Türkiye Cumhuriyeti kimisine göre özgürlükler, kimisine göre de sınırlamalar ülkesidir. Bir türlü orta yolu bulamayız. Bir taraftan bildirimli olsun veya olmasın gerçek anlamda toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenleyenlere ve katılanlara aşırı güç kullanıldığını, diğer taraftan ise yakıp yıkan, ateşli silah, taş, sopa ve molotof kokteyli kullananlara “barış/çözüm süreci” adı altında dokunulmadığını veya dokunulamadığını görmekteyiz. Kimse; taş, ateşli silah, molotof kokteyli veya patlayıcı madde, kesici, delici veya yaralayıcı aletle katılmaya teşebbüs ettiği veya katıldığı bir toplantı veya gösteride silahsız ve saldırısız hareket ettiğini veya edeceğini, eyleminin barışçıl olduğunu iddia edemez.
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı Anayasa m.34/1’e göre, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”. “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlıklı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.11/1’in birinci cümlesine göre ise, “Herkes, barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir”. Her iki düzenleme, hangi sebeplerle ve ne şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına sınırlama getirilebileceğini de tanımlamıştır.
Yasaklanan veya silahsız ve saldırısız bir toplantı veya gösteri yürüyüşünde taşınması kabul edilemeyecek maddelerin, toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında katılanlarda bulunmasına izin verilemez. Bunun aksini kabul, barışçıl bir toplantı veya gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması ile uyumlu değildir. Yukarıda zikrettiğimiz maddelerden bazılarının üretimi, bulundurulması, nakli, ticareti veya kullanılması yasa gereği yasaklanıp karşılığında ceza öngörülebilir. Bu yazımızda, Molotof kokteyli ve benzeri patlayıcı, yanıcı veya yakıcı özellik taşıyan maddelerin yasa ile yasaklanıp suç sayılıp sayılmamasını inceleyeceğiz. Bu maddelerin suç sayılması halinde, hangilerinin yasak kapsamında olduğu hususunun “suçta ve cezada kanunilik” prensibine uygun düşecek şekilde ayrıntılı sıralanması, yasaklanan eylemin de ne olduğunun tanımlanması gerekir.
Bir hukuk devletinde kurallar herkes için geçerlidir. Hiçbir gerekçe, suç işlemeye hazırlanan veya suç işleyen kişiye taviz verilmesini haklı kılamaz. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük sorunu, yürürlükte olan hukuk kurallarının gereğinin yerine getirilmesinde zorlanması, başta “insan hak ve hürriyetleri” gerekçesi kullanılarak, bunun yanında dış baskılarla sistematik suç işleyenlere karşı çaresiz bırakılmasıdır. Oysa herkes bilir ki bir devletin ana yükümlülüğü, can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla suçu önlemek, suç işleyen varsa da hukuk kuralları çerçevesinde bir an önce adalet önüne çıkarılmasını ve cezalandırılmasını sağlamaktır.
“Molotof kokteyli” adı ile bilinen, cam şişeye bir miktar sülfirik asit, benzin-parafin karışımının koyularak hazırlanıp fitille yakılan, yakıcı ve isabet ettiği yerin alev almasını sağlayan yangın bombasının suç olmadığını söylediğimizde, ilk bakışta bu ilginç durum kimseye inandırıcı gelmeyebilir, ancak doğrudur. Hatta Molotof kokteyline yapışkan madde veya deterjan koyularak, can ve mal güvenliği açısından daha tehlikeli hale getirilip kullanıldığı da bilinmektedir.
Molotof kokteyli; ilk defa 1936 yılında İspanya iç savaşında Rus T26 tanklarına, hemen sonrasında Finliler tarafından Ruslara karşı, 2. Dünya Savaşı’nda da saldırı ve savunma silahı, yani bomba olarak kullanılmıştır. Günümüzde molotof kokteylinin, sokak olaylarında ve terör içerikli gösterilerde en çok kullanılan bomba türü olduğu bilinmektedir. Bunun sebepleri, diğer gelişmiş bomba türlerine göre molotof kokteylinin tesir derecesinin azlığı, kolay hazırlanması, özellikle de üretimini, bulundurulmasını, naklini ve kullanılmasını ayrıca suç sayan yasal bir düzenlemenin olmaması şeklinde sıralanabilir. Anlaşılacağı üzere, gerek molotof kokteyli ve gerekse de hazırlanmasında kullanılan malzeme yasak kapsamında sayılmamaktadır.
Molotof kokteylinin insan yaralanması, ölümü, mala zarar verme, toplum huzurunu bozma ve çevreyi rahatsız etme ve özellikle terör eylemlerinde silah özelliği taşıdığı tartışmasızdır. Ancak bu silahın hazırlanması, bulundurulması, nakli, hatta can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmedikçe kullanılması dahi suç olarak tanımlanmamıştır. Bir kişinin molotof kokteyli hazırlarken, bulundurup depolarken, naklederken, bir gösteri veya toplantı sırasında kullanmaya hazırlanırken veya kullanırken, ayrıca can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürmedikçe ceza sorumluluğunun doğmayacağını ifade etmek isteriz.
Molotof kokteyli, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da suç sayılmamıştır. “Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi” başlıklı Türk Ceza Kanunu m.174’de “Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın” ibaresine yer verildiğinden, herhangi bir yetkili makamın iznine ihtiyacı olmayan molotof kokteyli ve benzeri patlayıcı maddelerden ve bunların içeriğinden dolayı bir kimsenin suçlanıp cezalandırılması mümkün değildir. Molotof kokteyli net bir silahtır, fakat 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca molotof kokteylinin bulunduran, taşıyan veya nakleden kişiye para cezası bile uygulanamaz.
Örnek vermek gerekirse; bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen kişinin çantasında veya elinde molotof kokteyli olacak veya kişinin ev veya işyerinde yapılan aramada çok sayıda molotof kokteyli ve/veya yapımında kullanılan malzeme bulunacak veya bir kişi molotof kokteylini satışa arz ederken veya satarken yakalanacak, birileri de çıkıp ortada bir sorun yokmuş gibi davranacak ve molotof kokteylinin kullanılması, etrafın yakılıp yıkılması, can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi sırasında veya sonrasında müdahale edilebileceğini, bunun da gerekçesinin kişi hak ve hürriyetleri olduğunu açıklayacak, biz de bunu kabulleneceğiz. Belki bu mesele, en fazla suç veya terör örgütüne üyelik veya yardım kapsamında değerlendirilecektir.
Türk Hukuku’nda molotof kokteyli, ancak bir başka suçta kullanıldığı takdirde suçun, nitelikli hali olarak “silah” sayılacak, fakat kullanmayıp o an için elinde bulunduran veya muhafaza eden ya da molotof kokteyli yapmak için gerekli malzemeleri elde eden kişi, sırf bu fiili nedeniyle molotof kokteyli bulundurmak veya kullanmak ya da bu fiile teşebbüs etmek iddiası ile cezalandırılamayacaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde bu tür bir hak ve hürriyetler anlayışı ve genişliği yoktur. Ceza Hukuku, hukuki yararlara zarar verilmesi hali ile sınırlı suç ve ceza sınırlaması tanımı yapmaz. Ceza Hukuku, “tehlike suçu” adı ile henüz zarar ortaya çıkmadan bazı eylemleri ve bu kapsamda da bir kısım maddenin bulundurulmasını, taşınmasını, naklini, ticaretini veya kullanılmasını suç sayar.
Molotof kokteylinin, yangın çıkarıcı, yanıcı, patlayıcı veya yakıcı özelliklerini taşıyan kimyasal madde olması sebebiyle, bulundurulmasının veya kullanılmasının suç olarak düzenlenmemesini kabul etmek mümkün değildir.
Kişi hak ve özgürlüklerin tanınıp korunmasında bizden daha ileri bir ülke olarak kabul edilen İngiltere’nin patlayıcı maddelerle ilgili düzenlemelerine kısaca baktığımızda, neye işaret ettiğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Buranın İngiltere olmadığı, patlayıcı maddelerle ilgili sınırlayıcı düzenlemelerin kötüye kullanılacağı, kişi hak ve hürriyetlerine aşırı kısıtlamalar getirileceği ileri sürülebilir. Bu savunmaya iştirak edilemez. Esas olan, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasıdır. Önleyici kolluk ve yargılama kurallarının kötüye kullanıldığı iddiasıyla bir eylemin suç sayılmaması veya işlenmesine göz yumulması, “hukuk devleti” ilkesi açısından kabul edilemez.
İngiltere’de yürürlükte olan 1875 yılına ait Patlayıcılar Hakkında Kanun’un 3. maddesinde, Kanunun barut ve diğer patlayıcılar hakkında uygulanacağı, yani kapsamı düzenlenmiştir. Buna göre patlayıcı; barut ve diğer kimyasal maddelerin detaylı şekilde sayıldığı ve bu maddelerle benzerlik gösterip göstermemesine bakılmaksızın uygulamada bomba etkisi oluşturan diğer maddeleri ifade etmektedir. Molotof kokteylinin, “diğer maddeler” içinde telakki edilmesi mümkün gözükmektedir. Kanunun 30, 31 ve 80. maddelerinde, 3. madde kapsamında bulunan maddelerin satışa arz edilmesi veya satılması fiilini işleyen kişinin 5000 Paund’a kadar para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.
İngiltere’de konu ile ilgili daha ağır yaptırımlar, 1883 yılına ait Patlayıcı Maddeler Kanunu’nda yer almaktadır. Kanunda üç ayrı suç tipi düzenlenmiştir. Bunlar;
1. Hayata ve mala zarar verebilecek nitelikte patlamaya sebep olma;
Her kim, kötüniyetli olarak ve hukuka aykırı şekilde patlayıcı bir madde ile Birleşik Krallık veya İrlanda Cumhuriyeti’nde bulunan bireylerin hayatını tehlikeye atacak veya mala ciddi şekilde zarar verecek nitelikte patlamaya sebebiyet verirse, kişilere veya mala bir zarar verilip verilmediğine bakılmaksızın müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
2. Patlamaya sebebiyet vermeye teşebbüs veya hayata ve mala zarar verme kastı ile patlayıcı madde hazırlama veya bulundurma;
Bu suç için de müebbet hapis cezası öngörülmüştür.
3. Şüpheli durumda patlayıcı madde bulundurma veya hazırlamanın cezası
Herhangi bir patlayıcı maddeyi hukuka uygun bir amaç için bulundurmadığı veya hazırlamadığı noktasında makul şüphenin varlığı halinde kişi, bu maddeyi hukuka uygun bir amaç için bulundurduğu veya hazırladığını gösteremediği takdirde 14 yıl ila müebbet hapis cezası ile cezalandırılır ve ilgili patlayıcı maddeye elkoyulur.
Son söz; kamu düzenini sağlamak polisin ve diğer kanun uygulayıcılarının temel görevi olmakla birlikte, kanun koyucu da bireylerin huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için gerekli düzenlemelere yer vermelidir; zira bireylerin ceza sorumluluğunda esas olan “suçta ve cezada kanunilik” prensibidir.
Mevzuatımıza, özelliği ve taşıdığı tehlike itibariyle molotof kokteyli üretimi, bulundurulması, nakli, ticareti veya kullanılması, başka bir suç işlenmese bile suç sayılmalı; ayrıca, halk arasında korku ve paniğe yol açacak nitelikte pala, zırh gibi kesici, delici ve yaralayıcı eşyanın amacı dışında kullanılması, bulundurulması, üretimi, ticareti veya nakli suç veya en azından kabahat olarak düzenlenmeli, bu vesile ile bireylerin huzur ve sükununu bozacak, onları korku ve paniğe sevk edecek eylemlerin önüne geçilmelidir.
Elbette arzu edilen, kişi hak ve hürriyetlerine sınırlama getirilmemesi ve herkesin sahip olduğu hak ve hürriyetleri dilediği gibi kullanabilmesidir. Ancak bunun mümkün olmadığı, olamayacağı, yine kişi hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kişi hak ve hürriyetlerinin kullanımına haklı ve gerekli somut sınırlamalar getirilmesi kaçınılmazdır.
En son söz; hukuk devletinde kurallar, herhangi bir gerekçe ve bahaneye sığınılmaksızın tüm ülkeye ve insanlara uygulanmalıdır. Ancak bu halde, hukuk düzeni, dolayısıyla da kişi hak ve hürriyetleri korunabilir. Bunun dışı, hukuki dayanaktan yoksun sözlerden ibarettir. Kırık pencere metoduna göre, henüz tehlike aşamasında olan bir suç engellenmediğinde veya bu konuda suç işleyene müsamaha tanındığında, daha büyük ve ilerlemesi durdurulamayacak suçlara kapı açılır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)