Tüm ülke genelinde Baro seçimleri süreci tamamlanıyor. Listeler, vaatler avukatların bir kısmının gündeminde.
Bugün ülkenin geldiği nokta şu veri ile özetlenebilir. Türkiye, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 173 ülke arasında 148.sıradadır. Bu istatistik, bir Türk vatandaşı olarak şahsen benim vicdanımı yaralamaktadır. Toplulumuzun hukuka aslan güveni kalmamıştır. Aynı şekilde 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke içerisinde 158.sırada yer almakta.
Avukatlık mesleğinin korunması, ilkelerinin sıkı bir şekilde sürdürülebilmesi, güçlü Barolar’ın ve Barolar Birliği’nin mevcudiyetiyle mümkün olabilir. Fakat avukatların önemli bir kısmının ise Baro ve projelere ilgisi kalmadı. Çünkü Baro siyaseti, kısır bir döngüye evirildi. Barolar, kişisel hedeflerin bir basamağı olarak görülmeye, bir statü göstergesi olarak algılanmaya başlandı. Oysaki avukatlar, büyük sorunlarla karşı karşıya. Üstelik bu sorunlar gün geçtikçe kar topu gibi büyükmektedir. Baroların ve Barolar Birliği’nin protokol işlerini bırakması gerekir. Avukatlık meslek itibarına, avukatların sorunlarına, özlük haklarının ve sosyal haklarının geliştirilmesin, birinci gündem maddesi olarak hedeflemeleri gerekmektedir. Her yurttaşın çeşitli makamlara aday olma hakkı vardır, bu anayasal bir haktır. Fakat günümüzde Barolar ve Barolar Birliği, kısır gündelik siyasi tartışmalar içine girmiştir. Mesele Maraş’ta AKP il başkanı aynı zamanda Baro başkanı. Bu durum kabul edilemez. Meslek etik kurallarımıza da aykırıdır.
Yargının siyasallaşması ve mevcut siyasi iktidarın baskıcı tutumu, hiç süphesiz ki bu fotoğrafın öncelikli sorumlusudur. Fakat böyle bir hukuksuzluk ve baskıcı ortam ile Baroların ve Barolar Birliği’nin güçlü bir şekilde müsaade etmesi gereklidir.
Baroların ve Barolar Birliği’nin asli görevlerinden biri de “hukukun üstünlüğü” ve “insan hakları” konusunda bu ilkeleri korumak ödevlerinin olmasıdır. Siyasi saikleri bir kenara bırakıp salt temel hak ve özgürlükler penceresinden bakıldığında, Baroların ve Barolar Birliği’nin uzunca bir süredir sınıfta kaldığını üzülerek ifade edebiliriz.
En başlıca sorun, hukuk devleti görünümünden hızla uzaklaşılmasıdır. Mahkeme kararlarının uygulanmadığı bir ülkede, “hukuk” terimi baştan sakatlanmaktadır. Bunun yanı sıra ülkemizin ekonomik koşulları, orantısız şekilde artan avukat sayısı ciddi sorunların doğmasına sebep olmaktadır.
Bugün bir avukat, hemen hiçbir kurumdan müvekkili namına belge toplayamamaktadır. Bir belge talep ettiğimizde karşımıza hemen “kişisel veriler” konusu iliştirilmektedir. Mahkemeler çok istisnai olarak, işin içinden çıkılmaz bir hal oluştuğunda avukatlara “elden takip yetkisi” vermektedirler. Oysaki silahların eşitliği ilkesi de göz önüne alınarak, hem hukuk hem ceza yargılamalarında avukatlara da delil toplama yetkisinin verilmesi gereklidir.
Oysaki avukat güçlü olmalı ki savunma makamı güçlü olsun. Adil yargılanma sağlanabilsin. Avukatın güçlü olabilmesi, vatandaşın güçlü olması demektir. Bugün geldiğimiz noktada hakim savcıların bir kısmı, avukatlarla aynı yemekhaneyi, aynı tuvaleti dahi paylaşmak istemiyor. “Sayın başsavcım, ters yönden geliyorsunuz” diyen bir avukat başsavcının korumaları tarafından adliyenin hemen önünde dövülüyor.
Şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim ilkesine tüm Baroların, Barolar Birliği’nin riayet etmesi gerekir. Baroların ve Barolar Birliği’nin bütçesi, büyük çoğunlukla avukatlar tarafından oluşturulmaktadır. Hal böyle iken bu kurumların ne harcamalar yaptıklarının düzenli olarak anlaşılır bir şekilde avukatlarla paylaşması gerekir. Yıl sonu faaliyet raporları ile “gelir X gider Y lira, ibra ediyor musun” tarzı bir yaklaşık demokratik de şeffaf da değildir.
Geçtiğimiz aylarda Barolar Birliği, hiçbir faydası olmayan “savunma mitingi” düzenledi ve buna “5 milyon TL” civarı bir para harcadı. Böyle bir miting için bu paranın harcanması elzem miydi? Yapılan bu mitingin meslek sorunlarına nasıl bir çözümü oldu? Böylesi önemli bir rakamın sadece yönetim kurulu kararı ile harcanabilmesi doğru değildir.
Baroların ve Barolar Birliği’nin avukatlıklara yönelik meslek içi eğitim seminerleri konusunda da şahsen sınıfta kaldıklarını ifade edebilirim. Her gün değişen mevzuatlara ve uygulamalara yönelik olarak meslek içi eğitim seminerlerin çok daha dinamik şekilde çevrimiçi ortamda yapılması gereklidir. Fakat bu konular Baroların ve Birliğin öncelikli gündem maddeleri arasında değil.
Barolar Birliği seçimlerinin “delege” sistemi ile belirlenmesine karşı olduğumu ifade etmek isterim. Mesele 2.000 aşkın üyesi olan Hatay Barosu 3 delege ile temsil edilmektedir. Delege olarak atanan 3 delege, yaklaşık 700 niye temsil ediyor? Delegasyon, mevcut avukatlardan çok mu üstün maharetlere sahip? Bu uygulama antidemokratiktir. Tüm avukatlar pek ala Birlik başkanı seçimlerinde oy kullanabilmelidir.
Yine geçtiğimiz aylarda “Reklam Yönetmeliği” mevzuatımızda bir değişiklik yapıldı. Barolar Birliği’nin neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç doğduğunu açıklaması gerekir. Çok fazla sayıda avukat, mevzuatta reklam yasağı olarak kabul edilen paylaşımlarda bulunmaktadır. Barolar ve Birlik, mevzuata aykırı fiillerle ne derece kararlılıkla mücadele edecektir? Katı bir denetim mi olacak, yoksa yine mevcut mevzuat bir nevi “kadük” halde mi ilerleyecek? Avukatlıkta reklam yasağı ve reklam yasağı hakkındaki yönetmelik, çok sorunlu bir duruma dönüşmüştür. Aynı şekilde çok sayıda avukatın tabelaları ve kartvizitleri de reklam yasağına aykırı şekilde düzenlenmiş. Sınır bölgelerinde birçok avukatın tabelalarında Arapça ibareler de yer almaktadır. Böylesi büyük ihlaller dahi Barolar tarafından soruşturmalara konu edilmemektedir.
Avukatlık hizmetlerinin ne kadar önemli olduğu, avukatın varlığının ne derece değerli olduğunun yurttaşlara ifade edilmesi gerekir. Avukata gereken değerin verilmediği bir düzende hukukun üstünlüğünden ve demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Barolar, salt protokol makamı değildir. Ez cümle olarak avukatların beklentileri, meslek sorunlarına ve çözüm önerilerine odaklanılmasıdır.