“Adliyeden çıktım. Biraz yürüdüm, kenarda bekleyen taksiye bindim

Şöföre, gideceğim yeri söyledim;

‘Oraya gitmiyorum’ dedi

‘Nasıl olur? Boşsun ve müsaitsin. Gitmek zorundasın’ dedim

‘Keyfimin kâhyası mısın? Gitmiyorum işte! İn arabadan’ dedi

Küstah ve pervasız tavrına karşı pes etmedim ve üsteledim:

“İnmiyorum ve beni oraya götüreceksin’

Oturduğu yerden geriye döndü:

‘Bana bak!’ Herhalde ağzını, burnunu dağıtmamı istiyorsun’

İyice haddi aşmıştı…Benden yaşlı, 50’leri civarındaydı…Kendimi tanıtmanın ve ona bir ders vermenin vakti gelmişti;

“Ben Cumhuriyet savcısıyım. Ne cüretle beni tehdit edebiliyorsun. Hadi bakalım o zaman arabayı çek, Adliyeye gidelim ve orada seni biraz misafir edelim,Hanyayı Konya’yı o zaman görürsün’ dedim

Hiç tınmadan ve aldırmadan, dişlerini gıcırdatarak kontağı kapatırken;

‘‘Başlarım şimdi senin savcılığından..’ diyerek “Sin Kaf”lı galiz bir küfür savurdu ve inip benim yanıma gelmek üzere arkaya yöneldi.

Eline kesici, yaralayıcı bir şey alıp almadığını fark edemedim. Doğrusu bu kadar cüretkâr ve gözü kara olabileceğini beklemiyordum

Arabadan çıkıp yanıma gelinceye kadar geçen 3-5 saniye içinde, hızla:

-Konumumu, mesleğimi ve saygınlığımı düşündüm

-Yanımda silahım yoktu…Fiziki güç olarak hakkından gelebileceğim halde, çıkacak kavgada ortaya çıkabilecek sürpriz durumların yol açabileceği sonuçları düşündüm:

• Öncelikle, yanındaki kesici ve delici bir alet veya bıçaktan cesaret alarak bu kadar fütursuz davranabileceğini hesapladım.

• Bana böyle bir aletle saldırsa durumun nereye varabileceğini kontrol etmek mümkün olmazdı. Hayatımdan olabilirdim.
Sadece yaralı olarak atlatmış olsam da ‘Taksici, savcıyı bıçakladı’ haberinin ortaya çıkaracağı şey, diz boyu rezillikti…

• Herhangi bir zarar verici silahının bulunmadığını farz ettim. Diyelim ki, karşılıklı yumruklaştık veya boğuştuk. Kendisini haklayabilsem de, sonuçta ikimizde de fiziki bir hasar ve zarar ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldi…Ardından karşılıklı darp raporları… Sosyal medyada ‘Taksici-Savcı kavgası: Birbirlerini darp ettiler’ haberlerini görür gibi oldum.

- Adamın hiç bir şeyi hesap etmediği belli..

Şahit yok, kavganın hangi sebepten çıktığını, kime nasıl inandıracaksın?

• Diyelim ki, şahit olmasa da haklı çıktın. Bu sana ne kazandıracak veya karşıdakine ne kaybettirecek? Şirret insanlar, adam dövmeleri karşılığında neredeyse hiç ceza almıyorlar. Bizim işimiz bu, sabıka dosyalarında onlarca darp olayı bulunan psikopatlar serbestçe ortalıkta dolaşıyor.
Cumhuriyet savcısı olarak darp edilsen, sonuç ne kadar değişecek? Altı üstü bir darp olayı…

• Sen darp etsen, soruşturmalar, ifadeler, bin bir türlü hesap verirsin.
Bundan sonraki görevim boyunca, 
‘Koskoca savcısın, kendini niye bu durumlara düşürüyorsun?,’ veya ‘Taksici ile kavga eden savcı sen misin?’ gibi yargılayıcı ve alaycı sorgulamalara ve iğnelemelere muhatap olmaktan yakamı kurtaramazdım.

- Adam beni açıkça tehdit etti ve ‘sin-kaf’lı küfretti. Olayın tartışmalı ve kavgalı veya o haliyle bitmesinin ardından diyelim ki, hakkında suç duyurusunda bulundum, ortaya yine, umutsuz ve iç karartıcı bir tablo çıkıyor:

Görevim boyunca yüzlerce, darp, hakaret ve tehdit olayıyla karşılaştım. Her birinde, doğru dürüst hakları korunamayan ve zarar gören taraf mağdurlar;  tüm küstahlıklarına, kanun tanımazlıklarına ve kaba kuvvet kullanmalarına rağmen yaptıkları yanlarına kâr kalan ve herhangi bir ciddi müeyyide ile karşılaşmayanlar ise saldırgan failler olmuştur

Kısaca temsil ettiğim ve tam olarak yetkisini kullandığım yargı ve ceza sisteminin, bu badireden beni koruyacağına ve kurtaracağına emin olamadım

İki vazonun bir birine çarptığını veya tokuşturulduklarını düşününün:

-Biri kaba, künt, her tarafı yamulmuş ve taşlaşmış bir vazo…

-Diğeri ise, ışıl ışıl, zarif cam kristal bir vazo…

Sizce hangisi zarar görür?

Saniyeler içinde aklımdan geçen bu muhakeme bittiğinde adam kapıma gelmişti…

‘Peki.., iniyorum’ dedim”

Kaynak: Prof. Dr. Ulvi Saran