Bu yönüyle, sosyal güvenlik hakkı değil ama içinde bulunulan sosyal güvenlik pozisyonundan kaynaklanan maddi talepler mülkiyet hakkı kapsamında korunmaktadır ve bireysel başvuruya konu olmaktadır. Kişilerin sosyal güvenlik hukukundaki statülerinin bir uzantısı olan aylık, gelir ve ödeneklerin bu kapsamda değerlendirileceğinde kuşku bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkının bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermediğini ancak yürürlükteki mevzuatta önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla emekli ikramiyesi alacağı, yaşlılık aylığı, ölüm aylığı, yetim aylığı mülk olarak değerlendirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi sosyal güvenlik alacaklarının değer kaybı şikâyetleri ile sosyal güvenlik yardımının ödenmemesi/kesilmesi/azaltılması şikâyetlerini genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde, sosyal güvenlik ödemesinin geri istenmesi şikâyetlerini ise genel olarak mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin yaptığı incelemelerde kamu makamlarının geniş bir takdir yetkilerinin olduğunu kabul etmiş ancak bu takdir yetkisinin dahi mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri anlamında sınırlarının olduğunu açıklamıştır. Sosyal güvenlik alacaklarının değer kaybına ilişkin ihlal iddiaları ise ağırlıklı olarak emekli ikramiyesi sebebiyle bireysel başvuru konusu olmuştur.

Örneğin; emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yirmi beş yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği gözönünde bulundurularak müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varılmıştır.

İlgili Kararlar:

♦ (Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017)
♦ (Güler Ergin, B. No: 2015/7602, 10/5/2018)  
♦ (Nevin Akın, B. No: 2015/12719, 20/3/2019)  
♦ (Salih Kurul, B. No: 2016/6167, 9/5/2019)  
♦ (Şerif Yılmazkaya, B. No: 2015/6908, 27/6/2018)
♦ (İbrahim Çabuk, B. No: 2016/41450, 12/9/2019)
♦ (Attila Okay, B. No: 2018/12940, 9/6/2021)  
♦ (Emin Gürcan Çavdaroğlu, B. No: 2018/16747, 16/6/2021)
♦ (İlker Eroltu, B. No: 2018/27765, 7/9/2021)
♦ (Hüseyin Müjdeci, B. No: 2017/34445, 16/3/2023)
♦ (Ökkaş Şahin, B. No: 2019/11913, 19/1/2022)
♦ (Ramazan Başaran, B. No: 2019/41999, 5/10/2022)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

FERDA YEŞİLTEPE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/7621)

 

Karar Tarihi: 25/7/2017

R.G. Tarih ve Sayı: 2/8/2017-30142

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Burhan ÜSTÜN

Başkanvekili

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Ferda YEŞİLTEPE

Vekili

:

Av. Mehmet Nur TERZİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, emeklilik ikramiyesinin güncellenerek ödenmesine ilişkin yargı kararının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/5/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

7. Birinci Bölüm tarafından 19/7/2017 tarihinde yapılan toplantıda, verilecek kararın Bölümlerin önceden vermiş olduğu kararlarla çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1968-1982 yılları arasında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde, 1986-1988 yılları arasında da Gençlik ve Spor İzmir İl Müdürlüğünde T.C. Emekli Sandığına tabi memur olarak görev yapmıştır. Başvurucu ayrıca 1982-1986 yılları arasında ve 1988 yılında özel sektörde çeşitli şirketlerde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1/10/1988 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

10. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

11. Başvurucu 22/6/2010 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK), Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı dönemler için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK, 20/7/2010 tarihli yazıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmiştir. SGK ayrıca kanun koyucu tarafından bu konuda yapılan yeni düzenlemeye işaret etmiştir. 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin birinci fıkrası "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin yürürlük tarihi ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlenmiştir. SGK'ya göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

12. Başvurucu 21/2/2011 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesinde (Mahkeme), talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkeme 28/11/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme, uğradığı zararın belirtilen şekilde hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarı olduğu gerekçesiyle başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenmesi yönündeki isteminin reddine karar vermiştir.

13. Kararın gerekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına atıfta bulunulmuştur. Mahkeme, SGK yazısında belirtilen 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile getirilen düzenlemenin de Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli ve E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararı ile iptal edildiğini belirtmiştir. Öte yandan kararda, yargılama devam ederken yapılan 17/1/2012 tarihli ve 6270 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme de tartışılmıştır. Bu Kanun'un 1. maddesi ile 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesi değiştirilmiş ve hizmet birleştirilmesi suretiyle emekli aylığı bağlananlara 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmalarının, kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun sona ermiş olması kaydıyla emekli ikramiyesi ödenmesi öngörülmüştür. Ayrıca 6270 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 5434 sayılı Kanun'a eklenen geçici 223. maddeye göre bu maddenin yürürlük tarihinden önce birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara varsa açtıkları davadan vazgeçmeleri ve bu Kanun'un 89. maddesindeki şartların bulunması kaydıyla emekli ikramiyesi ödeneceği belirtilmiştir. Bu düzenlemeleri yorumlayan Mahkeme, 6270 sayılı Kanun'da 26/1/2012 tarihinden öncehizmet birleştirilmesi suretiyle emekli olan iştirakçiler hakkında bu kuralların uygulanacağı yönünde açık bir düzenleme bulunmadığını ifade etmiştir. Mahkeme bu sebeple uyuşmazlığın 6270 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan kanuni düzenlemeye göre çözümlenebileceği sonucuna varmıştır. Mahkeme bu çerçevede, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmetleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanan ancak Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılmadığı için kendisine emekli aylığı bağlanmayan başvurucunun hukuksal durumunu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını gözeterek yorumladığını açıklamıştır.Mahkemeye göre başvurucuya, belirtilen hizmet süreleri ve emekli aylıklarının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak emekli ikramiyesi ödenmelidir.

14. Taraflarca karara itiraz edilmiştir. Başvurucu, karara karşı iki yönden itirazda bulunmuş; ilk olarak emekli ikramiyesi tutarının güncellenerek ödenmesine karar verilmesi gerektiğini belirtmiş, ikinci olarak SGK lehine hükmedilen vekâlet ücretine itiraz etmiştir. Buna karşılık SGK, kararın esas yönünden bozularak kaldırılmasını talep etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun (Kurul) 24/12/2013 tarihli kararı ile davalı SGK'nın itirazları reddedilmiş, başvurucunun itirazları ise kısmen kabul edilmiştir. Kurul, itiraza konu kararın iptal ve kabule ilişkin kısımlarının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir. Başvurucunun itirazları yönünden ise kararın ikramiye tutarının güncellenerek ödenmesi yönündeki istemin reddine ilişkin kısmının reddine ve buna dayalı olarak SGK lehine vekâlet ücreti ödenmesine ilişkin hüküm bölümünün kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararda, başvurucunun emekli ikramiyesinin güncellenerek ödenmesi yönündeki talebinin esas tazminat isteminin dışında farklı bir talep olarak değerlendirilemeyeceğine vurgu yapılmıştır. Kurula göre bu konuda Mahkemece ayrı bir hüküm kurulması ve buna dayalı olarak SGK lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi usul hükümlerine uygun değildir.

15. Başvurucu 6/3/2014 tarihinde SGK'ya başvuruda bulunarak lehine sonuçlandığını belirttiği Mahkeme kararının uygulanması ve bu karar çerçevesinde emekli ikramiyesinin güncellenerek ödenmesi talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine SGK 7/5/2014 tarihinde başvurucuyu bir yazı ile bilgilendirmiştir. Bu yazıda, başvurucuya birleştirilen hizmet süreleri üzerinden 1/10/1988 tarihinden itibaren aylık bağlandığı ifade edilmiştir. SGK ayrıca emekli aylığının bağlandığı tarihte geçerli katsayılar esas alınarak 2,27 TL ikramiye ve idareye başvuru tarihi esas alınarak 0,54 TL yasal faiz hesaplandığını belirterek hesaplanan bu tutarların 8/3/2013 tarihinde tahakkuk ettirilerek ödendiğini bildirmiştir.

16. Başvurucu 28/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 2829 sayılı Kanun'un "Emekli ikramiyesi" kenar başlıklı 12. maddesinin Anayasa Mahkemesince kısmen iptal edilmeden önceki birinci fıkrası şöyledir:

 "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir."

18. Anayasa Mahkemesinin 5/2/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

Yukarıdaki düzenlemelere göre, farklı sosyal güvenlik kurumlarındaki hizmet sürelerinin birleştirilmesiyle 2829 sayılı Yasa'nın 8. maddesi gereğince son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olması nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanması halinde, aynı veya farklı kamu kuruluşlarında, gerek Emekli Sandığına, gerekse Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak geçmiş olsun, anılan kamu kuruluşlarında geçen toplam hizmet süreleri üzerinden son kamu kuruluşu işveren tarafından ilgiliye kıdem tazminatı ödendiği; son yedi yıllık hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan Emekli Sandığınca aylık bağlanması halinde ise son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılmayan ilgiliye, emekli ikramiyesi ödenmediği, yalnızca kamuda işçi olarak geçen süreye karşılık kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, bir yıldan fazla 5434 sayılı Yasa kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Yasa'nın 8. Maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara da, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemektedir.

...

2829 sayılı Yasa'da benimsenen sistemle, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı halde, itiraz konusu ibareyle son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayırım yapılarak Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara, 5434 sayılı Yasa'ya tabi çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, adil sonuçlar doğurmadığından 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Bu nedenle itiraz konusu ibare, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

...

VIII- SONUÇ

A- 24.5.1983 günlü, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve ...' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

B- İptal edilen ibarenin doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

5.2.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."

19. 5434 sayılı Kanun'un 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesiyle değiştirilen 89. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve kendilerine mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ise, bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden bu madde hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz."

20. 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi şöyledir:

"8 inci, 10 uncu ve 11 inci maddeler 1/10/2008 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, 12 nci madde ile 5510 sayılı Kanuna eklenen geçici 27 nci madde 1/4/2002 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, 14 üncü madde 1/6/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

21. Anayasa Mahkemesinin 9/7/2011 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 12/5/2011 tarihli ve E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

İptali istenilen kuralın gerekçesinde, düzenlemenin 2829 sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrasında yer alan; 'Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden ayrılan ve ...' ibaresinin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmesi sonucunda oluşan hukuki boşluğun doldurulması amacıyla yapıldığı belirtilmiştir.

2829 sayılı Kanun'un 12. maddesinin birinci fıkrasına göre emekli ikramiyesi ödenebilmesi için; son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmış olmak ve kendilerine 2829 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlanmış olmak koşullarını taşımak gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin 5.2.2009 günlü, E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararıyla; söz konusu kuralla, bir yıldan fazla 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yaptıktan sonra kamu dışında bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmalarını tamamlayıp 2829 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca yaşlılık aylığı bağlananlara, son defa Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılma koşulunu taşımadıklarından Emekli Sandığına tabi olarak yaptıkları çalışma süreleri için emekli ikramiyesi ödenmemesi, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin 'iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine' karar vermesi ve kararın 5.6.2009 günlü, 27249 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanması nedeniyle iptal hükmü 5.6.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği hükümle eldeki davada iptali istenilen hükümler arasında ilk bakışta farklılık varmış gibi görünse de, farklılık 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden kaynaklanan mevzuat değişikliğine dayanmaktadır. 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesinde 5434 sayılı Kanun'a ilişkin geçiş hükümleri yer almaktadır. Her iki kural kapsamına giren kimseler son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine 2829 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlardır. İptali istenilen kuralda 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerin de eklenmiş olması kapsamı değiştirmemektedir. Her iki kural gereğince kapsamdaki kişilere 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesi gereğince Emekli Sandığı Kanunu'na tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak ödenmektedir.

Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi'nin K.2009/17 sayılı kararıyla iptal ettiği kural ile eldeki davada iptali istenilen kural kapsam ve içerik yönünden aynı niteliktedir. Bu nedenle iptali istenilen kural Anayasa'nın 153. maddesine aykırı olarak yasalaşmıştır. İptali gerekir.

...

VI- SONUÇ

16.6.2010 günlü, 5997 sayılı Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 14. maddesiyle, 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ikinci cümlesinin 'Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve' bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 12.5.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."

22. 6270 sayılı Kanun ile anılan 89. madde aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir:

 "Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

 Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir.

 İkinci fıkra uyarınca ödenecek emekli ikramiyesi, bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına giren görevlerde geçen her tam fiili hizmet yılı ile sınırlı olarak bu görevlerden ayrıldıkları tarihteki emeklilik keseneğine esas aylık tutarı üzerinden ve aylığın başlangıç tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.

Yukarıdaki fıkralara göre verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler ile mülga 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ödenecek emeklilik ikramiyesinin hesabında bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen ve 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona eren geçmiş hizmet süreleri ve her ne suretle olursa olsun evvelce iş sonu tazminatı veya bu mahiyette olmakla birlikte başka bir adla tazminat ödenen süreleri ile kıdem tazminatı ya da emekli ikramiyesi ödenmiş olan süreleri dikkate alınmaz. Ancak, mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanmış olmakla birlikte, bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmetleri arasında başka bir sigortalılık hali kapsamında çalışması bulunmayanların emekli ikramiyesine esas fiili hizmet sürelerinin hesabında, 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesindeki şartlar aranmaz.

..."

23. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortacılar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 106. maddesi ile ilga edilen 2829 sayılı Kanun'un 8. maddesi şöyledir:

 "Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.

 Ancak, malullük, ölüm, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre yaş haddinden re'sen emekli olma, süresi kanunla belirlenen vazifelere atanma veya seçilme ve bağlı oldukları kurumun kanunla değiştirilmesi hallerinde ilgililere hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır."

24. Emekli ikramiyesinin güncel katsayılar üzerinden ödenmesi taleplerinin kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı ise Danıştay Onbirinci Dairesinin 27/2/2013 tarihli ve E.2011/6625, K.2013/1987 sayılı kararıyla aşağıdaki gerekçeye dayanılarak bozulmuştur:

“…5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesine göre emekli ikramiyesi ilgiliye bağlanan emekli aylığı esas alınarak belirlenmektedir. Emeklilik, memuriyet statüsünün değişmesine neden olan ayrı bir statü olduğundan, bu statünün başlangıcı da aylığın bağlandığı tarih olduğu gibi emekli aylığı da, ödenecek ikramiyenin bir unsuru ve ölçüsü olup, emekli aylığı belirlendikten sonra buna göre ikramiye ödenmektedir. Bu nedenle; davacının yoksun kaldığı ikramiye farkı, diğer bir anlatımla uğranılan zarar emekli aylığının bağlandığı tarih itibariyle oluştuğuna göre, tazmini gereken zararın da, zarara neden olan bu işlemin tesis olunduğu tarihteki hukuksal duruma göre hesaplanması gerekeceği tabiidir.

Bu itibarla; yukarıda değinilen açıklamalar ve yasal mevzuat hükümleri gereğince, davacıya ödenmesi gereken emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki güncel tutarlar üzerinden hesaplanarak ödenmesi yönündeki istemin herhangi bir yasal dayanağı bulunmadığından reddi gerekmekte iken, kabulü yolunda verilen Mahkeme kararında isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

B. Uluslararası Hukuk

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Mahkeme, Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının; yargı kararlarının uygulanmasını korumaksızın, davacılara sağlanan yargılama sürecinin adil, kamuya açık ve hızlı olması gibi usule ilişkin güvenceleri ayrıntılı şekilde tanımladığının düşünülemeyeceğini belirtmiştir (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).

26. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin hükmün infaz edilmesi 6. madde kapsamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).

27. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdare; yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No: 6334/05, 23/10/2012, § 115).

28. Öte yandan AİHM, istikrarlı olarak kamu makamlarınca yapılacak geri ödemelerin gecikmesini faiz ödemeleriyle ilişkilendirmektedir. Mahkemenin çeşitli kararlarında makul olmayan bir gecikme gibi nedenlerle tazminatın değer kaybettiği durumlarda bu tazminatın yeterliliğinin azalacağı belirtilmiştir (Angelov/Bulgaristan, B. No: 44076/98, 22/4/2004, § 39; Almeida Garrett, Mascarenhas Falcão ve diğerleri, B. No: 29813/96-30229/96, § 54). Nitekim böyle başvurularda AİHM, esas itibarıyla kamu makamlarının, geçen süre nedeniyle ödenmesi gereken tutardaki değer kayıplarını telafi etmek için gecikme faizi ödeyip ödemediğini dikkate almaktadır. Kısacası AİHM, mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödemesini, esasen devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle ilişkilendirmektedir (Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 29).

29. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi hâlinde daha katı bir tutum sergileyerek %5'e kadar değer kayıplarını hesaplama faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (Arabacı/Türkiye (k.k.), B. No: 65714/01, 7/3/2002; Akkuş/Türkiye, §§ 24-31). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir sorundur. Mahkemelerde geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybı yönünden ise meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda kamusal makamların belirli bir takdir yetkisinin olduğu da gözetilerek bu farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip getirmediği incelenerek karar verilmektedir (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998, §§ 41-51; Güleç ve Armut/Türkiye (k.k.), B. No: 25969/09, 16/11/2010).

30. AİHM'in Eko-Elda Avee/Yunanistan (B. No: 10162/02, 09/03/2006, §§ 23-31) kararında haksız olarak tahsil edilen verginin 5 yıl 5 ay sonra faizsiz olarak iade edilmesinin, belli bir meblağdan yararlanma hakkı uzun süre engellenen başvurucunun mali durumunda önemli bir zarara yol açması nedeniyle ölçülü görülmemiş ve mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir.

31. Sefine Baş/Türkiye (B. No: 49548/99, 24/06/2008, §§ 58-64)kararında ise tazminatın faiz ödenmemesi nedeniyle değer kaybına ilişkin şikâyetler incelenmiştir. Başvuruya konu olayda idare mahkemesince, başvurucunun 15/9/2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere dul aylığına hak kazandığı kabul edilmiştir. AİHM öncelikle idare mahkemesinin kararının talep edilebilir bir "alacak" oluşturduğu ve bu nedenle başvurucununSözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülkiyet oluşturan bir hakkının mevcut olduğunu belirtmiştir. Mahkeme ayrıca bu hakkın başvurucuya Emekli Sandığına başvurduğu tarihten itibaren geçerli olacak şekilde geriye dönük olarak tanındığını vurgulamıştır. Bununla birlikte AİHM, başvurucuya salt bu hakkın tanınmış olmasının başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığını kabul etmiştir. AİHM'e göre mağdur sıfatının ortadan kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. AİHM bu çerçevede, idare mahkemesinin yaklaşık 200 aya yayılan Nisan 1987-Aralık 2003 tarihleri arasındaki dönemdeki dul aylıklarına ilişkin oluşan zararı dikkate almadığını tespit etmiştir. AİHM söz konusu dönem için başvurucunun banka hesabına yatırılan paranın ise aynı dönemdeki enflasyon oranları karşısında uğranılan maddi kaybın sonuçlarını gidermeye yetmediğini belirtmiştir. AİHM, geçen sürenin yalnızca devlete yarar sağladığını ve ilgili dönemde Türkiye'de paranın hızla değer kaybettiğini gözönünde bulundurarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 25/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yargı Kararının Yerine Getirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Başvurucu farklı sosyal güvenlik kurumlarındaki hizmet süreleri birleştirilmekle beraber kendisine emekli ikramiyesi ödenmemesi üzerine SGK'ya yaptığı başvurunun reddedildiğini ifade etmiştir. Başvurucu; bunun üzerine açtığı davada ise Mahkemece dava konusu işlemin iptaline karar verildiğini, karara yaptığı itirazın Bölge İdare Mahkemesince kabul edildiğini ve bu karara göre emekli ikramiyesinin güncellenerek kendisine ödenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak başvurucuya göre SGK, bu kararı yok saymış ve ilk derece mahkemesinin kararı doğrultusunda eksik ikramiye ödemesi yapmıştır. Başvurucu, bu sebeple adil yargılanma hakkı kapsamında yargı kararının icra edilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmesini, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden Anayasa'nın 138. maddesinin adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002, 30/12/2014, § 58).

36. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

37. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

38. Başvuru konusu olayda başvurucu, emekli ikramiyesinin ödenmesi talebinin SGK tarafından reddedilmesi üzerine bu idari işlemin iptali ve emekli ikramiyesinin ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkeme 28/11/2012 tarihinde davanın kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte olan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesinin başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödeme yapılması yönündeki talebini ise açık olarak reddetmiştir.

39. Başvurucunun itirazlarını kabul eden Bölge İdare Mahkemesi ise kararın ikramiye tutarının güncellenerek ödenmesi yönündeki istemin reddine ilişkin kısmının reddine ve buna dayalı olarak SGK lehine vekâlet ücreti ödenmesine ilişkin hüküm bölümünün kaldırılmasına karar vermiştir. Ancak bu kararın, başvurucunun iddia ettiğinin aksine emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılara göre ödenmesi yönünde başvurucu yararına bir sonucu içermediği görülmektedir. Bölge İdare Mahkemesinin kararında başvurucunun emekli ikramiyesinin güncellenerek ödenmesi yönündeki talebinin esas tazminat isteminin dışında farklı bir talep olarak değerlendirilemeyeceği açık olarak belirtilmiştir. Kurula göre bu konuda Mahkemece ayrı bir hüküm kurulması ve buna dayalı olarak SGK lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi usul hükümlerine uygun değildir. Nitekim Bölge İdare Mahkemesince, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte olan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesinin başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesi yönündeki hüküm bölümü kaldırılmamıştır. Diğer bir deyişle Bölge İdare Mahkemesi, asıl tazminat talebini değerlendirerek bu şekilde hüküm kurulmasının yeterli olduğunu, ayrıca kısmi redde ve vekâlet ücretine yol açacak şekilde hüküm verilemeyeceğini belirtmiştir. Dolayısıyla Bölge İdare Mahkemesi kararının başvurucunun belirttiği gibi emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılara göre ödenmesi yönünde bir hüküm ve gerekçe içermediği açıktır.

40. Somut olayda SGK tarafından da başvurucunun açtığı davada verilen bu kararların gözetilerek başvurucuya makul bir süre içinde ödeme yapıldığı görülmektedir. Başvurucunun ödemenin yapılmadığına ilişkin bir şikâyeti ise bulunmamaktadır. Öte yandan başvuru konusu yargı kararının SGK tarafından eksik veya yanlış uygulanması gibi bir durumun da söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yargı kararının yerine getirilmesi hakkı yönünden açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.

41. Açıklanan gerekçelerle yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde ödeme tarihlerinin değil de emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

2. Değerlendirme

43. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

45. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

46. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri, B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 42). Buna karşılık mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle birlikte yürürlükteki mevzuatta önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015§ 36). Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar "mülk" olarak kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).

47. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da belirtildiği gibi memur statüsü ile emekli statüsü arasında organik bir bağ bulunduğundan memur statüsünde yapılan değişiklikler doğal olarak emekli statüsünde de etkisini göstermektedir. Bu nedenle memurun sosyal güvenlik haklarından biri olarak emeklilik de Anayasa'nın 128. maddesinde belirtilen memurların ve diğer kamu görevlilerinin "diğer özlük işleri" kapsamında aynı kanuni güvence içindedir (AYM, 15/12/2006, E.2006/111, K.2006/112). Öte yandan somut olayda, başvurucunun "emekli ikramiyesi alacağının" mevcut olduğu, derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında "mülk" teşkil ettiği kuşkusuzdur (Sefine Baş/Türkiye, § 58; Stran Yunan Rafinerileri ve Stratis Andreadis, B. No: 13427/87, 9/12/1994, §§ 58-62.; Hüseyin Remzi Polge, §§ 22-53).

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

48. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

49. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

50. Başvuru konusu olayda derece mahkemelerinin de tespit ettiği üzere başvurucuya emekli ikramiyesinin ödenmemesinin mülkiyet hakkına müdahale olduğu açıktır.

51. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma sonucuna yol açmamaktadır. Müdahalenin mülkiyetin kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da bulunmamaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin, "mülkiyetten barışçıl yararlanma"ya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir. Esasen somut olayın koşulları altında her üç müdahale türü yönünden de aynı ilkelerin uygulanması gerektiği de açıktır.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

52. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

53. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

54. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, özlerine dokunulmaksızın, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

(1) Kanunilik

55. Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Somut olayda başvurucuya emekli aylığı ödenmemesinin 2829 sayılı Kanun'un 12. maddesi ve 5434 sayılı Kanun'un, 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile değişik 89. maddesinin birinci fıkrasına dayandığı anlaşılmaktadır.

56. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K. 2009/17 sayılı kararı ile 2829 sayılı Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğundan iptal etmiştir. Bu defa 5434 sayılı Kanun'un 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile değişik 89. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklindeki düzenleme de Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli ve E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

57. Nitekim başvurucunun açtığı davada derece mahkemeleri de Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararlarına değinmiş ve uyuşmazlığın 6270 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan kanuni düzenlemeye göre çözümlenebileceği sonucuna varmışlardır. Mahkeme bu düzenlemelere göre başvurucuya belirtilen hizmet süreleri ve emekli aylıklarının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğinden hareketle davanın kabulüne ve dava konusu ödememe işleminin iptaline karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi de SGK'nın itirazlarını reddetmiş ve bu yönüyle hükmü onamıştır.

58. Yukarıda da değinildiği üzere derece mahkemelerince hükmedilen söz konusu ikramiye alacağının SGK tarafından başvurucuya ödendiği anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Ancak başvurucuya bu alacağın ödenmiş olması tek başına başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmamaktadır. Başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla müdahalenin niteliğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, hukukun uygulanmasına dair kamusal makamların yaklaşımının Anayasa'nın 35. maddesindeki gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda müdahalenin takip edilen meşru amacı gerçekleştirmede başarılı olup olmadığını ve ölçülülüğünü sorgulayarak sonuca varacaktır.

(2) Meşru Amaç

59. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması gerekmektedir.

60. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözme konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde kararların açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü, bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34-36).

61. Sosyal güvenlik hakkınınyer aldığı Anayasa'nın 60. maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" denilmektedir. Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır (AYM, E.2006/111, K.2006/112, 15/12/2006).

62. Sosyal güvenlik ödeme ve yardımlarının devletin mali imkânlarının yeterliliği ve adil ölçüler ile sınırlı olduğu dikkate alındığında açıkça kamu yararı amacı güttüğünden müdahalenin meşru amacı bulunmaktadır.

(3) Ölçülülük

(a) Genel İlkeler

63. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle bireye şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi durumunda bozulmuş olur.

64. Bir mülkün devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeniyle paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanma imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde, kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).

65. Anayasa Mahkemesi kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, kamu kurumlarının fazla tahsil ettikleri tarih ile ödeme tarihi arasında geçen sürede alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde ihlal kararları vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015). Anayasa Mahkemesi ayrıca mahkemelerce hükmedilen tazminatın yargılamada geçen süre nedeniyle enflasyon karşısında değer kaybettiği bir başvuruda da ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).

(b) İlkelerin Olaya Uygulanması

66. Başvurucu, hak ettiği emekli ikramiyesinin güncel katsayılar yerine emekli olduğu tarihteki katsayılar üzerinden hesaplanması nedeniyle mağdur olduğundan yakınmaktadır. Başvurucunun bu şikâyetini, Anayasa Mahkemesi Hüseyin Remzi Polge başvurusunda da incelemiş ve emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki memur maaş katsayısı üzerinden hesaplanarak ödenmesine imkân veren bir düzenleme olmadığı gibi bu yönde bir uygulama veya yerleşik bir içtihadın da bulunmadığı tespit edilmiştir ( § 51).

67. Somut olayda Mahkeme, başvurucuya emekli aylığının bağlandığı tarihteki katsayılara göre ödenecek emekli ikramiyesi için başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar vermiştir. SGK da bu karara göre yapılan hesaplama çerçevesinde, 1/10/1988 tarihinde aylık bağlandığını gözeterek başvurucunun emekli ikramiyesini 2,27 TL olarak hesaplamıştır.

68. Sosyal güvenlik gibi teknik ve karmaşık bir alanda kanunların nasıl yorumlanarak uygulanacağını belirlemek ilgili uzman mahkemelerin, itiraz ve temyiz ile görevli mahkemelerin yetki ve sorumluluğundadır. Başvuru konusu olayla benzer birçok dava ilgili kişilerce mahkemeler önüne götürülmüş ve mahkemeler Anayasa Mahkemesinin iptal kararları sonrasında ilgililer için emekli ikramiyesi ödenmesi hakkı doğduğuna ancak ödemelerin kanun gereği emekliye ayrılma tarihindeki katsayılar üzerinden yapılmasına karar vermişler ve ödeme tarihindeki katsayılar üzerinden ödeme yapılması ve/veya güncelleme taleplerini reddetmişlerdir (Hüseyin Remzi Polge, § 49).

69. Dolayısıyla derece mahkemelerinin emekli ikramiyesinin, aylık bağlandığı tarihteki memur maaş katsayısı üzerinden hesaplanarak ödenmesi yönündeki yorumunun keyfî ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.

70. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığının, başvurucunun "emekli ikramiyesi alacağının" değer kaybına uğratıldığı yönündeki şikâyetinin de dikkate alınarak değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır (bkz. §§ 27-30; Hüseyin Remzi Polge, §§ 22-53).

71. SGK tarafından başvurucuya 1/10/1988 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis edilmiştir. Derece mahkemeleri de bu tarihi esas alarak emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar vermişlerdir. Dolayısıyla yapılan yargılama neticesinde geriye dönük olarak başvurucunun emekli ikramiyesinin mevcut olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Nitekim Danıştay içtihatlarında da emekliliğin, memuriyet statüsünün değişmesine neden olan ayrı bir statü olması sebebiyle bu statünün başlangıcının da aylığın bağlandığı tarih olduğu, emekli aylığının da ödenecek ikramiyenin bir unsuru ve ölçüsü olup emekli aylığı belirlendikten sonra buna göre ikramiye ödendiği belirtilmiştir. Danıştay; emekli aylığının bağlandığı tarih itibarıyla hak kazanılan yoksun kalınan ikramiye farkı yönünden tazmini gereken zararın, zarara neden olan bu işlemin tesis olunduğu tarihteki hukuksal duruma göre hesaplanması gerektiğini kabul etmektedir (bkz. § 24). Ancak derece mahkemelerince başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. Bu sebeple SGK tarafından başvurucuya 0,54 TL faiz ödemesi yapılmıştır. Başvurucunun uzun bir süre idareye müracaat etmediği söylenebilirse de bu müracaatın ancak Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları sonucunda mümkün olabildiği de dikkate alınmalıdır.

72. Merkez Bankası verilerine göre emekli ikramiyesine hak kazanıldığı 1988 yılı Ekim ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2013 yılı Mart ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 456.899 TL'dir. Bu durumda, başvurucuya ödenmesi gereken 2,27 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2013 yılı Mart ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 10.372 TL’dir.

73. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 2,27 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 10.369,73 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 22/6/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 0,54 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Buna göre başvurucuya yapılan faiz ödemesine rağmen alacağının ödenmesine kadar olan dönemde enflasyonda meydana gelen artış % 456.792 oranında olmuştur.

74. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. SGK tarafından da yargılama neticesinde hükmedilen emekli ikramiyesinin başvurucuya ödendiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/10/1988 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettikleri görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 22/6/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiş olup bu faiz ödemesinin ise başvurucunun alacağında enflasyon nedeniyle meydana gelen değer kaybını karşılamadığı ortadadır.

75. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yirmi beş yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

76. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

78. Başvurucu, 33.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

79. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

80. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 10.369,73 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 70, 71). Belirtilen tutardan yapılan 0,54 TL tutarında faiz ödemesi de mahsup edildiğinde maddi zararları karşılığında başvurucuya net 10.369,19 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargı kararının yerine getirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 10.369,19 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2011/408, K.2012/2033) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLER ERGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/7602)

 

Karar Tarihi: 10/5/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Güler ERGİN

Vekili

:

Av. Güler SARIKAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/5/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 30/9/1970 ile 8/2/1988 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığında T.C. Emekli Sandığına tabi öğretmen olarak görev yapmıştır. Başvurucu daha sonra bu görevinden ayrılarak özel sektörde çeşitli şirketlerde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1/1/1995 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

10. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

11. Başvurucu 17/8/2011 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK), Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK 26/8/2011 tarihli yazıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmiştir. SGK ayrıca kanun koyucu tarafından bu konuda yapılan yeni düzenlemeye işaret etmiştir. 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin birinci fıkrası "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin yürürlük tarihi ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlenmiştir. SGK'ya göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

12. Başvurucu 20/10/2011 tarihinde Ankara 11. İdare Mahkemesinde (Mahkeme), talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

13. Mahkeme 31/12/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme, emekli ikramiyesinin güncel tutarlara göre ödenmesinin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenmesi yönündeki isteminin reddine karar vermiştir.

14. SGK tarafından gönderilen 26/4/2013 tarihli yazı ile başvurucunun lehine sonuçlanan mahkeme kararı gereği emekli ikramiyesinin aylığın bağlandığı 1/1/1995 tarihine göre hesaplandığı bildirilmiştir. Bu yazıda ayrıca, yapılan hesaplama sonucu 149,66 TL emekli ikramiyesi ve 22,81 TL faiz ödendiğinin banka hesabına yatırıldığı belirtilmiştir.

15. Temyiz edilen karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunca (Kurul) 30/12/2013 tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Kurul tarafından 27/2/2015 tarihinde reddedilmiştir.

16. Nihai karar başvurucu vekiline 10/4/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 7/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

22. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 3 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu sebeple makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediği açıktır.

25. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde ödeme tarihlerinin değil de emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması, alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

27. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mevcut bir mülkünün bulunmadığı gibi meşru bir beklentisinin de olmadığı ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca benzer nitelikteidari yargıda açılan davaların sayısının fazla olduğunu belirterek ekonomik açıdan ağır bir külfete yol açılabileceği gözetilerek kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı arasında adil bir dengenin sağlanması gerektiğini bildirmiştir.

28. Başvurucunun cevap dilekçesinde, aradan geçen on sekiz yıllık sürede alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, emekli ikramiyesi ödenmeyen kişilerin büyük çoğunluğunun dava açmadığı için büyük bir ekonomik yük getirilmesinin de söz konusu olmadığını vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

29. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

30. Başvurucunun "emekli ikramiyesi alacağının" mevcut olduğu, derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında "mülk" teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin "mülkiyetten barışçıl yararlanma"ya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

31. Anayasa Mahkemesi; kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

32. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/1/1995 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettikleri görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 17/8/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 14).

33. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1995 yılı Ekim ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2013 yılı Nisan ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 8.502,23 TL'dir. Bu durumda, başvurucuya ödenmesi gereken 149,66 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2013 yılı Nisan ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 12.724,44 TL’dir.

34. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 149,66 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 12.574,78 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 17/8/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 22,81 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten bu yana enflasyonun %8.386,99 oranında arttığı, diğer bir deyişle başvurucunun alacağının %1'inden bile daha az bir miktara düşerek enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

35. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen on sekiz yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır(Benzer yönde karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

38. Başvurucu 30.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

39. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

40. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 12.574,78 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 33, 34). Belirtilen tutardan yapılan 22,81 TL tutarında faiz ödemesi de mahsup edildiğinde maddi zararları karşılığında başvurucuya net 12.551,97 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Belirtilen maddi tazminat miktarı yeterli bir giderim sağladığından başvurucunun manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekir.

41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 12.551,97 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NEVİN AKIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/12719)

 

Karar Tarihi: 20/3/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Nevin AKIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/7/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1/10/1970-15/7/1988 tarihleri arasında T.C. Ziraat Bankasında Emekli Sandığına tabi olarak görev yapmıştır. Başvurucu daha sonra bu görevinden ayrılarak bir süre özel sektörde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. Başvurucu, özel sektörden ayrıldıktan sonra isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödemiştir. SSK tarafından başvurucuya 1/9/1992 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

9. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

10. Başvurucu 3/5/2010 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK 29/9/2010 tarihli yazıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmiştir. SGK ayrıca kanun koyucu tarafından bu konuda yapılan yeni düzenlemeye işaret etmiştir. 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin birinci fıkrası "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin yürürlük tarihi ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlenmiştir. SGK'ya göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

11. Başvurucu 2/11/2010 tarihinde Ankara 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme), talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

12. Mahkeme 6/4/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.

13. SGK tarafından gönderilen 16/8/2012 tarihli yazı ile başvurucunun lehine sonuçlanan Mahkeme kararı gereği emekli ikramiyesinin aylığın bağlandığı 1/9/1992 tarihine göre hesaplandığı bildirilmiştir. Bu yazıda ayrıca yapılan hesaplama sonucu 32,92 TL emekli ikramiyesi ve 6,79 TL faiz ödendiğinin banka hesabına yatırıldığı belirtilmiştir.

14. Temyiz edilen karar Danıştay 11. Dairesince (Daire) uyuşmazlığın İdare Mahkemesi hakimlerinden biri tarafından çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle 10/2/2015 tarihinde bozulmuştur. Karar düzeltme istemi de Daire tarafından 16/10/2015 tarihinde reddedilmiştir.

15. Başvurucu 7/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Bozma kararına uyan Mahkemece 27/1/2016 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.

17. Temyiz edilen karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesince 5/4/2018 tarihinde onanmıştır.

18. Nihai karar başvurucu vekiline 14/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde ödeme tarihlerinin değil de emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması, alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

B. Değerlendirme

22. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

23. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında "mülk" teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

24. Anayasa Mahkemesi; kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

25. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucuya emekli aylığının bağlandığı 1/9/1992 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettikleri görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 3/5/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 13).

26. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1992 yılı Eylül ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2012 yılı Ağustos ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 58.204,15 TL'dir. Bu durumda, başvurucuya ödenmesi gereken 32,92 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2012 yılı Ağustos ayı itibarıyla TÜİK verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 19.160,81 TL’dir.

27. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 32,92 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 19.127,89 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 3/5/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 6,79 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten bu yana enflasyonun %57.494,50 oranında arttığı, diğer bir deyişle başvurucunun alacağının %1'inden bile daha az bir miktara düşerek enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

28. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yirmi yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

31. Başvurucu, güncellenmiş miktara göre emekli ikramiyesinin ödenmesi talebinde bulunmuştur.

32. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

33. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 19.127,89 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 26, 27). Belirtilen tutardan yapılan 6,79 TL tutarında faiz ödemesi de mahsup edildiğinde maddi zararları karşılığında başvurucuya net 19.121,10 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 19.121,10 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Harçtan oluşan 226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SALİH KURUL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6167)

 

Karar Tarihi: 9/5/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Salih KURUL

Vekili

:

Av. Mehmet Ali YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığı, BAĞ-KUR sigortalılığı ile isteğe bağlı sigortalılığa bağlı olarak hizmet birleştirme ve emeklilik talebinde bulunmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) başvurucunun talebini reddetmiştir.

8. Başvurucunun 31/1/2006 tarihinde talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve hizmetlerinin SGK sigortalılığı ile birleştirilmesine karar verilmesi istemiyle Antalya 1. İş Mahkemesinde açtığı davanın kabulüne dair karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesince13/12/2012 tarihinde onanmıştır.

9. Bunun üzerine başvurucu 11/2/2013 tarihli dilekçeyle, Mayıs 2005 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığının bağlanması ve birikmiş aylıklarının yasal faizleriyle birlikte ödenmesi talebinde bulunmuştur.

10. Başvurucu, Mayıs 2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere emekli edilmiş ve birikmiş maaşları faizsiz olarak PTT havalesi ile 22/6/2013 tarihinde kendisine ödenmiştir.

11. Başvuru formundaki beyanında göre başvurucu, SGK'ya verdiği dilekçeyle açıkça talep etmiş olmasına rağmen faizlerin ödenmemesi nedeniyle SGK'ya 27/6/2013 tarihli başvuruyla, yapılan ödeme dökümünün faize ilişkin olarak açılacak davada hesaplamaya esas olmak üzere gönderilmesini talep etmiş; 4/2/2014 tarihine kadar cevap verilmemesi üzerine başvuru konusu davayı açmıştır.

12. Başvurucu, birikmiş emekli maaşlarının geç ödenmesi nedeniyle faiz alacağının toplu ödeme tarihi olan 27/6/2013 tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi istemiyle 4/2/2014 tarihinde Antalya 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

13. Mahkeme 16/12/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 113. maddesine istinaden ödeme dekontunda başvurucunun ihtirazi kaydının olmadığı, SGK tarafından yapılan ödeme sırasında faize ilişkin bir talepte bulunulmaması nedeniyle asıl borcun sona erdiği belirtilmiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 4/2/2016 tarihinde onanmıştır.

14. Nihai karar, başvurucu vekiline 1/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 15/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe ([GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31) kararı.

17. 818 sayılı mülga Kanun'un 113. maddesi şöyledir:

"Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi sakıt olur.

Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz.

Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur. "

18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi şöyledir:

 “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.

İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.

...”

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/1989 tarihli ve E.1989/616, K.1989/676 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...Kural olarak ana alacakla birlikte ek haklar da sona erer. Ek haklar anlam bakımından bir ana hakkın varlığına ihtiyaç gösteren ve ancak ona bağlı olarak doğabilen haklardır. Faizlerde bu haklar arasındadır.

BK'nın "Borçların fcr'ilerinin sukuıu (eklentilerinin sona ermesi)" başlığını taşıyan 113. maddesinin birinci fıkrasında, ana borcun ödeme veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet, rehin vesair fer'i hakların dahi sakıt olacağı ilke olarak hükme bağlanmış: ikinci fıkrasında ise bu ilkenin iki istisnasına yer verilmiştir.

Bunlar, daha önce işlenmiş olan faizleri isteme hakkının saklı tutulduğunun bildirilmiş olması veya durumun özelliğinden bunun anlaşılmış olmasıdır.

Somut olayda, davacı taşınmazına ait kamulaştırma bedel farkını henüz almadan lehine kamulaştırma yapılan idareye 16.1.1987 ve 26.1.1987 günlü dilekçelerle yaptığı başvurusunda artan bedel farkını talep ederken geç ödenmesi halinde faiz de istediğini açıkça belirtmiştir.

Belgelenmiş olan bu olgu karşısında artık davacının faiz isteğini saklı tuttuğunun kabulü halin icabına tamamen uygun düşmektedir. Bu itibarla mahkemece yazılı olduğu üzere mevcut kanıtlar değerlendirilerek davanın kabulüne ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan direnme kararı onanmalıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

22. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 4/2/2014-4/2/2016 tarihleri arasındaki iki yıllık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu durumda makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu, birikmiş emekli maaşlarının geç ödenmesi sebebiyle oluşan faiz alacağının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre emekli maaşlarının faizsiz ödenmesi alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

2. Değerlendirme

27. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe (aynı kararda bkz. §§ 45-76) ile Vildan Utku Atalay (B. No: 2015/4812, 7/2/2019, §§ 34-42) başvurularında belirtilmiştir.

28. Başvurucunun emekli maaşı alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (benzer yöndeki karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Anayasa Mahkemesi daha önce değer kaybına ilişkin şikâyetleri mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiştir (Ferda Yeşiltepe, § 51; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, § 57). Somut olayda da farklı bir durum söz konusu olmadığından müdahale, belirtilen genel ilke çerçevesinde incelenmiştir.

29. Anayasa Mahkemesi, kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetleri daha önce incelemiştir. Buna göre kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016; açığa alınan memurun maaş farklarının iadesi yönünden bkz. Vildan Utku Atalay).

30. Somut olayda başvurucu, derece mahkemeleri kararına uygun olarak 2005 yılı Mayıs ayından itibaren geçerli olmak üzere emekli edilmiş ve birikmiş maaşları 22/6/2013 tarihinde ödenmiştir (bkz. §§ 8-10). Ancak başvurucu, yaşlılık aylığının bağlanması ve birikmiş aylıklarının yasal faizleriyle birlikte ödenmesi talebinde bulunmuş olmasına rağmen faiz alacağı ödenmemiştir (bkz. § 9). Bunun üzerine faiz alacağının ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesi istemiyle başvuru konusu davayı açmıştır. Mahkemece, ödeme dekontunda başvurucunun ihtirazi kaydının olmadığı, SGK tarafından yapılan ödeme sırasında faize ilişkin bir talepte bulunulmaması nedeniyle asıl borcun sona erdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 12, 13).

31. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek durumundadır.

32. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani emekli maaşına hak kazanılan Mayıs 2005 tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, emekli maaşının enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

33. Bilindiği gibi faiz ekonomik açıdan paranın fiyatıdır. Herhangi bir kimse kendisine ait olmayan bir parayı -hangi isim altında olursa olsun- belli bir süre kullandığında paranın asıl sahibine faiz ödemek zorundadır. Çünkü paranın likidite özelliği onun her an, her türlü üretim faktörünü, mal ve hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit olarak elinde bulunduran kimse bugünkü ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi piyasanın yarına dönük olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu hâlde bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).

34. Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında kullanmaktan vazgeçilen ya da hak edildiği hâlde alınamayan bir miktar paranın satınalma gücü, dönem sonunda enflasyon oranında azalmış olacaktır. Bu durumda dönem sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken faiz, sadece belli bir dönem için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret olmayacak; aynı zamanda söz konusu dönemde paranın satın alma gücündeki kaybı da karşılayacak miktarda olacaktır. Teknik deyişle hem para sahibinin tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek hem de paranın satın alma gücü korunacaktır (AYM, E.1988/7, K.1988/27, 27/9/1988).

35. Somut olayda derece mahkemeleri 6098 sayılı Kanun' un 131. maddesinde saklı tutulma kavramı altında yer verilen ihtirazi kayıt kurumu çerçevesinde davayı reddetmiştir. Bu maddeye göre ihtirazi kaydın alacaklının bazı hakları ileride kullanmakta serbest bulunduğuna dair irade açıklaması olduğu, bu iradenin ise açık bir irade beyanıyla kullanılabileceği gibi örtülü irade beyanı ile de kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Somut olayda faiz alacağı talebinin reddine karar verilmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/1989 tarihli ve E.1989/616, K.1989/676 sayılı kararıyla asıl alacağın ifasından önce dilekçeyle asıl alacakla birlikte faiz alacağının da istenmesi durumunda faiz isteğinin saklı tutulduğunun hâlin icabına uygun düşeceği yönünde bir yorum yapıldığı görülmektedir.

36. Üstelik tüketici fiyat endeksi verileri uyarınca alacağa hak kazanılan 2005 yılı Mayıs ayındaki 100 TL'nin asıl alacağın ödendiği 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 190,03 TL'dir. Bu durumda alacağın hak kazanıldığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar enflasyonun yaklaşık toplam %90,03 oranında olduğu ve başvurucunun alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin söz konusu yorumları sonucu faiz ödenmemesiyle başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının değer kaybettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun muhakkak ihtirazi kayıt koyması gerektiği yönündeki yorumun -daha önce Hukuk Genel Kurulu tarafından anılan kanun hükümlerine dayalı söz konusu içtihadı da dikkate alındığında- öngörülebilir olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.

37. Sonuç olarak başvurucunun alacağına hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

41. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulmalı, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılmalı, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmeli, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirler alınmalıdır (Mehmet Doğan, § 55).

42. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere gönderir (Mehmet Doğan, § 56).

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).

45. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

46. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi, kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır (Mehmet Doğan, § 60).

47. Somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun emekli maaşı alacağına hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranlarının dikkate alınarak faiz ödenmemesi nedeniyle söz konusu alacağın önemli ölçüde değer kaybına uğratılıp ödendiğini tespit etmek suretiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucu bu değer kaybını önleyebilecek faizin ödenmesi istemiyle önce SGK'ya başvurmuştur. Başvurunun reddi üzerine açtığı dava da reddedilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkının ihlaline idari bir işlemin yol açtığı anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda ihlale yol açan idari eylem ve işleme karşı başvurulabilecek kanun yolu tüketildikten sonra bireysel başvurunun yapıldığı anlaşıldığına göre ilgili mahkemenin yeniden yargılama yoluyla tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânı bulunmaktadır.

48. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, ihlal sonucuna uygun olarak tazminata hükmedilmesinden ibarettir. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise bu konuda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

49. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal sonucu açısından yeterli bir giderim sağladığı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 2. İş Mahkemesine (E.2014/89, K.2014/18) GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞERİF YILMAZKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/6908)

 

Karar Tarihi: 27/6/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Şerif YILMAZKAYA

Vekili

:

Av. Hasan Önder SULU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/4/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 16/12/1963 ile 15/12/1980 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığında T.C. Emekli Sandığına tabi öğretmen olarak görev yapmıştır. Başvurucu, daha sonra bu görevinden ayrılarak özel sektörde çeşitli şirketlerde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1/4/1989 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

8. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

9. Başvurucu 20/7/2011 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK 20/9/2011 tarihli yazıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği belirtilmiştir. SGK ayrıca kanun koyucu tarafından bu konuda yapılan yeni düzenlemeye işaret etmiştir. 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin birinci fıkrası "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin yürürlük tarihi ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlenmiştir. İdareye göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

10. Başvurucu 14/10/2011 tarihinde Ankara 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme), talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

11. Mahkeme 24/12/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme, emekli ikramiyesinin güncel tutarlara göre ödenmesinin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ikramiyenin ödenmesi yönündeki isteminin reddine karar vermiştir.

12. SGK tarafından gönderilen 30/4/2013 tarihli yazı ile başvurucunun lehine sonuçlanan Mahkeme kararı gereği emekli ikramiyesinin aylığın bağlandığı 1/4/1989 tarihine göre hesaplandığı bildirilmiştir. Bu yazıda ayrıca, yapılan hesaplama sonucu 0,62 TL emekli ikramiyesi ve 0,10 TL faizin banka hesabına yatırıldığı belirtilmiştir.

13. Temyiz edilen karar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunca (Kurul) 5/3/2014 tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Kurul tarafından 19/2/2015 tarihinde reddedilmiştir.

14. Nihai karar, başvurucu vekiline 20/3/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 20/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

21. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

22. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 3 yıl 7 aylık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir. Bu sebeple makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediği açıktır.

23. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde ödeme tarihlerinin değil de emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması, alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

2. Değerlendirme

25. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

26. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu, derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

27. Anayasa Mahkemesi; kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

28. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/4/1989 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettiği görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 20/7/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 14).

29. Tüketici fiyat endeksi verileri uyarınca Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1989 yılı Nisan ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2013 yılı Nisan ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 353.461,22 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 0,62 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2013 yılı Nisan ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 2.191,46 TL’dir.

30. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 0,62 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 2.190,84 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 20/7/2011 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olupbu doğrultuda başvurucuya yalnızca 0,10 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten bu yana enflasyonun %8.386,99 oranında arttığı, diğer bir deyişle başvurucunun alacağının %1'inden bile daha az bir miktara düşerek enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

31. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen on sekiz yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır(Benzer yönde bir karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

34. Başvurucu 30.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

35. Başvuruda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

36. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 2.190,84 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 29, 30). Belirtilen tutardan yapılan 0,10 TL tutarında faiz ödemesi de mahsup edildiğinde maddi zararları karşılığında başvurucuya net 2.190,74 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Belirtilen maddi tazminat miktarı yeterli bir giderim sağladığından başvurucunun manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekir.

37. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 2.190,74 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM ÇABUK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/41450)

 

Karar Tarihi: 12/9/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Heysem KOCAÇİNAR

Başvurucu

:

İbrahim ÇABUK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/12/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1/9/1970 ile 16/3/1988 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) T.C. Emekli Sandığına tabi memur (subay) olarak görev yapmıştır. TSK'dan istifa ederek serbest avukatlık yapan başvurucu, Sosyal Sigortalar Kurumundan (SSK) 1/6/1996 tarihinde emekli olmuştur.

10. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararından sonra 30/7/2010 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK), Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı dönemler için emekli ikramiyesi ödenmesi talebinde bulunmuştur. SGK 24/9/2010 tarihli yazıyla talebi reddetmiştir.

11. Başvurucu, SGK'nın işleminin iptali ve 100.000 TL tazminat ödenmesi talebiyle 30/11/2010 tarihinde dava açmıştır.

12. Ankara 7. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 17/10/2012 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamındaki Emekli Sandığından kendi isteğiyle (istifa ederek) ayrılan kişilere bu kapsamda geçen hizmetleri nedeniyle emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır.

13. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Danıştay Onbirinci Dairesi (Daire) 24/5/2013 tarihli karar ile temyiz incelemesine konu kararın verildiği tarih itibarıyla,tek hâkim tarafından çözümlenmesi gereken davalardaki parasal üst sınırın altında kaldığından idare mahkemesi hâkimlerinden biri tarafından karar verilmek üzere hükmü bozmuştur.

14. Davalı SGK karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Daire 19/3/2014 tarihinde önceki bozma kararını ortadan kaldırarak hükmün esasını incelemiştir. Bu inceleme sonucunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince T.C. Emekli Sandığına tabi sürelerin toplamı üzerinden ilk defa emekli aylığının bağlandığı tarihte geçerli olan katsayılar dikkate alınmak suretiyle emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğine işaret ederek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

15. Bozma kararı üzerine Mahkeme 16/2/2015 tarihli kararıyla, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle emekliye ayrılanlara T.C. Emekli Sandığına tabi hizmetleri nedeniyle ikramiye ödenmesini engelleyen hükümler iptal edildiğinden tesis edilen işlemin hukuka uygun olmadığını belirtmiştir. Mahkeme bu tespit üzerine başvurucuya ilk defa emekliye ayrıldığı tarihteki katsayılar üzerinden hesaplanan 364,86 TL emekli ikramiyesinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine karar vermiştir.

16. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde özellikle emekli olunan tarihteki katsayılar üzerinden hesap yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Daire 9/5/2016 tarihinde hükmü onamış ve 12/12/2016 tarihinde de karar düzeltme isteğini reddetmiştir.

17. Nihai karar başvurucu vekiline 22/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 28/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe (GK), B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması, alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

B. Değerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü emekli ikramiyesinin enflasyon karşısında uğramış olduğu değer kaybının nazara alınmamasının ekonomik yönden mağduriyetine neden olduğuna ilişkin olup mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

23. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

24. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

25. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

26. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/6/1996 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettiği görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'nın talebi reddettiği 24/9/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 15).

27. Tüketici fiyat endeksi uyarınca T.C. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1996 yılı Haziran ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2005 yılı Şubat ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 6.536,68 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 364,86 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2015 yılı Şubat ayı itibarıyla T.C. Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 23.849,71 TL’dir.

28. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 364,86 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 23.484,14 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucunun alacağına 24/9/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya yalnızca 144,48 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten itibaren gerçekleşen enflasyon artışı nedeniyle alacağın %1'inden bile daha az bir miktara düşerek önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

29. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen yaklaşık on dokuz yıllık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır(benzer yönde bir karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

32. Başvurucu 100.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

33.Başvuruda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

34. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 23.484,14 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 27, 28). Belirtilen tutardan yapılan 144.48 TL tutarında faiz ödemesi de mahsup edildiğinde maddi zararları karşılığında başvurucuya net 23.339,66 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Belirtilen maddi tazminat miktarı yeterli bir giderim sağladığından fazlaya ilişkin isteğin reddine karar verilmesi gerekir.

35. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 23.339,66 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ATTİLA OKAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/12940)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucu

:

Attila OKAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/4/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1/11/1965 ile 30/6/1975 tarihleri arasında Köy İşleri Yol Su Elektrik (YSE) Genel Müdürlüğünün çeşitli birimlerinde memur olarak görev yapmıştır. Başvurucu daha sonra bu görevinden ayrılarak 1/7/1975 ile 1/4/1977 tarihleri arasında Bursa Sanayi ve Ticaret Odasında Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. Başvurucu daha sonra bu görevinden de ayrılarak istifa ettiği devlet memurluğu görevine dönmek suretiyle 7/3/1978 ile 29/7/1983 tarihleri arasında Bilecik Belediyesinde ve YSE Genel Müdürlüğünün çeşitli birimlerinde memur olarak görev yapmıştır. Başvurucu daha sonra bu görevinden de ayrılarak 29/7/1983 ile 1/4/1994 tarihleri arasında özel sektörde çeşitli şirketlerde SSK'ya tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1/5/1994 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

10. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

11. Bu gelişme üzerine başvurucu 29/4/2011 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK), Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK 13/5/2011 tarihli yazıyla başvurucunun talebini "emekli ikramiyesi ödenmesinin imkânı bulunmadığı" gerekçesiyle reddetmiştir.

12. Başvurucu dava dosyasından anlaşılamayan bir tarihte Ankara 15. İdare Mahkemesinde 29/4/2011 tarihli talebinin reddine ilişkin söz konusu idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki memur maaş katsayısı üzerinden kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

13. Anayasa Mahkemesinin 5/2/2009 tarihli iptal kararından sonra kanun koyucu tarafından 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile getirilen düzenlemenin de Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli ve E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararı ile iptal edilmesinin ardından başvurucu bu defa 25/7/2011 tarihli dilekçesiyle Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini tekrar SGK'dan talep etmiştir. SGK 13/10/2011 tarihli yazıyla başvurucunun istemini "talebin birinci başvuru ile aynı mahiyette olduğu" gerekçesiyle reddetmiştir.

14. Başvurucu bu defa 28/10/2011 tarihinde Ankara 1. İdare Mahkemesinde 25/7/2011 tarihli talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki memur maaş katsayısı üzerinden kendisine ödenmesi istemiyle daha önce açmış olduğu dava ile benzer içerikte ayrı bir dava daha açmıştır.

15. Ankara 1. İdare Mahkemesi 6/4/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.

16. SGK tarafından gönderilen 5/9/2012 tarihli yazı ile başvurucunun lehine sonuçlanan mahkeme kararı gereği emekli ikramiyesinin aylığın bağlandığı 1/7/1994 tarihine göre hesaplandığı bildirilmiştir. Bu yazıda ayrıca ikramiye alacağına başvurucunun SGK'ya başvurduğu tarihten itibaren yasal faiz işletildiği ifade edilmiş ve yapılan hesaplama sonucu söz konusu faiz alacağı ile birlikte 107,50 TL emekli ikramiyesinin banka hesabına yatırıldığı belirtilmiştir.

17. Ankara 15. İdare Mahkemesi ise 26/9/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Kanunu'nun 45. maddesi 8/9/1999 tarihinde yürürlüğe girdiğinden Emekli Sandığına tabi bir görevde iken anılan tarihten önce istifa edenlerin gerekli koşullara sahip olsa bile ikramiye hakkından yararlandırılmalarının mümkün olmadığı belirtilmiştir.

18. Bu arada Ankara 1. İdare Mahkemesinin anılan kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesinin (Daire) 27/3/2013 tarihli hükmüyle temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının "tek hakimle alınması gereken kararın heyetçe alınmış olması" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

19. Başvurucunun karar düzeltme istemi de Dairenin 28/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

20. Bozma kararı üzerine Ankara 1. İdare Mahkemesi bu defa 22/5/2014 tarihinde davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Kararda, başvurucunun emekli ikramiyesinin ödenmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 13/5/2011 tarihli işlemin iptali istemiyle açılan davada Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/9/2012 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği belirtilmiş ve somut olayda da başvurucunun aynı istemle yaptığı yeni başvurusunun reddine yönelik işlemin dava konusu yapıldığı vurgulanmıştır.

21. Ankara 1. İdare Mahkemesinin kararına karşı yapılan itiraz başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Kurulu tarafından 2/7/2015 tarihli kararıyla yerel mahkeme kararının bozulmasına ve yeniden karar verilmek üzere dava dosyasının iadesine hükmedilmiştir. Kararda, başvurucunun 25/7/2011 tarihinde idareye yaptığı başvurunun Anayasa Mahkemesinin ikinci iptal kararından sonra oluşan yeni hukuki durum nedeniyle farklı dava olduğunun kabulü ile davanın incelenmesinin gerektiği belirtilmiştir.

22. Ankara 1. İdare Mahkemesince 31/12/2015 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Mahkemece, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Kararda, başvurucunun yoksun kaldığı zarar emekli aylığının bağlandığı tarihi itibarıyla oluştuğu ve 17/1/2012 tarihli ve 6270 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin 26/1/2012 tarihinden önceki uyuşmazlıklara uygulanamayacağı ve dava konusu uyuşmazlığın o tarihten önceki geçerli düzenlemelere göre çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir.

23. İtiraz başvurusu üzerine karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesince 19/4/2017 tarihinde onanmıştır. Mezkûr başvuruda başvurucu, itiraz dilekçesinde özellikle emekli olunan tarihteki katsayılar üzerinden hesap yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 8/3/2018 tarihinde reddedilmiştir.

24. Nihai karar başvurucuya 3/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

25. Başvurucu 26/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

26. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi ve ikramiye hesaplamasının bir esasa dayandırılmadan yapılması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre ikramiye ödemesinde emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması, alacağın değer kaybetmesine yol açmaktadır.

29. Bakanlık görüşünde, kanunda başvurucunun talebine cevaz veren bir düzenleme olmadığı dikkate alındığında yürürlükteki mevzuata uygun işlemin hukuki dayanağının bulunduğu ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucuya emekli olduğu tarihteki koşullar dikkate alınarak ödeme yapılması yolunda işlem tesis edilmesinin ve yürürlükteki düzenlemelerin bu şekilde yapılmış olmasının kamu yararı amacı çerçevesinde sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacı taşıdığını bildirmiştir.

30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; her hukuki olayın nitelikleri ve gerekçeleri itibarıyla birbirinden farklı olduğunu, kendi hukuksal durumunun ve talebinin Bakanlık görüşünde yer verilen Anayasa Mahkemesi kararlarına konu başvuruların başvurusuyla aynı olmadığını ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü emekli ikramiyesinin enflasyon karşısında uğramış olduğu değer kaybının nazara alınmamasının ekonomik yönden mağduriyetine neden olduğuna ilişkin olup, tüm şikâyetler mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

32. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

33. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

34. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

35. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/7/1994 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettiği görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak bu ikramiye alacağına başvurucunun SGK'ya başvurduğu tarihten itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 16).

36. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1994 yılı Temmuz ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2012 yılı Eylül ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 18.099,98 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 107,50 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2012 yılı Eylül ayı itibarıyla TÜİK verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 19.457,50 TL’dir.

37. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 107,50 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 19.350 TL'dir. Bu durumda alacağın hak kazanıldığı tarihten bu yana enflasyonun %17.999,98 oranında arttığı, diğer bir deyişle başvurucunun alacağının %1'inden bile daha az bir miktara düşerek enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

38. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen on sekiz yılı aşkın süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır (benzer yönde bir karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu 42.529,15 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İncelenen başvuruda ikramiye ödemesinde emekli aylığının bağlandığı tarihin esas alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

45. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 19.457,50 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 36, 37). Buna göre maddi zararları karşılığında başvurucuya net 19.350 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Belirtilen maddi tazminat miktarı yeterli bir giderim sağladığından fazlaya ilişkin isteğin reddine karar verilmesi gerekir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 19.350 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİN GÜRCAN ÇAVDAROĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/16747)

 

Karar Tarihi: 16/6/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucu

:

Emin Gürcan ÇAVDAROĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir sosyal güvenlik ödemesinin değer kaybına uğratılarak yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu Başkanlığında hesap uzmanı olarak görev yapmakta iken 5/1/1990 tarihinde istifa etmiştir. Başvurucu daha sonra özel sektörde çeşitli işlerde Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi olarak çalışmıştır. SSK tarafından başvurucuya 1/8/2004 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

9. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

10. Başvurucu 18/6/2010 tarihli dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK), Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. SGK başvurucunun talebini reddetmiştir. Bu yazıda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmiştir. SGK ayrıca kanun koyucu tarafından bu konuda yapılan yeni düzenlemeye işaret etmiştir. 16/6/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinin birinci fıkrası "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin yürürlük tarihi ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlenmiştir. SGK'ya göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

A. Ankara 8. İdare Mahkemesindeki İlk Yargı Süreci

11. Başvurucu 3/8/2010 tarihinde Ankara 8. İdare Mahkemesinde (8. İdare Mahkemesi), talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve bahse konu emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte kendisine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

12. 8. İdare Mahkemesi 26/12/2012 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. 8. İdare Mahkemesince, emekli aylığının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının davalı SGK tarafından başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. 8. İdare Mahkemesi, emekli ikramiyesinin güncel tutarlara göre ödenmesinin kanuni bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun ödeme tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenmesi yönündeki isteminin reddine karar vermiştir.

13. 8. İdare Mahkemesinin idari işlemin iptaline dair mezkûr kararı üzerine başvurucunun otuz yıl üstü fiilî hizmet karşılığı olan 5.524,57 TL tutarında emekli ikramiyesi 4/4/2013 tarihinde başvurucuya ödenmiş ancak ikramiye, ödeme tarihindeki katsayılar yerine emekli olunan tarihteki katsayı üzerinden hesaplama yapılarak ödenmiştir. Ayrıca mahkeme kararında faize ilişkin hüküm bulunmaması nedeniyle herhangi bir faiz ödemesi yapılmadığı anlaşılmıştır.

14. Temyiz edilen karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunca 14/11/2013 tarihinde onanmıştır.

B. Ankara 4. İdare Mahkemesindeki İkinci Yargı Süreci

15. Başvurucu, bu defa mezkûr yargı kararına istinaden şahsına yapılan ikramiye ödemesi ile ilgili faiz işletilmemesi nedeniyle ödenen emekli ikramiyesine emekli olduğu tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar işletilecek yasal faizin de ödenmesi talebiyle 25/4/2013 tarihinde SGK'ya idari başvuruda bulunmuştur. SGK 24/6/2013 tarihinde mahkeme kararında faiz uygulamasına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu 3/6/2014 tarihinde mezkûr ret işleminin iptali ve emekli olduğu 1/8/2004 tarihinden ödemenin yapıldığı 4/4/2013 tarihine kadar geçen dönem için hesaplanacak yasal faizin ödenmesine karar verilmesi talebiyle Ankara 4. İdare Mahkemesinde (4. İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, yukarıda aktarılan olayları anlatarakreddedilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.

17. 4. İdare Mahkemesi 13/11/2015 tarihli kararıyla dava konusu işlemin Ankara 8. İdare Mahkemesinin mezkûr kararı ile iptal edilen işleme dayanak olan ilk başvuru tarihinden ödemenin yapıldığı 4/4/2013 tarihine kadar işletilecek yasal faiz ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısmının iptaline hükmetmiştir. Kararda ayrıca hesaplamanın yapıldığı 1/8/2004 tarihinden emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle yapılan ilk başvuru tarihine kadar işletilecek yasal faizin ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısım yönünden de ret hükmüne yer verilmiştir. 4. İdare Mahkemesi kararında sonuç olarak başvurucuya ödenen emekli ikramiyesi tutarı olan 5.524,57 TL için emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle yapılan ilk başvuru tarihinden ödemenin yapıldığı 4/4/2013 tarihine kadar işletilecek yasal faizin davalı idarece başvurucuya ödenmesine ve hesaplamanın yapıldığı 1/8/2004 tarihinden emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle yapılan ilk başvuru tarihine kadar işletilecek yasal faizin ödenmesi talebinin reddine hükmedilmiştir.

18. Karar gerekçesinde; hukuka aykırı bulunmak suretiyle iptal edilen işleme dayanılarak yapılan ödemeler için faiz işletilmesi gerektiği, uyuşmazlıkta idarenin ikramiye ödeme yükümlülüğünün başvurucunun idareye ikramiye ödenmesi talebiyle başvurduğu tarihte oluştuğu ve yasal faizin bu başvuru tarihinden işletilmesi gerektiği hususlarına yer verilmiştir.

19. Taraflar, karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi, istinaf başvurusuna konu kararın hukuka uygun olduğu ve kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı tespitiyle 5/4/2018 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.

20. Nihai karar 7/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 30/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, mahkeme kararıyla kazanmış olduğu emekli ikramiyesinin tarafına ödenmiş olmasına karşın bu haktan yoksun kaldığı sürelerin çok önemli bir bölümü için faiz hesaplaması yapılmamasından yakınmaktadır. Başvurucu 2004 yılında emekli olmasına rağmen bu yıldaki katsayılar üzerinden hesaplanan ikramiyenin 2013 yılında faiz işletilmeden aynen ödenmiş olması nedeniyle hak kaybına uğradığını ileri sürmektedir. Başvurucuya göre kıdem tazminatı sayılan tutarların özel kesim işverenleri tarafından geç ödenmesi hâlinde en yüksek faiz uygulaması ile kayıpların telafisi yoluna gidilmekte iken devlet tarafından yapılan geç ödeme ya da hiç ödememe durumlarında bu tür bir telafi yoluna gidilmemesi ayrımcı birnitelik taşımaktadır. Başvurucu, şahsına ödenen emekli ikramiyesine emekli olduğu tarihten itibaren değil de başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesinin hak kaybını tamamen gidermediğini ifade etmektedir. Başvurucu sonuç olarak hak kazandığı emekli ikramiyesinin geç ödenmesinden kaynaklanan değer kaybını telafi edecek bir faiz ödemesi yapılamamış olması nedeniyle eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, kanunda başvurucunun talebine cevaz veren bir düzenleme olmadığı dikkate alındığında yürürlükteki mevzuata uygun işlemin hukuki dayanağının bulunduğu ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucuya emekli olduğu tarihteki koşullar dikkate alınarak ödeme yapılması yolunda işlem tesis edilmesinin ve yürürlükteki düzenlemelerin bu şekilde yapılmış olmasının kamu yararı amacı çerçevesinde sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacı taşıdığını bildirmiştir.

B. Değerlendirme

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, emekli ikramiyesinin enflasyon karşısında uğramış olduğu değer kaybının nazara alınmamasının ekonomik yönden mağduriyetine neden olduğuna ilişkin olup iddiaları mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

27. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76).

28. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

29. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

30. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayalı olmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucunun emekli aylığının bağlandığı 1/8/2004 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettiği görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesaplanması da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır.

31. Ancak mahkeme kararında faize ilişkin hüküm bulunmaması nedeniyle bu ikramiye alacağına herhangi bir faiz ödemesi yapılmamıştır (bkz. § 13). Başvurucununşahsına yapılan ikramiye ödemesi ile ilgili faiz işletilmemesi nedeniyle ödenen emekli ikramiyesine emekli olduğu tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar işletilecek yasal faizin de ödenmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlem aleyhine açtığı davanın sonucunda tesis edilen karar gereğince başvurucuya ödenen emekli ikramiyesine emekli olduğu tarihten itibaren değil de SGK nezdinde yapılan başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesi yoluna gidilmiştir (bkz. §§ 15, 17). Bu durumda başvurucuya emekli ikramiyesi ödemesinde başvurucunun emekli olduğu tarih (1/8/2004) ile Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle SGK nezdinde yaptığı başvuru tarihi (18/6/2010) arasındaki dönem için yasal faiz uygulamasına gidilmemiştir. Buna göre de başvurucuya ödenen emekli ikramiyesinin anılan dönem içinde gerçekleşen enflasyon karşısında değer kaybına uğradığı açıktır.

32. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2004 yılı Temmuz ayındaki 100 TL'nin başvurucunun SGK nezdinde başvuru yaptığı 2010 yılı Haziran ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 163,40 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 5.524,57 TL tutarındaki emekli ikramiyesi alacağının 2010 yılı Haziran ayı itibarıyla TÜİK verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 9.039 TL’dir.

33. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 5.524,57 TL tutarındaki alacağının değer kaybını telafi edecek fark 3.514,43 TL'dir. Bu durumda alacağın hak kazanıldığı tarihten bu yana enflasyonun %63,64 oranında arttığı, enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

34. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle SGK nezdinde yaptığı başvuru tarihine kadar geçen yaklaşık altı yıla kadarki süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır(benzer yönde bir karar için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmışöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu hak kazanmış olduğu emekli ikramiyesinin geç ödenmesinden kaynaklanan değer kaybını telafi edecek bir faiz tutarının ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. Anayasa Mahkemesi, başvurucuya ödenen emekli ikramiyesine başvurucunun emekli olduğu tarih ile Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı hizmet süresi için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesi talebiyle SGK nezdinde yaptığı başvuru tarihi arasındaki dönem için yasal faiz uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin idari işlemden kaynaklandığı ancak yargı mercilerince de giderilmediği anlaşılmaktadır.

41. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle başvurucunun uğradığı zarar miktarı, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının uğradığı değer kaybı bedelidir. Bu değer kaybı bedelinin ise 3.514,43 TL olduğu yukarıda belirtilmiştir (bkz. §§ 32, 33). Bu durumda maddi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 4.000 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 4.000 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLKER EROLTU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/27765)

 

Karar Tarihi: 7/9/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucu

:

İlker EROLTU

Vekili

:

Av. Hakan TOPALOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, emekli ikramiyesinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/9/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri kapsamında 19 yıl 11 ay 23 gün süreyle hâkim olarak görev yapmış ve istifa ederek 30/9/1981 tarihinde görevinden ayrılmıştır.

10. Başvurucu bu tarihten sonra serbest avukat olarak çalışmış ve başvurucuya 1/1/1991 tarihinde, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri uyarınca yaşlılık aylığı bağlanmıştır.

11. Anayasa Mahkemesi 5/2/2009 tarihli ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararı ile 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 12. maddesinde yer alan "Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve" ibaresini, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu karar 5/6/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup 5/6/2010 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

12. Başvurucu 17/8/2010 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuş ve Emekli Sandığına tabi 19 yıl 11 ay 23 günlük süre için kendisine emekli ikramiyesi ödenmesini istemiştir.

13. SGK tarafından verilen 7/10/2010 tarihli cevapta, kanun koyucunun bu konuda yaptığı yeni düzenlemeye işaret edilmiştir. SGK 19/9/2010 tarihli ve 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrasının "Son defa bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi hükümlerinin uygulanmasını gerektiren görevlerde çalışmakta iken emekliye ayrılan ve..." şeklinde düzenlendiğini, bu düzenlemenin yürürlük tarihinin ise 5997 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca 1/6/2010 tarihi olarak belirlendiğini ifade etmiştir. SGK'ya göre söz konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yeni bir düzenleme yapılmış olduğundan emeklilik ikramiyesinin ödenmesi imkânı bulunmamaktadır.

14. Başvurucu 14/12/2010 tarihinde Ankara 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve toplam 40.449,74 TL emekli ikramiyesinin görevinden ayrıldığı 8/9/1981 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

15. Yargılama sırasında Mahkeme, SGK'dan başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süreleri esas alındığında (güncelleme yapılmaksızın) ödenmesi gereken emekli ikramiyesi miktarının ne kadar olduğunun hesaplanmasını ve bu hesaplamaya ilişkin belgelerin gönderilmesini istemiştir. SGK 14/12/2013 tarihinde verdiği cevapta, başvurucuya 506 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yaşlılık aylığının bağlandığı 1/1/1991 tarihinde yürürlükte bulunan memur maaş katsayısı ile taban aylığı esas alınarak ikramiyeye esas 19 tam hizmet yılına karşılık ödenebilecek ikramiye tutarının 36,44 TL olduğunu bildirmiştir.

16. Mahkeme 27/2/2013 tarihinde dava konusu işlemin iptaline, başvurucunun Emekli Sandığına tabi hizmet süresi için emekli aylıklarının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar gözetilerek 5434 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerine göre hesaplanan 36,44 TL emekli ikramiyesi tutarının SGK'ya başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine, kalan emekli ikramiyesi ile SGK'ya başvuru tarihinden önceki döneme ilişkin faiz isteminin reddine, reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 4.695,46 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak SGK'ya verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:

i. SGK yazısında belirtilen 5997 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile getirilen düzenleme Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli ve E.2010/81, K.2011/78 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

ii. Yargılama devam ederken 17/1/2012 tarihli ve 6270 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesi değiştirilmiş ve hizmet birleştirilmesi suretiyle emekli aylığı bağlananlara 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmalarının kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun sona ermiş olması kaydıyla emekli ikramiyesi ödenmesi öngörülmüştür. Ayrıca 6270 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 5434 sayılı Kanun'a eklenen geçici 223. maddeye göre bu maddenin yürürlük tarihinden önce birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara varsa açtıkları davadan vazgeçmeleri ve bu Kanun'un 89. maddesindeki şartların bulunması kaydıyla emekli ikramiyesi ödeneceği belirtilmiştir.

iii. 6270 sayılı Kanun'da 26/1/2012 tarihinden önce hizmet birleştirilmesi suretiyle emekli olan iştirakçiler hakkında bu kuralların uygulanacağı yönünde açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple uyuşmazlığın 6270 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan kanuni düzenlemeye göre çözümlenebileceği sonucuna varılmıştır. Bu çerçevede, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmetleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanan ancak Emekli Sandığına tabi bir görevden emekliye ayrılmadığı için kendisine emekli ikramiyesi ödenmeyen başvurucuya Emekli Sandığına tabi süreleri için emekli aylıklarının bağlandığı tarihte yürürlükte bulunan katsayılar dikkate alınarak emekli ikramiyesi ödenmelidir.

17. Karar taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde, hesaplama için bilirkişiye başvurulmasını istediği hâlde talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediğini, ikramiyenin hesaplanma yönteminin kararda gösterilmediğini, 1983 yılından bu yana paranın kullanıldığını ve dava konusu ettiği bedelin güncellenmiş ikramiye bedeli olduğunu belirterek hesapladığı güncel ikramiyenin 1/7/1983 tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte ödenmesini istemiştir. Temyiz incelemesini yapan Danıştay Onbirinci Dairesi (Daire) 12/10/2015 tarihinde kararın emekli ikramiyesine ilişkin kısmı yönünden temyiz istemlerinin reddine ve bu kısım açısından kararın onanmasına, SGK lehine hükmedilen nisbi vekâlet ücretinin ise Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine aykırılık teşkil edeceği ve mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle vekâlet ücreti yönünden kararın bozulmasına karar vermiştir.

18. Başvurucu ve SGK, onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Daire karar düzeltme istemini 7/6/2018 tarihinde reddetmiştir. Mahkeme kararının bozulan kısmıyla ilgili yapılan yargılama hakkında bireysel başvuru ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.

19. Nihai karar başvurucuya 10/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 10/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 7/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucu, emekli ikramiyesinin ödeme tarihindeki katsayılar esas alınarak ödenmemesi nedeniyle değer kaybına uğratıldığını ve Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararına uygun karar verilmediğini belirterek adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin Hikmet Kuleci, B. No: 2018/5145, 28/11/2018 kararında, aynı nitelikteki şikâyetleri içeren bireysel başvurunun mülkiyet hakkı açısından kabul edilemez bulunduğu belirtilmiştir.

25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

26. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin ödenmesine karar verilen emekli ikramiyesinin değer kaybına uğratılmasına ilişkin olduğu anlaşıldığından tüm şikâyetlerin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

28. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76). Bu ilkeler doğrultusunda inceleme mülkiyet hakkı kapsamında yapılacaktır.

29. Başvurucunun emekli ikramiyesi alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

30. Anayasa Mahkemesi; kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

31. Başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince -Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek- emekli ikramiyesinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Öte yandan başvurucunun ikramiye hesabında ödeme tarihindeki katsayıların esas alınması talebinin somut bir temele dayanmadığı, hesaplama yöntemi ve esasları bakımından takdir hakkının derece mahkemelerine ait olduğu değerlendirilmiştir (Ferda Yeşiltepe, § 74). Bununla birlikte yargılama makamlarının başvurucuya emekli aylığının bağlandığı 1/1/1991 tarihi itibarıyla emekli ikramiyesine hak kazandığını tespit ettiği görülmektedir. Nitekim ikramiyenin hesabı da bu tarihteki katsayılara göre yapılmıştır. Ancak başvurucunun bu ikramiye alacağına SGK'ya başvurduğu 17/8/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir (bkz. § 16).

32. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1991 yılı Ocak ayındaki 100 TL'nin, SGK'ya başvuru tarihi olan 2010 yılının Ağustos ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 117.139,41 TL'dir. Bu durumda alacağa hak kazanıldığı tarihten SGK'ya başvuru tarihine kadar enflasyonun %117,039.41 oranında arttığı ve alacağın enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.

33. Derece mahkemeleri başvurucunun alacağına SGK'ya başvurduğu 17/8/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar vermiştir. Bu durumda işletilmesine karar verilen yasal faizin SGK'ya başvuru tarihinden önceki dönem yönünden alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğramasının önüne geçemediği, yalnızca SGK'ya başvuru tarihinden sonraki dönem yönünden enflasyonun etkisini ortadan kaldırma kapasitesinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

34. Sonuç olarak başvurucunun emekli ikramiyesine hak kazandığı tarihten SGK'dan alacağını talep ettiği tarihe kadar geçen 19 yıl 7 aylık süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybı oranı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

41. İncelenen başvuruda emekli ikramiyesinin değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.

42. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. İdare Mahkemesine (E.2010/2888, K.2013/274) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN MÜJDECİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/34445)

 

Karar Tarihi: 16/3/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Berrak YILMAZ

Başvurucu

:

Hüseyin MÜJDECİ

Vekili

:

Av. İsmet UYAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, elektrik çarpması sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, 19/9/1988 tarihinde Şanlıurfa-Siverek ilçesi Bucak-Divan Köy yolunda at üzerinde yolculuk ederken elektrik teline değmesi sonucu sol kol ve sol ayak parmağının kesilmesi nedeniyle sakat kalmıştır.

3. Başvurucu, Siverek Asliye Hukuk Mahkemesinde 18/9/1989 tarihinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme davanın idari yargının görev alanına girdiğinden bahisle görev yönünden reddine karar vermiştir.

4. Başvurucu 23/11/1993 tarihinde Gaziantep İdare Mahkemesinde Tedaş Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğüne (İdare) 625.000.000 TL maddi, 325.000.000 TL manevi tazminat istemini içeren tam yargı davası açmıştır. Siverek Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından alınan 16/12/1991 tarihli bilirkişi raporunda olayın meydana gelmesinde 7/8 oranında davalı idarenin, 1/8 oranında başvurucunun kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 1/6/1992 tarihli raporunda ise başvurucunun 2/3 oranında işgücü kaybının olduğu belirtilmiştir. Mahkeme söz konusu raporları esas alarak 19/3/1996 tarihinde 400.000.000 TL maddi tazminatın adli yargıda dava açılan 18/9/1989 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesine, ayrıca 150.000.000 TL manevi tazminata, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine ve manevi tazminat talebine faiz yürütülmemesine karar vermiştir.

5. Kararın davalı idare tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) tarafından 14/12/1998 tarihinde kısmen onama kısmen bozma kararı (maddi tazminata ilişkin 30.000.000 TL'lik ve manevi tazminata ilişkin 4.000.000 TL'lik kısmının onanmasına, kararın bu kısmı aşan tazminata ilişkin kısmının bozulmasına) verilmiştir. Mahkeme 6/4/2000 tarihinde bozma kararına uymuş ve onanan kısımlar dışındaki tazminat istemlerinin reddine karar vermiştir. Karar başvurucu tarafından temyiz edilmiş ve Daire 8/5/2002 tarihinde kararın onanmasına karar vermiştir. Başvurucu 5/9/2002 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuş ve Daire 23/6/2004 tarihinde karar düzeltme talebini kabul etmiş ve Mahkemenin 6/4/2000 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme 6/4/2004 tarihinde kararında ısrar edilmesine karar vermiştir. Başvurucu ısrar kararını temyiz etmiş Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 24/12/2009 tarihinde ısrar kararının bozulmasına karar vermiştir. Israr kararının bozulması ile yeniden esasa kaydedilen davada Mahkeme 30/6/2010 tarihinde davanın yetki yönünden reddine karar vermiştir.

6. Şanlıurfa İdare Mahkemesi 28/1/2010 tarihinde maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabul kısmen reddine karar vermiştir. Mahkeme maddi tazminatın kısmen kabulü ile talep edilen 400 (400.000.000) TL'lik tazminatın dava açma tarihi olan 18/9/1989 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme manevi tazminatın kısmen kabulü ile 150 (150.000.000) TL'lik kısmının başvurucuya ödenmesine ancak manevi tazminata yasal faiz yürütülmesi talebinin reddine karar vermiştir. Daire 30/10/2013 tarihinde kararın manevi tazminata yasal faiz yükletilmemesine ilişkin kısım yönünden bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme bozma kararına uyarak 7/11/2014 tarihinde manevi tazminata ilk dava açma tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar vermiştir. Daire 6/6/2016 tarihinde onama kararı vermiştir. Karar düzeltme talebi aynı Dairece 3/5/2017 tarihinde reddedilmiştir.

7. Başvurucu nihai hükmü 9/8/2017 tarihinde öğrendikten sonra 28/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

10. Başvuru makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

13. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

14. Somut başvuru açısından sürenin başladığı tarih, tazminat davasının açıldığı 18/9/1989 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise kararın kesinleştiği 3/5/2017 tarihidir.

15. Anılan ilkeler ve idari yargıdaki yaklaşık 27 yıl 7 aylık yargılama süresi birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın makul sürede gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Yargılama sürecinde, başvurucuların tam yargı davasının hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ile gecikmesinde esaslı bir etkilerinin olmaması, davanın taraflarının çok fazla kişiden oluşmaması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar gözönünde bulundurulduğunda, bir bütün olarak idari yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı kanaatine varılmıştır.

16. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; mevzuata aykırı döşenen elektrik hattı nedeniyle sol elini omuz hizasından ve sol ayak parmağını kaybettiğini belirterek kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

21. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,§ 44).

22. Somut olayda derece mahkemesince hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ATK'ya bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Kurul, başvurucunun 2/3 oranında iş gücü kaybına uğradığını, tarafların kusur oranı dikkate alınarak hizmet kusuru bulunan idarenin tazminat ödemesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Mahkeme bu rapora dayanarak idarenin kusurlu olduğunutespit ederek davalı idarenin maddi ve manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.

23. Somut olayda başvurucunun iddialarının, konusunda uzman bilirkişi heyeti ve ATK raporunda değerlendirildiği görülmüştür. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada ve uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucuların iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı söylenebilir.

24. Ayrıca yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yargısal makamlarca kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri söylenemez.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu hüküm altına alınan tazminat miktarına uygulanan yasal faizin paranın enflasyon karşısındaki değer kaybını karşılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir (Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Gökhan Aksoy ve Diğerleri Başvurusu, B.No:2017/15182, 9/6/2021,§ 38).

29. Başvurucunun açtığı tam yargı davası Mahkemece kabul edilmiştir. Bu hüküm Danıştayca onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla söz konusu tazminat alacağının başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur.

30. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen tazminat alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak hükmedilmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 48-51). Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

31. Kamu kurum ve kuruluşlarından çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetlerde, kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılacaktır (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.[GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).

32. Somut olayda tazminat davası Danıştay Onuncu Dairesinin 3/5/2017 tarihli kararıyla nihai hâle gelmiştir. Mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağın enflasyon karşısında değer kaybına ilişkin dönem ise 19/9/1988 ile ödemenin yapıldığı 20/11/2018 tarihleri arasıdır.

33. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1988 yılı 9. ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2018 yılı 11. ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 887.363 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 400 TL tutarındaki tazminat alacağının 2018 yılı 11. Ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 3.549.452 TL’dir. Söz konusu alacağa yasal faiz işletilmesine karar verilmekle birlikte başvurucunun alacağı ile ilgili olarak ödeme tarihine kadarki enflasyon oranı artışı yasal faizin çok üzerinde olup % 886.478'dir.

34. Sonuç olarak başvurucunun idareye başvuru tarihinden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süre dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamındaki tazminat alacaklarının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında bulunması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 500.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca2.000.000 TL değer kaybı ödenmesini talep etmiştir.

37. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 117.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali bakımından uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

38. Başvuruda, başvurucunun tazminat alacağının değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu durumda söz konusu maddi zararının karşılığı olarak başvurucuya talebiyle sınırlı olarak net 2.000.000 TL maddi tazminat ödenmesi gerekir. Başvurucuya maddi tazminat ödenmesi mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçları anlamında yeterli bir giderim oluşturduğundan manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 117.000 TL manevi tazminatın, mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle net 2.000.000 TL maddi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 257,50 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.157,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesine (E.2014/540, K.2014/2302) ve Danıştay Onuncu Dairesine (E.2015/4614, K.2016/3033) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖKKAŞ ŞAHİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/11913)

 

Karar Tarihi: 19/1/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Zeynep Seyhan DEMEZ

 

 

2. Ertan ŞAHİN

 

 

3. Taner ŞAHİN

 

 

4. İsmail Tonguç ŞAHİN

 

 

5. Ayşe ŞAHİN

 

 

6. Ökkaş ŞAHİN

Başvurucular Vekili

:

Av. Şule BOYRAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, alacağın değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/4/2019 tarihinde Ö.K. tarafından yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu Ö.K. 28/6/2021 tarihinde vefat etmiştir.

8. Ö.K.nın mirasçıları Bakanlık görüşüne karşı 27/8/2021 tarihinde verdikleri beyan dilekçesinde başvuruyu devam ettirmek isteklerini bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucular bireysel başvuru devam ederken -28/6/2021 tarihinde- ölen Ö.K.nın mirasçılarıdır. Ö.K.nın ölümü sonrasında başvuruyu devam ettirmek istediklerini bildiren başvurucular bireysel başvurunun tarafı hâline gelmişse de anlatım kolaylığı açısından Ö.K. başvurucu olarak nitelendirilecektir.

11. Başvurucu 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri kapsamında görev yapmıştır. 5434 sayılı Kanun'a 13/11/1981 tarihli ve 2559 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen ek geçici 16. maddeyle, yirmi fiilî hizmet yılını veya elli beş yaş ve on fiilî hizmet yılını dolduran iştirakçilerden 31/12/1981 tarihine kadar emekliliklerini istememiş olanların resen emekliye sevk edilebilmeleri öngörülmüştür. Başvurucu bu kapsamda 29/1/1982 tarihinde resen emekliye sevk edilmiştir.

12. Anayasa Mahkemesi 3/6/2010 tarihli ve E.2009/33, K.2010/78 sayılı kararı ile 5434 sayılı Kanun'un ek geçici 16. maddesini, Anayasa'nın 2., 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Kararda, resen emekliye sevk edilecek kişilerin belirlenmesinde herhangi bir ölçüt getirilmeyerek inisiyatifin tamamen idareye bırakılmasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilmiştir. Bu karar 23/10/2010 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış olup aynı tarih itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

13. Başvurucu 5/10/2015 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuş ve yaş haddinden emekli olması durumunda alacağı emekli maaşının hesaplanarak ödenmesini istemiştir. SGK tarafından verilen 28/10/2015 tarihli cevapta, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği belirtilerek talep reddedilmiştir.

14. Başvurucu 4/1/2016 tarihinde Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesinde talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptali ve yaş haddinden emekli olması durumunda alacağı emekli maaşlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. Başvurucu ayrıca manevi tazminat ödenmesi talebinde de bulunmuştur. Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesi 13/1/2016 tarihinde davayı yetki yönünden reddetmiş ve dosyanın yetkili Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

15. Yetkisizlik kararı üzerine davaya bakan Ankara 7. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 11/2/2016 tarihinde, usulüne uygun düzenlenmediği gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar vermiştir. Başvurucu 7/3/2016 tarihinde dava dilekçesini yenilemiştir.

16. İdare Mahkemesi 31/10/2017 tarihinde idari işlemin iptaline, maddi tazminat talebinin kabulüne ve resen emekliye sevk tarihiyle yaş haddinden emekli olunacak tarihe kadar yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme manevi tazminat talebinin ise reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusu işlemin başvurucunun manevi değerlerinde bir eksilmeye yol açmadığı ve başvurucu tarafından duyulan acı ve üzüntünün tazminat verilmesini gerekli kılmadığı vurgulanmıştır.

17. Başvurucu, istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu, faizin alacağa hak kazanıldığı tarihten itibaren işletilmesi ve ayrıca manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ankara Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdari Dava Dairesi 15/2/2019 tarihinde, kararın usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir.

18. Nihai karar başvurucuya 19/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 17-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu, yoksun kaldığı parasal haklar için hak ediş tarihinden değil idareye başvuru tarihinden itibaren faize hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca manevi tazminata hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

22. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurucunun mülkünün bulunmadığı ve başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık esasa yönelik ise mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğunu ifade etmiştir.

23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin, ödenmesine karar verilen parasal hakların değer kaybına uğratılmasına ilişkin olduğu anlaşıldığından tüm iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

26. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Ferda Yeşiltepe kararı ile ortaya konulmuştur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-76). Bu ilkeler doğrultusunda inceleme mülkiyet hakkı kapsamında yapılacaktır.

27. Başvurucunun resen emekli edildiği tarih ile yaş haddinden emekli olacağı tarih arasındaki parasal haklarından kaynaklanan alacağının mevcut olduğu derece mahkemelerince kabul edilmiştir. Başvurucunun bu alacağının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur (Ferda Yeşiltepe, §§ 45-47). Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak ödenmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

28. Anayasa Mahkemesi; kanun koyucunun bir hak olarak öngördüğü veya kamu borcu hâline gelmiş ödemelerin geç yapılması nedeniyle mağdur olunduğu iddiasıyla yapılan başvurularda, alacakta veya hakka konu bedelde meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturması hâlinde mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; Ferda Yeşiltepe, §§ 63-76). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce hükmedilen alacak veya tazminatların enflasyon karşısında aşırı ölçüde değer kaybettiği başvurularda ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016, §§ 48-66; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 69-82).

29. Başvurucuya parasal haklarından kaynaklanan alacağının ödenmemesi suretiyle yapılan müdahale yönünden derece mahkemelerince, -Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da gözetilerek- talep edilen alacağın başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Bununla birlikte başvurucunun alacağına SGK'ya başvurduğu 5/10/2015 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmiştir. Bu durumda işletilmesine karar verilen yasal faizin SGK'ya başvuru tarihinden önceki dönem yönünden alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğramasının önüne geçemediği, yalnızca SGK'ya başvuru tarihinden sonraki dönem yönünden enflasyonun etkisini ortadan kaldırma kapasitesinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

30. Sonuç olarak başvurucunun parasal haklarına hak kazandığı tarihlerden SGK'dan alacağını talep ettiği tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu alacağın değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Belirtilen değer kaybı oranı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, § 75).

31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

32. Öte yandan İdare Mahkemesi, parasal haklarının geç ödenmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucunun manevi değerlerinde bir eksilmeye yol açmadığını ve başvurucu tarafından duyulan acı ve üzüntünün tazminat verilmesini gerekli kılmadığını belirterek manevi tazminat istemini reddetmiştir. İdare Mahkemesinin bu değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olmadığı kanaatine varılmıştır.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

34. Başvurucu; ihlalin tespiti ile parasal hakların doğduğu tarihten itibaren faize hükmedilmesine karar verilmesi, ayrıca 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

35. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

36. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

37. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

38. İncelenen başvuruda alacağın değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Mahkeme de ihlali giderememiştir.

39. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

40. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. İdare Mahkemesine (E.2016/1326, K.2017/3134) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RAMAZAN BAŞARAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/41999)

 

Karar Tarihi: 5/10/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Ramazan BAŞARAN

Başvurucu Vekili

:

Av. Osman YILDIZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, görevinden uzaklaştırılıp sonrasında iade edilen kamu görevlisinin sonradan ödenen aylıkları için faiz tahakkuk ettirilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 25/11/2019 tarihinde öğrendikten sonra 18/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Hami Çetiner (B. No: 2019/7982, 23/11/2021) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede sonradan ödenen maaşların faizsiz olarak ödenmesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği ve başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından diğer ihlal iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

4. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 3. İdare Mahkemesine (E.2019/390, K.2019/530) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.