I. Miras Sözleşmesinin Tarafların Anlaşması ile Sona Ermesi (Miras Sözleşmesine Son Verme Sözleşmesi)

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 546. Maddesinin birinci fıkrasına göre, “Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırılabilir”. Burada söz konusu olan “yazılı anlaşma” miras sözleşmesine son verme, ikale, bozma sözleşmesi ya da sözleşmeyi ortadan kaldırma sözleşmesi olarak isimlendirilmektedir. Miras sözleşmesi bir sözleşme olduğu için tarafların bunu tek taraflı olarak ortadan kaldırabilmeleri kural olarak mümkün olmamakta, bu ancak iki tarafın da anlaşmasıyla kurulan yeni bir sözleşme ile yapılabilmektedir.

Taraflar yapacakları sözleşme ile daha önce yapmış oldukları miras sözleşmesini tamamen veya kısmen ortadan kaldırabilmektedir. Son verilen miras sözleşmesi mirasçı atama veya belirli mal bırakma(vasiyet) tasarrufunu içermekteyse, kısmi sona erdirme, bu tasarrufların miktarının azaltılması şeklinde de gerçekleşebilmektedir.[1] Belirtmek gerekir ki, kısmi sona ermede son verilmek istenen tasarruflar ile geri kalan tasarruflar arasında, geri kalanların tek başlarına geçerli olmalarına imkan vermeyecek ölçüde bir bağ olmamalıdır; aksi halde onların da geçersiz olmaları gerekmektedir.[2]Miras sözleşmesinde ki bütün tasarrufları kapsayan bir sözleşme yapılırsa, miras sözleşmesi bütün olarak sona ermektedir.

Miras sözleşmesinden dönme sözleşmesinin ivazlı olarak yapılmasına ve şarta bağlanmasına bir engel yoktur.[3]

Mirasbırakan veya karşı taraf TMK m. 23/II hükmü uyarınca bu haklarından önceden vazgeçememektedir.

Miras Sözleşmesine Son Verme Sözleşmesinin Şartları

a) Tarafların Hayatta Olması

Miras sözleşmesinin anlaşma ile sona erdirilmesi imkanı yalnızca sözleşme taraflarına tanınmaktadır. Bu durumda miras sözleşmesi taraflarının hayatta olmaları gerekmektedir.

Miras sözleşmesinin üçüncü kişi lehine yapılması halinde, miras sözleşmesi lehdarının değil (lehine tasarruf yapılan üçüncü kişinin değil), miras sözleşmesini imzalayan karşı tarafın sona erdirme sözleşmesi yapması gerekir. Bu üçüncü kişinin miras sözleşmesinin sona ermesi bakımından herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

b) Ehliyet

Kanunda, miras sözleşmesini sona erdirme sözleşmesinin yapma ehliyetinden söz edilmemekle birlikte Doktrinde çoğunluk görüş[4] , miras sözleşmesini sona erdirme sözleşmesi bir ölüme bağlı tasarruf olduğu için bu nedenle de miras sözleşmesine ilişkin ehliyet kurallarına tabi olduğu, ölüme bağlı tasarrufta bulunmayan karşı taraf için ise genel ehliyet kuralları uygulanması gerektiği kabul etmiştir.

c) Şekil

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 546. Maddesinin ikinci fıkrası, miras sözleşmesine son verme sözleşmesinin “yazılı” şekilde yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Kanun koyucu açıkça resmi yazılı şekilde yapılmasını ifade etmediği için, buradan anlaşılması gereken ise, miras sözleşmesine son verme sözleşmesinin “adi yazılı şekil”de yapılmasının yeterli olacağıdır. Ancak taraflar dilerse sözleşmeyi resmi yazılı şekilde de yapabilirler. Yazılı şekilde yapılan bu miras sözleşmesine son verme sözleşmesi her iki tarafında el yazısıyla imzalaması gerekir.

Bu şekil kurallarına uyulmaması durumunda, miras sözleşmesine son verme sözleşmesi TMK m. 557/b.4 hükmü uyarınca iptal edilebilirdir.[5]

II. Miras Sözleşmesinin Bir Taraflı İrade Beyanı İle Sona Ermesi (Miras Sözleşmesinden Dönme)

Miras sözleşmeleri iki taraflı bir hukuki işlem oldukları için, kural olarak tek taraflı irade beyanı ile miras sözleşmesi sonlandırılamaz. Ancak kanunda bazı istisnalar sayılmıştır, bunların varlığı halinde tek taraflı irade beyanı ile miras sözleşmesi sona erdirilebilir. Bu istisnalar aşağıda açıklanacaktır.

1. Mirastan çıkarma sebeplerinden birinin varlığı halinde miras sözleşmesinden dönme

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 546. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, mirasbırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa; mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir”. Bu hükme göre, miras sözleşmesiyle lehine tasarruf yapılan kişinin, mirasbırakana karşı, MK 510’daki mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden birini gerçekleştirmesi halinde, mirasbırakan miras sözleşmesini ortadan kaldırabilir (miras sözleşmesinden dönebilir). Kanun maddesinde de belirtildiği üzere, bu durumda mirasbırakan miras sözleşmesini tek taraflı olarak sona erdirecektir. Dönme, tek taraflı bir hukuki işlem olduğundan dolayı ise, hüküm doğurması için karşı tarafın kabulüne gerek yoktur.

Kanunun gerekçesinde de belirtildiği üzere, mirasbırakanın miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönebilmesi için öngörülen "mirasbırakana karşı mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışların" miras sözleşmesinin yapılmasından sonra olması gerekir. Mirasçı atanan veya kendisine belli mal bırakılan kişinin, miras sözleşmesinden önceki bu tür davranışlarının, miras sözleşmesi yapıldıktan sonra bir dönme sebebi oluşturmaması uygun görülmüştür. Bu nedenle mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan bu davranışlardan miras sözleşmesinin yapılmasından sonraki tarihlerde gerçekleşmiş olması zorunluluğu aranmıştır.

Miras sözleşmesinden dönme halinde, yapılan miras sözleşmesi hükümsüz olacaktır; ancak miras sözleşmesinden dönme halinde miras sözleşmesiyle yapılan tasarruf ortadan kalksa bile, mirasbırakan aksine tasarrufta bulunmamışsa lehine tasarrufta bulunulan kişi hakkında yasal mirasçılık hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

Bilindiği üzere miras sözleşmesinin ivazlı yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. İvazlı olarak yapılan miras sözleşmesinden dönülmesi halinde ise, şayet ivaz ifa edilmişse, mirasbırakan bunu geri vermelidir. Aksi halde yapılan ifa sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenecektir. Dönme tek taraflı ve varması gerekli olmayan irade beyanı olduğu için, lehine tasarruf yapılan kişinin dönmeden haberinin olmaması mümkündür bu nedenle mirasbırakanın ölümünden sonra bu durumu öğrenmiş olması halinde, yapmış olduğu ifayı mirasçılardan talep edecektir.

Mirastan Çıkarma Sebeplerinden Birinin Varlığı Halinde Miras Sözleşmesinden Dönmenin Şartları Nelerdir ?

a) Hak Sahibi

Türk Medeni Kanunu’nun 546. maddesin ikinci fıkrasının, “mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir “ şeklindeki açık ifadesinden anlaşılacağı üzere, mirastan çıkarma sebeplerinin birinin varlığı halinde miras sözleşmesinden dönme hakkı sadece mirasbırakana tanınmıştır böylelikle mirasbırakanın ölümü ile bu hak sona erer.

Mirasbırakan şekle uygun dönme beyanında bulunmadan ölmüşse, artık onun mirasçıları bir şey yapamazlar. Ancak mirastan çıkarma sebebi aynı zamanda mirastan yoksunluk sebebi de(MK 578) oluşturuyorsa, o zaman, lehine tasarruf yapılan kimse kanun gereği lehine yapılan tasarruftan yoksun olur. Çıkarma sebebinin, miras sözleşmesinin karşı tarafının şahsında gerçekleşmesi gerekir. Ancak, bir üçüncü kişi lehine miras sözleşmesi söz konusuysa, çıkarma sebebini, bu üçüncü kişinin gerçekleştirmesi gerekir.[6] Bu durumda çıkarma sebebini gerçekleştiren miras sözleşmesinin diğer tarafıysa, mirasbırakan üçüncü kişi lehine yapmış olduğu miras sözleşmesinden tek taraflı dönemez.

b) Mirastan Çıkarma Sebeplerinden Birinin Varlığı

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesinde mirastan çıkarma nedenleri sayılmıştır. Mirasbırakan ancak bu nedenlerden en az birisinin varlığı halinde, miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönebilir. MK 510 uyarınca, “ mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse; mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse mirasbırakan, mirasçıyı mirastan çıkarabilir.

Ancak burada üzerinde durulması gereken doktrinde de tartışmalı olan bir husus vardır. Şöyle ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 546. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, mirasbırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa; mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir” denilmekle,mirastan çıkarma sebebi oluşturan davranışın mirasbırakana karşı işlenmesi halinde, miras bırakanın sözleşmeden döneceğini belirtmiştir. Ancak kanun maddesinin atıf yaptığı mirastan çıkarma sebeplerini içeren 510. maddeye göre ise, “mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse; mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişsedenilerek, bu fiillerin yalnızca mirasbırakana karşı değil, miras bırakanın aile üyeleri veya yakınlarına karşı işlenmesi halinde de, mirasçının mirastan çıkarılmasının söz konusu olacağı belirtilmiştir. Bu nedenle de tartışmalı olan husus, mirastan çıkarılma sebeplerinden birinin, mirasbırakana karşı değil de, yakınından ya da aile üyelerinden birine karşı gerçekleşmesi halinde, mirasbırakanın dönme hakkının bulunup bulunmadığıdır. Bu konu hakkında doktrinde çeşitli görüşler vardır. Bir görüş, sadece bu fiillerin mirasbırakana karşı gerçekleşmesi halinde miras sözleşmesinden dönüleceği savunulurken; diğer görüş ise, bu eylemlerin mirasbırakanın yakınlarına ve ya aile üyelerinden birine karşı gerçekleştirilmesi halinde de mirasbırakan, miras sözleşmesinden dönebileceği savunulmaktadır.

Bizimde katıldığımız görüşe göre; hükmün lafzıyla birlikte amacının da göz önüne alınması gerekmektedir. Bu doğrultuda açıklamamıza devam edersek, TMK m. 546/ II’de(lafzında) yalnızca mirasbırakana karşı işlenen bir fiil sonucunda sözleşmeden dönülebilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Ancak kanun amacı göz önüne alınırsa, mirasbırakanın yakınlarına karşı bir fiilin işlenmesi durumunda miras sözleşmesinden dönülemeyeceğini kabul etmek mümkün olmamaktadır. Çünkü mirasbırakan ile lehine tasarruf yapılan arasında miras sözleşmesinin yapılmasıyla karşılıklı bir güven ilişkisi oluşmaktadır. Mirasbırakanın yakınlarından birine karşı lehine tasarruf yapılan kişi tarafından bir fiil işlenmesi durumunda da mirasbırakanın bundan dolaylı olarak etkilenmesi ve güven ilişkisinin zedelenmesi söz konusu olmaktadır. Ayrıca mirasbırakan ile arasında hısımlık bağı bulunmayan lehine tasarruf yapılan kişinin TMK m. 546/f. II hükmünün dar yorumlanması sonucu, mirasbırakanın saklı paylı mirasçılarından daha fazla korunmasını gerektiren bir neden de bulunmamaktadır. Bu durumda mirasbırakan tek taraflı olarak miras sözleşmesinden dönebilmelidir.[7]

c) Ehliyet

Mirastan çıkarma sebeplerinin varlığı halinde, mirasbırakanın tek taraflı olarak sözleşmeden dönebileceğini düzenleyen TMK 546. maddenin üçüncü fıkrasında ki,Tek taraflı ortadan kaldırma, vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır” şeklindeki hüküm gereğince, vasiyetname yapma ehliyetine sahip olan mirasbırakan tarafından, miras sözleşmesinden dönülebilmektedir. Bu durumda miras sözleşmesinden dönebilmek için vasiyetanme yapma ehliyetine sahip olunması gerekecektir. Vasiyetname ise;

- Ayırt etme gücüne sahip olmak ve

- Onbeş yaşını doldurmuş olan herkes tarafından yapılabildiğine göre; miras sözleşmesinden dönme sözleşmesi de bu kişiler tarafından yapılabilmektedir.

d) Şekil

Mirastan çıkarma sebeplerinin varlığı halinde, mirasbırakanın tek taraflı olarak sözleşmeden dönebileceğini düzenleyen TMK 546. maddenin üçüncü fıkrasında ki,Tek taraflı ortadan kaldırma, vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır” şeklindeki hüküm gereğince, miras sözleşmesinden ancak vasiyetname yaparak dönülebilir.

2. Miras Sözleşmesinden, Sağlar Arası İvaz (Karşılık) Borcunun Yerine Getirilmemesi Sebebiyle Dönülmesi( Sona Ermesi)

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 547. maddesine göre, Miras sözleşmesi gereğince sağlararası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir ”. Hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere, ivazlı olarak yapılan miras sözleşmesinden, ivaz borcunun yerine getirilmemesi halinde, dönülebilir. Burada sözleşmeden dönme, tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken irade beyanıyla gerçekleşir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmağı için, dönme şekle tabi değildir.

Miras sözleşmesinden ivaz borcunun yerine getirilmemesi nedeniyle dönülmesi halinde, ivazlı miras sözleşmesi sona erecektir. Miras sözleşmesi sona erdiğinde, lehine tasarruf yapılan kimse bu sözleşmeye dayanarak alacak hakkı talep edemeyecek olsa da bu kişi aynı zamanda yasal mirasçıysa, yasal mirasçılık hakkı saklı kalacaktır.

Miras sözleşmesi bilindiği gibi ivazlı ve ivazsız yapılabilir. Kanun maddesi açıkça ivazlı yapılan miras sözleşmesinden, ivaz borcunun yerine getirilmemesi halinde dönmeyi düzenlemiştir. Bu nedenle de bir miras sözleşmesi ile, ivaz ve ivazsız olmak üzere iki tane tasarruf yapılmışsa, ivaz borcunun yerine getirilmemesi halinde sadece ivazlı yapılan tasarruftan dönme söz konusu olacakken, ivazsız yapılan tasarruflar geçerliliğini koruyacaktır. Ancak ivazlı tasarruflardan dönülmesi halinde, geriye kalanlar bir şey ifade etmezse, yani daha açık bir ifadeyle, ivazlı tasarruf ile ivazsız tasarruf arasında sıkı bir bağ varsa ve ivazlı tasarruftan doğan ifa borcunun yerine getirilmemişse, sözleşmeden dönme halinde bütün tasarruflar hükümsüz olacaktır. Sağlar arası edimin bir kısmı yerine getirilmişse , sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebilir.

Maddedeki “borçlar hukuku kuralları” ibaresi, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere ilişkin hükümlere, özellikle de BK madde 123/125’e atıf olarak anlaşılmalıdır. Her ne kadar, MK 547, temerrüt yönünden BK madde 123’e atıf yapmaktaysa da, maddede sadece dönmeden söz edilmesi karşısında, miras sözleşmesinden dönme hakkına sahip olan kimsenin BK 125/2 ‘deki diğer hallerden de (ifa ve gecikme tazminatı ya da ifadan vazgeçip tazminat isteme) yararlanabilip yararlanamayacağı tartışmalıdır. Baskın görüş, sağlar arası ivaz borcunun yerine getirilmemesi halinde, sağlar arası ivaz alacaklısının, sadece dönme hakkına sahip olmadığı, BK 125/2’ de belirtilen diğer haklardan da yararlanacağı yönündedir.[8]

Sağlar Arası İvaz (Karşılık) Borcunun Yerine Getirilmemesi Sebebiyle Miras Sözleşmesinden Dönülmesi( Sona Ermesi) Şartları Nelerdir?

a) Hak Sahibi

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 547. maddesine göre, Miras sözleşmesi gereğince sağlararası edimleri isteme hakkı bulunan taraf sözleşmeden dönebilir”. Hükümden de anlaşılacağı üzere dönme hakkı, sağlar arası ivaz alacaklısına aittir.

b) Borçlunun Temerrüde Düşürülmesi

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 547. Maddesindeki, borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir” şeklindeki ibareden, her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere atıf yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle de sağlar arası edimin yerine getirilmemesi nedeniyle miras sözleşmesinden dönebilmek için, borçlu tarafın temerrüde düşürülmesi gerekir. Yani borcun ifa edilmemesi, miras sözleşmesinden dönmek için yeterli değildir. Bunun için TBK 117 ‘ye göre borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekir. Temerrüt için kural olarak ihtar çekilmesi şart olmakla birlikte; TBK madde 117/2 de düzenlenen “ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşülen haller” söz konusuysa ihtara gerek kalmadan borçlu temerrüde düşecektir.

c) Sağlar Arası İvaz Borcunda Yeterli Güvence( teminat) Gösterilmemiş Olması

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 547. maddesine göre, Miras sözleşmesi gereğince sağlar arası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir ”. İvaz borcunun güvenceye bağlanılması halinde, miras sözleşmesinden dönülemeyeceğini, maddenin ters yorumundan çıkartabiliriz.

III. Mirasbırakanın, Miras Sözleşmesine Aykırı Düşen Tasarrufları

TMK madde 527 hükmü uyarınca, Mirasbırakan, miras sözleşmesiyle mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir. Mirasbırakan, malvarlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir; ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir”. İlgili maddeden de açıkça anlaşılacağı üzere, miras sözleşmesinin yapılması, mirasbırakanın tasarruf özgürlüğünü kısıtlamaz. Mirasbırakan, sözleşmenin konusu olan mallar üzerinde, sağlar arası ve ya ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu tasarruflar kural olarak geçerlidir.

Kanun koyucu, mirabırkanın miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına(karşılıksız kazandırma) karşı, lehine tasarruf yapılan kişilere itiraz hakkı tanımıştır. İtiraz etme imkanı, mirasbırakanın ölümünden sonrada devam etmektedir.

MK 527/2, mirasbırakanın sadece miras sözleşmesi ile bağdaşmayan bağışlamaları(sağlar arası ivazsız kazandırma) ve ölüme bağlı tasarruflarının akıbetinin ne olacağı düzenlenmektedir. Oysa, miras sözleşmesine aykırı tasarruflar bunlarla sınırlı değildir. Örneğin, mirasbırakan, miras sözleşmesi ile vasiyet ettiği malı satarak(ivazlı sağlar arası tasarruf) ya da fiili davranışlarla da (israf, vasiyet edilen şeyi hor kullanıp değerini düşürme ya da yok etme) miras sözleşmesine aykırı davranılabilir.[9] Bu nedenle yazımızda ilk olarak kanunda düzenlenmiş haller, sonra da kanunda ön görülmemiş olan durumların nasıl çözüme bağlanması gerektiği üzerinde durulacaktır

1. Kanunda Düzenlenen Haller

a) Mirasbırakanın, Miras Sözleşmesi İle Bağdaşmayan Ölüme Bağlı Tasarrufları

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 527. Maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, miras bırakanın miras sözleşmesinden sonra yaptığı ve miras sözleşmesiyle bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflara mirasbırakanın ölümünden sonra itiraz edilebilir. Sonradan yapılan ve miras sözleşmesiyle bağdaşmayan ölüme bağlı tasarrufların vasiyetname veya miras sözleşmesi olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Peki bağdaşmamanın ölçüsü nedir?

Genel olarak denilebilir ki, sonradan yapılan ölüme bağlı tasarruflar, iptal edilmedikçe, miras sözleşmesi ile yapılan ölüme bağlı tasarrufun ifası imkansızsa, bağdaşmazlık vardır.[10]

b) Mirasbırakanın, Miras Sözleşmesi İle Bağdaşmayan Sağlar Arası İvazsız Tasarrufları (Bağışlamaları)

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 527. Maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, miras bırakanın miras sözleşmesinden sonra yaptığı ve miras sözleşmesiyle bağdaşmayan bağışlamalara itiraz edilebilir. İlgili kanun maddesi bağışlamada “miras sözleşmesiyle bağdaşmama”yı aradığına göre, yapılan bağışlamanın böyle bir nitelikte olup olmadığı yönünden durumu, miras sözleşmesiyle yapılan tasarrufun mirasçı atama ya da vasiyet tasarrufu olması yönünden ayrı ayrı incelemek gerekir.

Miras sözleşmesiyle vasiyet yapılması( mirasbırakanın bir malını vasiyet etmesi) halinde, sonradan yapılan sağlar arası ivazsız kazandırma ile bu malın üçüncü kişiye devir edilmesi halinde, lehine tasarruf yapılan kimse, mirasbırakanın ölümünden sonra itiraz edip, malını üçüncü kişiden alabilir.

Miras sözleşmesiyle mirasçı atanması( mirasbırakanın terekesinin tamamı veya bir bölümü için bir kimseyi hak sahibi yapması) halinde, kural olarak atanan mirasçı, mirasbırakanın yapmış olduğu bağışlamaya itiraz edemez. Çünkü mirasbırakanın ona belirli bir malı değil terekesinin tamamı veya bir bölümünü bırakmıştır. Mirasçı atanan kimse, miras açıldığı anda tereke ne varsa onunla yetinmek zorundadır. Atanan mirasçının bu hakkı sözleşmenin yapıldığı anda mevcut olan terekede değeri üzerinden değil, mirasbırakanın ölümünden sonra tereke değeri üzerinden hesaplanır. Örneğin, A’nın miras sözleşmesiyle atandığı anda tereke değeri elli bin TL’dir ve A, terekenin ½ si için atanmıştır. Terekenin ölüm anındaki değeri, mirasbırakanın sağlığında yaptığı bağışlamalar (ivazsız kazandırmalar) sonucu on bin TL ‘ye düşmüş olsa A, bu miktarın ½ ‘si ile yetinmek zorundadır. Atanan mirasçının hakkı, terekenin ölüm anında ki değerine göre hesaplanacaktır.

Ancak bu kuralın iki istisnası vardır. Şöyle ki:

- Mirasbırakan, miras sözleşmesine aykırı tasarrufta bulunmayacağını beyan etmişse ( Bu beyan şekle tabi değildir. Örtülü veya açık olarak yapılmış olabilir) ya da

- Mirasbırakan, atanmış mirasçıya zarar vermek amacıyla hareket etmişse, atanan mirasçı sağlar arası ivazsız kazandırmaya, mirasbırakanın ölümünden sonra itiraz edebilecektir.

Mirasbırakanın, miras sözleşmesi ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına ve miras sözleşmesi ile bağdaşmayan sağlar arası ivazsız tasarruflarına( bağışlamalara) karşı, lehine miras sözleşmesi yapılan kişinin başvuracağı yol nedir?

Miras bırakanın miras sözleşmesiyle bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına ve bağışlamalarına karşı, mirasbırakanın ölümünden sonra, İptal Davası(Tenkis Davası) açılabilir. Bu davada, davacı miras sözleşmesi ile lehine ölüme bağlı tasarruf yapılan kimsedir. Davalı ise, lehine miras sözleşmesiyle bağdaşmayan bağışlama yapılan veya lehine miras sözleşmesiyle bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruf yapılan kimsedir. Bu davada, sadece miras sözleşmesinden sonra yapılan tasarrufun, miras sözleşmesiyle bağdaşmayan kısmının iptali istenebilecektir.

2. Kanunda Düzenlenmeyen Haller

Yukarıda açıkladığımız üzere, MK 527/2, mirasbırakanın sadece miras sözleşmesi ile bağdaşmayan bağışlamaları (sağlar arası ivazsız kazandırma) ve ölüme bağlı tasarruflarının akıbetinin ne olacağı düzenlenmektedir. Oysa, miras sözleşmesine aykırı tasarruflar bunlarla sınırlı değildir. Burada kanunda düzenlenmemiş ancak karşılaşılması muhtemel bazı ihtimallerin üzerinde durulacaktır.

a) Sağlar Arası İvazlı Kazandırmalar

Bu konuda, mirasçı atama ve vasiyet tasarrufu yapılması üzerinde ayrı ayrı durulması gerekecektir.

Genel olarak kabul edilen görüş, miras sözleşmesi ile mirasçı atanması halinde, atanan mirasçı ölüm anında tereke ne varsa onunla yetinmek zorundadır. Kaldı ki, sağlar arası ivazlı kazandırmada, tekeden çıkan şeyin yerini belli bir bedel alacaktır, bu bedel de terekede bulunacağından atanan mirasçı zarara uğramayacaktır.

İvazlı sağlar arası tasarrufun vasiyete etkisine gelince, çoğunluk görüş, 517/3 uyarınca, vasiyetin düşeceği yönündedir meğer ki, miras sözleşmesinde kaim değerin vasiyetin yerini alacağı kararlaştırılmış ya da böyle bir hüküm bulunmamakla beraber, yorum yoluyla mirasbırakanın iradesinin bu yönde olduğu anlaşılsın.[11]

b) Miras Sözleşmesiyle Yapılan Tasarrufun, Mirasbırakanın Sonradan Oluşan Aile Hukuku İlişkilerinden Etkilenmesi

Miras sözleşmesi yapıldıktan sonra saklı paylı mirasçılar ortaya çıkabilir. Bunlar miras sözleşmesi ile lehine tasarruf yapılan kişinin menfaatini etkiler. Ne var ki, bu durum ne kadar, lehine tasarruf yapılan kişinin aleyhine de olsa, buna katlanmak zorundadır. MK 549 da düzenlenen, “Miras sözleşmesi veya vasiyetnameyle yapılan ölüme bağlı kazandırmalar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmın sonradan daralması yüzünden hükümsüz olmaz; sadece tenkis edilebilir” şeklinde ki hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere, böyle bir durumda miras sözleşmesi kendiliğinden hükümsüz olmaz. Bunun için mirasçıların Tenkis Davası açması gerekir. Tenkis davasıyla miras sözleşmesi tamamen geçersiz olmayıp, sadece saklı paya tecavüz ettiği oranda tenkisi tabi olur. Ancak miras sözleşmesindeki tasarruf, saklı paya tecavüz dolayısıyla tümüyle tenkis edilecek olursa bu halde hükümsüz olma ile aynı sonucu doğuracaktır.

---------------

[1] Tuor, Art. 513, N. 16; Piotet, s. 262; Gross, s. 115; Büttiker, s. 131; Picenoni, s. 115; Hohl, s. 26; Hrubesch-Millauer, s. 261.

[2] Prof. Dr. Mustafa DURAL, Prof Dr. Turgut ÖZ, Türk Özel Hukuku, Miras Hukuku, Cilt IV, sf.118

[3] Sekine Derya YAKUPOĞLUOLUMLU, Miras Sözleşmesi Ve Bağlayıcılık Sorunu, sf. 251

[4] Aksi görüş, sağlar arası tasarruf olduğunu savunmaktadır.

[5] Dural/Öz, s. 118.

[6] Dural/Öz, s. 121

[7] Dural/Öz, N. 581; Yağcı, s. 80

[8] Dural/Öz, sf.126

[9] Dural/Öz, sf.128

[10] Dural/Öz, sf.128

[11] Dural/Öz, sf.132