An gelir düşünceleriniz donar, gözyaşlarınız bile içinizdeki sızıyı dindirmez ve geleceğe ilişkin kaygılarınız daha bir artar.  Ve o an çocuklarınızı, geleceğinizi ve ülkenizi düşünürsünüz. Ülkenizi yönetenlerin ve yönetmeye aday olanların samimiyetsiz fotoğraflarındaki kareler gelir gözlerinizin önüne ve hiçbir içtenlik taşımayan benzeri başka bir olaydaki tanıdık cümlelerle kurulmuş sözleri gelir kulağınıza… Bilirsiniz birkaç gün sonra unutulacak ve unutturulmaya çalışılacak aslında o büyük acı, sonra yemeye içmeye ve toz pembe tablolar çizmeye devam edilecek, sorunlar yok sayılıp çözülmüş gibi yapılacak,  yönetenlerin ve yönetmeye aday olanların tek derdi vermeleri gereken fotoğraf karesini vermek, atmaları gereken sloganı söylemek olacaktır. Olan Mehmet’e ve onun ocağına ve  onun acısıyla yüreği yananlara olacaktır.

Ahkam kesecektir birileri yine; “Bizi kimse sınamasın, sabrımızı taşırmasınlar” denecektir, hatta belki de teröristin bile gururu olduğu, terörist başının bile aslında yaşananlardan üzüntü duyduğu söylenecektir ve ne yazık ki yine gazete haberlerindeki fotoğraflara girme hevesiyle şehit için kılınan namaz da en ön safta yer alınarak son görev bile birilerinin şovuna  dönüşecektir.  Aslında böyle zamanlarda belki de birileri  hiç konuşmasa  yürekler daha bir az dağlanacaktır.

Şehitler aslında kahpece vurulduklarına üzülmezler belki de; Çünkü bilirler, şehitler ölümsüz olduklarını ve Cennet’in bütün kapılarında onları Hz. Peygamberin karşılayacağını.

Şehitleri en çok üzen memleketin üzerinde oynanan Bizans oyunlarıdır, unutulmaları ve unutturmak istenmeleridir, aklı evvellerin akil kesilip ahkam kesmeleridir, teröristlerin kahramanlaştırılmalarıdır, canım feda dedikleri yurdun iç savaşa sürüklenmek istenmesi, yakın komşulara benzetilmek istenmesidir.
          
Şehitler ölümsüzdür ve en yüksek mertebe şehitliktir, bunu böyle biliriz. Onun içindir ki şehitlerimizin arkasından yas tutmak yerine dimdik durmayı tercih ederiz. Bizi asıl kahreden;  şehitler bir gün bizden hesabını sorduğunda “biz ne için şehit olduk, siz memleketi ne hale getirdiniz” diye haykırdıklarında bu sorunun cevabını verememektir.
           
ŞİMDİ BİR KEZ DAHA BAŞIMIZI  ELLERİMİZİN ARASINA ALIP, KENDİ KENDİMİZE HESAP VERME VE ŞEHİTLERİMİZDEN BİZE OLAN HAKLARINI HELAL ETMELERİNİ  İSTEME VAKTİDİR. BİZ NERDE HATA YAPTIK DİYE VİCDANIMIZA VE AKLIMIZA SORMA VAKTİDİR…


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Halil Sarı tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)