Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes, bir tedbir olan tutuklamayı ceza gibi görür. Bu hatalı anlayışın iki olumsuz sonucu vardır: Birincisi, tutuklunun suç işleyip ceza çektiğine inanılır. Bireyin masumiyet/suçsuzluk karinesi ve dürüst yargılanma hakkı pek dikkate alınmaz. Bu nedenle vicdanlar da rahattır. Çünkü suç işleyen cezalandırılmıştır.
Tutuklama; bireyin adaletten kaçmasını veya delil karartmasını önlemek amacıyla uygulanan bir ceza yargılaması tedbiridir. Tutuklu birey, bu açık tanıma rağmen toplum tarafından suçlu görülür. Çünkü tutuklama kültürü, “suçlu değilse neden tutuklansın” düşüncesini kabul eder. Bu yanlış düşünce, herhalde “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” atasözünün maalesef teamüle dönüşmüş hatalı bir sonucudur.
İkincisi, bir suçla itham edilen şüpheli veya sanık tutuklanmamışsa, yargılanması gözardı edilip suçsuz olduğu kabul edilir. Çünkü tutuklama kültürü, “suçlu olsa idi tutuklanırdı”, yani “ateş olan yerden duman çıkar” anlayışını kabul etmektedir.
Tutuklama, Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile bağlı olduğumuz hiçbir mevzuat ve sistemde ceza olarak kabul edilmemektedir. Tutuklama bir tedbirdir, geçicidir, vasıtadır ve sadece ceza yargılamasında kullanılır.
Bu anlayış yerleşmediğinde, bireyin tutuklanmaması veya tahliye olması ya da adli kontrol altına alınması hallerinde soruşturma ve kovuşturmaların iyi takip edilmediğini, sanık sıfatı kazanan bireyin davanın ne şekilde devam ettiğinden bile haberdar olmadığını görmek mümkündür. Oysa esas olan ve takip edilmesi gereken yargılamadır. Elbette tutuklanmak ve tutuklandıktan sonra tahliye olmak da önemlidir, ancak esas olan mahkumiyet veya beraatla sonuçlanacak yargılamadır. Birey tutuklanmadığında, bu durum hakkında dava açılmayacağını göstermeyeceği gibi, cezalandırılmayacağının da delili olamaz. Tutuksuz yargılanan birçok insan, yapılan yargılamaların sonucunda cezaya mahkum edilebilir. Belirttiğimiz gibi, tutuklama başka, yargılanıp beraat etmek veya cezalandırılmak başkadır.
Her birey, suç işlediği isnadı altında soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yargılamalarını takip etmeli, delilleri tartışmalı, lehine olan delillerin toplanmasını sağlamalı ve savunma hakkını kullanmalıdır. Tutuklanmamak veya tahliye edilmek, şüpheli veya sanığın cezalandırılmayacağı anlamını taşımaz. Herkes, bu yanlış anlayış ve inanıştan bir an önce kurtulmalı, soruşturma ve davasını yakından takip etmelidir. Çünkü bunun sonucunda, kişi hürriyetinin kaybedilmesi ihtimali bulunmaktadır.
Ancak uygulamada, sanık sayısının çok olduğu davalarda, duruşmada tutuklu sanıkların durumları öncelikle ele alınıp değerlendirildiğinden, yargılama sürecinde sanıklardan bazılarının tutukluluk halleri devam ettikçe, tutuksuz sanıkların ve avukatlarının diledikleri gibi söz alıp kendilerini ifade edemedikleri, dolayısıyla da savunma haklarının kısıtlandığı görülebilmektedir.
Yargı, bağımsız ve tarafsız olmak, yani herkese eşit mesafede durmak zorundadır. Bu zorunluluk, “hukuk devleti” ilkesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Yargı, keyfi hareket edemez, hukukun evrensel ilke ve esasları ile Anayasa ve kanunları dikkate almak suretiyle yargılama yapıp karar verir. Hukuk güvenliği hakkının koruyucusu olan yargı, tutuklama tedbirini de Anayasa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörüldüğü şekilde uygulamalıdır.
Yazarın Son Sözü: Uygulamada, tutukluluğa sevk edilen şüphelinin adli kontrol altına alınması ve adli kontrole uyduğu sürece de tutuklanmaması hususunda olumlu adımlar atıldığını, adli kontrolün tercih edildiğini ve adli kontrol yükümlülüklerini yerine getiren şüpheli veya sanığın tekrar tutuklanmadığını görmekteyiz.
Yargılama süreci hızlandıkça, tutuklama kültürü konusunda oluşan bozukluğun yavaş da olsa ortadan kalkacağına inanmaktayız. Suç işleyen elbette cezasını çekmelidir. Demokratik hukuk düzeninin devamlılığı ile kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında, suç işleyenin cezalandırılması çok önemlidir. Bununla birlikte, yargılamada tedbir niteliği taşıyan tutuklama ile yargılama sonucu hükmedilen cezayı birbirine karıştırmamak gerekir.
Türk Hukuku'nun tutuklama tedbiri ile ilgili en önemli sorunu, yargılamaların hızlı bitirilememesi ve CMK m.102'de değişiklik yapılarak, temyiz aşamasının tutukluluk süresinin dışına taşınmamasıdır.
Ancak herkes, suç isnadına muhatap olduğu ceza yargılamalarını, maddi hakikatin ortaya çıkması ve haklarının korunması amacıyla, tutuklu olup olmadığına bakmaksızın en iyi şekilde takip etmelidir. Çünkü her ceza yargılaması, sonuçta kişi hak ve hürriyetlerini yakından ilgilendirir.