T.C.
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2023/356
Karar Numarası: 2023/524
Karar Tarihi: 24.05.2023
KIDEM VE İHBAR TAZMİNATLARI İSTEMİ
İLK DERECE MAHKEMESİNİN UYMA KARARINDAN DÖNEREK ÖNCEKİ KARARDA DİRENMESİNİN USULEN MÜMKÜN OLMAMASI
İLK DERECE MAHKEMESİNCE BOZMAYA UYULMAKLA GERÇEKLEŞEN USULİ KAZANILMIŞ HAK NAZARA ALINARAK HÜKMÜNE UYULAN BOZMA KARARI GEREKLERİNİN YERİNE GETİRİLMESİNİN GEREKMESİ
ÖZETİ: Uyuşmazlık; davalı şirket nezdinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında altı dönem fasılalı çalışan davacının tüm dönem çalışmalarının Rusya’daki işyerinde geçtiği somut olayda tarafların davacının tüm çalışma dönemlerine ilişkin 10.06.2008, 23.07.2009, 02.07.2010, 16.01.2012, 24.01.2014 ve 26.05.2014 tarihli iş sözleşmelerinin ilgili hükümleri kapsamında Rusya Hukukunun uygulanması konusunda Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un ilgili maddesine uygun ve geçerli bir hukuk seçimi yapıp yapmadıkları, ayrıca bu dönemlerde Rusya Hukukunun mutad işyeri hukuku olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre Rusya Hukukunun mu yoksa sözleşmelerde öngörülen hukuk seçiminin geçerli olmadığı ve daha sıkı ilişkili hukukun Türk Hukuku olduğu kabulüne göre Türk Hukukunun mu uygulanması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin bozma kararına İlk Derece Mahkemesince 19.07.2022 tarihli duruşmada uyulmuş olmakla davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin uyma kararından dönerek önceki kararda direnmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir. İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken uyma kararından dönülerek direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
SAYISI : 2022/154 E., 2022/552 K.
DAVA TARİHİ : 16.10.2018
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 02.03.2022 tarihli ve 2022/2066
Esas, 2022/2776 Karar sayılı BOZMA sayılı kararı
Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin verdiği karar davalı vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirketin yurt dışı projelerinde 2008-2014 yılları arasında boyacı formeni olarak kesintisiz çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının yurt dışında geçen çalışmalarına ilişkin alacak talebinde bulunması nedeniyle iş ilişkisinin yabancılık unsuru taşıdığını bu nedenle yabancı hukukun uygulanması gerektiğini ayrıca alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli ve 2018/350 Esas, 2019/527 Karar sayılı kararı ile İş Hukukunun emredicilik yönü ve işçinin korunması ilkesi uyarınca yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un (5718 sayılı Kanun) 5 inci maddesindeki düzenleme gereği Türk vatandaşı olan işçinin kamu düzeni de dikkate alınarak yurt dışına gönderilmesinde gönderen kişi ya da şirketin yurt dışındaki yabancı şirket ile organik bağı delillendirildiğinde Türk İş Hukukunun uygulandığı, organik bağ içinde olan Türkiye’deki kişi veya kişilerin de işçinin işvereni kabul edilerek sorumlu tutulduğu, davalı şirketin yurt dışındaki inşaat şantiyelerinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında toplam 4 yıl 8 ay 24 gün en son saat ücreti 5,30 USD ile çalışan davacının iş sözleşmesinin iş bitimi nedeniyle sona erdiği, iş bitiminin haklı fesih sebepleri arasında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.12.2021 tarihli ve 2019/3751 Esas, 2021/2804 Karar sayılı kararı ile; davacının Türk vatandaşı, davalının ise Türk şirketi olduğu, davacının ikametgâhının ve davalı şirketin merkezinin Türkiye'de bulunduğu, yurt dışı hizmet sözleşmesinde 4857 sayılı İş Kanunu’na (4857 sayılı Kanun) atıfta bulunulduğu gibi davacının mutad işyerinin Türkiye olması nedeniyle geçici olarak yurt dışında çalışmasının bunu ortadan kaldırmayacağı, yapılan işin niteliği itibariyle sözleşmenin belirli süreli olarak düzenlenmesini gerektirir objektif nedenlerin bulunmadığı, hüküm altına alınan alacakların net ücrete göre belirlenmesinin dosya kapsamına uygun olduğu, mahkeme kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "...Taraflar arasında iş sözleşmesine uygulanacak hukuk konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
...
Somut uyuşmazlıkta; davacı taraf davalının yurt dışı şantiyelerinde çalıştığını, ücretinin ABD Doları olarak ödendiğini ileri sürerek ödenmeyen işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiş, davalı işveren ise davacının davalı şirketin Rusya’da bulunan inşaat projelerinde çalıştığını, uyuşmazlığın Rusya Hukukuna göre çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince, davalı vekilinin bu savunmasına değer verilmeksizin, uyuşmazlığa Türk hukuku uygulanmak suretiyle yargılama sonuçlandırılmış ve istinaf kanun yolu incelemesinde de davalının bu yöndeki istinaf başvurusu; davacı işçinin Türk vatandaşı, davalı şirketin Türk şirketi olduğu, davacı işçinin ikametinin Türkiye'de, davalı şirketinin merkezinin de Türkiye'de bulunduğu, örneği sunulan yurt dışı iş sözleşmelerinde 4857 sayılı Yasaya atıfta bulunulduğu gibi davacının mutad işyerinin Türkiye olması nedeniyle geçici olarak yurt dışında çalışmasının bunu ortadan kaldırmayacağı gerekçe gösterilerek reddedilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemiştir.
Dosya kapsamına göre davacı işçinin davalının Rusya’da bulunan işyerlerinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında 6 dönem fasılalı olarak çalışmıştır. Taraflar arasında tüm çalışma dönemlerine ilişkin olarak yurt dışı iş sözleşmelerinin imzalandığı, 10.06.2008, 23.07.2009, 02.07.2010, 16.01.2012, 24.01.2014 ve 26.05.2014 tarihli belirsiz süreli yurt dışı iş sözleşmelerinin tarafların iş ilişkisindeki hak ve yükümlükleri konusunda feshe ilişkin maddelerinde çalışma mevzuatı bulunan ülkelerde bu mevzuata göre fesih yapılabileceğinin belirtildiği, yine sözleşmelerin 16. maddelerinde de anlaşmazlık halinde uygulanacak mevzuata ilişkin ihtilaf durumunda sözleşme maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun belirtildiği hususlardaki ihtilafların çözümünde öncelikle çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının ifade edildiği görülmüştür. Buna göre tarafların iş sözleşmeleri ile hukuk seçimi anlaşması yaptıkları açıktır. Davacı, dava konusu alacakların ait olduğu söz konusu çalışma döneminde davalıya ait Rusya’da bulunan işyerinde çalışmış olup, bu durumda mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı Rusya olduğu sabittir.
Tüm bu hususlar dikkate alındığında, MÖHUK’un 27/1. hükmü kapsamında taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan uyuşmazlık hakkında Rusya Hukuku’nun uygulanması gerekmektedir. Hal böyle olunca, gerekirse Rusya Hukuku’nda uzman bir bilirkişiden de rapor alınmak suretiyle, dava konusu uyuşmazlık bakımından değerlendirme yapılması ve dosya kapsamındaki delil durumu birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle davalı vekilinin sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten davacının yabancı hukuk konusunda aydınlatılmadığı gibi talebini Türk Hukukunun uygulanması yönünde sınırlandırdığı, yabancı hukukun uygulanması talebi bulunmayan davacı lehine ve davalı aleyhine hüküm kurulması mümkün olmadığı, taraflar arasında imzalanan yurt dışı hizmet akdi içeriği konusunda davacının bilgilendirildiğinin ispatlanamadığı, müzakere edilmediği, sözleşmedeki en esaslı unsurlardan ve iş ilişkisinin temel kurucu unsuru olan ücretin dahi gerçeği yansıtmadığı kabul edilen bir sözleşmedeki açıklayıcı olmayan hükümlerin uygulanmasının da beklenemeyeceği, hukuki güvenlik ve sürpriz karar yasağı gereğince de Türk İş Hukukunun uygulanması gerektiği, ayrıca taraflar açısından sıkı ilişki içinde bulundukları ve fiilen uygulanan hukukun da Türk Hukuku olduğu, işçinin asgari koruma haklarının saklı kalması gerektiğinden yabancı ülke hukukunun olayda uygulanmasının mümkün olmadığı, İş Hukukunun emredicilik yönü ve işçinin korunması ilkesi uyarınca Türk Hukuk mevzuatına göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, taraflar arasında uygulanacak hukukun tespiti yönünden 5718 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinin yol gösterici olduğunu, bu maddeye göre seçilmiş hukukun Rus Hukuku olması nedeniyle bu ülke hukukunun uygulanması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirket nezdinde 12.06.2008-30.09.2014 tarihleri arasında altı dönem fasılalı çalışan davacının tüm dönem çalışmalarının Rusya’daki işyerinde geçtiği somut olayda tarafların davacının tüm çalışma dönemlerine ilişkin 10.06.2008, 23.07.2009, 02.07.2010, 16.01.2012, 24.01.2014 ve 26.05.2014 tarihli iş sözleşmelerinin ilgili hükümleri kapsamında Rusya Hukukunun uygulanması konusunda 5718 sayılı Kanun’un 27/1 inci maddesine uygun ve geçerli bir hukuk seçimi yapıp yapmadıkları, ayrıca bu dönemlerde Rusya Hukukunun mutad işyeri hukuku olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre Rusya Hukukunun mu yoksa sözleşmelerde öngörülen hukuk seçiminin geçerli olmadığı ve daha sıkı ilişkili hukukun Türk Hukuku olduğu kabulüne göre Türk Hukukunun mu uygulanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra uyma kararından rücu edilerek önceki hükümde direnilmesine karar verilip verilemeyeceği, bozmaya uyulmakla davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. Öncelikle usuli kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.
2. Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
3. Anlam itibariyle bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
4. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak doğar.
5. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
6. Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtayın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
7. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usuli kazanılmış hak olgusunun birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleri usuli kazanılmış hakkın istisnalarıdır.
8. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Bası, ... 2001, s 4738 vd).
9. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince istinafı üzere Bölge Adliye Mahkemesince istinaf istemi esastan reddedilmiş, bu karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesince taraflara bozma ilamı ekli duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmış, davacı vekili bozma ilamına direnilmesini, davalı vekili ise bozma ilamına uyulmasını talep etmiş, İlk Derece Mahkemesince 19.07.2022 tarihli duruşmada "G.D.1-Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 02/03/2022 Tarih 2022/2066 Esas 2022/2776 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına," şeklindeki ara kararı ile bozma ilamına uyulduktan sonra 15.11.2022 tarihli duruşmada " Her ne kadar bir önceki celse Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 02/03/2022 Tarih, 2022/66 Esas 2022/7776 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmişse de işbu ara karardan rücu edilmesine karar verildi." şeklinde kurulan ara kararla bozmaya uyma kararından rücu edilerek önceki hükümde direnildiği görülmüştür.
10. Kural olarak ara kararlarından rücu edilmesi mümkün ise de; bozmaya uyan karşı taraf açısından usuli kazanılmış hak oluşturduğundan bozmaya uyulmasından sonra bu karardan rücu edilerek direnme kararı verilemez.
11. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin bozma kararına İlk Derece Mahkemesince 19.07.2022 tarihli duruşmada uyulmuş olmakla davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin uyma kararından dönerek önceki kararda direnmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
12. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken uyma kararından dönülerek direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
13. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2022 tarihli ve 2019/10-831 Esas, 2022/158 Karar; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 Esas, 2022/128 Karar; 11.11.2021 tarihli ve 2021/10-601 Esas, 2021/1398 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, hukuki nitelendirmenin hâkimin görev ve yetkisinde olduğu, somut olayda kamu düzeni ile doğrudan uygulanan kurallar bulunduğundan bozmaya uyulmuş olmasının usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceği gibi hukuki nitelendirme kapsamında hâkimin uyma kararından dönerek direnme kararı vermesinin mümkün olduğu, ön sorun bulunmadığı ve esasa ilişkin temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
15. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
I. TEMEL UYUŞMAZLIK
Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık, "yabancı unsurlu iş uyuşmazlığında Türk Hukukunu uygulayan ilk derece mahkemesi kararının, Özel Dairece sözleşmede kararlaştırıldığı için yabancı hukukun uygulanmasına ilişkin bozma kararına uyulma kararı verilmesinin usuli müktesep hak teşkil edip etmediği, bu konuda uyma kararından sonra direnme kararı verilmesinin usulüne uygun direnme olup olmayacağı" noktasında toplanmaktadır.
Çoğunluk görüşü ile yerel mahkemenin bozma sonrası, uyma kararından sonra bu ara kararından dönerek verdiği direnme kararının usulüne uygun direnme olmadığı, artık usuli müktesep hak teşkil ettiği gerekçesi ile ön sorun kabul edilmiş ve direnme hükmünün bu gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
II. GEREKÇE
6100 sayılı HMK.'un 33 üncü maddesine göre Hâkim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme ise hâkime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile hâkim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 04.06.1958 tarih ve 15-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir.
Diğer taraftan 5718 sayılı MÖHUK.'un 2/1 inci maddesi uyarınca "Hâkim, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku resen uygular". Aynı kanunun 5 inci maddesine göre "yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır". Keza 6 ncı maddesi uyarınca da "Yetkili yabancı hukukun uygulandığı durumlarda, düzenleme amacı ve uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına giren hâllerde o kural uygulanır".
Bir kuralın uygulanması, hukuki nitelendirme kapsamında hakime ait olduğundan, taraflar açısından usuli müktesep hak teşkil etmez. Yabancı unsurlu iş uyuşmazlığında da bağlama kuralı uyarınca hangi hukukun uygulanacağına hakim karar verir. Keza bu tür uyuşmazlıkta korunması gereken işçi olup, yararlılık ilkesi uyarınca kamu düzeni ve doğrudan uygulanan kurallar olmadığı sürece işçi lehine olan hukuk uygulanır.
Kamu düzeni ve doğrudan uygulanan kurallar olduğunda, bozmaya uyulmuş olması usuli müktesep hak teşkil etmeyeceği gibi hukuki nitelendirme kapsamında hakim uyma kararından dönerek direnme kararı verebilir. Bu taraflar için usuli müktesep hak teşkil etmeyecektir.
III. SONUÇ
Yerel mahkemenin uyma kararından dönerek direnme kararı vermesi olanaklıdır. Ön sorun yoktur. Direnmenin esas olarak incelenmesi gerekirken, usulüne uygun direnme olmadığı gerekçesi ile bozma kararı verilmesi görüşüne katılınmamıştır.
legalbank.net