Giriş

Hukukumuza 2010 yılında giren bireysel başvuru yolu, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ek protokollerinde güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlali durumunda iç hukuk yollarının tüketmesine rağmen sonuç elde edemeyen bireylerin doğrudan Anayasa Mahkemesi’nde haklarını aradıkları bir yöntemdir.

Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler arasında “işkence ve insan onuruna aykırı muameleye tabi tutulmama hakkı” da yer almaktadır. Kişilerin beden/ruh bütünlüğünü ve onurunu koruyan bu hak, dille kolayca söylenebilen hukuki bir kavram olsa da, suçun mağdurları açısından bedensel ve ruhsal bakımdan telafisi imkansız acıları içinde barındıran bir mefhumdur.

İşkence ve kötü muamele yasağının temel hak ve hürriyetlerin bireysel başvuru yoluyla korunması kapsamında inceleneceği iş bu çalışmamızda öncelikle 2010 Anayasa değişikliğiyle getirilen bireysel başvuru yoluna değinilecek, sonrasında işkence ve insan onuruna aykırı muamele kavramı üzerinde durulacak ve en son bu temel hakka kamu gücüyle müdahale konusunun meşruiyeti irdelenecektir.

1. Bireysel Başvuru

Bireysel başvuru” kamu gücü tarafından temel haklarının ihlal edildiğini öne süren bireylere bu iddialarını Anayasa Mahkemesi’ne götürmelerine olanak tanıyan bir itiraz yoludur.[1]Anayasa şikâyeti” olarak da anılan bu yöntem, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve başvurucuların ihlal edildiğini düşündükleri menfaatlerini telafi edebilmek amacıyla, uluslararası mahkemelere gidebilme imkân ve hakkından önce kullanılabilen tali ve son bir yargı mekanizmasıdır.[2]

Bireysel başvuru ilk defa Almanya'da ortaya çıkmıştır.[3] Federal Alman Anayasa Mahkemesi içtihatlarıyla oluşan bireysel başvuru yolu sonradan getirilen anayasal düzenlemelerle kurumsallaşmıştır.[4]

Hukuk devletinin kökleşmesinde önemli bir aşamayı ifade eden anayasa yargısı aynı zamanda insan hakları mücadelesinin somut kazanımlarını güçlendirme araçlarından biridir. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılacak bireysel başvuru yoluyla hak arayanların doğrudan “bireyler” olması, hak ve özgürlüklerin ihlâline yönelen devlet işlemlerinin yargı denetimine tâbi kılınmasıyla, hukuk devleti kavramını ve demokratik sisteme olan güveni sağlamlaştıran bir etki oluşturmuştur.[5]

Bireysel başvuru yolunun amacı temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunmasını sağlamaktır. Böylece temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlaller başka herhangi bir mercie başvurulmadan ulusal düzeyde, daha kısa zamanda ve daha hızlı giderilebilecektir. Bireysel başvuru yoluyla birlikte Anayasa Mahkemesi, soyut ve norm denetimi yapan bir yüksek mahkeme olmaktan öte bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiği iddialarını inceleyerek toplumla doğrudan temas eden bir kurum haline gelmiştir.[6]

Bireysel başvuru yolu Türk hukukuna Anayasa’nın 148'inci maddesinin birinci fıkrasına 07.05.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun'un 18’inci maddesiyle eklenen “…ve bireysel başvuruları karara bağlar” ibaresi ile girmiştir. Bireysel başvuru yolunun kapsamı ve sınırlarının anlatıldığı Anayasa’nın 148'inci maddesinin üçüncü fıkrası da aşağıdaki şekildedir;

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

Madde metninden de açıkça anlaşıldığı gibi; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) yapılan atıf sebebiyle Anayasa'da yer alan -bütün hak ve özgürlükler- bakımından Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılması mümkün olmayıp, hem Anayasa'da hem de Sözleşme'de güvenceye alınmış -ortak koruma alanı olan haklar- bakımından bireysel başvuru mümkündür.[7]

2011 yılında yürürlüğe giren 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun'un "Bireysel Başvuru Hakkı" başlıklı 45’inci maddesinde ve devamı maddelerinde de bireysel başvurunun; kapsamı, usulü, bu şekilde yapılan başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve yapılacak inceleme kanun koyucu tarafından ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.

AYM bireysel başvuruları incelerken; uygulanacak normun belirlenmesinde iki aşamalı bir yol takip etmektedir. Birinci aşamada ihlal iddiasında bulunulan temel hak ve özgürlüğün hem Anayasa hem de AİHS tarafından korunup korunmadığına bakmakta, eğer her iki bakımdan da korunan bir hak yoksa başvuruyu kabul edilemez bulmaktadır. Bunun sonucu olarak Anayasa’da yer alıp AİHS’de yer almayan haklar inceleme dışı kalmaktadır. AYM ikinci aşamada ise Anayasa’daki ihlal iddiasında bulunulan norm kapsamında esas bakımından bir inceleme yapmakta, AİHS’i ve AİHM içtihatlarını uygulanacak normun aydınlatılması için kullanmaktadır.[8]

Aşağıda inceleneceği üzere Anayasa’nın 17’nci ve AİHS’in 3’üncü maddeleri ile koruma alınan “işkence ve insan onuruna aykırı muamele yasağı” hakkı açısından çifte koruma öngörüldüğünden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılması mümkündür.

2. İşkence ve İnsan Onuruna Aykırı Muamele

İşkence kelimesi sözlükte "bir kimseye maddi veya manevi olarak yapılan aşırı eziyet",  eziyet ise "zulüm" şeklinde tanımlamaktadır.[9] Bu konuda İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme başta olmak üzere uluslararası metinlerde de birçok tanım bulunmaktadır.[10]

Günümüz medeni dünyası hukuk ve insan hakları anlamında büyük kazanımlar elde etmesine rağmen işkence ve insan onuruna aykırı davranışlar konusunda olumsuz örnekler tekrar edip durmaktadır. Özellikle zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlileri yasal sürecinde muhatap olduğu bireylere karşı keyfi davranışlar gerçekleştirebilmektedir. Bu keyfi uygulamalar bireyin maddi varlığına yani vücut bütünlüğüne yöneldiği gibi manevi varlığına yani şeref, haysiyet ve onuruna karşı da gerçekleşebilmektedir. Bu türlü keyfi uygulamaların mağdurları çoğunlukla hürriyeti bağlı kimseler olup; kimi zaman gözaltında bulunan bir şüpheli kimi zaman da cezaevinde bulunan bir tutuklu veya hükümlü olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Yasal sürecinde muhatabı olduğu kimseler kolluk görevlisi gözünde değersizleşebilmekte ve muhatabın insan olduğu unutulabilmektedir. İşkence vakalarının engellenmesi için kolluk güçlerinin ciddi ve çok yönlü bir eğitimden geçirilmesi şarttır. Bunun yanında kolluk güçlerinin muhatabıyla olan kanuni ilişkisinde olaya duygularından arınmış ve profesyonel yaklaşması gerekmektedir.

İnsanın hayatının korunması, dokunulmazlığı, düşünmesi, inanması, düşünce ve inancını söylemesi, yayması, haberleşmesi ve gezip dolaşması gibi fıtratından kaynaklanan ihtiyaçlarını hukuki güvenceye alan temel haklar, devletin ihsanı değil insanın varlığının gereğidir.[11]

İşkence ve kötü muamele yasağı tipik negatif haklardandır. Bu hak devletin bu hakka müdahale etmemesinden/karışmamasından daha fazla bir şey gerektirmez. Ancak her durumda bireyleri işkenceye karşı korumak devletin yerine getireceği örneğin kolluk güçlerinin bu konuda eğitimi/denetimi gibi bir takım pozitif yükümlülükler de gerektirir.[12]

İşkence yasağı jus cogens nitelikte bir kuraldır.[13] Bilindiği üzere jus cogens uluslararası hukukta emredici hukuk kuralları anlamına gelip uluslararası toplumda bazı ortak değerlerin benimsenmesi sonucu oluşan bir tür kamu düzenini ifade etmektedir.[14] İşkence ve kötü muameleye tabi tutulmama hakkı tüm insanlığın ve uluslararası toplumun ortak hakkıdır. Çünkü bu hak kişi onurunu, ruh ve vücut bütünlüğünü koruması yönüyle tek tek bireyleri korurken, aynı zamanda insanlığın ortak değeri olması yönüyle de tüm insanlığı ve onurunu korur.[15]

AİHS’de bu konuda bir tanım yapılmamasına karşılık, İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme[16] madde 1’de işkence kavramı aşağıdaki biçimde tanımlanmıştır;

"İşkence terimi bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği ya da işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde edebilmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil"

Bu tanımda işkence teşkil eden üç ana unsur karşımıza çıkmaktadır; şiddetli ruhsal acı veya eziyet uygulanması; acının kasıtlı ve bilinçli olarak uygulanması; bilgi almak, cezalandırmak ve sindirmek gibi belirli bir amacın izlenmesi.[17]

İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 2’nci maddesinde taraf devletlere işkence olaylarının önlenmesi için etkili kanuni, idari, adli veya başkaca tedbirleri alma yükümlülüğü de yüklemektedir. Bu sebeple denilebilir ki; taraf devletlerin bu konudaki yükümlülükleri sadece “işkence yapmama” şeklinde negatif bir yükümlülük olmayıp, “işkencenin önlenmesi için etkili ve gerekli tedbirleri alma” şeklinde pozitif yükümlülüğü de içinde barındırmaktadır.

Aynı maddede savaş hali, savaş tehdidi veya başkaca olağanüstü halin işkence uygulaması için gerekçe gösterilemeyeceği; bir üst görevlinin ya da bir kamu merciinin emrinin işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İnsanlığa Karşı Suçlar" başlığını taşıyan 77’nci maddesinde işkence ve eziyet insanlığa karşı suç kabul edilmiş ve bu suçlarda zamanaşımı işlemeyeceği öngörülmüştür. Aynı Kanun'un devamı maddelerinde de bu suçlar ağır cezai müeyyidelere bağlanmıştır.

Güncel istatistiklere göre de; 1959-2020 yılları arasında AİHM tarafından işkence yasağının maddi boyutu yönüyle verilen toplam 171 ihlal kararından 31'i Türkiye aleyhine iken, 24 Avrupa Konseyi üyesi devlet aleyhine işkence suçuyla ilgili hiç ihlal kararı verilmemiştir.[18]

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV), 26 Haziran 2024 tarihinde yayınladığı bilgi notunda yer alan verilere göre[19] sadece 2023 yılında TİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 731 kişi başvurmuştur. Bunlardan 386’sı (%52,8) emniyet müdürlükleri, 55’i (%7,5) polis karakolu, 68’i (%9,3) jandarma birimleri gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıklarını iddia etmiştir. Buna ek olarak 311 (%42,5) kişi de kolluk güçlerinin gözaltı ve nakil araçlarında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmiştir. Ayrıca TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin tespitlerine göre sadece 2023 yılında 6 kişi gözaltında iken şüpheli şekilde yaşamını yitirmiştir.

Bireysel başvuru yolu yukarıda ifade edildiği üzere özellikle işkence ve onur kırıcı muamele suçlarının mağdurları açısından haklarını arayabilecekleri çok önemli bir yöntemdir. Ancak belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi’nin bu suçlar kapsamındaki bireysel başvurular üzerine verdiği kararlar incelendiğinde istikrar kazanmış bir tutum sergilemediği gözlemlenmektedir. Nitekim AYM 21.09.2022 tarihli ve 2019/6095 sayılı kararında; gözaltı süreci boyunca kendisine çok ağır işkenceler yapıldığını iddia eden başvurucu hakkında, doktor raporu bulunduğu halde (p. 8) başvurucunun iddialarının savunulabilir olmadığı (p. 39) ve güvenilir olmadığı (p. 40) gerekçeleriyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.[20] Yine AYM 20.09.2023 tarihli ve 2018/36395 sayılı bireysel başvuru incelemesinde 52 gün boyunca kaçırılıp işkence gördüğünü sonrasında da gözaltı için götürüldüğü emniyette işkence gördüğünü iddia eden başvurucu hakkında dosyada doktor raporları bulunduğu halde (p. 35) başvurucunun şikayetini geç yapması ve dosyada somut olgu olmaması gerekçeleriyle (p. 36-37) başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.[21]

İşkence ve kötü muameleye maruz kalmama hakkının Anaysa, AİHS ve tarafı olduğumuz diğer uluslararası sözleşmelerle normlar hiyerarşisinin en üst derecesinden güvence altına alınması ve bu konuda ceza kanunlarımızda ağır hapis cezaları öngörülmesi maalesef ki işkence ve kötü muamele vakalarının önüne geçememektedir.

3. Anayasa ve AİHS'de İşkence ve Kötü Muamele Yasağı

Anayasa'nın 17'nci maddesi incelendiğinde; ilk fıkrasında işkence ve kötü muamele yasağını da içine alabilecek şekilde kişinin "maddi ve manevi varlığı hakkının" düzenlendiği görülecektir. İkinci fıkrada ise kişinin aslında "maddi manevi varlığına" atıfla vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan davranışların açıkça yasaklandığı görülecektir.[22]

AİHS'de işkence ve kötü muamele konusunda bir tanım yapılmamasına karşılık Sözleşme’nin "İşkence Yasağı" başlığını taşıyan 3'üncü maddesinde; "hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz" ibarelerine yer verilmiştir.

AİHS’de bu konuda bir tanıma yer verilmediği gibi AİHM de verdiği kararlarda işkence ve kötü muamele teşkil eden fiilleri belirleme yoluna gitmemektedir. Sözleşme'de ve AİHM kararlarında bu yönde bir tanım yapılmamasının ve özel işkence şekillerini sayma yoluna gidilmemesinin temel sebebi; bu durumun işkencenin bütün biçimlerini yaptırım altına alınmasını engelleyeceği ve bu şekilde bir tanım yapılmayan diğer hakların güvencelerini azaltabileceği düşüncesidir.[23]

Kötü muamele ve işkence yasağına ilişkin Anayasa ve AİHS hükümleri kıyaslandığında; Anayasa'nın sadece 17'nci maddesinin üçüncü fıkrasının Sözleşme'nin 3’üncü maddesi ile örtüştüğü sonucuna ulaşılabilir. AİHM 3'üncü maddeye ilişkin hemen hemen tüm kararlarında Sözleşme’de "kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne" ilişkin bir düzenleme olmamasına rağmen bu kavramdan bahsetmekte, her somut olaya göre kişinin fiziki ve ruhsal bütünlüğüne zarar verilip verilmediği hususunu irdelemektedir.[24]

Yukarıda değinildiği üzere söz konusu yasak AYM ve AİHM içtihatlarında sadece negatif boyutuyla değil pozitif boyutuyla da ele alınmaktadır. Pozitif boyutla ilgili olarak Anayasa'nın 5'inci maddesinde yer alan "kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları hazırlamak" yükümlülüğü kapsamında devletin; gerekli soruşturmaları yapmak, asgari yaşam koşullarını sağlamak ve gözetim altında bulundurduğu kişilere yönelik özel yükümlülükler bağlamında ödevi bulunmaktadır. Devletin temel hakları ihlal etmesinden değil, onların garantörü olmasından kaynaklanan bu sorumluluk AİHS'in 1'inci maddesinden kaynaklıdır; "Yüksek sözleşmeci taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlar".[25]

AİHM Sözleşme’nin 3’üncü maddesinin uygulanabilmesi için “ağırlık eşiği” ölçütünü kullanmaktadır. Buna göre yapılan muamele ya da cezanın 3’üncü madde kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli bir ağırlık eşiğine ulaşması gereklidir.[26] AİHM ayrıca işkence ile diğer kötü muamele türleri arasındaki ayırımın “yapılan eziyetin yoğunluğundaki fark” temelinde yapılması gerektiğini belirtmektedir. Bu ise yapılan eziyetin şiddeti veya yoğunluğu, süre, fiziksel ve ruhsal etkiler, mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu, muamelenin uygulanış şekli ve yöntemine bakılarak tespit edilir.[27]

Anayasa Mahkemesi’nin konu hakkındaki değerlendirmesi de AİHM’e paralel şekildedir;

"...belirtilen eylemlerin…işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için, mağdurun sübjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir."[28]

AİHM kararlarında bu konuda devlete üç tür yükümlülük yüklenmiştir; işkence ve kötü muamele yapmama yükümlülüğü, bireyleri işkence ve kötü muameleye karşı koruma yükümlülüğü ve işkence ve kötü muameleyi soruşturma yükümlülüğü. Bu yükümlülüklerden ilk ikisi maddi anlamda bir yükümlülük iken sonuncusu ise bir usul yükümlülüğüdür.[29]

4. Temel Hak ve Özgürlüklere "Müdahale" Bağlamında İşkence ve Kötü Muamele Yasağı

Temel hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlanabileceği konusu Anayasa'nın 13'üncü maddesinde[30] düzenlenmiştir. Buna göre;

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

Anayasa’nın 13’üncü maddesi’ne göre temel hak ve özgürlükler ancak; kanunla, ilgili maddedeki sınırlama nedenlerine bağlı olarak, ölçülülük ilkesine uygun olarak, hakkın özüne dokunulmaksızın, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve laik Cumhuriyet'in gereklerine uygun olarak sıralanabilir.[31] Hak ve özgürlüklerin sınırlanması bakımından maddede sayılan güvence esasları, hak ve özgürlükler üzerinde yasayla yapılacak bütün sınırlamalar için geçerlidir ve sınırlamanın sınırını oluşturur.[32]

Temel hak ve özgürlüklerden her birinin niteliği ve değeri aynı değildir. Bu sebeple de korunan hakkın niteliğine göre ilgili Anayasal düzenlemeler birbirinden farklılık arz etmektedir. Anayasa’da koruma altına alınan temel hak ve özgürlükleri kendi içinde tasnif etmek gerekirse dört kategoride toplamak mümkündür:[33]

Mutlak haklar/Çekirdek Haklar; savaş ve olağanüstü dönemlerde dahi sınırlanması mümkün olmayan temel haklardır. Örneğin Anayasa’nın 24’üncü maddesine göre herkes dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olup kimse hiçbir şekilde dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Hakkın bu dokunulmaz özelliği Anayasa’nın 15’inci maddesi kapsamında savaş ve seferberlik halinde bile müdahale edilemez niteliktedir.

Hiç bir sınırlama kaydı öngörülmeyen haklar; düzenlendiği Anayasa maddesinde hakkın nasıl sınırlandırılacağı konusunda herhangi bir belirleme yapılmayan temel haklardır. Bu tür hakların ilke olarak sınırlamaya elverişli olmadıklarını söylemek mümkündür.[34] Bu haklar, madde metninde bir sınırlama amacı ve sebebi öngörülmemekle birlikte, Anayasa’da yer alan diğer haklar ya da üçüncü kişi hakkı ile çatışması durumunda sınırlanabilecektir.[35]

Nitelikli yasa kaydı öngörülen haklar; temel hakkın düzenlendiği ilgili Anayasa maddesinde hangi meşru amaçlarla/sebeplerle sınırlandırılabilecekleri de düzenlenen haklardır. Bu tür haklar sadece hak ve özgürlüğün düzenlendiği Anaysa maddesinde açıkça öngörülen sebeplerle sınırlanabilir.[36] Örneğin Anayasa’nın 35’inci maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu anlatılırken, maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın sadece “kamu yararı” amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.

Basit yasa kaydı öngörülen haklar; temel hakkın düzenlendiği ilgili Anayasa maddesinde sadece kanunla sınırlandırılabilecekleri öngörülüp hangi amaçla sınırlandırılacağı konusunda sınırlandırma yapılmayan haklardır. Ancak bu hakların sınırlandırılması söz konusu olduğunda Anayasa’nın 13’üncü maddesindeki ölçütlere ve hakkın düzenlendiği Anayasa maddesindeki esaslara uyulması gerekecektir.[37]

Bu tasnife göre işkence ve kötü muamele yasağının yeri belirlenecek olursa, Anayasa’nın 17’nci maddesi incelendiğinde “kişinin maddi ve manevi varlığı hakkının” düzenlendiği ve bu başlık altında maddenin üçüncü fıkrasında işkence ve kötü muamele yasağına yer verildiği görülecektir. Dolayısıyla işkence ve kötü muamele yasağı kişinin maddi ve manevi varlığını ilgilendiren bir hak olup, Anayasa’nın 15’inci maddesine göre “kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü” savaş ve seferberlik halinde dahi dokunulamaz niteliktedir. Bu bakımdan “işkence ve kötü muamele yasağını” ve bu bağlamda “kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü hakkını” mutlak/çekirdek haklar arasında saymak mümkündür.[38]

Bu hakka yapılacak kamusal müdahalenin meşruluğu açısından Anayasa'nın 17'nci maddesinin ikinci fıkrası (tıbbi zorunluluk istisnası) ve son fıkrası (örneğin meşru müdafaa hakkı) öne sürülebilir. Ancak 17’nci maddenin ikinci ve son fıkralarında yer alan düzenlemeler, birinci fıkradaki kişinin genel olarak "maddi ve manevi varlığı" ile ilgilidir. İşkence ve kötü muamele yasağı ise aslında istisnanın istisnasını yani kişinin maddi ve manevi varlığının dokunulamayacak bölümünü oluşturmaktadır. Bu sebeple işkence ve kötü muamele yasağına her dokunma ya da terimsel anlamıyla her "müdahale" bu yasağı ihlal anlamına gelecektir. Bu duruma bağlı doğal bir sonuç olarak da herhangi bir meşru amaçla ya da üçüncü kişiye ait başka bir hakla dengeleme niyetiyle bu hakkı sınırlandırma mümkün değildir. Bu durum hakkın negatif boyutunu kapsadığı gibi, AİHM içtihatlarına göre pozitif boyutu için de geçerlidir.[39]

Belirtilmelidir ki; işkence ve kötü muamele yasağı, kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü hakkının sert çekirdeğini ve dokunulamaz parçasını teşkil etmektedir. Bu yasak bireylerin insan onurundan kaynaklanan iç değerlerini korumaya yönelmiştir ve bu hakka müdahale herhangi bir şarta ya da ölçülülük ilkesine tabi tutulamaz.[40] Bu sebeple; işkence ve kötü muamele yasağına kamusal anlamında bir müdahaleye hiç bir şekilde müsaade edilmeyeceği sonucuna ulaşılır. Nitekim AİHM bu temelde; terörle mücadelenin, organize suçlarla mücadelenin ve bir kişinin hayatının kurtarılması amacının, maddenin ihlalini teşkil edebilecek bir müdahalenin gerekçesini teşkil edemeyeceğini belirtmektedir.[41]

Sonuç

Temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınması çok önemli ise de; asıl önemli olan bu haklara karşı ihlal söz konusu olduğunda etkili denetim mekanizmalarıyla ihlalin sonucunun bir an önce ortadan kaldırılmasıdır. Bu bakımdan 2010 yılı itibariyle uygulamaya konulan bireysel başvuru yöntemi, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen bireylerin Anayasa Mahkemesi’ne bizzat başvurabilmesini sağladığı için ülkemiz açsından hak ve özgürlükler lehine çok önemli bir kazanım olmuştur.

Hem Anayasa’da hem de AİHS’de yer alan -çifte koruma öngörülmüş- haklar açısından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilmektedir. Anayasa’nın 17’nci maddesinde ve AİHS’in 3’üncü maddesinde koruma alınana “işkence ve kötü muamele yasağı” açısından çifte koruma öngörüldüğünden bu hak kapsamında bireysel başvuru yoluna gidilebilmesi mümkündür.

İşkence ve kötü muameleye tabi tutulmama hakkı “kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü” hakkının hiçbir surette dokunulamaz bölümünü teşkil eder. Anayasa’nın 15’inci maddesine göre “kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü” savaş ve seferberlik halinde dahi dokunulamaz niteliktedir. Aynı şekilde AİHS’in 15’inci maddesine göre; savaş ya da ulusun varlığını tehdit eden başkaca genel tehlike hallerinde bile taraf devletler Sözleşme’nin 3’üncü maddesindeki yükümlülüklere aykırı tedbirler alamazlar. Dolayısıyla Anayasa'da ve AİHS’de işkence ve kötü muameleye tabi tutulmama hakkının sınırlanabileceğine dair bir kayıt öngörülmediğinden bu hakka yapılacak her kamusal müdahale hakkın ihlali anlamına gelecektir.

Belirtmek gerekir ki temel hak ve özgürlükler için anayasal güvenceler oluşturmak ve etkili denetim mekanizmaları öngörmek hukuk devletinin gereğidir. Ancak bunlardan daha da önemlisi temel hak ve özgürlükleri birey/devlet olarak içselleştirmektir. Nitekim yukarıda bahsedildiği üzere 24 Avrupa ülkesi hakkında AİHM’e 1959 yılından bu yana işkence konusunda hiç başvuru yapılmamıştır. Bu bakımdan özellikle kolluk görevlileri karşılaştığı olaylara profesyonel yaklaşmalı ve suçu ne olursa olsun muhatabın beden veya ruh bütünlüğüne zarar vermemelidir. Görevi sebebiyle işkence vakalarına tanık olan özellikle hekimler ve avukatlar yeminleri gereği muhatap kim olursa olsun durumu tespit edecek raporu yazma cesaretini kendilerinde bulmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki; işkence suçlarında zamanaşımı yoktur ve bu suçu işleyen/görmezden gelen kamu görevlileri bundan 50 yıl sonra olsa bile ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler.

Muhammed BIÇAKÇIGİL

KAYNAKÇA

Altıparmak, K., 2015, Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?, Anayasa Yargısı Dergisi, 31(1), ss. 145-184.

Anayurt, Ö., 2008, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12 (1), ss. 421-459.

Aybay, R., 2022, İnsan Hakları Hukuku, Der Yayınları, İstanbul.

Bayar, O., 2013, İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Avrupa Konseyi Yayınları, Ankara.

Caniklioğlu, M. D., 2001, Anlamı, Kapsamı ve Sınırlarıyla Temel Haklar ve Anayasalarımız, DEÜ Hukuk Fakültesi Mahmut Tevfik Birsel Armağanı, ss. 461-493.

Doğru, O. & Nalbant A., 2013, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar,  Yargıtay Başkanlığı/Avrupa Konseyi, cilt 1, Ankara.

Gözler, K., 2001, Anayasa Değişikliğinin Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması Bakımından Getirdikleri ve Götürdükleri: Anayasanın 13'üncü Maddesinin Yeni Şekli Hakkında Bir İnceleme, Ankara Barosu Dergisi, 4, ss. 53-67.

İnceoğlu, S., 2013, Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi İlişkisi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Avrupa Konseyi Yayınları, Ankara.

Kanadoğlu, O.K., 2022, Temel Hak Ve Özgürlüklerin Bireysel Başvuru Yoluyla Korunması. Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktora Programı Dersleri, İstanbul, basılmamıştır.

Kaya, S., 2018,  Anayasa Yargısı ve Bireysel Başvuru, Adalet Yayınevi, Ankara, s. 146.

Karayel, Ş., 2019, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Yolunun Kabul Edilebilirlik Kriterleri, Isparta Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Isparta.

Mecek, H., 2021, İnsan Haklarında Semantik Bozum: "İşkence"den "Kötü Muamele"ye, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, ss. 345-370.

O'boyle & Warbrick, 2021, İşkence veya İnsanlık Dışı Ya Da Aşağılayıcı Muamele Veya Ceza Yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Özbudun, E., 2014, Türk Anayasa Hukuku, 15. baskı, Yetkin Yayınları, Ankara.

Reidy, A., 2002. İşkencenin Yasaklanması-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Klavuz, 3. baskı, Almanya.

Regenhardt, B., 2017, Federal Almanya'da Bireysel Başvurunun Anlamı ve İşlevi İlk Bölüm, Çeviren: İbrahim Aşık, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 23(3), İstanbul, ss. 521-532.

Sur, M., 2015, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Yayınları, 9. baskı, İstanbul,  s. 51.

Uygun, O., 2017, Devlet Teorisi, 3. baskı, On İki Levha Yayınları, İstanbul.

Yüce, T., 1974, Temel hakların özü kavramı ve sınırlanması problemi, Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşunun 60. Yılı Anısına 60 Yıl 60 Makale, Ankara, 2022, ss. 251-264.

Yücel, B., 2013, Anayasa Şikayeti Demokratik Siyasi Sistemin Pekiştiricisi Olabilir Mi?, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Hukuk Özel Sayısı, ss. 143-151.

İnsan Hakları Derneği, İşkence İnsanlık Suçudur, 2014, https://www.ihd.org.tr/iskence-insanlik-sucudur/, (erişim tarihi 26.06.2024).

Türk Dik Kurumu Sözlüğü, www.tdk.gov.tr, [erişim tarihi 26.06.2024].

Türkiye İnsan Hakları Vakfı, 2024, 26 Haziran 2024 İtibariyle Türkiye’de Değişik Boyutlarıyla İşkence Gerçeği, https://tihv.org.tr/ozel-raporlar-ve-degerlendirmeler/bilgi-notu-turkiyede-degisik-boyutlariyla-iskence-gercegi-26-haziran-2024/, (erişim tarihi 28.06.2024).

Anayasa Mahkemesi'nin 15.04.2014 tarihli ve 2013/2284 başvuru numaralı kararı, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/2284, (erişim tarihi 01.07.2024).

Anayasa Mahkemesi'nin 21.09.2022 tarihli ve 2019/6095 sayılı bireysel başvuru kararı, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/6095, (erişim tarihi 28.07 2024).

Anayasa Mahkemesi'nin 20.09.2023 tarihli ve 2018/36395 sayılı bireysel başvuru kararı, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/36395, (erişim tarihi 28.07.2024).

-----------------

[1] Aybay, R., 2022, İnsan Hakları Hukuku, Der Yayınları, İstanbul, s. 271.

[2] Karayel, Ş., 2019, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Yolunun Kabul Edilebilirlik Kriterleri, Isparta Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, s. 7.

[3] Regenhardt, B., 2017, Federal Almanya'da Bireysel Başvurunun Anlamı ve İşlevi İlk Bölüm, Çeviren: Aşık, İ., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 23(3), İstanbul, ss. 521-532.

[4] Kaya, S., 2018,  Anayasa Yargısı ve Bireysel Başvuru, Adalet Yayınevi, Ankara, s. 146.

[5] Yücel, B., 2013, Anayasa Şikayeti Demokratik Siyasi Sistemin Pekiştiricisi Olabilir Mi?, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Hukuk Özel Sayısı, ss. 143-151.

[6] Karayel, Ş., s. 2-3.

[7] İnceoğlu, S., Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi İlişkisi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Avrupa Konseyi Yayınları, Ankara 2013, s. 10.

[8] Altıparmak, K., 2015, Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?, Anayasa Yargısı, 31(1), ss. 145-184.

[9] Türk Dil Kurumu Sözlüğü, www.tdk.gov.tr, [erişim tarihi 26.06.2024].

[10] 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi madde 5, 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi madde 7, 1975 tarihli Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Bildirgesi, 1984 tarihli İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesi, İşkence ve Diğer Zalimane Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesi'nin İhtiyari Protokolü, 1988 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 3, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi madde 5, İnter-Amerikan İşkencenin Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı madde 5 sayılabilir.

[11] Yüce, T., 1974, Temel Hakların Özü Kavramı ve Sınırlanması Problemi, Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşunun 60. Yılı Anısına 60 Yıl 60 Makale, Ankara, 2022, ss. 251-264.

[12] Caniklioğlu, M. D., 2001, Anlamı, Kapsamı ve Sınırlarıyla Temel Haklar ve Anayasalarımız, DEÜ Hukuk Fakültesi Mahmut Tevfik Birsel Armağanı, ss. 461-493.

[13] Anayurt, Ö., 2008, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında İşkence Kavramı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12 (1), ss. 421-459.

[14] Sur, M., 2015, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Yayınları, 9. baskı, İstanbul,  s. 51.

[15] İnsan Hakları Derneği, İşkence İnsanlık Suçudur, 2014, https://www.ihd.org.tr/iskence-insanlik-sucudur/, (erişim tarihi 26.06.2024)

[16] Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 10 Aralık 1984 tarihinde kabul edilen Sözleşme 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye tarafından 25 Ocak 1988'de imzalanan Sözleşme, 21 Nisan 1988 tarih ve 3441 sayılı Kanun’la onaylanmış, 29 Nisan 1988 tarih ve 19799 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi kapsamında usulüne uygun yürürlüğe giren ve temel hakları ilgilendiren bu Sözleşme ulusal hukukumuz bakımından normlar hiyerarşimizde kanunlardan üstün konumdadır.

[17] Reidy, A., 2002, İşkencenin Yasaklanması-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Klavuz, 3. baskı, Almanya, s. 17.

[18] Mecek, H., 2021, İnsan Haklarında Semantik Bozum: "İşkence"den "Kötü Muamele"ye, Yıldırım Beyazıt Hukuk  Dergisi, (362), ss. 345-370.

[19] Türkiye İnsan Hakları Vakfı, 2024, 26 Haziran 2024 İtibariyle Türkiye’de Değişik Boyutlarıyla İşkence Gerçeği, https://tihv.org.tr/ozel-raporlar-ve-degerlendirmeler/bilgi-notu-turkiyede-degisik-boyutlariyla-iskence-gercegi-26-haziran-2024/, (erişim tarihi 28.06.2024).

[20] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/6095, (erişim tarihi 28.07 2024).

[21] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/36395, (erişim tarihi 28.07.2024).

[22] Bayar, O., 2013, İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Avrupa Konseyi Yayınları, Ankara, s. 150.

[23] Bayar, O., s. 138.

[24] Bayar, O., s. 150.

[25] Bayar, O., s.143.

[26] İnceoğlu, s. 10.

[27] Reidy, A., s. 17.

[28] Anayasa Mahkemesi'nin 15.04.2014 tarihli ve 2013/2284 başvuru numaralı kararı, p.35, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/2284, (erişim tarihi 01.07.2024).

[29] Doğru, O. & Nalbant, A., 2013, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, Yargıtay Başkanlığı/Avrupa Konseyi, cilt 1, Ankara. s. 126.

[30] Anayasa’nın 13’üncü maddesinde 2001 yılında yapılan değişiklikle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında “genel” sınırlama sebeplerine yer verilmesinden vazgeçilerek AİHS’e benzer bir sistem benimsenmiştir (Özbudun, E., 2014, Türk Anayasa Hukuku, 15. baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, s. 114). Değişiklik öncesinde maddede sayılan toplam 9 genel sınırlama sebebi; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyetin korunması, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık; Anayasa’daki temel hak ve özgürlüklerin hepsi için geçerliydi. Maddenin yeni halinde ise artık temel hak ve hürriyetler ancak Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak sınırlanabilecektir (Gözler, K., 2001, Anayasa Değişikliğinin Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması Bakımından Getirdikleri ve Götürdükleri: Anayasanın 13'üncü Maddesinin Yeni Şekli Hakkında Bir İnceleme, Ankara Barosu Dergisi, 4, ss. 53-67).

[31] İnceoğlu, S., s. 23-24.

[32] İnceoğlu, S., s. 26.

[33] Kanadoğlu, O. K., 2022, Temel Hak Ve Özgürlüklerin Bireysel Başvuru Yoluyla Korunması. Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktora Programı Dersleri, İstanbul, basılmamıştır.

[34] İnceoğlu, S., s. 24.

[35] Kanadoğlu, O. K., basılmamıştır.

[36] İnceoğlu, S., s. 24.

[37] İnceoğlu, S., s. 24.

[38] Bayar, O., s. 143.

[39] Bayar, O., s. 155.

[40] Bayar, O., s. 154.

[41] O'boyle & Warbrick, 2021, İşkence veya İnsanlık Dışı Ya Da Aşağılayıcı Muamele Veya Ceza Yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s. 223.