Bu nasıl başlık demeyin. 6 Eylülde başlayan adli yıl açılış konuşmasını Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Koşaner yapmadı elbette. Her yıl olduğı gibi bu yıl da Yargıtay Başkanı yaptı. Başkan Nazım Kaynak geçmiş yıllarda olduğu gibi siyasal iktidarı yerden yere vuran ideolojik, siyasal bir konuşma yerine yargının temel sorunlarına değinen önemli açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan başta olmak üzere yasama, yürütme ve yargının üst düzey temsilcileri töreni takip etti. Kavga değil uyumlu çalışma görüntüsü dikkatlerden kaçmadı.
Bu tabloyu olumlu değerlendirenlerin yanında, yargının yeniden yapılandırılmasından rahatsızlık duyanlar vardı elbette. Yargıtay başkanından hükümete yönelik sert eleştiriler, vesayetçi yaklaşımlar bekleyenler umduklarını bulamayınca rahatsız oldular. Medya, farklı bir açılış töreni olduğunu ve geçmiş yıllara göre yaşanan değişimi vurguladı. CHP Genel Başkanı sadece Barolar Birliği Başkanının konuşmasını beğendiğini söyledi. Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların değiştirilmesini yargıya baskı olarak değerlendirmesi Kılıçdaroğlu’nu memnun etmişti.
Geciken adalet, iş yoğunluğu, tutukluluk sürelerinin uzunluğu, tutuklu sayısının artması gibi temel sorunlara değinilen adli yıl açılışı ile Koşaner’in noktasına virgülüne kendisine ait olduğunu kabul ettiği ses kaydıyla ilgisine dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz Ergenekon ve arkasından Balyoz soruşturmaları kapsamında bazı generallerin tutuklanmasıyla yargı ön plana çıktı. Askeri yargı ayrıcalığı tartışıldı. Darbe girişimi suçlarını yargılamanın sivil yargının görevi olduğuna dair mevzuatta değişiklikler yapıldı. O dönemde Genelkurmay Başkanı olan Başbuğ bir taraftan hukuka saygıdan bahsederken diğer taraftan yargının kara dediğine ak diyerek, meşhur darbe girişimlerini inkara yönelik ‘kağıt parçası’ ve ‘boru’ açıklamalarıyla yargı üzerinde baskı kurmaya çalışıyordu. Olayın soruşturması dendiğinde de ‘kim sızdırdı’ akla geliyordu. Ordunun siyasetten elini çekmesi kendi işiyle uğraşması üzerinde duranlar ise asimetrik savaş yürüten ‘ordu düşmanı’ ilan ediliyordu. Mehmet Ali Biran’ın deyimiyle ‘efsane yıkıldı’ , düşman ilan edilenler haklı çıktı. Koşaner’in gözünde, darbe planı hazırlayanlar mert, gerçekleri ortaya çıkaran yargı ise namertti. Hukuka saygılı olmak ise enayilik.
‘Maalesef namerdin eline malzeme verdik’
Her yönüyle üzerinde düşünülmesi gereken Koşaner’in sözlerinin yargıyı da ilgilendiren şu bölümü yaklaşımın vehametini ortaya koyuyor. “Şimdi bizi üzen taraf arkadaşlar Birinci Ordu'da her şeyimizi çaldırmışız. Her şeyimizi. Seminerle ilgili seminerle ilgili neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız yetkisiz kişilere ulaşmış konuşmalarımız dâhil. Esas rezalet bu. Nasıl bu olur yav, nasıl bu olur. Ne konuşuyorsak var adamların elinde. Sıkıntı burada. Bu rezilliği yapmışız. Balyoz'un hikayesi bu. Suç olan kısmı da işin içerisinde olabilir, onu burada kaydı-ihtiyatla sayıyorum. Ama bunlar hep bizim aleyhimizdeki kişilerin eline çok güzel malzeme verdi. Maalesef namerdin eline malzeme verdik. Balyozun, günahı, vebali 1.Ordu'ya ait. Karargâhtan böyle planlar nasıl dışarı çıkar izahı yok kim verdi, biz verdik. Biz verdik. Hiç kimseyi suçlayamayız. Bunların günahı, vebali, hatası koskoca Birinci Orduda bir plan semineri yapılıyor tüm planlar tüm teferruatıyla milletin elinde şimdi. Bir de bu rezalet var. Nasıl olur yav, bir ordu karargâhından bu bilgiler nasıl çıkar ya. Nasıl çıkar izahı yok. İzahı yok.„
Balyoz darbe planı belgelerinin uydurma ve iftira olduğunu savunanlara bu açıklamalardan sonra kim inanır bilemiyorum. Balyoz davasının avukatlarından biri Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ses kaydına yayın yasağı istemişti. Sonra Koşaner ses kaydını kabullenince avukat ‘bütün savunmamızın temeli çöktü’ demek durumunda kaldı.
Bir genelkurmay başkanının ‘hukuka ne kadar saygılı olacağız biz enayi miyiz’ demesi, seminer görüntüsü altına gizlenen darbe planlarının yargının eline geçmesine ‘namerde malzeme verdik’ değerlendirmesi TSK’nin sadece tepeden tırnağa değil, askeri liseden harp akademisine, temelden tepeye nasıl bir değişime ihtyaç duyduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Vesayetten kurtulan, bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmış bir yargının da, hak ve özgürlüklerin korunması, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin güçlendirilmesinde ne kadar önemli olduğu yeni adli yıl başlangıcında bir kez daha görülmüş oldu.