1. Giriş

Eşlerden birinin vefat etmesi halinde sağ kalan eşin gerek aile hukukundan gerek ise miras hukukundan doğan birtakım hakları gündeme gelmekte olup yazımızda sağ kalan eşin bahse konu hakları hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır.

1.1. Zümre Sistemi

Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 499. ve 506. Maddeleri uyarınca, sağ kalan eşin miras ve saklı pay oranı hangi zümre ile birlikte mirasçı olduğuna bağlı olarak değişkenlik göstermesi nedeni ile öncelikle Türk Miras Hukuku’nda uygulanan “zümre sistemi” hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse;

- Miras bırakanın alt soyu (çocukları, torunları ve devam eden alt soyu) birinci zümreyi,

- Miras bırakanın ana ve babası ile kardeşleri, yeğenleri ve onların alt soyu ikinci zümreyi,

- Miras bırakanın büyük anaları ile büyük babaları ve onların alt soyu ise üçüncü zümreyi oluşturur.

Zümre sisteminde, sırası ile her bir zümrenin varlığı bir sonraki zümrenin mirasçılık sıfatı kazanmasının önüne geçmektedir. Örneğin, miras bırakanın çocuklarının varlığı miras bırakanın ana ve babasının mirasçı olmasını engellemektedir.

Bu bağlamda eşin yukarıda belirtilen zümrelerle veya tek başına mirasçılığı irdelendiğinde;

2. Sağ Kalan Eşin Birinci Zümre İle Birlikte Mirasçılığı

Eşlerden biri vefat ettiğinde sağ kalan eş birinci zümre ile birlikte mirasçıysa terekenin, yani miras bırakanın vefat ettiği tarih itibariyle geride bıraktığı hak ve borçların üzerinde ¼ oranında yasal miras payı hakkında sahip olur. Bu durumda sağ kalan eşin saklı pay oranı ise yasal miras payının tamamıdır.

Sağ kalan eşin miras payından arta kalan tereke üzerindeki ¾ oranındaki pay ise miras bırakanın çocukları arasında eşit bir şekilde paylaşılacaktır. Miras bırakanın çocukları hayatta değilse, miras bırakanın torunları ve onların alt soyu mirasta hak sahibi olacaktır.​​​​​​​

2.1. Sağ Kalan Eşin İkinci Zümre İle Birlikte Mirasçılığı

Miras bırakanın geride altsoyu yani birinci zümresi yoksa, sağ kalan eş ikinci zümre ile birlikte mirasçı olacaktır. Bu durumda sağ kalan eşin tereke üzerinde ½ oranında yasal miras hakkı, yine ½ oranında da saklı payı bulunmaktadır.

Miras bırakanın terekesinde geriye kalan ½ oranındaki mirası ise ikinci zümreye intikal edecek olup miras bırakanın ana ve babası arasında eşit bir şekilde paylaşılacaktır. Miras bırakanın ana ve babası hayatta değilse miras bırakanın kardeşleri, kardeşleri hayatta değilse yeğenleri arasında eşit paylaşılacaktır.​​​​​​​

2.2. Sağ Kalan Eşin Üçüncü Zümre İle Birlikte Mirasçılığı

Miras bırakanın birinci ve ikinci zümresinde yasal mirasçısı yoksa, sağ kalan eş üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olaraktır. Sağ kalan eşin üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olduğu durumlarda tereke üzerinde ¾ oranında yasal miras payı bulunmaktadır. Bu durumda sağ kalan eşin saklı payı ise terekenin 9/16’sı oranında olacaktır.

Miras bırakanın geriye kalan ¼ oranındaki miras payı ise üçüncü zümreye intikal edecek olup miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları arasında eşit bir şekilde paylaştırılacaktır. Miras bırakanın büyük ana ve babaları hayatta değilse miras payı amca, dayı, teyze, hala arasında eşit paylaşılacaktır.

Eğer miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ile amca, teyze, hala, dayısı hayatta değilse, miras bırakanın kuzenleri mirasçı olamayacak, bu durumda sağ kalan eş miras payının tamamına sahip olabilecektir.​​​​​​​

2.3. Sağ Kalan Eşin Tek Başına Mirasçılığı

Eşlerden biri vefat ettiğinde geride birinci ve ikinci zümreden hiç mirasçı yoksa, üçüncü zümrenin de zümre başları (miras bırakanın büyük ana- büyük babası ile hala, dayı, teyze ve amcası) miras bırakandan önce vefat etmişse sağ kalan eş tek başına mirasın tamamına sahip olacaktır. Eşin tek başına mirasçı olduğu durumda ise saklı payı terekenin ¾ ‘ü oranında olacaktır.

3. Sağ Kalan Eşin Mal Rejiminin Tasfiyesinden Doğan Hakları

Eşlerden birinin vefatı halinde sağ kalan eş, aile mahkemesinden evlilik birliğinin ölümle sona ermesi nedeniyle mal rejiminin tasfiye edilmesini talep edebilecektir. Şayet eşler evlilik birliğini kurarken başkaca bir mal rejimini seçmedilerse yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında miras bırakanın malları öncelikle tasfiye edilecektir. Sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesi konusunda herhangi bir talebi olmaması halinde ise direkt olarak miras paylaşımına geçilecektir.

Sağ kalan eşin evlilik birliğinin kurulması tarihinden itibaren edinilen mallar üzerinde;

- 2002 öncesinde edinilen mallar üzerinde katkı payı alacağı,

- 2002 sonrası edinilen mallar üzerinde ise katılma ve değer artış payı alacağı hakkı vardır.

Sağ kalan eş tarafından açılan mal rejiminin tasfiyesi davasından sonra geriye kalan tereke üzerinde eşin yasal mirasçılığı ise aynen devam edecektir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, konuya ilişkin vermiş olduğu  2011/1293 E.  2011/1521 K. 11.3.2011 T. sayılı kararında;

“Taraflar 02.08.1986 tarihinde evlenmişler, Abdullah'ın 14.08.2004 tarihinde ölümü ile mal rejimi sona ermiştir ( TMK'nın 225/1. m. ). Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TMK'nın 170. maddesi uyarınca "mal ayrılığı" bu tarihten ölüm tarihine kadar ise 4721 sayılı TMK'nın 202. maddesi uyarınca "edinilmiş mallara katılma" rejimi geçerlidir. Dosya içeriğine, banka, tapu ve nüfus kayıtlarına, bilirkişi raporuna, Hatay Aile Mahkemesi'nin 2008/384 E. 2008/643 K. sayılı dava dosyasına ve tanık anlatımlarına göre; mal rejiminin sona erdiği Abdullah'ın ölüm tarihinde banka hesabında bulunan 47.005,93 TL'nin 46.806,28 TL'sinin eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde ölen eş adına bankaya yatırılan edinilmiş mal olduğu, söz konusu paranın kişisel mal olduğu ileri sürülmüşse de davalı tarafça kanıtlanamadığı ( TMK'nın 222/3. m. ), bu miktar üzerinde sağ eş davasının 1/2 oranda katılma-alacağının bulunduğu ( TMK'nın 231, 236/1. m. ) sabittir. Sağ eşinin, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı terekeye ait borç olup, bu borç çıktıktan sonra ölen eş Abdullah üzerinde kalan diğer yarı pay mirasçılar arasında miras hukuku hükümlerine göre paylaştırılır. Sağ eş davacının ölen eş Abdullah üzerinde kalan diğer yarı pay üzerinde de miras hakkı bulunmaktadır.”

Şeklinde hüküm kurmuştur. Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesinden doğan hakkı, terekeye ait bir borçtur. Dolayısı ile öncelikle eşin mal rejiminin tasfiyesinden doğan haklarının hesaplanması, akabinde ise miras paylaştırılması işlemine geçilmelidir.

Ancak, miras paylaşımı yapıldıktan sonra açılacak olan mal rejiminin tasfiyesi davalarının kabulü zamanaşımı süresi olan ölüm tarihinden itibaren 10 yıllık süre içerisinde açılması koşulu ile kabul edilebilecektir. Buna karşılık mirasçıların da sağ kalan eşe karşı mal rejiminin tasfiyesi davası açması mümkündür. Bu halde ise mal rejiminin tasfiyesi değeri terekenin aktifinde yer alacaktır. 10 yıllık zamanaşımı süresi, mirasçılar tarafından açılacak mal rejiminin tasfiyesi davalarında da geçerlidir.

Burada üzerinde durulması gereken diğer bir konu ise sağ kalan eş üzerinde alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, sağ kalan eş tarafından açılan mal rejiminin tasfiyesi davalarında alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi hakkında vermiş olduğu 2018/15634 E. 2019/10859 K. 3.12.2019 T. Sayılı İlamında;

“Dava, ölüme bağlı mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğine ilişkin olup davacı temyize konu davayı terekenin alacaklısı sıfatıyla açmış ise de; davacı da dahil davanın tarafları, ortak mirasbırakan ...'in mirasçısıdırlar ve tereke borçlarından kanuni düzenlemeler çerçevesinde hepsi de sorumludurlar. Başka bir anlatımla, mirasçılık sıfatına sahip olduğundan (TMK madde 499), alacaklı ve borçlu sıfatı davacı sağ eş de kısmen birleşmiştir.

Tüm bu açıklamalar nedeniyle, davacı mirasçı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle talep ettiği ve terekeye ait borç sayılan alacak miktarından, davanın mirasçılar arasında görülmesi nedeniyle, davacı da dahil bütün mirasçılar miras payları oranında sorumludurlar. Buna göre, somut olayda hüküm altına alınan tereke borcundan davacının da miras payı oranında sorumlu olduğu göz önünde bulundurularak temyiz eden davalıların miras payları oranında sorumlu olduğunun hüküm fıkrasında gösterilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.”

Şeklinde hüküm kurmuştur. Mirasçı olarak terekenin borçlarından sorumlu olan eşin, terekeye karşı kendi alacağından da sorumlu olduğu Yargıtay tarafından kabul edilmiştir.

4. Sağ Kalan Eşin Aile Konutu ve Ev Eşyaları Üzerindeki Hakları

Eşlerin birlikte yaşamlarını sürdürdükleri, sürekli kalmak niyeti ile barındıkları, yaşam merkezi haline gelen konut hukukumuzda “aile konutu” olarak kabul edilmektedir. Hukukumuz, eşlerin birlikte yaşadıkları konut ve ev eşyaları üzerinde sağ kalan eşe birtakım ayrıcalıklar tanımıştır.

TMK’nın Aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi başlıklı 652. Maddesine göre, eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.

Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya miras bırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir.

TMK’nın 240. Maddesi ise 652. Maddesine paralellik göstermekte olup görece özel nitelikte bir düzenlemedir. İlgili maddeye göre sağ kalan eş, katılma alacağından mahsup edilmek üzere aile konutunun ve ev eşyalarının mülkiyet hakkının kendisine verilmesini veya ayni bir hak tesis edilmesini talep edebilir. Uygulama açısından TMK'nın 240 ile aynı Kanun'un 652. maddesi arasında ortak bir yön bulunduğu ve ortak bir konuyu düzenledikleri görülmekle birlikte aralarında bazı farklar da bulunmaktadır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/5677 E. , 2014/14501 K. Sayılı ilamında;

“TMK'nun 240. maddesine göre, mal rejimi ölüm nedeniyle sona erdiğinde, sağ kalan eşin bu rejimden kaynaklanan ayni hakkını düzenlemektedir. Yani edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında mülkiyet hakkının tanınmasını öngörmektedir. TMK'nun 652. maddesinde ise, eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun, sağ kalan eşin, tereke malları arasında yer alan konut veya konut eşyası üzerinde mirastan kaynaklanan ayni hakkını düzenlemektedir. TMK'nun 240. maddesi gereğince sağ kalan eşin, konut ve ev eşyası üzerinde ayni hak isteğinde bulunabilmesi için bazı koşulların varlığı aranmaktadır. Örneğin, eşler arasında katılma rejiminin bulunması, katılma rejiminin ölüm nedeniyle son bulması, sağ kalan eşin olması, sağ kalan eşin katılma alacağının doğması ve sağ kalan eşin ayni hak talep etmesi gibi koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir. TMK' nun 652. Maddesi gereğince, sağ kalan eşin konut ve konut eşyası üzerinde ayni hak istemesinin koşulları ise; ölüm olması, sağ kalan eşin varlığı ve mirasçı olması, tereke malları arasında eşlerin birlikte yaşadıkları konut veya konut eşyasının bulunması ve sağ kalan eşin konut veya konut eşyasında ayni hak talep etmesi gibi koşullar öngörülmektedir.”

Şeklinde karar vermiştir. Görüldüğü gibi, TMK'nın 240 ve 652. maddeleri görünürde ortak yönleri bulunduğu halde uygulama alanları ve aranan koşullar açıklandığı gibi farklıdır. Katılma alacağı ya da değer artış payı alacağı yok ise, mülkiyet hakkının tanınması TMK'nın 240. maddesi gereğince istenemez. TMK' nın 652. maddesine dayanan ölüm halinde ise, mal rejimi türü ne olursa olsun, konut ve konut eşyası üzerinde sağ kalan eşin ayni hakkı tanınmıştır.

5. Boşanma Davası Devam Ederken Eşlerden Birinin Vefatı

Türk Medeni Kanunu’nun 181. Maddesine göre, boşanan eşler bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.

Yine aynı maddeye göre, boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de eşler birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.

Burada önemle belirtmek gerekir ki, boşanma davası açma hakkı kişiye sıkı bağlı olan bir haktır. Mirasçıların dava hakkının düzenlendiği TMK’nın 159. Maddesi de paralel olarak evlenmenin butlanını dava etme hakkının mirasçılara geçmediğini düzenlemiştir. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi konuya ilişkin olarak vermiş olduğu 2013/15088 E. 2014/9135 K. 9.5.2014 T. Sayılı kararında;

“Toplanan delillerden, miras bırakan M.. U..'un İ.U. ile 13.09.2000 tarihinde evlendikleri, miras bırakan tarafından boşanma davası açıldığı ve miras bırakanın yargılama sırasında 02.05.2008 tarihinde öldüğü, geride kalan mirasçıları tarafından boşanma davasına devam edildiği, Antalya 1.Aile Mahkemesi'nin 2011/1326 Esas, 2012/530 Karar ve 07.05.2012 günlü kararıyla davalı eş İsmihan'ın kusurlu olduğunun tespitine karar verildiği, mahkemenin bu kararının Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nce 10.12.2012 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Az yukarıda açıklanan yasal düzenleme gözetildiğinde kusurlu eş İsmihan’ın miras bırakana mirasçı olamayacağı ve mirasından pay alamayacağı kuşkusuzdur.” Şeklinde hüküm kurmuştur.

SONUÇ

Neticeten; sağ kalan eşin mirasçı olabilmesi için öncelikle evlilik birliğinin devam etmesi gerekmektedir. Eşin birinci zümre ile birlikte mirasçı olması halinde kendisine intikal edecek yasal miras payı terekenin ¼’ü, ikinci zümre ile birlikte mirasçı olması halinde ½’si, üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olması halinde ise ¾’üdür.

Evlilik birliğinin ölümle sona ermesi nedeniyle sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak hakları saklıdır ancak işbu alacak haklarına kavuşmak için sağ kalan eş tarafından dava açılması zorunludur. Açılan tasfiye davası sağ kalan eşin diğer zümrelerle birlikte mirasçılığını etkilemeyecektir.

Sağ kalan eşe kanunumuz tarafından özellikle aile konutu ve ev eşyalarının mülkiyetinin sağlanması veya üzerinde intifa hakkı kurulabilmesi konusunda birtakım ayrıcalıklar tanınmıştır.

Görüldüğü gibi, eşlerden birinin vefatı halinde sağ kalan eşin yalnızca miras hukukundan doğan hakları değil Türk Medeni Kanunu’nun çeşitli hükümlerinden doğan başkaca hakları da gündeme gelmektedir.