I. GENEL OLARAK
Limited şirket, bir veya daha fazla gerçek ya da tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulan sermaye şirket grubundan bir ticaret şirketidir. Limited şirketin esas sermayesi ise belirli olup, bu sermayesi esas sermaye payları toplamından oluşmakta, ticaret sicili kayıtlarına tescil ve ilan ile birlikte tüzel kişilik kazanmaktadır.
Limited şirketler; kuruluşu, tasfiyesi ve ortaklıktan çıkma veya çıkarılma kriterlerindeki ortaklara ve kuruculara sağladığı kolaylık, Türk Ticaret anlayışındaki güvene dayalı aile birlikteliği kriterine uygunluğu, kendine özgü şahıs ve sermeye şirketi özelliklerinin getirmiş olduğu geniş yelpazeli oluşu nedenlerinin doğal neticesi olarak ülkemizde en fazla tercih edilen şirket türüdür.
Ticari hayatımızda önemli bir konuma sahip, karma bir niteliğe haiz limited şirketlere dair bu çalışmada TTK m.573 kapsamında tanım ve kuruluş yönünden kavramsal incelenmesi ele alınacaktır.
II. MEVZUAT
A) Kavram
Madde – 573 (1) Limited şirket, (a) "bir veya daha çok" - (b) "gerçek veya tüzel kişi tarafından"- (c) "bir ticaret unvanı altında kurulur"; - (d) "esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur".
(2) (e) "Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler".
(3) Limited şirket, (f) "kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir".
(e)TTK m.503- A) Tarifi: İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limitet şirket denir.
Ortaklar tarafından konulan sermaye için, anonim şirkette olduğu gibi hisse senedi çıkarılamaz.
271 inci madde hükmü limitet şirketler hakkında da caridir; şu kadar ki; limitet şirketler sigortacılık yapamazlar.
III. A ÇIKLAMA
A. TANIM
Limited şirketler bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından meydana gelmektedir. Ortakların şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Yine sermaye şirketlerinden limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilmektedir (TTK m.573).
B. UNSURLARI
Limited şirket:
a. Ortakların sayısı bakımından; ortaksız limited şirket kurulamaz. Diğer ifade ile şirketin esas sermayesini meydana getiren esas sermaye paylarının toplamı şirketin kendi tüzel kişiliğinde toplanamaz. TTK tabiri ile de sabit olduğu üzere tek ortak da olsa ortağın varlığı zorunludur. Limited şirketin kuruluşu akabinde sermayesini oluşturan tüm sermaye paylarını şirket tarafından iktisap edilmesi ile kendi üzerinde toplaması halinde de kanunun amir hükmüne aykırı durum teşkili ile şirketin, tek ortağının kendisinin olacağı bir şirkete dönüşeceği sonucunu doğuracağı için hukuken batıl hale gelecektir.
Mülga 6762 sayılı eTTK’da limited şirketlerin en az iki kişi tarafından kurulabileceği düzenlenmiştir (eTTK m. 504/1). Bu düzenleme yeni 6102 Sayılı TTK ile beraber kaldırılmış, yeni düzenleme ile beraber artık limited şirketler tek kişi ile kurulabileceği hüküm altına alınmıştır (TTK m. 573/1). Bu düzenleme ile birlikte uygulamada ise artık gerçek/fiili tacirler yanlarına resmiyette ortak, fiiliyatta etkisiz ortakların varlığı son bulmuştur. Aynı zamanda kuruluş akabinde meydana gelebilecek bir durum ile tek ortaklı hale gelen limited şirketler tek ortaklık yapısı ile varlığını sürdürebilecek, tek ortaklık yapı ile de olsa bir sermaye şirketi olarak varlığına devam edecektir. Buna karşın eTTK m. 504/1’de belirtili ortak sayısına dair azami sayı ise korunmuş, limited şirkette en fazla elli kişi ortak olabileceği düzenlenmiştir (TTK m. 574/1).
Limited şirketin bu ortak sayısına dair yerleşik düzenlemede gaye sermaye şirketinin az ortaklı bir yapının korunması amaçlanmıştır. Bu düzenlemeye aykırı şekilde limited şirketlerde ortak sayısı elliyi aşmış ise bu aykırılığın hukuki sonucuna dair bir düzenleme de mevcut değildir. Kanaatimizce bu durumda verilecek makul bir süre içerisinde ortak sayısı elli ve altına çekilmesi ya da limited şirketin anonim şirkete dönüştürülmesinin istenilmesi, aksi ihtimalde Ticaret Mahkemesince şirketin feshine karar verilmesi gerekmektedir.
TTK'nın limited şirketlere ilişkin hükümleri incelendiğinde limited şirkete ya şirketin kuruluşunda düzenlenen sözleşmeyle ya da sonradan resmi şekilde yapılacak pay devri ile ortak olunabilir. Kanuni düzenleme, limited şirket ortaklığını veya pay devri yolu ile ortaklığı resmi şekilde yapılacak sözleşmeye bağlı kılmasıdır. Resmi şekilde yapılmayan hisse devirleri limited şirket ortaklığına dayanak yapılmaz.
b. Ortakların gerçek ya da tüzel kişilerden oluşması bakımından; Hukukumuzda gerçek ya da tüzel kişiler amir hüküm gereği limited şirkette ortak olabilirler (TTK m. 573/1). Limited şirketin ortakları sadece gerçek veya tüzel kişilerden oluşabilir, diğer yandan gerçek ve tüzel kişiler birlikte de limited şirkette ortak olabilirler. Ancak hukuki kişiliği olmayan miras ortaklıkları, adi şirket toplulukları vd. gibi birlikteliklerin limited şirkette ortak olarak bulunması mümkün değildir.
Türk Hukuk sisteminde bir ticari şirkete ancak kanunun öngördüğü şekilde ortak olunabilir. Bir ticari şirket içinde adi ortaklık söz konusu olamaz. Buna karşın bir ticari şirketin de aralarında bulunduğu gerçek veya tüzel kişiden oluşan birden çok birliktelik tarafından belirli bir amaç için adi ortalık oluşturulabilir.
Diğer taraftan limited şirket sözleşmesinde, ortakların taşıması gereken nitelik ve özellikler öngörülebilir. Aksi şirket sözleşmesi ile öngörülmemiş ise kişiliğe haiz bulunanlar, yani hak sahibi olan ve borç altına girebilenler şirkete ortak olabilecektir. Tüzel kişiler açısından da gerek özel hukuk tüzel kişileri gerek kamu hukuku tüzel kişileri limited şirkete ortak olabilecektir.
c. Ticaret unvanı bakımından; ticaret unvanı, ortaklığı üçüncü kişilere tanıtıp, bilgilendirerek reklam işlevi gören, şirket tüzel kişiliği adına maddi/manevi değer taşıyan, ortaklığın diğer ortaklıklardan ayırt edilmesini sağlayan isimdir. Ticaret unvanı, ortaklık sözleşmesinin içeriğinde yer alan zorunlu kayıtlarındandır (TTK m.576/1-a).
Mevzuatımızda çoğu yerde ticaret unvanı ifadesi geçmekte ise de kanun koyucu ticaret unvan tanımı yapmamıştır. 6102 Sayılı TTK’nın 39/1’de ticaret unvanı kullanma zorunluluğu kapsamında tacirin ticari işletmesine dair faaliyetlerini ticaret unvanı altında yapmak zorunda olduğunu belirtmektedir. Amir hüküm gereği ile bir tanım getirmek gerekirse kısaca tacirin ticari işletmesine dair tüm faaliyetlerini yerine getirirken kullandığı, hukuken korunan, mali değer taşıyan ve ortaklığı tanıtımını sağlayan isimdir.
Limited şirket de bilindiği üzere tüzel kişi tacir sıfatına haizdir (TTK m.16/1). Tacirin de kanuna uygun ticaret unvanı seçmek ve bu unvan altında faaliyette bulunmakla yükümlüdür (TTK m.18/1).
Yine 14.02.2014 tarihli ve 28913 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ticaret Unvanları Hakkında Tebliğ ile de ticari işletme faaliyeti yürüten tacirlerin ticaret unvanlarına dair usul ve esasları düzenlenmiştir. Konu hakkında ayrıca kanun koyucu; mahkemeleri, memurları, ticaret ve sanayi odalarını, noterleri ve Türk Patent Enstitüsünü görevlerini icra esnasında bir ticaret unvanının tescil edilmediğini ya da kanun hükümlerine aykırı olarak tescil edildiğini veya kullanıldığını öğrenmeleri halinde durumu derhal yetkili makamlara bildirmek zorunda olduğu da düzenlenmiştir (TTK m.51/1). Bu adı geçen tebliğde mevcut hükümler ile TTK kapsamında çerçevesi çizili kurallar dahlinde limited şirketin ticaret unvanı oluşturulmalıdır. Aksi takdirde amir hükme aykırı halin varlığı ilgililerin hapsi veya adli para cezası ile cezalandırılacağı hükme esas alınmıştır (TTK m.51/2-3)
d. Esas sermaye ve sermaye payları bakımından; limited şirkete ortak paydaş olabilmesi için en az bir sermaye payının üstlenilmesi gerekmektedir. Bu cümleden hareketle bir ortağın birden fazla sermaye payına sahip olması da mümkündür. Limited şirketin sermayesi belirlidir. Bu sermaye şirket ortaklarının sermaye paylarının toplamından oluşmaktadır.
Limited şirketin bir sermaye şirketi olması ve sorumluluk kriteri nedeniyle şirketin kurulması için en az esas sermaye sistemi öngörülmüştür. Bu en az sermaye sistemi ile gerekli miktar on bin Türk Lirası’dır (TTK m. 580/1). Yine yazılı en az tutar, Cumhurbaşkanınca on katına kadar artırılabilir (TTK m. 580/2). Bu hüküm konun koyucunun emredici nitelikte bir düzenlemesi olup hem şirketin kuruluşunda, hem de daha sonra meydana gelebilecek sermaye azaltımlarında göz önünde bulundurulmak zorundadır. Bu da doğal olarak şirket sözleşmesinin değişikliğini gerektirmektedir.
e. Ortakların sorumlulukları ve ek yükümlülükleri bakımından; bilindiği üzere limited şirket sermaye şirketidir (TTK m. 124/2). Ancak Kanun koyucu limited şirketi, saf sermaye şirketi olan anonim şirketten kısmen de olsa biraz daha şahsi nitelik taşıyabilecek şekilde düzenlemektedir. Bilindiği üzere anonim şirkette kural, ortakların tek borcu olduğu ve bu borcunda şirkete sermaye koyma borcu olduğu yönünde iken; limited şirket, anonim şirketten farklı olarak şirket sözleşmesiyle ortaklara, TTK m. 603 vd. kapsamında ek ödeme yükümlülüğü ve TTK m. 606 vd. kapsamında yan edim yükümlülükleri ile ek yükümlülükler yüklenebilmektedir (TTK m. 573/2). Ek ödeme yükümlülükleri bu yönde limited şirkete şahsi nitelik oluşturabilecek niteliklerden biridir.
Bu aşamada limited şirket ortaklarının sorumluluğuna da değinmek gerekirse; TTK’nın m. 573/2 uyarınca şirket sözleşmesinde öngörülmesi şartıyla sermaye koyma borcu yanında limited şirket ortağı yönünden ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri de öngörülebileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda limited şirket ortağı, ancak anılan kanunî düzenlemelerde belirlenen şekil ve esaslar çerçevesinde, şirket sözleşmesinde belirlenen ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ile sorumlu tutulabilecektir. Bu durum, ortakların şirkete karşı koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcuyla sınırlı olarak sorumlu olduklarına dair kuralın istisnasını teşkil eder.
Diğer bir istisna ile; limited şirket, TTK’nın 602. maddesi uyarınca işlem ve fiilleri neticesinde doğan borçlardan dolayı sadece malvarlığıyla sınırlı olarak sorumlu olup bu husus, sınırlı sorumluluk ilkesi olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanında limited şirket ortağı ise TTK’nın 573/2. maddesi gereği şirketin borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettiği esas sermaye payı oranında şirkete karşı sorumludur. Başka bir anlatımla ortağın, taahhüt ettiği sermayeyi koyma borcuyla sınırlı olan sorumluluğu şirkete karşı olup şirket borçlarından dolayı alacaklılara karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Limited şirket ortakları şirket tüzel kişiliğinin borçlarından sorumlu olmayıp, yalnızca taahhüt etmiş oldukları esas sermaye paylarını ödemekle veya şirket sözleşmesinde öngörülmüş ise ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler (TTK. m. 573/2). TTK. m. 329/2 gereğince paydaşların sermaye koyma borcundan dolayı yalnızca "anonim" şirkete karşı sorumlu olduğu vurgulanmaktadır. Diğer ifade ile pay sahiplerinin sermaye koyma borcundan doğan sorumluluklarının sadece şirkete karşı olduğunu belirtmektedir.
Limited şirketlerin sermayeden doğan alacakları kural olarak şirkete bağlıdır. Ancak şirket tüzel kişiliğine edimini ifaya ve aynı şekilde bakiye sermaye borcu bulunan ortaklara da ödemede bulunmaya zorlanabilir. Genel kural bu yönde iken; limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması halinde yani şirket tüzel kişiliğinin şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri şirketin alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilecektir. Bu durum TTK’nın limited şirket tüzel kişiliği alacaklılarına, şirket ortaklarına doğrudan başvurma olanağı tanınmazken, İİK’nın ilgi sevk düzenlemeleriyle tanınıyor anlamına da gelmektedir.
TTK’ya göre; kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulabilen limited şirketler, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla sadece mal varlığıyla sorumludur. Ortaklar yönünden ise şirket borçlarından dolayı sorumlulukları söz konusu dahi değildir. Limited şirket ortaklarının şirket faaliyetlerinden doğan amme alacaklarından dolayı sorumluluklarını düzenleyen hükümler, 6102 sayılı Kanun hükümlerine amme alacakları yönünden getirilen istisnai bir hüküm niteliğindedir.
Anayasa Mahkemesi de 13.12.2017 tarihli ve 2016/14 E., 2017/170 K. sayılı kararında limited şirket ortaklarının, taahhüt ettikleri sermaye ile şirketin mal varlığına doğrudan katkı sağladıkları, bunların ayrıca şirketin bütün işlemleri ve hesapları hakkında bilgi alma ve inceleme, ana sözleşmede değişiklik yapma, kârdan pay alma ve yönetime katılma hakları bulunduğu, ortakların ayrıca şirketi yönetim ve temsile yetkili kanuni temsilcilerin özellikle kanunlara, ana sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetiminden sorumlu oldukları, kanuni temsilciyi değiştirebilecek ya da görevden alabilecek genel kurul kararında da oy hakkı bulunduğu, şirket yönetimine ilişkin bu hak ve yetkilerin, ortaklara şirket faaliyetleri üzerinde denetim ve gözetim imkânı sağladığı, bu itibarla limited şirket ortaklarının şirket mal varlığı ve yönetimi üzerinde sahip olduğu hak ve yetkileri göz önünde bulunduran kanun koyucunun amme alacakları yönünden ortakların kusursuz sorumluluğuna gidilebileceğini öngörmesinde anayasal bir engel bulunmadığını belirtmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 35. maddesinde limited şirket ortaklarının kamu alacaklarından sorumluluğu hüküm altına alınmıştır. Bu maddenin 22.07.1998 tarihli ve 4369 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki şeklinde şirketten alınamayan kamu borçlarından dolayı ortakların taahhüt etmiş oldukları sermaye miktarı kadar sorumlu olduğu düzenlenmekteydi. 4369 sayılı Kanun'un 82. maddesi ile yapılan değişiklik kapsamında 6183 sayılı Kanun'un 35. maddesindeki "Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar." hükmü ile limited şirket ortağının, şirketin kamu borçlarından dolayı sermaye payı oranında olmakla birlikte, sınırsız bir şekilde sorumluluğu olacağı esası getirilmiştir.
AATUHK m. 35/1. uyarınca limited şirketin tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ya da tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları için ortağın sorumluluğuna gidilir. Buna göre, kamu alacağının esas borçlusu limited şirkettir. Limited şirket varlığından tamamen veya kısmen alınamayan kamu alacakları ortaktan istenebilecektir.
Görüldüğü üzere limited şirket ortağının sorumluluğu ikincil nitelikte bir sorumluluk ise de sorumluluk açısından kamu alacağının şirketten tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması arandığından ortağın sorumluluğu kusursuz sorumluluk olup kusur yerine sorumluluğu doğuran olayla zarar arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunması yeterli görülmüştür. Yine bu sorumluluk ortağın sermaye payı oranında ancak sermaye miktarı ile ilişkilendirilmemiş sınırsız bir sorumluluktur.
Böylelikle amme alacakları bakımından kamu kurumlarına ayrıcalık tanınmış olmaktadır. Gerçekten de limited ortaklığın normal alacaklıları (örneğin bir banka, ortaklığa mal satan tacır vs...) hiçbir şekilde ortakları takip edemezken, kamu kurumları kamu alacaklarından dolayı ortaklara başvurabilecektir. Böylelikle kamu kurumlarına diğer alacaklılara oranla imtiyaz sağlandığı söylenebilir.
f. Ekonomik amacı ve konusu bakımından; öncelikle ifade etmek gerekirse limited şirkette şirketin amacı ve konusu birbirlerinden farklı kavramlardır. Burada kanunun amir hükmünde belirtili ekonomik amaç şirket ortağı/ortaklarının ortak çabaları yoluyla ortaklar adına nakdi sermayeli faydalar elde etme olarak nitelendirilmektedir. Şirketin amacından kastedilen şirket ortaklarının şirketin iştigali neticesindeki nihai gayesi iken, konusundan da kastedilen bu nihai gayeye hangi iştigalle ulaşacağıdır.
Hukuka ya da ahlaka aykırı olacak işletme konusu belirlenemez (TMK m. 54/3, TBK m. 27, TTK m. 573/3, ve TMK m. 23). Aynı zamanda işletmenin konusu da gerçeğe uygun olmak zorundadır. Yine amir hüküm gereğince limited şirket, her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilirler (TTK m. 573/3).
Diğer taraftan bu şirket grubu, dernek veya vakıflardan farklı olarak iktisadi amaç gütmeden ilmi, vefa, anı, hatıra, hayır gibi iş/işler veya bu tür diğer gayeler için kurulamaz. Bunun yanında limited şirketler iktisadi olmayan; sosyal, sanatsal, siyasi, dini, sportif, yardım amaçları için de kurulamazlar.
Yine kanun koyucu limited şirketleri yukarıda sayılı amaçsal sınırlamalar yanında ayrıca çeşitli diğer kanunlarla da konu yönünden de sınırlamalar öngörülmüştür. Bu sınırlamalar sebebiyle limited şirketler; bankacılık, bağımsız denetleme ve finansal kiralama, finansman ve faktöring, finansman şirketi, umumi mağaza ve yatırım ortaklığı, sigortacılık gibi vd. faaliyetlerde de bulunamaz.
IV- SONUÇ OLARAK
Limited şirketler bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulan, esas sermayesinin de esas sermaye paylarının toplamından oluşan sermaye şirketidir. Limited şirketler her kadar TTK’da sermaye şirketi olarak düzenlense de şahıs şirketlerine ait özellikler bünyesinde barındırmakta ve Ülkemizde de mevcut şirketlerin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır.
Şirket ortaklarının, şirket tüzel kişiliğinin borçlarından sorumlulukları bulunmamakta, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü tutulmuştur. Görüleceği üzere kanun koyucu limited şirket ortak sorumluluklarını sermaye şirketinin tabi neticesi ile sınırlı sorumluluk ilkesinin bir gereği olarak yalnızca sermaye koyma borcu ile sınırlandırmış ise de ek ödeme ve yan ödeme yükümlülükleriyle istisna kapsamında genişletmiştir.
Bu kapsamda limited şirket ortağı, kanunî düzenlemelerde belirlenen şekil ve esaslar çerçevesinde, şirket sözleşmesinde belirlenen ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ile de sorumlu tutulabilecektir. Bu durum, ortakların şirkete karşı koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcuyla sınırlı olarak sorumlu olduklarına dair genel kuralın istisnasını teşkil etmektedir.
Diğer taraftan Limited şirket ortaklarının şirket faaliyetlerinden doğan amme alacaklarından dolayı sorumluluklarını düzenleyen hükümler de yine 6102 sayılı Kanun hükümlerine amme alacakları yönünden getirilen istisnai bir hüküm niteliğindedir. Sermaye şirketlerinde genel kuralın şirket borçları için yalnızca şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olması gerekmekte iken, ortakların amme alacaklarından doğan sorumluluğuna dair; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında yapılan düzenlemeler de limited şirketin tipik bir sermaye şirketi olmadığını ortaya çıkarmaktadır.
Son olarak uygulamada çokça karşılaşılan duruma değinmek gerekirse; limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine bakiye sermaye koyma borcu olması halinde yani şirket tüzel kişiliğinin şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri yönünden şirketin alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilecektir. Limited şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilecektir.
V- İÇTİHATLAR
-- . –-
TTK'nın 573. maddesi kapsamında davanın davalı şirket ortaklarına açılmasının mümkün olmadığı, husumetin tüzel kişiliği devam eden şirkete yöneltilmesi gerekmektedir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıların ortağı olduğu dava dışı şirkette müdürlük görevini yürütürken şirkete ait vergi ve sigorta borcu dolayısıyla yapılan takipte müvekkili aleyhine haciz işlemi yapıldığını, bu nedenle müvekkilinin icra dosyasına 12.600,00TL ödemede bulunduğunu, bu meblağın davalı şirket ortaklarından tahsili için başlattığı takibe, davalıların itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ..., 26.04.2005 tarihli limited şirket hisse devir sözleşmesiyle şirketteki tüm hissesini davacıya devrettiğini, şirkete ait vergi ve sigorta borcu nedeniyle herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı ... ..., davacının şirketten talepte bulunabileceğini, şirket müdürü olan davacının takibe neden olduğu için kusurlu olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, halen şirketin tüzel kişiliğinin devam ettiği,. TTK'nın 573. maddesi kapsamında davanın davalı şirket ortaklarına açılmasının mümkün olmadığı, husumetin tüzel kişiliği devam eden şirkete yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın husumetten reddine karar verilmiştir.
11HD., 21.01.2014, 10800/1219
-- . --
Dolayısıyla ortakların sorumluluğu taahhüt ettikleri sermaye payları ile sınırlı olup, bu borç ise sadece şirkete karşıdır. Limited şirket, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla yalnızca malvarlığı ile sorumlu olduğundan, alacaklıların, 6183 sayılı yasanın 35. maddesinde düzenlenen amme alacakları dışında, ortaklığın borçlarından dolayı ortakların malvarlığına başvurmaları mümkün değildir.
Eldeki davada davacı, borçlu şirketin önceki ortaklarının hisse devirlerinin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devredildiğini ileri sürmektedir. Ancak davacının borçlusu hisselerini devreden ortaklar olmayıp, şirket tüzel kişiliğidir. Dolayısıyla borçlu olan şirket olduğundan, alacak bakımından ortağın kim olduğunun önemi yoktur. TTK'nın 573/2 maddesi gereğince limited şirket ortakları şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ile yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Dolayısıyla ortakların sorumluluğu taahhüt ettikleri sermaye payları ile sınırlı olup, bu borç ise sadece şirkete karşıdır. Aynı yasanın 602. maddesi hükmü ile birlikte yapılan değerlendirme sonucunda ise, limited şirket, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla yalnızca malvarlığı ile sorumlu olduğundan, alacaklıların, 6183 sayılı yasanın 35. maddesinde düzenlenen amme alacakları dışında, ortaklığın borçlarından dolayı ortakların malvarlığına başvurmaları mümkün değildir. Limited şirket ortaklarının yukarıda açıklanan sorumluluk sınırı ve borçlunun da şirket tüzel kişiliği olması karşısında, davacının borçlu şirketin ortakları arasındaki hisse devri sözleşmelerinin iptalini talep etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul BAM 12HD, 09.03.2021, 216/337
-- . –-
Limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şirket ortağının, İİK’nun89. maddesi uyarınca, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılıp sayılamayacağı, buradan varılacak sonuca göre şirket ortağına haciz ihbarnamesi gönderilip gönderilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bu aşamada, öncelikle somut uyuşmazlığa etkili olan kurum ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacaklarının haczi, İcra ve İflâs Kanununun 89. maddesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilebilmesinin ön şartı ise, geçerli bir takibin bulunmasıdır. Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacaklarının haczine karar verilebilmesi için alacaklının talebi yeterlidir. Talebi alan icra memuru, alacaklının bildirdiği üçüncü kişide bulunan hacze konu malın niteliklerini açık bir şekilde belirleme olanağı bulunmadığından, talep doğrultusunda üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilmesi kararı vermektedir.
Borçlunun üçüncü kişilerdeki mal, hak ve alacakları da borçlunun malvarlığı kapsamında kabul edilmektedir. İcra ve İflâs Kanununun 89. maddesindeki düzenleme sayesinde, alacaklı, borçlunun üçüncü kişideki alacak, hak ve taşınır mallarının haczini isteyerek alacağına kavuşma imkânına sahip olacaktır. Borçluya karşı takibe geçmiş olan alacaklı, üçüncü kişilerdeki bu malvarlığını haczettirebilecektir.
Şirket borcundan dolayı, şirketin ortağına haciz ihbarnamesi gönderilip gönderilemeyeceği hususuna gelince, sermaye şirketleri, üçüncü kişilere karşı malvarlıklarıyla ve birinci derecede sorumludur. Ortakların, şirket alacaklılarına karşı ikinci derecede sorumlu olup olmayacakları, şirketin tipine göre değişir.
Limited şirketlerde, şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine sermaye koyma borcu olması, şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağında mal, hak ve alacağının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şirket ortağı, şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumundadır. Şirket borçlarından dolayı kural olarak ortaklık tüzel kişiliğinin sorumlu olması, ortağın, ortaklık tüzel kişiliğine göre üçüncü kişi sayılıp sayılmaması ile ilgili değildir. Ortak, şirket tüzel kişiliğine göre üçüncü kişidir ve ortaklığın, ortaklardan alacağının bulunması halinde, şirket alacaklıları, şirket ortağına bu alacaklar için üçüncü kişi sıfatıyla haciz ihbarnamesi gönderebilir (Uyar, Talih: İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 2006, s. 7603; Ayhan, Rıza: Limited Şirketlerde Ortakların Sorumluluğu, İstanbul 1992 s. 55; İyilikli, Ahmet Cahit: Borçlunun Üçüncü Kişilerdeki Mal, Hak ve Alacaklarının Haczi, Ankara 2011 s. 177- 178).
Buna göre somut olay değerlendirildiğinde; alacaklı tarafından dava dışı borçlu S. . . Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine icra takibi başlatıldığı, takibin kesinleşmesi üzerine borçlu şirketin ortağı olan şikayetçi Ali H. Y. ’a 26. 08. 2010 tarihli birinci haciz ihbarnamesi gönderildiği, birinci haciz ihbarnamesinin 31. 08. 2011 tarihinde şikayetçiye tebliğ edildiği, şikayetçinin haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmemesi sebebiyle 03. 03. 2011 tarihli ikinci haciz ihbarnamesinin gönderildiği, ikinci haciz ihbarnamesinin de 11. 03. 2011 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen şikayetçi tarafça itirazda bulunulmadığı, bunun üzerine şikayetçiye 13. 08. 2012 tarihli üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderildiği, bu aşamadan sonra şikayetçinin, eldeki şikayet kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, şikayetçi Ali H. Y. ’ın dava dışı borçlu S. . . Köy Tarım ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. ’nin ortağı olduğu sabit olduğundan şirket tüzel kişiliğinin, şirket ortağı Ali H. Y. ’dan mal, hak ve sermaye alacağı ile diğer alacaklarının bulunması halinde, bu alacak kalemleri, şirketin şahsi alacaklıları tarafından İcra ve İflâs Kanunu 89. maddesi uyarınca haczedilebilir. Şikayete konu olayda şirket ortağının şirket tüzel kişiliğine karşı üçüncü kişi konumunda bulunması sebebiyle bu hacze yönelik şikayetin reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, sermaye koyma borcunun şirket ile ortak arasındaki iç ilişkiden kaynaklandığı, sermaye koyma borcu yönünden şirket ortağının şirkete göre üçüncü kişi sayılamayacağı ve şirket ortağına sermaye koyma borcundan dolayı haciz ihbarnamesi gönderilemeyeceği, ancak ortakların, şirkete şahsi borçları bulunması halinde, şirket ortağına İcra ve İflâs Kanunu 89/1’e m. dayalı haciz ihbarnamesi çıkarılabileceği gerekçesiyle direnme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü savunulmuşsa da yukarda açıklanan sebeplerle bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarda açıklanan ilkelere uygun değerlendirme yapılarak, şikayetçinin şirkete göre üçüncü kişi konumunda olduğu, şirkete olan borçlarından dolayı haczin mümkün olduğu ve haciz ihbarnamesinin gönderilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi ile bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekmiştir.
Y. HGK, 11. 5. 2016, E. 2014/12-1078, K. 2016/600
-- . --
Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıda açıklanan maddeleri uyarınca şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettikleri sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür.
Alacaklı tarafından borçlu şirketler hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, şikayetçi vekilinin icra mahkemesine yaptığı başvuruda, şikayetçinin yetkilisi ve ortağı olduğu takip borçlularından . . . Limited Şirketi aleyhine yapılan işbu takip sebebiyle şikayetçiye, İİK’nun89/1. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderildiğini, oysa şirket ortağının, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağını ileri sürerek haciz ihbarnamesinin iptaline karar verilmesini istediği, mahkemece şikayetin kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
…
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun124. maddesinde; ticaret şirketleri arasında yer alan limited şirketlerin sermaye şirketi olduğu, aynı Kanunun 125. maddesinde; ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği haiz olup, Türk Medenî Kanununun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri, aynı Kanunun 128. maddesinde de; her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu hükme bağlanmıştır.
Borçlu … Limited Şirketi’nin borcu için 20. 01. 2016 tarihinde tebliğ edilen 89/1 haciz ihbarnamesinin incelenmesinde; borçlunun, şikayetçi üçüncü kişi nezdinde bulunan doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının borca yeter miktarının haczine karar verildiğinin bildirildiği görülmektedir.
Kural olarak, borçlunun her türlü mal ve hakkı haczedilebilir. Haczedilmezlik için İcra ve İflas Kanununda veya özel kanununda açık hüküm bulunması zorunludur. Diğer bir anlatımla bir mal veya hakkın haczedilemeyeceğinin kabul edilebilmesi için, bu konuda açıkça bir kanun hükmünün varlığı veya maddi hukuk anlamında o mal veya hakkın satış ve devrine engel yasal bir düzenlemenin bulunması şarttır. Şirket ortağı, ortağı olduğu şirket tüzel kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olup, Türk Medeni Kanunu anlamında gerçek kişi olduğundan şirkete göre üçüncü kişi sayılır. Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıda açıklanan maddeleri uyarınca şirket ortakları, şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettikleri sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduklarından ve borçlu şirketin, şirket ortağındaki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından sermaye alacağının haczi mümkündür. Kaldı ki, borçlu şirketin, üçüncü kişi şirket ortağı nezdinde, sermaye borcu dışında tamamen özel hukuktan kaynaklanan ve paraya çevrilmesi mümkün, İİK’nun89. maddesi kapsamında haczedilebilecek nitelikte başkaca hak ve alacaklarının bulunabileceği de kuşkusuzdur.
Dairemiz; şirket ortağının, borçlu şirket yönünden üçüncü kişi sayılamayacağından dolayı şirket ortağına 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilemeyeceği görüşünde iken, Hukuk Genel Kurulu’nun 11. 05. 2016 tarih ve 2014/12-1078 Esas numaralı içtihadı doğrultusunda ve yukarıda açıklanan olgular karşısında içtihat değişikliğine gitmiş olup, Dairemizin değişen içtihadına göre; şirket ortağı, borçlu şirket bakımından üçüncü kişi sayılacağından, şirket ortağı olan şikayetçiye 89/1 haciz ihbarnamesi gönderilmesinde yasaya uymayan bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır. O halde mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Y. 12. HD, 13. 6. 2017, E. 2016/16888, K. 2017/9219
-- . --
Limited şirket ortaklarının ortaklık alacakları karşısında sorumlulukları yoktur. Sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, ...'e husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda, davacı iş sözleşmesinin haksız yere feshedildiğini ileri sürerek talep konusu işçilik alacaklarının davalı olarak gösterdiği... Turizm Gıda Temizlik İnş. Elekt. San. Tic. Ltd. Şti. ile şirket yetkilisi olarak belirttiği ...'den tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, talep konusu alacakların kısmen davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili yönünde hüküm kurulmuştur. Ancak, dava 07.02.2014 tarihinde açılmış olup, dosya kapsamında yer alan ... 5. Noterliğinin 23.09.2013 tarihli ve 26535 sayılı imza sirkülerinde şirket ortaklarından ve müdür olan ...'in hissesini ... 'e devretmesi nedeniyle imza yetkisinin iptal edildiği, limited şirketi temsile yetkili kişinin şirket müdürü Veysel Taşer olduğu anlaşılmaktadır.
Kabule göre de, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 573/2. maddesi gereğince, limited şirket ortaklarının ortaklık alacakları karşısında sorumlulukları yoktur. Sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
Bu sebeplerle, davalı ... yönünden davanın husumet yokluğundan reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
22HD., 14.11.2018, 17303/24370
-- . –-
Limited şirketlerde ortaklar şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri esas sermaye ile sözleşmede geçen ek ödeme ve edimleri yerine getirmekle sorumludur.
Ancak, limited şirket organları TTK'nun 632.madde gereğince haksız fiilden kusurları oranında sorumlu ise de şirket temsilcisi ..., davacılar tarafından açılan tazminat davasında davalı olarak gösterilmediği gibi takip dosyasında da borçlu olarak gösterilmemiştir. Öte yandan TTK'nın 573/2 maddesine göre limited şirketlerde ortaklar şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri esas sermaye ile sözleşmede geçen ek ödeme ve edimleri yerine getirmekle sorumludur. Bu nedenle davalı ... hakkında da davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
17HD., 27.02.2019, 2325/2212
-- . –
Şirket tüzel kişiliğine yapıldığı sübuta ermekle davalı şirket yönünden kabul edilmekte ise de şirket yetkilisi olan ... yönünden ret kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Dava ticari satımdan kaynaklanan alacak istemidir. Mahkemece satımın şirket tüzel kişiliğine yapıldığı subuta ermekle davalı şirket yönünden kabul, şirket yetkilisi olan ... yönünden ret kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte şirketin ticari ilişkiden doğan borçlarından yetkilinin sorumlu olmayacağı ve dolayısıyla ona karşı takip başlatılmasının hukuki dayanağının bulunmadığı gözetilerek bu davalı yönünden takip ve dava şartı yokluğu nedeniye ret kararı verilmesi ve dolayısıyla davacı aleyhine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nisbi vekalet ücreti taktiri doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
11HD., 26.11.2020, 4819/5438
-- . –-
Limited şirket ortağının şirketin borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettiği esas sermaye payı oranında ortağı olduğu şirkete karşı sorumlu olduğu, bu sınırlı olan sorumluluğun da ortağı olduğu şirkete karşı olduğundan, şirket borçlarından dolayı alacaklılara karşı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı şartları oluşmayan ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ve yasal mevzuat hükümleri göz önüne alınarak somut olayda; ihtiyati haciz talebinde bulunan şirket ile Aktaşlar Toptan Gıda San. Tic. Ltd. Şti.arasında ticari ilişki bulunduğu, ihtiyati haciz talebine konu edilen borcun da bu ticari ilişkiden kaynaklandığı, ihtiyati haciz talep eden tarafından karşı tarafın şahsı ile olan ticari ilişki nedeniyle bir talepte bulunulmadığı, dolayısıyla karşı tarafın İİK'nun 257. Maddesine göre borçlu olduğuna ve kendisinden muaccel bir alacağın bulunduğuna ilişkin yaklaşık ispat ölçüsünde delil bulunmadığı, kaldı ki; limited şirket ortağı olan karşı tarafın TTK’nın 573/2. maddesi gereği şirketin borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettiği esas sermaye payı oranında ortağı olduğu şirkete karşı sorumlu olduğu, başka bir anlatımla ortağın, taahhüt ettiği sermayeyi koyma borcuyla sınırlı olan sorumluluğu ortağı olduğu şirkete karşı olup, şirket borçlarından dolayı alacaklılara karşı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı , ilk derece mahkemesince şartları oluşmayan ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesinde dosya kapsamı delillerle usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Tüm bu neden ve gerekçelerle ;Dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde; usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK'nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak; ihtiyati haciz talep eden vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Sakarya BAM 7HD, 29.02.2024, 519/371
-- . –-
6012 sayılı TTK'nın 573. maddesi uyarınca limited şirketin bir kişi tarafından kurulabileceği hükmü de dikkate alınarak, TTK'nın 636. maddesinin tartışılması ve bunun sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekmektedir.
2- Asıl dava kâr payı alacağının tespiti ile davalı şirketin feshine, birleşen dava ise davalı müdürün görevinden azli istemlerine ilişkin olup, mahkemece yukarıda anılan gerekçe ile fesih talebinin kabulüne, kâr payı talebinin reddine ve azil istemi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Davalı şirketin, diğer davalı tarafından şirket adına faturasız mal alım satımı yapmak suretiyle şirketi kötü yönetimi, davalı şirketin feshi hususunda haklı sebep oluşturmaktadır. 6102 sayılı TTK'nın 636/3. maddesine göre de, haklı sebeplerin varlığında her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Ancak aynı maddede belirlendiği üzere, mahkemece, istem yani fesih yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebilir. Bu itibarla mahkemece, 6012 sayılı TTK'nın 573. maddesi uyarınca limited şirketin bir kişi tarafından kurulabileceği hükmü de dikkate alınarak, TTK'nın 636. maddesinin tartışılması ve bunun sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, anılan bu hususta bir değerlendirme yapılmadan davalı şirketin feshi yönünde hüküm kurulması doğru bulunmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
11HD., 13.10.2015, 14049/10415
-- . --
Dava, limited şirket ortaklığından çıkma veya şirketin feshi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yukarıda açıklandığı gibi haklı sebeple şirketin feshine karar verilmiştir. Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 573. maddesine göre limited şirketlerin tek ortaklı olarak ticari hayatlarına devam etmesi mümkündür. 6102 sayılı Kanun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında 6103 sayılı yasanın 3. maddesine göre TTK'nun yürürlüğe girmesinden önceki olaylara da uygulanır. Mahkemece, söz konusu kanun hükmü değerlendirilmeksizin, yani şirketin tek ortaklı olarak ticari hayatına devam edip etmeyeceği tartışılmaksızın, yazılı gerekçe ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
11HD., 20.06.2013, 15246/12937
-- . –
Davacı tanzim ettiği fatura ve irsaliyelerde unvanını doğru olarak “Cibo Ticaret- Resul ve Hasan Cibo” olarak kullandığı halde, Kozlu ilçesinde açtığı dükkânının kapısına unvanında olmayan “Cibo Halı Mobilya Sanayi” ibarelerini unvanına ek olarak tescilsiz şekilde kullandığı, böylece davacının TTK.'nun ilgili hükümlerine uygun davranmadığı anlaşıldığından davalı unvanının terkinini talep edemeyecektir.
Dava, ticaret unvanına tecavüz nedeniyle haksız rekabete ilişkin olup, davacının 29.12.1993 tarihinde Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odasına “Cibo Ticaret- Hasan Cibo” unvanını tescil ettirdiği, davalının ise 15.7.1996 tarihinde Kozlu Esnaf ve Sanatkârlar Odasına “Cibo Halı ve Mobilya Hamit Cibo” unvanını tescil ettirdiği, her iki unvanın da tescilli bulunduğu tartışmasız bulunmaktadır. Davalının Kozlu'da açtığı dükkanına “Cibo Halı Mobilya Sanayi Hamit Cibo” ibaresini yazdırdığı, davacının aynı ilçede daha sonra açtığı dükkanına “Cibo Ticaret- Cibo Halı Mobilya Sanayi - Hasan-Resul Cibo” levhasını koyduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. TTK. 42/1 maddesi uyarınca her tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer siciline tescil ve ilan ettirmeye mecburdur. Diğer taraftan TTK. 43/1 uyarınca gerçek kişi tacirlerde ticaret unvanının çekirdek kısmı, kişinin kısaltılmadan yazılacak ad ve soyadından oluşur. TTK. 48/1 maddeye göre de tacir, isterse ticaret unvanına, işletmenin niteliğini gösteren ancak üçüncü kişilerde yanlış bir izlenim yaratmamak ve kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla ekler koyabilir. Somut olayda davacının adının Hasan Cibo, davalının adının Hamit Cibo bulunduğu ve her iki tarafın ad ve soyadını kısaltmadan unvanlarında kullanmak zorunda bulundukları bir gerçektir. Tarafların tescil ve ilan ettirdikleri ticaret unvanlarında “Cibo” sözcüğü müşterek olmakla birlikte, davalının ayrıca unvanında “Halı ve Mobilya” sözcüklerini kullanmak suretiyle TTK. 48. maddesinde öngörülen farklılığı oluşturduğu anlaşıldığından unvanlar arasında iltibastan söz etmeye olanak yoktur Ayrıca tacir, ticaret unvanını tescil ettirdiği gibi kullanmak, başkalarının tescilli unvanı ile iltibas yaratmamak zorundadır. Nitekim davacı tanzim ettiği fatura ve irsaliyelerde unvanını doğru olarak “Cibo Ticaret- Resul ve Hasan Cibo” olarak kullandığı halde, Kozlu ilçesinde açtığı dükkânının kapısına unvanında olmayan “Cibo Halı Mobilya Sanayi” ibarelerini unvanına ek olarak tescilsiz şekilde kullandığı, böylece davacının TTK.'nun ilgili hükümlerine uygun davranmadığı anlaşıldığından davalı unvanının terkinini talep edemeyeceği açıktır. Mahkemece, hukuki değerlendirmede hataya düşülerek yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
YHGK 26.04.2000, 11-827/808
-- . –-
Ticaret unvanının korunmasından maksat, kişinin o unvan altında fiilen ticaret yapmasını zaruri kılmasıdır.
Ticaret unvanının korunmasından maksat, kişinin o unvan altında fiilen ticaret yapmasını zaruri kılmasıdır. Belli bir konu için ticaret unvanı alıp, o unvanı kullanmadan ve o işi yapmadan başka bir firma isim altında değişik iştigal konusu ile meşgul olunmasına davacının ve karşı davalının kaydettirdiği diğer 12 ticaret unvanını fiilen kullanmadığının anlaşılmasına, bu suretle de hakkını TMK.’nun 2 nci maddesine göre suistimal etmiş olmasına göre davacı ve mukabil davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
11. HD, 30.05.1988, 626/3513