TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEYİDE SERÇE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/4028)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 3/12/2024-32741

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şehadet ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Seyide SERÇE

Vekili

:

Av. Soner ÇIVAK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, trafik kazası sonucu meydana gelen ölüm olayında kusuru bulunduğu iddia edilen kamu makamları aleyhine açılan tam yargı davası sonucunda manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucunun oğlu A.S. 6/7/2015 tarihinde Zonguldak-Devrek kara yolu 9,5 km civarında Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından yüklenici Ö... Şirketine verilmiş olan ve bu Şirket tarafından gerçekleştirilen yol yapım çalışmalarının bulunduğu bölgede geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu kaza nedeniyle düzenlenen 6/7/2015 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağı'na göre kaza, yüklenici Şirketin görevlisi olan bayrakçı tarafından durdurulması nedeniyle trafikte bekleyen R.A.nın sevk ve idaresindeki 67 Y... plakalı tırın dorsesine A.S.nin sevk ve idaresindeki 67 D... plakalı kamyonun arkadan çarpması sonucu meydana gelmiştir.

3. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı olay nedeniyle resen ceza soruşturması başlatmıştır. Yürütülen bu soruşturma kapsamında kusur durumuna ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden 4/9/2015 tarihli, trafik bilirkişisinden 12/10/2015 tarihli, İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetinden 29/12/2016 tarihli raporlar alınmıştır. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı 7/4/2017 tarihli iddianamesiyle taksirle ölüme neden olma suçundan kazaya karışan tır şoförü R.A. ve yüklenici Şirketin Şantiye Şefi E.İ. hakkında kamu davası açmıştır. İddianamede; soruşturmaya konu trafik kazası hakkında hazırlanan raporlarda R.A.nın kusursuz, müteveffa A.S.nin asli kusurlu, işaretleme eksikliğinden sorumlu olan yüklenici Şirketin tali kusurlu olduğunun tespit edildiği vurgulanarak şüphelilerin üzerilerine atılı suçu işledikleri belirtilmiştir.

4. Kovuşturmayı yürüten Zonguldak 1. Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 26/9/2017 tarihli kararıyla A.S.ye yönelik taksirle ölüme neden olma eyleminin sübuta erdiği gerekçesiyle Şantiye Şefi E.İ.nin 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Diğer sanık R.A.nın olayda kusursuz olduğunu değerlendirip beraatine karar veren Ceza Mahkemesi, gerekçesinde soruşturma aşamasında alınan kusur raporlarında yapılan tespitlere dayanmıştır. Yapılan istinaf başvuruları Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesi tarafından 19/11/2018 tarihinde kesin olarak reddedilmiş, karar böylece kesinleşmiştir.

5. Başvurucu 5/2/2018 tarihinde KGM'ye sunduğu dilekçe ile idarenin yol-hizmet kusuru sonucu meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitiren A.S.nin ölümü nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için talepte bulunmuştur. Talebin 19/2/2018 tarihli işlemle reddi üzerine 17/4/2018 tarihinde Zonguldak İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açılmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; davalı idarenin yol bakım ve onarım çalışması sırasında trafik güvenliğini sağlayacak tedbirleri alması zorunlu olduğu hâlde gerekli önlemleri almadığını, güzergâh boyunca yapılması gereken nizami işaretlemeleri yapmadığını, olayın gerçekleşmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek 100 TL maddi tazminat (27/5/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 16.657,86 TL'ye çıkarmıştır.) ile 30.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

6. İdare Mahkemesi, R.A. ve E.İ.nin yargılandığı ceza davası dosyasının (bkz. § 4) bir örneğini temin etmiş ve olayın meydana gelmesindeki kusur oranlarının tespiti için bilirkişi raporu almıştır. İstanbul Teknik Üniversitesinde görevli öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetinin düzenlediği 31/1/2019 tarihli raporun ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Dava konusu kazada ölen sürücü [A.S.], yönetimindeki aracıyla mahal şartlarının gerektirdiği hızdan daha hızlı seyretmiş, hız tahdit levhasına uymamış, gündüz görüş açıkken önündeki trafiğe dikkat etmemiş, hızlı ve dikkatsiz araç kullanmış ve fren tedbirinde geç kalarak 4 m sert fren izine rağmen önündeki araca şiddetle arkadan çarpmıştır. Bu nedenle dava konusu kazanın meydana gelişinde sürücü [A.S.] % 75 oranında asli kusurludur.

Yolun yapımından sorumlu olduğu anlaşılan dava dışı Ö... şirketinin şantiye sorumlusu ise yolda gerekli işaretlemeleri yapmadığından ve sürücülerin yapım alanına gelmeden önce yolda çalışma olduğunu anlamalarını sağlamadığından olayda % 25 oranında tali kusurludur.

Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü ise kazanın meydana geldiği yol bölümünde çalışma yapan dava dışı Ö... şirketi çalışmaları sürerken yoldaki önlemlerin alınıp alınmadığı yönünden bir denetleme görevi olup olmadığı bakımından yapılan incelemede, davalı KGM tarafından yoldaki çalışma 04.09.2009 tarih ve 083888 no.lu sözleşme gereğince anahtar teslim olarak dava dışı Ö... şirketine verilmiş olduğundan ve davalı kurum sadece yolun şartnameye uygun şekilde yapılıp yapılmadığını denetleyeceğinden ve yolun yapımı sırasında trafik önlemlerinin alınıp uygulandığını denetleme görevi olmadığından davalı kuruma yüklenebilecek bir kusur oranı yoktur."

7. Yaptığı yargılama sonunda hizmet kusurundan doğan zararın idarece ihale edilen hizmeti görmekle yükümlü müteahhit ve taşeronların kusurlu davranışından kaynaklanması hâlinin idarenin sorumluluğunu ve mükellefiyetini ortadan kaldırmadığını kabul eden İdare Mahkemesi, kusur durumuna ilişkin ceza yargılaması sürecinde alınan raporları ve 31/1/2019 tarihli raporu dikkate alarak idarenin gerçekleşen kazada %25 oranında kusurlu olduğu sonucuna varmış; başvurucunun uğradığı maddi zarar yönünden 30/4/2019 tarihli hesap bilirkişisi raporunu gözeterek başvurucu lehine 16.757,86 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

8. Davalı tarafça karara karşı yapılan istinaf talebi Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.İdari Dava Dairesinin (Daire) 28/10/2020 tarihli kesin kararıyla kısmen kabul edilmiştir. Daire, kararında İdare Mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmını onamış; manevi tazminata ilişkin kısmını ise kaldırarak davacının manevi tazminat talebini reddetmiştir. Daire; karar gerekçesinde, davacıların sosyal ve ekonomik durumunu da dikkate alarak olay nedeniyle duydukları elem ve ızdırabın kısmen giderilmesini ifade edecek, idarenin hukuka aykırılığını ortaya koyacak ve hukuka aykırılığı özendirmeyecek bir miktarın belirlenmesi gerektiğini vurgularken vefat eden A.S.nin gerçekleşen kazada müterafik kusuru bulunması nedeniyle davacıya ödenecek manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye neden olacak nitelikte olduğundan hukuken gerekli ve kabul edilebilir olmadığını belirtmiştir.

9. Başvurucu, nihai hükmü 30/12/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 18/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu; oğlunun ölümüne neden olan trafik kazasında idarenin hizmet kusuru olduğu tespit edilmiş iken İdare Mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmının Daire tarafından kaldırılıp manevi tazminat taleplerinin gerekçesiz şekilde reddedilmesinin yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut olay süreci, insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat detaylı olarak aktarılmış; yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

12. Olayın niteliği ve formdaki iddialar doğrultusunda inceleme, yaşam hakkı kapsamında yapılmıştır.

13. Daire, olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğini tespit etse de ölenin annesi olması nedeniyle dolaylı mağdur sıfatı bulunan başvurucunun manevi tazminat talebini reddetmiştir. Bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkmadığı ve başvuruda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilebilirlik kriteri yönünden eksiklik bulunmadığı değerlendirilmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 82; Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, § 320).

16. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra -pozitif bir yükümlülük olarak- yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Ali Fındık ve diğerleri, B. No: 2018/15233, 18/5/2021, § 36). Yol güvenliği de dâhil olmak üzere birçok bağlamda ortaya çıkan yaşamı koruma yükümlülüğü, halka açık mekânlarda insanların güvenliğini sağlamak için düzenlemelerin hayata geçirilmesinin ve yasal çerçevenin etkili bir şekilde işletilmesinin sağlanmasını gerektirir (benzer değerlendirme içeren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı için bkz. Fatih Çakır ve Merve Nisa Çakır/Türkiye, B. No: 54558/11, 5/6/2018, §§ 40, 41).

17. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 326 ).

18. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük -istisnaları bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Ahmet Canpolat ve diğerleri, B. No: 2018/10959, 27/7/2022, § 70).

19. Bununla birlikte mağdurların başvurabilecekleri tazminat yollarının uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

20. Somut olayda başvurucu, oğlunun ölümü üzerine başlatılan ceza soruşturması sürecinde yol yapım hizmetinin kusurlu şekilde yerine getirildiğine ilişkin tespitler sonrasında ölümden kaynaklanan zararlarının tazmini için tam yargı davası açmıştır. Yapılan yargılamada A.S.nin ölümüyle neticelenen trafik kazasında yolun bakım, onarım ve temizliğinden sorumlu idarenin kusurlu olduğu alınan bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiş; ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesi tarafından da bilirkişi raporlarına dayanılarak hizmet kusurunun varlığı kabul edilmiştir. Başvurucunun iddiaları, oğlunun yaşamını yitirmesinde idarenin hizmet kusuru olduğu, bir başka ifadeyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği tespit edilmesine rağmen manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine ilişkindir.

21. İdare Mahkemesi, kazada idarenin hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle maddi ve manevi tazminata hükmetmişse de Daire yaptığı istinaf incelemesinde manevi tazminat talebini reddetmiştir. Daire, gerekçesinde idarenin olaydaki hizmet kusuruna ilişkin tespite karşı çıkmamasına rağmen vefat eden A.S.nin olayda müterafik kusuru bulunması nedeniyle davacıya ödenecek 10.000 TL'lik manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikte olduğunu belirtmiş ve İdare Mahkemesince hükmedilen manevi tazminatı kaldırmıştır. Daire bu kararında ayrıca davacının olay nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın kısmen giderilmesini ifade edecek, idarenin hukuka aykırılığını ortaya koyacak ve hukuka aykırılığı özendirmeyecek bir miktarın belirlenmesi gerektiğine de dikkat çekmiş ancak davacının manevi zararının tazminini sağlamak amacıyla uygun gördüğü bir miktara hükmetmemiştir.

22. Eldeki başvuru açısından başvurucunun oğlu A.S.nin vefat ettiği trafik kazasının meydana gelmesinde idarenin kusuru da gözetildiğinde başvurucunun yaşadıklarının etkisiyle manevi olarak yıpranmadığını söylemek somut olaya uygun düşmeyecektir. Buna karşın yargılama mercileri tarafından olayın meydana gelmesinde idarenin kusurlu olduğu tespit edilse de başvurucunun ölüm olayının dolaylı mağduru olduğu gözetilmeden manevi tazminat talebi reddedilmiştir.

23. Gerçekleşen ölüm olayında idarenin var olduğu kabul edilen kusuru açısından uygun giderim sağlanmayarak yaşam hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin uygulamada etkili bir şekilde işletilmediği sonucuna ulaşılmıştır (giderimin sağlanamaması meselesinin benzer şekilde değerlendirildiği karar için bkz. İlbeyi Kemaloğlu ve Meriye Kemaloğlu/Türkiye, B. No: 19986/06, 10/4/2012, §§ 42-47; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi bakımından adli açıdan verilmesi gereken cevapla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirmeleri için bkz. Cavit Tınarlıoğlu/Türkiye, B. No: 3648/04, §§ 110-126, Neriman Yonat, B. No: 2018/33554, 15/6/2021, § 106).

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesi çerçevesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

III. GİDERİM

25. Başvurucu, ihlalin tespiti ve Anayasa Mahkemesinin uygun göreceği tutarda maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Yeniden yapılacak yargılamada taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek yaşam hakkının ihlalinden doğan mağduriyetin ortadan kaldırabilmesi için ihlalin açıkça veya özü itibarıyla tespit edilmesi yanında kararın verildiği tarihte Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle ödenmesine karar verdiği tazminatlarla uyumlu olacak şekilde tazminata hükmedilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır (mağdur sıfatıyla ilgili benzer değerlendirme için bkz. Hasan Kılıç, B. No: 2018/22085, 27/1/2021, § 42).

27. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.İdari Dava Dairesine (E.2020/79, K.2020/2001) iletilmek üzere Zonguldak İdare Mahkemesine (E.2018/334, K.2019/813) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.