Kanun koyucu, nafaka konusunda cinsiyet ayrımı yapmamış olmakla beraber boşanan eşlerden herhangi birinin kanundaki şartları taşıması halinde nafaka alacaklısı olabileceğini belirtmiştir. Ancak toplumumuzda, kadının genellikte bir işte çalışmıyor olması, gelir sahibi olan tarafın genellikle erkek olması gibi nedenlerle, nafaka alacaklısının yalnızca kadın olabileceği yönünde yanlış bir kanaat meydana gelmiştir. Oysaki günümüz toplumunda kadınların eşlerinden daha fazla veya eşleriyle eşit gelire sahip olabildiği gözlemlenebilmektedir. İlgili sosyolojik değişimler nafaka yükümlülüğü konusundaki hukuki sonuçları da etkilemektedir. Dolayısıyla nafaka alacaklısının nasıl belirleneceğinin ilgili kanun maddeleri çerçevesinde incelenmesinin konunun açığa kavuşturulması için gerekli olduğu kanaatindeyiz.
Buna göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi;
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” Hükmünü havidir.
İlgili kanun maddesi uyarınca boşanan taraflardan birinin nafaka alması üç şarta bağlanmıştır. Bu şartların başlıklar halinde incelenmesi yararlı olacaktır.
1) Nafaka talep eden kişinin boşanma yüzünden yoksulluğa düşmesi
Boşanma davaları sonucunda eşlerin sosyal statüleri değiştiği gibi ekonomik durumları da değişkenlik gösterebilmektedir. Eşler beraber yaşadıkları süreç boyunca ortak bir ekonomik hayatı yaşamaktadır. Dolayısıyla evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte tarafların ekonomik durumunun olumsuz olarak değişmesi mümkündür.
Burada yoksulluktan anlaşılması gereken husus, nafaka isteyen tarafın boşanma sonrasında ekonomik olarak daha kötü bir pozisyona geliyor olmasıdır. Dolayısıyla buradaki kanun metninde geçen yoksulluk ibaresinden kasıt; nafaka isteyen tarafın evliyken sahip olduğu ekonomik durumu sürdüremeyecek olmasıdır.
Başka bir anlatımla boşanma sonrasında aynı ekonomik refaha veya stabiliteye sahip olmayan tarafın nafaka talep etme hakkı bulunacaktır. Her ne kadar Türkiye’de ekonomik durumu bozulan taraf kadın gibi görünse de aynı şekilde boşanan erkeğin de ekonomik olarak etkilenmesi mümkündür. Dolayısıyla burada esas dikkat edilmesi gereken husus; tarafların boşanmadan önce ve boşanmadan sonra sahip oldukları ekonomik durumdur.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/6525 E. 2016/16201 K. sayılı kararında;
“Mahkemece davalı-karşı davacı erkek lehine aylık 250 TL yoksulluk nafakasına hükmolunmuştur. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının doktor olarak çalıştığı aylık 9.000 TL gelirinin, evi ve arabasının olduğu, davalı-karşı davacı erkeğin ise her hangi bir işinin, gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-karşı davalı erkek lehine takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır” hükmünü vermiştir.
Dolayısıyla karara göre geliri olmayan erkeğin; boşanma davası sonrasında doktor olan eşinden nafaka alması gerektiği, hatta aldığı nafaka miktarının da hakkaniyete uygun olmadığı ve yükseltilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
2) Nafaka İsteyen Tarafın Daha Az Kusurlu Olması
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, nafaka kadın veya erkek fark etmeksizin talep edilebilmektedir. Ancak nafakaya hükmedilebilmesi için şartlardan birisi de nafaka isteyen tarafın, karşı taraftan daha az veya eşit kusurlu olmasıdır.
Ancak belirtmek gerekir ki nafaka talep edenin kusursuz olması aranmamaktadır. Örneğin taraflardan birinin hafif kusurlu; diğer tarafın ise ağır kusurlu olduğu bir ihtimalde hafif kusurlu taraf nafaka talebinde bulunabilecektir. Yine aynı şekilde yapılan yargılama neticesinde taraflar eşit kusurlu olarak tespit edilmişse; ekonomik olarak zarara uğrayacak tarafın nafaka talebinde bulunması mümkündür.
Bununla birlikte tarafların kusurları ancak boşanma davasının sonunda tespit olunabilecektir. Yargılama sürecinde etkili olmak üzere hükme bağlanan tedbir nafakasında tarafların kusurlarına bakılmamaktadır. Dolayısıyla tedbir nafakası talep eden tarafın daha az kusurlu olması gibi bir şart da bulunmamaktadır. Tedbir nafakası hükümle beraber sona ermekte olup hüküm sonrası için etkili olan yoksulluk nafakası belirttiğimiz şartlara bağlıdır.
3) Talep Edilen Nafakanın Karşı Tarafın Mali Gücü Oranında Olması
Nafaka, hukukumuzca sabit bir miktara bağlanmamıştır. Kanun koyucu nafakanın, karşı tarafın mali gücü nispetince belirleneceğini hükme bağlamış olmakla beraber ilgili hüküm gereği, nafaka miktarı her somut olayda değerlendirilecek ve bir sonuca bağlanacaktır.
Örnek vermek gerekirse, şirket sahibi olan ve aylık geliri çok yüksek olan bir kişi ile asgari ücretle çalışan bir kişinin vereceği nafaka miktarları aynı olmayacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki; bir kişinin asgari ücret alması da onun nafaka vermemesi için gerekçe oluşturmamaktır. Kişinin geliri asgari ücret düzeyinde olsa dahi nafaka yükümlüsü olabilecek ancak vereceği nafaka, geliriyle orantılı olacaktır.
Ayrıca nafaka miktarının bir kere belirlenmesi nafaka miktarının sürekli olarak aynı düzeyde kalması gerektiğini de göstermemektedir. Kanunda öngörülen şartların gerçekleşmesi halinde nafaka miktarının artırılabilmesi yahut azaltılabilmesi mümkündür. Yine aynı şekilde kanunda belirlenmiş hallerde nafakanın kaldırılması da gündeme gelebilecektir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 176. Maddesi:
“Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
Hükmünü havidir.
İlgili hüküm gereğince; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde nafaka miktarının azaltılmasına veya artırılmasına karar verilebilecektir. Örneğin nafaka yükümlüsünün iflası, işten çıkartılması gibi durumlarda nafaka azaltılabilecekken, nafaka yükümlüsünün maddi gelirlerinin artması halinde ise nafakanın arttırılması gündeme gelecektir.
Bununla birlikte; taraflardan birinin ölümü, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi veya evlilik olmaksızın fiili olarak evli gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması veya haysiyetsiz hayat sürmesi hallerinde nafaka yükümlülüğü mahkeme kararı ile ortadan kaldırılabilecektir.
Av. Ali Cahit YILMAZ