Kamu Davasına Katılma

(CMK)

Madde 237 – (1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.

Katılma usulü :

Madde 238 – (1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.

(4) (Mülga: 18/6/2014 - 6545/103 md.)

Katılanın hakları :

Madde 239 – (1) (Değişik: 24/7/2008-5793/41 md.) Mağdur veya suçtan zarar gören davaya katıldığında, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir.

(2) Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz.

Katılmanın davaya etkisi :

Madde 240 – (1) Katılma davayı durdurmaz.

(2) Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve yargılama usulüne ilişkin diğer işlemler vaktin darlığından dolayı katılan kimse çağrılamayacak veya kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirli gününde yapılır.

Katılmadan önceki kararlara itiraz :

Madde 241 – (1) Katılmadan önce verilmiş olan kararlar katılana tebliğ edilmez.

(2) Bu kararlara karşı kanun yoluna başvurabilmesi için Cumhuriyet savcısı için öngörülen sürenin geçmesiyle katılan da başvuru hakkını kaybeder.

Katılanın kanun yoluna başvurması :

Madde 242 – (1) Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.

(2) Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.

Katılmanın hükümsüz kalması :

Madde 243 – (1) Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.

''DAVAYA KATILMA'' :

Ceza yargılamasında davaya katılma : “Suçtan zarar gören kimsenin, kovuşturmanın her aşamasında kamu davasına katılması; davaya müdahale” şeklinde açıklanmaktadır. Hukuk yargılamasında katılma ise fer’i ve asli katılma olarak iki şekilde ifade edilmektedir. Suçtan zarar gören kişinin, Cumhuriyet savcısının açtığı kamu davasında, Cumhuriyet savcısının yanında, Ceza Yargılama Yasası’nın kendisine tanıdığı hak ve yetkileri sahip olarak yer almak istemesine, kamu davasına katılma (müdahale) adı verilmektedir. Kamu davasına katılma (müdahale) isteminin yetkili makam (merci) tarafından kabul edilmesi durumunda, istemde bulunan kişiye, katılan (müdahil) denir. Kamu davasına katılma, esas ceza davasından farklı ve tali bir nitelik taşıyan bir ceza davasıdır. (YCGK,16.04.1996, T.1996/71 E.1996/83 K.-Sulhi Dönmezer, '' Müdahale Yolu İle Dava-Tevhidi İçtihat Kararı'', İÜHFM, Cilt 12, İstanbul, 1946, Sayı :1 s.365)

1-) KATILMA HAKKI OLANLAR :

Yasa maddesi uyarınca; Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların katılma hakkı bulunmaktadır. Davaya katılmak isteyen kişinin ayırt etme gücüne ve dava ehliyetine sahip olması ve medeni haklardan kısıtlanmamış olması gerekir. Katılma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. MK.md.16 gereğince, Ayırt etme gücüne sahip küçükler, yasal (kanuni) temsilcilerinin rızasına ihtiyaç olmadan, yazılı  şikâyette bulunma, katılma davası açma hakkına sahiptir. Yasal temsilci ile zorunlu vekilin iradelerinin çelişmesi halinde yasal temsilcinin iradesi esas alınmalıdır. Derdest olmayan bir kamu davasına katılma olanaklı değildir. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar adına, davayı açıp yürütecek olan yasal temsilcileridir. Burada, yasal temsilci temsil ettiği kişi adına hareket ettiğinden; katılan sıfatı, yasal temsilciye değil, temsil ettiği küçüğe veya akıl hastası kişiye aittir. Bu nedenle, bu dava sonunda doğacak hak ve yükümlülüklerin tümü, velayet veya vesayet altındaki kişiye ait olacaktır. Ayırt etme gücüne sahip küçük üzerinde eğer anne ve babası birlikte velayete sahipse, bunlardan sadece birinin katılma beyanında bulunması yeterli olacaktır. İkisinin ayrı ayrı talepte bulunması aranmaz. Örneğin, TCK m. 103’te düzenlenen çocuğun cinsel istismarı suçunda, 15-18 yaş aralığında uygulama alanı bulan b bendi açısından; cinsel dokunulmazlığına karşı yapılan müdahale açısından rıza gösterme yetisine sahip kabul edilen çocuk için, artık ailesinin davaya katılma talebinde bulunması anlamsız olacaktır. Kanun bir anlamda on beş yaşını bitirmiş ve yaptığının hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş çocuklara, sınırlı da olsa cinsel yaşamları üzerinde tasarruf yetkisi vermektedir. Şartlarının mevcut olması halinde katılma talebinin, veli-vasi veya vekil tarafından yapılması mümkündür. Mağdur çocukların kanuni temsilcileri dinlenmeden verilen katılma kararı hukuki değerden yoksun olduğundan zorunlu vekilin kurulan hükmü temyize hak ve yetkisi de bulunmamaktadır. İddianame de anlatılmayan bir suçtan/eylemden dolayı davaya katılma kararı verilemez. Uygulamada sıklıkla katılma kararı verildikten sonra eylemin iddianamede anlatılmadığı gerekçesiyle kovuşturmanın ortasında suç duyurusunda bulunularak eksikliklerin giderilmeye çalışıldığı görülmektedir ki, bu yanlıştır. Katılma kararı kabul edilmezden evvel, bu gibi noksanlıklar mahkemece denetlenmeli, eksiklik bulunmadığının saptanması sonrasında katılma ile ilgili bir karar verilmelidir.

Mağdur : “Mağdur”; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır.  “Ceza Muhakemesinde Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik md.3 gereğince, mağdur; “suçtan ve haksız eylemden zarar gören” kişi olarak tanımlanmaktadır.  Mağdur, ceza yargılamasına konu olan suçla korunan hukuksal yararın/suçun hukuki konusunun ait olduğu kişidir. Ceza yargılamasına konu suçun, bu suçla korunan hakkı doğrudan ihlal edilen kişidir. Örneğin kasten insan öldürme suçunda, öldürülen kişi suçun mağduru olduğu halde, onun yakınları suçtan zarar gören kişi olarak, kamu davasına katılma hakları bulunmaktadır. Bu durumda mağdur, öldürülen kişi olmakla beraber, suçun konusu kişini hayatı ve vücut bütünlüğüdür. Mağdurun sağ ve hayatta olması gereklidir. Mağdur ile fail (sanık) sıfatı aynı kişide birleşemez. (Kamu Davasına Katılma, Burak Ateş, s.46-47) Bir menkul veya gayrimenkul eşya/mal üzerinde bulunan bütün kullanım haklarını yönetmeye tasarruf yetkisi adı verilir. Bu yetki ise kural olarak eşya veya malın sahibine aittir. Mağdur dışında irade özgürlüğü saldırıya uğrayan başka biri varsa o da "Suçtan zarar gören" olarak davada yer alabilecektir.

Suçtan Zarar Gören : Suçtan zarar gören ise suçun sonuçlarından doğrudan etkilenmiş olan kişidir. (Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, s. 165) Mağdur eylemden ilk etkilenendir. Suçtan zarar gören ise, eylem nedeniyle hakkı zedelenen ve hak ileri sürebilecek kimsedir. Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez. Yargıtay, katılma açısından suçtan zarar görmenin doğrudan doğruya olmasını aramaktadır. Yargıtay “dolaylı ya da olası(muhtemel) zararların davaya katılma hakkı vermeyeceğini Ceza Genel Kurulu ve Daire kararlarında kabul etmektedir. (CGK., 03.07.2018, 2015/9-1191, 2018/328) (Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 04.07.2006 gün ve 127-180, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 11.04.2000 gün ve 65-69 sayılı kararları). Yargıtay suç nedeniyle ölen kişi ile evlenme hazırlığında olan, bebek bekleyen nişanlının, olay nedeniyle haklı bir çıkarının zedelendiğini, hukuken korunması gereken ciddi bir üzüntüye düştüğünü ve psikolojik beklentiye girdiğini, müteveffa ile arasında var olan ve hukuken koruma altında bulunan nişanlılık statüsü gereğince suçtan doğrudan zarar gördüğünü ve davaya katılma hakkının bulunduğunu belirtmiştir. (YCGK, 15.7.2008 T.2008/9-95 E.2008/195 K.) Doğrudan zarar görme durumu hakim tarafından her olayın özellik ve sonuçlarına göre takdir edilmelidir. YİBK.16.5.1945 T.1945/27 E.1945/10 K. nda suçtan zarar gören kavramı ''Ammenin emniyet ve selametini ve huzur ve rahatını bozan suçlardan ferdin hayatına, hürriyetine, ırzına, şahsi haklarına ve mallarına dokunanlarda olacağından, bu suretle bir suçta acı duyan ve doğrudan doğruya zarar görenleri amme namına yapılacak ceza kovuşturması ile ilgilenmelerini ve adalet ve hak icabının yerine getirilmesini istemelerini tabii ve zaruri görmek kadar bunların suçu ve suçluyu meydana çıkarmak hususunda önemli yardım ve bilgilerinden faydalanmak da doğru ve yerinde bir düşünüş olur...'' belirtilmektedir.

Tüzel Kişiler : Kamu davasına katılma hakkı bulunan suçtan zarar gören kişi gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. Ancak suçun mağduru yalnız gerçek kişiler olabilir. Suçtan zarar gören tüzel kişilerin de, kamu davasına katılma hakları vardır (CYY m.237/1). Tüzel kişiler, kamu davasına kendisini temsile yetkili kişi ya da organları aracılığıyla katılma isteminde bulunabilirler. Bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı yapılan kovuşturmada tüzel kişi bu suçtan zarar görmüş ise tüzel kişinin organ veya temsilcisi, katılan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir. Tüzel kişilerin, kamu davasına katılabilmesi için de suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş olması ya da yasada (kanunda) tüzel kişinin kamu davasına katılmasını düzenleyen özel bir hükmün bulunması gerekir. “Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlar ile muhtemel zararlar davaya katılma hakkı vermeyecektir. (CGK., 15.04.2014, 4-599/190; 5.CD., 18.12.2014, 7978/12927.) Yasayla katılma hakkı kabul edilen bu tüzel kişiler, başvuru tarihinde katılan sıfatını kazanır. (Prof.dr.Ali Rıza Çınar, Ceza Yargılamasında Kamu Davasına Katılma, s.2814-2815) 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulu 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 kararları.

Malen Sorumlu Kişi : Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî   sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir (CYY m.2/1-i). Malen sorumlu, suçun icra hareketlerine bir etkisi olmadığı halde, yargılama sonucunda verilecek hükümden maddi ve mali olarak etkilenecek ve bunlara katlanacak kişidir. TBK Md. 66 ya göre de '' Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.'' Karayolları Trafik Kanunu'nun 85.maddesine göre '' Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.'' hükmü bulunmaktadır.

Müşteki (Şikayetçi) : Suç oluşturan eylemden zarar gören veya mağdur olan kişi olup, diğer bir sıfatı şikâyetçidir. şikâyetçi (müşteki);kavram olarak, hem mağduru hem de suçtan zarar gören kişileri içine alan geniş bir anlama sahiptir. (Koca ve Üzülmez, Mağdura Tanınan Haklar, s. 145; Koç, s. 76.) Bir suçun işlenmesiyle haklı çıkarı fiilin kovuşturulması yönünde talepte bulunmasına olanak verecek ölçüde zedelenen kişiler, yani söz konusu suçtan zarar görenler de, CMK m. 234’te sayılan hakları kullanabilmelidirler. Suçtan zarar görenlerin söz konusu hakları kullanabilmesi için, suçtan zarar gördüklerini bildirerek yetkili mercilere başvurmaları gereklidir. Şikayetten vazgeçme iki taraflı bir işlemdir, vazgeçmenin geçerli olabilmesi için bunun sanık tarafından kabul edilmesi gerekir. O nedenle, şikayetten vazgeçmeyi kabul etmeyen sanık hakkında yargılamaya devam edilerek toplanan delillere göre karar verilmesi gerekirken, davanın düşmesine hükmedilmesi kanuna aykırıdır. TCK Md.73/5 maddesine göre iştirak halinde işlenen suçlarda sanıklardan biri hakkında şikayetten vazgeçmek, diğer suç ortakları olan sanıklara da sirayet eder. Bu durumda bir sanık hakkında şikayetinden vazgeçen mağdur, diğerleri hakkında da şikayetinden vazgeçmiş sayılacak ve CMK md.243 gereğince diğer sanıklar yönünden de davaya katılamayacak, verilmiş katılma kararı hükümsüz kalacaktır. (Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, 3.Cilt. Osman Yaşar, s.2831)

2-) KATILMA ZAMANI : Kamu davasına katılma istemi, ilk derece mahkemesinde kovuşturma evresinin her aşamasında, hüküm verilinceye kadar ileri sürülebilir. Kovuşturma, iddianamenin kabulüyle başlar (CYY m.2/1-f, 175)Bu nedenle soruşturma evresinde katılma mümkün değildir. Yasa yolu (Kanun yolu) yargılamasında (muhakemesinde) davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır (CYY m.237).

3-) KATILMA YÖNTEMİ : Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi ya da katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle yapılır. Katılma başvurusunun kamu davasını görmekte olan mahkeme dışında başka bir mahkemeye de yapılması olanaklıdır. Bu halde, dilekçenin verildiği mahkeme tarafından, katılma iradesini içeren dilekçe, asıl davaya bakan mahkemeye gönderilir. Makamda yanılma durumunda, örneğin mahkeme yerine Cumhuriyet savcılığına katılma istemini içeren dilekçenin verilmesi halinde, savcılık bu dilekçeyi ilgilisi olduğu mahkemesine gönderecektir. Bu dilekçenin Cumhuriyet savcılığına verilmiş olması katılma isteminin geçerliliğini etkilemez. Katılma davasının İstemi-yönteminin; kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi, katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi ve duruşma sırasında, şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması biçiminde olmaktadır.

4-) KATILANIN HAKLARI

5271 sayılı CMK`nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen “Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;

“Kovuşturma evresinde;

1. Duruşmadan haberdar edilme,

2. Kamu davasına katılma,

3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,

4. Tanıkların davetini isteme,

5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.

KATILANIN HAKLARI : 

1. Avukat Yardımından Yararlanma Hakkı,

2. Katılanın Yasa Yollarına /Temyiz-İtiraz-İstinaf/ Başvurma ve Başvuruyu Geri Alma Hakkı,

3. Katılanın Diğer Hakları : (Haklarını Öğrenme Hakkı, Duruşmadan Haberdar Edilme Hakkı, Yargılamaya Yön Verebilme Hakkı, Dava Dosyasını İnceleme ve Örnek Alma Hakkı, Avukat Görevlendirilmesini İsteme Hakkı)  Katılanın, kamu davasının duruşmasında bulunabilme ve yargılamaya yön verme hakkı bulunmaktadır. Öncelikle yargılamaya yön verme hakkını kullanabilmesi için katılanın, tutanak ve belgelerden örnek isteme hakkı bulunmaktadır (CYY m.234/1-b). Katılan, somut olayda, maddi gerçeğin ortaya çıkmasında yararı olacak delillerin toplanmasını, araştırılmasını isteyebilir. Bu bağlamda katılan, mahkemeden dinlenmesini talep ettiği tanıkların duruşmada hazır edilmesi için davetiye çıkarılması talebinde bulunabilir. Ayrıca, katılan duruşma hazırlığı aşamasında, mahkeme başkanı ya da hâkimden, belli bir tanığın veya uzman kişinin çağrılmasını talep edebilir. Mahkeme başkanı ya da hâkim bu istemi reddettiğinde, katılan o kişileri mahkemeye kendisi getirebilir ve bu kişiler duruşmada dinlenir (CYY m.178).

Katılan, mahkeme başkanı aracılığıyla sanığa, tanıklara, bilirkişiye ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere mahkeme başkanı veya hakim aracılığıyla soru sorabilir (CYY m.201). Katılanın sanığa, tanıklara, bilirkişiye ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere doğrudan soru sorma hakkı yoktur. Katılanı temsil eden avukatın, vekil sıfatıyla bu kişilere doğrudan soru sorma hakkı bulunmaktadır (CYY m.201/1). Katılan, bu kişilerin açıklamalarına karşı açıklamalarda bulunabilir (CYY m.215). Bir belgenin okunmasından sonra da katılan, belgenin içeriğine ilişkin olarak görüş bildirme hakkına sahiptir sahiptir. (CYY m.215). Bu nedenle mahkemenin incelenen her delilden sonra katılandan diyeceklerini sorması gerekir.

Katılanın, delillerle ilgili genel tartışmaya katılma, başka bir deyişle esas hakkında görüş bildirme hakkı da bulunmaktadır. Delillerin ortaya konulması ve tartışılması bittikten sonra, mahkeme başkanı ilk olarak katılana ya da vekiline esas hakkındaki görüşünü bildirmesi için söz verecektir (CYY m.216/1). Ayrıca katılan, sanığın, müdafiin veya yasal temsilcisinin açıklamalarına cevap verme hakkına sahiptir (CYY m.216/1, 2).

Mahkemenin daha önceden dinlenen bir tanığın dinlenilmesinden vazgeçmesi ve tutanakların okunması ile yetinmesi için katılanın da rızasına gerek vardır. Ancak bu durumda duruşmada hazır bulunması koşulu ile katılandan rızasının olup olmadığı sorulur (CYY m.211/2). Katılan, Cumhuriyet savcısı, sanık veya müdafi, Yasa’da gösterilenlerin dışında kalan tutanakların okunmasına diğerleriyle birlikte rıza gösterme olanağına sahiptir (CYY m.211/1). Katılan kabul etmezse, bu tutanakların okunması mümkün olmaz (CYY m.211/2). Başka bir anlatımla, katılan kabul etmezse bu tutanakların okunmasıyla yetinilmesi mümkün değildir. Tanığın dinlenmek üzere duruşmaya çağrılması gerekir. Yasada sayılan ve hâkimi reddetme hakkına sahip olanlardan bir tanesi de katılandır. Bu nedenle katılanın, hâkimi reddetme hakkı vardır (CYY m.24/2). Katılan kanunda sayılan ve hâkimin reddini gerektirecek nedenlerin bulunduğu kanaatindeyse hâkimi reddetme hakkına sahiptir. Katılan, hâkimin reddinin sebeplerinin bulunması halinde bilirkişilerin de reddini isteyebilir. Katılan, alınacak kararlara ilişkin görüş bildirme hakkına sahiptir. Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten sonra verilir (CYY m.33).

Katılan, oturumlarda alınan kararlardan haberdar edilme hakkına da sahiptir. Mahkemece verilen kararların katılana bildirilmesi halinde katılan yargılamaya etki etme ve yön verme hakkını kullanabilecektir. Bu nedenle mahkemenin verdiği bütün kararların, ara kararlarının ve son kararların katılana bildirilmesi gerekir. Katılan duruşmada hazır ise verilen kararlar kendisine doğrudan doğruya bildirilecektir. Katılanın yokluğunda alınan kararların ise, katılana tebliğ edilmesi gerekir (CYY m. 35/2, 241). Ancak, katılanın vekili varsa kararlar ona tebliğ edilir (Tebligat Y. m.11).

Katılanın, duruşmada hazır bulunma zorunluluğu yoktur. Kendisini bir vekille temsil ettirme yükümlülüğü de yoktur.

Katılan duruşmanın disiplinin bozamaz. Katılanın, sanığın sorgusu veya tanıkların dinlenmesi sırasında, izinsiz söze karışması veya onlara karşı suç oluşturan hareketler yapması veya mahkemeye karşı uygunsuz tavır takınması, duruşmanın disiplinini bozucu davranışlardır.

Mağdur ve şikayetçinin haklarını öğrenme hakkı vardır. Yasada sayılan tüm haklar, suçun mağdurlarına ve şikâyetçiye anlatılıp açıklanarak tutanağa yazılır (CYY m.234/3).

Mağdur ve şikayetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan yani Ceza Yargılama Yasası’nın 234. maddesi uyarınca “duruşmadan haberdar edilme” hakkının kullandırılmaması yasaya aykırılık oluşturacaktır.  Yargıtay bu durumu bozma nedeni olarak kabul edilmektedir.

Yüksek Mahkeme, duruşmadan yöntemine uygun biçimde haberdar edilen suçtan zarar gören mağdurun, davaya katılmış olma koşuluyla, son karara/hükme karşı yasa yoluna başvurabileceğine, aksi takdirde yasa yoluna başvuramayacağına karar vermiştir. (2.CD., 26.10.2009, 2009/30231)

Hükme karşı yasa yoluna başvurma hakkı bulunanlardan birine, yokluğunda verilen son karar tebliğ edilmemişse ya da tebligat, yöntemine uygun biçimde yapılmamışsa  eksikliklerin giderilmesi için dosyanın mahkemesine geri gönderilmesine karar verilir. (2.CD., 19.12.2005, 2004/22316, 2005/29890)

Ceza Yargılama Yasasının 238/3. maddesi uyarınca Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlendikten sonra mahkemece katılma istemi hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Bu kararlara itiraz olanağı yoktur. Ancak esas hükümle birlikte istinaf veya temyiz yollarına gidilebilecektir.

Katılan adresini değiştirmiş ve yeni adresini mahkemeye bildirmişse, bundan sonraki tebligatlar, yeni adrese yapılacaktır. Katılan adresini değiştirmiş ve bu yeni adresini mahkemeye bildirmemiş ise, mahkemece verilen kararlar katılanın dosyadaki mevcut adresine yapılır ve tebliğ edilir. 7201 sy Tebligat Kanunu md.11,21 ve 35 gereğince tebligat yapılır ve hüküm katılan açısından kesinleşir. Katılanın kendisini vekille temsili durumunda tebligatlar vekile yapılır. Birden çok vekilin bulunması durumunda vekillerden birine yapılacak tebliğ ile kanuni süreler başlamış ve vekillerden ilkine yapılan tebliğ tarihi esas alınacaktır.

5-) KATILMA KONUSUNDA TALEP (KATILMA İRADESİ) : CMK md 238 gereğince katılma usulü belirlenmiştir. Maddeye göre katılma talebinin, mahkemeye bir dilekçe verilerek veya katılma hakkındaki istemi içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi gerekmektedir. Talep duruşmada sözlü veya yazılı şekilde olabilmektedir.

Bir suçla ilgili mağdur, suçtan zarar gören veya şikayetçi olmak kişiye otomatik olarak katılan sıfatını ve katılma hakkını vermemektedir. Salt şikayet ve ihbar hakkının kullanılması katılma hakkı vermez. Kamu davasına katılma konusunda katılma talebinde bulunan kişinin mutlaka bu yönde bir isteğinin bulunması gereklidir. Katılma talebi olmadan mahkemenin kendiliğinden katılma kararı vermesi hukuka aykırıdır. (CGK,28.04.1998 T.1998-7/785 E.1998/147 K.)

Bununla birlikte katılma beyanının varlığı için '' davaya katılmak istiyorum'' şeklindeki bir ifadenin olması zaruri değildir. Eylemli olarak katılma iradesi de katılma talebi olarak yüksek mahkemece kabul edilmektedir. Yargıtay, KİŞİLERİN DAVAYI TAKİP ETME İRADELERİNİN BULUNUP BULUNMADIĞINA göre katılma iradesinin varlığı konusunda hareket etmektedir. Müşteki tarafından mahkemeye sunulan dilekçede, tanık dinlenilmesinin istenmesi, soruşturmanın genişletilmesinin istenmesi, davanın sonuçlandırılmasının talep edilmesi, bilirkişi incelemesinin istenmesi, adres değişikliği dilekçesinin verilmesi, sanığın cezalandırılmasının talep edilmesi veya yeni deliller sunulması gibi sanık aleyhine sonuç doğuracak olan taleplerde bulunulması gibi istekler katılma iradesi olarak nitelendirilmektedir. Müşteki vekilinin duruşmaya katılamayacağını bildirerek mesleki mazeretini bildirmesi davaya katılma iradesi olarak kabul edilmemiştir. Şikayetçinin duruşmada önceki beyanlarımızı tekrarlıyoruz şeklinde soruşturma evresindeki dilekçesini kastederek yaptığı açıklama katılma talebi niteliğinde değildir. (7.CD.30.3.2010 T.2008/6135 E.2010/5470 K.) ( YCGK 21.11.2006 T.2006/2-249 E.2006/247 K. Y.4.CD.11.04.2006 T.2006/10716 E.2006/9271 K. , Y.4.CD.31.1.2006 T.2006/17089 E.2006/1266 K.,-CGK 26.09.1988 T.1988/277 E.1988/312 K,-CGK 28.11.1988 T.1988/2-450 E.1988/496 K., -Y.4.CD.15.02.2006 T.2006/2847 E.2006/7212 K.,-Y.4.CD.18.10.2005 T.,2003/22386 E.2005/1655 K.,-CGK 17.02.2015 T.2013/5-657 E.2015/9, Bakıcı, s. 918; Kufacı, s. 71. Özbek, CMK Şerhi, s. 909; Aslan, s. 69; Onbaşıoğlu, s. 1815; Sadak, s. 225) Basit yargılama usulünde müştekiye 15 gün içerisinde şikayet ve delillerini, davaya katılma talebinin bulunup bulunmadığını bildirmesi amacıyla müzekkerenin tebliğine rağmen süresinde cevap verilmemesi durumunda, verilen hükme karşı müştekinin itiraz hakkı bulunmamaktadır.

''Şikâyet” ya da “adaletin yerini bulmasını istemek” gibi genel tabirler, katılma iradesini ifade etmek için yeterli değildir. (Erem, Usul, s. 606; Özbek ve diğerleri, Muhakeme, s. 571.) Yargıtay, genellikle hak sahiplerinin davayı takip iradelerini açığa vurmalarını, katılma talebinin varlığını kabul için yeterli görmektedir. (Centel ve Zafer, s. 801)

Yargıtay, kişinin suçtan zarar gördüğünü belirterek, sanıkların cezalandırılması isteminde bulunmasını, kişinin davayı takip iradesini örtülü şekilde de olsa ortaya koyması nedeniyle, katılma talebi niteliğinde görmekte, mahkemece hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Çeşitli yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere hâkim, bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumundadır. (CGK.nun 29.6.1992 gün ve 176-201, 11.4.2000 gün ve 64-69 sayılı kararları). “Müşteki Osman Nuri Alay’ın 01.06.2004 günlü sanığın cezalandırılmasını isteyen ve davayı takip iradesini gösteren dilekçesinin katılma talebi niteliğinde olduğu anlaşılmakla bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi…”, (5.CD., 05.02.2008, 14540-656, Parlar ve Hatipoğlu, s. 1511.) . “Mağdura yaş küçüklüğü nedeniyle mahkemece re’sen atanan vekilin sanıkların cezalandırılması isteğini içeren 24.02.2010 tarihli oturumdaki talebinin, davayı takip iradesini ortaya koyması nedeniyle davaya katılma niteliğinde olduğu”, 5.CD., 4.3.2011, 456-1750,

“Müştekinin tanık listesini içeren dilekçesi üzerine, müdahilliğine karar verilmemesi tek başına bozma nedeni olması yanında, 5271 sayılı CMK’nın 238/2. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikâyetçi olan kişiye mahkemece, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmesi nazara alındığında, müştekinin çağrılıp anılan madde uyarınca da davaya katılıp katılmayacağının sorulmayarak 5237 sayılı CMK’nın 238/2 maddesine aykırı davranılması nedeniyle de kararın bozulması gerektiği…”, YCGK., 21.11.2006, E.2006/2-249, K. 2006/247, (Aslan, ss. 68-69; Kufacı, ss. 70-71; Bakıcı, s. 918; Donay, Yargılama, s. 304. )

Resen soruşturulan suçlarda müştekinin soruşturma aşamasında şikayetçinden vazgeçmiş olması kovuşturma aşamasında yeniden şikayetçi olarak davaya katılma hakkını engellemez. Katılma talebi hakkındaki kararı yargılamayı sürdürerek esas hakkında hüküm verme yetkisine sahip olan mahkeme verir. Katılma kararı talepte bulunan asil ve varsa vekili hakkında verilir. Sadece vekil hakkında katılan vekili olarak karar verilmesi, müşteki asil yönünden katılma kararı verilmemesi bozma sebebidir.

Aynı konuda birden fazla dava bulunması halinde; davalar henüz birleştirilmemişse, davalara katılmak isteyen mağdur, suçtan zarar gören veya malen sorumlu, her iki davaya da usulüne uygun şekilde katılma talebinde bulunmalıdır. Aynı konuda açılan ikinci davaya ilişkin, davaların birleştirilmesi kararından önce verilen katılma istemi ve kararı, sadece o dava ile sınırlı olup, aynı anda devam etmekte olan diğer davayı kapsamamaktadır.

Mahkeme katılma talebinde bulunan kişinin katılma hakkının bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Mahkeme katılma talebinde bulunan kişinin, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olduğu konusunda şüphe edinirse, bu hususta araştırma ve inceleme yapacak, gerektiğinde belge veya bilgi toplayabilecek tanık dinleme ve keşif yapma yollarına gidebilecektir. Katılma talebi karşısında mahkeme açık ve net bir şekilde, olumlu veya olumsuz bir karar vermek zorundadır. Katılma hakkı hukuken olmadığı halde mahkemenin hukuka aykırı olarak katılma kararı vermiş olması, kişinin katılan haklarına sahip olduğu anlamına gelmez. Talebin kabulüne veya reddine dair mahkeme kararı itiraza tabi değildir. Kanun yolu incelemesinde değerlendirilir. Katılma talebi konusunda mahkemece bir karar verilmemiş ancak hüküm (gerekçeli karar) müştekiye tebliğ edilmiş fakat kanun yolu başvurusu yapılmamış ise, talebin değerlendirilmesi olanaklı değildir. Katılmanın reddine veya kabulüne dair mahkeme kararının, yokluğunda karar verilen ve katılma hakkı bulunan kişilere tebliği zorunludur. İstinabe (Talimatla) müşteki beyanının alınması durumunda da, davaya katılmak isteyip istemediği sorulmalı ve bu hakkı müştekiye hatırlatılmalıdır.

Katılma davasının (sıfatının) geri alınması yargılamanın her aşamasında olanaklıdır. Temyiz ve istinaf aşamalarında bu yönde talepte bulunulabilir. Bu konudaki beyanın net ve anlaşılır olması gereklidir. Zımni beyanlarla katılan sıfatı sona erdirilemez. Katılma sıfatının geri alınması talebinin iradi olmadığının anlaşılması durumunda, kişinin katılan sıfatı devam eder. Katılma davası geri alındıktan sonra tekrar katılma talebinde bulunulması olanaklı değildir.

YARGITAY İÇTİHATLARI :

“Davanın niteliği itibariyle suçtan (Türklüğü tahkir ve tezyif suçundan), doğrudan zarar görmeleri söz konusu olmayan müştekilerin katılmalarına ilişkin karar hukuki değerden yoksun olup yok hükmünde bulunmakla hükmü temyize de yetki vermeyeceğinden katılanlar vekillerinin temyiz isteklerinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca Reddine,” “Atılı suçun niteliği itibariyle doğrudan zarar görmeleri söz konusu olmayan şahısların davaya katılmasına karar verilerek lehlerine vekalet ücreti tayini,” kanuna aykırıdır. Y.9.CD, 1.5.2006/711-2497

“İtiraz konusu 29.05.2000...yakınana ait işyerinin içerisinde hiç kimsenin bulunmadığı sırada cam ve duvarının zarar gördüğü dosya içerisinde mevcut 29.05.2000 tarihli olay yeri inceleme raporundan anlaşılmış ise de; yakınanın, davaya katılmasını gerektirir, mala zarar verme suçundan yöntemince açılmış bir kamu davası veya şahsi dava da bulunmadığı, diğer korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ateş etme ve 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçlarının ise mağduru ve bu suçlardan dolayı doğrudan zarar gören kişi konumunda da olmadığı gözetilmeden,...”(CGK, 2006/8-317 E., 2006/319 K., 26.12.2006)

“Dava konusu suçtan doğrudan zarar görmek (mağdur), dolaylı olarak zarar görmek, (örneğin, suçtan doğrudan zarar gören küçük mağdurun anne ve babası) ve malen sorumlu olmak (örneğin, taksirle yaralamak suçunda sanık tarafından kullanılan aracın sahibi),…” (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 04.04.2006 gün ve 968-2037 sayılı kararına binaen CGK, 2006/9-155 E., 2006/158 K., 13.06.2006 T.);”Ceza Genel Kurulu’nun 24.12.1965 gün ve 58- 55 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, katılma talebinin kabulüne esas teşkil edecek zarardan maksat, suçtan doğrudan doğruya meydana gelen veya gelmesi umulan zarardır. Dolaylı olarak meydana gelebilecek zararlar nedeniyle davaya katılma mümkün değildir…”

CGK., 03.07.2018, 2015/9-1191, 2018/328: “Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 gün ve 155-80, 04.07.2006 gün ve 127-180, 22.10.2002 gün ve 234-366 ile 11.04.2000 gün ve 65-69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir (…). Diğer yandan, özel düzenleme olmadığı durumlarda, işlenen bir suç nedeniyle, o eylemin gerçekleşmesini engellemeye yönelik yükümlülüğün yerine getirilmesinde ihmal gösterildiği takdirde tüzel kişilerin veya diğer yetkililerinin cezaî ve hukukî sorumluluklarının doğması halinin, suçtan doğrudan zarar gördükleri anlamına gelmeyeceği, bu nedenle işlenen suç açısından ilgili tüzel kişiliklere veya yetkililere “mağdur” ya da “suçtan zarar gören” sıfatını kazandırmayacağı açıktır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 gün ve41-54 sayı ile “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu” şeklinde karar verilmiştir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçunda korunan hukuki yarar kamunun sağlığı olup suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Topluma arzı gerçekleştirilen gıdaların mevzuatta
belirtilen koşullara uygunluğu açısından denetlenmesinde, sonradan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ismini alan ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile bağlı birimlerinin önemli görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu denetimlerin yerine getirilmesi açısından topluma karşı yükümlülüklerinin bulunduğunda kuşku bulunmasa da; söz konusu denetim yetkisinin, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçu açısından ilgili Bakanlık ve bağlı birimlerine “suçtan doğrudan zarar gören” ve “malen sorumlu” sıfatlarını kazandırmayacağı, tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılmanın mümkün olmadığı, aynı Bakanlık ve bağlı birimlerinin kamu davasına katılmayı özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün bulunmadığı, yine Devletin tüzel kişi oluşu nedeniyle suçun mağduru da olmadığı göz önüne alındığında; anılan Bakanlık ve bağlı birimlerinin yargılamaya konu suç yönünden kamu davasına katılma hak ve yetkisinin olmadığı (…) kabul edilmelidir…”

CGK., 10.07.2018, 2018/19-181, 2018/349: (…) “Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. (…) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 75. maddesinde yer alan düzenlemeler uyarınca; kanun ve tüzük hükümlerine göre belirlenen alanlarda kurulmuş olan ve birliğe kayıtlı eser ve/veya bağlantılı hak sahiplerinin haklarının takibi ile kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileriyle ilişkilerde üyelerinin devrettikleri haklar çerçevesinde üyelerini temsiline yetkili olan meslek birliklerinin, üyesi bulunan eser ve/veya bağlantılı hak sahipleri adına, eser ve/veya bağlantılı hak sahiplerinin devrettikleri haklar çerçevesinde şikâyetçi olma ve açılan kamu davalarına üyelerini temsilen katılma hakları bulunduğunun kabulü gerekmektedir…”.

14.CD., 10.09.2015, 2013/10117, 2015/3480: “… Onbeş yaşından büyük mağdurların kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan şikâyet ve davaya katılma hakkını bizzat kullanabilecekleri, velâyet hakkına sahip anne ve babanın bu hakları kullanma yetkilerinin olmadığı, bu itibarla mağdurenin annesi müşteki Rabia’nın 20.03.2012 tarihli celsede sanıktan şikâyetçi olması nedeniyle kamu davasına katılmasına karar verilmiş ise de şikâyet ve kamu davasına katılma hakkı bulunmayan Rabia yönünden verilen katılma kararının hukuki dayanaktan yoksun olduğu nazara alınarak hükmü temyiz etme hakkı bulunmayan müştekinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİYLE, incelemenin katılan mağdure vekilinin temyiziyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü…”

İBK., 115.4.1942, 942/14, 1942/9; CGK., 02.12.2014, 2014/3-28, 2014/537: “Katılmanın niteliği itibariyle şahsa sıkı surette bağlı haklardan olması ve Türk Medeni Kanununun anılan hükümleri birlikte gözetildiğinde; suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı, ayırt etme gücüne sahip ise davaya katılma veya katılmama noktasında iradesine bakılacak kişi mağdurun bizzat kendisi olup, gerek kanuni temsilcisinin gerek görevlendirilen vekilin bu konudaki beyanının bir önemi olmayacaktır. Ancak suçun mağduru olan küçük veya kısıtlı ayırt etme gücüne sahip değil ise, katılma ile ilgili kendisinin iradesinin önemi bulunmamaktadır. Böyle bir halde, katılma konusundaki haklarını onun yerine kanuni temsilcisi kullanabilecektir. Nitekim 15.04.1942 gün ve 14-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 15.02.1972 gün ve 43-50 ile 02.03.2004 gün ve 44-58 sayılı kararlarında; “ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçüklerin doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş bulunan suçlardan dolayı dava ve şikâyet hakkına sahip oldukları” sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan bu açıklamalardan sonra ayırt etme gücünden ne anlaşılması gerektiği ve kimlerin ayırt etme gücünün bulunduğunun belirlenmesi önem arz etmektedir. Mülga 743 sayılı Medeni Kanundaki “temyiz kudreti” kelimesinin karşılığını oluşturan ayırt etme gücü, 4721 sayılı Medeni Kanunda; yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip olduğu şeklinde açıklanmıştır. Öğretide genel olarak ayırt etme gücü, “kişilerin makul surette hareket edebilme, fiillerinin sebep ve sonuçlarını idrak edebilme yeteneğine ayırt etme gücü denir” şeklinde tanımlanmaktadır. Medeni Kanun kişinin hangi yaştan itibaren temyiz kudretine sahip bulunduğuna ilişkin bir sınır getirmediğinden küçüğün yaşının temyiz kudretini etkileyip etkilemediğinin her olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin; 9 yaşındaki ilköğretim öğrencisi bir küçüğün kırtasiyeden ihtiyacı olan kalemi satın alırken ayırt etme gücüne sahip olduğu söylenebilecek ise de, bir ev veya araba satın almaya kalkması halinde aynı sonuca varılmayacaktır. Ceza muhakemesinde davaya katılma bakımından ayırt etme gücü; kişinin kamu davasına katılma veya katılmamanın doğuracağı hukuki sonuçları algılayıp, makul bir seçimde bulunabilmesidir. Davaya katılma bakımından ayırt etme gücü, mağdurun yaşı ve ayırt etme gücüne etki eden kişisel durumu kadar, mağdura karşı işlendiği iddia olunan suçun özellik ve niteliği ile de ilgilidir. Medeni Kanunda ayırt etme gücü bakımından asgari bir yaş sınırı gösterilmediği gibi Ceza ve Ceza Usul Kanunlarımızda da gerek katılma, gerekse katılma ile bağlantılı kurumlar olan şikâyet ve rıza bakımından da asgari bir yaş sınırı kabul edilmemiştir (...). Bu düzenlemelerden hareketle ve bu konuda uygulamada oluşan tereddütlerin giderilip yeknesak bir uygulamanın sağlanabilmesi için, herhangi bir malüllüğü bulunmayan çocukların mağdur oldukları suçlara ilişkin olarak suç ayrımı yapılmaksızın, beyanda bulundukları tarihte 15 yaşından küçük olmaları halinde ceza muhakemesinde davaya katılma bakımından ayırt etme gücüne sahip olmadıkları, 15 yaşından büyük olmaları halinde ise bu yeteneğe sahip oldukları kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 gün ve 56-156 sayılı kararında 14 yaşındaki, 27.01.2009 gün ve 145-8 sayılı kararında da 10 yaşını tamamlamayan küçüğün cinsel istismar suçunda katılma açısından ayırt etme gücünün bulunmadığına karar verilmiştir…”.

CGK., 2.12.2014, 2014/3-28, 2014/537: “Mağdura barodan görevlendirilen vekil, küçük ve malül ile onun kanuni temsilcisine ceza muhakemesinde yardımcı olacak kişidir. Başka bir anlatımla, bu hukuki yardım görevi, kanuni temsilcinin kanundan kaynaklanan yetkilerini bertaraf etmemektedir. Kanuni temsilcinin küçük veya malule kendi vekil görevlendirdiği takdirde CMK’nun 234/2 ve 239/2. maddelerine göre barodan avukat görevlendirilmesi söz konusu olmayacağı gibi, kanuni temsilcinin küçük veya malule sonradan vekil görevlendirmesi halinde de mahkemenin talebi ile baro tarafından belirlenen vekilin görevi sona erecektir. Şüpheli ve sanıklar bakımından müdafiinin, ayrıca bir karara ihtiyaç kalmaksızın kanun yoluna müracaat edilebilmesi mümkündür. Buna karşın mağdur vekilinin mağdur adına kanun yoluna müracaat edebilmesi ancak mağdurun katılan sıfatı almasına bağlıdır. Bunun yanında kanun, mağdur vekiline doğrudan küçük adına davaya katılma talep etme yetkisi vermemektedir. CMK’nun 261. maddesinde avukatın, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak şartıyla kanun yollarına başvurabileceği belirtilmektedir. Maddede belirtilen avukat tabirine baro tarafından mağdurlara görevlendirilen avukatlar da dahildir. Bu düzenlemede kanun yollarına başvurusu yetkisi açısından ele alındığı üzere, kanuni temsilci asil gibi olup vekilin yetkileri asilden fazla olamayacaktır. Bu nedenlerle, katılma konusunda ayırt etme gücü olmayan mağdur küçük veya malulün kanuni temsilcisi ile CMK’nun 234/2. maddesi ile görevlendirilen vekilin iradelerinin çelişmesi halinde kanuni temsilcinin iradesine üstünlük tanınmalıdır…”.

CGK., 03.06.2008, 5-56/156: “…CYY’nın 150/2. maddeye göre atanan zorunlu müdafi (sanık çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise) ile asilin iradesinin çelişmesi halinde, zorunlu müdafiin iradesinin esas alınacağı kuralı getirilmiştir. CYY.nın 234. maddesi uyarınca mağdure için atanan zorunlu vekilin iradesine üstünlük tanınarak davaya katılma yönündeki isteminin kabulüne karar verilmesi yerine, onbeş yaşından küçük mağdurenin iradesi kabul edilerek katılma isteminin reddine karar verilmesi yasaya aykırıdır…”

CGK., 26.06.2018, 2016/14-1417, 2018/302: “Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır (…). Kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi ve faillerin cezalandırılması hususunda ülkemizin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar ile pozitif ayrımcılık bağlamında Anayasanın getirdiği yükümlülüklere uygun düzenlemeler içeren 6284 sayılı Kanunun 20/2. maddesi ile bu Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 46. maddelerinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının açılan kamu davasına katılma hakkının bulunduğu belirtilmektedir…

18.CD., 17.06.2015, 2015/2931, 2015/2901: “…Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/15-289 E. 2014/342 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; kovuşturmanın başlangıcında yapılan celsede kamu davasına katılma hakkını kullanmayan ve şikayeti devam eden müştekinin, kovuşturmanın devamında hüküm verilmeden önce davaya katılma isteminde bulunması üzerine yerel mahkemece davaya katılmasına karar verilmesi nedeniyle hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunduğu anlaşılmakla, temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi…”.

CGK., 31.03.2009, 6-268/78: “…Yasa yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı CYY’nın 260. maddesinde; “…bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” hükmüne yer verilmiş, Katılma hakkına ilişkin olarak 5271 sayılı CYY’nın 237. maddesinde; “(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü getirilmiş, katılma usulü ise aynı Yasanın 238. maddesinde; “(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur. (2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” şeklinde gösterilmiştir. Anılan Yasanın 35/2. maddesinde de Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararlarının, hazır bulunmayan ilgilisine tebliğ olunacağı belirtilmiştir. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Müştekinin 5271 sayılı CYY’nın 237/1. maddesi uyarınca davaya katılma hakkı bulunmakla birlikte, bu yönde bir istemde bulunmadığı, bunun yerine davet edildiği iki oturuma gelerek şikayetçi olduğunu ifade etmekle yetindiği görülmektedir. 5271 sayılı CYY’nın 238. maddesinin 2. fıkrası uyarınca şikayeti belirten ifade üzerine suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması zorunludur. Belirtilen zorunluluğa uyulmaması ise yasaya açık aykırılık oluşturacaktır. Yasa yollarına başvurunun genel koşullarını düzenleyen CYY’nın 260. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi uyarınca “katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunanlar” yasa yoluna başvuru hakkına sahip olup, bu hüküm uyarınca şikayetçi olduğunu bildirmesine karşın kendisine katılma hakkı hatırlatılmayan bu nedenle de davaya katılmayan müştekinin katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören sıfatıyla yasa yoluna başvurma hakkının bulunduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, yokluğunda verilen kararın CYY’nın 260/1. maddesi uyarınca yasa yoluna başvuru hakkı bulunan müştekiye tebliğ edilmesi zorunludur. Bu işlem yapılmamış olduğundan yerel mahkemenin kararı henüz kesinleşmemiştir…”

2.CD., 04.02.2009, 2008/18699, 2009/3636: “… Kovuşturma evresinde duruşmadan haberdar edilmeyen, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş kurumun 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 260/1. madde ve fıkrası uyarınca yasa yollarına başvurma hakkı bulunmaktadır. Yasa yollarına başvurma hakkı bulunan, duruşma günü bildirilmeyen ve yokluğunda hüküm kurulan suçtan zarar gören kuruma gerekçeli kararında tebliğ edilmediği anlaşıldığından, kuruma gerekçeli karar tebliğ edilerek temyiz dilekçesi vermesi halinde temyiz dilekçesi de eklenerek incelenmek üzere iadesinin mahallince sağlanması için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, … oybirliğiyle karar verildi…”

2.CD., 11.02.2009, 2008/20495, 2009/5247: “… Yokluğunda verilen kararın katılan idare (TEDAŞ) vekiline tebliğ edildiğine dair belgeye dosya içerisinde rastlanmadığından; tebliğ edilmişse gerekçeli kararın tebliğine dair belgenin gönderilmesi, tebliğ edilmemişse tebligat noksanlığının giderilerek yasal süresi içerisinde sunması halinde temyiz dilekçesi de eklenerek iadesi için mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE (…) oybirliğiyle karar verildi.

2.CD., 19.12.2005, 2004/22316, 2005/29890: “... 7201 sayılı Tebligat Kanununun 11. maddesine göre, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerektiği halde, yokluklarında verilen hükmün sanık (...) müdafii yerine sanığa tebliğ edildiği anlaşılmakla, gerekçeli hükmün sanık müdafiine usulüne uygun olarak tebliği ile, tebligat ilmühaberi ile
birlikte verilmesi halinde temyiz dilekçesi de eklenerek incelenmek üzere dairemize gönderilmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline iade edilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmesine, 19.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.”

CGK., 06.11.2007, 2007/1-166, 2007/226: “… Somut olayda; maktulün annesi ve eşi oldukları anlaşılan Şerife ile Rukiye Ünver’in davet üzerine 20.06.2005 tarihli duruşmaya gelerek şikayetçi olduklarını bildirdikleri, buna rağmen kendilerine davaya katılmayı isteyip istemediklerinin sorulmadığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık, dosya diğer taraflarca temyiz edilip Yargıtay’a geldiğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca bu eksiklik fark edilmiş ve temyize hakları bulunduğundan bahisle gerekçeli kararın Şerife Ünver ve Rukiye Ünver’e tebliğ edilmesi için dosya geri çevrilmiştir. Nihayet, gerekçeli karar 14.06.2006 tarihinde gerek Şerife Ünver’e, gerekse Rukiye Ünver’e tebliğ edilmişse de, bu kişiler hükümleri temyiz etmemişlerdir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY nın “Katılma Usulü” başlıklı 238. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” Aynı Yasanın 260/1. maddesi; “Hakim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır. ”5271 sayılı Yasanın 237/2. maddesi ise: “Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ölenin annesi ve eşi olduğu anlaşılan Şerife ile Rukiye’nin 5271 sayılı Yasanın 237/1. maddesi uyarınca davaya katılma hakları bulunmakla birlikte, bu yönde yazılı bir talepte bulunmadıkları, bunun yerine, davet edildiklerinde duruşmaya gelerek şikayetçi olduklarını ifade etmekle yetindikleri gözlemlenmektedir. 5271 sayılı CYY.nın 238. maddenin 2. fıkrası, bu durumda olanlara davaya katılmak isteyip istemediklerinin sorulmasını zorunlu hale getirmiştir. Belirtilen zorunluluğa uyulmaması ise usule aykırıdır. Buna karşılık; 5237 sayılı Yasanın 260. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde “katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan mağdur olanların” yasa yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Rukiye ve Şerife Ünver’in; 5271 sayılı Yasanın 237/2. madde ve fıkrasındaki usule göre yapılmış ve karara bağlanmamış bir katılma isteklerinin bulunmadığı düşünülse bile, aynı Yasanın 260/1. madde ve fıkrası uyarınca yasa yoluna başvurma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir. İşte bu nedenle de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca her iki müştekiye karar tebliğ edilmiş ve yasa yoluna başvurmaları için yeni bir fırsat verilmiştir. Kararı tebellüğ eden Şerife Ünver ve Rukiye Ünver temyiz haklarını kullanmamışlardır. Eğer hükmü temyiz etmiş olsalardı şüphesiz bunlar tarafından açılmış olan temyiz davalarının da incelenmesi gerekecekti, ne var ki mevcut durumda her iki müşteki tarafından açılmış bir temyiz davası (ya da davaları) bulunmamaktadır. Zira, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.05.2006 gün ve 143-147 sayılı kararında da ayrıntıları belirtildiği üzere Yargıtay Özel Dairesince temyiz incelemesinin yapılabilmesi için süre ve istek koşullarına birlikte uyulmak suretiyle açılmış olan bir temyiz davasının bulunması şarttır. Bu itibarla, katıldıkları duruşmada şikayetçi olduklarını ifade etmelerine rağmen, 5271 sayılı Yasanın 238/2. maddesine aykırı olarak kendilerine davaya katılmak isteyip istemedikleri sorulmamış olmakla birlikte, aynı Yasanın 260. maddesi uyarınca hükümleri temyiz etme haklarının bulunduğu kabul edilen ve maktulün annesi olduğu anlaşılan Şerife Ünver ile eşi olduğu anlaşılan Rukiye Ünver’in, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğe çıkarılan gerekçeli kararı tebellüğ etmelerine rağmen temyiz haklarını kullanmamış olmaları karşısında, açılmış bir temyiz davasının varlığından söz edilemeyeceğinden, hükmün anılan müştekilerle ilişkilendirilerek usul eksikliğine işaretle bozulması mümkün görülmemiştir…”.

CGK., 21.02.2012, 2011/11-486, 2012/54: “… Hazır bulunduğu duruşmada şikayetçi vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanığın görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi 5271 sayılı CYY’nın 238. maddesine aykırılık oluşturmakta ise de; sanığın katılma kararını hazır bulunduğu duruşmada öğrenmesi, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmalarda hazır bulunmasına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmaması, hükmü temyiz eden sanığın temyiz dilekçesinde de bu konuya ilişkin bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlandığından söz edilemeyecektir…”.

CGK., 02.12.2014, 2014/3-28, 2014/537: “…Mağdurenin kanuni temsilcisi ile mağdure için 5271 sayılı CMK’nun 234/2. maddesi uyarınca görevlendirilen vekilin iradelerinin çelişmesi halinde, kanuni temsilcinin iradesine üstünlük tanınması gerektiğinden, somut olayda 15 yaşından küçük olması nedeniyle ayırt etme gücü bulunmayan yaşı küçük mağdurenin, kanuni temsilcisi olan annesinin sanıktan şikâyetçi olmadığını ve kamu davasına katılmak istemediğini beyan etmiş olması karşısında, mağdureye 5271 sayılı CMK’nun 234/2. maddesi uyarınca mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen vekilin mağdure adına davaya katılmayı isteme hakkı olmadığı gibi mağdurenin katılan sıfatını almamış olması nedeniyle hükmü temyiz yetkisi de bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel kurulunun 20.05.2014 gün ve 287-273 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır…”.

CGK., 07.12.2010, 2010/4.MD-206, 2010/245: “…5271 sayılı CYY’nın “Katılmanın hükümsüz kalması” başlıklı 243. maddesindeki; “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır” şeklindeki düzenleme uyarınca mahkeme tarafından davaya katılmalarına karar verilenlerin daha sonra şikâyetlerinden vazgeçmeleri halinde davaya katılmaları hükümsüz kalacak ve katılan sıfatları sona erecek, buna bağlı olarak da, CYY’nda düzenlenen katılanın sahip olduğu hak ve yetkiler kullanılamayacaktır. Aynı Yasanın 260. maddesindeki; “Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” biçimindeki düzenleme ile “Kanun yollarına başvurma hakkı” olanlar belirlenmiştir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere katılan sıfatını şikayetten vazgeçme nedeniyle kaybeden mağdurların yasa yoluna başvurma hakları bulunmamaktadır…”.

CGK., 05.04.2011, 2010/7-228, 2011/40 : “…1412 sayılı CYUY’nın 372. maddesi ve buna paralel 5271 sayılı CYY’nın 243. maddesindeki, “katılan, vazgeçerse…katılma hükümsüz kalır” şeklindeki düzenleme ile Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikâyetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değildir. Ancak, kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçilmesi halinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise hükümsüz kalacaktır.

2.CD., 07/06/2018, 2016/19113, 2018/7506 : “…Dairemizin 09.05.2016 tarih ve 2014/27125 Esas, 2016/8813 Karar sayılı ilamı ile “ katılma isteminde bulunan ancak bu isteği karara bağlanmayan müşteki M. B’ın yokluğunda verilen hükmün usulüne uygun olarak tebliğine” karar verildiği, ancak mahallince dosyaya eklenen 14.06.2016 tarihli nüfus kaydına göre müşteki M. B’ın hüküm tarihinden sonra 03.11.2014 tarihinde öldüğü ve gerekçeli kararın tarafına tebliğ edilemediği anlaşıldığından; 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesi uyarınca hırsızlık suçunun müştekisinin ölmesi nedeniyle mirasçılarının müştekinin yasal haklarını takip etmek üzere davaya katılma hakları bulunduğundan, müşteki M. B.’ın yasal mirasçıları belirlenerek, müştekinin haklarını takip etmek üzere davaya katılma haklarının bulunduğu hususunu içeren açıklamalı davetiye ile gerekçeli kararın yasal mirasçılara usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek, tebligat ilmühaberi ile birlikte verilmesi halinde temyiz dilekçesi de eklendikten ve ek tebliğname düzenlendikten sonra incelenmek üzere Dairemize gönderilmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, …oybirliğiyle karar verildi. ..

“Banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçunda; suçun mağduru kart hamili olduğuna göre özel dairenin banka sayısınca suç oluşacağı yönündeki bozma nedeninde isabet bulunmamaktadır. Öte yandan sanıkların katılandan yağma suretiyle elde ettikleri iki bankaya ait banka ve kredi kartları ile değişik zaman aralıklarında toplam altı kez para çekme işlemi yaptıkları, banka yazılarından işlemlerin değişik zamanlarda yapıldığının kesin olarak belirlendiği anlaşıldığından sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekir”, YCGK, 18.10.2011, E. 2011/6-166, K. 2011/213

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek ve ihaleye fesat karıştırmak, diğer sanıklar hakkında ise ihaleye fesat karıştırmak suçlarından kamu davası açıldığı hazinenin bu suçların mağduru ve suçtan zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün duruşmadan haberdar edilmesi gerekir”, 5.CD., 9.5.2012, E. 2012/4695, K. 2012/4910

“Uyuşturucu ve uyarıcı madde suçlarının 5237 sayılı TCK’nın ikinci kitabının topluma karşı suçlar başlığını taşıyan üçüncü bölümünde düzenlenmiş olması, belirtilen özelliği gereğince, kişilerin CMK’nın 237. maddesi uyarınca mağdur veya suçtan zarar gören sıfatıyla, bu suçlarla ilgili davalara katılmalarına olanak bulunmaması; uyuşturucu ve uyarıcı maddeden dolayı yaralanan kişilerin, ancak taksirle ya da kasten yaralama suçundan açılan davaya katılmalarının mümkün olması, ayrıca katılmasına karar verilen Özgür’ün ve velisinin şikâyetlerinin de bulunmaması nedeniyle, yasaya aykırı olarak verilen katılma kararı, hükmü temyiz etme hakkı sağlamayacağından, Özgür’ün vekilinin temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’un 317. maddeleri gereğince reddine…”, 10.CD., 26.02.2008, E. 2006/8169, K. 2008/3249

“Sanığa yüklenen tefecilik suçunun mağdurunun vergi gelirinden mahrum kalan hazine olduğu, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen yakınanın kamu davasına katılma hakkı bulunmamaktadır. Suçtan zarar gören Maliye Bakanlığı’na duruşma günü bildirilerek, kamu davasına katılma olanağı sağlanmadan hüküm kurulamaz”, 4.CD., 23.11.2011, E. 2009/21672, K. 2011/22022

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek ve ihaleye fesat karıştırmak, diğer sanıklar hakkında ise ihaleye fesat karıştırmak suçlarından kamu davası açıldığı hazinenin bu suçların mağduru ve suçtan zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün duruşmadan haberdar edilmesi gerekir”, 5.CD., 9.5.2012, E. 2012/4695, K. 2012/4910, - 5.CD., 05.05.2011, E. 2010/5170, K. 2011/3719

“Eylemin aynı zamanda bir başka suçu da oluşturması halinde 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırma söz konusu olacaktır. Bu durumda TCK’nın 170. maddesinin uygulanması halinde, daha ağır cezayı gerektirdiği için, bu maddenin içerisinde eriyen suç yönünden kamu davasına katılma olanağının bulunduğu hallerde, artık suçtan zarar gören kimselerin kamu davasına katılmalarının da olanaklı olduğunun kabulünde zorunluluk vardır”, YCGK, 26.12.2006, E. 8317, K. 319

“Katılma isteminde bulunan Döndü Özkan ile Haydar Korkmaz geleneksel evlilik töreni yapıp, resmi nikâh hazırlığında iken meydana gelen kazada Haydar Korkmaz ölmüştür. Bu somut olayda nişanlılık evresinde nişanlısı ölen ve ondan bebek bekleyen Döndü Özkan, olay nedeniyle evlilik hazırlığında bulunduğu müstakbel eşini kaybetmesinde haklı bir çıkarının zedelendiği, hukuken korunması gereken ciddi bir üzüntüye düştüğü ve bu olaya neden olan sanığın cezalandırılması yönünde psikolojik bir beklenti içine girdiği Döndü Özkan’ın, müteveffa ile arasında var olan ve hukuken koruma altında bulunan nişanlılık statüsü gereğince bu suçtan doğrudan zarar görmüş bulunduğundan, suçtan zarar gören sıfatıyla kamu davasına katılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır”, YCGK, 15.7.2008, E. 2008/9-95, K. 2008/195

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerce, kamu davasına katılma, suçtan doğrudan doğruya zarar görme koşuluna bağlanmıştır. Sanık tarafından eczanesinin camının zorla kırılmasından doğrudan doğruya zarar gören Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi Başhekimliği olduğuna göre, o eczanede çalışan eczacının doğrudan zarar gördüğünden söz edilemeyeceğinden davaya katılması ve hükmü temyiz etmesi doğru değildir”, YCGK, 26.9.2000, E. 2000/10-156, K. 2000/164

“…Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.09.2011 gün ve 41871 sayı ile; “parada sahtecilik suçu en önemli zararını ülke ekonomisine vermektedir. Piyasada karşılıksız para dolaşması, o paranın gerek ülke içinde, gerekse yurt dışında değerinin, geçerliliğinin ve alım gücünün düşmesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda ise, o ülkenin uluslar arası piyasada ekonomik itibarı azalmakta, sonuçta ülke ekonomisi zarar görmektedir. Bu suç bakımından korunması amaçlanan hukuksal değer milli ekonomidir. Bu nedenle, parada sahtecilik suçu bakımından, devletin ekonomik ve mali kurallarının düzenlenmesi ve uygulanması konusunda görev ve yetkisi bulunan Hazinenin, anılan suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğü kabul edilmelidir. Suçtan zarar gören belirlenirken; sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteği göz önünde tutulmalı ve haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar gören olarak davaya katılma olanağı tanınmalıdır. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde, suçtan zarar gören Hazine 5271 sayılı CMK’nın 233/1. madde ve fıkrası gereğince duruşmalardan haberdar edilmemiş ve gerekçeli karar da tebliğ olunmamıştır.” …Herhangi bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için, CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş bulunması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Hazine tarafından takip edilen davalara ilişkin esasları düzenleyen 4353 sayılı Maliye Vekâleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Yasada hazinenin parada sahtecilik suçundan açılan kamu davalarına katılmasına olanak veren bir düzenleme yer almamaktadır. … Nereden temin edildiği anlaşılmayan, sahte 198 adet değişik seri numaralı ABD Dolarının piyasaya sürülmesi şeklinde işlendiği iddia olunan parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisi olmayıp, yerel mahkeme hükmünün hazineye tebliği gerekmediğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerel mahkeme hükmünün suçtan zarar gören hazineye tebliğinin gerektiği yönündeki itirazının reddine karar verilmelidir”, YCGK, 27.03.2012, E. 2011/8-263, K. 2012/118

“Sahte nüfus cüzdanı düzenlemek suçunda, sanığın başka bir isim altında sahte belgelerle çek hesabı açtırdıktan sonra, suça konu çek ile katılan firmadan mal almak suretiyle, ismine çek hesabı açtırılan kişinin yüklenen dolandırıcılık suçundan doğrudan doğruya bir zararının bulunmadığı gözetilmeden davaya katılmasına, kendisini vekille temsil ettirdiğinden bahisle lehine vekalet ücretine hükmolunup, özel hukuka ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır”, 11.CD., 24.11.2010, E. 2010/12326, K. 2010/13238

“Şikâyetçi olan maktulün eşi N.O.’nın, davaya katılmasına karar verilen 15.9.2009 tarihli oturumdan önce 6.3.2009 tarihinde öldüğü anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK’nın 260. maddesi uyarınca hükmü temyiz etme hakkı bulunan yasal mirasçıları duruşmaya çağrılarak, davaya katılmak isteyip istemedikleri hususunun sorulması gerektiğinin gözetilmemesi…”, 1.CD., 14.4.2011, E. 2011/1314, K. 2011/2302

“Davaya katılmadan ölen şikâyetçinin mirasçılarının davaya katılma hakkı olmadığı gibi, şahsa sıkı surette bağlı haklardan olan şikâyetten vazgeçme haklarının da bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde düşme kararı verilmesi…”, 9.CD., 8.11.2012, E. 2012/1447, K. 2012/12496

“5237 sayılı TCK’nın 131. maddesinin 2.fıkrasında mağdurun şikâyetçi olmadan önce ölmesi halinde, ikinci dereceye kadar üstsoyu ve altsoyu ile eş veya kardeşlerinin şikâyette bulunabileceklerini, 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesinin ise, katılanın ölmesi halinde katılmanın hükümsüz kalacağı ve mirasçılarının katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabileceklerinin düzenlendiği, 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesindeki düzenlemenin sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürüleceğini öngördüğü ve şikâyetçinin ölmesi halinde kamu davasının düşürüleceğine dair bir düzenleme içermediği gözetilerek; şikâyetçi Kadem’in soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı hakaret ve sair tehdit suçları nedeniyle, vekili tarafından verilen 27.07.2005 tarihli dilekçe ve soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısına verdiği 03.08.2005 tarihli ifadesinde, sanık hakkında şikâyetçi olduktan sonra kamu davası açıldığı ve şikâyetçinin kamu davasına katılmadan ve şikâyetinden vazgeçmeden öldüğünün anlaşılması karşısında; yargılamaya devam ile esas hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, şikâyetçinin öldüğü gerekçesiyle yazılı şekilde davanın düşürülmesine karar verilmesi…”, 2.CD., 19.10.2010, E. 2010/8418, K. 2010/28858

“Kasten yaralamaktan sanık hakkında; Sulh Hukuk Mahkemesi kararı uyarınca, mağdurun eşinin, mağdura vasi olarak atandığı anlaşılmakla; kararın aslına uygun örneğinin getirtilerek incelenmesi ve husumete ehil kılındıktan sonra mağdurun eşinin davaya katılma hususunun değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi”, 1.CD., 2.11.2011, E. 2011/931, K. 2011/6555

“Sanıkların bir kısmı hakkında fuhuşa teşvik suçundan açılan kamu davaları ve tüm sanıklar hakkında reşit olmayan mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma suçundan açılıp reşit olmayan mağdureyi rızasıyla kaçırıp alıkoyma suçuna dönüşen kamu davalarında; mağdure N.Ç’nin karar tarihi itibariyle 18 yaşını tamamladığı, koruma kararının istisnalar hariç çocuklar reşit olana kadar devam edecek olması karşısında, mahkemece verilen katılma kararının mağdurenin reşit olmasıyla hükümsüz hale geldiği gözetilerek katılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmelidir”, 14. CD., 19.10.2011, E. 2011/12479, K. 2011/1056

“Oğlu Halit Süner adına babasının davaya katılıp hükmü temyiz etmesi karşısında Halit Süner’in doğum tarihi 10.3.1983 olup, davaya katıldığı 27.11.2000 tarihinde 18 yaşını doldurmuş olduğundan yakınan Halit Süner’in yöntemince kamu davasına katılamayacağı…”, 4.CD., 01.05.2006, 1895-10183

Tüzel kişiliğe sahip suçtan zarar gören Orman İdaresi adına temsilcisi, uyuşmazlık dilekçesinde ve sözlü olarak şikâyetçi olduğunu bildirmiştir. Ancak buna rağmen, CMK m. 238/2’ye aykırı olarak kendisine davaya katılma hakkının olduğu hatırlatılmamıştır. Böyle bir durumda CMK m. 260 gereği, Orman İdaresi’nin kanun yollarına başvurma hakkı vardır. Ancak yine CMK m. 237/2 gereği, davaya katılma isteği kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmelidir. Orman İdaresi tarafından katılma istekleri kanun yolu başvurusu sırasında açıkça dile getirilmediğinden, temyiz aşamasında katılma konusunda karar verilemeyecektir. YCGK, 7.4.2009, E. 2009/3-14, K. 2009/83

“Kamu davasına ancak iddianame ile dava açıldıktan sonra müdahale mümkün olduğundan, müşteki orman idaresinin iddianame tanziminden önce vermiş olduğu 14.01.2005 tarihli müdahale dilekçesi ile temsilcinin hiç duruşmalara katılmadığı halde, 10.03.2005 tarihli celsede orman idaresinin müdahilliğine karar verilmesi 16.05.1985 gün ve 10-10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile buna uygun Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06.10.1986 tarih ve 3/287-426 esas ve sayılı kararı ile buna uygun ceza daireleri uygulamaları da dikkate alındığında usul ve yasaya aykırı olduğundan müşterek orman idaresinin temyiz talebinin reddine, oybirliğiyle karar verildi”, 3. CD., 13.11.2006, 3059-837

“1412 sayılı CMUK’un yürürlükte bulunduğu 16.8.2002 tarihli oturumunda şikâyetçi olduğunu söyleyip duruşma gününü bildiği halde davayı takip etmeyen, usulüne uygun şekilde davaya katılma dilekçesi vermeyen ve 5271 sayılı CMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra da duruşmalara da gelip şikâyetçi olduğunu söylemeyen ve davaya katılma yönünde beyanda bulunmayan şikâyetçilerin yokluğunda davaya katılmalarına karar verilmesinden dolayı bozulmasına…”, 11.CD., 16.12.2008, E. 2008/16542, K. 2008/13402

“Davaya katılmak isteyen idarenin, sanık hakkında açılan her iki davaya da, usulüne uygun şekilde müdahale talebinde bulunması gerekmektedir. Aynı konuda açılan ikinci davaya, birleştirme kararından önce verilen müdahale istem ve kararı sadece o dava ile sınırlı olup, aynı anda devam etmekte bulunan ilk davayı kapsamamaktadır…”, YCGK., 24.4.1995, E. 1995/7-54, K. 1995/141

“Müşteki Osman Nuri Alay’ın 01.06.2004 günlü sanığın cezalandırılmasını isteyen ve davayı takip iradesini gösteren dilekçesinin katılma talebi niteliğinde olduğu anlaşılmakla bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi…”, 5.CD., 05.02.2008, 14540-656

“Mağdura yaş küçüklüğü nedeniyle mahkemece re’sen atanan vekilin sanıkların cezalandırılması isteğini içeren 24.02.2010 tarihli oturumdaki talebinin, davayı takip iradesini ortaya koyması nedeniyle davaya katılma niteliğinde olduğu”, 5.CD., 4.3.2011, 456-1750

“Müştekinin tanık listesini içeren dilekçesi üzerine, müdahilliğine karar verilmemesi tek başına bozma nedeni olması yanında, 5271 sayılı CMK’nın 238/2. maddesi uyarınca; davaya katılma hakkının kullanılması için dilekçe ile başvurma yönteminin yanı sıra, sözlü olarak yapılan istemin duruşma tutanağına geçirilmesi de yeterli görülmüş, hatta şikâyetçi olan kişiye mahkemece, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması hususunda zorunluluk getirilmesi nazara alındığında, müştekinin çağrılıp anılan madde uyarınca da davaya katılıp katılmayacağının sorulmayarak 5237 sayılı CMK’nın 238/2 maddesine aykırı davranılması nedeniyle de kararın bozulması gerektiği…”, YCGK., 21.11.2006, E.2006/2-249, K. 2006/247

“3628 sayılı Kanunun 18. maddesi gereğince, hazinenin zimmet suçundan zarar gören sıfatının gereği olarak CMK’nın 234/1-b maddesi gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün duruşmadan haberdar edilerek yasal hakları hatırlatıldıktan sonra aynı kanunun 238. maddesi uyarınca katılma konusundaki istemi sorulup talep halinde ilgili bakanlıkları temsilen hazinenin müdahil sıfatıyla davaya kabulünün gerektiğinin gözetilmemesi”, 5.CD., 27.3.2012, E. 2012/612, K. 2012/2760

“Suçtan zarar görenin soruşturma evresinde şikâyetten vazgeçmesi, kovuşturma evresinde davaya katılmasına engel oluşturmayacağından…”, 8.CD., 25.01.2010, E. 2007/12711, K. 2010/606

“Şikâyetten vazgeçmenin kovuşturma evresinde olması halinde artık davaya müdahale edilemeyeceği hususları gözetilmeden, dava açıldıktan sonra alınan beyanında sanıktan şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak isteğini bildiren ve suçtan zarar gördüğü anlaşılan müştekinin bu talebinin kabulü yerine, hazırlık soruşturmasında şikâyetinden vazgeçtiği gerekçesiyle, nitelikli cinsel saldırı suçundan açılan kamu davasındaki katılmasına karar verildikten sonra celsede katılmasının kaldırılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır”, 5.CD., 27.1.2011, E. 2010/7228, K. 2011/369,- 9.CD., 26.06.2006, E. 1652, K. 3653

“Mağdure için atanan zorunlu vekil ile yaşı küçük mağdurenin iradelerinin çelişmesi halinde, hangisinin iradesine üstünlük tanınacağı hususunda CMK’nın 234. maddesinde açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak, benzer bir konuda CMK’nın 266/2. maddesinde düzenleme yer almaktadır. Anılan maddede yasa yollarına başvurma konusunda, 150/2. maddeye göre atanan zorunlu müdafi ile asilin iradesinin çelişmesi halinde, zorunlu müdafiinin iradesinin esas alınacağı kuralı getirilmiş olup, olayımızda da kıyasen uygulama olanağı bulunmaktadır. Gerek 5237 sayılı TCK’nın 103. ve 109. maddelerinde, on beş yaşından küçük mağdurların iradelerinin gözetilmemiş olması, gerekse CMK’nın 266/2. maddesinin kıyasen uygulanma olanağı nazara alındığında, CMK’nın 234. maddesi uyarınca mağdure için atanan zorunlu vekilin iradesine üstünlük tanınarak davaya katılma yönündeki isteminin kabulüne karar verilmesi yerine, on beş yaşından küçük mağdurenin iradesi kabul edilerek katılma isteminin reddine karar verilmesi yasaya aykırıdır”, YCGK, 03.06.2008, E. 2008/5-56, K. 2008/156

“Yerel mahkemece öncelikle şikâyetçi vekiline CMK’nın 234. maddesindeki hakları hatırlatıldıktan sonra sanıktan şikâyetçi olup olmadığı, şikâyetçi olduğunu bildirmesi halinde ise davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması, sonucuna göre katılma konusunda bir karar verilmesi gerekirken yargılamaya devamla şikâyetçi vekilinin duruşma tutanaklarına ve gerekçeli karara müdahil vekili olarak yazılması şikâyetçi vekiline katılan sıfatı kazandırmayacaktır. Katılan sıfatını taşımayan şikâyetçi vekilinin temyiz istemi üzerine dosyanın Özel Dairece esastan incelenmesi olanaklı değildir. Hakkında usulüne uygun katılma kararı verilmeyen şikâyetçi vekilince yapılan temyiz istemenin, Özel Dairece katılma usulündeki eksiklikler sebebiyle bozulması gerekir”, YCGK, 20.12.2011, E. 2011/4-256, K. 2011/283

“Şikâyetçi vekilinin 25.10.2005 tarihli duruşmada keşif yapılması ve sanıkların cezalandırılmalarını talep etmesi karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 238/2. maddesi uyarınca davaya katılmak isteyip istemediği sorulmadan davaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi...”, 9.CD., 22.02.2007, 6726-1391

“Suçtan zarar gören mağdure vekilinin 5271 sayılı CMK’ nun yürürlüğe girmesinden sonra 29.3.2006 günlü celsede ‘sanığın cezalandırılmasını isteriz’ şeklindeki talebi karşısında mahkemece CMK m. 238/2 maddesine göre davaya katılmak isteyip istemediği sorularak, istemi hakkında 238/3. maddesi uyarınca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi…”, 5.CD., 14.02.2008, 12496-882

“Katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunan 15 yaşından büyük mağdurun, 5271 sayılı CMK’nın 260/1. madde ve fıkrası uyarınca hükmü temyize hakkı bulunmaktadır. Celsede sanıkların cezalandırılmasını talep eden mağdur vekiline davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayarak 5271 sayılı CMK’nın 238/2 maddesine aykırı davranılması hukuka aykırıdır”, 2.CD., 14.9.2011, E. 2011/15075, K. 2011/33673

“Şikâyetçi M. B. davaya katılma isteminde bulunmuş ise de bu husus yerel mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karara bağlanmadığı gibi, yokluğunda verilen hüküm de adı geçene tebliğ edilmemiştir. Şikâyetçinin CMK’nın 260. maddesi uyarınca, katılma istemi karara bağlanmamış olan sıfatıyla, hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmasına karşılık, temyiz inceleme isteğinde bulunup bulunmayacağı belli değildir. Sanıkların cezalandırılmasına ilişkin hüküm, sanıkların müdafii tarafından temyiz edilmiş olup, şikâyetçinin davaya katılma isteminin karara bağlanması gerektiğinden bahisle, bu hususta bir istem olmaksızın aleyhe sonuç doğuracak şekilde hüküm bozulmuştur. Bu aşamada böyle bir bozma kararı verilemeyeceği gibi, hükmün şikâyetçi tarafından temyizi halinde de, temyiz nedeni olarak bu hususun açıkça belirtilmesi durumunda, katılma ile ilgili istem 5271 sayılı CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca, Özel Dairece öncelikle karara bağlanacağından yapılan bozma, bu nedenle de isabetsizdir”, YCGK, 16.6.2009, E. 2009/8-127, K. 2009/163

“…mağdur ve suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumluların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturmanın her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabileceklerinin ifade edildiği, kovuşturmanın her aşaması ibaresinin, bozma öncesi ve sonrasını, hatta 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca dosyanın yeni bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından mahalline gönderilmesi üzerine mahkemelerce duruşma açılarak gerçekleştirilen kovuşturma aşamasını da kapsadığı, bu itibarla, mağdurlar ve suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişilerin davaya katılma hakkını kaybetmedikleri sürece, bozma veya Yargıtay C.Başsavcılığının iadesi sonrasındaki kovuşturma aşamasında da duruşmaya davet edilme hakkına sahip bulundukları…”, YCGK, 12.12.2006, E. 2006/6-308, K. 2006/300

“CMK’nın 238/3. maddesine aykırı olarak Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii dinlenmeden şikâyetçinin katılma talebi hakkında karar verilmesi…”, 11. CD., 14.11.2007, 7140-7953

“Katılma kararının verildiği oturumda sanık ve müdafi hazır bulunmayıp 5237 sayılı CMK’nın 238. maddesinin 3. fıkrası uyarınca katılma kararı verilmeden önce sanık ve varsa müdafiin dinlenmesine ilişkin yasa hükmünün ancak anılanların hazır olması halinde geçerli olduğu cihetle tebliğnamede bu yönden bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir”, 11. CD., 19.12.2006, 6638-10467

Davaya katılma talebi ile ilgili olarak duruşmada hazır bulunan sanıklardan diyecekleri sorulmadan katılma kararı verilmesi CMK’ya aykırıdır. 11.CD., 25.01.2007, 4401/237

“Hazır bulunduğu duruşmada şikâyetçi ve vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanık ve müdafiinin görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi, hukuka aykırılık oluşturmakta ise de; sanık ve müdafiinin katılma kararından haberdar olmaları, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmalarda hazır bulunmalarına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmamaları, hükmü temyiz eden sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde de bu konuya dair bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu hukuka aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecektir”, YCGK., 28.2.2012, E. 2011/11-294, K. 2012/64

“Maktülün kardeşi olduğundan bahisle müdahilliğine karar verilen S…’nin maktülle akrabalık bağını gösterir aile nüfus kayıt tablosunun getirilmemesi…”, 1.CD., 31.12.2007, E. 2007/3166, K. 2007/9943

“Onsekiz yaşından büyük akıl hastası mağdureye vasi olarak atanan annesi S. K.’nın 4721 sayılı Kanunun 462/8. maddesi gereğince vesayet makamından husumet izni alması gerektiği gözetilmeden eksik soruşturmayla davaya katılmasına karar verilmesi”, 5.CD., 17.3.2011, E. 2011/376, K. 2011/2102

Mahkeme tüzel kişiyi temsil eden kişinin temsile yetkili olup olmadığını, tüzel kişi adına vekâletname ile görevlendirilen avukata vekâletnamenin yetkili kişi veya organ tarafından verilip verilmediğini araştırmalıdır. 7.CD., 18.12.2006, E. 2287, K. 19154

“Orman İdaresi kovuşturma aşamasında CMK’nın 237. maddesi uyarınca aynı kanunun 238. maddesine uygun olarak hazırlanmış 6.7.2005 havale dilekçesi ile sanık Fatma Yıldırım hakkında sürdürülen davaya katılma isteğinde bulunduğu halde, bu konuda herhangi bir karar verilmemesi ve bu eksikliğe rağmen katılan idare lehine olarak sanığa tazminat, ağaçlandırma gideri ve avukatlık ücreti yükletilmesi…”, 3.CD., 01.02.2007, 4434-776

“Herhangi bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka deyişle suçtan zarar görmüş bulunması veya herhangi bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel biçimde düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir…Özel yasa hükümleri gereğince davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi hallerde, bunların ayrıca suçtan zarar görmüş olup olmadıklarını araştırmaya gerek yoktur. 1618 sayılı Yasa’da izin almaksızın seyahat acenteliği faaliyeti yürütme suçuna ilişkin ceza davalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katılabileceğine dair özel bir hükme yer verilmemiştir. O halde anılan Bakanlığın katılma isteminin genel hükümlere göre sonuca bağlanması zorunludur. CMK’nın 237. maddesinde, suçtan zarar gören gerçek veya tüzel kişilerin davaya katılabilecekleri belirtilmektedir. … Bu itibarla, 1618 sayılı Yasada öngörülen suçlardan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçları takip görevi bulunmayan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, bu suçlarla ilgili olarak davaya katılma hak ve yetkisinin bulunmadığı, yerel mahkemenin yanılgılı uygulamaya dayalı katılma kararının da hükmü temyize de hak vermeyeceği cihetle…”, YCGK, 06.02.2007, 7-344/23

“…şikâyetçiye duruşmalara katılıp şikâyetçi olduğunu bildirmesine rağmen yasal hakları hatırlatılıp, müdahale talebinde bulunma imkanı verilmemesi doğru değildir”, 7.CD., 29.6.2010, E. 2008/1608, K. 2010/10524

“Soruşturma evresinde sanıktan şikâyetçi olduğunu söyleyen çocuk yaştaki mağdur M.A.’nın yöntemine uygun olarak duruşmaya çağrılıp, CMK’nın 234/2. madde ve fıkrası uyarınca bir vekil görevlendirilip, aynı yasanın 236. maddesinin 3. fıkrasına göre, psikolojik, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında bir uzman nezdinde ifadesi alınıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gereğine uyulmaması bozmayı gerektirmiştir”, 8.CD., 04.11.2009, 9390/13719

“Katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar” kavramı, duruşmadan veya kamu davasından haberdar edilmemiş ya da haberdar olmamış suçtan zarar görmüş kişileri kapsamaktadır. Davaya katılma hakkı hatırlatılmamış ve bu hakkı kullanma fırsatı yaratılmamış olan suçtan zarar görenler kanun yoluna başvurabilir. CMK m. 238/2 uyarınca mağdur ve suçtan zarar görenin davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayan hallerde bu usule ilişkin eksiklik bozmayı gerektirecektir”, YCGK, 11.7.2006, E. 2006/9-191, K. 2006/183

“Davaya katılma yönünde bir istemi bulunmadığı gibi, duruşmaya katılan olarak kabulüne dair bir karar da verilmemiş olan mağdur S.’in, meydana gelen trafik kazası sonucu yaralanmayıp, kazaya karışan kamyonet sahibi olarak soruşturma aşamasında katılan sanıktan şikâyetçi olduğunu belirttikten sonra, kovuşturma aşamasında istinabe yoluyla Çankırı 2. Asliye Mahkemesi’nce alınan 18.01.2008 tarihli beyanında “kimseden şikâyetçi değilim” şeklinde ifadede bulunarak sanık ve katılan sanıktan şikâyetçi olmaması karşısında, hükümleri temyiz etme hakkı bulunmadığı anlaşılmakla; mağdur S.’in temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak reddine…”, 12. CD., 14.2.2012, E. 2011/18060, K. 2012/2818

“Müşteki mağdurun katılma istemi hakkında Asliye Ceza Mahkemesince olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi nedeniyle mağdurun katılma istemi karara bağlanmamış olan sıfatıyla hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmakta ise de, yokluğunda verilen hükmün müşteki mağdura tebliğ edilmiş, ancak mağdur tarafından temyiz yasa yoluna başvurulmamıştır. Sanığın cezalandırılmasına ilişkin hüküm, sanık müdafiinin temyizi üzerine, müştekinin davaya katılma isteminin karara bağlanması gerektiğinden bahisle, bu hususta bir istem olmaksızın aleyhe sonuç doğuracak şekilde bozulmuş olup bu husus hukuka aykırıdır. Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir”, YCGK, 30.6.2009, E. 2009/3-143, K. 2009/185

“CMK’nın 243. maddesinin incelenmesinde ise;…YCGK’nın 05.03.2002 gün ve 6-56/181 s. kararından da anlaşılabileceği gibi, katılma isteğinde bulunma hakkı olanların katılan sıfatını kazandıktan sonra ölmeleri halinde katılma kararı hükümsüz olur ve mirasçılarının katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılma olanağı doğar. Bu kararlardan ve kanun metninden de anlaşılacağı üzere katılanın ölümü üzerine katılma hakkının doğması için mirasçı olma şartı aranmıştır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15.11.1994 gün ve 3606/3878 s. kararında; Müdahil G.A., suç gününden önce maktulden boşanması sebebiyle kendi adına davaya müdahil olamayacağından,…”, YCGK, 15.07.2009, E. 2009/9-95, K. 2009/195

“Yargılama devam ederken maktul Müge’nin annesi olan Hatice Uslu’nun 21.6.2005 tarihinde öldüğü ancak mahkemece ölen müdahil Hatice’nin mirasçılarının tespit edilerek, davaya katılıp katılmayacaklarının kendilerinden sorulmadığı gibi, …ölen müdahil Hatice Uslu’nun getirtilen aile nüfus kayıt tablosuna göre yasal mirasçısı olarak kızı olan Mine Bozdağ’ın bulunduğu görülmekle, 02.09.2005 tarihli kararın ölen müdahil Hatice Uslu’nun kızı olan Mine Bozdağ’a tebliğ edilerek, tebligat belgeleri ile temyiz ettiği takdirde temyiz dilekçesi de eklendikten sonra dairemize iade edilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine…”, 1.CD., 10.10.2007, 4997-7370

“5271 sayılı CMK’nın 243. maddesi uyarınca mahkeme tarafından davaya katılmalarına karar verilenlerin daha sonra şikâyetlerinden vazgeçmeleri halinde davaya katılmaları hükümsüz kalır ve katılan sıfatları sona erer. Buna bağlı olarak da, CMK’da düzenlenen katılanın sahip olduğu hak ve yetkileri kullanamazlar. Bu nedenle, katılan sıfatını şikâyetten vazgeçme nedeniyle kaybeden mağdurların yasa yoluna başvurma hakları bulunmamaktadır”, YCGK, 7.12.2010, E. 2010/4-206, K. 2010/245

“19.03.2004 doğumlu olup reşit olmayan mağdur Mustafa’nın kanuni temsilcisi olan babası Özgür’ün 19.03.2007 tarihli celsede, sanıktan şikâyetçi olmadığını ve davaya katılmak istemediğini beyan etmesi karşısında; mağdur Mustafa’ya yaşı nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 239/2. maddesi uyarınca Baro tarafından zorunlu olarak atanan vekilinin sanık hakkında açılan kamu davasına katılmaya ve verilen hükmü temyize hakkı bulunmadığı gibi, usulsüz olarak verilen katılma kararı da kendisine temyiz hakkı vermeyeceğinden…”, 2.CD., 14.6.2010, E. 2009/16476, K. 2010/19108

5809 sayılı Kanuna aykırılık suçundan açılan davada, suçtan doğrudan zarar gören Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığının bu suçla ilgili kamu davasına katılmaya ve hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisi vardır. CGK.28.05.2013, 7.MD.-1423/260

Tüm aşamalarda istikrarlı bir şekilde sanıklarda şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten şikayetçinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, yasa yolunda da davayı takip iradesini EYLEMLİ olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de içerdiği kabul edilmelidir. CGK 18.06.2012, 2-638/238

Sanıklar hakkındaki beraat kararı şikayetçi kurum vekili tarafından temyiz edilmiş ve şikayetçi kurumun katılma istemi hakkında yerel mahkemece herhangi bir karar verilmemiş olması karşısında Yargıtay ilgili dairesince ÖNCELİKLE katılma kararı verilmeli, akabinde temyiz incelemesi yapılmalıdır. CGK 19.10.2010, 9-149/205

Suçtan zarar gören kişi şikayetçi olduğunu söylemesine karşın kendisine davaya katılmak isteyip istemediği sorulmamıştır. Ancak gerekçeli karar tebliğ edildiği halde hükmü temyiz etmediğinden, hüküm davaya katılma yönünden bozulamaz.  CGK. 06.11.2007, 1/166-226

Seçilen vekilin mahkemeye yöntemince bildirilmesi yeterli olup, usulüne uygun olarak davaya katılmasına karar verilip kendisini vekille temsil ettiren katılanın vekili açısından, ayrıca katılan vekili olarak davaya kabulüne karar verilmesine gerek yoktur. CGK 13.4.2004, 1/73-94

Şikayetten vazgeçme ve geri almanın mağdurun ÖZGÜR İRADESİNİN ürünü olup olmadığı ve gerçek iradesini hiç bir kuşkuya  yer bırakmayacak biçimde ortaya koymadığı belirlenmeli, daha sonra katılma istemiyle ilgili olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir. CGK 17.12.2002, 2/302-428

Kaçakçılık suçunu kolaylaştırmak amacıyla, motor şase numarasının değiştirildiği iddiasıyla, mühür taklidi suçundan açılan kamu davasına Gümrük İdaresinin katılması olanaklıdır. CGK.15.10.2002, 4/233-364

Kamu davasının açılmasından sonra mağdur veya şikayetçi tarafından mahkemeye verilen dilekçelerle sanığın cezalandırılmasının istenmesi, davaya katılma istemi niteliğinde olup, bu halde yoklukta verilen hükme ilişkin gerekçeli karar dilekçe sahibine tebliğ edilmelidir. CGK 28.5.2002, 1/129-261

Kamu davası açıldıktan sonra özgür iradeyle yapılan şikayetten vazgeçme, müdahale yoluyla kamu davasına katılmaya engeldir. Bilahare yapılan katılma istemi dikkate alınmaz. CGK. 18.4.1994, 4/85-110

Diş hekimi olmayan ve ruhsatı da bulunmayan sanık hakkında izinsiz muayene açmak suçundan açılan davaya, Diş Hekimleri Odası Başkanlığı doğrudan doğruya zarar görmediği için katılamaz. CGK 10.5.1993, 2/122-148

''Suçtan zarar görenin sınırlarının saptanmasında yargıcın geniş takdir yetkisi vardır. İddia edilen fiil ile haklı çıkarı zedelenen kişi suçtan zarar görendir. Mühür bozma suçundan açılan kamu davasına sanığın eyleminden zarar gören belediye başkanlığı müdahale yolu ile katılabilir. CGK 29.2.1992, 4/176-201''

''Yakınanın cezalandırma ve takip iradesini belirten dilekçesi katılma niteliğindedir. CGK 28.11.1988, 2/450-495''

''Soruşturmanın genişletilmesi hususunda dilekçeyle başvurma davaya katılma niteliğindedir. Katılma konusunda açıkça bir karar verilmelidir. CGK 26.9.1988, 277/312''

''Mağdurun duruşmada şikayetçi olmadığını söylemesi davaya katılmasına engeldir. CGK 17.6.1985, 94-381, 13.4.1999, 2/60-63''

''Posta memurunun usule aykırı bir şekilde sahtecilik yaparak tebligatı yapılmış gibi gösterdiği olayın yargılamasında; PTT Genel Müdürlüğü’nün davaya katılma hakkı yoktur. Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/391''

''Mağdurenin velayet hakkı sahibi annesi ve sanık da babası ise, mağdureyi temsil etmek üzere kayyım atanarak, mağdurenin kayyım tarafından temsili sağlanması gerekir. Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/185''

''Ceza Genel Kurulu 2016/470 E. , 2019/592 K. : Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “Haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703). Kamu davasına katılmak için aranan “Suçtan zarar görme” kavramı Kanun’da açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “Suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “Dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. İnceleme konusuna ilişkin olarak bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 03.05.2011 tarihli ve 155-80, 22.10.2002 tarihli ve 234-366 ve 21.02.2012 tarihli ve 279–55 ile 15.04.2014 tarihli ve 599-190 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Sanık hakkında açılan kamu davasına konu görevi kötüye kullanma suçunda korunan hukuki yararın; kamu görevlilerinin görevlerinin gereklerine uygun hareket ettikleri, bu görevleri dolayısıyla kendilerine tanınan yetkileri hukuken belirlenmiş sınırlar içinde kullandıkları konusunda toplumda hâkim olan güven olması, sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçunun, Maliye Hazinesinin kamu davasına katılmasına karar verilirken işaret edilen 3628 sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddelerinde değinilen suçlar arasında yer almaması, sanığın eylemi neticesinde somut olayda ekonomik bir zararın ortaya çıkmaması, norma aykırı her davranışın kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle hareket edilmesinin ve tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılmanın da mümkün olmaması birlikte değerlendirildiğinde; Maliye Hazinesinin yargılamaya konu suç yönünden kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin olmadığı kabul edilmelidir.''

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ
Esas : 2023/12883
Karar : 2023/22690
Tarih : 17.10.2023

(BASİT YARGILAMA USULÜNDE DAVAYA KATILMA) 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin; "Dosya kapsamına göre, müşteki vekilinin şikâyet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 09.01.2021 tarihli ve 2020/198216 soruşturma, 2021/1270 Esas, 2021/905 sayılı iddianamenin, Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.06.2021 tarihli tensip kararı ile kabul edildiği, tensip zaptında yargılamanın basit yargılama usulüne göre yapılmasına karar verilerek, müşteki vekiline 29.06.2021 tarihinde tebliğ edilen müzekkere ile şikâyet ve beyanları ile davaya katılıp isteyip istemediği hususlarının yazılı olarak 15 gün içerisinde mahkemeye bildirilmesinin ihtar edildiği, ancak müşteki vekili tarafından dosyaya sunulan yazılı bir beyan ya da şikâyet dilekçesi olmadığı gibi, davaya katılma yönünde de bir talebinin bulunmadığı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260/1. maddesinde yer alan, "Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır." şeklindeki düzenleme ile benzer bir olaya ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 17.05.2022 tarihli ve 2022/3684 Esas, 2022/12501 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, katılma talebinde bulunmayan müşteki vekilinin Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2021 tarihli ve 2021/33 Esas, 2021/844 Karar sayılı kararına karşı itiraz hakkının bulunmadığı gözetilerek, mercii Mahkemesince 5271 sayılı Kanun'un 252/6 ncı maddesi gereğince itirazın reddine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir." Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır. İnceleme konusu somut olayda, Mahkemece yargılamanın basit yargılama usulüne göre yapılmasına karar verilerek, şikâyetçi vekiline beyanlarını yazılı olarak 15 gün içerisinde bildirmesi, bu süre sonunda duruşma yapılmaksızın karar verilebileceği, sanıktan şikâyetçi olup olmadığı, davaya katılmak isteyip istemediği hususlarının beyanları ile birlikte mahkemeye bildirilmesinin 29.06.2021 tarihinde tebliğ edilerek ihtar olunduğu, ancak şikâyetçi vekili tarafından dosyaya sunulan yazılı bir beyan olmadığı gibi davaya katılma yönünde de bir talebinin bulunmadığı, bu kapsamda şikâyetçi vekilinin itirazının kanun yoluna başvuru hakkı bulunup bulunmadığı yönünden değerlendirilmesi gerektiği, 5271 sayılı Kanun'un 268 inci maddesinin 6 ncı fıkrasına göre bu sebep yönünden merciinin incelemesini yapıp kararını gereği için mahkemesine göndermesi gerekirken yazılı şekilde işlem yapılmasına yer olmadığına ilişkin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/733 Değişik İş sayılı kararı Kanun'a aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.

''Yasa koyucu anılan bazı özel yasalarda olduğu gibi Yükseköğretim Kurulunun, üniversitelere ilişkin kamu davalarına katılmasına yönelik bir düzenleme getirmemiştir. Bu itibarla işlendiği iddia edilen görevi kötüye kullanma suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçları takip görevi bulunmayan YÖK ün, bu suçla ilgili davaya katılma hak ve yetkisi bulunmadığından, yerel mahkemece yanılgılı uygulamaya dayalı olarak verdiği katılma kararının da hükmü temyize hak vermeyeceği...CGK. 03.05.2011 T.2010/4-155 E.2011/80 K.''

''Araç sahipleri de meydana gelen trafik kazasından dolayı malen sorumlu olup ceza davalarında kendilerinden tazminat istenebilecektir. Bu nedenle malen sorumlu olanların ceza davasının tarafı olmadığı ve zararın anacak bu kişiler aleyhine hukuk mahkemesinde açılacak bir davayla istenebileceği ileri sürülemez. Öğreti ve yerleşmiş yargı kararları da bu doğrultudadır. İncelenen dosyada, suçtan zarar görenlerin kamu davasına müdahil olarak katılıp sanıklar ve malen sorumlu olanlardan manevi tazminat talebinde bulunmaları üzerine müdahale dilekçelerinin malen sorumlulara tebliğ olunarak beyanları duruşmada saptandıktan ve usuli işlemler tamamlandıktan sonra sanıkların da mahkum olmaları üzerine onlarla birlikte manevi tazminattan sorumlu tutulmalarında bir isabetsizlik görülmediğinden itirazın reddine karar verilmelidir. CGK. 28.3.1994 T.1994/60 E.1994/83 K.''

Müştekinin 08.06.2011 tarihli oturumda sanıklardan şikayetçi olduğunu beyan etmesi ve müşteki vekilinin 10.10.2011 tarihli dilekçesiyle sanıkların CEZALANDIRILMASINI talep etmesinin sanıklar hakkında açılan davaya katılma istemi niteliğinde bulunduğu gözetilmeden katılma konusunda yerel mahkeme tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen somut olayda, müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde katılma konusunda karar verilmesi yönünde açıkça bir isteğinin bulunmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de; müşteki ve vekilinin kovuşturma aşamasında istikrarlı bir şekilde sanıkların cezalandırılmasını talep etmesinin ve müşteki vekilinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, kanun yolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik istemi de kapsadığı kabul edilmelidir. CGK. 17.2.2015 T.2013/5-657 E.2015/9 K. 

Temyiz incelemesi yapılabilmesi için temyiz yasa yoluna başvuru hakkı olanların tamamına kararın tefhim veya tebliğ edilmesi gereklidir. Söz konusu kişilere mahkeme kararının tebliği ile sair işlemlerin yapılabilmesi amacıyla eksikliklerin tamamlanmasından sonra temyiz incelemesinin yapılması gerekir. CGK. 2.2.2010 T.,2009/5-217 E. 2010/11 K.

Yerel mahkemece direnme hükmünün, maktüle ait kimlik bilgilerinin tespiti ile nüfus kayıt örneğinin getirtilmesi ve katılma talep eden ile maktül arasında akrabalık bağının bulunup bulunmadığının araştırılması ve sonucuna göre katılma istemi konusunda karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizliklerinden sair hususlar irdelenmeden bozulmasına....CGK 27.3.2018 T.2017/1-225 E.2018/129 K.

T.C.

YARGITAY

ALTINCI CEZA DAİRESİ

Esas: 2023/2729

Karar: 2023/13323

Tarih: 12.10.2023

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 15.10.2019 tarihli ve 2017/5-29 Esas ve 2019/598 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (5271 sayılı Kanun) 243. maddesindeki "Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır" biçimindeki düzenleme ile istikrarlı olarak sürdürüle gelen Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikâyetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değil ise de kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçilmesi halinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise bu hükümsüz kalacaktır. Bu bağlamda mağdurun, mahkemesinde 17.05.2012 tarihli duruşma da sanık ...'dan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği anlaşılmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 73. maddesi hükmü de nazara alınarak katılan sıfatı bulunmadığı ve bu nedenle hükmü temyiz etmeye hakkı olmadığından, reddinin gerektiği yapılan ön inceleme neticesinde belirlenmiştir.

T.C.

YARGITAY

DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ

Esas: 2023/67

Karar: 2023/3176

Tarih: 16.05.2023

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un (6284 sayılı Kanun) 20 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davaya katılma hakkı bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yokluğunda yapılan yargılamaya ilişkin olarak mahkemelerce re'sen ihbarda bulunulmasının zorunlu olup olmadığı hususunda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan toplantı sonucunda verilen 13.12.2019 gün ve 2019/6 Esas, 2019/7 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Bakanlığa bildirimde bulunulmasının zorunlu olmadığının kabul edilmesi ve 5271 sayılı Kanun'un 237 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre kanun yolu muhakemesinde davaya katılma talebinde bulunulamayacağının anlaşılması karşısında, Bakanlık vekilinin davaya katılma ve hükümleri temyize hakkı bulunmadığı gibi istinaf aşamasında verilen katılma kararı da bu hakkı vermeyeceğinden vaki temyiz isteminin 5271 sayılı Kanun'un 298 inci maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği belirlenmiştir.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

Esas: 2020/285

Karar: 2022/344

Tarih: 11.05.2022

5271 sayılı CMK'nın 237. maddesinin birinci fıkrasında “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK'nın 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır. Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.

Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. CEZA hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-... Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, ... Yayınevi, ..., 2017, .... 305; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, .... 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, .... 106-107; ... Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, ..., 2010, .... 7702-7703.).

“Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca... Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda  belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 sayılı daha sonraki bir çok kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu kapsamda, 3628 sayılı Kanun'un “Bu Kanunda Yazılı Suçlar ile Bazı Suçlardan Dolayı Soruşturma Usulü” genel başlığını taşıyan 4. bölümünün “Soruşturma” başlıklı 17. maddesinde; "Bu Kanunda ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz. Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz. Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.", “Suçun ihbarı” başlıklı 18. maddesinde ise; “Yukarıdaki maddede yazılı suçlara ilişkin ihbarlar doğrudan Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılır. İhbar üzerine derhal bir ihbar tutanağı düzenlenir ve bir örneği muhbire verilir. Acele ve gecikmesinde sakınca umulan hallerde tutanak düzenlenmesi sonraya bırakılabilir. Muhbirlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça açıklanmaz. İhbar asılsız çıktığında aleyhine takibat yapılanın istemi üzerine muhbirin kimliği açıklanır. Yukarıdaki fıkraya göre yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet başsavcılığınca, ... ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirilir. Hazine avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde ... Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır. Bu suçlardan dolayı müfettiş ve muhakkikler de soruşturma neticesinde delil veya emare elde ettikleri takdirde, işi yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi ederler. Cumhuriyet Başsavcılığı müfettiş ve muhakkikler tarafından kendisine tevdiine lüzum görülmediği halde dahi evrakın taalluk ettiği ... hakkında soruşturma yapmak üzere gerekçe göstererek evrakı ait olduğu merciden isteyebilir.17 nci maddede yazılı suçlardan dolayı delil veya emare elde eden müfettiş ve muhakkikler durumu yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar ve evrakı tevdi etmedikleri takdirde bunlar hakkında da yapılacak takibattan dolayı Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Hükümleri uygulanmaz. İhbar konusu müsnet suç hakkında dava açılıncaya kadar bilgi vermek ve yayın yapmak yasaktır.”, şeklinde hükümlere yer verilmiş olup haksız mal edinme suçuna ilişkin Hazine ve ... Bakanlığının davaya katılma hakkı açıkça düzenlenmiş, ayrıca ihbar veya takipsizlik kararı ile iddianamenin varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği hüküm altına alınmıştır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 41-54 sayı ile; "Tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu" şeklinde karar verilmiştir.

Av. Tuncay İLÇİM

Bursa Barosu