Kelimeler, iç dünyamızın dünyaya açılan kapılarıdır. Siz söylemezseniz kim nerden bilecek düşündüklerinizi? Kim anlar kim sezer kırıldığınızı, sevinçlerinizi? Elbette hal diliniz de çok şey ifade eder ama ille de kelimeleriniz. Bu nedenle bir usta gibi seçmelisiniz kelimelerinizi. Yerli yerinde kullanmalısınız, bazen inceltmelisiniz bazen yontmalısınız hatta bazen de yutmalısınız.

Söz mühimdir. Bizim Yunus’un dediği gibi, Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / yağ ile bal ede. Kur’an’da geçen şu ifade ne hoştur: Güzel bir söz, kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.

Kelimelerin kurşuna benzer tarafları da var. Bir kere dilimizden döküldüğü anda geri döndürülemezler. Kolay kolay sekmez ve değdi mi deler geçerler.

Bazen kibar görünümlü insanların sözlerinin, insanların yüreklerini ne kadar kanattığını, canları ne çok yaktığını gördükçe, kelimelerin dikene döndüğünü gördükçe, kibarlığın giyimle, kuşamla hatta kelimeleri güzel telaffuz etmekle de ilgili olmadığını anlıyorum. Gelincik kadar kibar ve nazenin insanların ağzından diken gibi kanatan kelimeler düştü mü ortaya geriye bir şey kalmıyor.   

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım,

Etrafın yanmaya ve yıkılmaya çalışıldığı bu dönemde kelimelerimiz şifa olmalı yaralara. Kelimeleriniz, karşınızdakinin gönlünü okşamalı, kalbine dokunmalıdır.

Hz. İsa’nın bir diğer adı da “Mesih”tir. Bu ibarenin anlamı, dokunmak, el ile sıvazlamaktır. Bu ibarenin Hz. İsa’yı nitelemesinin nedeni, dokunduğuna şifa vermesi ve onun şerlerden korunması için Cebrail tarafından meshedilmesidir (sıvazlanmasıdır).

Kelimelerimiz de Mesih ikliminden gelmeli. Dokunduğu kalbe şifa vermeli, elimizin sıcaklığı karşımızdakinin ta kalbine ulaşmalı.

Bir ermiş zata, kaba saba, sözleri diken gibi oaln bir adam gelip der ki, “efendim, ben nasıl zikredeyim ne diyeyim de ibadet edeyim?” Gönül ehlinin söylediği ne hoş bir cevaptır: “Sen sadece sus, konuşma, senin için en iyi ibadet budur”.

Ben kendi adıma bütün bu güzel sözlere birkaç şey eklemek isterim. Hani insanın olmadığı gibi görünmesi riyadır ya… Bence hissetmediği şeyleri söylemesi de sözün riyasıdır. İçinizden gelmediği zaman kelimeler neye yarar ki?

Cami tıklım tıklım dolmuş, Mevlana hazretlerini beklemektedir. Fakat hazret gecikir. Bir başka vaiz çıkar kürsüye çok güzel bir konuşma yapar ama insanlarda bir tepki yok. Bir zaman sonra Mevlana gelir ve kürsüye çıkar ve der ki, “geciktim, çünkü evde anneniz yumurta pişirmişti, bunu yemeden göndermem dedi, ben de kırmadım kendisini”. Cemaat ağlamaya başlar. Diğer vaiz şaşırır der ki “a üstadım ben bir sürü laf ettim bir tepki vermediler ama sen yumurta yedim dedin ağlamaya başladılar”. Mevlana’nın cevabı ise şöyledir: “Ben hal diliyle konuştum, onlar sözlerime sözümün altındaki kalbime, kalbimin dediklerine eşlik ettiler”.

Eğer boğazdan söylerseniz, karşınızdakinin kulaklarında kalır, eğer kalpten söylerseniz kelimeleriniz muhatabınızın kalbinde yankılanır.  

Hani derler ya, küpün içinde ne varsa dışına o sızar diye…

Sözlerimizin gönülleri meshetmesi için önce kalplerimizde sevgimizi yoğurmamız, içimizi ısıtmamız ağzımızdan çıkacak her kelimeyi, dilimizden önce kalbimizin söylemesi gerekir.

Benim sözlerime gelince… Mehmet Akif, benim adıma da ne güzel demiş: “dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım (şikayetçiyim)”.