Bilindiği üzere, bir futbol kulübü için en kazançlı transfer modeli, serbest statüde bulunan bir futbolcunun herhangi bir bonservis bedeli ödenmeden futbol kulübüne kazandırıldığı serbest oyuncu transferi modelidir. Bu modelde, transfer edilecek oyuncunun herhangi bir kulüp ile sözleşmesel bağlantısı olmadığı için transfer yapacak futbol kulübü herhangi bir takıma ücret ödemeden oyuncuyu renklerine bağlayabilmektedir. Görüldüğü üzere bedel ödenmeden yapılan bu transferler, futbol kulüpleri için oldukça ekonomik transferlerdir. Ancak futbol tarihine baktığımızda ise serbest oyuncu transferlerinin oldukça yeni bir kavram olduğu görülecektir. Çünkü başlıkta da yer alan ve futbol biliminin mihenk taşlarından olan “Bosman Kararı” ile bu kavram hayatımıza girmiştir. Bu karardan önceki dönemlerde futbolcular, bağlı oldukları kulüp ile sözleşmeleri sona erince kendiliğinden serbest oyuncu statüsünü kazanamıyorlar ve dolayısıyla da serbest olarak istediği futbol kulüplerine transfer olamıyorlardı. Futbolcu ile kulübü arasındaki sözleşmesel bağ sona ermiş olsa bile futbolcunun bir başka futbol kulübünde forma giyebilmesi için eski kulübüne bonservis bedeli ödenmesi gerekiyordu. Hal böyle olunca futbolcuların eli kolu bağlanmış ve kariyerleri futbol kulüplerinin inisiyatifine bırakılmış oluyordu. Ta ki, futbol oyunculuğundan ziyade verdiği hukuk mücadelesiyle ünlenen Jean Marc Bosman ve avukatlarının 15.12.1995 tarihinde Avrupa Adalet Divanı nezdinde görülen yargılama neticesinde aldıkları karara kadar. Bu tarihten sonra futbol artık daha da fazla bir şekilde sadece futbol olmayacaktı.

I. Bosman’dan Önce

Bosman’ın verdiği hukuk mücadelesi nihayetinde Avrupa Adalet Divanı tarafından verilen meşhur karardan önce futbol dünyası günümüzden oldukça farklı konumdaydı. Eski dönemde bütün sözleşmeler 30 Haziran tarihinde sona erecek şekilde düzenleniyordu. Futbolcu ile kulübü arasındaki sözleşmenin sona ermesinden önceki 26 Nisan tarihine kadar olan süreçte kulüp, futbolcuya yeni bir kontrat önermek zorunda idi. Futbolcu ise bu kontratı kabul yahut reddetmekte serbestti. Eğer futbolcu bu teklifi reddederse, ret tarihini müteakip mayıs ayı içerisinde futbolcu, üçüncü bir kulüp tarafından eski kulübüne net yıllık gelirinin 2-14 katı arasındaki bir bedel (futbolcunun yaşına göre değişmektedir.) ödenmesi ile eski kulübünün rızası aranmaksızın transfer edilebiliyordu. Mayıs ayı içerisinde de futbolcuya herhangi bir transfer yapılmazsa daha sonraki transfer sürecinde futbolcu eski kulübü ile yeni kulübünün anlaşması ile transfer edilebiliyordu. Ancak futbolcu sözleşmesi bitmiş olsa dahi kendi başına başka bir kulübe transfer olamıyor her halükârda eski kulübünün rızası aranıyordu. Eğer bu dönemde oyuncuya üçüncü bir kulüp tarafından teklif yapılmaz ise transfer sezonunun sonuna yakın eski kulübü asgari 26 nisanda yaptığı teklif şartları olacak şekilde yeni bir sözleşme önermek zorunda idi. Futbolcu, bu teklifi de kabul yahut reddedebilirdi ancak bu teklifi de reddederse eski kulübünde oynayamaz aynı zamanda başka bir takıma da gidemezdi. Görüldüğü üzere bu düzen kulüplerin elini güçlendiriyor ve futbolcuları da savunmasız bırakıyordu. Nihayetinde, bir sürü futbolcu ve dolaylı olarak da futbol bu düzenlemelerden zarar görmekte idi.

II. Jean Marc Bosman

30 Ekim 1964’te Belçika’da dünyaya gelen Jean-Marc Bosman. Futbol kariyerine 1983’te Standard de Liege takımında başladı, 1988-1990 arasında Belçika 1. Lig takımlarından RFC Liège’nin formasını giydi. Yazılanlara göre, hayatını futboldan kazanacak kadar iyi bir orta saha oyuncusuymuş. O yıllarda Belçika Genç Milli Takımı’na kadar yükselirken, takımında ilk 11’de sahaya çıkıyor, ancak yeterli para kazanmıyordu. Sözleşmesinin bitimine yakın, kulübüyle pazarlığa girişiyor, 1 yıllık bir sözleşme karşılığı aylık 750 avro öneriliyordu. Bu rakamı kabul etmeyen futbolcu kendisine daha fazla para verecek bir kulüp arayışına girmişti.1990 senesinin yaz aylarında takımıyla olan sözleşmesi sona ermiş, Fransa 2. Lig takımlarından Dunkerque’den aldığı transfer teklifine olumlu yanıt vermişti. Ancak Liege kulübü bu transferin gerçekleşmesi için bonservis bedeli talep ediyor, Dunkerque kulübü istenen parayı vermemekte diretiyordu. Neticede bu transfer gerçekleşmedi, futbolcunun maaşı ilk on birde yer almadığı için aylık 750 avroya düşmüştü. Bu durumu kabullenmeyen Bosman, konuyu Liege mahkemelerine taşıdı ve Liege kulübü, Belçika Futbol Federasyonu ve UEFA’ya karşı dava açtı. Dava ‘restraint of trade’ (ticaret hakkının kısıtlanması) üzerine kurulmuş, Avrupa’daki transfer sisteminin geçerliliğini sorguluyordu. Yerel mahkeme futbolcunun dava konusunda haklılığını vurgulayarak, lehte karar verdi ve davayı bir üst mahkemeye, Avrupa Adalet Divanı’na havale etti. Dava Lüksemburg’da Avrupa Adalet Divanı’nda bir kez daha tartışıldı. 15 Aralık 1995’te futboldaki transfer sistemini altüst edecek karar çıkıyordu. Karara göre, günümüzde futbolun ekonomik sektör olduğu, futbolcuların sözleşmelerinin bitiminin ardından bonservis gibi kısıtlamalarla transferlerinin engellenmesinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığı vurgulanıyor, sözleşme sonunda serbest kalma hakkını tanıyordu.

Jean-Marc Bosman davayı kazanmıştı...

Ancak futbolcu adına işler hiç de beklendiği gibi gitmedi. 26 yaşında başladığı hukuk sürecini 31 yaşında tamamlamıştı. Dava sürerken Belçika’nın alt liglerinde sürdürdü futbol yaşantısını, kısa bir süre Hint Okyanusu adası Reunion’da şansını denedi. Futbol kariyerinin sonlarına doğru Belçika takımı Charleroi onu kadrosuna dahil etti. Ancak geçmişte yaşananlardan dolayı kulüpler onu ‘yüksek risk’ kategorisinde görüyordu: Futbolun problemli çocuğu! Hangi kulüp, hakkını mahkeme kapılarında aramış bir topçuyu kadrosunda görmek isterdi ki! Bir süre ayda 650 sterlin karşılığında takımda forma giyen Bosman, maddi sorunlar yüzünden eşinden ayrılmıştı. Charleroi’daki evinin kirasını ödeyemeyecek duruma geldiğinde ailesinin evinin garajında yaşamaya başladı. Futbolseverler arasındaki genel inanış, dava sonunda çok para kazandığı, evlere, lüks arabalara sahip olduğu yönündeydi. Oysa tüm servetini, davasını özetleyen “Who’s the Boz” (Patron kim?) adını verdiği t-shirt üretimine yatırmış ama o işten para kazanamamıştı. Zamanla sefalete düştü, alkol illetine bulaşmış ailesinden uzaklaşmıştı. Yalnızlık ve depresyonla geçen zamanlarda bir süre alkol tedavisi gördü. Hastaneden çıktığında en büyük zaferinin Bosman kuralı değil, alkol illetini yenmek olduğunu dile getiren Bosman şu sıralar oldukça mütevazi bir şekilde Belçika’da yaşamını devam ettirmekte.[1]

III. Hukuki Süreç

Bosman ile Liege kulübü arasında 1988 senesinde imza edilen kontrat uyarınca; Bosman 1988/1990 seneleri arasında aylık ortalama 120.000 Belçika Frangı karşılığında Liege kulübü adına futbol oynayacaktı. Bu şekilde devam eden sürecin sonunda aralarındaki kontratın sonlanmasına yakın Liege kulübü tarafından aylık 30.000 Belçika Frangı ödemeyi taahhüt eden yeni bir kontrat önerilse de bu kontrat Bosman tarafından reddedilmişti. Yukarıda izah edilmiş olan mayıs ayı içindeki tek taraflı rıza transferi için kulüp tarafından 11.743.000 Belçika Frangı antlaşma tazminat bedeli tensip ediliyor ve bu oldukça yüksek olan meblağı ödemeye hiçbir kulüp yanaşmıyor. Sonrasında Dunkirk isimli kulüp tarafından geçici transfer ilişkisi kurulması teklifi ortaya atılıyor ve bu teklif hem Liege kulübü hem de Bosman tarafından kabul ediliyor ancak daha sonraki süreçte Dunkirk kulübünün vaad ettiği bedeli ödeyemeyeceğini düşünen Liege kulübü transfer ilişkisinin kurulması için gerekli olan belgeleri Fransa Futbol Federasyonu’na göndermiyor ve transfer gerçekleşmiyor. Burada çok ciddi şekilde mağdur edildiğine ve maddi manevi zarar gördüğüne inanan Bosman 8 Ağustos 1990 tarihinde, uzun seneler sürecek ve nihayetinde futbol tarihine derinden etki edecek olan o meşhur davasını Liege Asliye Hukuk Mahkemesinde açmıştır. Açtığı bu davada, kendisine yapılan bu muamelelerin işçilerin dolaşım serbestisi ilkesine aykırı olduğundan bahisle mevcut durumun düzeltilmesini ve uğradığı zararların karşılanmasını ve dava süreci boyunca geçici olarak aylık kendisine 100.000 Belçika Frangı ödenmesine karar verilmesini talep ediyor. Bunun üzerine 09 Kasım 1990 tarihinde mahkeme oluşturduğu ara karar ile Belçika Futbol Federasyonu ile Liege kulübünün Bosman’a aylık 30.000 Belçika Frangı ödeme yapmasına ve futbolcunun serbest dolaşımının Liege kulübü tarafından engellenememesine karar vermiştir. Bu karardan sonra Bosman, dava süreci boyunca birçok alt lig takımlarında forma giymiştir. 28 Mayıs 1991 tarihinde Liege temyiz mahkemesince ilk derece mahkemesinin verdiği ara karar kısmen kaldırılmışsa da futbolcunun serbest dolaşımı ve futbolcuya ödenen aylık meblağda herhangi bir değişiklik olmamıştır. Sonraki süreçte davaya Belçika Futbol Federasyonu, UEFA, Dunkirk ve birkaç futbolcu sendikası da katılmış ve dava kapsam olarak tüm Avrupa’yı kasıp kavurmaya başlamıştır. 9 Nisan 1992 tarihinde Bosman taleplerini değiştirerek mevcut transfer kuralları ile vatandaşlık hükümlerinin uygulanabilir olmadığından bahisle UEFA aleyhine bildirimde bulunmuştur. 11 Haziran 1992 tarihinde Liege Asliye Hukuk Mahkemesi, nihai kararını oluşturarak Bosman’ı haklı bulmuş ve UEFA, Belçika Futbol Federasyonu ve Liege Kulübünün Roma Antlaşması md.48’e açıkça aykırı olan davranış ve tutumlarından dolayı cezalandırılmalarını belirtirken Dunkirk kulübünün ise Bosman aleyhine verdiği zarara dair herhangi bir delilin bulunmamasından dolayı cezalandırılamayacağını beyan etmiştir. Bu kararın temyiz mahkemesine götürülmesi üzerine Liege Temyiz Mahkemesi kararı hukuka uygun bulmuş ve hatta mevcut yönetmeliklerle düzenlenen statünün Roma Antlaşmasının 86. maddesi kapsamında yasaklanan rekabet suçlarından olabileceğini belirterek durumu iki sorun olacak şekilde Avrupa Adalet Divanına yöneltmiştir.

IV. Bosman Kararları

Açılan davayı sonuçlandıran Avrupa Adalet Divanı;

1) Öncelikle, futbolun bir ekonomik sektör olarak kabul edilmesi gerektiğini; futbol dahil tüm profesyonel spor dallarının, birer ekonomik alan ve aktivite olarak görülmesi gerektiğini;

2) Avrupa Topluluğu vatandaşı futbolcuların, kontratlarının bitiminin ardından bonservis gibi kısıtlamalarla transferlerinin engellenmesinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığını;

3) AB vatandaşı futbolcuların milliyetlerine dayalı herhangi bir kısıtlamanın (en fazla 5 yabancı oyuncu oynatma kuralı) milli takımlar dışında, yapılmasının yasadışı olduğunu;

4) Bu konuda kulüpler tarafından yapılacak rekabeti engelleyici centilmenlik anlaşmaların Avrupa Komisyonu tarafından en ağır şekilde cezalandırılacağını;

5) Bu kararların, bundan sonraki gelişmelere de kaynak olacağını, gerekçeli kararında hükme bağlamıştır.

V. İyi mi oldu, kötü mü oldu?

1800’lü yılların sonunda da İngiltere’de “Futbolcular oyun oynamaları karşısında para almalılar mı? Eğer alırlarsa futbolun amatör ruhu biteceğinden futbol artık sadece ekonomik bir unsur haline mi gelir?” gibisinden sorularla tartışmalar dönüyordu. Yaşanan süreçte futbolcuların yaptıkları işi belli bir bedel karşılığında yapmasının futbolu geriye değil de katmer katmer ileriye götürdüğünü, insanların futbola olan ilgisinin arttığını ancak futbol camiasındaki spor bilincinin ve ruhsal tatmin kaygısının gerilediği gözlemlendi.

Her ne kadar en doğru cevabı daha uzun vadede zaman söyleyecek olsa da Bosman kararından sonra futbolun çağ atlayarak göz ardı edilemez bir global ekonomi haline geldiğini ve bunun doğrultusunda da futbolun ve futbola olan ilginin ciddi şekilde pozitif etkilendiğini söyleyebiliriz. Futbolun ilk yıllarındaki profesyonellik geçişinin aksine spor bilincinde veya ruhsal tatmin kısmında bir gerileme olduğunu söylemek mümkün gözükmüyor. Zira bu karardan önce spor kulübü sahiplerinin hegemonyası ve anti-profesyonelliği söz konusu iken bu kararla her iki tarafın da böyle davranabilmesinin önü açıldı. Bir başka deyişle; mağdura da fail olma yeteneği verildi.

Bosman kararının gelmesiyle ortaya, duyguların iyice geri planda kaldığı, vahşi bir spor camiası ve bu vahşiliğin gölgesinde yüksek ücretlerle şımartılmış futbolcular çıktı. Her ne kadar Financial Fair Play vb. uygulamalarla bu ortam yumuşatılmaya çalışılsa da günümüz futbolu “Parayı verenin düdüğü çaldığı” bir sektör olmayı aşamadı. Elbette ki; Bosman kararları futbol için paha biçilemez değerdedir ancak bu kararların getirdiği serbestliğin iyice denetimsiz bırakılması futbolu, futbolun aslı olan değerlerden uzaklaştırarak bambaşka bir boyuta getirmiştir. Nihayetinde; ortaya, aslından oldukça uzak, paranın en büyük silah olduğu bir sektör çıktı ve bu sektörde eskilerin aksine futbolcular takımlarının renklerine değil de paranın yeşiline aşık.

-------------------

[1] https://www.birgun.net/haber/avrupa-futbolunu-degistiren-futbolcu-jean-marc-bosman-218436