Çocukluğumda sokaklarda bilye oynardık. Bir arkadaşım vardı. Onu sürekli yendim. Bu yenilgilerden sonra bana galiba 50 tane kadar bilye borcu olmuştu. Okula giderken her gün bu arkadaşımın evinin önünden geçiyordum. Bir gün, babası durdurdu beni. “Oğlum” dedi, “benim çocuğun sana bilye borcu varmış. Benim de bilyem yok ama sana parasını vereyim”.
Çok mahcup olmuştum. Dedim ki, Ömer amca, ben şakasına oynamıştım zaten, bana borcu falan yok oğlunun.
O günden sonra kimseleri yenmedim, yenmeye uğraşmadım. Hele tanıdıklarımı. O zaman öğrendim dostları ya da sevdiklerimi yenmenin ya da borçlandırmanın bir maharet olmadığını. Hayatın bu hızlı akışında da kimseleri rakip görmedim o günden sonra. Bazen insan olmanın dayanılmaz hafifliği ile kızdığım öfkelendiğim zamanlar oldu ama, bıraktım sevdiklerimle, arkadaşlarımla, dostlarımla çekişmelerimi. Kimselerle mücadele etmemeliydim, anladım. Yenmenin mahcubiyeti olabileceğini tatmıştım o gün.
Bir de ilk o zaman öğrendim borç silmeyi. Ayrıca bir arkadaşımı yenip borçlandırmamayı. Sonra kendi borçlarımı düşündüm.
Memuriyet, insanı öyle ya da böyle etkiliyor. Bir arkadaşım bana, “hocam memur adam ticaret yapamaz” demişti. Haklıydı. “Memur adama taksitle mal satarken düşünme, parası olduğu ilk anda öder demişti”, haklıydı. Asistanlıkla başlayan memuriyet hayatı, kimselere borç etmemeyi öğretti. Hala bir ihtiyacım olursa yakın birkaç arkadaşımdan başka kimselere söyleyemem. İşte bu memuriyetin etkisi galiba. Bu yüzden kimselere para borcum yoktur. Hayatımızda bazı borçların ödenmesi kolaydır ya da devredebileceğimiz türdendir.
Tabii bu yazdıklarım para borçları için. Diğer borçlara gelince… Onlar için aynısını söyleyemeyeceğim.
Bazı borçlarımız var ki, onları ne ödeyebiliriz ne de bizden sonra birilerine ödemesi için devredebiliriz.
Hayatım boyunca beni seven bir çok insana, arkadaşlarıma, dostlarıma ve öğrencilerime borçlu kalacağım hep, çünkü bana hep sevgilerini verdiler. Dostluk ve sıcaklıklarını hiç esirgemediler. Ben bunların hepsine birden gönül borcu diyorum. Bunları ne takside bağlayabilirim ne de ödeyebilirim.
Din kelimesinin, “borç” kelimesini ifade eden “dyn” den geldiğini duyduğumda çok anlamlı gelmişti bana. Özü güzel ahlak olan bir borç. Bunu da galiba hiç ödeyemeyeceğim.
Bazen hayatımızda bazı değişikliklerde veda ettiğimiz çevremiz olur, onlarla helalleşiriz ya. Ya da uzun bir yolculuğa çıkarken... Ben tam da bu günlerde çalıştığım Üniversiteden ayrılırken, çalışma ortamımı değiştirirken geride kalan borçlarımı düşünüyorum. Ödeyemeyeceklerimi, hep üstümde kalacakları… Helalleşmenin önemini daha iyi anlıyorum bugünlerde. Zira alacaklıları helal etmezlerse asla benim ödeyemeyeceğim bir borç bu gönül borçları.
O yüzden sevgili öğrencilerim ve dostlarım…
Sizlerden bütün bu gönül borçları için helallik diliyorum.
Ben mi?
Ben, sevdiklerim, dostlarım ve hatta tanımadıklarımdan, -varsa eğer- bir nebzecik hakkım ya da alacağım… bilyelerden vazgeçtiğim o gün, çoktan vazgeçmiştim zaten.
O gün hepsini çoktan helal etmiştim.