TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A. S. G. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/38089) |
|
Karar Tarihi: 19/1/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 2/4/2022 - 31797 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
A. S. G. |
Vekilleri |
: |
Av. Faruk Nafiz ERTEKİN |
|
|
Av. Keleş ÖZTÜRK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle hükmedilen tazminatın yetersiz olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/11/2017 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Davası Süreci
5. Başvurucu, MLKP terör örgütünün faaliyetlerine ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında 8/9/2006 tarihinde gözaltına alınmış; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/9/2006 tarihli kararı ile tutuklanmıştır.
6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 17/5/2007 tarihli iddianamesiyle başvurucunun da aralarında olduğu toplam 26 kişinin Anayasa'yı İhlal, terör örgütü yöneticisi/üyesi olma ve kasten öldürme de dâhil olmak üzere birçok suçtan cezalandırılması istemiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
7. Başvurucu tutuklu hâldeyken mahkemece görülen davada 13/12/2012 tarihinde tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.
8. Mahkeme 5/11/2013 tarihinde başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl ve resmî belgede sahtecilik suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, diğer suçlardan ise beraatine karar vermiştir.
9. Anılan mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2/5/2016 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
10. Başvurucu 2/8/2016 tarihinde, yargılandığı ceza davasındaki tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde; tutukluluk süresinin oldukça uzun olduğunu, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğunu, matbu gerekçelerle tutukluluğun devam ettirildiğini, tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın bitirilmesi için gereken özenin gösterilmediğini belirterek 25.000 TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
11. Mahkeme 27/4/2017 tarihinde davanın kısmen kabulü ile başvurucuya 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı ve Yerleşik Yargıtay içtihatları itibariyle5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesinde, kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerinin belirtildiğini, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinin 3. fıkrasında, bu maddenin l-c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca gözaltına alınan veya tutuklu durumda bulunan herkesin derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılacağının, kişinin makul süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında salıverilme hakkına sahip olduğunun ve salıverilmenin, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabileceğinin, aynı maddenin 5. fıkrasında ise bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir gözaltı ve tutuklama işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkının bulunduğunun düzenlendiği dikkate alındığında CMK'nın 141/1-d ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddesinin ihlal edildiğinden bahisle davacının süresinde açmış olduğu koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasının kısmen kabulü gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış olup, 5271 Sayılı CMK'nun 141 ve devamı maddeleri gereğince davacının üzerine atılı suçun nedeni ve gözaltına ve tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutukluluk durumunun uzun olup makul süreyi aşması, davacı hakkında verilen sonuç mahkumiyet hükmü birlikte değerlendirildiğinde tazminatın zenginleşme niteliğinde olmaması gerektiğine ilişkin kural ve hak ve nesafet ilkelerine uygun olarak yasal tutukluluk süresi dolduğu halde tahliye edilmeyen davacının CMK.'nun 141/1-d maddesi gereğince, davacının fazladan tutuklu kaldığı süre içerisinde duymuş olduğu elem ve ızdırabı tatmin etmek amacıyla takdiren davacı hakkında500 TL manevi tazminata dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."
12. Başvurucu, karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde, uğradığı manevi zararın ağırlığı karşısında hükmedilen tazminatın yetersiz olduğuna vurgu yapmıştır.
13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi 20/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
14. Başvurucu, kararı 3/11/2017 tarihinde öğrendiğini bildirmiş ve 22/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
15. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
16. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
17. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
2. Yargıtay Kararları
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin8/6/2015 tarihli ve E.2014/23346, K.2015/10032 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı vekilinin ... davacı hakkında her defasında kanundaki ibarelerin tekrar edilmesi suretiyle tutukluluk halinin devamına karar verildiğini, tutuklamanın koruma tedbiri olduğu kuralının ihlal edildiğini ve davacı hakkında makul sürede karar verilmediğini belirterek CMK'nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (d) bendleri uyarınca manevi tazminat talebinde bulunduğu dikkate alındığında, tazminat davasının dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip, incelenerek denetime olanak verecek şekilde davacı ile ilgili evrakların onaylı suretleri dosyaya konularak, davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi ve CMK'nın 142/7. maddesi gereğince, tarafların duruşmadan haberdar edilerek duruşmalı olarak karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi... [kanuna aykırıdır.]"
19. Aynı Dairenin 16/6/2015 tarihli ve E.2014/6167, K.2015/10867 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya kapsamı itibariyle ... sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ... [kanuna aykırıdır.]"
20. Aynı Dairenin 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede ... sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi ... [kanuna aykırıdır.]" "
21. Aynı Dairenin 29/9/2015 tarihli ve E.2015/201, K.2015/13994 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
" Dosya kapsamı itibariyle 31.12.2008 tarihinde gözaltına alınıp, 03.01.2009 tarihinde tutuklanan ve dosyaya davacı tarafça fotokopisi sunulan bir kısım karara göre tutuklama süresi farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi bakımından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamının incelenmesi, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan soruşturma dosyasındaki iddianame, davacıya ait tutuklama kararları tutukluluğun devamına dair kararlar ve tutuklama inceleme tutanakları, davacı ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip incelenerek davacının taleplerinin incelenmesinden sonra karar verilmesi gerekirken eksik kovuşturmaya dayalı olarak hüküm kurulması... [kanuna aykırıdır.]"
22. Aynı Dairenin 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerin eksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"
B. Uluslararası Hukuk
23. İlgili uluslararası hukuk için bkz. A.A. [GK], B. No:2017/34502,21/10/2021, §§ 33-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; yargılandığı ceza davasındaki tutukluluğun makul süreyi aştığını, mahkemelerce matbu gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutuklu olarak sürdürülen yargılamada davanın bitirilmesi bakımından özenli hareket edilmediğini, kendisiyle birlikte yargılanan iki kişinin yaptığı bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesinin tutukluluk süresinin makul olmadığına karar verdiğini, buna karşılık tutukluluk süresinin uzun olması nedeniyle açtığı tazminat davasında hükmedilen tazminatın yetersiz olduğunu, dolayısıyla mağduriyetinin giderilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, başvurucuya ödenmesine karar verilen tazminatın düşük ve orantısız olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılırken kişinin yaşadığı ihlalin ağırlığının ve Anayasa Mahkemesinin benzer durumda ne kadar tazminat miktarına hükmedeceğinin gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını tekrar ettiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle açılan davada hükmedilen tazminatın yetersiz olması olduğundan iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasında yer alan güvence de dikkate alınmak suretiyle- dokuzuncu fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Bu bağlamda bireysel başvuruda ileri sürülen iddia bakımından olağan kanun yollarının usulünce tüketilip tüketilmediği belirlenmelidir.
30. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen kişilerin uğradıkları maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini talep edebilecekleri ifade edilmiştir. Anılan bent uyarınca açılacak tazminat davalarında ilgili yargı mercilerince yakalama ve tutuklama tedbirlerinin yanı sıra tutukluluğun devamının kanuna uygunluğunun tespiti mümkündür. Buna göre tutukluluğun sürdürülmesinin kanuna aykırı olması hâlinde (örneğin kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması durumunda) uğranılan zararlara karşılık tazminata hükmedilecektir.
31. Anılan hükmün yanı sıra 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin uğradıkları zararları talep etmelerinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Bu bentte yer alan tazminat isteminin nedeni tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına karşılık gelmektedir. Buna göre haklarındaki soruşturma ve/veya kovuşturma süreçleri tutuklu olarak sürdürülen şüpheli veya sanıklar tutukluluk sürelerinin makul olmadığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunabilirler. Yargıtay da tutukluluğun uzun sürdüğü iddiasıyla açılan tazminat davalarının (d) bendi uyarınca incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir (bkz. §§ 18-22).
32. Bu durumda tutukluluğun makul süreyi aşmasıyla bağlantılı olarak tazminat istemlerinin kabul edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak dolayısıyla uğranılan zarara göre- yeteriz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin kabulü için tutukluluk süresinin makul olmadığı esas itibarıyla (genel hatlarıyla da olsa) derece mahkemeleri önünde tüm aşamalarda ileri sürülmelidir. Ayrıca anılan iddiaların derece mahkemeleri önünde ileri sürüldüğünün fakat olağan kanun yollarından sonuç alınamadığının, bir başka deyişle olağan başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin bireysel başvuru formunda da belirtilmesi ve buna ilişkin olguların gösterilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi ancak bu koşullarda söz konusu şikâyetin esasını inceleyebilir.
33. Somut olayda başvurucu, yargılandığı ceza davasındaki tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca tazminat istemiyle dava açmıştır. Anılan davada dile getirilen iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasındaki güvenceye ilişkin olduğu açıktır. Davaya bakan mahkeme başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasını kabul etmiş ve başvurucu lehine 500 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Anılan karar, istinaf kanun yolu tüketilerek kesinleşmiştir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun bireysel başvuru öncesinde olağan kanun yollarını yöntemince tükettiği sonucuna varılmıştır. Somut olayda derece mahkemesince ihlal tespiti yapılmış ve başvurucu lehine bir miktar da olsa tazminata hükmedilmiştir. Bununla birlikte mağdur statüsünün ortadan kalkıp kalkmadığı işin esasıyla ilgili olarak varılan sonuçla yakından bağlantılı olduğundan bu hususun esasla birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
35. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 46).
36. Öte yandan kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., § 47).
37. Bu bağlamda derece mahkemelerinin tazminat için somut olayın koşullarına göre takdir yetkisi bulunmakla birlikte meydana gelen ihlalle orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminat Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olacaktır. Öte yandan tazminat miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda verdiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşük olmamalıdır. Bununla birlikte hükmedilen miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarından belirli ölçüde düşük olması tek başına Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği anlamına gelmez. Tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığını değerlendirirken somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerekir (M.E., § 48).
38. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, maddenin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslar dışında bir işleme tabi tutulacak kişilerin uğradıkları zararların devlet tarafından ödeneceği belirtilmiş; bununla birlikte tazminat türleri yönünden bir ayrım yapılmamıştır. Dolayısıyla anılan maddede güvence altına alınan tazminat hakkının maddi zararların yanı sıra manevi zararları da kapsadığının kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa'daki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin güvencelere aykırı bir işleme muhatap olan kişiler Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca hem maddi hem de manevi tazminat isteminde bulunabilirler. Nitekim bu fıkradaki tazminat hakkının bir yansıması olan5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında uygulanan -yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi kimi koruma tedbirleriyle ilgili olarak kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri ifade edilmiştir.
39. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, uğranılan zararın tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödeneceği belirtilmiştir. Bu kapsamda özellikle maddi zararların tazmininin talep olunması durumunda zararın vuku bulduğunun ve kişi hürriyeti ve güvenliğine dair Anayasa'daki güvencelere aykırı işlem ile zarar arasında illiyet bağı olduğunun zarar gören tarafından ortaya konulması, ayrıca manevi tazminatın bir zenginleşme aracı olarak kabul edilmemesi gibi tazminat hukukunun genel esaslarının bu konuda başvurulacak yargısal merciler tarafından gözetilmesi gerekir.
40. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına ilişkin ilkeler için bkz. Zeynep Kaplan, B. No: 2015/7311, 22/1/2019, §§ 68-75.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Somut olayda başvurucu, MLKP terör örgütünün faaliyetleriyle ilgili olarak başlatılan bir soruşturma kapsamında 8/9/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve 12/9/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu tutuklu hâldeyken sürdürülen kovuşturmada Mahkeme 13/12/2012 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiş, başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır. Buna göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun kaldığı süre 6 yıl 3 ay 5 gündür.
42. Başvurucu, yargılandığı davadaki bu tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca 25.000 TL manevi tazminat istemiyle dava açmıştır. Anılan iddia yukarıda da ifade edildiği üzere Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasındaki güvenceye ilişkindir.
43. Davaya bakan mahkeme, başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasını kabul etmiş ve uğradığı zarara karşılık 500 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Başvurucu bu miktarın yetersiz olduğu iddiasındadır. Dolayısıyla derece mahkemesince ihlal tespiti yapılmış olduğundan burada yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır.
44. Başvurucu ile aynı davada yargılanan iki kişi tutuklulukla bağlantılı birtakım iddialarla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi Arif Çelebi (B. No: 2013/9717, 18/11/2015) ve Seyfi Polat (B. No: 2013/7020, 2/12/2015) başvurularında yaklaşık 7 yıl 2 aylık tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ve giderim olarak başvuruculara 9.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
45. Önemle vurgulamak gerekir ki Anayasa Mahkemesince benzer şikâyetlerde hak ihlali sonucuna ulaşılması durumunda verilmesi kararlaştırılan manevi tazminat miktarı, derece mahkemeleri açısından yol gösterici bir nitelik taşısa da hükmedilmesi gereken asgari veya azami tutar olarak anlaşılmamalıdır. Elbette tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle ağır ceza mahkemeleri önünde açılan tazminat davalarında bu yönde bir saptama yapıldığı takdirde hükmedilecek manevi tazminatın tutarı somut olayın koşullarına göre derece mahkemelerince takdir edilecektir. Bu çerçevede birbirine yakın tutukluluk süreleri bakımından hükmedilen tazminat miktarı her bir olayın özelliklerine göre belirli ölçüde farklılaşabilir. Bu bağlamda tazminatın belirlenmesinde tutuklamaya konu suçun ağırlığı, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma veya kovuşturmaya konu adli süreçlerin karmaşıklığı gibi objektif unsurlar ile şüpheli veya sanıkların yaşı, konumu ve mesleği gibi subjektif etkenler bir bütün olarak dikkate alınır.
46. Buna karşılık tutukluluğun uzun sürmesi nedeniyle derece mahkemelerince manevi tazminata hükmedilirken bu tutmanın kişilerde sebebiyet verdiği manevi zararların niteliği ve boyutunun yanı sıra günün ekonomik koşullarının dikkate alınması zorunludur. Anılan ölçütler gözönüne alınmadan kararlaştırılan çok düşük miktardaki tazminatın hukuka aykırı bir şekilde uzun süreli olarak özgürlüğün kısıtlanması dolayısıyla uğranılan zararın tatmininden uzak kalacağı açıktır. Ayrıca tutmanın süresi uzadıkça tazminat tutarının bununla orantılı olarak bir miktar daha artırılması gerekmektedir.
47. Bu durumda somut olayda 6 yıl 3 ay 5 günlük tutukluluk süresinin makul olmadığı kabul edilmesine rağmen ilk derece mahkemesince başvurucu lehine hükmedilen 500 TL manevi tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesini kararlaştırdığı tazminat miktarına göre oldukça düşük olduğu ortadadır. Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte tazminat miktarının somut olayın koşullarında tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır. Buna göre başvurucuya ödenmesine hükmedilen tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlalinden doğan manevi zararını karşılamaktan uzak olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
49. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.
50. Başvurucu 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda başvurucu hakkında tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla hükmedilen tazminatın yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucu hakkında uygulanan tutukluluğun süresinin makul olmadığının tespiti bakımından derece mahkemeleri ile Anayasa Mahkemesince varılan sonuç yönünden bir farklılık bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu bakımından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali, yalnızca ödenen tazminatın yetersizliği nedenine dayanmaktadır. Bu durumda tespit edilen ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. M.E., § 74; ayrıca diğer haklara ilişkin olarak benzer yöndeki yaklaşım için bkz. -maddi ve manevi varlığını koruma hakkı bakımından- Mehmet Aypan, B. No: 2016/4868, 30/9/2020, § 58).
52. Öte yandan ihlalin niteliği ve başvurucuya derece mahkemesince ödenen tazminat dikkate alınarak başvurucuya 22.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla hükmedilen tazminatın yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 22.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 4.757,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/302, K.2017/187) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.