Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 341 inci maddesinde; “Vergi ziyaı mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesidir.” şeklinde tanımlanmış; 344 üncü maddesinin değişik 1inci fıkrasında ise, “341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.” hükmüne yer verilmiştir.
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 4751 sayılı Kanun ile kaldırılmadan önceki 10 ve 20 nci maddelerinde, bina ve arazi vergisinin mükelleflerin yazılı beyanı üzerine tarh ve tahakkuk ettirileceği hüküm altına alınmış, aynı Kanunun 4751 sayılı Kanunla değişmeden önceki 32 inci maddesinde de, ek süreye rağmen beyanname verilmemesi halinde; verginin bu Kanun hükümlerine göre idarece tarh edileceği, şu kadar ki, gayrimenkulün maddi delillere göre tespit edilen değerinin beyan edilmesi gereken asgari değerden fazla olması halinde, bu değer üzerinden ikmalen vergi tarh olunacağı, beyannamesini ek süreye rağmen vermeyen mükellef adına vergi ziyaı cezası kesileceği, mükellefin beyanının maddi delillere göre tespit edilen rayiç bedelden düşük olması halinde, rayiç bedelle tarhiyata esas değer arasındaki fark üzerinden ceza uygulanmaksızın ikmalen vergi tarh olunacağı hükme bağlanmış; bu hükümler ışığında ziyaa uğratılan emlak vergisi için vergi ziyaı ve usulsüzlük cezaları kesilmiştir.
Ancak 9.4.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4751 sayılı Kanun ile 1319 sayılı Kanunda önemli değişikliklere gidilmiş, yapılan değişiklikle emlak vergisinin tarh ve tahakkukuna ilişkin yeni esaslar getirilmiştir. 4751 sayılı Kanun ile emlak vergisi uygulaması sonucunda görülen olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve vergilemede kolaylığın ve basitliğin sağlanması amacıyla dört yılda bir alınmakta olan beyan esasının kaldırılması ve sadece vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde mükelleflerden bildirim alınmasını sağlamaya yönelik değişiklikler yapılmıştır.
Öte yandan bu düzenlemeler , sonucu beyan esası kaldırılarak sadece vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde bildirim verilmesi esasının getirilmesine paralel olarak Kanunun 32 inci maddesinde yeniden düzenlemeye gidilmiş, buna göre emlak vergisi bildirimi verilmesi gereken hallerde mükellefin bildirim vermemesi durumunda verginin idarece tarh edileceği, idarece tarhiyatta her yıla ilişkin vergi değerinin 29 uncu madde hükmü dikkate alınarak hesaplanacağı belirtilmiş ve vergi ziyaı cezasının tarh edileceğine dair bir hükme yer verilmemiştir.
Bu durum karşısında, değişiklikten önce vergi ziyaı kesileceğini öngören hükümler kaldırılmış olup, yalnızca 29 uncu madde dikkate alınarak bulunan vergi değeri esas alınarak Kanundaki nispetler üzerinden vergi tarh edileceği hükmü kabul edilmiştir.
Diğer taraftan konumuzla ilgili emsal bir karar mahiyeti taşıyan Danıştay 9. Dairesinin 17.9.2012 tarih ve 2009/2452 E., 2012/4613 K. sayılı kararında “Bu durumda Emlak Vergisi Kanununda 9.4.2002 tarihinden itibaren beyanname verme zorunluluğu kaldırılarak emlak vergisi bildirimi verilmesi gereken hallerde mükellefin bildirim vermemesi durumunda verginin idarece tarh edileceği kuralı benimsendiğinden ve vergi ziyaı kesileceğine dair bir hükme yer verilmediğinden, idarece 2002 yılı ve sonraki yıllar için vergi ziyaı cezası kesilmesi mümkün değildir.
Bu nedenle yukarda yapılan açıklamalar karşısında… emlak vergisi bildiriminin zamanında verilmediğinden bahisle davacı adına … yılına ilişkin olarak kesilen vergi ziyaı cezasında isabet bulunmamaktadır.” hükmünü tesis edilmiştir.
Beri yandan, yine aynı dokuzuncu Dairenin 11.10.2018 tarih ve 2014/10833 E., 2018/6152 K. sayılı kararında;
“Ayrıca Mahkemece karar verilirken emlak vergisi üzerinden hesaplanıp kesilen vergi ziyaı cezası ile ilgili olarak Emlak Vergisi Kanununda 09/04/2002 tarihinden itibaren 4751 Sayılı Kanun ile yapılan değişikler sonucu beyan esası kaldırılarak bildirim verilmesi esası getirildiğinden ve 32. maddede de bildirimin süresinde verilmemesi durumunda verginin idarece tarh edileceği belirtildiği halde ceza kesileceğine dair bir hükme yer verilmediğinden, 2002 yılı ve sonraki yıllarda yapılan tarhiyatlar için vergi ziyaı cezası kesilmesinin mümkün olmayacağı hususunun da borcum yoktur kapsamında değerlendirileceği tabiidir.” denilmiştir.
Bazı belediyeler bu değişiklikleri dikkate almadan (Anayasanın 35 inci maddesinde güvence altına alınan Mülkiyet Hakkını İhlal etme pahasına) emlak vergisi mükelleflerine vergi ziyalı ihbarnameler tebliğ etmektedirler. Ancak vatandaşlardan (15.06.2012 tarihinden sonra) yersiz olarak alınan bu paraların vatandaşlarca yasal faizi ile geri istenmesi durumunda Vergi Usul Kanununun 112. Maddesinin 6322 sayılı Kanunla değişik 4 üncü fıkrasında belirtilen tecil faiziyle geri alınabileceği bilinmelidir. Son günlerde bazı belediyeler tarafından geçmişe yönelik cezalı bina vergisi ihbarnameleri tebliğ edilebilmektedir. Bu cezaların tebliğ üzerine 7326 sayılı kanunun md.4/2-b hükmüne göre yapılandırma ve indirim hükmü uygulanmalıdır. Ancak uygulamada belediyeler bu yapılandırma hükmünden emlak sahiplerini faydalandırmamaktadır.