“Hakikat ve adalet meselelerinde, büyük ve küçük sorunlar arasında fark yoktur, çünkü insanlara muameleyle  ilgili meselelerin hepsi aynıdır”.
Albert Einstein

Gerçeği/hakikati anlamaya/resmetmeye elverişli olmadığınız korkusu siz de var mı? Bu korku sizi hiç rahatsız etmedi mi? Gerçeği saptayacak duyularınızın çok kör, hatta görmenizdeki duyarlığın hala çok yetersiz olduğundan korkmuyor musunuz? Görmenizin arkasında nasıl bir isteğin egemen olduğuna dikkat ettiniz mi? Önyargı bilincine hiç vardınız mı? İnsanı tehlikeye sokan nesnenin hep sözde “kısa yollar” olduğuna tanık oldunuz mu? İşte insan bu meçhul! Hem yargılayan ve hem de yargılanan durumda bulunmaktadır.

Günlük hayatımıza farklı türden duygular hakim görünüyor. Mutlu, kızgın, üzgün, sıkılmış veya hayal kırıklığına uğramış olup olmadığımıza göre kararlar veririz. “Duygu”(emotion) ve “motivasyon” (güdülenme), Latince “hareket etmek” anlamındaki aynı kökten gelmektedir. Duygular çevredeki farklı koşullara tepki vermenin çok hızlı ve etkili bir yoludur. Bu koşullar, tehlike ve saldırı gibi caydırıcı koşulları veya yiyecek, seks, güvenlik veya sosyal bağlar gibi ödüllendirici durumları da seçebilir. Tüm duygusal tepkiler, otonom sinir sistemi uyarımı, yüz ifadesi, kas gerilimi ve öznel deneyimleri içerir. Çekirdek duygular genellikle öfke, korku, iğrenme, şaşkınlık, neşe ve üzüntü olarak bilinir. İnsanlardaki duygu paleti bu altı çekirdek duygudan daha geniştir. Öz bilinçli duygular-utanç, sıkılma, gurur veya suçluluk da insanın duygusal repertuarının bir parçasıdır. Daha karmaşık olan bu duygular belli bir bilişsel gelişim derecesine bağlıdır ve kişinin sosyal gruptaki yeriyle ilişkilidir.

Duygular, içsel ve şahsidirler. Duygular, nesnelerine ait özel bir görme şeklini içerirler ve nesnenin, kişi tarafından nasıl görüldüğüne ve yorumlandığına göre değişkenlik gösterirler. Bu durum, nesneden ziyade nesneyi gören kişiye yönelik bir özelliktir. Gerçekten de korkuyu ümitten, kederi korkudan, nefreti sevgiden ayıran nesnenin bir özelliği değil, o nesnenin kişi tarafından görülme şeklidir. Korkan kişi kendisini ya da sevdiği birisini ciddi bir tehdit altında görürken, bir konu hakkında umutlanan kişi kendisini ya da sevdiği birisini gelecekte gerçekleşmesi muhtemel bir iyi olayın eşiğinde görür. Örneğin bir insan, köpekten korkarken bir diğeri aynı köpeği sevip onunla aynı evi paylaşabilir. Benzer bir şekilde karanlık gecede, tenha bir sokakta karşıdan gelen birini gördüğümüzde hissettiğimiz korku, o kişinin yakın bir arkadaşımız olduğunu anladığımızda rahatlamaya dönüşebilir. Her iki örnekte de nesneler aynı olmasına rağmen, kişilerin nesneleri görme şekilleri, hissedilen duyguyu belirlemiştir. Duygular, yargılamada kullanmaktan kaçınamayacağımız, ancak kullanırken duygularımızın farkında olarak kullanmamız, onların karar vermesine ise izin vermememiz gereken araçlardır. 1

Duygu, bedendeki bir sürü hormon ve nörotransmitter’in birleşerek oluşturduğu ve üstüne geçmiş yaşanmışlıklardan gelen kodlamaların eklendiği bir kokteyldir. Yalnız, bilgi ve anlayış olmadan ‘duygu sarhoşu’ olursun! Olanı olduğu gibi görmek, anlamak için bilgiye ve analize ihtiyacımız var. Siz adalet savaşçıları için gerçeği yakalamak yolunda Adalet Psikolojisi çok önemli ise de aldığınız hukuk eğitimi henüz bu bilinç seviyesine ulaşamadı.2

Başlıca önemli saptamalar şunlardır:

1. Önemli olan bizim cahil olduğumuz değildir.

2. Bizlerin düşündüğümüzden fazla cahil olduğumuzdur.

3. Düşünür, bilinçsel ajanlar olarak bizlerin savunmasız ve limitlerimiz olduğu bilincine varma ihtiyacımız olduğudur. Stratejimizi ona göre saptamalıyız.

4. Şimdi NEDEN sorusu sorulduğunda yanıtı, bizlerin illüzyon kurbanı olduklarımız ve asla yalnız düşünmediğimizdir. Kişilerin bildikleri öteki kişilerin bildikleridir. Önemli olan toplumun inançları/ değerleridir. O’nu değiştirdiğinizde kişinin inancı da değişir.

Yalnız insan duygusunun her şeyin ölçüsü olduğu savı yanlış bir yaklaşımdır. Aksine aklın tüm algıları ve duygular, evrenin ölçüsüne değil, bireyin ölçüsüne göredir. İnsanın anlayışı bir panayır aynası gibidir; şeylerin doğası insanın kendi doğasını işin içine katarak çarpıtılmakta, renksizleştirilmektedir. Herkesin kendine özgü bir mağarası3 veya sığınağı var ve büyük bir dünya yerine kendine özgü dünya verileriyle ışığı kırmakta ve renksizleştirmektedir.   

Ceza işleri açısından bir gereklilik ifadesi olan psikoloji/psikiyatrının, hukuk işleri açısından da özellikle medeni hukuk (ehliyet, evlenme, butlan ve boşanma, vasiyet, kayyımlık) ve borçlar hukukuna  (ikrah, haksız fiiller, sözleşme ve edimlere) işlevsel katkısına gereksinme duyulmaktadır.

Adli psikoloji/psikiyatrinin varlık ve etkinliğinin, adil yargılanma hakkı gereği olduğu bilinmelidir. Hukuk eğitimi artık hukukta psikolojinin fazlaca ağırlıklı olduğu fakülteler olmalıdır. Bu doğrultuda, hukuk uygulamasında insan doğasını anlama girişim ve eğitimi, hiç işlenmemiş adli akıl cevherini gün ışığına çıkaracak; psikolog/psikiyatrlar, gerçekten, mahkemeler için klinik hizmet vermeye hazır olduklarında, mahkemeler de hizmeti almaya hazır olacak ve bu suretle adalet ve psikoloji arasındaki Çin Setti yıkılacaktır.

Adalet psikolojisi, sosyoloji ve felsefe gibi bir hukukçuya özgü akıl motorunun yağı gibidir. Ancak bu bağlam üzerine inşa edilecek düşünceler akıl motoruna giden benzin işlevini göreceklerdir. Unutmayın ki, bu bilgilerin de demlenmesi gerekmektedir. Düşüncelerimizi daha çok elbiselerimiz gibi görmekteyiz. Moda olan ne ise veya daha özel olarak, arkadaşlar arasında moda olanı giymekteyiz.4

Dengeli bir adalet dağılımı için, ceza sistemi psikolojiye dayalı olmak zorundadır. Ve bir suçun neden işlendiği yargılamada da kısmen yanıtlandırılabilecek bir sorudur. Ancak, burada saptanabilecek husus, insan bilincinde açığa çıkan saikler ölçüsünde bir belirleme olacaktır. Bilinç dışı saikler (dark motives) ise karanlıkta kalacaktır. Bu nedenle, suçlunun tüm iyi niyetine karşın mantıklı nedenleri içeren bir açıklamayı her zaman yapabilmesi mümkün olamayacaktır. Özetle, insan davranışları genellikle birbirine zıt saikler sonucu oluşmaktadır.

Saik (motivation) düşünce ve eylemlerinin nedenlerine odaklanmadır. Saikler insan davranışına enerji veren, yönlendiren ve devamlılık sağlayan (açlık, susuzluk, seks ve merakı içeren) özel türde bir nedendir. Kelime olarak Latince hareket anlamındaki movere’den gelmektedir.

Kısasın insancıl ve çağcıl bir uygulaması olması açısından Amerikalı bir kadın hâkim tarafından, taş atarak Alman bir gencin gözünün kör olmasına neden olan Amerikalı Z.C'ye (15) bir yıl hapis cezasıyla birlikte bir yıl süreyle bir gözün bantla kapatılması cezası verilmesi örnek bir uygulamadır. Hâkim, "kör olmanın nasıl olduğunu anlaması için" böyle bir cezaya hükmettiğini söylemişti.

Eğer hukuk düzenleyici rolünü yerine getirmede etkili olacaksa, çoğu vatandaşın çoğu zaman çoğu yasaya uyması gerekir. Kolluk görevlileri ve hakimler tarafından verilen kararları, insanlar ciddiye almazsa pek bir anlam ifade etmez ve kanunlar, eğer kamu davranışını etkilemiyorsa önemsizdir.

Özellikle insanlar, yetkililerin yetkilerini adil bir şekilde kullandıklarına inanırlarsa kuralların meşru olduğunu düşünürler. Ayrıca, usul adaletinin yasaların ahlaki açıdan uygun olduğu inancını kolaylaş- tırdığı düşüncesindeyim. Başka bir deyişle, insanlar yasal otoritelerin yetkilerini adil bir şekilde kullandıklarını gördüklerinde, yasaların kendi ahlaki değerleriyle tutarlı olduğunu belirtme olasılıkları daha yüksektir. 

İnsanlar davranışlarını ancak suçtan dolayı yakalanma ve cezalandırılma riskinin makul olduğunu hissettiklerinde değiştireceklerdir. Ve tabii ki yasa dışı davranışlarını gizlemeye çalışacaklar, dolayısıyla yanlış davranışları saptamak için bir gözetim sistemine ihtiyaç duyulacaktır.

Gözetim sorunları caydırıcılık modellerinin merkezinde yer alır, çünkü araştırmalar kuralla ilgili davranışı şekillendiren şeyin ceza olasılığı olduğunu öne sürmektedir. Sonuç olarak, suiistimali tespit edecek bir sistem oluşturulmalı ve sürdürülmelidir. Bu doğrultuda usul adaletinin aşağıdaki altı ölçütü göz önüne alınmalı ve periyodik değerlendirmeye tabi tutulmalıdır:5

- Usul kuralları kişiler ve zaman içinde istikrarlı (consistently) uygulanmakta mıdır?

- Sistemde yer alan aktörler önyargıdan uzak mıdırlar?

- Doğru bilginin toplandığı ve kullanıldığından emin midirler?

- Hataları düzeltmek için sistemde mekanizmalar var mıdır?

- Aktörler etik veya ahlaki davranıyorlar mı?

- Karardan etkilenen taraflara/gruplara söz hakkı verilmekte midir?

Adaletsizliği saptamak için “bağlamsal sonuca dayalı” yaklaşıma gereksinme duyulmakta ise de usul güvencelerini güçlendirici reform yaklaşımları genelde egemen olmaktadır. Bu durum, belki de maddi adaletin tanım ve sunulmasının oldukça zor olması nedeniyle insanların daha çok usul süreçlerine odaklanmasından kaynaklanmaktadır. İşte, adilliğin, bazen, daha geniş sezgisel veya sağduyu anlayışları yerine dar nitelikte bir legal ölçütle irdelenmesi karşısında usule özgü fetişleştirilen tekniklerin gerçekte ne derece adil bir uygulama sergiledikleri sorgulanmalıdır.6

“Kanıtları göz ardı ederek ve saklayarak ilerlemekte bir değer olduğunu düşünmeyin; kanıtlar er geç ortaya çıkacaktır.” Betrand Russel

Ekonomi tarihçisi Carlo M. Cipolla’nın “Aptallık Yasası”

Cipolla'nın Aptallık Yasası, her zaman ve kaçınılmaz olarak herkesin etraftaki aptal bireylerin sayısını hafife aldığını belirtmektedir. Her ne kadar Cipolla ilkelerini başlangıçta arkadaşlarına yazdığı eğlenceli bir mektup şeklinde formüle etmiş olsa da kısa sürede sosyal teorisyenler arasında geniş ilgi gördü. Bu temel yasalara aşağıda yer verilmiştir:7

1. Her zaman ve kaçınılmaz olarak herkes toplumdaki aptal kişilerin sayısını küçümsemektedir.

2. Belli bir kişinin aptallığı, o kişinin belli bir karakteristiğinden bağımsız olarak belirmesi olasıdır.

3. Aptal bir kişinin öteki kişi veya bir grup kişiye zarar verirken kendisinin bir kazanımı olmaması ve hatta zarar görmesi olasıdır.

4. Aptal olmayan insanlar, aptal insanların zarar verme gücünü daima küçümserler. Özellikle, aptal olmayan insanlar her zaman ve mekânda ve her halükârda aptal insanlarla ilişkiye girmenin ve/ya birlikteliğin her zaman pahalı bir hata olduğunu unuturlar.

5. Aptal kişi en tehlikeli insan türüdür.

Bu bağlamda sorulacak temel soru, “hâkimlerin, mahkemede görev yapmaya uygun olduklarından emin olmak için düzenli olarak ruh sağlığı değerlendirmelerinden geçmeleri zorunlu olmalı mıdır?” Bir hâkimin yargısal işlevlerini yerine getirme yeteneğini bozan veya hâkimin fiziksel veya duygusal istikrarına meydan okuyan herhangi bir durum, sorun veya durum sıkıntıya neden olur. Sıkıntı içindeki hâkimlere yardım (Helping judges in distress) yazarı Dr. Isaiah Zimmerman, hâkimlerin çok çeşitli fiziksel ve duygusal sorunlar veya streslerle boğuştuğunu ve çoğu zaman ihtiyaç duydukları yardımı alamadıklarını belirtiyor.8 Hâkimlerin fiziksel ve ruhsal sağlık, uyuşturucu madde ve alkol bağımlılığı, kariyer ve örgütsel stres faktörleri, evlilik ve ailevi zorluklar ve hatta yaşlanma ve emeklilik sorunları gibi alanlarda sıklıkla yardım aradıkları bazı durumları tartışmaktadır.

Journal of The Professional Lawyer dergisinde (2020) yayınlanan ve Amerika Birleşik Devletleri genelinde 1000'den fazla hâkimle yapılan anketle hazırlanan kapsamlı bir rapor, iş stresinin eyalet yargı kademelerinde ciddi bir sağlık sorunu haline geldiğini ve yaklaşık üçte bir veya daha fazlasının yorgunluk ve düşük enerji, uyku bozukluğu veya dikkat ve konsantrasyon bozukluğu bildirdiğini öne sürüyor (Amerikan Barolar Birliği- Chicago, 23/12/2020).

Nitekim, İtalya’da (26 Mart 2024) Adalet Bakanı Carlo Nordio'nun önerisi üzerine Giorgia Meloni başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, yargı reformunun bir parçası olan (17 Haziran 2022 tarihli 71 sayılı Delege Edilmiş Kanun) bir kararnameyi onayladı. Bu kararname, geleceğin hâkim ve savcıları için yarışmada psiko-yetenek testlerini getirmektedir. Bu nedenle, 2026'dan itibaren adayların kişiliğini değerlendirmek için bir psikolojik test uygulanacak olup, test, adayların duygusal istikrarını değerlendirmeyi de amaçlayan, doğru veya yanlış olarak cevaplanması gereken birkaç sorudan oluşmaktadır. Psikolojik testlerin sonuçları, yargının özerk organı olan Yüksek Mahkeme Konseyi (Consiglio Superiore della Magistratura -CSM) tarafından atanacak olan psikoloji alanındaki üniversite profesörleri tarafından incelenecektir. Ancak psikoloji profesörleri yalnızca destekleyici bir görevde bulunacaktır.

Tarafsızlık

Tarafsızlık, usul adaletinin kritik bir boyutu olarak kabul edilir ve meşruiyet kavramıyla yakından bağlantılıdır. Ceza adaleti sisteminin halka meşruiyetini sürekli olarak göstermesi gerektiği görüşü, kararların gerçekten tarafsız bir şekilde alınması zorunluluğunu yansıtmaktadır. Ceza adaleti literatüründe, tarafsızlık tartışmasına genellikle yargılamaya odaklanma hakim olmuştur. Hukuki pozitivizm ile doğal hukuk öğretisi arasındaki içtihat tartışmasında bile, yargının tarafsızlığı ortak bir endişedir. Bununla birlikte, tanımsal olarak, tarafsızlık, yansızlık ve nesnellik değerleri arasındaki ilişki konusunda bazı belirsizlikler vardır. Terimler, bazı akademik yorumcular tarafından ayrı ayrı ayırt edici olarak görülse de diğerleri bunları birbirinin yerine kullanır. Örneğin, arabuluculuk alanında 'tarafsızlık' genellikle tarafsızlığı ve kayırmacılıktan bağımsızlığı ifade ederken, 'tarafsızlık' daha çok karar vericilerin uyuşmazlık veya taraflarla ilgili bir pozisyon almamasını ifade eder.  Tersine, diğerleri terimler arasında çok az fark görüyor ve onları yön ve içerikten yoksun olarak ayırma girişimlerini eleştiriyor. Her hâlükârda, ceza adaleti literatüründeki terimlerin kullanımında önemli ölçüde örtüşme mevcuttur.

Hakimler İçin Farkındalık Eğitimi

Yargı aktörleri, her biri kendi bireysel ve sosyal dünyasında, duygu, düşünce, ilgi alanları, alışkanlıkları (bazen de kötü alışkanlıkları) ve önyargıları/bilinçsiz önyargıları olan kişilerdir. Kuşkusuz, bilinçsiz önyargı (farkında olmadan önyargı gösterilmesi) ile baş etmek daha zordur; cehalet veya farkındalık eksikliğinin sonucu olabilir. İronik bir ifadeyle, hâkimin kararını etkileyenler arasında o sabah kahvaltıda yedikleri de vardır. Ayrıca, özellikle kişinin bozukluğundan kaynaklanan, aşağıdaki örneklerle işaret edilen, konuşma kalıpları ve davranışlar nedeniyle, hâkimin kişinin ifadelerinin güvenilirliğini değerlendirirken bilinçsiz bile olsa etkilenme riski vardır.

- Konuşma yavaşlığı.

- Konuşmaya başlamadan önce uzun duraklamalar.

- Görünür tereddüt veya belirsizlik.

- Görünüşe göre dolaylı veya kaçamak yanıtlar.

- Göz temasından kaçınma ve

- Aşırı sinirlilik.

İşte yargılama sahnesinde yer alan bu kişilerin ilişkileri ile oluşan ve her adliyeye özgü olan "adliye kültürü" zaman zaman sorun kaynağı olabilmekte; yargılama sürecini etkileyerek yargılama hızını yükseltebilmekte(!) veya yavaşlatabilmektedir.  

İnsan olarak hâkimlerin netlik arayışları, rahatsız edici kanıtlara veya davranışlara verdikleri duygusal tepkiler, avukatlarla ilgili hayal kırıklıkları, stres duyguları, iş yükü ve duruşmalar/süresi nedeniyle bunalmış olmalarıyla gölgelenebilir. Ve herkes gibi, hâkimlerin kişisel yaşamlarından kaynaklanan duygular da onları iş yerinde  takip edebilir. Fiziki kısıtlamalar ve rahatsızlıklar, dikkati eldeki görevlerden fazlaca uzaklaştırabilir. İşte bu noktada farkındalık eğitimi söz konusu olmaktadır.9

Farkındalık, "kavramsal detaylandırma veya duygusal tepkisellik olmaksızın şimdiki anın deneyimine dikkat ile karakterize edilen zihinsel bir mod" olarak anlaşılabilir. Kavramsal detaylandırma, genellikle bir deneyime eşlik eden davetsiz içsel anlatıyı ifade etmektedir.

Farkındalık eğitim ve uygulamalarının amacı, kişinin eldeki göreve odaklanmasını sürdürme yeteneğini geliştirmek ve içsel bir diyaloğu sürdürme veya başıboş bir zihin tarafından taşınan yüklü bir duygusal duruma dalma olasılığını azaltmaktır. Kişinin zihinsel süreçlerini, belirli bir an veya durum hakkında mümkün olduğunca çok şey fark etmesine izin verecek kadar yavaşlatmak ve ardından fark ettiği şeye dayanarak düşünceli hareket etmek yoluyla, duygusal eğilim ve dürtüler bu şekilde tanınarak, önyargılı ve asılsız varsayımlara ve kararlara yol açması riskinin azaltılması söz konusudur. Bilinçsiz önyargı (farkında olmadan önyargı gösterilmesi) ile baş etmek daha zordur; cehalet veya farkındalık eksikliğinin sonucu olabilir. Karar vermede bilinçsiz önyargı için kişi kendi potansiyelinin farkında olmalıdır. Medya, bazı tipleri tamamen bir risk olarak görmeyi ve savunmasızlığı fark etmemeyi teşvik ediyor.

Ayrıca, özellikle kişinin bozukluğundan kaynaklanan, aşağıdaki örneklerle işaret edilen, konuşma kalıpları ve davranışlar nedeniyle, hâkimin kişinin ifadelerinin güvenilirliğini değerlendirirken bilinçsiz bile olsa etkilenme riski vardır:

- Konuşma yavaşlığı,

- Konuşmaya başlamadan önce uzun duraklamalar,

- Görünür tereddüt veya belirsizlik,

- Görünüşe göre dolaylı veya kaçamak yanıtlar,

- Göz temasından kaçınma ve

- Aşırı sinirlilik.

Hâkimlerin farkındalık uygulamalarına biraz zaman ayırarak bilişsel kapasitelerini, özellikle de düşüncenin netliği ve duygu düzenleme kapasitelerini artırabileceğini göstermektedir. Farkındalık, “dikkati belirli bir şekilde, kasıtlı olarak, şimdiki anda ve yargılamadan” ortaya çıkan bilinç olarak tanımlanmıştır. Farkındalık eğitimi, hâkimlerin, odaklanabilirlerse, kanıtları ve tartışmayı analiz etme ve karar verme kapasitesi kesinlikle artacaktır.

Usuli adalet, sonuçlarla ilgili adalet algıları ile ilgilenir. Bir bireyin, sonuç dağıtım kararlarının adil bir şekilde verildiğini algılama derecesini yansıtır.

Farklı Usul Sistemlerine Özgü Adaletinin Değerlendirilmesi

Belirli bir adalet sisteminin adil olup olmadığını değerlendirmek için üç ana yaklaşım vardır: Sonuç modeli, dengeleme modeli ve katılım modeli. 

- Sonuç modeli: Usul adaletinin sonuç modeli fikri, sürecin adilliğinin, doğru sonuçları üreten usule bağlı olmasıdır. Örneğin, usul adaleti bir ceza davası ise, doğru sonuç o zaman, suçlunun mahkûm edilmesi ve masum kişinin aklanması olacaktır. Usul bir yasama süreci olsaydı, o zaman prosedür, iyi mevzuat ürettiği ölçüde adil ve kötü mevzuat ürettiği ölçüde haksız olurdu. Bunun birçok sınırlaması vardır. İlke olarak, eğer iki usul eşdeğer sonuçlar üretiyorsa, o zaman bu modele göre eşit derecede adildirler. Ancak, bir prosedürü haklı veya haksız kılan başka özellikler de vardır. Örneğin, pek çoğu, hayırsever bir diktatörlüğün (benzer sonuçlara sahip olsalar bile) sadece demokratik bir devlet (gibi) olmadığını iddia edecektir.

- Dengeleme modeli: Bazı prosedürler maliyetlidir. Dengeleme modeli fikri, adil bir prosedürün, prosedürün maliyetleri ile ürettiği faydalar arasında adil bir dengeyi yansıtan bir prosedür olmasıdır. Bu nedenle, prosedürel adalete yönelik dengeleyici yaklaşım, bazı durumlarda, cezai sürecin idaresiyle ilişkili istenmeyen (politik) maliyetlerden kaçınmak için yanlış pozitif kararları tolere etmeye veya kabul etmeye hazır olabilir. Ronald Dworkin, uygun şekilde dengelenmiş bir prosedürün/usulün, insanların haklarına değer veren ve kişilere eşit davranan bir prosedür olduğunu savundu.

- Katılım modeli: Katılım modelinin fikri, adil bir prosedürün, etkilenenlere karar alma sürecine katılım fırsatı veren bir prosedür olmasıdır. Örneğin, bir dava bağlamında, katılım modeli, davalıya duruşmada hazır bulunma, delil sunma, tanıkları çapraz sorgulama vb. için bir fırsat verilmesini gerektirecektir.

Grup Etkileşim Modeli

Adaletin psikolojik temelini anlamak için modeller de önerilmiştir. Bu modellerin en yenilerinden biri grup etkileşim modelidir. Tom R. Tyler ve Steven L. Blader tarafından geliştirilen grup etkileşim modeli (GEM), usul adaletinin altında yatan psikolojik süreçleri açıklamak için geçmiş psikolojik teorileri birleştirmektedir. Sosyal kimlik teorisine ve prosedürel adaletin ilişkisel modellerine dayanan bu model, bir grubun prosedürel adalet sürecinin, üyelerin grupla özdeşleşmesini etkilediğini ve bunun da grup içindeki katılım türlerini etkilediğini öne sürer.

Modele göre, grup katılımı ya zorunlu ya da isteğe bağlı davranış olarak görülmektedir. Zorunlu davranış, Tyler ve Blader’ca grup tarafından gerekli görülen ve dolayısıyla teşvikler ve yaptırımlarla motive edilen davranış olarak tanımlanır.10 Tersine, isteğe bağlı davranış ise içsel değerler tarafından motive edilir ve daha işbirlikçi ve dolayısıyla bir grup içinde ideal olarak görülür. Grubun prosedürel adalet süreçlerine bağlı olarak, üyelerin sosyal kimliği buna göre etkilenecek ve farklı değerler vurgulanacaktır. Bir üye, uygulanan prosedürel adaletin türü konusunda ne kadar aynı fikirde olursa, grubuyla o kadar özdeşleşecektir. Bu artan özdeşleşme, grubun değerlerinin ve grup üyesine yönelik tutumlarının içselleştirilmesiyle sonuçlanır. Grubun prosedürel adalet süreçleri grup üyelerinin özdeşleşme düzeylerini etkileyeceğinden ve sonuç olarak bu düzey ve türde bir özdeşleşme, neyin adil ve adaletsiz olduğuna ilişkin kendi değerlerini etkileyeceğinden, bu döngüsel bir ilişki yaratır. Bu da daha sonra, daha yüksek özdeşleşme ile isteğe bağlı ve daha arzu edilen davranışlara yol açan bireylerin gruplarıyla nasıl ilişki kuracaklarını etkileyecektir.

Adaletsizliklerin en büyüğü adil olmayıp, adil gibi görünmektir.
Eflatun

Usuli adalet yaklaşımları, mahkemelere ve kanunlara karşı güveni sürdürürken ve hatta inşa ederken, otoriter kararlar üreten çatışmaları yönetmek için de bir mekanizma sağlamaktadır.11  Gerald S. Leventhal  (1980), bir usulün adil olup olmadığına karar vermek için kullanılan iyi bilinen altı ölçütün bir listesini sağlamıştır. Genel olarak süreç, tüm taraflara tutarlı davranmalı, önyargısız olmalı, karar verirken doğru bilgileri kullanmalı, herkesin görüşlerini dikkate almalı, bir hata durumunda düzeltilebilir olmalı ve geçerli olanlarla tutarlı olmalıdır.  Yasal otoriteler yetkilerini adil bir şekilde kullanırlarsa, meşruiyet inşa ederler ve halk nezdinde hem kolluğun hem de mahkemelerin kararlarına gönüllü saygıyı ve toplumda sosyal düzeni koruma görevine yardımcı olma motivasyonunu arttırırlar. Usuli adalet yaklaşımları, mahkemelere ve kanunlara karşı güveni sürdürürken ve hatta inşa ederken, otoriter kararlar üreten çatışmaları yönetmek için bir mekanizma sağlamaktadır. Bu konuda ceza adaletine ilişkin verilerle anılan mekanizmanın ne derece sağlandığı kuşkulu görülmektedir.

Azmettirici Psikolojik Ortam

Feryadı duyulmadı: ‘Ölünce mi yardım edeceksiniz’ Hürriyet (29/11/2019) s.3:Eski Kocası tarafından 11 Ekim günü satırla saldırılan Arslan 44 gün sonra öldü. A. Tuba Arslan, kocasının sürdürdüğü tehditlerle ilgili 2017-2019 arasında ‘Korkuyorum beni öldürecek’ diyerek Eskişehir C.Savcılığına 23 kez suç duyurusunda bulunmuş; 1 Ocak-5 Temmuz 2019 tarihleri arasındaki suç duyuru sayısı 10’u bulmuş; başvurulardan 5’i delil yetersizliğinden takipsizlikle sonuçlanmış; koca hakkında 14 Eylül 2018’de uzaklaştırma kararı alınmış; bu karar daha sonra birkaç kez uzatılmış ise de, koruma kararlarını ihlal etmesine karşılık hakkında ‘zorlama hapsine’ hükmedilmemiş; 5 Temmuz 2019’de Ankara Aile Mahkemesine yaptığı başvuruda yaşadığı mağduriyetler dile getirilmiş; “kişi hakkında başvurmadığım işlem kalmamış” diyor. “Bu kişiden tehdit alıyorum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz. Ben çok mağdurum.” Bu veriler sistemin azmettirici bir nitelikte olduğunu sergilemektedir.

Adli Psikoloğun Sisteme Katılımı

Adli psikoloğun şu hallerde rol ve işlevi olabileceğine değinilmektedir:

- Girift bir davada kişinin duygusal davranışı veya algısal işlevi söz konusu olduğunda,

- Psikolog uzmanlık bilgisi ile Savcı, hâkim ve avukata, söz konusu ihtilafta kişinin işlevinin psikolojik etkisini değerlendirebilmekte; duruşmaya katılabilme ehliyetini, cezai sorumluluğunu (TCK md. 32) saptayabilmektedir.

- Adli psikologların da kendi aralarında ihtisaslaştığı göz ardı edilmemelidir. Örneğin gelişimsel açısından sorunu olan otizmli bir sanığın duruşmaya katılması ehliyeti; neyin yanlış / neyin doğru olduğunu anlama kapasitesindeki yetersizlikler. Kişinin belli bir zamandaki duygusal ve algısal durumuna odaklanma / değerlendirme söz konusu iken, öteki akli sağlık uzmanlarının işlevi terapötik niteliktedir. Bu bağlamda önemli olan adli psikoloğun saptamasını / görüşünü etkili bir şekilde yargı ajanlarına sunabilmelidir. İyi değerlendirme çoklu kaynaklardan edinilen veri ile sağlanabilecektir. Binlerce psikolojik test var ise de ilgili için en uygun testin saptanması ve uygulanması ön görülmelidir.

“İnsanın kuvvet ve zayıflık, iç görü ve körlükten, cücelik ve büyüklükten oluştuğunu söylemek ona karşı bir ithamda bulunmak değil; onu tanımlamaktır.”12 İnsan beyninin plastik bir yapı olduğunu unutmayın. Beyin yaptıklarınız ve yapmadıklarınızla şekillenmektedir. Beyninizi tanıyın; davranış ve işlevlerinizin beyni değiştirdiğine tanıklık edin! İşleyen demirin ışıldaması gibi. Yararlı olan alışkanlıklarınızı tekrar ederken, zararlı olanları terk etmelisiniz. Siz kendi beyninizi yaratabilirsiniz. Alışkanlıkları değiştirmenin mümkün olduğu bilinmektedir. Beyin yeniden programlanabiliyor. Yapılması gerekenin, inanır ve bunu bilerek ve isteyerek yapıyor olmaktır. Değişim, kişi başka insanlar arasında iken oluşmak da şirketler, organizasyonlar ve toplumlar da değişebilmektedir. İnsan davranışı, kişi ile çevrenin bir fonksiyonudur: İD=f(K,Ç)

Duyguların Yargılarımızı Etkilemesi 13

İnsanlar arasında açıkça ayrım yapılması yanında zımni önyargılara da tanık olunmaktadır. Çoğu insanlar ayrım yapma niyeti olmaksızın ve ayrım yapıldığı bilgisinden yoksun bir şekilde ayrımda bulunmaktadırlar. Kasti olmayan ayrımı önlemek oldukça zordur.

İnsan aklı iki seviyede çalışmaktadır: Düşük ve yüksek seviye (Lower level/ higher level)

  Yüksek seviye (Higher level)                Düşük seviye (Lower level)

Rasyonel (Rational)                                   Sezgisel (Intuitive)

Kasdi (Deliberate)                                      Otamatik (Automatik)

Yavaşca düşünme (Thinking slow)       Hızlı düşünme (Thinking fast)

Bilinçli                                                          Biliçsiz

Belirgin(Explicit)                                        Örtülü/zimni (İmplicit)

Bilinç (rasyonal, kasdi) yüksek seviyedeki zihin, bilinç dışından (otomatik, zimni) aldığı şeyi işlemektedir.  Alt düzey bilinçli deneyimi kontrol etmekte ve bu şekilde yaşama deneyimi, çoğu kararların temelinde yer almaktadır.14

Nasıl karar verdiğimiz genellikle hafife aldığımız önemli sorulardan biridir. Tek başına mı, uzmanla mı, bilirkişiye danışarak mı, kurul halinde mi?

Düşünceler ve duygular, onlardan habersizsek veya doğaları hakkında yanıldıysak "örtüktür". Tarafsız olmaktansa, bir kişiyi veya bir grubu tercih ettiğimizde (veya ondan hoşlanmadığımızda) önyargılıyız. Bu nedenle, bilinçli bilgimiz olmadan insanlara karşı tutumlarımız olduğunda veya onlarla klişeleri ilişkilendirdiğimizde "örtük önyargı" terimini kullanırız. Örtülü önyargılar, her gün aldığımız kararlarda ekseriya fark edilmeyen etkili, örtülü tutumlar veya klişelere dayalı bilinç dışı akli süreçlerdir. Örtülü önyargılar insanın düşünce sürecinin temel mekanizmalarına kök salmıştır. İnsanlar erken bir yaşta birlikte ele aldıkları hususları ilişkilendirmeyi öğrenmekte ve mantıki olarak bunların başka alanlarda kaçınılmaz olarak birlikteliğini beklemektedirler: “Gök gürültüsü ve yağmur veya beyaz saç ve yaşlı kişi.” Örtülü önyargılar, kişinin özellikle adli karar alımında kişinin belirgin inançları veya ilkelerinden sapmayı üretebilmekten sorumludur. Özetle örtük önyargı klişe tiplemelerden (stereotypes), önyargı (prejudice) ve ayrımcılıktan (discrimination) bilinçli değil; otomatik, aklı kısa devrelerdir.

Önyargı, bu anlamda, kendini umarsızca bize kanıtlamaya çalışan bir hipotezdir. Dolayısıyla önyargının geçerli olabileceği birisiyle karşılaştığımızda, bu eğilim algılayış biçimimizi çarpıtıp, stereotipin gerçekten uyup uymadığını sınamayı olanaksız hale getirir. Bir grup hakkındaki açık seçik düşmanca stereotipler –doğrulanmamış varsayımlara dayandıkları ölçüde– çarpıtılmış zihinsel kategorilerdir.

Düpedüz öfke, eğilimleri hafif olanlarda bile önyargı yaratır. Tutuşan bir kibrit gibi, husumet Biz ve Onlardan (salt farklılık algılamasından), Bize karşı Onlara, yani etkin düşmanlığa geçişi körüklemektedir.

Algılama, algısal sistemin dış dünyanın dahili temsilini inşa eden bir süreçtir. Algılamada anahtar meseleler şunlardır:

- Algılama, realitenin tam bir temsili değildir.

- Onun yerine, algılama duyumsal girdinin bir yorumudur:

- Duygular bizleri aldatabilir.

- Duygular sistemince oluşan hatalar düzeltilebilir mi?

Algılama inşa etmektedir; aktif bir süreçtir. Yalnız bir fotoğraf gibi olmayıp, temsili olmasıdır. Realite- den farklı olabilir-realiteyi %100 yansıtmaz. Biraz artistik bir resim yapmak gibidir. Gördüğünü yorumlamaktadır.

Duyu organlarımızla algılamaktayız: Göz, kulak, dil, burun (kimyasal maddeler), deri(ısı), kulak(denge çekim yönünün korunması-deniz tutması). Tümü söz konusu olmaktadır.

Örtük Önyargı

Şeyler-kavramlar, kategoriler, insan grupları- arasında akli bir ilişkilendirme söz konusu olup; kişinin bundan bilinçli olarak bilgili olmamasıdır. Örtülü sosyal bilinç olarak da bilinen örtük önyargı, anlayışımızı, eylemlerimizi ve kararlarımızı bilinçsiz bir şekilde etkileyen tutumlar veya kalıp yargıları ifade eder. Karar sürecinde örtük önyargı yargıyı nasıl etkiler ve hakimler bu konuda ne yapabilir? Önyargı karşıtı stratejiler- önyargı karşıtı stratejileri birincil hedeflerinin ne olduğuna göre ayırabiliriz:

- Kişisel stratejiler – bireyin düşüncelerini veya davranışını değiştirmeyi amaçlayan,

- Kişilerarası stratejiler – iki veya daha fazla kişi arasındaki etkileşimi hedef alan ve

- Kurumsal stratejiler – tüm kurumun normlarını ve düzenlemeleri kapsayan.

Çoğu insan, başkalarına adalet ve eşitlikle davranmayı hedefler- ve yine de psikoloji biliminden yapılan araştırmalar, en iyi niyetimize rağmen davranışımızın genellikle bilinçli farkındalığımızın dışında işleyen örtük önyargılardan etkilendiğini göstermektedir. 'Zihinsel kirlenme' (Wilson ve Brekke, 1994), burada kararlarımız bilinçsiz veya izlenmeyen zihinsel süreçlerden etkilenmektedir.  

Adil olmak gerekirse, asıl soru sistemdeki herkesin hem bireysel hem de kurumsal önyargı biçimlerinin farkına varmasını ve bunlara uymasını nasıl sağlayabileceğidir. Kolluktan hâkimlere ve avukatlara kadar herkesi kapsamaktadır.

Örtük sosyal bilinç olarak da bilinen örtük önyargı, anlayışımızı, eylemlerimizi ve kararlarımızı bilinçsiz bir şekilde etkileyen tutumlar veya kalıp yargıları ifade eder. Hem olumlu hem de olumsuz değerlendirmeleri içeren bu önyargılar istemsiz olarak ve bireyin farkındalığı veya kasıtlı kontrolü olmadan aktive edilir. Bilinçaltının derinliklerinde yaşayan bu önyargılar, bireylerin sosyal ve /veya politik doğruluk amacıyla gizlemeyi seçebilecekleri önyargılardan farklıdır. Bunun yerine, örtük önyargılara iç gözlem yoluyla erişilemez.

İnsan doğası gereği önyargıdan uzak davrandığını arzu etmekte ve buna inanmaktadır. İnsan beyni girift bir mekanizmadır ve araştırma güçlü bir şekilde, çoğu insanların ne kadar iyi eğitilmiş veya kendilerini tarafsız olmaya ne kadar adamış olurlarsa olsunlar bazı bilinç dışı veya örtülü önyargılara liman olduklarına işaret etmektedir.

Tenis raketi ve bir top toplam olarak 110 ₺’dir. Raket’in bedeli toptan 100 ₺ fazladır. Topun bedeli nedir? Çoğu insanlar için Shane Frederick’ in Cognitive Reflection Test/Algısal Yansıma Testi (CRT)’deki ilk soru sezgisel ve aniden verilen yanıt olarak 10 ₺’yi davet etmektedir. Bu sezgisel yanıt, ne var ki, yanlıştır. Düşünüldüğünde doğru yanıtın beş TL olması-top beş TL, raket 100 ₺ fazla olarak 105 ₺ ve ikisi birlikte 110 ₺.dir. CRT açıklandığında veya üzerinde düşünüldüğünde kolaylıkla anlaşılan problemleri içermektedir; yalnız her problemde doğru sonuç elde etmek için soru üzerine dürtüsel olarak ortaya çıkacak yanlış yanıtın baskılanması gerekmektedir.15

Aklınıza gelen sayı sezgisel olarak 10 ₺ cazip gelse de yanlıştır. Matematiğe başvurduğunuzda yanlış olduğunu göreceksiniz.  Topun bedeli 10 ₺ olduğunda toplam bedeli 120.₺ olacak (topun bedeli 10 ₺ olduğunda toplam bedel 110 ₺ değil, 120 ₺). Doğru yanıt 5 ₺ dir. Doğru yanıtı verenlerin de aklına ilk gelenin sezgisel olduğu yadsınamaz.  Binlerce üniversite öğrencisinin top ve raket bilmecesinde verdikleri yanıt şoke edici olmuştur. Harvard MIT ile Princeton’daki öğrencilerin % 50^sinden fazlası sezgisel-yanlış- yanıt verdiler.

- Mükemmel nesnellik, gerçekçi olmayan bir amaçtır; adillik ise öyle değildir.

- Nesnellik, öznelliğin dikkate alınmasını gerektirmektedir.

İnsan Hata Yapan Bir Mahlûk!

Dostluklar düşüncelerimizi değiştirmektedir. İnsanlar ufak hataları yapmaya devam ederler. Bu durum insanlar için sistematik bir nitelik sergilemektedir. Öte yandan, insanları yanlış veya düşük derecede değerlendirmekteyiz. İnsanlar ötekilere karşı neden yanlış yargıda bulunmaktadırlar? Bu nasıl olmakta- dır? Farkında olmadan bazı dürtülere boyun mu eğmekteyiz? Genel soru, insanlar nasıl irrasyonel olabilmektedirler?  Sorun yanlış modeller arkasına mı takılmaktayız? Bunların da iyi olduğunu mu düşünüyoruz? İnsiyaklarımıza mı güveniyoruz (dürtülere güvenme/trusting our guts)? İnsan davranışı: İçgüdü karşıtı somut veriler (Gut instinct vs. hard data). Karar alımında insan yargısı: İnsan aklının yanılabilirliği söz konusudur.

Önyargı: Bireysel/Sosyal

Önyargı, zihindeki mekanizmanın insana oynadığı bir oyundur. Sele maruz kalan bir yöredeki insanlar durum analizi yapmak yerine sel ne zaman gelecek diye spekülasyonda bulunurlar. Yanılan bellek!  Görsel illüzyon yanında bilişsel illüzyona da tanık olunmaktadır. Çölde serap gören birine arkadaşı orada su yok demesine karşın kişi illüzyonu beslemeğe devam edecektir. Bilinç illüzyonu da öyle bir şeydir. Zihin insanın kendisine nanik yapmaktadır.

İllüzyon nasıl olmaktadır? İki önemli husus var: 1.İllüzyon deneyimlediğinizde nasıl olduğu konusunda hiçbir fikriniz yoktur. 2.Daha önemlisi de olduğundan da tamamen habersiz bulunmaktayız. Zihin çılgın işlere imza atmakta; hâkimler tutuklama/beraat/mahkûmiyet/cezaya hükmetmektedirler. Düşünün ne kadar ciddi kararlar verilmektedirler! “Şüphe hoş bir şey değilse de “kesinlik” absürtlüktür/aptalca bir şeydir.” Voltaire. Onun için siz siz olun, kesin konuşan insanlarla çalışmayın. Kesin konuşmayan insanlarla çalışmayı yeğleyin!

Bir yargı, duygu veya davranış, bilinçsiz veya kontrol ötesi akli süreçlerle önyargılı olduğunda akıl kirlenmesine tanık olunmaktadır. Bunu önlemek üzere şu dört koşulun yerine getirilmesi önerilmektedir:

1. Kişilerin istenmeyen akli süreçlerden bilinçli olmaları sağlanmalı;

2. Hatayı düzeltmek üzere motive edilmeleri;

3. Yeterince motive ile birlik- te önyargının yönü ve kapsamından bilgilendirilmeli; ve

4. Önyargıları düzeltmek üzere akli süreçleri yeterince kontrol yetisi oluşmalıdır. Ne var ki, bu yeti son derece sınırlıdır(!).

Rasyonel Davranış

Şu veya bu şekilde alınacak kararın çeşitli sonuçlar olasılığı ve arzu edilebilirliği tartılarak karar alınmasıdır. Halk psikolojisi ve hukuk sistemindeki varsayımlara göre, çoğu kişiler yalnızca özgür iradeli değil, yetişkin kişiler olarak rasyonel seçim yeteneğine de sahiptirler. Hukuk sisteminde yalnızca belli gruptaki kişiler, örneğin çocuklar, geri zekalılar ile ceza hukukuna göre insane olanlar, özgür/ rasyonel bir seçim yeteneğinden yoksundurlar. Rasyonel seçimde, sonuçların sunulması biçimi fark etmiyor. Yarısı dolu veya yarısı boş bir bardak su tasviri susuzluğumuzu aynı derecede giderecektir. Ne var ki, insan aklı, sonuçların nasıl sergilendiği ile önemli şekilde etkilenmektedir. Dünya’da şeyler üzerine vazettiğimiz yargılar, şeylerin de kendilerinde olana ilişkin olmak yerine diğer şeylere göreceli olacaktır. İnsan düşünüldüğü gibi “homo ekonomikus” değil; kendi menfaati haleldar olsa bile, sırf başkasına zarar olsun diye önüne gelen nimeti tepebilir. Rasyonel seçim yapılamamasının başlıca nedenleri 1) Bilginin sınırlı olması; 2) Kişilerin yakındaki bir menfaati ilerdeki daha büyük menfaate yeğlemesi; 3) Sunulan seçim olanakların fazlaca olması ve 4) Seçimlerin kültürel ve sosyal faktörlerle sınırlanmasıdır.

Adli Yardım

Adalete erişimin en önemli unsurlarından biri de adli yardımdır. Adli yardım; adalet hizmetlerinden yararlanmak için gerekli olan masrafları ödeme gücünden yoksun olan veya herhangi bir sebeple hakkını arayamayan veya kendisini savunamayacak durumda olan bireylerin önündeki engellerin kaldırılmasını öngören hukuki önlemler bütünüdür. Adli Yardım Sisteminin Kapsamına bakıldığında görülen tablo şöyledir:

1. Hukuk yargılamasında, 6100 sayılı HMK, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, TBB Adli Yardım Yönetmeliği temel mevzuatı oluşturmak- tadır.

2. Ceza yargılamasında, 5271 sayılı CMK ve CMK Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendiril- meleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik temel mevzuatı oluşturmaktadır.

3. 2577 sayılı İYUK’un 31’inci maddesinde, adli yardımda 6100 sayılı HMK hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Bu genel kural dışında, idari yargıda adli yardım bakımından özellik arz eden durum bu yargı koluna has bir müessese olan yürütmenin durdurulması kararları ile ilgilidir. Kural olarak yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir. Ancak adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.

Ne var ki de jure durumun ne derece de facto gerçekleştiği ne TBB ve ne de Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlük verileri ile belirgin değildir. Öte yandan,  uzmanlaşmanın öngörülmemiş olması, hukuk yargılamasında adli yardım başvurucularının mali durum analizinde objektif kriterlerin belirlenmemesi, yargılama öncesi danışmanlık hizmetlerinin ve arabuluculuk hizmetlerinin adli yardım kapsamında olmaması, Baroların verdiği adli yardım kararının ayrıca yargılama giderlerinden muafiyeti kapsamaması, uzun ve karmaşık yargısal süreçlerde daha fazla ücret ödenmesinin öngörülmemiş olması, avukatlara yapılan ödemelerde gecikmeler yaşanması ve performans ölçüm ve değerlendirme sisteminin bulunmaması kayda değer eksiler olarak belirmektedir.

Özet olarak saptanan bulgular şöyledir:16

- Adli yardım istatistiklerinin yetersiz olması,

- Uzmanlaşmanın öngörülmemiş olması,

- Hukuk yargılamasında adli yardım başvurucularının mali durum analizinde objektif kriterlerin belirlenmemiş olması,

- Yargılama öncesi danışmanlık hizmetlerinin ve arabuluculuk hizmetlerinin adli yardım kapsamında olmaması,

- Baroların verdiği adli yardım kararının ayrıca yargılama giderlerinden muafiyeti kapsamaması,

- Uzun ve karmaşık yargısal süreçlerde daha fazla ücret ödenmesinin öngörülmemiş olması,

- Avukatlara yapılan ödemelerde gecikmeler yaşanması, ve

- Performans ölçüm ve değerlendirme sisteminin bulunmamasıdır.

Karar Psikolojisi

Sokrat varı idealizm’den düşünsel çıkarımlar yerine hâkimler nasıl düşünüyor; nasıl karar veriyorlar? Belli bir davanın karar evresinde, olgusal ve normatif saptamaya özgü evrelerde nasıl düşündüklerini açıkça ortaya koymaları için bir proje geliştirilemez mi? Aynı dosyada karar için farklı hâkimler  bu projede yer alamaz mı?  Hâkimlerin nasıl karar verdiğine ait bir karar teorisi ülkede henüz ortaya konmadığından bu tür proje önemli olacaktır! Dünyanın en zor işlerinden biri, "bir işin nasıl yapılabileceğini bilip; nasıl yapılamadığına tanık olmaktır" demişler. 

Boşanmak isteyen eşini sokak ortasında 9 yerinden bıçaklayan koca çeşitli suçlardan yargılanırken 14 yıl hapis cezası İstinaf’ta 4,5 yıla indirilerek tahliye edilmesi kararı sonrası, mağdur hâkime, “Hala psikolojik tedavi görüyorum” dedi ise de hâkim beni dinlemedi. Yalnız sanığa “Serkan seni serbest bırakıyorum, dışarı çıktığın zaman yaramazlık yapma diyerek gülümsedi.”17

Saikler

Saikler eylemin nedenleridir-zaruret hali, haklı savunma, tahrik, tehdit gibi. Ağırlaştırıcı saikler genelde suçların tanımında yer almamaktadır. Suç tanımları genelde söz konusu yanlış davranış için yalnızca tanıma yönelik gerekli minimumu belirleme şeklindedir.  Bir suçun varlığı, yasaklanan şeyin yapılmaması nedenini yansıtmaktadır. Bir suç işlenmesindeki ağırlaştırıcı saik, yasaklanan şeyi yapmamak için beliren ve sorumluluğunu içeren diğer bir neden olup, yasanın dayandığı nedenlere eklenecek bir diğer neden olarak belirmektedir. TCK 82. maddesinde sayılan nedenler bu türdendir.  Tanıma bunların da ithal edilmesi arabaya beş veya daha fazla tekerleğin eklenmesi anlamına gelecektir. Ne var ki, aynı savlar cezayı azaltıcı saiklerin suç tanımları dışında bırakılması için kullanılamaz.  Cezayı azaltıcı saikler yasaklamaya karşın yasaklanan şeyi yapma nedenleridir. Eylemleri haklı çıkarmak veya mazeretlendirmek arayışında olan sanıklar genelde ilk önce eylemde bulunmakta, sonra haklılık veya mazeret aramaktadırlar-ex post facto savunmalar.

Ceza adaleti sisteminin (CAS’ın) en belirgn niteliklerinden biri sürecin çoğunlukla insanlar, tanıklar, dedektifler, şüpheliler, savcılar, avukatlar ve hâkimlerle yürütülmekte olmasıdır. Sistemin tekerlekleri bu aktörlerin akli operasyonları ile dönmektedir: Bellekleri, tanımaları, değerlendirmeleri, çıkarımları, sosyal etkileri ve kararları, tümü ahlaki yargıları, duygular (beş duyu ve ötesi) ve motivasyonlarla ilişkilidir.  Cezai hükümler, bu süreçte yer alan kişilerin akli işlemleri birleşimi sonucundan daha iyi olamaz. Bu nedenle, CAS’ın işleyişi tecrübi psikoloji açıdan irdelenmelidir. 

Algısal İllüzyon

Ampirik kanıtlar ise, oldukça ehil hâkimler için de sistematik hatalara gebe algısal karar verme süreçlerin kaçınılmaz olduğunu sergilemektedir. Psikologlar insanların verdikleri kararların zaman zaman kısa devreye(heuristics) dayalı olduğunu öğrendiler. Bunları bizler geçmiş deneyimlerimize dayalı olarak geliştirmekte; hızlı karar vermemize yardımcı olmaktadırlar. Bu tür kısa devreler algısal illüzyonlarla hatalı kararlara da neden olmaktadırlar. Bu illüzyonlar beş noktada toplanmaktadır:

- Temellendirme (Anchoring): İlgisiz başlangıç noktalarına dayalı tahminlerde bulunmak;

- Çerçeveleme (Framing): Eşit derecedeki kazanç ve kayıpları farklı göstermek;

- Tahmin yanılgısı (hindsight bias): Geçmişteki olayları gerçekte olandan daha tahmin edilir olarak algılamak/biliyordum;

- Temsili heuristik: Sezgisel/bireysel bilgiyi önemli derecedeki istatistik bilgiye tercih etmek; heuristik aklımızın çabuk karar veren kısa yollarıdır ve doğruluk payı olduğu kadar yanlışlık payı da vardır ve

- Ben merkezli tarafgirlik: Birinin yeteneklerini abartmasıdır.

Algısal Önyargı ile Baş Edebilme 

Algısal önyargı konusuna ilgi duyan çoğu değerlendiriciler, salt irade gücü ile tarafgirliğin azaltılabileceği yanlış görüşüne saplandılar. Saptanan ikinci yanlış husus/kör nokta ise, çoğu değerlendiriciler kendilerinden ziyade meslektaşlarının görüşlerinde tarafgirlik olgusuna işaret ettiler. Tarafgirlik konusundaki bilinçlenmenin ne derece etkili olacağı(!?) Düşüncenizi ve karar vermenizi etkileyebilecek önyargıların üstesinden gelmenize yardımcı olmak için yapabileceğiniz bazı şeyler şunlardır:

- Önyargının farkında olmak: Önyargıların düşüncenizi nasıl etkileyebileceğini düşünün. Bir çalışmada, araştırmacılar, katılımcıların bu önyargıları ve kararları nasıl etkilediklerini anlamalarına yardımcı olan geri bildirim ve bilgi sağladı. Çalışmanın sonuçları, bu tür bir eğitimin bilişsel önyargının etkilerini % 29 oranında etkili bir şekilde azaltabileceğini gösterdi. 

- Kararlarınızı etkileyen faktörleri göz önünde bulundurarak : Oyunda aşırı güven veya kişisel çıkar gibi faktörler var mı? Kararlarınız üzerindeki etkileri düşünmek, daha iyi seçimler yapmanıza yardımcı olabilir.

- Ön yargılarınıza meydan okumak: Seçimlerinizi etkileyen faktörlerin olduğunu fark ederseniz, önyargılarınıza aktif olarak meydan okumaya odaklanın. Kaçırdığınız bazı faktörler nelerdir? Belirli faktörlere çok mu ağırlık veriyorsunuz? Sizin görüşünüzü desteklemediği için ilgili bilgileri görmezden mi geliyorsunuz? Bunları düşünmek ve ön yargılarınıza meydan okumak sizi daha eleştirel bir düşünür yapabilir. Bilişsel önyargının azaltılması, bazı akıl sağlığı durumlarının tedavisinde de yardımcı olabilir.

Modeller

Belirli bir adalet sisteminin adil olup olmadığını değerlendirmek için üç ana yaklaşım vardır: Sonuçlar modeli, dengeleme modeli ve katılım modelidir. 

-Sonuç modeli-Usul adaletinin sonuç modeli fikri, sürecin adilliğinin, doğru sonuçları üreten usule bağlı olmasıdır. Örneğin, usul adaleti bir ceza davası ise, doğru sonuç o zaman, suçlunun mahkûm edilmesi ve masum kişinin aklanması olacaktır. Usul bir yasama süreci olsaydı, o zaman prosedür, iyi mevzuat ürettiği ölçüde adil ve kötü mevzuat ürettiği ölçüde haksız olurdu. Bunun birçok sınırlaması vardır. İlke olarak, eğer iki usul eşdeğer sonuçlar üretiyorsa, o zaman bu modele göre eşit derecede adildirler. Ancak, bir prosedürü haklı veya haksız kılan başka özellikler de vardır. Örneğin, pek çoğu, hayırsever bir diktatörlüğün (benzer sonuçlara sahip olsalar bile) sadece demokratik bir devlet (gibi) olmadığını iddia edecektir.

Dengeleme modeli -Bazı prosedürler maliyetlidir. Dengeleme modeli fikri, adil bir prosedürün, prosedürün maliyetleri ile ürettiği faydalar arasında adil bir dengeyi yansıtan bir prosedür olmasıdır. Bu nedenle, prosedürel adalete yönelik dengeleyici yaklaşım, bazı durumlarda, cezai sürecin idaresiyle ilişkili istenmeyen (politik) maliyetlerden kaçınmak için yanlış pozitif kararları tolere etmeye veya kabul etmeye hazır olabilir. Ronald Dworkin, uygun şekilde dengelenmiş bir prosedürün/usulün, insanların haklarına değer veren ve kişilere eşit davranan bir prosedür olduğunu savundu.

Katılım modeli-Katılım modelinin fikri, adil bir prosedürün, etkilenenlere karar alma sürecine katılım fırsatı veren bir prosedür olmasıdır. Örneğin, bir dava bağlamında, katılım modeli, davalıya duruşmada hazır bulunma, delil sunma, tanıkları çapraz sorgulama vb. için bir fırsat verilmesini gerektirecektir. Tom R. Tyler ve Steven L. Blader tarafından geliştirilen grup katılım modeli (GEM), prosedür adaletinin altında yatan psikolojik süreçleri açıklamak için geçmiş psikolojik teorileri birleştirmektedir. Sosyal kimlik teorisine ve prosedürel adaletin ilişkisel modellerine dayanan bu model, bir grubun prosedürel adalet sürecinin, üyelerin grupla özdeşleş- mesini etkilediğini ve bunun da grup içindeki katılım türlerini etkilediğini öne sürmektedir.

Kuşkusuz, usuli adalet yaklaşımları, mahkemelere ve kanunlara karşı güveni sürdürürken ve hatta inşa ederken, otoriter kararlar üreten çatışmaları yönetmek için bir mekanizma ve kültür sağlamaktadır.18  Kültür metaforu, örgütü kültüre benzetir. Örgütleri kültür olarak görmek onları kendi inançları, değerleri, ideolojileri ve ritüelleri olan küçük toplumcuklar olarak görmektir. Modern insan gününün üçte ikisini örgütlerde geçirir olmuştur. Bu nedenle de adliyede çalışanların ne düşündüğü ne hissettiği ve nasıl davrandığı elzem olmuş ve adliye yaşamını kültürel boyut ile anlamlandırmak önemli bir hale gelmiştir. Yargıda olup bitenler hakkında konuşmayı sürdürmek önemlidir: “Sorun budur” diye konuşmalı ve tekrarlamalıyız. Kuşkusuz, değişiklikler zaman alacak ise de bir sorun hakkında konuşmanın sürekli bir baskı sağlaması işlevi vardır. Bu baskı beklendiği kadar yoğun olamayabilirse de gelecekte meyvesini verebilir.19

Baro Nezdinde Yargı İzleme Kurulu

Yargıda kalite ile meslek kuralları arasında doğrusal bir korelasyon olduğu söylemek bir abartı olmayacaktır. Etik kuralları, salt ihlalleri düzenleyici normlar olarak görmek yerine proaktif işlevi üzerinde durularak İşkence Sözleşmeleri (Avrupa Konseyi ve UN Sözleşmeleri) örneğinde kurulan işkence komitelerinin/Cezaevleri İzleme Kurullarının haberli ve habersiz ziyaretlerle sağladığı proaktif işlevin yargıda dürüst yargılama ve etik kurallara uyum doğrultusunda rolü üzerinde durmak gerekmek- tedir. Bu amaçla her baro nezdinde   Etik Kurulu’nun bu türden denetimleri yapması bir proje olarak geliştirilmelidir (court watch groups). Bu doğrultuda kurul üyeleri kıdemli avukatlar ile emekli yüksek mahkeme üyeleri/ hâkimlerden oluşturulabilir: Sosyal psikoloji.

Hukuku iyi bilmediğim için bir şey sormak istiyorum:

Üç duruşmadır sürekli hâkimler değişiyor.

Bu normal mı?

Birinci celsede savunmamızı yaptık.

İkinci duruşmada iki hâkim değişmiş.

Üçüncü duruşmada bir hâkim ve savcı değişmiş.

Bu durum adil yargılamaya uygun mudur?

Nitekim, mağazalarda yüzde 100 müşteri memnuniyeti sağlamak üzere “gizli müşteri” hizmeti sunan danışmanlık şirket görevlileri ziyaretleri sonucu “hangi mağazada, hangi gün, hangi çalışan müşteri ile nasıl bir diyalog kurdu, olumlu/olumsuz yanlar neydi? Hangi konular müşteriyi rahatsız etti; daha iyisi nasıl olmalıydı? Kurum standardı yerine getirilirken nerelerde eksiklikler vardı?” saptamalarını dile getirmektedir. İşte adalet tüketicilerden geri bildirim sağlamak üzere “şikayet kutuları” gibi tedbirler /“mahkeme gözlem grupları” oluşturulması düşünülmelidir.  Bu konu da örnek bir uygulama olarak, ABD’de  adil yargılama ölçütüne dayalı olarak hâkimlerin davranışlarını ayrıntılı olarak değerlendiren ilk devlet Utah oldu. Utah komisyonunca her hâkim eğitilmiş gönüllü vatandaşlarca yargılama sürecinde gözlenerek değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme en azından dört ayrı gözlemci tarafından yapılmaktadır. Gözleme esas olan ölçütler, söz hakkı (örneğin taraflara söz hakkı için yeterince fırsat verip vermediği), tarafsızlık (örneğin hâkimin adillik sergileyip sergilemediği ve kararlarında saydamlık sağlayıp sağlamadığı) ve saygılı olmak (hâkimin duruşma salonunda bulunanlara nezaketle davranıp davranmadığı) yer almaktadır.20

Ölçüm, kontrole ve nihayetinde geliştirmeye giden ilk adımdır. Ölçemediğinizi anlayamazsınız. Anlayamadığınızı kontrol edemezsiniz. Kontrol edemediğinizi ise geliştiremezsiniz.” H. James Harrington, Ernst ve Young Şirket İçi Kalite Danışmanı21

Hükmetme Psikolojisi

Ceza yargılamasında bir tarafta nesnel dünyanın varlığı; öte yandan, tüm algıların öznelliği karşısında gerçeklere/ hakikate ulaşıldığı nasıl saptanmaktadır sorusu güncelliğini korumaktadır. Bu durumda “adaletin” psikolojik gerçekler karşısında sınanması zamanı gelmedi mi? Hâkimler aldıkları hukuk eğitimi ile halktan farklı bir karar verme yetisine mi sahiptirler? Hâkimler, halktan düşünce, muhakeme ve karar almada farklı bir görüntü mü vermektedirler? Davada olguların saptanması sürecinde, diğer mesleklerde bu tür işleri yapanlarla karşılaştırıldığında algılama süreçleri farklı mıdır? İşte tüm bu soruların yanıtları belirinceye kadar hâkimlere özgü özel bir hükmetme psikolojisi olup olmadığını bilemeyeceğiz.

“Suçsuzluk karinesi” az/çok değer ya da önem verilecek türden bir şey değildir. Bu karinenin değerin- deki herhangi bir azalma yerini suçluluk karinesine bırakmaktadır. “Suçsuzluk karinesi” her zaman önde tutulmalıdır. Hiçbir savcı/hâkim bir davaya önyargıyla yaklaşmamalıdır. CMK’da, eskiden olduğu gibi, sabıka belgesinin duruşmada okunması neyin göstergesi olmaktadır? Mahkûmiyet sonrası yaptırım türü saptanırken elektronik ortamda bu bilgiye ulaşılması yöntemine geçilmesi çok zor olmasa gerekir(!). Ceza muhakemesinde masumiyet ilkesi dile getirilmekte ise de de facto suçluluk ilkesi–sisteme girenin suçlu olarak görülmesi-egemen olmakta; soruşturmanın gizliliği ihlal edilmekte, CMK md.209’da (Duruşmada okunması zorunlu olan belgeler) arasında “adli sicil bilgi özetleri” de yer almaktadır. Bu sakıncayı gidermek üzere “césure du procès pénal” denilen yargılamada suçun/ masumiyetin değerlendirildiği evre ile cezai hüküm evresi arasında bir ayrıma yer verilmelidir.

Öte yandan, mağdurlar da sistemde insanca tretmana mazhar olmalıdırlar.   Gazetelere manşet olan “Boşandığı eşini sırtından 18 kez bıçakladı.” Kızın feryadı, “Devlet annemi koruyamadı”. Babam daha önce dört kez yaralama olayı gerçekleştirdi. Hem anneme ve hem bana şiddet uygulamıştı. Benim elime döner bıçağı vurmuştu. Şikayetçi oldum, yarım saatlik gözaltı sonrası serbest bırakıldı. Savcılıktan koruma istedim. Savcı, “herkese koruma verseydik Türkiye’de koruma kalmazdı”. Ne var ki, bu kurban birinci kadın olmadığı gibi son da olmayacaktır.22  T.C.Anayasa’sındaki kavramlara ilişkin  sayısal değerlere bakıldığında görülen tablo da iç açıcı değildir: Tutuklu (2), Suçlu(8), Sanık(1), Hükümlü (3) Mağdur(0). Bu durumda mağdur kavramı 14-0 mağlup konumdadır.

Soma Davası’nda karar açıklandığında madenci ailelerin feryadı “Adalet adliye duvarlarında asılı kaldı.”

Adalet’in “t” si gittiğinde geriye ne kalmaktadır? Kalan “adale” midir?  Toplumdaki yansıması ne olmaktadır? Nüfusun yüzde kaçı hukuk koruması altındadır? Yargı Reformu ile demokrasi arasında ne ilişki vardır?  Nasıl çıkacağınızı bilemediğin bir odaya girer misin?

Usul adaleti, insanların, kendilerine adil davranıldığında yasalara uyma, yetkililerle iş birliği yapma ve onlarla ilişki kurma olasılığının yüksek olduğunu varsaymakta; halk ise, bunu, yetkililerin kararlarının sonuçlarına odaklanmak yerine onlara nasıl davranıldığı üzerinden yorumlama eğilimindedir. Araştırmalar, kolluğun vatandaşlara davranış biçiminin, insanların kendilerini, özellikle de vatandaş olarak kendilerini nasıl düşündüklerini etkilediğini göstermektedir. Çok sayıda bilimsel çalışma, hâkimlerin önyargılardan, bilişsel çarpıtmalardan ve yasanın yargısal karar almayı etkilemediğini varsaydığı diğer faktörlerden muaf olmadığını göstermektedir.23 Nitekim, Dünya’da yargı sistemlerine güvenin azaldığı/reform çabaları başarısının ise sınırlı kaldığı görülmektedir. Bunun geneldeki başlıca nedeni, yargı reformunun usul kanunları, kod kanunları, hukuk eğitimi, yolsuzluk veya IT teknolojisi gibi tikel sorunlara odaklanıp, bunlardaki değişimin sistemin diğer öğeleri/dinamikleri üzerindeki etkisinin göz ardı edilmesidir. Yargı sisteminin sistem olduğu bilinci de facto yok gibi bir görüntü vermekte; sistemin öğeleri arasındaki etkileşim göz ardı edildiğinden reform girişimleri ve harcamaları (yargı paketleri) hayal kırıklığı yaratmaktadır.24

Usul adaletinde tarafların gereksiz gecikmelere maruz kalmadan karar alma hakkına sahip olduklarını bir kez daha vurgulamalıyım. Mahkemelerin, adalete erişimi en üst düzeye çıkarmak için olabildiğince verimli olmaları sağlanmalıdır. Her zaman bir kurumsal körlük riski vardır; mahkemede görev yapan hâkimler, süreçteki kusurları dışarıdan birinin görebildiği şekilde göremeyecektir. Reforma ilişkin yapıcı tartışmalar, mahkemelerin işleyişindeki sürekli değerlendirme ve iyileştirme sürecinin bir parçası olmalıdır. Bu tartışmalar ancak medya dahil olmak üzere mahkeme dışından gelecek yapıcı yorumlarla güçlendirilebilir.

Bütün bunlardan ne çıkarmalıdır sorusunun yanıtı olarak, mahkemeler kamunun incelemesine ve uygun olduğu durumlarda eleştiriye tabidir ve olmalıdır. Bu incelemeyi kolaylaştırmak ve eleştirilerin bilgilendirilmesine yardımcı olmak için mahkemeler mümkün olduğunca şeffaf bir şekilde çalışmalıdır. Dikkate alınması gereken husus, mahkemelerin, hukukun üstünlüğü, adil ve demokratik bir toplumun sürdürülmesi için temel bir işlev olan, adaleti hukuka uygun olarak “adil” ve “tarafsız” bir şekilde yerine getirme rolünü yerine getirip getirmediğidir.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

------------------

1 M. Balkan Demirda. “Ceza Hâkiminin Vicdani Kanaati Üzerine Bir Değerlendirme” ÇÜHFD - C. 5 - S. 1 - Nisan 2020, ss. 1021-104.

2 Bu konuda eserim, “Yargı sistemi üzerine denemeler” (Seçkin, 2019) bir manifesto olarak değerlendirilmelidir.

3 Eflatun’un mağara mit’i: Bizler, doğuşumuzdan beri dörtte üçü duvarla çevrili bir mağaranın dibine, duvara dönük olarak bağlanmış tutuklulara benzeriz. Bu tutukluların gördüğü, güneş ile mağaranın açık kalmış kapısı arasında kalmış nesnelerin duvarlara yansıyan gölge oyunlarından ibarettir. Onlar bu gölgeleri gerçek nesneler sanırlar. Eğer bu tutuklulardan biri dışarıya çıkartılacak olursa, her şeyden önce gözleri kamaşacaktır; sonra yavaş yavaş nesnelerin kendilerini seçmeye başlayacak, sonra da aydınlatan güneşi görecektir. İşte bu tutuklu bilgeyi temsil eder; o, arkadaşlarının kendisine “üşütük” gözüyle bakması riskini göze alarak yeniden mağaraya inip gördüklerini onlara anlatmalıdır. Yaşadıklarıyla ilgili diğer hükümlülere anlattığı her şey, dillerinde yalnızca gölgeler ve yankılar bulunan bu insanlara anlaşılmaz gelecektir.  Doğrudan yaşadıklarımız gerçekler değil, kafamızdaki şeylerdir. Görüntüler aldatıcıdır.

4 S. Sloman ve P.Fernbach.The Knowledge Illusion-Why We Never Think Alone, 2017.

5 Ayrıca bkz. Tom R. Tyler. “Usuli Adalet” (Türkçesi Ali Acar) ss.607-630 Hukuk ve Toplum El Kitabı, Islık Yayınları 2021. Why Procedural Justice Matters: Tom R. Tyler YouTube

6 Bkz. M.J.Saks ve B.A.Spellman. The Psychological Foundations of Evidence Law, NYU Press, 2016.

7 Aptallık Doğuştan mı Geliyor? | Cipolla'nın Aptallık Teorisi YouTube

8 Isaiah M. Zimmerman.  Judicature; Chicago Vol. 90, Iss. 1, (Jul/Aug 2006) ss.10-15.

9 Fogel, “Mindfulness and Judging,” 101 Judicature 14 (2017).

American Bar Association, “The Path to Lawyer Well Being: Practical Recommendations for Positive Change” (2017)

Huang, “Mindfulness in Legal Ethics and Professionalism,” 48 Sw. L. Rev. 401 (2019).

Rogers, “The Role of Mindfulness in the Ongoing Evolution of Legal Education,” 36 U. Ark. Little Rock L. Rev. 387, 412 (2014). American Bar Association, https:// www.americanbar.org/events-cle/ecd/

Elizabeth F. Emens.  “Law’s Contributions to the Mindfulness Revolution” Utah Law Review, S.3, 2022, ss.572-650.

10 T.R Tyler ve S.L Blader. Gruplarda iş birliği: Prosedürel adalet, sosyal kimlik ve davranışsal katılım. Psikoloji Basını,2000. (Cooperation in Groups: Procedural Justice, Social Identity, and Behavioral)

11 Anne Wallace ve Jane Goodman-Delahunty.  Measuring Trust and  Confidence in Courts. (2021) 12(3) International Journal for Court Administration 3. DOI: https://doi.org/10.36745/ ijca.418; Mustafa T. Yücel. Güven/Güvensizlik Duygusu, Hukuki Haber

12 Denis Diderot bkz. The Oxford Book of Aphorisms  ed. John Gross(Oxford:Oxford University Press, 1983) ss.24-5.

13  Aristotle, Retorik Book 2, Ch.1.

14 Bkz. J.Kang (et al.)  “Implicit bias in the Courtroom” UCLA Law Review, 2012, ss.1126-1186.

15 John F. Irwin ve Daniel L. Real “Unconscious Influences on Judicial Decision-Making: The Illusion of Objectivity” McGeorge Law Review, Vol.42, 2010.

16 Türkiye’de Adli Yardım Hizmetlerinin Güçlendirilmesi Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi Stratejik Plan ve Eylem Planı, ss.26-27.

17 “9 Bıçağa Tahliye” Hürriyet (13/10/2018) s.3.

18 icj.Turkey: the Judicial System in Peril-A briefing paper, s.22: “Yürütme organı veya diğer siyasi çıkarların hükümet üzerindeki aşırı etkisi sonucu  Türk yargısı, karmaşık, köklü ve onlarca yıldır varlığını sürdüren bir yapıya sahip olmasına rağmen,  yakın zamanda yeni yerçekimi seviyelerine ulaştı. 2014'ten bu yana yasal ve pratik önlemler hâkimleri ve savcılar ve avukatlar zaten tehlikeye atılmış bağımsızlığını daha da aşındırmış ve hukukun üstünlüğünü giderek daha kırılgan ve güvenilmez hale getirmiştir”. Sami Selçuk “Bir karar, düşündürdükleri ve sonrası” Karar Görüşler (16/12/2023). Ampirik kanıtlar, yargının yalnızca içsel değeri açısından değil, aynı zamanda kalkınma sonuçları üzerindeki etkisi açısından da önemli olduğunu göstermektedir. Daha verimli bir yargı, sözleşmelerin daha iyi uygulanması ve mülkiyet haklarının daha güvenli hale getirilmesi yoluyla ekonomik büyümeyi desteklerken aynı zamanda daha sağlıklı iş ortamlarına da yol açar. Yargı sistemi girişimciliği teşvik edebilir, firmaların sonuçları ve büyümesi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir ve hatta ağırlıklı olarak sözleşmelere dayanan diğer endüstrilerin çıktılarını bile etkileyebilir. Daha etkili bir yargı, suç eylemleri üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak ve vatandaşların kurumların kalitesine olan güvenini artırarak şiddetin azaltılmasına da katkıda bulunabilir. Manuel Ramos Maqueda ve Daniel L. Chen. The Role of Justice in Development-The Data Revolution, Word Bank Group, June 2021, s.3.

19 Veri bazında izleme için bkz. Handbook On Court Dashboards European Commission for the Efficiency of Justice  Document adopted by the CEPEJ (June 2021). Ayrıca bkz. Toward a Rule of Law Culture- Exploring Effective Responses  to Justice and Security Challenges, United States Institute of Peace, 2015.

20 Avrupa Konseyi ve Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Başkanlığı. Yüksek Performanslı Mahkeme Çerçevesi, 2021,s.39: Bir mahkeme, mahkeme kullanıcılarına nezaket, haysiyet ve adap çerçevesinde muamele ederek, insanlara hikâyeyi kendi açılarından anlatma şansı vererek, samimi bir şekilde ilgi ve empati göstererek ve kararların nedenlerini net bir şekilde açıklayarak mahkeme kullanıcılarının adalete yönelik algılarını güçlendirir. Kısacası bireylere “mahkemede kendilerini savunma fırsatı” sunulmalıdır. Ayrıca bkz. UNODC. EXPLORING LINKAGES BETWEEN JUDICIAL WELL-BEING AND JUDICIAL INTEGRITY, March 2022.

21 Ayrıca bkz. HANDBOOK ON COURT DASHBOARDS, European Commission for the Efficiency of Justice  (CEPEJ) Document adopted by the CEPEJ  at its 36th plenary meeting (June 2021).

22 13/04/2011 tarihli gazeteler

23 A. B. Douglass ve N. Brewer, N. Psychology and the criminal justice system. In N. Brewer & A. B. Douglass (Eds.), Psychological science and the law. New York: Guilford, 2019. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. https//www.hukukihaber. net/hâkimlerin-kişiliği

24 M. Quattlebaum, T. Meares, ve T. Tyler. Principles of Procedurally Just Policing, The Justice Collaboratory at Yale Law School, January 2018. icJ. Turkey: the Judicial System in Peril A briefing paper, 2016. Mustafa T. Yücel. “Sosyolojik Akıl ve Hukuk” Kriminoloji ve Hukuk Sosyolojisi Denemeleri, Yetkin, 2024, ss.519-534. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/mahkeme-yonetim-kalitesi-court-management-quality