Anayasamızın 42. maddesinde eğitim ve öğrenim hakkı düzenlenmiştir. Eğitim hakkı, kişilerin öğrenme, öğretme, kendini geliştirme ve uzmanlaşma gibi yetkinliklere sahip olmasının ve dilediğinde yararlanmasının ardındaki hukuki korumadır. Aynı hükümde Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” denilmek suretiyle eğitim ve öğretim kurum kuruluşlarının belli denetime tabi olduğu, her türlü eğitimin serbest olmadığı anayasal bir sınırlamaya tabi kılınmıştır. Bu doğrultuda 1997 Ön tasarısının 417/1. maddesinde bu suça ilişkin düzenleme şu şekildedir :“Kanun ve nizamlara aykırı olarak okul veya dershane, okul öncesi eğitim kurumu, kurs, öğrenci yetiştirme ve çalıştırma veya eğitim merkezi ve benzeri kurumları açanlara ve buralarda öğretmenlik yapanlar ile bunları çalıştıranlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.”

2000 Ön tasarısının 417/1. maddesi ile Hükümet Tasarısının 418/1. maddesinde aynen korunmuş olan bu düzenleme, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen metinde “nizamlara” ve “ve benzeri” kelimeleri çıkartılarak suçun yalnızca yasaya aykırı eylemle ve kurumsal bir faaliyet biçiminde işlenebileceği belirtilmiştir. Böylece TCK’nun 263. maddesinde “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara ve buralarda öğretmenlik yapanlar ile bunları çalıştıranlara altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” denilmek suretiyle kanuna aykırı eğitim ve öğretim kurumu açmanın suç niteliğine haiz olduğu belirtilse de bu madde hükmü 2013 yılında ilga edilmiştir.

Eski TCK’nun 261. maddesinde bu suç Kanun ve nizamlara aykırı olarak mekteb veya dersane açanlar açılan mekteb veya dersane kapatılmakla beraber elli liradan beş yüz liraya ve ruhsatsız öğretmenlik edenlerle bunları istihdam eyleyenler 30 liradan 100 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Mükerrirler hakkında para cezası ile beraber bir aydan üç aya kadar hapis cezası hükmolunur.” şeklinde yer almaktaydı.

KORUNAN HUKUKİ DEĞER

Kanuna aykırı eğitim suçuyla korunan başlıca değer, kişilerin eğitim hakkıdır. Bunun dışında suçun TCK’nun “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlendiği göz önünde bulundurulduğunda kişilerin kamu idarelerine duyduğu güvendir.

MADDİ UNSURLAR

SUÇUN KONUSU

Suçun konusu, suç işleyen her eylemin bir öznesi vardır ve suçun konusu denildiğinde, genellikle tipik eylemin gerçekleştirildiği kişi veya şey akla gelmektedir. Buna göre, suçun ne olduğunu, hangi eylemin veya davranışın hukuka aykırı kabul edildiğini ve suçun ne tür bir zarara veya tehlikeye yol açtığını ifade etmektedir. Kanuna aykırı eğitim kurumu açma, bu kurumda öğretmenlik yapma ve çalıştırma suçları bakımından suçun konusu; kanuna aykırı eğitim kurumu açma bakımından söz konusu eğitim kurumu, öğretmenlik yapma ve çalıştırma bakımından söz konusu eğitim öğretim faaliyetidir.

FAİL VE MAĞDUR

Kanuna aykırı eğitim suçu özgü bir suçtur. Suçun faili, Yargıtay tarafından “Kanuna aykırı eğitim kurumu suçunu düzenleyen 5237 sayılı TCK’nun 263. maddesine göre suçun oluşabilmesi için eğitim kurumunun açılış veya işletiliş koşulları bakımından kanuna aykırı olması yanında failin eğitim kurumu “açan” veya “işleten” kişi olması da gerekir. Buralarda öğretmen, eğitimci, işçi gibi bir sıfatla çalışanlar, aynı zamanda kanuna aykırı eğitim kurumunu “açan” ya da “işleten” değilse, suçta kanunilik ilkesi gereğince suçun faili olmayacaktır.” denilmek suretiyle yalnızca belli kişilerin fail olabileceği belirtilmiştir[1].

Mağdur, korunan hukuki değerler göz önünde bulundurulduğunda toplumu oluşturan bütün bireylerdir. Bu kurumda eğitim gören kişiler ise suçtan zarar gören konumundadır.

FİİL

Türkiye'deki eğitim ve öğretim faaliyetlerinin devletin gözetim ve denetimi altında yürütüldüğü, resmi, özel ya da gönüllü her türlü kuruluşun eğitimle ilgili faaliyetlerinin Bakanlığın denetimine tabidir. Özel Eğitim Kanunu’nun 3. maddesinde “Bir kurumda öğretime başlayabilmek için kurum açma izni alınması zorunludur. İzin başvuruları ilgili millî eğitim müdürlüğüne yapılır. Valilikçe yapılan inceleme sonucunda açılması uygun görülen okullar dışındaki kurumlara kurum açma izni verilir. Valilikçe açılması uygun görülen okullara ilişkin başvurular ise kurum açma izni verilmek üzere Bakanlığa gönderilir.

Kurum açma izni talebinin valilikçe reddedilmesi hâlinde, kurucu veya kurucu temsilcisi tarafından taleplerinin reddine ilişkin işlemin tebliğinden itibaren onbeş iş günü içinde Bakanlığa itirazda bulunulabilir. İtiraz, Bakanlıkça onbeş iş günü içinde karara bağlanır. Kurum açma izni alınmadıkça, kuruma öğrenci kaydı yapılamaz.

Kurum açma izni verilmesi, binanın kullanılış amaçlarına ve Bakanlıkça belirlenen standartlara uygun ve yeterli bulunmasıyla birlikte aşağıdaki şartların yerine getirilmesine bağlıdır: Ders araç-gerecinin kurumun amaç ve ihtiyaçları için yeterli olduğunun bir rapor ile tespit edilmesi, Kurumun; yönetici, öğretmen ve diğer personelinin sayı ve nitelikleri yönünden uygun bulunması ve bu kurumda çalışacaklarının belgelendirilmesi, Kurumun yönetmelikleriyle öğretim programının Bakanlıkça incelenip onanmış olması” denilerek eğitim kurumlarının denetimi ve kuruluşta tabi olduğu izinler belirtilmektedir. Yargıtay’a konu olmuş olan bir olayda buna ilişkin olarak “kanuna aykırı olarak belirtilen kurumlardan herhangi bir izin almadan kekemelik eğitimine dair özel eğitim merkezi açan sanıklara yüklenen suçun oluşmasına rağmen yetersiz gerekçelerle beraat kararı verilmesi yasaya aykırıdır.” şeklinde hüküm kurulmuştur[2].

Aynı kanunda yer alan 6. maddede “Kurumlarda eğitim-öğretim ve yönetim, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda ifade edilen Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerine uygun olarak yürütülür.” hükmüyle özel eğitim- öğretim kurumlarının Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2-17. maddeleri arasında düzenlenmiş amaç ve ilkelere uygunluğu aranmıştır.

Öte yandan suça konu olan faaliyetin kurumsal ölçüde olması gerekmektedir. Yargıtay tarafından bu durum   'kanuna aykırı eğitim kurumu açma ve işletme ' suçunun maddi unsurunun oluşabilmesi için, suça konu eğitim faaliyetinin “kurumsal nitelikte” bulunması gerekir. Bir faaliyetin kurumsal olarak yapıldığının kabul edilmesi için birtakım özellikler bulunmalıdır. Buna göre eğitim çalışmasının bina, araç, gereç, personel gibi değişik birim ve fonksiyonlarıyla bir kurumun niteliklerine tam anlamıyla sahip olması, süreklilik arz etmesi ve herkese açık bir şekilde yapılması zorunludur. Bu özelliklere sahip olmayan eğitim faaliyetleri de “kurumsal” olarak kabul edilemeyeceği için TCK’nun 263. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmayacaktır” denilmek suretiyle kişinin evinin yan tarafında bulunan binada çay ocağı olarak kullanılan birinci katın üstünde bulunan suça konu yerin, kurumsal nitelikte çalıştırılıp çalıştırılmadığı araştırılıp tartışılmadan, yetersiz ve yerinde olmayan gerekçeyle verilen hükümlülük kararını bozmuştur[3]. Bir diğer kararda ise dernek yöneticisi olan sanıkların dernek tüzel kişiliğini vasıta ederek izinsiz Kur'an kursu açıp ders vermek şeklinde belirlenen eylemlerinin bu suç maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine kanaat etmiştir[4]. Öğretmenlik yapma biçimde meydana geldiği olayda ise Yargıtay “Sanıkların, kanuna uygun olarak kurulmuş ve işletilen Özel Doruk Dershanelerinde yönetici olarak görev yaptıkları, adı geçen dershanenin şubelerinde, öğretmenlik yapma şartlarını taşımayan lise mezunu Unsal Duyan ile Mersin ili Tarsus ilçesi Atatürk Biyoloji Öğretmeni Süleyman Çivi’yi izinsiz ve onaysız öğretmen olarak çalıştırmak şeklinde tespit edilen eylemlerinde, dershanelerde çalıştırılacak öğretmenlerin niteliklerinin Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği hükümlerine göre belirlenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 263. Maddesinde suçun unsuru olarak kanuna aykırılığın aranması karşısında sanıkların üzerlerine atılı suçtan beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilerek, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir” şeklinde değerlendirmiştir[5].

MANEVİ UNSUR

Kanuna aykırı eğitim kurumu suçu bakımından failin genel kastı aranmaktadır. Suça ilişkin olarak kanunda ayrıca taksirle işlenebilme halinde cezalandırılmaya dair özel hüküm olmadığından taksirle işlenebilmesi mümkün değildir.

HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Suçun bir diğer unsuru olarak hukuka aykırılık, gerçekleştirilen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, fiilin tüm hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma hâlinde olmasıdır. Yalnızca istisnai hâllerde hukuk düzeni, hukuka uygunluk nedenleri olarak tanımladığımız durumlarda şartların sağlanması halinde fiil artık suç teşkil etmez ve hukuka aykırılığı ortadan kaldırır[6]. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hukuka uygunluk nedenleri tüm suçlarda olduğu gibi kanuna aykırı eğitim kurumu suçunda da uygulanabilir gözükse de pratik olarak hukuka uygunluk nedenlerinin bu suç açısından uygulanması mümkün gözükmemektedir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

TEŞEBBÜS

Teşebbüs, başlangıçta var olan bir suç işleme kastıyla birlikte suç tanımındaki fiillerin ya da fiilin icrasına elverişli hareketlerle başlanılması fakat failin elinde olmayan sebeplerle bu fiile ilişkin icra hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına rağmen neticeli bir suç olduğu hallerde neticeye ulaşılamamasıdır[7].

Buna göre olayın özellikleri göz önünde bulundurulup suça neden olan icrai hareketlerin tamamlanamaması halinde kanuna aykırı eğitim suçuna teşebbüs mümkündür.

İŞTİRAK

Kanuna aykırı eğitim suçu, özgü bir suç olduğundan eğitim kurumu açan veya işleten birden fazla gerçek kişi bu suçu müşterek fail olarak işleyebilecektir. Bu kişiler dışında suça iştirak eden kişiler katkılarına göre yardım eden veya azmettiren olarak şerik sıfatıyla cezai sorumluluğa sahip olacaktır.

İÇTİMA

Kanuna aykırı eğitim suçu bakımından içtimaya dair özel bir hüküm öngörülmediğinden genel hükümlere tabidir.

YAPTIRIM

TCK m. 263’de düzenlenmiş kişilerin kanuna aykırı eğitim kurumu suçu için öngörülen ceza, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Söz konusu suçun cezası dikkate alındığında bu suça ilişkin ceza davası zamanaşımı süresi 8 yıldır.

(Bu makale, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı.

ARTUK Mehmet Emin , GÖKCEN Ahmet, v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı.

https://legalbank.net/arama

-----------------

[1] Yargıtay 4. CD, E. 2011/4628,  K. 2012/18915,  T. 01.10.2012.

[2] Yargıtay 4. CD, E. 2009/7562, K. 2011/6419,  T. 09.05.2011.

[3] Yargıtay 4. CD, E. 2010/27809,  K. 2012/19206,  T.  02.10.2012.

[4] Yargıtay 2. CD,  E. 2002/21146, K. 2002/19199, T. 08.11.2002; benzer yönde 2. CD, E. 2002/11364, K. 2002/11311, T. 12.06.2002.

[5] Yargıtay 4. CD,  E. 2008/13856,  K. 2009/6967,  T. 08.04.2009.

[6] DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, s.254.

[7] ARTUK Mehmet Emin , GÖKCEN Ahmet, v.dğr., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 13.Baskı, s.676.