Yalnız tek bir şehrimizdeki tablo böyle.
Öyle ya; Avrupalılar, Amerikalılar akılsız, hatta aptal; sığınmacıları almadıkları için.
Sınırlarına dikenli teller çekiyorlar, botlarını geri çeviriyorlar, hatta batırıyorlar.
Avrupa’lılar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Sorumlusu Tusk isimli zat; “Arapları, Suriyelileri, Türkiye’de tutun, Avrupaya sokmayın, size üç beş kuruş verelim” diyorlar.
Amerika’da Devlet Başkanlığı seçimi, benzer söylem üzerine kurulu.
Oysa Türkiye’nin bir çok kentinde durum farklı, mülteci doldu.
Tabii ki bunlar “insan”. Yardım edeceksen; kendi ülkene, vatandaşına zarar vermeyecek şekilde yardım edeceksin.
Bütün tabelalar Arapça.
Senin vatandaşın, onun müşterisi, çırağı oldu.
Kıyafetlerine baksan, arabistana düştüm sanırsın.
Dilencine bile ekmek kapısı kalmadı, dilenciliği bile onlara kaptırdın.
Sığınmacıların çocuklarına bile aylık para veriyorsun.
Hem de kendi gazine, şehidine bağladığın aylıktan fazlasını.
Çöplerini, kanalizasyondaki atıklarını temizliyorsun.
Türkiye’de kökü kazınan bulaşıcı hastalıklar, çocuk felci, verem bunlarla birlikte sınırdan içeri girdi.
Yalnız işsizlik, hastalık girse iyi…
Teröristler de bunlarla birlikte girdi.
Canlı bombaları patlatanlar, terör eylemlerini yapanlar işte bunlar.
Türkiye’de 4.000.000 (dört milyon) arap sığınmacı var.
Tam sayısı, kimin nerede olduğu, ne iş yaptığı bilinmiyor.
Amerika, özel sınavlar yaparak yalnızca bin sığınmacı aldı.
Bütün Avrupa ülkelerine değişik yollarla, izinli, izinsiz, kaçak giren sığınmacı sayısının 250.000 den biraz fazla olduğu sanılıyor. Diğer arap ülkelerindeki sayı bu kadar bile yok.
Bizdeki sayı bunun tam dört katı.
Yarın bir plebisit yani halkoylaması yapılsa; burası Türk şehri mi, yoksa arabistana bağlanmasını mı istiyorsunuz dense, “arap” diyenlerin sayısı fazla çıkacak.
O zaman sen “sığınmacı” durumuna düşeceksin.
Hadi, kapı dışarı.