Sayın Haşim Kılıç’ın konuşması kimilerince ‘hukuk manifestosu’ olarak yorumlanınca, sonraki hamlenin Cumhurbaşkanlığı adaylığının gündeme getirileceğiydi.
14 yıl öncesi AYM Başkanı Ahmet Necdet Sezer, yine bir 25 Nisan günü Anayasa Mahkemesi kuruluş yıldönümünde ‘hukuk manifestosu’ olarak nitelenen konuşmasından sonra 5 partinin ortak adayı gösterilmişti. Parti başkanlarının imzalarını taşıyan protokol ve parlamento dışından aday olabilmek için gerekli olan 100 milletvekilinin imzasından sonra 10.Cumhurbaşkanı seçilmişti.
7 yıl meşru, 3 ay 12 gün gayrı meşru olarak Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sezer’in Meclis’te üçüncü parti olan Fazilet Partisi’nin de desteğini alması ilginçtir.
Sezer’i destekleyen partiler arasında FP’nin nasıl yer aldığına geçmeden, Refah Partisinin kapatma davasını açan Vural Savaş’ın, Yargıtay Genel Kurulunca ikinci sırada aday gösterilmesine rağmen Cumhurbaşkanı Demirel tarafından Başsavcılığa atanmasında, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan ve merhum Alpaslan Türkeş’in önemli rol oynadığını hatırlatalım. Nasıl olur demeyin, yoksa belirli makamlara gelmek için ‘tedbir’ uygulayan, takiyye yapanların sadece ‘paralel örgüt’ mensupları olduğunu söyleme yanlışlığına düşersiniz.
Vural Savaş, Yargıtay Başsavcısı olunca 1997 yılı mayıs ayında Refah Partisi, 1999 mayısında da Fazilet Partisinin temelli kapatılması için dava açmıştı. Sonuçlar malum.
Peki Refah Partisi’nin kapatılma kararını kameralar karşısında gururla okuyan AYM Başkanı Sezer, Fazilet Partisi’nin desteğini nasıl almıştı ?
2000 yılında ‘yenilikçi kanat’ın temsilcisi olarak, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül yönetimi ele geçirme veya yeni parti oluşumunun ilk sinyallerini vermeye başlamışlardı. Abdullah Gül genel başkanlığa aday olmuş, delegelerden önemli destek görüp 521 oy almışsa da 633 oy alan Recai Kutan yeniden genel başkan seçilmişti.
Fazilet Partisi içinde fiilen ayrı bir grup olan ‘yenilikçi kanat’ın Meclis dışındaki lideri sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recai Kutan ile aynı görüşte idi.
O günlerde kendisini ziyaret eden üç dostu tarafından, Ahmet Necdet Sezer’in cumhuru temsil edecek vasıfları taşımadığı, özellikle inançlı kesimle ilgili önyargıları olduğu, öne çıkarılan hukukçu ve demokrat kimliğinin dindarlara karşı yaklaşımlarında geçerli olmadığı ifade edilerek Sezer’in desteklenmemesi yönünde uyarılarda bulunulduğu; Sayın Erdoğan’ın bu uyarılara karşılık, Sezer’in mesai arkadaşı olan, kendilerinin de çok güvendikleri bir kişinin olumlu referansı olduğunu, bu nedenle Sezer’i destekleyecekleri yönünde cevap verdiği ifade edilir.
Liderliğini Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ‘yenilikçi kanat’ ile birlikte tüm Fazilet Partililerin A.N. Sezer’i desteklemelerinde, Haşim Kılıç’ın telkin ve tavsiyelerinin ikna edici olduğu inkar edilmemektedir.
Sezer’i Cumhurbaşkanlığına taşıyan meşhur konuşma metinlerinin Sayın Haşim Kılıç tarafından hazırlandığı, demokrat ve Türkiye’nin önünü açabilecek bir aday olarak tavsiye edildiği de yalanlanmış değildir. Haşim Kılıç’ın AYM Başkanvekili seçilmesinde, bazı çevrelerin eleştirilerine karşın Ahmet Necdet Sezer’in kendisine verdiği desteğin, olumlu referans olmasında etkili olduğu söylenir.
Sezer’in, halkına soğuk, milletin inanç ve kadim değerlerine saygısız devletçi tavırları, idari eylem ve işlemlerde hükümete çıkardığı engeller, Sayın Erdoğan ve ekibine önemli bir ders oldu ki, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinde çıkarılan engeller karşısında asla geri adım atmama kararlığına vesile oldu diyebiliriz.
Bu nedenle ilk defa halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanı için, Ak Parti’nin göstereceği adayın Meclis dışından olmayacağı kesin olarak açıklandı.
Bir önceki yazımızda, 3 ay 12 gün gayrı meşru olarak Cumhurbaşkanlığı makamını Ahmet Necdet Sezer’in işgal etmesi karşısında, Anayasa’nın üstünlüğünü korumakla görevli organlardan hiç bir ses çıkmadığını ifade etmiştik. Sayın Haşim Kılıç’ın AYM Başkanvekili olduğu bu dönemde, Necdet Sezer, Cumhurbaşkanlığı’nı işgal etmekle kalmamış, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine dair Anayasa değişikliğinin iptali için AYM’ye dava açmıştır.
“5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un, öncelikle yok hükmünde olduğunun saptanması, olmaması durumunda şekil yönünden Anayasaya aykırılığı nedeniyle Yasanın tümünün iptali istemi” ile Sezer’in açtığı bu davada, ‘Necdet Sezer’in 7 yıllık görev süresinin 16 Mayıs 2007 tarihinde dolduğu, dava açtığı tarihte Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı olmadığı, Cumhurbaşkanlığına Meclis Başkanının vekalet etmesi gerektiği, bu nedenle AYM’ne dava açma yetkisi bulunmadığı’ gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, sonuçta verilen karar ne olursa olsun dilekçenin kabul edilip davanın esasına girilmesi Anayasa Mahkemesinin büyük bir ayıbıdır.
25 Nisan konuşması ile, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan’a siyasi parti başkanı üslubuyla ayar vermeye çalışan Sayın Haşim Kılıç’a şu soruyu sormak her vatandaşın hakkıdır:
Yukarıda sözünü ettiğimiz, 2007/72 Esas sayılı bu davada imzası bulunan, Başkanvekili Haşim Kılıç başta olmak üzere AYM sayın üyeleri, Cumhurbaşkanlığı’nın 3 ay 12 gün işgal edilmesi karşısında, Anayasa’nın üstünlüğünü koruyarak işgale son verecek bir karar niçin vermediler ?