GİRİŞ VE AMAÇ

Hastalıkların yayılmasını engellemek amacıyla birçok sağlık önlemi bulunmaktadır. Bu makalede bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını engellemek amacıyla sağlık önlemlerinden karantinanın hukuki açıdan incelenmesi amaçlanmıştır. Corona virüsüne karşı karantina sağlık önleminin alınması gündemde olması sebebiyle hak ve özgürlüklerin kısıtlanması gündeme gelmiştir. Mevcut mevzuatlardan örnekler verilerek hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve müdahalelerin hukuka uygunluk sebepleri üzerinde durulacaktır. Ayrıca toplum tarafından az bilinen kanun hükümlerinden örnekler verilerek bireylerin karantina önlemi sürecindeki yükümlülükleri hatırlatılacaktır.

KAVRAM

Karantina, bulaşıcı bir hastalığa maruz kalan şüpheli durumdaki insan ve hayvanları, hastalığın en uzun kuluçka devresine eşit bir süre kimse ile temas ettirmemek suretiyle alınan tedbirsel faaliyetlerin tümü, sağlık yalıtımı. Kelimenin kökeni İtalyancadır. Ekonomisi ticarete dayanan Venedik Cumhuriyetinde, başkent Venedik'e salgın hastalık bulaşmasın diye kentte gelen gemiler 40 gün şehir açıklarında denizde beklermiş. Karantina kelimesi buradan gelir.(1)

Karantina sağlık önlemi nedeniyle bazı hak ve özgürlükler kısıtlanabilir. Burada amaç kamu düzenini sağlamak ve toplum sağlığını korumaktır. Karantina sebebiyle bireylerin seyahat özgürlüğü, özgürce hareket etme ve kişinin iradesi ile hayatına yön verme hakkı kısıtlanabilir. Şüpheli hastalar, vücutlarından kan, sıvı örneği alınmasına katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Sokağa çıkmak yasaklanabilir. Örneğin gündemde olan Corona virüsü salgını nedeniyle ülkeler arası seyahatlere kısıtlamalar getirildi. Bulaşıcı bir hastalık olması sebebiyle çok hızlı bir şekilde yayılması ve toplum sağlığını tehdit ettiği için hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edildiğinde vatandaşların en temel haklarından olan seyahat özgürlüğünün kısıtlanması hak ihlali meydana getirmeyecektir. Vatandaşların adli soruşturma nedeniyle veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yurt dışına çıkışları yasaklanabilmektedir ancak şu an her ne kadar yurt dışı yasağı getirilmese de herhangi bir cezai yaptırım olmamasına rağmen yurt dışına çıkış- ülkeye girişler yasaklanabilir. Nitekim bazı ülkelerle seyahatler yasaklanmış durumdadır. Böyle durumlarda bulaşıcı hastalıkların insan hayatını tehdit etmesi yasak konulması için hukuka uygunluk sebebi oluşturur.

Devlet, Sağlık Bakanlığı vatandaşlarının sağlığını korumakla yükümlüdür. Salgının yayılmasını engellenmek için önlemler almak, bakanlığın kanundan kaynaklanan görevidir. Aynı zamanda virüs ile enfekte olmuş hastaları tedavi etmesi gerekmektedir. Hastalığın tedavi edilmesi amacıyla aşı, ilaç üretmek için araştırmalar yapmalıdır. 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri ve 9. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri şöyledir:

“Sağlık Bakanlığının görevleri şunlardır: …

(b) Bulaşıcı, salgın ve sosyal hastalıklarla savaşarak koruyucu, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon hizmetlerini yapmak,

“Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

(a) Toplum sağlığını ilgilendiren her türlü koruyucu sağlık hizmetinin verilmesini sağlamak, bu hizmetlere halkın katkı ve iştirakini temin etmek,

 (b) Bulaşıcı, salgın, sosyal ve dejenatif hastalıklarla mücadele ile aşılama ve bağışıklık hizmetlerini yürütmek,

663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (2) numaralı fıkrasının (a) bendi şöyledir:

 “(1) Bakanlığın görevi; herkesin bedeni, zihni ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali içinde hayatını sürdürmesini sağlamaktır.

 (2) Bu kapsamda Bakanlık;

(a) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi,

… İle ilgili olarak sağlık sistemini yönetir ve politikaları belirler.”

DAYANAK

Hastalığa yakalanan kişilerin karantinaya alınıp tedavi edilirken bulunduğu sağlık kurumunun dışına çıkması yasaktır. Tedavi tamamlanıncaya kadar kişi hürriyetinden alıkonulur. Bu noktada iki menfaat korunmaya çalışılmaktadır. Öncelikle hastalığın bulaşıcı olması sebebiyle halkın menfaatini korumak gerekmektedir. Diğeri ise hastanın iyileşmesini sağlamak yönünden gözetilen menfaattir. Kişinin sağlık tedbirlerine direnmesi sonucunda zor kullanmak suretiyle müdahale edilebilir. Ancak müdahalelerin insan onurunu zedelememesi ve ölçülü olması gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu MADDE 432:

 Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, al­kol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle topluma için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eği­timi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Gö­revlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevli­leri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.

Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur.

İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır.

Çin’de ortaya çıkan Corona virüsü salgını ile ilgili çeşitli ‘söylentiler’ gündeme gelmektedir. Örneğin, Çin’in bazı eyaletlerinde enfekte olmuş kişilerin infaz edildiği söylenilmektedir. Maske takmadan gezenlere işkence yapıldığı, etkisiz hale getirildiğine ilişkin görüntüler sosyal medyada paylaşılmaktadır. Söylentiler gerçek olduğu takdirde, insan haklarını ağır ihlal edecektir. Böyle bir durumda BM ve Uluslararası toplulukların müdahale etmesi gerekmektedir. Hasta hakları ihlal edilmemelidir. Devletlerin, vatandaşların sağlığını koruması ve tedaviyi son aşamaya kadar yürütmesi pozitif yükümlülüktür. Yaşam hakkı çekirdek haklardandır ve hiçbir hastalık vatandaşların hayatlarına son vermek için gerekçe olamaz.

HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİ

Tıbbi Gereklilikler Dışında Müdahale Yasağı

Madde 12- Teşhis, tedavi veya korunma maksadı olmaksızın, ölüme veya hayati tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlal edebilecek veya akli veya bedeni mukavemeti azaltabilecek hiçbir şey yapılamaz ve talep de edilemez.

Ötenazi Yasağı

Madde 13- Ötenazi yasaktır.

Tıbbi gereklerden bahisle veya her ne suretle olursa olsun, hayat hakkından vazgeçilemez. Kendisinin veya bir başkasının talebi olsa dahil, kimsenin hayatına son verilemez.

Tıbbi Özen Gösterilmesi

Madde 14- Personel, hastanın durumunun gerektirdiği tıbbi özeni gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak veya sağlığını korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmak zorunludur.

Kişinin hastalığını kasıtlı olarak bulaştırma amacı belli ise ayrıca cezai sorumluluğu doğacaktır. Hasta tedavi edilirken tedaviye karşı koyması,  çevresindeki sağlık memurlarına saldırması ve hastalığı bulaştırmaya çalışması sonucu cezai sorumluluğu devam ettiği için fiilinden sorumlu olacaktır. Gerekirse hasta, yatağa kelepçelenmek suretiyle tedavisi sağlanır. Kişilerin ve toplumun genel sağlığını tehdit etmek veya bu suça teşebbüs etmekten cezalandırılması gerekir. Bulaşıcı hastalıklar bazen kişilerin iradesini sakatlayabilecek seviyeye gelebilir. Böyle durumlarda kişi için şahsi cezasızlık sebebi gündeme gelecektir. Ancak Corona virüsü gibi bulaşıcı hastalıklar kişileri fiziksel olarak etkilediği için genellikle ayırt etme gücünü etkilemez. Hastalığın çok şiddetli seviyede olması halinde bilinç kaybına sebebiyet verebilir. Böyle bir durumda bulaşıcı bir hastalık olmasa bile bilincin kapalı olması ya da sağlıklı cevap verme yetisinin yüksek oranda düşmesi sebebiyle her halükarda hekimin müdahale etme yükümlülüğü doğacaktır.

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin “Hastanın rızası ve izin” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir. Bu durumda hastaya gerekli tıbbi müdahale yapılarak durum kayıt altına alınır. Ancak bu durumda, mümkünse hastanın orada bulunan yakını veya kanuni temsilcisi; mümkün olmadığı takdirde de tıbbi müdahale sonrasında hastanın yakını veya kanuni temsilcisi bilgilendirilir. Ancak hastanın bilinci açıldıktan sonraki tıbbi müdahaleler için hastanın yeterliği ve ifade edebilme gücüne bağlı olarak rıza işlemlerine başvurulur.

Biyotıp Sözleşme’nin hakların ne şekilde kısıtlanabileceğini düzenleyen 26. maddesinin ilk fıkrasına değinmek gerekmektedir;

‘’Bu Sözleşmede yer alan haklar ve koruyucu hükümlerin kullanılmasında, kamu güvenliği, suçun önlenmesi, kamu sağlığının korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için kanun tarafından öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olanlardan başka kısıtlama konulmayacaktır.’’

Görüldüğü üzere kanunilik direkt olarak uygulamayı hukuka uygun kılmayacak, kanunun ayrıca Sözleşmede öngörülen şartlara da uygun olması gerekecektir. Hakların meşru sınırlandırılma sebeplerine bakarak diyebiliriz ki; delil elde etme amacıyla ya da topluma zararlı olduğu düşünülen akıl hastalarına karşı yapılan tıbbi müdahaleler yahut karantina uygulaması ya da zührevi hastalıkların zorunlu tedavisi, acil durumda hasta yararı için kastrasyon gibi uygulamaları öngören normlar işbu uluslararası düzenlemeye uygun olmaktadırlar.

Lakin bu şartların oluşmadığı bir durumda kişinin zorla tedavi edilmesi Anayasa’nın 17. maddesine uygun gibi gözükse bile müdahalenin Biyotıp Sözleşmesine aykırılığı söz konusu olabilecektir.(4)

Corona hastalığı gibi hastalıklar, bulaşıcı olduğu için hastaların tedaviyi reddetme hakkı yoktur. Kişi her halükarda toplum sağlığı açısından sağlık kurumunun enfeksiyon hastalıkları için ayrılmış bölümüne yatırılır. Enfekte kişi toplumdan izole edilerek halk sağlığı korunmaktadır. Hastanın karantina altında tedaviyi reddetmesi de kabul edilemez. Devlet, vatandaşının sağlığını korumakla yükümlü olduğu için eğer tedavi edici ilaç veya aşı varsa hekimin hastaya uygulaması gerekir. Bu noktada vurgulanmak istenen kişinin ölüm riski yüksek bir hastalığa yakalanması sonucu hastayı ölüme terk etme seçeneği yoktur.Hastanın hastalığı sebebiyle hayatının sonlandırılmasını isteme hakkı yoktur. Hasta tedaviyi reddedip ölmeyi isteme hakkı olmadığı gibi hastalığını tedavi edebilecek ilaçlara da karşı koyamaz.

 Ayrıca enfekte olmuş kişilerin en yakın sağlık kuruluşuna durumu bildirmek zorundadır. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’un 57. maddesi şöyledir:

 “Kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma, karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi - paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) - bütün tevkiatı dahi sari beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sari), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması hastalıklarından biri zuhur eder veya bunların birinden şüphe edilir veyahut bu hastalıklardan vefiyat vuku bulur veya mevtin bu hastalıklardan biri sebebiyle husule geldiğinden şüphe olunursa aşağıdaki maddelerde zikredilen kimseler vak'ayı haber vermeğe mecburdurlar. Kudurmuş veya kuduz şüpheli bir hayvan tarafından ısırılmaları, kuduza müptela hastaların veya kuduzdan ölenlerin ihbarı da mecburidir.

Corona hastası olduğundan şüphe duyulan veya sırf çekik gözlü olduğu için bazı kişilere saldırılar gündeme gelmektedir. Kişinin çekik gözlü olması, hastalığın olduğu bir bölgeden gelmesi, bu kişiye karşı suç işlenmesini haklı kılan bir gerekçe değildir. Saldırgan kişilerin cezai sorumlulukları meydana gelecektir. Kaldı ki  herhangi bir saldırıya uğrayan kişiler enfekte olmuş iseler dahi bu; kişilerin vücut bütünlüğünü ve dokunulmazlığını ihlal etmek, zarar vermeye çalışmak için gerekçe kabul edilemez. Ancak bu noktada hasta olduğunu bilerek toplum arasına karışan şahısların cezai sorumluluğu gündeme gelecektir. Kanımca kasten toplum arasına karışan enfekte olmuş kişiye zarar verildiğinde toplum sağlığını tehlikeye atma eylemine karşı Ceza Kanunun tahrik hükümleri uygulanabilecektir. Yine hastalığı fırsat bilip, maske, dezenfektan ve olası gıda stoğu sebebiyle gıda ürünlerinde fahiş oranda fiyat yükseltilmesi hukuka aykırıdır ve tespit edilen kişilerin cezalandırılması gerekir. Salgın ile ilgili sosyal medyada asılsız iddia ve paylaşımlarda bulunan kişiler halkı kaosa sürüklemeye teşebbüs ettikleri için cezalandırılmalıdır.

Bulaşıcı hastalığa yakalanan kişilerin en yakın sağlık kurumuna gecikmeksizin gitmesi gerekmektedir. Ayrıca kanunda bulaşıcı hastalığa yakalanan kişiyi ilgili mercilere bildirmenin yükümlülük olduğu belirtilmiştir. 1593 sayılı Kanun’un 64. maddesi şöyledir:

57 nci maddede zikredilenlerden başka her hangi bir hastalık istilai şekil aldığı veya böyle bir tehlike baş gösterdiği takdirde o hastalığın veya her hangi bir hastalık şeklinin memleketin her tarafında veya bir kısmında ihbarı mecburi olduğunu neşrü ilâna ve o hastalığa karşı bu kanunda mezkür tedabirin kaffesini veya bir kısmını tatbika Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti salahiyettardır.

1593 sayılı Kanun’un 72. maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi şöyledir: “57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur:

2 - Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı.”

Hasta Hakları Yönetmeliği’ne göre hastalar,  hastalıklarından aileleri dahil, kimseye söylenmemesini isteme hakkına sahiptir. Sağlık Bakanlığı karantina altına aldığı vatandaşların sayısını açıklayabilmektedir. Ancak hastanın kişisel bilgilerini hastanın rızası olsa bile kamuoyu ile açıklayamaz. Kişilerin mahremiyeti ve güvenliği için gereklidir.

HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİ

Bilgi Verilmesini Yasaklama

Madde 20- (Değişik:RG-8/5/2014-28994)

İlgili mevzuat hükümleri ve/veya yetkili mercilerce alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; kişi, sağlık durumu hakkında kendisinin, yakınlarının ya da hiç kimsenin bilgilendirilmemesini talep edebilir. Bu durumda kişinin kararı yazılı olarak alınır. Hasta, bilgi verilmemesi talebini istediği zaman değiştirebilir ve bilgi verilmesini talep edebilir.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Karantina sağlık önlemi hukuki olarak incelendiğinde birçok hak ve özgürlüğü sınırladığını ya da geçici bir süreliğine yasakladığını söyleyebiliriz. Bu noktada vurgulanması gereken, kısıtlamaların temelinde toplum sağlığı ve kamu düzeni nedeninin olmasıdır. Halkın genel sağlığı ve telafisi zor sonuçlara sebebiyet vermemesi için özgürlüklerin kısıtlanmasına bireyler katlanmakla yükümlüdür. Karantinaların sebebi hastalığın yayılmasını engellemek, enfekte hastayı toplumdan izole ederek iyileştirmeye çalışmak ve kayıp sayısını en aza indirmek olarak düşündüğümüzde hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edebiliriz. Normal şartlarda cezai yaptırım olarak uygulanan veya sıkıyönetim hallerinde gündeme gelen hürriyetlerin kısıtlanması bulaşıcı hastalık söz konusu olduğunda herhangi bir suç unsuru olmadan uygulanabilecektir. Devletlerin, karantina önlemlerini demokratik bir hukuk devletinin gerektirdiği yükümlülükleri ihlal etmeden yerine getirmesi önem arz etmektedir. Pozitif yükümlülüklerin bir gereği olarak bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek amacıyla her türlü önlem alınmalı, hastaların tedavi edilmesi için çalışılmalı ve insan onurunu zedelemeden karantinanın uygulanması gerekir.

(Bu makale, www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanmak üzere kaleme alınmış olup, ancak hukuka ve etik ilkelere uygun atıf yapılması suretiyle kullanılabilir)

Kaynakça

1-Wikipedia,Karantina

2-AYM Halime Sare AYSEL başvurusu , Başvuru Numarası : 2013/1789 Karar Tarihi : 11/11/2015

3-Hasta Hakları Yönetmeliği

4-Öztekin Alp,Kişinin rızası alınmadan veya cebren yapılan tıbbi müdahalelerin hukukiliği,2019

Türk Medeni Kanunu

5-181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname

6- 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname

7- 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

8- Biyotıp Sözleşmesi