İçimden çok farklı bir yazı yazmak geldi, bu resmi tatil gününde. Ofiste herkes bir yana dağıldı ve ben yarı çalışır vaziyette buldum kendimi. Sonra, son yazdığım yazıya göz gezdirdim ve biraz farklı olsun istedim bu kez yazdıklarım.

Başlık belki biraz enteresan oldu ama evet her şey şişik! Kadınlarımıza bir bakın. Gözaltları, göz üstleri, yanaklar, dudaklar… Doğal hallerinden oldukça başka ve tanınmaz haldeler. Sakın modern dünyaya karşı geldiğimi sanmayın ama Türkiye’de oldukça fazla estetik ameliyat var. Bunların kaçı gerçekten zaruri diye sorarsanız? Neredeyse hiçbiri.


Kimi Rihanna’ya benzemek istiyor, kimi Adriana’ya. Altında yatan nedenler ne diye sorarsanız? Belki bu çok sosyolojik ve psikopatik temelli bir soru olur diyebilirim. Nedenleri elbette tek değildir. Seda Sayan, Ajda Pekkan’dan tutun artık ünlü olmayan sade vatandaş Osman’ın karısı bile dudak şişik, göz dolgu, burun kalkık… Altında yatan sadece Avrupa kadınına benzemek mi? Belki olabilir ama şu kesin kendimizi sevmiyoruz.

Çok ünlü olan estetik doktoru, burnundan ameliyat olmak isteyen müvekkilime, ameliyat olmak istemesinin altında yatan nedeni öğrenmek açısından birtakım sorular yöneltir. Bu arada muhabbette geçen birkaç cümleyi aktarmak isterim. Müvekkilim , “Kendimi daha güzel hissedeceğim.” Doktor, “Güzellik ruhunuzda, ruhunuzla hissetmiyor musunuz?” Müvekkilim, “Kendimi çirkin buluyorum.” Doktor, “ Aslında güzel bir kadınsınız. Sorun ne biliyor musunuz? Avrupa’da doktorluk yaparken Avrupalılar da estetik için gelirlerdi ama bu kadar çok değildi. Daha çok da zorunluluktan estetik ameliyat olmak isterlerdi. Karakteristik yapılarını bozmak istemezlerdi. Kadını güzel yapan konuşması, duruşu, dudağının köşesinde bulunan gamzesi, kültürü, ruhudur daha çok. Ancak gözlemim o ki Türkiye’de kadınlar estetik ameliyat olunca ruhlarının da iyileşeceğine, güzelleşeceğine inanmış durumda. Bu koca bir yalan.”

Burada temel bir sorun var, kadınlarımız kendileri ile bu kadar meşgulken, çocuk büyütmek, gerçek bir birey yetiştirmek, onurlu, ahlaklı, çalışkan bir nesil beklemek ne kadar mümkün? Çocukları ile meşgul olacağı zamanlarını henüz yeni şişirttiği dudaklarını Facebook sosyal paylaşım sitesinde paylaşırken ne kadar mümkün?

Aysu Kayacı’nın dağdaki çobanın oyu ile benim oyum eşit olursa ülke bu hale gelir dediği talkshow programında keşke bunlar da tartışılsaydı. Ya bu kadınlarımızla dağdaki çobanın oyunun eşit olması?

Atatürk, kadının tarifini yaparken, “Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa." diye ifade etmiş ve eklemiştir, "Türk kadını Dünya'nın en münevver, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır siklette değil, ahlakta, fazilette ağır, vakur bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, azmiyle muhafaza ve mudafaaya kadir nesiller yetiştirmektir. Milletin menbaı, hayat-ı içtimaiyenin esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır. Burada Fikret merhumun cümlece malum olan bir sözünü hatırlatırım: ‘Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer."

Hepimize akl-ı selim bir seçim diliyorum, akıl başta durduğu sürece yanılmak mümkün olmayacaktır. Türk kadını, sana çok ihtiyacımız var ama sadece sana. Beynimizi botokslamadan oyumuzu kullanalım. 

Bu köşe yazısı, sayın Av. Sabire Sanem YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için gönderilmiştir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.