“Adaletsizliği önleyemeyeceğimiz zamanlar olabilir, ancak protesto etmeyi başaramayacağımız bir zaman asla olmamalı.” Elie Wiesel
Haklara1 bakıldığında “ahlaki haklar” ve “hukuki haklar” olarak iki geniş kategoriye tanık olmaktayız. Ahlaki haklar sosyal tanıma ve infazdan (enforcement) bağımsız olarak varlık göstermektedir. Bu haklar, “doğal” veya “insan” hakları diye isimlendirilen hakları da içermektedir. Doğal veya insan hakları (yaşama, seçme ve malik olma), insan olmaktan neşet etmekte; özel durumlardan bağımsız bir nitelik göstermekte ve hiçbir özel koşula dayalı bulunmamaktadır.
"İnsan hakları" terimi, iki farklı kavramı-"insan" ve "haklar"-bir araya getirerek farklı bir kavram haline gelen ve çok sayıda kurum, uygulama ve eleştirel tartışmanın temelini oluşturan şeyi oluşturmaktadır. Bilim insanları uzun zamandır (insan) haklarının nereden geldiği, onları neyin meşrulaştırdığı, neyin bir hak olarak sayıldığı, neyin belirgin bir insan hakkı oluşturduğu, amaçlarının veya gayelerinin ne olduğu, hangi kurumsal biçimlerin onları en iyi şekilde koruduğu ve pratikte nasıl işledikleri hakkında sorular sormuş ve tartışmışlardır.
1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin (İHEB) önsözünde, "her birey ve toplumun her organı bu Beyannameyi sürekli olarak akılda tutarak, öğretim ve eğitim yoluyla bu haklara ve özgürlüklere saygıyı teşvik etmeye çabalayacaktır" denilmektedir. Bu bildiri, eğitimin "tüm uluslar, ırklar veya din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu" teşvik etme ve daha genel olarak "Birleşmiş Milletler'in barışın korunmasına yönelik faaliyetlerini" ilerletme rolünü açıkça üstlendiği vurgulanmaktadır.
Biçimsel açıdan, insan haklarının muhatabı devlettir ve bu nedenle, uygun şekilde biçimlendirilmiş hukuk ve politika, insan haklarına saygıyı sağlamanın araçları olacaktır. Ancak aynı zamanda, devletlerin eylemleri, yasaları ve politikaları, ayrı ayrı ve birlikte hareket eden insanlar tarafından şekillendirilmekte ve uygulanmaktadır.
İhlallerin kurbanları olarak, haklarının saygı görmesini talep etmede veya savunmada aktif bir rol üstlenebilirler veya üstlenmeye teşvik edilebilirler. Çıktı tarafında, devletin temsilcileri olarak, yargı görevlileri veya güvenlik sektörü ve kolluk kuvvetleri görevlileri gibi farklı insan sınıfları, devlet hukuku ve politikasının "yüzünü" oluştururlar ve insan haklarının pratikte ya gerçekleştirilmesi ya da ihlal edilmesi, onların seçimleri ve eylemleri aracılığıyla gerçekleşir.
Ahlaki haklar sınıfı ise, özel durumlara veya özel koşullara, örneğin verilen sözlere (vaatlere) dayalı hakları da içerdiğinden daha kapsamlıdır. Bu haklar, hukuk ve diğer sosyal kurumların değerlendirilmesi için temeller sağlamaktadır. Ahlaki haklar sosyal düzenlemelerle ihlal edildiğinde, eleştirisi bu haklar uyarınca yapılabilmektedir. Bu bağlamda J.S.Mill’e referans kaçınılmaz olmaktadır.2
J.Stuart Mill’e (1806-1873) göre, üç ayrı seviyedeki kavram ve yargılar birbirinden ayırt edilebilir. En tabanda (oldukça somut) olanlar, özel eylemlerin doğru veya yanlışlığı, adalet veya adaletsizliği, ahlaki veya gayri ahlakı oluşuna ilişkin iken, ara seviyedeki ikinciler, ahlaki ilkelerden oluşmakta; genel nitelikli ahlaki haklar ve yükümlülüklere yönelik bulunmaktadır. Alt seviyedeki doğru ve yanlış davranışa ait yargılar ise, ahlaki haklar ve yükümlülüklerin işlevleridir. Özel bir eylem, yalnızca bir yükümlülüğü ihlal etmediğinde ve bir yükümlülük diğer bir yükümlülük tarafından giderilmediğinde doğrudur. Ahlak ilkeleri apaçık belgeli (self-certifying) olmayıp, şu veya bu şekilde hizmet ettikleri değerlere ilişkindir. En üst seviyedeki normatif yargılar ve kavramlar ise, ahlaki ilkeleri saptamak üzere harekete geçirilebilecek değerlere yöneliktir. Bu seviyede işlev gören değer ise, insan mutluluğu ve refahıdır. Böylece genel haklar ve yükümlülükler hakkındaki ilkelerin yarar ilkesine doğrudan ilişki için- de olduğu varsayılır. Yalnız özel eylemlerin doğru veya yanlışlığının bu türden bir ilişkisi yoktur. Eylemlerin doğru ve yanlışlığı hakkında, (asla doğrudan yarar gerekçesine dayalı olarak değil) ahlaki haklara ve yükümlülüklere saygınlık içinde olup olmadıklarına göre karar verilir.
Hukuki haklar ise, mevcut hukuk kurallarınca tanınması ve infazıyla varlık kazanmaktadır. Yalnız, bu infaz, hukuki haklar için esaslı bir nitelik değildir. İnfaza ilişkin özel hükümler olmamasına karşın haklar hukukça tanınabilmektedir: Anayasa’da yer alan sosyo-ekonomik haklar, sağlık, eğitim veya barınma hakkı örnek olarak gösterilebilir. İşte çoğu haklar infazına ilişkin özel hükümler olmaksızın varlık göstermiştir. Bu haklara özgü düzenlemelerle sağlanan infaz olanağı, hakları vurgulamakta ve yeni “ikincil” haklar tesis etmekte ise de temel anayasal haklarının kendilerini yaratmamaktadır. Çıkarım olarak, tüm hakların infaz olanağı olmadığı tüm haklar da insan hakları değildir.3 Yüklüce vaatler, vaat edenle edilen arasında ahlaki hak ve yükümlülük yaratmakta ise de bunlar ne insan hakkı ve ne de infaz edilebilir türdendir.
Özetle, insan haklarının muhatabı devlettir ve bu nedenle uygun şekilde biçimlendirilmiş hukuk ve politika, insan haklarına saygıyı sağlamanın araçları olacaktır. Ancak aynı zamanda, devletlerin eylemleri, yasaları ve politikaları, ayrı ayrı ve birlikte hareket eden insanlar tarafından şekillendirilir ve uygulanır.4 Unutmayın “bilgelik sizi şekillendiren durumu şekillendirir”.
Kolluk Kuvvetlerinin İnsan Hakları Eğitimi
Değerler ve tutumlardaki değişimlerin, başka bir deyişle, bilgideki değişimlerin bir yan ürünü olarak meydana geldiği varsayılır. Sorun, artık bilginin gerekli olmakla birlikte, tutumsal değişimi sağlamak için hiçbir şekilde yeterli olmadığının iyice yerleşmiş olmasıdır.
Birleşmiş Milletler insan hakları uzmanı William O’Neill’in polis için BM insan hakları eğitimine ilişkin analizinde belirttiği gibi, “Birçok yerdeki polis memurlarının çoğu, insanları dövmemeleri veya işkence etmemeleri, rüşvet almamaları veya herhangi bir tür uyuşturucu veya insan kaçakçılığına karışmamaları gerektiğini zaten bilmektedir. Ve çoğu insan polisin bunları yapmaması gerektiğini bilmektedir. İşte eğitim ve haklara ilişkin artan bilgi tek başına davranışları değiştirmeyecek veya polis tarafından yapılan insan hakları ihlallerini engellemeyecektir.”
Bu tür eğitimler, ya standart indüksiyon ve eğitimin bir parçası olarak ya da devam eden mesleki programların bir parçası olarak, ya şirket içinde uzman (ya da en azından belirlenmiş) eğitim personeli tarafından ya da birçok durumda, dış uzman uzmanlar veya kuruluşlar tarafından verilir.
Eğitim, katılımcıların mesleki kapasitelerinde insan haklarının önemini neden kabul etmeleri gerektiği konusunda bir dava ortaya koymalıdır. Eğitim sürecinde "İnsan haklarının neden umursanması gerektiği ve bu sizin için neden önemli olmalıdır bilinci yaratılmalıdır”.5
Yorumcular, “Eğer korku duymuyorsanız, korkmalısınız!” diyorlar; “Zira bir kişinin Habeas Corpus ilkesinin ihlal edilmesi, herkesin bu prensipten mahrum olması ve hükümranın kaprisi ile demir parmaklıkları boylaması riskini kapsar. Habeas Corpus, hükümet gücünün silaha dönüşmesini önlenmesi ve adil yargılanma hakkının önkoşuludur.”
TCK MADDE 257.- (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıl dan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2024 yılında görevi kötüye kullanma suçunda toplam şüpheli sayısı:134 189
Yanlış Bir Şey Yapabilme Ahlaki Hakkı (?!)
İnsanlar seçim yapmak konumunda iken, bu seçim yapabilme hakkı olup olmadığının ahlakiliği nedir? İnsanların ahlaki bir hakkı var mıdır? Bu hak yanlış bir seçim için de kullanıldığında, ahlaki olmaktan çıkar mı? Böyle bir yaklaşımın sosyolojik ve hukuk dogmatiği açısından riskleri neler olabilir?6 Şimdi bu soruları irdelemek üzere aşağıdaki olaylara yer verilmiştir.
- Kişi yılbaşı piyango bileti çekilişinde kazandığı büyük ikramiyeyi kendisi/ailesi için harcayarak sosyal yardım kuruluşlarına/ muhtaç kişilere yardım yapmayı reddediyor.
- Kişi, kararsız bir seçmen kitlesine bir siyasi partinin siyasetleri konusunda, yanlış olmamakla beraber, kafaları karıştırıcı bilgiyi kasten veriyor.
- Kişi, yolda yanından geçerken ‘saat kaç’ diyen soran bir kişiye hiç cevap vermiyor veya tren yolculuğunda kompartımandaki bir yolcunun konuşma girişimlerine soğuk bir biçimde ilgisiz kalıyor.
- Trafik kazası nedeniyle yerde yatan bir yaralıya bir yaya bakıp geçiyor.
Kuşkusuz, yukarıdaki her eylemin ahlakiliği hakkındaki görüşleriniz farklı veya her olaydaki davranış biçimi “yanlış” olabilirse de kişinin, öznenin her olaydaki davranışı sergileme konusunda ahlaki bir hakkı olduğunu kimse yadsıyamaz-liberal yaklaşım. İnsanlar hiçbir yükümlülüğü ihlal etmediğinde, ihmali davranışlarından değil, yaptıklarından sorumludurlar. İhmali davranışın gerçekleşmesi durumun- da etik olarak yanlış bir şey olmasına karşın o kişinin bu yanlışı yapma hakkı vardır.
Ahlaka özgü temel işlevler arasında (1) Kişilerin seçim yapabilmesinin korunması işlevi (hakların ahlakiliği) (2) İnsanların davranışlarını yönlendirme işlevi (doğruluk ve yanlışlığın ahlakiliği) göze çarpmaktadır. İnsanların davranışlarında ahlaki rehberlik ötesinde kişilerin “zorlanması” ahlakilikle bağdaşmayacaktır.
Hakların Normatif Karakteri
Bir toplum hukuku kişilerin belli haklara sahip olduğunu belgelemektedir.7 Bu haklara özgü yararcı/ ekonomik etkinlik bazen dışlanırken (the moral rights exclusion thesis), bazen genel refah veya ekonomik etkinliğe hizmet eden kurumların haklara temel olduğu (the legal rights inclusion thesis) görülmektedir. Adillikten fazlaca uzak bir hukuk sisteminde sağlanan hakların ahlaken savunulur olması düşünülemez: Yansız (nötr) bir yaklaşımla hukuki hakların ahlaki gücü olmadığı yargısına varılır.
Genelde eğer bir şey yapma hakkım var ise, bu statü bana onu yapmama karşı vaki itirazlara bir argüman eşiği ile diğerlerinin müdahalesine karşı bir karine sağlamaktadır. Hakkımın yokluğu halinde benim öyle davranmama karşı yeterli olabilecek veya diğerlerinin müdahalesini haklı gösterebilecek mülahazalar hakkın varlığı ile etkisizleştirilmektedir: Örneğin yaşam hakkına sahip olma fikri, eylemler veya sonuçların anlamlı bir eleştiriyi davet eder nitelikte olup olmamasına bakılmaksızın, benim yaşamımı korumak için hareket edebilmemi ve diğerlerinin müdahale etmemesini gerektirmektedir. Ben, yaşamımın değerli olduğunu göstermek zorunda olmadığım gibi benim onu savunmamın genelde kötü sonuçlara gebe veya itirazı kabil nitelikte olması, benim o hakkı savunmanın yanlış veya diğerlerinin müdahalesinin yanlış olmadığını göstermez. Yalnız, yaşam hakkı onu korumak için ne türden eylem olursa olsun onu otomatik olarak haklı göstermeyeceği gibi diğerinin yaşamıma son verme haklılığını da mutlak olarak engellemez. Bunun çıkarımı, haklar zorunlu olarak “mutlak” değildirler. İşte bu nedenle yukarıda geçilmesi gereği olan eşikten söz edilmiştir. İşte benim sahip olduğum hak belli ölçüdeki belli eylemlerim için haklılık nedeni ile müdahalelere karşı sınırlama sağlamaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu 2’ınci maddesinde, bir taraftan kişilerin haklarını kullanırken dürüst davranmaları gerektiği, öte yandan, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenin- ce korunmayacağı vazedilmiştir. Bu düzenleme, toplumdaki ahlak dokusunu zayıflatmamak için hukuki hakların ahlaki güçle varlık kazanmalarının haklılık nitelemesi için gerekli olduğuna işaret etmektedir.
Bu düzlemde irdelemeyi derinleştirmek üzere bir örnek verelim. Yonca özel araba yolu olan garajlı bir ev kiralıyor. Ne var ki, zaman zaman yalnızca kendi tasarrufuna terk edilen garaj yoluna park edilen arabalar garaj girişini engelliyor. Arabasını garaja koyamadığında Yonca’nın haklarına başkalarınca saygı duyulmamaktadır. Gerçekte, hakkı gereği Yonca garajı ve garaj yolunu istediği gibi kullanabilmelidir. Başkalarının kullanımına izin verebileceği gibi bunu ret de edebilir. Diğerleri onun izni olmaksızın garaj yolunu kullanamazlar. Yonca’nın hakları kendisinin ve diğerlerinin haklı olarak yapabilecekleri tasarrufları için bir ayraç olmaktadır. Diğerleri, Yonca’nın haklarını düşüncesizce veya kendi özel rahatlığı için ihlal ettiklerinde ya özür dilemeliler veya beliren yoksunluğu gidermelidirler. Diğerleri bunu yapmadıklarında yanlış davranmış olurlar. Hakkın ihlali karşısında “giderme” önerisini Yonca kabul veya reddetmekte özgür bulunmaktadır. Yukarda yaşam hakkında olduğu gibi Yonca’nın hakkı da sınırlıdır. Acil bir çağrı üzerine gelen bir ambulans veya itfaiye aracı Yonca’nın izni olmaksızın garaj yolunu haklı olarak kapatabilir. Bu tasarruf hem hukuki ve hem de ahlaki açıdan geçerlidir. Böylece, Yonca’nın hakları tüm mülahazaları giderici mutlak nitelikli bir görüntü sergileyemez. Burada sergilenen hak sosyal tanıma ve infazdan bağımsız bir hak değildir. Diğer bir anlatımla, Yonca’ya keyfi şekilde sağlanan hak benzer ahlaki sonuçları da beraberinde getirmeyecek ve Yonca’nın tasarrufu ahlaki açıdan aynı gücü kazanamayacaktır.
Konuyu bağlarken, dünyanın bazı yörelerindeki çağımız insanları için ahlak gücünü kaybediyor gibi görülmekte; kişisel ilişkilerinde artan ölçüde sosyal normlardan ziyade hukuk kuralları ve karşılıklılık (reciprocité) ilkesiyle kayıtlı gözükmekte, bazı yörelerde fanatik/köktenci idelerin kök salması ve yaygınlaşmasına tanık olunmakta ise de, hukukun en temel öncüllerini ahlak teorisinden aldığı7 ve almakta devam edeceği sosyolojik bir veri olarak yer aldığı göz ardı edilmemeli;8 ahlak ve hukuk arasındaki ilişkinin sosyal psikologların bizi inandırdıklarından daha derin ve zengin olduğu; ahlaki kavramlarımızın bir anlamı olacaksa, irade özgürlüğünün de belli ölçüler içinde bir gerçekliği olması gerektiği;9 hukuk ve düzen ahlakının, hukuk tarihinde ileri bir evre olduğu da bilinmelidir. Nitekim, hukuk ilkeleri/standartlarının ahlaki seviyesinde oldukça bir yükselişe tanık olunmaktadır. Ahlak normlarının amacı, kişiyi kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışırken, toplumun çıkarlarını zedelememesini sağlamaktır. Sonuçta Devlet ahlaksal yasanın kaynağı olmasa da ahlaki gelişimi ki onsuz hiçbir gerçek özgürlük olmayacaktır-kolaylaştıran koşulları düzeltmekle yükümlü olmalı;10 yönetim hakları ciddiye almalı;11 hukukun nihai amacı, ahlaki bir postulat olarak, insanlık onurunu12 geliştirmek olmalıdır.
Onur kavramı(dignity), bir görüşe göre, insanın Tanrı imajını yansıttığı görüşünü ifade etmekte; insanlarda ilahi bir ışık olduğunu varsaymaktadır. Doğal hukuk geleneğindeki siyaset teorisyenleri de insan onurunun önemi ve otonomiye vurgu yaptılar. Richard Tuck, kişi hakları, ulusal egemen gücün haklarına benzer ve her ikisinin meşru savunu hakkı olduğunu açıkladı.13 Bu fikirler aydınlanma devrinde ve özellikle Kant’la, insan haklarını insan onurunda temellendirmesiyle daha da gelişti.14 Kant’ın bireyin otonom ahlaki kapasite teorisi, insanın bizatihi kendisinde bir son olarak algılanması, her insana gerekli olan saygının kavramlaştırılması temeli oldu.15 Kant’ın açıkladığı üzere, “otonomi, insan doğası, onurunun ve her rasyonel doğanın temelidir”. Yalnız, Kantçı otonomi görüşü geniş ölçüde bireysel ahlak üzerine odaklanırken, bir insan hakkı ve anayasal bir değer olarak modern insan onuru kavramı ise, kuvvetli toplumsal yöne sahip, devletin, onurun gerçekleştirilmesi doğrultusunda uygun koşullarını yaratmak üzere aktif katkısını gerektirmektedir.
Kant'ın onur tanımı, üç yüzyıllık denemeden sonra bile sahip olduğumuz en iyi tanım olmaya devam ediyor. Her şeyin ya bir fiyatı ya da bir onuru vardır. Fiyatı olan her şey, eşdeğeri olarak başka bir şeyle değiştirilebilir; öte yandan, her şeyin üstünde olan ve bu nedenle eşdeğer kabul etmeyen her şeyin bir onuru vardır... tek başına bir şeyin kendi başına bir amaç olabilmesini sağlayan koşul, yalnızca göreceli bir değere, yani bir fiyata sahip olmakla kalmaz, içsel bir değere, yani onura sahiptir. Kant'ın kişi ve onur tanımı daireseldir. Kişi olmak, onura sahip olmak, bir amaç olmak ve araç olmamaktır; onur, bir kişinin ve yalnızca bir kişinin sahip olduğu şeydir. Özetle, onur fikri, yaşamın kutsallığı hakkındaki iddiaların çağdaş mirasçısı olarak kişinin fikrinin yerini almakta; insanlığı kurtarmak için insanları öldüren savaşlarla daha az kirlenmiş, daha soyut, belirsiz bir şey sunmaktadır.
“Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” (T.C. Anayasa-Başlangıç).
İsrailli filozof Avishai Morgalit ilginç ve önemli bir soru ile karşımıza çıkmaktadır: Bir ülkede100 kişinin yaşadığı ve açlıktan kıvrandığı bir toplumda pirince ihtiyacını gidermek üzere kamyonla 100 çuval pirinç geldiğinde, her kişiye bir çuval pirinç dağıtılması halinde J. Rawls’un adil dağıtımı gerçekleşmiş olacaktır. Yalnız kamyonla gelen pirinç çuvallarının silahlı jandarma gözetiminde her kişiye bir çuval verilmesi şeklinde dağıtılması da söz konusu olabilir. Her iki yöntem de adil bir dağıtımı sergilemekte ve Rawls’un koşulu karşılanmakta ise de ikincisi aşağılayıcı bir muamele olmaktadır. O’na göre, insanlık onuru toplumda anlamlı varlık için temel bir öğe olmakta; bundan yoksunluk halinde toplumdaki öteki iyilikler anlamını yitirmektedir.16
Kuşkusuz, tüm soyut değerler gibi, insanlık onuru da yeşerdiği mekânda anlam kazanacaktır. Anayasalar da zorunlu olarak toplumun en önemli legal ve sosyal taahhütlerini yansıtan çeşitli kültürel ve tarihsel farklılıkların bir ürünü olarak kültürümüze özgü temel legal değerleri yansıtmalıdır.17
Bu bağlamda hukuk devleti (rule of law) önemli bir referans olmaktadır. Uluslararası Barolar Birliği Konseyi de 2009 yılında kabul ettiği bir kararla hukuk devletinin maddi bir tanımı yaparak; bağımsız ve tarafsız bir yargı, masumiyet karinesi; gecikmesiz, adil ve aleni yargılanma hakkı; cezalara rasyonel ve orantılı bir yaklaşım, güçlü ve bağımsız bir hukuk mesleği, avukatı ile müvekkili arasındaki özel iletişimin kesinlikle korunması, herkesin hukuk önünde eşitliğini hukuk devletinin temel ilkeleri olarak kabul etmiştir.
Dünya Bankasının tanımında da şu dört ilke varlık göstermektedir: 1. Hükümetin de hukukla bağlı olması, 2. Hukuk önünde herkesin eşit olması, 3. Herkesin insan onuru sahip olması ve korunması ve 4. Herkesin adalete erişebilmesidir.
İnsan haklarının temel içeriği açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz, örneğin insan faaliyetini koruma amacı olan haklar veya insan onurunu koruma amacı olan haklar olarak, bu hakları haklı çıkarmak için bundan daha temel bir şey bulmanız pek mümkün olmayacaktır.
İnsan haklarının, genellikle kavrandığı şekliyle, temel bir özelliği, evrensel haklar olmalarıdır. Bu haklara yalnızca insan olmanız nedeniyle sahipsiniz. Dolayısıyla, eğer bir insansa, herkes bu haklara sahiptir. İnsan hakları iddiaları genellikle çok temel ahlaki iddialar olarak kabul edilir.
Hukuk devleti bağlamında en göze çarpan ceza adalet sisteminde kişilerin nasıl trete edilmesi gerektiğidir. Sistemin ilk evresinde yer alan ceza soruşturması günümüzde koruyucu kolluk teknikleri olmaksızın varlık gösteremez. Sorun ise, bu tekniklerin ne zaman kullanılması seçimi ile bu kararı kimin alması gerektiğinde yatmaktadır. Bu bağlamda insan haklarının güvence altına alınması için kolluk faaliyetlerinin harici kontrole ihtiyacı vardır. Koruyucu kolluk faaliyetleri karanlıkta kaldığından kontrolü olanaksız görülmekte ise de ceza yargılamasında olabildiğince açığa çıkarılması suiistimallerin önlenmesi açısından gerekli bir koşuldur. Bu nedenle, adil yargılanma hakkı ile etkin soruşturma18 arasında denge kurulmasına bilinçli çaba gösterilmeli; soruşturmaların yürütülmesinde süre açısından karşılaşılan ölçüsüzlükten kaçınılmalı; ceza adaleti sisteminde etik ilkelerin işlevsel ağırlığı olmalıdır.19
Hâkim ile savcıların kalitesi, haklar bilincinin kristalize olması ve kolluğun davranışlarının belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Kolluk görevlileri, teorik olarak, hukuka uyan vatandaşların koruyucusu; sosyal güvenlik ve barışın en canlı enstrümanıdırlar. Yalnız, yoksul semtlerinde, kendisine en çok ihtiyaç duyulan yörelerde kendilerine “güven” duyulmaması; mağdurun bir serseri/fakir olması durumunda kendisine yapılan kötü muameleyi Savcı veya hâkimin toleransla karşılaması hiç de olağan dışı birer olgu değildir. İşte hukukun günlük uygulaması kişilerin statüsü/ sınıfı/cinsiyeti ve diğerlerine göre değiştiği gibi kentten kente de değişebilmektedir. Toplumdaki bazı saygın kişilerin de büyük bir olasılıkla, hukuk rejimindeki bu farklılığa hiç tanık olmadan dünyadan göçüp gitmeleri normal görülmelidir.20 Özetle, bir hukuk sisteminin sağlayabileceği toplumsal destek, genelde görevlilerin günlük davranışından daha az ölçüde nesnel kurallar veya onların teknik mükemmelliğe dayalı bulunmaktadır.
“Her insan hakları iddiasına yönelik temel meydan okuma, özellikle de herhangi bir insana ne yapılmaması gerektiği veya her insan için ne yapılması gerektiği konusundaki her iddiaya yönelik temel meydan okuma, gerekçe talebidir”. Michael J. Perry, The Idea of Human Rights: Four Inquiries, Oxford: Oxford University Press, 1998, pp. 30–31.
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
-----------------
1 “Haklara gereksinmemiz var; çünkü adalete sahip olamayız.” (E. Levinas). Ayrıca bkz. R. Dworkin. Hakları Ciddiye Almak, Dost, 2007. Hak ilkesi ya da kuralı için bkz. F. Copleston. Felsefe Tarihi-Alman İdealizmi, İdea Yayınları, 1990, ss.106-108.
Hegel’s Philosophy of Right, First Published: by G Bell, London, 1896. Translated: by S W Dyde, 1896. Harun Tepe. İnsan Hakları Felsefesi, Bilgesu yay. Ankara 2019; Costas Douzinas. The Radical Philosophy of Rights, Routledge, 2019.
2 J.Stuart Mill 3 yaşında Yunancayı, 8 yaşında Latinceyi öğrendi; 10 yaşında Roma Hukuku Tarihi’ni yazdı. Yararcılığa insancılık kazandırdı; insan hakları ile zevkleri de düşük ve yüksek olarak hesaba kattı. Ahlakı yargı için arzuyu temel olarak ele aldı.
3 Mustafa T. Yücel. http://hukukihaber.net/Ceza-Adaleti-Sisteminde-İnsan-Hakları
4 The Subject of Human Rights Edited by Danielle Celermajer and Alexandre Lefebvre, Stanford University Press,2020.
5 Tolga Şirin. “Kolluğun işi şipşakçılık mı?” 5/06/2025: Gözaltı işlemi, hukuki bir tedbir olmaktan çıkartılıp, şüphelilerin suçlu olduğu izlenimini veren bir medya gösterisine dönüştürüldü. Gözaltına alınan kişiler, iki yanlarında polisler dizilmiş biçimde, elleri kelepçeli şekilde yürütüldü…kolluk kendisi bu durumu kameraya almış ve basına servis etmişse, artık orada ihmal veya dikkatsizlik değil, bile isteye kişinin suçlu olduğu algısını üretmeye çalışma operasyonu söz konusudur. Kolluk kuvvetlerinin adaletin sessiz uygulayıcıları olmaktan çıkıp, kamusal algıyı yöneten görsel yönetmenlere dönüştüğü görülüyor.
6 Bkz. J. Waldrom. “A Right to Do Wrong” Readings in the Pshilosophy of Law(Ed. J.L.Coleman), 1999, ss.275-293. Ayrıca ihmal yanılgısı için bkz. R. Dobelli. Hatasız Düşünme Sanatı, NTV, 2014, ss.134-136.
7 Fatih Türe. “İnsan Haklarının Normatif Kökeni” Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 32, 2014 Bahar, ss.149-161
7 H.L.A. Hart “Positivism and The Separation of Law and Morals” 71 Har. L. Review, Number 4, Feb.1958 ss.593-629 veya Readings in the Philosophy of Law (ed.by J. L. Coleman) Garland Publishing New York pp.23-59; D. Özlem. “Ahlak Hukuku Önceler” HFSA:4 (İst. Barosu),2002, s.20; R. Dworkin, Law’s Empire, 1986, pp. 103–104; J.Finnis. Natural Law and Natural Rights, Oxford:Clarendon Press, 1980:Hukukun merkezinde ahlaken iyi hukuk yer almakta ve hukuki meşruiyet ahlaki yükümlülük gerektirmektir. Ayrıca bkz. J.Finnis. “What is the Philosophy of Law”, Rivista de Filosofia del Diritto 1, 2012, ss.67-78.
8 Yeni Türk Ceza Kanunu’nda “ahlak” terimine 54(1),135(2), 225-229 ve 182(2) maddelerinde olmak üzere dört kez yer verilirken Yeni Türk Medeni Kanunu’nun 23, 47, 54, 56, 89, 101, 182, 340, 515 ve 557. maddelerinde on kez yer verilmiş ve “ahlak kuralı” olarak 2. madde ile 23/2. madde de varlığını korumuştur (Yazarın notu):
“Dürüst Davranma
Madde 2-Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
“I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı
Madde 23- Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz.”
9 İrade özgürlüğü için temel olarak özgür bir fiil aranmakta ve bu üç öğeden oluşmaktadır: 1.Seçeneklik (kişinin özgür iradesi ile başka şekilde karar verebilmesi/davranabilmesi 2. Özgür bir karar/fiilin anlaşılır nedenlerle verilmesi, 3. Özgür aktörün, karar veya davranışın kaynağı olmasıdır. Yalnız bu üç öğe farklı teori taraftarlarınca farklı yorumlanmaktadır. Ayrıca bkz. B.Magee. Büyük Filozoflar-Platon’dan Wittgenstein’a Batı Felsefesi Paradigma İst.,2000 s.186.
10 O. Raban. “Law and Moral Reasons” Ankara Uluslararası Hukuk Kurultayı Ankara, (8-11Ocak 2008), C.1, s.105.
11 Bkz. R. Dworkin. Hakları Ciddiye Almak Dost, 2007, s.137.
12 Alman Anayasa Mahkemesi, somut olaya göre bir değerlendirme yaparken, “nesne olma” formülünü kullanmaktadır: “İnsanın devlet tasarrufunun salt bir nesnesi haline getirilmesi insanlık onuruna aykırıdır.” Türk Anayasa Mahkemesinin bu kavrama ait seçilmiş kararları için bkz. AYM E. 1983/32 K.1989/10; AYM E. 2008/22 K. 2010/82; AYM E. 2009/93 K. 2011/73; AYM E.2003/34 K.2005/91. Ayrıca bkz. O.Schaster “Human Dignity as a Normative Concept” American Journal of International Law 77, 1983, s.848.Ayrıca bkz.M.Rosen. Dignity:Its History and Meaning, Harvard Univ. Press, 2012, ss.63-80.
13 Bkz. R.Tuck. The Rights of War and Peace, ss.82-84, 1999.
14 I.Kant. Grounding for Metaphysics of Morals, ss.39-42 (Terc.James W. Ellington) 1981.
15 Bkz. I.Kant. age. ss. 40-41. ABD’de Brown v. Plata (Mayıs 2011) kararında yer alan bir önermeye göre, cezaevlerinde tıbbı bakımı da içermek üzere temel insani gereksinmelerden yoksunluk insanlık onuru ile bağdaşmaz ve bunun uygar toplumlarda yeri yoktur. Ayrıca bkz. Kemal Gözler. İnsan Hakları Hukuku, 2. Bası, 2018.
16 Mustafa T. Yücel. Kriminoloji ve Hukuk Sosyolojisi-Denemeler, Yetkin, 2024, ss.334-335; ayrıca bkz. Teresa Iglesias, ‘Bedrock Truths and the Dignity of the Individual’ (2001) 4(1) Logos: A Journal of Catholic Thought and Culture 114, pp. 120–1: Teresa Iglesias'ın da belirttiği gibi, dignitas fikri Roma siyasi ve sosyal hayatının merkezindeydi ve onur kavramıyla yakından ilişkiliydi. Siyasi görevler ve sonuç olarak senatör veya imparator gibi bu görevleri üstlenen kişiler dignitas'a sahipti.
17 Radbruch-5 Dakikada Hukuk Felsefesi- 3. Dakika: Yasalar adalet istencini bilinçli olarak yadsıyorsa, örneğin insan hakları insanların keyfiliğine engel olmuyor ve yetersiz kalıyorsa, o zaman bu yasaların geçerliği yoktur, o zaman halk bunlara itaatle borçlu değildir; o zaman hukukçular da kendilerinde, bu yasaların hukukilik karakterinin bulunmadığını söylemek cesaretini bulmalıdır. İ. Kuçuradi. "Hukukun dediğini yapmalı, ama hukuk da yanlış olabilir. Bugün "hukukun üstünlüğü" deniliyor ama demokratik ülkelerde hukuk da değer harcayıcı olabiliyor. Ben olaya hep insan hakları perspektiften bakmak gerektiğini düşünüyorum. Görüyoruz ki parlamentolardan "hak yok edici yasalar" da çıkabiliyor. Gülersiniz belki ama ben milletvekili olmanın şartlarından biri de doğru dürüst insan hakları eğitimi almış olmak derim." İoanna Kuçuradi, "Ciddiye almamak gerekir" derken kimi kastetti? T24 (22/02/2024). Ayrıca bkz. Bülent Tanör, Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1990. Human Dignity and Criminal Law Würzburg Conference on Human Dignity, Human Rights and Criminal Law in Israel and Germany, July 20–22, 2015, Duncker & Humblot·Berlin.
18 Etkin soruşturma kavramı AİHM içtihatları ile evrensel bir hukuk kuralı haline gelmiştir. AİHM’nin ihlal kararlarındaki en yoğun grubu “etkin soruşturma yokluğu” başlığı oluşturmaktadır. Bkz. S. Ergin. “Türklerin AİHM’deki mağduriyet haritası” Hürriyet (5/02/2014) s.16; S. Ergin. “İhlal kararlarının uygulanması da sorunlu” Hürriyet (20/12/ 2017) s.12: Türkiye’nin uygulaması gerek karar sayısı 20/07/2107 istatistiğinde 1384 iken, bu sayı Almanya için 19’dur. Schroeder-Yenisey-Peukert. Ceza Muhakemesinde ‘Fair Trial’ İlkesi, İst. Barosu, 1999. Kollukta gözaltına alınan şüphelilerin % 53,3’nün Savcılıklarca serbest bırakılması etkin soruşturmayı sorgular hale getirmektedir. Ayrıca bkz. S.M.Boyne. ”Procedural Economy in Pre-Trial Procedure: Developments in Germany and United States” Southern California Interdisciplinary Law Journal Vol. 24:329. AİHM kararları ile ilgili istatistikler için Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı web sitesine ve ayrıca bkz. Analysis of Statistics by European Court of Human Rights. AİHM istatistiklerini anlamak için bkz. Understanding the Court’s Statistics, March 2019.
19 Bkz. Mustafa T. Yücel. Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet, 2023.
20 M.T.Yücel. “Ceza Adaletinde Sapmalar”, TBB Dergisi, 105, ss.11-34. 2013. J. Burrows ve diğerleri. Understanding the attrition process in volume crime investigations: Home Of fice Research Study 264, 2005.