biriken vekâlet ücreti paralarının Kanun gereği banka avukatlarına ait olduğunu, Yönetim Kurulu Kararı ile paranın %80'lik kısmının personele, %17'lik kısmın performansa göre avukatlara, %3'lük kısmın yardımcı personele dağıtıldığını, vekâlet ücretinin personele dağıtılmasının Kanun hükümlerine aykırı olduğunu, bu konuda verdiği ibranamenin geçersiz olduğunu, ayrıca 2007 yılına ait performans vekâlet ücretinin kendisine ödenmediğini gerekçe göstererek banka aleyhine alacak davası açmıştır.
18. Başvurucu mahkemeye sunduğu 18/10/2010 havale tarihli dilekçesi ve 29/12/2010 tarihli celsedeki beyanında, talep ettiği 40.000 TL'lik alacağın 5.000 TL'sinin performans vekâlet ücreti alacağı olduğunu belirtmiştir.
19. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 18/4/2013 tarihli kararında, davanın çözümünün davalı bankanın özel hesabında biriken vekâlet ücretlerinin Yönetim Kurulu Kararı ile %80'inin banka personeline dağıtılıp dağıtılmayacağı, bu hususa ilişkin olarak verilen temlikname ve ibranamenin geçerli olup olmadığı, performans ücreti alacağının bulunup bulunmadığı ve mahkemenin görevli olup olmadığı noktasında toplandığını, davacı tarafından da kabul edilen "Temlik ve İbraname" başlıklı belgede; vekâlet ücreti hesabında biriken paranın %80'inin personele, kalan miktarın avukatlara dağıtımını teminen hesap üzerindeki hak ve alacaklarını temlik ve ibra ettiğini, hesaptaki paranın dağıtımına bankanın yetkili olduğunu beyan ve kabul ettiğini, davacının avukat olduğunu, temliknamenin işçinin işverene verdiği temlikname olarak değerlendirilemeyeceğini, bu nedenle içeriği kabul edilen temliknamenin davacıyı bağlayacağını, bu yöndeki bilirkişi görüşünün de benimsendiğini belirterek davanın reddine karar vermiştir.
20. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
21. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 6/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Ret kararı 5/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23.818 sayılı mülga Kanun'un 162. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir."
24. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 183. maddesi şöyledir:
"Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir."
25. 1136 sayılı Kanun'un 164. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez."
26. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 423. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Masarifi muhakeme aşağıda beyan olunan şeylerdir:
...
6-Davanın ehemmiyetine göre kanunu mucibince takdir olunacak vekil ücretleri.
..."
27. 18/10/2005 tarihli ve 359 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile kabul edilen T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Avukatlık Ücreti Dağıtım Yönetmeliği'nin 4.2. maddesi şöyledir:
"Genel Müdürlük Avukatlık Ücreti Hesabında toplanan meblağın % 17'si ise avukatların,
-Görev ve yetki alanına giren işleri kendiliğinden, zamanında ve doğru olarak yapma, takip edip sonuçlandırma alışkanlığı,
-Mesleki bilgisi,
-Görevinin yerine getirmede çalışkanlığı, kabiliyeti ve verimliliği,
-Karar verme, temsil ve müzakere yeteneği,
gibi kriterler dikkate alınmak suretiyle dağıtılır. Bu dağıtım her yıl Baş Hukuk Müşaviri ve Takipteki Krediler Daire Başkanının tüm kadrolu avukatların genel anlamda emek ve performansları ile orantılı olarak yapacağı değerlendirme sonucu oluşturulacak ortak önerge ile Genel Müdür tarafından onaylanmak suretiyle ayrıca yapılır. Bu belirlemede Baş Hukuk Müşaviri ile Takipteki Krediler Daire Başkanının puanı tam kabul edilir. Bu bent ğereğince her bir kadrolu avukata ödenecek net tutar, 4-1 maddesi uyarınca kendisine ödenen avukatlık ücretinin yıllık net tutarının %50'sini aşmaz"
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülüklerin.. esası konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye erişim hakkının, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu, bu kapsamda herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili iddialarını yetkili merciler önünde dile getirme hakkına sahip olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), Sözleşme'de tanınan hakların teorik ve görüntüde değil pratik ve etkili bir biçimde güvence altına alınması gerektiğini belirtmiştir (Airey/İrlanda, B. No:6289/73, 9/10/1979,§ 24).
30. AİHM, mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan etkili karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002, § 25) davasında yaptığı değerlendirmede, Sözleşme'nin 6. maddesinin hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına aldığını, ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın mahkeme tarafından uyuşmazlığın nihai olarak karar altına alınması hakkını da içerdiğini belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, başvuru konusu tazminat davasında uyuşmazlığın esasını oluşturan 2007 yılına ait performans vekâlet ücreti alacağı hakkında karar verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, ...yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). BaşvurucununAnayasa'nın 2., 10., 35. ve 55. maddelerinde güvence altına alınan hakların ihlal edildiği iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
35. Başvurucunun, uyuşmazlığın esasını oluşturan 2007 yılına ait performans vekâlet ücreti alacağı talebi ile ilgili olarak Mahkemece değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği iddiası, karar elde etme hakkı bağlamında mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
36. Başvurucu 5/3/2015 tarihli dilekçesinde yargılamanın beş yılda sonuçlanmasından dolayı makul sürede yargılanma hakkının ihal edildiğini ileri sürmüş ise de başlı başına bireysel başvuru konusu olan bu yöndeki talebini başvuru formunda ve otuz günlük başvuru süresi içinde usulüne uygun olarak dile getirmediği anlaşıldığından bu hususta ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birici fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
39. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden olan Sözleşme'nin 6. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
40. Anayasa Mahkemesi, bir itiraz başvurusunda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu, kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesi ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesi ve zararını giderebilmesinin en etkili yolunun yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesi olduğunu, mahkemeye erişim hakkının bireylerin iddia ve savunmalarını bir yargı mercii önünde ileri sürebilmelerine imkân sağlayan ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak kabul edilen bir hak olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016).
41. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde,mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği belirtilmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkı bireylerin yalnızca dava açabilme hakkını güvence altına almaz. Yargı mercilerince uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması gerekir. Bu açıdan mahkemeye erişim hakkı uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını da içerir. Başka bir ifadeyle mahkemeye erişim hakkı, dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın taraflara dava konusunu oluşturan tüm taleplerin esasının incelenerek değerlendirilmesini isteme hakkı sağlar (Medikal Kozmetik ve Dış Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2014/8282, 8/3/2017, § 37).
42. Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar (B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 59,61,75)başvurusunda, başvurucuların, terör eylemi nedeniyle meydana gelen patlamada yakınlarının ölmesi üzerine idare hukukunun genel hükümlerine göre manevi zararların tazmini için yapılan başvuru ve açılan davanın reddedilmesi meselesi mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiş; Anayasa Mahkemesi, mahkemeye erişim hakkının, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebin mahkeme önüne taşınarak bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, tazminat talebinde bulunan bir kimsenin bu istemi hakkında bir mahkeme tarafından talebin yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkının bulunduğunu, somut olayda başvurucuların idare hukuku genel hükümlerine göre yaptıkları başvurular ve açtıkları manevi tazminat davasının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında incelemeye tabi tutularak anılan Kanun kapsamında başvurucuların manevi tazminat talep etme imkânının bulunmadığı gerekçesi ile reddedildiğini, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre yapılan başvuru ve açılan davada başvurucuların manevi tazminat talebi hakkında genel hükümlere göre inceleme yapılarak bir karar verilmesi yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine olanak sağlanabileceğini, bu açıdan açtıkları davayı tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum bırakılan başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
ii.İlkelerin Olaya Uygulanması
43. Başvurucu, banka aleyhine açtığı tazminat davasında alacağın 35.000 TL'lik kısmının ibranameye konu vekâlet ücreti alacağı ile ilgili olduğunu, 5.000 TL'lik kısmının ise 2007 yılına ait performans vekâlet ücretinden kaynaklandığını, performans vekâlet ücreti alacağı ile ilgili herhangi bir karar verilmediğini iddia etmiştir.
44. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, performans alacağı talebinin uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep olup olmadığı, mahkemece yapılan değerlendirmenin kapsamı ile verilen ret kararının performans vekâlet ücreti alacağı talebini karşılayıp karşılamadığının tespiti ile ilgilidir.
45. Başvurucu, dava dilekçesinde Genel Müdürlük hesabında biriken ve diğer personele dağıtılan paranın %80'lik kısmından payına düşen vekâlet ücreti alacağının 35.000TL olduğunu, 2007 yılı performans vekâlet ücreti alacağı ile ilgili kendisine ödeme yapılmadığını belirterek 40.000 TL üzerinden alacak davası açmış, Mahkemeye sunduğu 18/10/2010 havale tarihli dilekçesi ve 29/12/2010 tarihli celsedeki beyanında, talep ettiği 40.000 TL'lik alacağın 5.000 TL'sinin performans vekâlet ücreti alacağından oluştuğunu belirtmiştir. Bu açıdan performans vekâlet ücreti talebinin davanın esasına yönelik taleplerden olduğu anlaşılmaktadır.
46. Bu bağlamda Mahkemece 2007 yılına ait performans vekâlet ücreti alacağı ile ilgili araştırmalar yapılmış, bankadan gerekli bilgi ve belgeler toplanmış, 7/12/2012 tarihli bilirkişi raporunda da bu konuda ayrıntılı beyanda bulunulmuş, Mahkemenin gerekçeli kararında davanın niteliğinin 2004 yılında özel hesapta biriken ve daha sonra dağıtılan vekâlet ücretinden eksik ödeme yapıldığı ve performansa uygun vekâlet ücreti ödemesi yapılmadığı iddiasına dayalı alacak davası olduğu belirtilmiştir.
47. Mahkeme 2007 yılı performans vekâlet ücreti alacağının uyuşmazlığın esasını oluşturan taleplerden biri olduğunu belirterek "Açılan dava; davacının davalı bankada kadrolu ve daha sonra sözleşmeli olarak görev yaptığı dönemde, 2004 yılında özel hesapta biriken ve daha sonra dağıtılan vekalet ücretinden eksik ödeme yapıldığı, performansına uygun ödeme yapılmadığı iddiasına dayalı alacak davasıdır. Buna karşın davalı taraf; hesapta biriken paranın Yönetim Kurulu Kararına istinaden dağıtıldığını ve buna ilişkin olarak davacının "temlikname ve ibraname" verdiğini savunmuştur. Davanın çözümü; davalı bankanın özel hesabında biriken vekalet ücretlerinin Yönetim Kurulu Kararı ile %80 inin banka personeline dağıtılıp dağıtılmayacağı, bu hususa ilişkin olarak verilen temlikname ve ibranamenin geçerli olup olmadığı, performans ücreti alacağının bulunup bulunmadığı ve mahkemenin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Görev itirazı 29/12/2010 tarihli oturumda verilen 1 nolu ara kararı ile reddedilmiş ve belirtilen gerekçe ile mahkememizin görevli olduğu kabul edilmiştir.Davacı tarafından da kabul edilen "Temlik ve İbraname" başlıklı belgede; vekalet ücreti hesabında biriken paranın %80 inin personele, kalan miktarın avukatlara dağıtımını teminen hesap üzerindeki hak ve alacaklarını temlik ve ibra ettiğini, bankanın hesaptaki paranın dağıtımına bankanın yetkili olduğunu beyan ve kabul etmiştir. Davacı avukattır. Bu temlikname işçinin işverene verdiği temlikname olarak değerlendirilemez. Bu nedenle içeriği kabul edilen temlikname davacıyı bağlar. Bu yöndeki bilirkişi görüşü de benimsenerek davanın reddine karar vermek gerekmiştir." şeklindeki gerekçe ile davayı reddetmiştir.
48. Mahkeme gerekçeli kararında, performans vekâlet ücreti alacağını davacının iddiaları kapsamında değerlendirirken davalının savunmasının yalnızca hesapta biriken vekâlet ücreti parası ve ibraname hususu ile ilgili olduğunu belirttiği, bu yönüyle iddia savunma kurgusunun hesapta biriken ve banka çalışanlarına dağıtılan vekâlet ücreti parası ve ibraname temeline oturtulduğu, bu mesele üzerinden değerlendirme yapıldığı, bilirkişi raporuna yalnızca bu hususla ilgili atıf yapıldığı anlaşılmıştır. Bu açıdan ret kararınınibranameye konu vekâlet ücreti alacağı talebi ile ilgili olarak verildiği anlaşılmıştır.
49. Buna göre başvurucunun yargılama sürecinin tüm aşamalarında dile getirdiği veuyuşmazlığın esasını oluşturan 2007 yılına ait performans vekâlet ücreti alacağı talebi ile ilgili olarak mahkemece değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği, bu açıdan başvurucunun yargılama sonucunda karar elde etme hakkından yoksun bırakılarak mahkemeye erişimine müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir
B. Diğer İhlal İddiaları
51. Başvurucu, Mahkeme kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, banka avukatlarına ait vekâlet ücretinin diğer çalışanlara dağıtılmasının 1136 sayılı Kanun'un 136. maddesine açıkça aykırı olduğunu, ibranameyi endişe ve telaş altında imzaladığını bu açıdan geçersiz olduğunu, bilirkişi seçiminde hukuka aykırı davranıldığını, bilirkişi raporunda lehine olan hususların gözönüne alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Mahkemenin, tarafların iddia ve savunmalarını, bilirkişi raporu ve toplanan delilleri gözönüne alarak banka hesabında biriken ve diğer banka çalışanlarına dağıtılan vekâlet ücreti alacağı ile ilgili verdiği karardaki gerekçeler ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfîlik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu yeniden yargılama ve 76.000 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
55.Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
56. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İbranameye konu vekâlet ücreti alacağı talebine yönelik ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Performans vekâlet ücreti alacağına yönelik adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesine (Mahkemenin E.2010/378, K.2013/201 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KAYHAN ERCİYEŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/23696) |
|
Karar Tarihi: 29/9/2020 |
R.G. Tarih ve Sayı: 3/11/2020-31293 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Fatma Burcu NACAR YÜCE |
Başvurucu |
: |
Kayhan ERCİYEŞ |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin Enis DİNÇEROĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın dava şartı yokluğundan kesin olarak reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun rektör olarak çalışmış olduğu İzmir Üniversitesi, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile iltisaklı olduğundan bahisle Bakanlar Kurulunca 22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmıştır.
10. 667 sayılı KHK kapsamında İzmir Üniversitesinin tüm banka hesaplarına 23/7/2016 tarihinde bloke konulmuş, sigorta prim borçları ödenememiştir.
11. İzmir Üniversitesinden tahsil edilemeyen sigorta prim borçları dolayısıyla başvurucu hakkında 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre icra takibi başlatılmıştır.
12. Söz konusu davaya konu 2016/151382 takip sayılı ve 79,15 TL, 2016/151383 takip sayılı ve 24,50 TL, 2016/151315 takip sayılı ve 118,50 TL tutarlarında olan takip dosyalarındaki ödeme emirleri 11/8/2016 ve 9/9/2016 tarihlerinde başvurucuya elden tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucunun üzerine kayıtlı tüm taşınır ve taşınmaz mal varlığı kayıtlarına haciz şerhi işlenmiştir.
14. Başvurucu 23/9/2016 tarihli dilekçesinde, ödeme emri tebliğ edilmeden mal varlığına haciz işlemi uygulandığını belirterek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine ödeme emrinin iptali istemiyle İzmir 12. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
15. Dava tarihi öncesinde 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında KHK 17/8/2016 tarihli Resmî Gazete'de, 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK da 29/10/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı tarihlerde yürürlüğe girmiştir.
16. Anılan 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinde "...kapatılan kurum, kuruluş, ... ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında, 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine kararı...." verileceği belirtilmiştir. Mahkeme kararında; davacının 670 sayılı KHK'da belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceğine yer verildiği, idari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabileceği, idari yargının verdiği kararın kesin olduğu ve uyuşmazlığın adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamayacağı ifade edilmiştir.
17. Mahkeme 22/2/2017 tarihli kararıyla, söz konusu KHK'lar doğrultusunda SGK'ya açılan davada dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu istinaf kanun yolu açık olmak üzere dava şartı yokluğu nedeniyle ret kararı vermiştir. Kararda 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince davacının 670 sayılı KHK'nın 5. maddesinde belirtilen usule uygun olarak idari makama tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvuruda bulunabileceği açıklanmıştır.
18. Başvurucu, anılan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 3/4/2017 tarihli kararında, karar tarihi itibarıyla davanın reddine konu miktarın 1.000 TL'lik istinaf incelemesi için gerekli olan sınırı geçmediğini belirterek istinaf dilekçesinin reddine karar vermiştir.
19. Nihai karardan 17/4/2017 tarihinde haberdar olduğunu bildiren başvurucu 16/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
20. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'un 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu kanunlaşan 667 sayılı KHK'nın "Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen;
a) Ekli (I) sayılı listede yer alan özel sağlık kurum ve kuruluşları,
...
ç) Ekli (IV) sayılı listede yer alan vakıf yükseköğretim kurumları,
...
kapatılmıştır."
21. 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu kanunlaşan 670 sayılı KHK'nın "Devir işlemlerine ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evraklarının (devralınan varlık);her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye, idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya, devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle tevsik edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan varlıkların değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, kefaletten doğmaması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla bu varlıkların değerlendirilmesi suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde ödemeye, kapatılan kurum ve kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak vermediği mal ve hizmet bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye, tahsili mümkün olmadığı anlaşılan veya tahsilinde ve takibinde yarar bulunmayan hak ve alacaklar ile taahhüt ve garantilerin tahsilinden vazgeçmeye, her türlü sulh işlemini yapmaya, devralınan varlıklarla ilişkili kredi veya gerçek bir mal veya hizmet ilişkisine dayanan borçlar nedeniyle konulmuş ve daha önce kaldırılmış takyidatları kredinin veya borcun ödenebilmesini sağlamak amacıyla kaldırıldığı andaki koşullarla tekrar koydurmaya ve ihyaya, menkul rehinleri dikkate almaya, devralınan varlıklara konulan takyidatların sınırlarını belirlemeye ve kaldırmaya, finansal kiralama dahil sözleşmelerin feshine veya devamına karar vermeye, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi, elden çıkarılması için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde devralınan varlıkların tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına devretmeye, devir kapsamında olmadığı belirlenen varlıkları iadeye, kapatılanların gerçek kişiye ait olması halinde devralınacak varlıkların kapsamını belirlemeye, tereddütleri gidermeye, uygulamaları yönlendirmeye, bütün bu işlemleri yapmak amacıyla usul ve esasları belirlemeye, vakıflar yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığı yetkilidir.
...
(4) Birinci fıkra kapsamında tespite konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle müracaat edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak kapatma işlemlerinde ise altmış günlük süre kapatma tarihinden itibaren başlar..."
22. 6/2/2018 tarihli ve 7082 sayılı Kanun'un 8/3/2018 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucu kanunlaşan 675 sayılı KHK'nın "Dava ve takip usulü" kenar başlıklı 16. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3)20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir.
...
(4) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceği belirtilir. İdari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabilir. İdari yargının verdiği karar kesin olup, uyuşmazlık adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamaz."
2. Yargı Kararları
23. Başvuru konusu davaya benzer bir davada İzmir 1. İş Mahkemesinin aynı konuda dava şartı yokluğu nedeniyle verdiği 10/5/2017 tarihli ve E.2016/469, K.2017/171 sayılı kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 15/2/2018 tarihli ve E.2017/1674, K.2018/264 sayılı kararıyla kaldırmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Prim borçlusu kuruluş tüzel kişiliğinin Kanun Hükmünde Kararname ile sona erdirilmesi nedeniyle ifanın imkansızlaştığı yaklaşımıyla, el konulan tüzel kişiliklerin yönetici ve ortakları hakkında da 675 sayılı KHK’nin 16. maddesi uyarınca takip yapılamayacağı ve haklarındaki takip ve takiplere ilişkin davaların, dava şartı yokluğundan reddi gereğine ilişkin Dairemiz(İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi 2017/10-65 sayılı kararındaki) yaklaşımı; “Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.” (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 06.03.2017 t, 2016/12578 E., 2017/1726K.) içerikli Yargıtay içtihatlarındaki uygulamayla uyumlu bulunmadığından; bu kapsamdaki davaların esasına girilerek çözümlenmesi yasal zorunluluğu doğmuştur.
Sıralanan maddi ve hukuki olgular gözetildiğinde, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ileri sürdükleri kanıtlar toplanıp; tüzel kişiliği sonlandırılarak mal varlığı Hazineye devredilen kuruluş malvarlığından takip konusu borçların tahsil edilip edilmediği ve bu konuyla görevli KHK işlemleri bürosu tarafından bu yönde ne gibi işlemler yapıldığı konusundaki bilgiler de getirtildikten sonra, tarafların iddia ve savunmaları ışığında yapılacak inceleme sonucunda davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davanın esasına ilişkin hiç bir kanıt toplanmadan ve davanın esasına ilişkin irdeleme yapılmadan, dava şartı yokluğundan red kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan; esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, duruşma yapılmaksızın HMK 353/1-(a)-4, 6. maddesi uyarınca karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, sigorta prim borcu nedeniyle düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açtığı davanın 670 sayılı KHK uyarınca dava şartı yokluğundan reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 10., 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık, başvurucunun başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunması nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
29. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında SGK tarafından düzenlenen ödeme emirlerinin iptali için yürürlükteki mevcut tüm yasal yolların tüketildiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun yargılama yapılmak suretiyle toplanacak deliller çerçevesinde davanın esası hakkında bir sonuca varılmamasına yönelik bir şikâyeti olduğundan başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Somut olayda ilk derece mahkemesinin kararına yönelik istinaf isteği kararın miktar itibarıyla kesin olduğu ve karara karşı herhangi bir kanun yolunun bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmişse de ilk derece mahkemesi anılan kararda istinaf yolunu açık olarak göstermiştir. Dolayısıyla başvurucunun buna güvenerek istinaf kanun yoluna başvurduğu ve istinaf kararının tebliğinden itibaren otuz günlük süre içinde bireysel başvuruda bulunduğu nazara alındığında bireysel başvurunun süresi içinde yapıldığının kabulü gereklidir.
33. Başvuru konusu davada uyuşmazlık konusu miktar, Anayasa Mahkemesinin içtihadında kabul edilen kişisel önem kriterini karşılamamakta ise de başvuru konusu olaya benzer davalar ile ilgili uygulamada oluşan hatalardan kaynaklı yapısal sorunların giderilmesine yönelik olması nedeniyle başvurunun anayasal öneme sahip olduğu anlaşılmıştır.
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olamaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
37. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
38. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda adil yargılanma hakkı, koşulları bulunduğu takdirde kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığın esasının incelenmesini isteme güvencesini de sağlar.
39. Somut olayda davanın esası hakkında bir inceleme yapılmadan dava şartı yokluğu dolayısıyla verilen ret kararı başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
41. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
43. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
44. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
45. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlık konusunda varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
46. Somut olayda, Üniversiteye ait sigorta prim borçlarının ödenmemesi dolayısıyla hakkında icra takibi başlatılarak mal varlığına el konulan başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açmış olduğu davada Mahkeme olayı 670 sayılı KHK'nın 5. maddesine göre KHK kapsamında kapatılan kurumlara karşı açılan dava çerçevesinde değerlendirerek dava şartı yokluğu nedeniyle ret kararı vermiştir.
47. Ancak davanın SGK aleyhine açıldığı, dolayısıyla olayın 670 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu açıdan açık bir hata sonucu verilen kararın kanunilik unsuru taşımayacağı açıktır.
48. Buna göre somut olayda Mahkemenin kanuni bir dayanağı olmadan, ilgili idari makama başvurma yolunun açık olduğunu belirterek, önüne gelen bir uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapmadan davayı dava şartı yokluğu nedeniyle reddetmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurduğu anlaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ( [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018). kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
55. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açmış olduğu davada idari bir organın görevi kapsamında kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığı yönünde karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 12. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 12. İş Mahkemesine (E.2016/478, K.2017/53) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.