3. Telefon cihazı ve hattın aidiyeti: İletişimin denetlenebilmesi için, mutlaka cihazın sahibi veya hattı üzerine kayıtlı olan kişi tarafından telefonun kullanılması zorunlu değildir. Önemli olan, şüphelinin veya sanığın kullandığı hattın takip edilmesidir. Bu sebeple, gizli takip sırasında şüpheli veya sanığın cep, ev veya işyeri telefonu kullanılabileceği gibi, sürekli veya birkaç defa kullandığı ankesörlü hattın şüpheli veya sanığa ait konuşmalarının dinlenmesi de mümkündür. Yabancı hat kullananlarla ilgili de, her ne kadar yabancı hatlar Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı üzerinden dinlenemese bile, “dolaylı dinleme yasağı” sorununun yaşanmaması, sinyal bilgileri ve kimin kiminle konuştuğunun tespiti amacıyla, sırf iletişimin denetlenmesinden kurtulmak için yabancı hat kullanan şüpheli veya sanığın bu hattı ile ilgili iletişimin denetlenmesi kararı alınması isabetli olacaktır. Aksi halde, iletişimin denetlenmesi kararının olmadığı ve “dolaylı dinleme” yapıldığından bahisle elde edilen kayıtların, yabancı hattı kullanan yönünden “hukuka aykırı delil” sayılması gerekir.

4. Tesadüfen elde edilen delil ve dolaylı dinleme: CMK m.138/2’de, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerle ilgili düzenleme yapıldığı görülmektedir. Bu hükme göre, “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum cumhuriyet savcılığına derhal bildirilir”. CMK m.135’in 6. fıkrasında yer aldığı söylenen suçlar, CMK m135’de yapılan değişiklik sebebiyle şu an 8. fıkrada bulunduğundan, hükümde geçen “135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan” ibaresini “135. maddenin sekizinci fıkrasında sayılan olarak” anlamak gerekir.

Bu hüküm, Türk Hukuku’nda telefon dinlemeyi ilk olarak düzenleyen 4422 sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun “İletişimin dinlenmesi veya tespiti” başlıklı 2. maddesinde öngörülmemekte idi. Aynı şekilde bu tür bir hükmü, zaten telefon dinlemeye yer vermeyen 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda da görmek mümkün değildi. 1412 sayılı Kanunda, arama sırasında tesadüfen elde edilen delillerle ilgili 100. madde ve telefon dinlemede kıyasen kullanılabileceği söylenen 91 ve 92. maddeler bulunmakta idi. Ancak bu maddelerin, CMK m.135 ve 138/2’de öngörülen düzenlemeler gibi kullanılabilmesi mümkün olamadı. Çünkü “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 uyarınca, Anayasada öngörülen sınırlama sebeplerine uygun olarak çıkarılan yasal düzenleme olmadıkça kişi hak ve hürriyetleri kıyas veya genişletici yorum yöntemleri uygulanmak suretiyle kısıtlanamazlar. Türk Hukuku’nda telefon dinlemenin düzenlenmediği dönemde, mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun bazı hükümlerinden yararlanıldığını söylemeliyiz.

CMK m.138/2’de yer alan telefon dinleme yoluyla elde edilen tesadüfi delil, birkaç şekilde gündeme gelebilir. Telefonu dinlenen şüpheli veya sanığın, dinlemeye konu suç dışında CMK m.135/8’de sayılan suçlardan birisini veya birkaçını işlediğine dair konuşmalar elde edilebilir. İkinci olarak, dinlemeye konu suçu işlediğinden veya bu suça katıldığından şüphelenilen yeni şüpheliye ulaşılabilir. Üçüncü olarak, dinlenen veya dinlenmeyen kişilerin katalog kapsamına girmeyen suç veya suçlar işlediği öğrenilebilir. Dördüncü olarak, şüphelisi net olarak belirlenememekle birlikte katalog kapsamına girdiği düşünülen suç veya suçların işlendiği bilgisine ulaşılabilir.

Esas itibariyle CMK m.138/2, suça odaklı bir düzenleme olup, dinlemeye konu olan veya olmayan suça katıldığı düşünülen kişileri hedeflemez. Bununla birlikte, dinlemeye konu suçu işlediği veya bu suça katıldığı düşünülen bir şüpheliye ulaşıldığında da bu veriye karşı kayıtsız kalınamaz. Çünkü amaç, maddi hakikate ve adalete ulaşmaktır. Ancak bunun sınırı da, hukuka uygun yol ve yöntemlerin kullanılmasıdır.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, CMK m.135/8’de yer alan dinlemeye konu olabilecek suçların sayısını veya niteliğini yasal düzenleme olmadan artırmak, kıyas veya genişletici yorum yöntemlerini uygulamak suretiyle katalogda sayılmayan suçlardan dinleme yapmak, “suç örgütü” gibi soyut bir kavramı kullanmak suretiyle istenen suçtan dinleme ve teknik takip yapmak hukuka aykırıdır. Elbette bu katalog; dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesiyle sınırlı olup, konuşmanın içeriğine ulaşılamadan kimin kiminle görüştüğü ve şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yerinin tespiti ile ilgili yöntemlerde suç sınırlaması öngörülmemiştir. Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasında gerçekleşen iletişimi dinlenemez ve kayda alınamaz, fakat bu kişilerin iletişimi tespit edilebilir. CMK m.135/3’e göre, tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasında gerçekleşen iletişimin içeriğine ulaşılmaksızın kimin kiminle görüştüğüne dair bilgilerin elde edilmesi yasak değildir.

Yukarıda sıraladığımız tesadüfen elde edilen delillerin bir an evvel muhafaza altına alınması ve bu durumun cumhuriyet savcısına bildirilmesi gerekir. Bu usul izlenmeksizin elde edilen tesadüfi delilin hukuka aykırılığı gündeme gelecektir. Kolluk, tesadüfi delili elinde bekletmek suretiyle hakkında dinleme kararı olmayan şüpheli veya sanığı, hakkında dinleme kararı olan şüpheli veya sanık üzerinden dinleyemez. Buna, “dolaylı dinleme yasağı” denir.

Bir delilin CMK m.138/2 kapsamında tesadüfi delil sayılabilmesi için, yasal dinleme sırasında aniden elde edilmesi, yani o delile beklenmeyen bir şekilde ulaşılması gerekir. Bunun dışında, hakkında dinleme kararı olmayan şüpheli veya sanığın, katalog kapsamında olsa bile teknik takibe konu edilmeyen suçtan dolayı yapılan iletişimin denetlenmesi ve sonuçları hukuka aykırıdır. Günümüzde; dinleme kararı alınmadan ve başkası üzerinden, şahsın ankesörlü telefon veya yabancı hat kullandığı veya örgüt kurucusu, yöneticisi veya üyesi olduğu gerekçesiyle yargı kararı olmaksızın, yani dolaylı olarak günlerce ve hatta aylarca dinlendiği bilinmektedir. Tüm bu dinlemeler ve sonuçları, ne kadar maddi hakikate ve adalete hizmet ederlerse etsinler “hukuk devleti” ilkesi uyarınca kabul edilen Anayasa m.13 ve 38/6’ya aykırı düşerler.

CMK m.138/2 kapsamında tesadüfen elde edilen delilin kullanılması, o delilin aniden elde edilmesine ve hemen muhafaza altına alınıp yeni bir iletişimin denetlenmesi kararının alınmasının mümkün olamamasına bağlıdır.

CMK m.138/2 kapsamında ulaşılan tesadüfi delilin katalogda sayılmayan suçlardan birisi olması halinde, bu veri “delil” olarak kullanılamaz, fakat basit şüpheye dayalı bir soruşturmaya dayanak yapılabilir.

5. Avukatın dinlenmesi: Burada, CMK m.135/3 ve 46/1-a anlatılmayacak (bu konuya 3. yazıda değinilecektir), avukatın işlediği iddia olunan mesleki suçlarda dinlemeden bahsedilecektir. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.61’e göre, görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği iddia olunan suçtan dolayı avukat hakkında genel hükümlere göre soruşturma yapılabilmesi, ancak ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halinde mümkündür. CMK m.90/1’e göre suçüstü, kişiye suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçma olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması demektir. Suçüstü hali gerçekleşmediği takdirde, avukat hakkında Kanunun 58. maddesi uyarınca soruşturma izni alınması için izlenmesi gereken prosedür uygulanmalı ve soruşturma izni alınmalıdır. Kanunda gösterilen bu emredici usul izlenmeksizin bir avukat hakkında görevinden doğan veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçtan dolayı yapılan soruşturma, kovuşturma ve bu aşamada gerçekleştirilen delil toplama ve değerlendirme tasarrufları hukuka aykırı olup, Anayasa m.38/6’nın amir hükmü karşısında aleyhine kullanılamaz.Soruşturma izni usulü, Avukatlık Kanunu m.58'de özel soruşturmanın kurucu unsuru olarak kabul edilmiştir. Avukatlık mesleği ile ilgili bir konuda yapılan ve suçüstü kapsamına dahil edilmeyen tüm soruşturma aşaması usulsüz olup, bu yolla toplanan deliller de hukuka aykırıdır.

Benzer düşünce kamu görevlileri için ortaya koyulmuştur. Buna göre, kamu görevlilerinin görevleri ile ilgili işledikleri iddia edilen suçların soruşturmasının başlatılabilmesi için 4483 sayılı Kanun veya 2547 sayılı Kanunun ilgili hükümleri uyarınca önceden izin alınması gerekir. Bu kişilerle ilgili olarak izin alındıktan ve soruşturma başlatıldıktan sonra iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanması mümkündür. Bununla birlikte, ağır cezalık suçüstü halinde (4483 sayılı Kanun m.2/3) veya doğrudan soruşturmaya konu edilebilen suçlarda (3628 sayılı Kanun m.17/1), herhangi bir izne gerek olmaksızın soruşturma ve kovuşturma aşamalarına geçilebileceği için iletişimin denetlenmesine de karar verilebilir[1].

6. Milletvekilinin dinlenmesi: Yasama dokunulmazlığına sahip olan milletvekilleri ile bu sıfatı taşımayan bakanların iletişimleri, ancak Anayasa m.83/2’de öngörülen usule uygun olarak dinlenebilir. Anayasa m.83/2’ye göre, “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Bir düşünceye göre, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda iletişimi hakkında denetlenme kararı verilecek şüpheli veya sanığın konumu veya görevi açısından bir istisnaya yer verilmemiştir. Hakkında soruşturma başlatılan herkesin, şartlarının varlığı halinde iletişimi denetlenebilir. Milletvekillerinin iletişimlerinin denetlenemeyeceğine dair bir istisnaya yer verilmemiştir. CMK m.135 ila 138’in öngördüğü şartlar bir milletvekili hakkında oluşmuşsa, Anaysa m.83 bir milletvekilinin iletişiminin denetlenmesine engel değildir. Çünkü Anayasa m.83/2, TBMM kararı olmadıkça milletvekilinin tutulamayacağını, sorguya çekilemeyeceğini, tutuklanamayacağını ve yargılanamayacağını ifade ettiğine göre, ağır cezayı gerektiren suçüstü hali veya seçimden önce soruşturulmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa m.14’e giren bir durum olmasa bile, Anayasa m.83/2’de sayılmayan koruma tedbirlerinin milletvekili hakkında uygulanabilmesi mümkündür[2].

Bu düşünceye iştirak etmediğimizi ifade etmek isteriz. Örneğin CMK m.135/3'e göre, şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle iletişimi kayda alınamaz. Kamu görevlileri, hakim ve savcılar ile avukatlar, bizce milletvekili ve bu sıfatı taşımayan bakanlar yönünden görev nedeniyle iletişimin denetlenmesi istisnası öngörülmüştür.

Milletvekili veya bu sıfatı taşımayan bakanların dokunulmazlığı, Anayasa m.83’de düzenlenmiştir. Dokunulmazlık, mutlak ve muvakkat, yani geçici olarak ikiye ayrılır. Mutlak dokunulmazlık, Mecliste veya Meclis çalışmalarında kullanılan oy, ileri sürülen söz ve davranışlardan dolayı milletvekilinin sorumluluğunun olmamasıdır ki, bu sorumluluk milletvekilliği sıfatı son bulduğunda, hatta geçici dokunulmazlığın kaldırılması sırasında da devam eder. Geçici dokunulmazlık ise, milletvekilinin işlediği iddia edilen suçlardan dolayı TBMM kararı olmadıkça, yani dokunulmazlığı kaldırılmadıkça veya milletvekilliği son bulmadıkça yargılanamaması demektir. Yargılanamama, hem soruşturma ve hem de kovuşturma evrelerini kapsar. Bu sebeple, TBMM’ye bildirilmek kaydıyla milletvekilinin işlediği iddia edilen suç ağır cezalık suçüstü hali veya seçimden önce soruşturulmasına başlamak kaydıyla Anayasa m.14’ün kapsamına giren bir eylem olmadığı takdirde yargılama, yani iddiaya konu suçla ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Bu yasak, yalnızca milletvekilinin tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği ve tutuklanamayacağı anlamına gelmez.

Anayasa m.83/2’nin birinci cümlesinde öngörülen yasak, milletvekilinin yargılanması aşamasını kapsamaktadır. Yargılama ise bir bütün olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerini içine alır. Nitekim “tanımlar” başlıklı CMK m.2’de şüpheli, soruşturma, sanık ve kovuşturma aşamaları tanımlanırken, bir bütün olarak ceza yargılamasından bahsedildiği görülmektedir. Anayasa m.83/2’de geçen “Meclis kararı” ve “yargılama yasağı” kavramları, milletvekili hakkında Anayasa m.83/2’de sayılmayan suçlardan dolayı suçlama yapılmasını, yani milletvekiline “şüpheli” ve “sanık” sıfatları ile muamele edilmesini engeller.

TBMM kararı olmadıkça milletvekilinin iletişiminin şüpheli veya sanık sıfatıyla denetlenmesi, ancak ağır cezalık suçüstü hali ile seçimden önce soruşturulmasına başlanılmak kaydıyla Anayasa m.14’ün kapsamına giren eylemlerde mümkündür. Bu halde bile, durum derhal ve doğrudan doğruya TBMM’ye bildirilmek zorundadır.

Katılmadığımız düşüncenin kabulü halinde milletvekili dokunulmazlığının bir anlamı kalmaz. Özellikle muhalefet partisine üye milletvekiline veya bağımsız milletvekiline bir suç atfedilerek, milletvekilini tutmadan, sorguya çekmeden, tutuklamadan ve mahkeme önüne çıkarmadan soruşturulup hakkında delil toplanması kabul edildiğinde, o milletvekilinin yasama dokunulmazlığının, halkı özgürce temsil etme iradesini kullanabilmesinin, ifade hürriyeti ve eleştirme hakkının korunmasından, yani güvence altında olduğundan bahsedilemez. Bu yöntemle, temsili demokraside halkın temsilcilerinin temsil etme iradelerinin özü zedeleneceği gibi, hak ve hürriyetlerinin baskı altına alınması kaçınılmaz olacaktır. Yasama dokunulmazlığı; bilinenin aksine iktidar partisi milletvekillerini değil, esas itibariyle baskı altına alınmaları her zaman mümkün olan muhalif milletvekillerini korur. Yasama dokunulmazlığının varlık sebebi de, temsili demokraside halkın iradesinin özgürce parlamentoya taşınabilmesidir.

Anayasa m.83/2’de öngörülen yasama dokunulmazlığı; tutma, ifade alma, sorguya çekme, tutuklama ve kovuşturma ile sınırlı anlaşıldığında, “şüpheli” sıfatıyla milletvekili hakkında soruşturma başlatılması veya devam eden bir soruşturmaya milletvekilinin “şüpheli” sıfatıyla dahil edilmesi veya dolaylı dinleme yasak olmasına rağmen bir başkasının üzerinden milletvekilinin iletişimin denetlenmesi mümkün olabilir ki, yasama dokunulmazlığının içini bu şekilde boşaltmak ve halkın iradesini kullanan insanları sürekli takip edilebilir hale getirmek kabul edilemez.
   
Milletvekilinin iletişiminin denetlenmesinden umulan yarar ile yasama dokunulmazlığının varlık sebebi ve amacı karşılaştırıldığında, yasama dokunulmazlığı ile temsili demokraside korunan halk iradesinin ön planda olacağı, “yasama dokunulmazlığı” gibi birçok haklı gerekçeye sahip bir müessesenin “kimsenin suç işleme özgürlüğü olamaz”, “yargı ayrıcalığı kabul edilemez”, “herkes eşittir” türünde yüzeysel sözlere kurban edilemeyecek önemi bulunmaktadır. Bu dokunulmazlığı, gerçekten hukukilik denetimine muhtaç ve yargıdan bağışık tutulmaması gereken kişi, eylem ve tasarruflarla karıştırmamak gerekir.

Yukarıda kısaca değindiğimiz üzere, soruşturma izni alınmadan kamu görevlilerinin ve avukatların iletişimlerinin denetlenmediği bir yerde, halkı temsil edenlerin muhaberat hürriyetlerinin daha kolay kısıtlanabilmesi kabul edilemez ve bu tür bir uygulama milletvekilliği sıfatı ile de bağdaşmaz. Sıfata bağlı tüm dokunulmazlıklar kaldırıldığında, haberleşme hürriyetine getirilebilecek kısıtlamanın doğrudan tatbiki de mümkün olabilir.

7. Yargılama bütünlüğü ve hukuka aykırı delilin etkisi: Yargılama bir bütündür. Ceza yargılaması, soruşturma ve öncesinde 1136 sayılı Kanun m.58 uyarınca gerçekleşen soruşturma izni aşamasını da kapsamaktadır. Soruşturma izni incelemesinde yargı mensubu olan ve hukukçu olarak bir ön soruşturma veya soruşturmayı yürütenlerin de delillerin hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edildiğini tespit etmeleri halinde, bunun değerlendirmesini mahkemeye bırakmamaları ve incelemede delillerin hukuka aykırı olup olmadığını da değerlendirmesi gerekir. Bu değerlendirmenin mahkemeye bırakılması, ön soruşturma ve soruşturma sürecinde gözden kaçırılması veya dikkate alınmaması hukuka ve hakkaniyete aykırı olacaktır.
 
Hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılamayacağını söyleyen Anayasa m.38/6 ve CMK m.160/2, 206/2-a ve 217/2 hükümlerinin yalnızca kovuşturma aşamasında gündeme alınamayacağı, yargı mensubu olan ve hukukçu olarak bir ön soruşturma veya soruşturmayı yürütenlerin de dosyaya sunulan delilin hukuka aykırı yoldan elde edildiğini tespit ettiği anda, bunun değerlendirmesini mahkemeye bırakmadan yapmaları gerektiği, kovuşturmayı yürüten mahkemenin CMK m.206/2-a, 217/2, 230/1-a'ya göre yapacağı incelemenin, ön soruşturma ve soruşturma sürecinde gözden kaçırılıp veya dikkate alınmayıp dava dosyasına sunulan, dava dosyasında unutulan veya hukuka aykırı olmadığı düşünülüp dosyada muhafaza edilen hukuka aykırı delillerin tespiti ile yargılama dışına çıkarılması anlamını taşıdığı tartışmasızdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.06.2006 tarihli, 2006/4-122 E. ve 2006/162 K. sayılı kararına göre; Yasa dışı elde edilen bir kanıtın ise soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kullanılmasına olanak bulunmamaktadır. Yasaya aykırılığı saptanan bu kanıt dışlandığında dosyada isnat olunan suçu sübuta erdirecek başkaca kanıt bulunmadığı görülmektedir”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.07.2007 tarihli, 2007/5-23 E. ve 2007/167 K. sayılı kararına göre;“İletişimin tespiti kararı Av. Ç'ye ait cep telefonu için alınmış olup, sanık hakkında verilmiş herhangi bir iletişimin dinlenmesi kararı bulunmamaktadır. Sanığa ait olan iletişimin tespiti tutanakları, tesadüfen elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Bu konuşmalarda tesadüfen elde edildiği kabul edilen suç kanıtının değerlendirilebilmesi için 4422 sayılı Yasada herhangi bir hüküm yer almadığı gözetildiğinde, iletişimin tespitine ilişkin bu tutanaklar yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Kaldı ki, 5271 sayılı CMK’nın 138. maddesine göre de bu tutanağa yasal bir kanıt değeri verilmesi olanaksızdır; zira tesadüfen elde edilen bu kanıt üzerine, ilk görüşmenin tespitinden sonra değil, bütün görüşmeler kayıt edildikten sonra durum Cumhuriyet Savcısına bildirilmiş, sanık hakkında herhangi bir iletişimin tespiti kararı olmaksızın tespit yapılmış olduğundan, bu tutanaklar yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğindedir. Yasa dışı elde edilen bir kanıtın ise soruşturma ve kovuşturma aşamalarında kullanılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla dosyada bulunan iletişimin tespitine ilişkin tutanakların yasa dışı olarak elde edilmiş kanıt niteliğindedir”.

8. Hukuka aykırı delilin kullanılma istisnası: Yargılamanın bir bütün olup, soruşturma ve kovuşturmanın evrelerini kapsadığı, bir delilin hukuka aykırı elde edildiğinin belirlenmesi halinde, bu belirlemenin hangi aşamada yapıldığının önemi olmaksızın yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılmaması gerektiği tartışmasızdır. Hukuka aykırılık şüpheli veya sanık lehine ise, yani hukuka aykırı elde edilen delilin değerlendirilmesi halinde şüpheli veya sanığın suç işlemediği anlaşılmakta ise, elbette suçsuzluğu anlaşılan şüpheli veya sanığın haklarının korunması, soruşturma ve kovuşturma aşamasında karşısında olan kamu otoritesinin hatası nedeniyle cezalandırılmaması gerekir.

Delilin elde ediliş şekli nedeniyle hukuka aykırılığı şüpheli veya sanığın hareketinden dolayı gündeme gelmişse de, yine şüpheli veya sanığın suçsuzluğunu gösteren bu delilin yargılamada dikkate alınması gerekir.

Bunun karşısında, şüpheli veya sanığın aleyhine hata yapanın kamu otoritesi veya özel kişi olması durumunda, yargılamada güçsüz olan ve hakları korunması gereken şüpheli veya sanığın aleyhine bu hukuka aykırı delilin kullanılması kabul edilemez. Maddi hakikati ve adaleti örten bir anlayış gibi gözükse de, temelde “hukuk devleti” ilkesine uygun düşen bu düşünceyi Anayasa m.38/6 tam manası ile desteklemektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------
[1] Bu düşünce için bkz. Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Avrupa Birliği - Avrupa Konseyi Ortak Projesi, “İletişimin Denetlenmesi Tedbiri”, Hazırlayanlar: Juan Carlos Da Silva - Albert Stange - Fatih Birtek, Ankara, s.137.
 
[2] Katılmadığımız bu düşünce için bkz. Türk Ceza Adalet Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Avrupa Birliği - Avrupa Konseyi Ortak Projesi, a.g.e., s.136.