A ) GENEL OLARAK HAKKI OLMAYAN YERE TECAVÜZ SUÇU

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitap, ikinci kısmında malvarlığına karşı suçlar bölümünde, 154.maddede düzenlenmiş bir suç tipidir. Türk Medeni Kanunu uyarınca kişilere tanınan malik ve zilyet olma hakkı ve bu sıfatları haiz gerçek ve tüzel kişilerin bu haklarını kullanmalarına halel getiren pek çok eylem, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenerek cezai yaptırımlara tabi tutulmuştur. Mülkiyet ve zilyetlik haklarının korunmasına yönelik olarak da Yağma (TCK m.148), Hırsızlık (TCK m.141 ), Mala Zarar Verme (TCK m.151), Dolandırıcılık ( TCK m.156 ) suçlarının yanı sıra Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçuna da Türk Ceza Kanunu’nun 154.maddesinde yer verilmiştir. Hakkı olmayan yere tecavüz suçu kesintisiz bir suç türü olup, 154.maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suçun basit halinin soruşturulması ve kovuşturulması suçtan zarar görenin, fiili ve faili öğrendiği andan itibaren 6 ay içerisinde şikayet etmesi koşuluna bağlıdır. TCK m.154/2 ve TCK m.154/3 hükümlerinde ise şikayet şartı aranmamaktadır. Hakkı olmayan yere tecavüz suçunda korunan hukuki menfaat gerçek ve tüzel kişilerin malvarlığı haklarıdır. TCK’nın “Hakkı Olmayan Yere Tecavüz” başlıklı 154.maddesinde söz konusu suçun 3 temel haline yer verilmiştir:

- Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal etme ( TCK m.154/1 )

- Köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt etme ( TCK m.154/2 )

- Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştirme ( TCK m.154/3)

TCK m.154 hükmünün birinci fıkrasında gerçek kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerine yönelik olarak gerçekleştirilen işgal düzenlenmişken ; aynı maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak yararlanmasına özgülenmiş taşınmazlara yönelik tecavüz eylemlerine yer verilmiştir. Söz konusu maddenin üçüncü fıkrasında ise ; gerçek veya tüzel kişilere ait suların mülkiyet hakkını koruyan bir düzenlemeye yer verilmiştir.

TCK m.154 hükmü şu şekildedir:

Hakkı olmayan yere tecavüz:

Madde 154- (1) (Değişik: 25/2/2009-5841/1 md.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

(3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

Yukarıda da görüldüğü üzere, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun temel halinde ( TCK m.154/1 ) şikayet şartı aranmaktadır. Failin TCK m.154/1 hükmünde belirtilen eylemlerden sorumlu tutularak cezalandırılması için gereken soruşturmanın ve kovuşturmanın yapılması, taşınmaz malikinin şikayetine tabi tutulmuştur. TCK m.154’te düzenlenen hakkı olmayan yere tecavüz suçu ani suç – kesintisiz suç ayrımı yapılarak irdelendiğinde kesintisiz suç türüne girmektedir. Peki şikayete tabi ve aynı zamanda kesintisiz bir suç tipi olan hakkı olmayan yere tecavüz suçunun temel halinde (TCK m.154/1 ) 6 aylık şikayet süresi ne zaman başlayacaktır? Bu sorunun cevabını aşağıdaki başlığın altında Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararına ve doktrindeki görüşlere yer vererek değerlendirmek sağlıklı olacaktır.

B) TCK 154/1 HÜKMÜNDE KANUNİ TANIMI YAPILAN HAKKI OLMAYAN YERE TECAVÜZ SUÇUNUN TEMEL HALİNDE ŞİKAYET SÜRESİNİN NE ZAMAN BAŞLAYACAĞINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME

Bir suç dolayısıyla yapılacak soruşturma ve kovuşturmalar kural olarak kamu adına resen yapılır. Ancak haksızlık içeriğinin az olması veya ilgili suçun niteliği itibarıyla resen soruşturma ve kovuşturma yapılmasının mağduru daha fazla zarara uğratma ihtimalinin bulunması gibi nedenlerle bazı suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma yapılması  mağdur veya suçtan zarar görenin yetkili mercilere yapacağı şikâyete bağlı kılınmıştır.

Söz konusu şikayet şartı TCK  m.73’te düzenlenmiştir. TCK m.73/1 ve TCK m.73/2 hükümlerinde ifade edildiği üzere şikayet failin ve fiilin öğrenilmesinden itibaren 6 ay içinde yapılmalıdır. Kanun koyucu söz konusu sürenin başlamasına ilişkin öğrenme anını esas alan kurala hiçbir istisna getirmemiştir. Oysa dava zamanaşımını düzenleyen TCK m.66 / 6  hükmünde “ Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar.” denilmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu dava zamanaşımının düzenlendiği 66.maddenin altıncı fıkrasında suç tipleri açısından bir ayrıma yer vermiş ve dava zamanaşımının, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden , kesintisiz suçlarda ise kesintinin gerçekleştiği andan itibaren işlemeye başlayacağını açıkça belirtilmiştir . Kesintisiz bir suç olan hakkı olmayan yere tecavüz suçu açısından dava zamanaşımı süresi TCK m.66/1-e hükmü gereği 8 yıldır ve kesintinin gerçekleştiği andan itibaren işlemeye başlayacaktır . Söz konusu suça ilişkin , kanunun açık hükmü gereği bu konuda bir tereddüt yoktur . Ancak kanun koyucunun TCK m.66 / 6 hükmünde her bir suç tipi için yaptığı belirlemeyi , TCK m.73 hükmünde yapmamış olması, kesintisiz suçlarda şikayet süresinin hangi andan itibaren işlemeye başlayacağı noktasında doktrinde ve Yargıtay uygulamasında farklı görüşleri de beraberinde getirmiştir.

Doktrinde, kesintisiz suçlarda şikayet süresinin ne zaman başlayacağına ilişkin şu görüşlere yer verilmiştir:

- "Kesintisiz (mütemadi) suçlar bakımından şikâyet süresinin ne zaman işleyeceği konusunda bir sorun olmadığını düşünmekteyiz. Kesintisiz suçlarda son hareketin yapıldığı tarihte suç tamamlanmış sayılacağı için şikâyet süresinin de en erken bu tarihten itibaren işleyeceğini kabul etmek gerekir." (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2019, s.703 )

- “Şikayet süresi, teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz (mütemadi) suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme (müteselsil) suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başlar (CMK m.12; TCK m.66/6). Aksi takdirde, suç işlenmeye devam ederken şikâyet süresinin dolması gibi bir durum yaşanması söz konusu olabilir. Ancak, uygulamada ilk öğrenme anı esas alınmaktadır. Yargıtay’ın, yasa'da açıklık bulunmadığı gerekçesiyle, ilk öğrenme anının esas alınmasına işaret eden içtihatları yerinde değildir. Çünkü böyle bir uygulama kesintisiz ve zincirleme suçun hukuki niteliğiyle bağdaşmadığı gibi; mağdurun da suç işlenmeye devam etmesine rağmen şikâyet hakkını kullanamaması sonucunu doğurur. Şikâyet süresini kesintinin meydana geldiği veya zincirin sona erdiği andan başlatmak, hukukumuzda zamanaşımı (TCK m. 66/6) ve yetkili mahkeme konularında (CMK m. 12) kabul edilen esaslara da uygun olacaktır. Şikâyet süresinin kesintisiz suçlarda kesintinin, zincirleme suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başladığını söylemek, ondan önce kullanılamayacağı anlamında anlaşılmamalıdır. Hak, hareketin yapıldığının öğrenilmesiyle doğar, şikâyet süresi ise suçun sona ermesiyle başlar." ( Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Beta Yayımcılık, İstanbul, 2018, s. 100. )

- “Şikayet süresini fiili öğrenmeden başlatan TCK. 73/2 maddedeki 'fiil' tabirini ani suçlardaki tamamlanmış eylem anlamında almak, kesintisiz ve zincirleme (temadi ve teselsül eden) suçlarda temadi ve teselsülün son bulduğunu öğrenmeden itibaren süreyi hesaplamak lazımdır. Aksi takdirde suç işlenmeye devam ettiği hâlde şikâyet edememek gibi mantıksız ve haksız bir durum hasıl olacaktır. Aynı şekilde, kesintisizlik ve zincirleme işleme söz konusu olmadığı hâlde, suçun tamamlanma anı daha sonra kabul edildiğinde, süre tamamlanmadan başlatılmalı, fakat bu başlatma şikâyet hakkının daha önce doğduğunun kabulüne engel olmamalıdır." (Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 599.)

- "Yargıtay uygulamasında fiilin ilk öğrenilme anı esas alınır.Mütemadi ve müteselsil suçlarda temadi ve teselsül sonunda suçun işlenip tamamlandığı kabul edilirse de 765 sayılı TCK’nın 108. maddesinden bunlardan söz edilmediğine ve bu iki türdeki tamamlanma anlarına itibar edilmesinin sanığın aleyhine olacağına dair Yargıtay’ın görüşüne katılmak olanaklı değildir." (İsmali Malkoç-Mahmut Güler, Uygulamada Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler 1, 1. Baskı, Adil Yayınevi, Ankara, 1996, s. 754-755.)

Konuya ilişkin olarak yukarda yer verilen görüşlerden de anlaşıldığı üzere doktrindeki hakim görüş , kesintisiz suçlarda şikayet süresinin en erken, ilk kesintinin yaşandığı andan itibaren başlayacağına yönelik görüştür . Ancak şikayeti düzenleyen TCK m.73 hükmünde, sürenin başlangıcına ilişkin olarak suç tipleri arasında ayrım yapılmamış olması, Yargıtay’ın bu konuda doktrindeki hakim görüşten farklı bir görüşe sahip olmasına sebep olmuştur . Öyle ki Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/240 E. ve  2020/193 K. Sayılı yakın tarihli ilke kararında şu görüşe yer vermiştir:

“…Kanun koyucunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda faillerin zamanaşımı süresi gibi uzun bir süre dava tehdidi altında bulunmalarını önlemek, diğer yandan soruşturma makamlarının tereddüt içinde olmalarını engelleyerek hukuki güvenliği ve kamu düzenini sağlamak amacıyla şikâyet hakkının belirli bir süre içinde kullanılmasını öngörmesi, bu sürenin niteliği itibarıyla şikâyet hakkının kullanılması için kanun koyucunun koyduğu bir zaman sınırlaması, diğer bir deyimle belli bir hakkı kullanmak üzere mağdur veya suçtan zarar görene tanınan bir mehilden ibaret olup hak düşürücü süre  olarak tanımlanması, zamanaşımından farklı olarak şikâyet süresinin hak düşürücü bir süre olması nedeniyle kesilmesi veya durmasının da söz konusu olmaması, 5237 sayılı TCK’nın 73. Maddesinin ikinci fıkrasında, aynı Kanun’un 66. maddesinin altıncı fıkrasında olduğu gibi kesintisiz suçlar bakımından istisnai bir hüküm getirilmeyip mutlak olarak şikâyet süresinin mağdurun veya suçtan zarar görenin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının belirtilmesi, aksi bir uygulamanın kamu düzeni bakımından sanık yararına konulmuş olan müessesenin tersine işletilmesi sonucunu doğuracağı hususları birlikte değerlendirildiğinde; kesintisiz suçlar bakımından da şikâyet süresinin işlemeye başladığı tarih olarak mağdurun veya suçtan zarar görenin hem fiili, hem de failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihin esas alınması gerektiği, süresi içinde şikâyet hakkını kullanmayan mağdur veya suçtan zarar gören bakımından hukuk davası yolu ile tecavüze son verilmesinin sağlanabileceği, kaldı ki somut olayda katılanlar ... ve ... vekili tarafından 27.12.2012 tarihli dilekçe ile sanık ... aleyhine elatmanın önlenmesi davasının açıldığı ancak katılanlar vekilinin 27.04.2015 tarihli dilekçesi ile sanık aleyhine açtıkları davadan feragat ettiklerini bildirmesi nedeniyle Tavşanlı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.04.2015 tarihli ve 658-256 sayılı kararı ile elatmanın önlenmesi davasının feragat nedeniyle reddine karar verildiği, Somut olayda ise sanığın Tavşanlı Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı tapu iptali ve tescil davasına ilişkin dava dilekçesinin 12.03.2010 tarihinde tebliğ edilmesi ile incelemeye konu işgal fiilinden ve failin kim olduğundan haberdar olan katılanlar adına vekilleri tarafından 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen altı aylık hak düşürücü süreden sonra 02.03.2012 havale tarihli dilekçe ile şikâyette bulunulduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu beraat hükmünün şikâyet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının şikâyet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 73/1-2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞMESİNE karar verilmelidir ... "

Görüldüğü üzere Yargıtay Ceza Genel Kurulu , doktrinden farklı bir yaklaşımla söz konusu olayı ele almış ve şikayet süresinin zamanaşımı olmadığını, hak düşürücü süre olduğunu, bu haliyle durmasının ve kesilmesinin de mümkün olmadığını ve aynı zamanda TCK m.66’da sayılan istisnalara TCK m.73’te yer verilmemiş olması sebebiyle şikayet süresinin, kesintinin yaşandığı andan itibaren değil failin ve fiilin öğrenildiği andan itibaren kullanılması gerektiğine yönelik karar vermiştir. Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi ise aşağıda yer alan karşı oy yazısı ile bu karara karşı çıkmışlardır:

“…Kesintisiz suçlarda hareketten doğan netice hemen sona ermeyip bir süre devam etmektedir. Bu sebeple suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Somut olaydaki hakkı olmayan yere tecavüz suçu mütemadi bir suçtur. Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal edilmesi veya sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması veya hak sahibinin bunlardan kısmen yararlanılmasının engellenmesi ile suç tamamlanır ancak bitmez, suçun bitme anı hakkı olmayan yere tecavüze son verildiği andır. Başkasının taşınmaz malının işgali bir gün sürebileceği gibi olayımızda olduğu gibi yıllarca da sürebilir. Zincirleme ve kesintisiz suçların, fail tarafından şikâyet süresinden çok daha uzun zaman devam ettirilmesi mümkündür. Öğreti ve yerleşik uygulamalara göre zincirleme suçlarda son suçun işlendiği ve kesintisiz suçlarda ise kesintinin gerçekleştiği gün suç tarihi olarak kabul edilmektedir. TCK'nın 7 ve 66. maddelerine göre zamanaşımı bu tarihte başlamakta, yine uygulanacak yasa bu tarihe göre belirlenmektedir. Öte yandan CMK'nın 12. maddesi uyarınca yetkili mahkeme teselsülün ve temadinin bittiği zamana göre

saptanmaktadır. TCK'nın 73. maddesinde zincirleme ve kesintisiz suçlarda sürenin nasıl başlayacağına dair açık bir düzenleme olmamakla birlikte anılan bu hükümler yol göstericidir. Buna rağmen mütemadi suçlarda şikâyet süresinin kesintinin bitiminden önce başlatılması çelişki yaratmaktadır. Öte yanda  ilk öğrenme anında sürenin başlatılması zincirleme ve kesintisiz suçların yapısı ile bağdaşmaz. Suç ve failini öğrenen mağdur veya suçtan görenin suçun sonlandırılacağı düşüncesi ve bu yöndeki iyi niyetiyle şikâyette bulunmaması üzerine, bu fırsatta yararlanan failin altı aydan fazla eylemini sürdürmesi hâlinde artık şikâyet hakkının kullanılamaması sonucunu doğurur. Suç işlenmeye devam ettiği hâlde şikâyet süresinin dolması gibi mantıksız ve haksız durum ortaya çıkar. Eylemine son vermeyen, zincirleme ve kesintisiz suçunu sürdüren kötü niyetli faile ceza kanunları uygulanamaz ve cezalandırılmaları olanaksız hâle gelir, bu ise eşitlik ilkesine aykırıdır. Kamu düzeni asıl bu yöndeki değerlendirme ve uygulama ile bozulur. Bunun yanında bu şekildeki değerlendirme TCK'nın 73.maddesine de uygun değildir. Zira anılan madde fiilin öğrenilmesini esas almakta, zincirleme ve kesintisiz suçlarda ise fiil işlenmeye devam etmektedir. İşlenmemiş ve gelecekte ne zamana kadar işleneceği belli olmayan fiilin mağdur ve suçtan zarar gören tarafından bilinmesine olanak yoktur, işlenmeye devam eden ve ne zaman sonlanacağı belli olmayan suçun öğrenilmesinden söz edilemez. Açıklanan nedenlerle zincirleme ve kesintisiz suçlarda şikâyet süresinin kesintinin meydana geldiği veya zincirin sona erdiği tarihte başlatılmasının ceza ve ceza usul yasalarımızın kabul ettiği esaslara uygun olacağı, aksine uygulamanın bu suçların yapısına uymayacağı, iyi niyetli mağdurlar bakımından haksızlık oluşturacağı, suç işlenmeye devam ettiği hâlde şikâyet süresinin dolması gibi mantıksızlığın ortaya çıkacağı, suçun öğrenilmesinden sonra altı aylık süreyi bir şekilde şikâyetsiz geçirmeyi başaran kötü niyetli faillere ceza görmeden ömür boyu suçunu sürdürme fırsatı vereceği, suçlunun korunmuş olacağı, bunun ise eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacağı ve kamu düzenini bozacağı, bu gerekçelerle şikâyet tarihinde hâlen suçun işlenmeye devam edilmesi nedeniyle katılanların şikâyetlerinin süresinde kabul edilmesi gerektiği kanaatinden olduğumdan sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak etmek mümkün olmamıştır."

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki ceza genel kurul üyesinin karşı oy yazısından da anlaşıldığı üzere doktrindeki hakim görüşe paralel düşüncelere yer verilmekle, şikayet süresinin kesintisiz suçlarda, en erken, kesintinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlaması gerektiği belirtilmiştir.

Son olarak belirtmek gerekir ki; TCK m.73 kapsamında suç tipleri açısından şikayet süresinin başlayacağı ana ilişkin hiçbir ayrıma ve istisnaya yer verilmemiş olması , şikayet süresinin hak düşürücü süre olması ve faili uzun süre dava tehdidi altında bırakmanın evrensel ceza hukuku ilkelerine de aykırılık oluşturacağı hususları gözetildiğinde Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı’nın hukuken isabetli olduğunu düşünmekteyim . Doktrindeki hakim görüşe ve karşı oy yazısı kullanan genel kurul üyelerinin görüşlerinin ise TCK m.73’ün varlığı halinde uygulanabilir olmasının hukuken mümkün olmadığı görülmektedir . Bu aşamada kesintisiz suçlarda da şikayet süresinin failin ve fiilin öğrenilmesinden itibaren başlayacağına yönelik yasa hükmüne ve Yargıtay uygulamasına uygun hareket etmek, evrensel ceza hukuku ilkelerine uygun olmakla birlikte kamu düzeni bakımından sanık yararına konulmuş olan müessesenin tersine işletilmesi ihtimalini de bertaraf edecektir.