KARARLAR

AYM'nin 2021/32660 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2024 tarihli ve 2021/32660 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULMECİT YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/32660)

 

Karar Tarihi: 17/9/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucular

:

1. Abdulmecit YILDIRIM

 

 

2. Fatma DEMİRER

 

 

3. Sadiye UNUTUR

Başvurucular Vekili

:

Av. Türkan ASLAN AĞAÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; basın açıklamasının orantısız güç kullanılarak engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, kolluk güçlerinin müdahalesi sırasında meydana gelen yaralanmalar ve olaya ilişkin ceza soruşturmasının sonuçsuz kalması ve etkili olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/6/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Olayın Arka Planı

5. İzmir Valiliği (Valilik), 19/8/2019 tarihli ve 42965 sayılı yazısına göre, İçişleri Bakanlığının bazı belediye başkanlarını görevden uzaklaştırması nedeniyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından İzmir'in Konak ilçesinde basın açıklaması düzenleneceği bilgisi edinmiştir. Valilik; bu şekilde yapılacak bir basın açıklamasının toplumda gerginliğe neden olabileceğini, terör örgütü PKK'yı övücü nitelikte ve örgütü simgeleyen bayrak, pankart ve afişler kullanılarak terör örgütü propagandası yapılabileceğini, etkinliğin provokasyona açık olduğunu, bu nedenlerle kamu düzeni ve güvenliğinin bozulabileceğini değerlendirmiştir. Valilik; kamu düzeni ve güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. maddesi, 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (C) bendi gereğince il genelinde açık alandaki tüm etkinlikleri 19/8/2019 tarihinden itibaren on gün süre ile yasaklamıştır. Karar, aynı tarihte Valiliğin resmî internet sitesinden duyurulmuştur. Yasaklama kararının ilgili kısmış öyledir:

"İçişleri Bakanlığımız tarafından 19.08.2019 tarihinde yapılan basın açıklaması ile yürütülen adli ve idari soruşturmalar ile tespit edilmesi sonucunda, terör örgütleri ile iltisak-irtibatı olan, terör örgütlerine destek verdikleri yönünde tespit ve deliller bulunan ... Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanlarının görevden uzaklaştırıldığı duyurulmuştur.

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından, ...Belediye Başkanlarının görevden uzaklaştırılmaları ile ilgili sosyal medya üzerinden "İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Diyarbakır, Van ve Mardin Belediyelerinin kayyum yoluyla gasbına karşı bugün saat 16.00' da Konak Eski Sümerbank önünde bir basın açıklaması gerçekleştirecek" şeklinde çağrılar yapıldığı, konu ile ilgili.19 Ağustos 2019 Pazartesi günü saat 16.00'da. İlimiz Konak İlçesi Eski Sümerbank binası önünde basın açıklaması düzenleneceği öğrenilmiştir.

İlimizde böyle bir basın açıklamasının yapılması halinde toplumsal gerginliğe sebep olabileceği böyle bir süreçte hem provokasyona ve hem de ajitasyonu açık bu tür masum görünümlü ancak yasadışı örgüt bağlantılı eylemlerle toplumda geniş kitlelerin ve sağduyu sahibi vatansever insanların ayrıştırılmasına ve infialine yol açılacağı gibi kentimizin, asayişi huzur ve güvenliğinin açıkça ve olumsuz şekilde etkileneceği öngörüldüğü, yapılan bu toplanma çağrısı ile bir takım kanunsuz gösteri ve eylemlere zemin hazırlayabileceği, terör örgütü sözde lideri Abdullah Öcalan'a ait resim ile PKK terör örgütünü simgeleyen bez afiş ve flamalar , örgüt lehine pankart ve dövizlerin açılarak slogan atılabileceği, terör örgütünün propagandasının yapılabileceği, güvenlik güçlerimize taşlı sopalı saldırıların yapılabileceği, yapılmak istenilen basın açıklaması, eylem/etkinliklerin vatandaşları provoke edebileceği, vatandaşlar tarafından gösterilecek tepkiler nedeniyle telafisi mümkün olmayan olaylara neden olabileceği değerlendirildiğinden

İlimizde yaşanması muhtemel menfi olayların önüne geçilmesi olumsuz sonuçların ortaya çıkmaması, milli güvenliğin sağlanması, kamu düzeni ve güvenliğin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, temel hak ve özgürlükleri ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin ve genel asayişin korunması ile şiddet olaylarının ve yaygınlaşmasının önlenmesi ve yaşanabilecek her türlü olumsuz durumun önüne geçilmesi amacıyla ;

...

Farklı kesimler arasında çatışma çıkmasının Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyici provokatif eylemlerin önüne geçilebilmesi, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin nitelikleri, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi ve müessif olayların yaşanmaması amacıyla; ilimiz genelinde açık alanda gerçekleşebilecek yürüyüş, basın açıklaması, oturma eylemi, stand açma, çadır kurma, bildiri dağıtma, protesto vb. eylem ve etkinliklerin 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesi gereğince engellenmesi, ayrıca 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri yürüyüşleri Kanununun 17. maddesi gereğince belirtilen konuların devamı niteliğindeki her türlü eylem ve etkinliklerin İzmir il sınırları içerisinde (il merkezi, ilçeler ve jandarma sorumluluk bölgeleri dâhil) 19.08.2019 günü itibariyle on (10) gün süreyle Valiliğimizce yasaklanmıştır."

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

6. Aralarında başvurucuların da olduğu, İzmir Barosuna kayıtlı avukatlar22/8/2019 tarihinde İzmir Adliyesinin önünde Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine kayyım atanmasına ilişkin bir basın açıklaması yapmak istemiştir.

7. Başvurucuların beyanlarına göre yapmak istedikleri basın açıklamasına Valiliğin yasaklama kararı olduğu gerekçesiyle kolluk görevlileri usulüne uygun ikazda bulunmadan, hukuka aykırı şekilde müdahale etmiş ve katılımcıları gözaltına almıştır. Başvurucular; kolluk görevlilerinin katılımcılara yakın mesafeden biber gazı sıktığını, orantısız güç kullanarak yakalama işlemi yaptığını, gözaltı işlemi sırasında kendilerinin de aralarında olduğu katılımcıları yaka paça götürdüğünü ve çekip itmek suretiyle hırpaladığını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu Fatma Demirer; kolunun arkaya doğru kıvrılarak bekletildiğini, ardından gözaltı aracına bindirildiğini, başvurucu Abdülmecit Yıldırım ise yakın mesafeden gözüne biber gazı sıkıldığını belirtmiştir. Başvurucular, bireysel başvuru dosyasına ek olarak bir CD sunmuş iseler de Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda materyalin içeriğinde bir veri olmadığı anlaşılmıştır.

8. Kolluk görevlilerince düzenlenen 22/8/2019 tarihli Olay Tutanağı'na göre başvuruya konu olayların gelişimi şöyledir:

- İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ile İzmir Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) 22/8/2019 tarihinde İzmir Adliyesi C Blok girişi önünde Diyarbakır, Van ve Mardin Belediyelerine atanan kayyım ve yüzlerce kişinin gözaltına alınması ile ilgili hukuksuzluklara yönelik basın açıklaması yapacaklarına ve buna katılım sağlanmasına yönelik duyuru yapmıştır.

-İzmir Valiliği 19/8/2019 tarihli ve 42965 sayılı kararıyla İzmir genelinde on gün süre ile eylem ve etkinlikleri yasaklamış, yasakla ilgili duyuruları yapmıştır.

- Başvuruya konu etkinliğin düzenleneceği yönündeki çağrıların devam etmesi üzerine etkinliğin yapılacağı yerde kolluk görevlileri çevre güvenlik tedbirleri almıştır.

- İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili M.A., Valiliğin mevcut yasaklama kararının bulunması ve söz konusu yerin 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 22. maddesine göre toplantı için yasak olması nedeniyle kolluk görevlilerine Adliye binası girişinde yapılmak istenen basın açıklamasına izin verilmemesi talimatı vermiştir.

- Saat 12.20 sıralarında İzmir Adliyesi içinden cübbeleriyle birlikte toplu hâlde çıkan bir grup avukat, Adliye binasının C Blok giriş kapısı önünde toplanmış ve "Kayyum darbedir darbeye dur de! ÖHD İZMİR ŞUBESİ ÇHD İZMİR ŞUBESİ" yazılı pankart açmıştır.

- Polis; grubun sorumlusu olduğunu belirten E.A.ya eylemin Valiliğin kararıyla yasaklandığını, ayrıca eylem yapılacak alanın kamu hizmeti binası niteliği nedeniyle 2911 sayılı Kanun'a göre yasak yerlerden olduğunu açıklamıştır.

- Polis, dağılmaları gerektiğini gruba açıkladığı esnada O.İ.; grubu ve polisi kışkırtmaya, arbede çıkarmaya yönelik söylemlerde bulunması nedeniyle kolluk görevlilerince gruptan çıkarılmıştır. Başvurucu Abdülmecit Yıldırım, E.A, B.Ö ve E.G. başta olmak üzere gruptaki katılımcılar; polisleri itip çekerek O.İ.nin gruptan çıkarılmasına engel olmaya çalışmıştır.

- Kolluk görevlileri ses yükseltici cihazla gruba, grup dışına çıkarılan şahsın kendileriyle ilgili bir şahıs olmadığını ve sakin olmaları gerektiğini bildirmiştir. Grup; O.İ.nin basın mensubu olduğunu, polisin müdahale yetkisinin bulunmadığını belirterek basın açıklaması yapacaklarını ifade etmiştir.

- Emniyet Müdürü, yapılmak istenen eylemin kanuna aykırı olduğunu bildirdiği sırada E.A.nın basın açıklamasını okumaya başlaması üzerine Çevik Kuvvet personeli, grubu güvenlik çemberine almış ve ikazlara uymaması nedeniyle bedensel kuvvet kullanarak Adliye binası girişinden uzaklaştırmıştır. Müdahale esnasında cop, gaz ve tazyikli su gibi silahların kullanılmadığı belirtilmiştir. Müdahale esnasında grup "Faşizme Karşı Omuz Omuza!" şeklinde sloganlar atmıştır.

- İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) eyleme katılan kişilerin kimlik bilgilerinin ve sağlık durumlarının tespit edilmesi ile 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçundan ifadelerinin alınarak serbest bırakılması talimatı vermiştir. Bunun üzerine etkinliğe katılan, aralarında başvurucuların da olduğu yirmi beş avukat ile O.İ.nin kimlik bilgileri tespit edilmiştir. Tutanakta, müdahale esnasında katılımcılardan ve kolluk görevlilerinden kimsenin yaralanmadığı ifade edilmiştir.

9. Kolluk görevlilerinin düzenlediği 22/8/2019 tarihli Görüntü İnceleme ve Tespit Tutanağı'nda ayrıca şu tespitler yer almaktadır:

- Kolluk görevlisi, basın açıklaması yapacak olan Av. E.A.ya Valiliğin yasaklama kararı olduğunu ve karar hakkında mahkemeye müracaat edilebileceğini bildirmiştir. E.A.; Valiliğin etkinliği yasaklama yetkisinin olmadığını, Adliyenin kendilerinin de işyeri olduğunu, müdahale edilse dahi basın açıklaması yapacağını ifade etmiştir. Müzakere sırasında basın açıklamasına ilişkin metni okumaya başlaması üzerine polis, ilgili şahsa müdahale etmiştir. Katılımcılar kol kola girmek suretiyle müdahaleye engel olmaya çalışmıştır. Sorumlu Emniyet Müdürü tarafından eylemin kanuna aykırı olduğunun söylenmesi üzerine katılımcılar "Faşizme Karşı Omuz Omuza!" şeklinde slogan atmıştır.

- Sorumlu Emniyet Müdürü, kadın avukatların bulunduğu gruptan iki kişiye dağılıp dağılmayacaklarını sormuş; şahıslar dağılmayacaklarını belirtip arkadaşlarının bırakılmasını istemiştir. Anılan şahıslara yasaklama kararı bulunduğu ve toplanılan alanın yasak yerlerden olduğu bildirilmiştir. Katılımcı avukatlar, araca davet edilmeleri üzerine kendi rızaları ile emniyet birimlerine ait araca binmiştir.

10. Başvurucuların 22/8/2019 tarihinde alınan sağlık raporlarındaki tespitler şöyledir:

- Başvurucu Sadiye Unutur'un Sağlık Raporu: Muayene edilen kişi, kalkan darbesi sonucunda sağ ön kolunda morluk oluştuğundan şikâyet etmiştir. Şahsın sağ kol dış yüzeyinde 1x5 ve 1x6 cm'lik lineer seyirli, mor renkte iki ekimoz (travmaya bağlı olarak cilt altındaki kılcal damarların hasarına bağlı olarak kanın cilt altına sızması) olduğu tespit edilmiştir.

- Başvurucu Abdülmecit Yıldırım'ın Sağlık Raporu: Muayene edilen kişi; kolundan ve boynundan çekildiğinden, gözüne biber gazı sıkıldığından şikâyet etmiştir. Başvurucunun sol kol biceps (pazu, omuz ve dirsek arasındaki üst kolun önünde yer alan büyük kas) iç yüzde 3x5 cm'lik mor renkte ekimoz, sağ ön kol iç yüzde yan yana, noktasal şekilde, kırmızı renkte 5-6 ekimoz, sağ dirsek altı iç yüz ve sağ biceps tendonu (sinir) üzerinden lineer, kırmızı renkte ekimoz, sağ el üstünde 3 cm lineer laserasyon (vücutta dokuların yırtılmasıyla oluşan yara), çene sağ altında 1x5 ve 1x2 cm'lik kırmızı renkte ekimoz, sağ koltuk altında 1x5 cm laserasyan ile sağ gözde gaz maruziyetine bağlı sulanma ve hiperemi (kızarıklık) tespit edilmiştir.

- Başvurucu Fatma Demirer'in Sağlık Raporu: Yüz, kol ve ayaklarda ekimoz ve laserasyon saptanmıştır.

1. Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci

a. Başvurucu Fatma Demirer'in Müştekisi Olduğu 2019/105152 Soruşturma Numaralı Dosyaya İlişkin Süreç

11. İnsan Hakları Derneği (Dernek) üyelerinin talebi üzerine 30/9/2019 tarihinde, başvuruya konu müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullandığı iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına Dernek mensupları adına, ihbar eden sıfatıyla suç duyurularında bulunulmuştur. Bu kapsamda başvurucu Fatma Demirer, Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan hakkının hukuka aykırı şekilde engellendiğine, gözaltı sırasında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığına dair şikâyetlerinin Derneğin takip etmesini istemesi üzerine Derneğin İzmir Şubesi Sekreteri A.Ç., anılan başvurucu adına 30/9/2019 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. 2019/105152, 2019/105310, 2019/106004 ve 2019/106162 numaralara kaydedilen soruşturmalar 2019/105152 soruşturma numaralı dosyada birleştirilmiştir.

12. Cumhuriyet Başsavcılığı 18/11/2019 tarihinde, müştekilerin ve olayla ilgili görgüsü olanların beyanlarının alınmasına, yaralandığını iddia edenlerin sağlık raporlarının aldırılmasına, olaya ilişkin görüntü kayıtlarının temin edilip incelenerek tutanağa bağlanmasına ve sorumlu kolluk görevlilerinin kimlik ve adres bilgileri ile olayla ilgili kolluk nezdindeki tüm belge ve bilgilerin gönderilmesine ilişkin müzekkere yazmıştır. Emniyet Müdürlüğü; kolluk görevlilerince kaydedilen görüntüler dışında bir kaydın bulunmadığını, müştekilerin beyanda bulunmadıklarını belirterek Görüntü Çözümleme Tutanağı'nı, Valiliğin yasaklama kararını, kolluk görevlilerinin görevlendirme yazısını ve olaya ilişkin soruşturma evrakını yazı ekinde göndermiştir.

13. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/12/2019 tarihinde müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkında kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle kasten yaralama ve görevi kötüye kullanma suçlarından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararda; Valiliğin yasaklama kararı bulunduğu, mevcut görüntü kaydına göre polisin zor kullanma yetkisini aşarak üzerilerine atılı suçları gerçekleştirdiklerine dair herhangi bir bulguya rastlanmadığı, müştekiler hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet ve görevli kamu görevlisine direnme suçlarından soruşturma yürütüldüğü belirtilerek suçun yasal unsurlarının oluşmadığı değerlendirilmiştir.

14. Başvurucu Fatma Demirer'in vekilinin 13/1/2020 tarihinde anılan karara yaptığı itirazı İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği 5/2/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir. Karar anılan başvurucuya 2/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

b. Tüm Başvurucuların Müşteki Olarak Yer Aldığı 2020/16562 Soruşturma Numaralı Dosyaya İlişkin Süreç

15. Başvurucuların da aralarında olduğu dört kişi 24/2/2020 tarihinde, kendilerine müdahale eden İzmir Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesinin amir ve memurları hakkında işkence, görevi kötüye kullanma, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ile toplantı ve gösteri yürüyüşünü engelleme suçları ile resen tespit edilecek sair suçlardan soruşturma başlatılması talebiyle Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Ayrıca diğer katılımcılardan on yedi kişi, 5/2/2020 ve 24/2/2020 tarihli üç ayrı şikâyet dilekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Şikâyetler 2020/16562 numaralı soruşturma dosyasında birleştirilmiştir. Başvurucular, gerçekleştirmek istedikleri basın açıklamasına kolluk görevlilerinin hukuka aykırı olarak ve herhangi bir ikazda bulunmadan müdahale ettiklerini, kendilerini darbederek gözaltına aldıklarını, 5-6 saat alıkonulduklarını, haklarında sağlık raporu alındıktan sonra serbest bırakıldıklarını, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının meşru bir gerekçe olmaksızın engellendiğini belirterek soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığınca bizzat yapılmasını ve olaya tanık olan avukatların (isimlerini bildirerek) dinlenilmesini talep etmiştir. Şikâyet dilekçesine, başvurucular Fatma Demirer ve Abdülmecit Yıldırım'a ait sağlık raporları eklenmiştir.

16. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/2/2020 ve 4/3/2020 tarihlerinde Emniyet Müdürlüğünden, yukarıda yazılı müzekkere içeriğiile aynı yönde (bkz. § 12) soruşturma işlemlerinin yapılması ile bilgi ve belge talebinde bulunmuştur. Emniyet Müdürlüğünün cevap yazısı ve ekli belgelerin aynı nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

17. Cumhuriyet Başsavcılığı 10/02/2021 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda, başvurucu Fatma Demirer'in aynı olayla ilgili şikâyetine ilişkin olarak daha önce kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği ve mevcut dosyada yeni delilin bulunmadığı belirtilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı diğer başvurucular ve şikâyetçiler yönünden ise karar gerekçesinde; idarenin yasaklama kararına rağmen etkinliğin düzenlenmesi üzerine polisin 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 16. maddesinden kaynaklanan zor kullanma yetkisine başvurduğunu, şikâyetçilerde hafif derecede yaralanma meydana gelmiş ise de zor kullanmanın kasten aşılarak yaralanma fiilinin meydana geldiğine dair herhangi bir delil elde edilemediğini, suçun yasal unsurlarının oluşmadığını ve polisin mevzuata uygun davrandığını değerlendirmiştir. Anılan karar gerekçelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Şikayetçiler ... ve Fatma Demirer’in İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesine verdikleri dilekçeleri ile, aynı olay ile ilgili şikayetlerini bildirmeleri üzerine, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesinin Cumhuriyet Başsavcılığımıza suç duyurusuna bulunması, üzerine, aynı olay ile ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2019/105152 soruşturma sayılı evrakı ile soruşturma yapılıp, yapılan soruşturma sonunda, 13.12.2019 tarih ve 2019/66989 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, verilen karara şikayetçi Fatma Demirer tarafından yapılan itiraz üzerine, itirazı inceleyen İzmir 3.Sulh Ceza Hakimliğinin 05.02.2020 tarih ve 2020/283 D.İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği, kararın 05.02.2020 tarihinde kesinleştiği,

Aynı olay ile ilgili olarakCumhuriyet Başsavcılığımızın 2019/105152 soruşturma sayılı evrakı ile soruşturma yapılıp13.12.2019 tarih ve 2019/66989 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verildiği, yeni bir delilde elde edilemediğinden,aynı eylem nedeniyle CMK’nun 223/7. maddesi gereğince yeniden KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

...

Her ne kadar avukat olan şikayetçiler, ... Abdulmecit Yıldırım, Sadiye Unutur... tarafından kolluk görevlileri tarafından darp edildikleri, hakarete uğradıkları ve tehdit edildikleri , kolluk görevlilerinin görevlerini kötüye kullandıkları iddia edilmiş ise de, yukarıdaki ayrıntılı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere güvenlik kuvvetlerinin İl Mülki Amirliğinin19/08/2019 tarihli 44965 sayılı 10 gün süre ile İzmir İl Merkezi , İlçeler ve Jandarma Sorumluluk bölgeleri dahil 2911 Sayılı Kanunun 17. Maddesi gereğince her türlü eylem ve etkinliklerin İzmir İl Sınırları içerisinde 10 gün süre ile yasaklanmasına dair yerel ve ulusal basında ilan edilen ve ilgili baro ile ilgili derneklere tebliğ edilen kararın uygulanmasına dair gereğini yaptıkları, yasaklama kararına aykırı davrananlara yönelik olarak da PVSK'nın 16. maddesinden kaynaklanan zor kullanma yetkilerini kullandıkları, her ne kadar zor kullanma yetkisi sırasında müştekiler hafif derecede yaralanmış iseler de,zor kullanma yetkisinin kasten aşarak yaralanma fiilinin meydana geldiğine dair herhangi bir delil elde edilemediği, dolayısıyla kolluk görevlilerinin yasal mevzuata uygun davrandıkları, atılı suçların yasal unsurlarının oluşmadığı,

...

Atılı suçtan dolayı belirtilen nedenlerle kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA... karar verildi."

18. Başvurucuların anılan karara yaptığı itirazı İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 16/3/2021 tarihinde kesin olarak reddetmiştir. Hâkimlik kararında itiraza konu edilen kararın dayandığı gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.

2. Başvurucular Hakkında Kamu Davası Açılmasına İlişkin Süreç

19. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/4/2021 tarihinde, Valiliğin yasaklama kararına ve kolluk görevlilerinin uyarılarına rağmen basın açıklaması yapmakta ısrar etmeleri nedeniyle 2911 sayılı Kanun'un 32. maddesine muhalefet ettikleri temelinde aralarında başvurucuların da olduğu yirmi altı kişi hakkında kamu davası açmıştır.

20. İzmir Asliye Ceza Mahkemesi 11/2/2022 tarihinde sanıklar hakkında isnat edilen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Görüntü kaydının esas alındığı karar gerekçesinde; kolluk görevlilerinin katılımcıların dağılmaları gerektiği hususunda usulüne uygun ihtarda bulunmadığı belirtilmiş ve dağılmaları için yeterli süre verilmeden katılımcıların yakalanarak karakola götürüldüğü vurgulanmıştır. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Olay tarihinde sanıkların grup halinde adliye önünde basın açıklaması yapması şeklinde girişimleri üzerine kolluk görevlileri tarafından sanıkların uyarıldığı eylemlerine son verilmelerinin istendiği adliye önünden dağılmaları ihtarında bulundukları buna rağmen sanıkların dağılmadığı iddiası ile2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu 32.maddesikamu davası açılmış, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu 32.maddesi kanuna aykırı toplantı gösteri yürüyüşüne katılanların ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etme eylemini suç olarak düzenlemiş olup, sanıkların soruşturma ve kovuşturma aşamasında toplandıkları sırada olay yerine kolluk görevlilerinin müdahalede bulundukları, usulüne uygun ihtar ve makul sürenin beklenmediğine dair beyanları, olay tutanağı ve dosya içerisinde bulunan görüntü kayıtları incelendiğinde sanıkların kolluk görevlileri tarafından uyarıldıktan sonra usulüne uygun dağılmaları konularında uyarıda bulunulmadığı, makul sürenin beklenilmediği, buna rağmen sanıkların kolluk görevlilerine dair delil elde edilemediği, kolluk görevlileri tarafından sanıkların araçlara bindirilip karakola götürüldükleri bu haliyle sanıkların eyleminin sanıkların eyleminin atılı suçun şartlarını oluşturmadığı anlaşılmakla CMK'nun 223/2-a.maddesi gereğince sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."

21. Anılan karara karşı Cumhuriyet Başsavcılığı 14/2/2022 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2/11/2023 tarihinde beraat kararına yönelik istinaf başvurusunu temyiz yolu açık olmak üzere reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kolluk Görevlilerinin Güç Kullanımına İlişkin Olarak

22. Anayasa Mahkemesi Özlem Kır (B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-27) kararında; 2559 sayılı Kanun’un "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesine, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Kanunun hükmü ve amirin emri" kenar başlıklı 24. maddesine, 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasına, 5237 sayılı Kanun'un "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmına yer vermiştir.

23. Anayasa Mahkemesi Ali Ulvi Atunelli (B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 25-27) ve Özlem Kır (aynı kararda bkz. §§ 28-30) kararlarında 30/12/1982 tarihli ve 17914 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği’nin 25. maddesinin ilgili kısmına, İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge'nin 10. ve 12. maddelerinin ilgili kısmına, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 26/6/2013 ve 22/7/2013 tarihlerinde çıkarılan iki ayrı genelgeyle daha ayrıntılı hâle getirilen, Emniyet Genel Müdürlüğünün Aralık 2008 tarihinde hazırladığı Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı'nın ilgili kısmına yer vermiştir.

2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına İlişkin Olarak

24. 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi şöyledir:

"İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.

Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir."

25. 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi şöyledir:

"Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir."

26. 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesi şöyledir:

" (…) ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz (İptal ibare [Genel yollar]: Anayasa Mahkemesinin 10/9/2020 tarihli ve E.: 2020/12, K.: 2020/46 sayılı kararı ile.)(…).

Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."

27. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"

...

e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,

...

i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19 uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır."

28. 2911 sayılı Kanun'un 24. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

B. Uluslararası Hukuk

1. Kolluk Görevlilerinin Güç Kullanımına İlişkin Olarak

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ilgili maddeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konuya ilişkin içtihatları Erdal Sarıkaya ([GK], B. No: 2017/37237, 17/3/2021, §§ 58-62) ve Ali Ulvi Atunelli (aynı kararda bkz. §§ 29-45) kararında yer almaktadır.

30. Anayasa Mahkemesinin Ali Rıza Özer ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 47-51) ve Özlem Kır (aynı kararda bkz. §§ 31-35) kararlarında göz yaşartıcı gaz kullanımı ile ilgili uluslararası belgeler ve AİHM'in göz yaşartıcı gaz kullanılması konusunda dikkate aldığı ilkeler yer almıştır.

31. AİHM devlet görevlileri tarafından güç kullanılması nedenine bağlı olarak yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasını incelediği bir başvuruda Sözleşme'nin 2. maddesinin sadece kasıtlı öldürmeleri korumadığını, bunun yanı sıra gerekli olmayan güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olaylarının da anılan koruma kapsamında kaldığını vurgulamıştır (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 148). AİHM, Sözleşme'de kullanılan gücün "kesinlikle gerekli olması" ifadesine dikkat çekerek yapacağı incelemede Sözleşme'nin 8., 9., 10. ve 11. maddelerinde bu testi "Demokratik Toplumda Gereklilik" başlığı altında uyguladığından daha katı bir orantılılık değerlendirmesine gideceğini de belirtmektedir (aynı kararda bkz. § 149).

2. Etkili Soruşturma Yapma Yükümlülüğüne İlişkin Olarak

32. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

33. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

3. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına İlişkin Olarak

34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının yer aldığı kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 25-30; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, §§ 28-37.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 17/9/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Fatma Demirer'in İddiaları Yönünden

36. Başvurucu; yapmak istedikleri basın açıklamasının genel yasak olduğu gerekçesiyle hukuka aykırı olarak engellendiğini, kolluk güçlerinin müdahale ve gözaltına alma sırasında orantısız güç kullandığını, bu yöndeki şikâyetleri hakkında etkili bir soruşturma yapılmadan sonuca ulaşıldığını belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

39. Somut olayda başvurucunun talebi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş ve soruşturma makamı 30/12/2019 tarihinde, kolluk görevlileri hakkında isnat edilen eylemlere ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara itirazı üzerine İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliği 5/2/2020 tarihinde talebi kesin olarak reddetmiştir. Karar başvurucuya 2/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir (bkz. §§ 13, 14).

40. Başvurucu, aynı olayla ilgili olarak 24/2/2020 tarihinde ikinci kez suç duyurusunda bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı 10/2/2021 tarihinde aynı olayla ilgili olarak dosyada yeni bir delilin bulunmaması değerlendirmesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karara yapılan itiraz 16/3/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir (bkz. § 17).

41. Bu itibarla başvurucunun ikinci kez suç duyurusunun yargısal yolları canlandırmaya yönelik olduğu kabul edilmelidir. 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük'ün hükümleri daha önce tamamlanmış olan bir sürece yönelik yeni bir başvuru hakkı imkânı tanımamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Turhan Kanaoğlu, B. No: 2016/11436, 21/3/2019, § 25). Başvurucunun nihai kararı öğrendiği 2/6/2020 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 29/6/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur'un İhlal İddiaları

1. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

43. Başvurucular;

- İzmir Barosuna bağlı avukatlar olarak Adliye önünde, bazı belediyelere kayyım atanmasına ilişkin yapmak istedikleri basın açıklamasının kolluk görevlilerince genel yasak olduğu gerekçesiyle engellendiğini,

- Polisin usulüne uygun uyarıda bulunmadan ve aşırı güç kullanmak suretiyle müdahalede bulunduğunu,

- Polisin katılımcılara yakın mesafeden biber gazı sıktığını ve katılımcıları tartaklayarak yaka paça gözaltına aldığını, ayrıca başvurucu Abdülmecit Yıldırım'ın gözüne yakın mesafen biber gazı sıkıldığını ve itilip çekilmek suretiyle gözaltına alındığını, başvurucu Sadiye Unutur'un zor kullanılarak gözaltına alınmasından kaynaklı vücudunda yaralanmaların meydana geldiğini,

- Cumhuriyet Başsavcılığının etkin bir soruşturma yürütmeden, sadece kolluk görevlilerince çekilen kamera kaydına ve bu kişilerce düzenlenen görüntü inceleme tespitine ve tutanaklarına dayandığını, başkaca hiçbir araştırma yapmadığını, dosya kapsamında sunulan sağlık raporlarının gözetilmediğini, görgü tanıklarının araştırılmadığını, tanıklarının dinlenilmediğini, soruşturma işlemlerinin bağımsız merci olan Cumhuriyet Başsavcılığınca bizzat yürütülmeden sonlandırıldığını, dolayısıyla tarafsız ve bağımsız bir soruşturma yapılmadığını,

- Basın açıklamasına henüz başlamamışken hukuka aykırı şekilde orantısız güç kullanıldığını, darbedilmelerinin onur kırıcı ve aşağılayıcı nitelikte olduğunu ve etkin bir soruşturma yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

44. Bakanlık görüşünde, kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan yararlanabilmesi için iddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı ile muamelenin asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerektiğine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin geçmiş tarihli kararları hatırlatılmıştır. Ceza soruşturmasının amacının -ceza kararıyla sonuçlandırma- kesin sonuç elde etme değil uygun araçları kullanma yükümlülüğü olduğunu belirten Bakanlık, başvurucuların olaydan yaklaşık altı ay sonra Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduklarını vurgulamıştır. Ayrıca Bakanlık; polislerin başvurucuları darbettikleri iddiasıyla polisler hakkında kamu davası açmayı gerektirir kanıt ve emare elde edilemediğine, idarece yasaklanan toplantının sona erdirilmesine ilişkin olarak polisin ihtarda bulunmasına rağmen topluluğun dağılmadığına ve bunun üzerine sınırlar dâhilinde zor kullanma yetkisini kullandığına dair kovuşturmaya yer olmadığı kararında yer alan tespitlerin de gözetilerek başvurucuların kötü muamele yasağının ihlaline dair şikâyetlerinin değerlendirilmesinin uygun olacağını belirtmiştir.

45. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, olayın gerçekleşme şeklinin başvuru formunda anlatıldığı gibi olduğunu, Bakanlığın görüşünde açıkladığı olay ayrıntılarının gerçeği yansıtmadığını belirterek başvuru formunda yazılan hususları yinelemiştir.

b. Değerlendirme

46. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

47. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

49. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

" Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

50. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken; devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

51. Anayasa Mahkemesi Cemil Danışman (B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44) kararında, devlet görevlilerince güç kullanılmasına bağlı olarak ileri sürülen hak ihlali iddialarını devletin negatif yükümlülüğü bağlamında ele alacağını belirtmiş ve bu yükümlülüğün hem kasıtlı hem de kasıtlı olmayan eylemleri içerdiğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda başvurucuların şikâyetlerine konu eylem bir devlet görevlisinden kaynaklandığı için kural olarak devletin negatif yükümlülüğü kapsamında bir hak ihlali olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ayrıca başvurucuların kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek etkili soruşturma yapılmadığı iddiası da bulunduğundan pozitif yükümlülükler kapsamında etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından da bir değerlendirme yapılmalıdır (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, § 45).

 (1) İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (a) Genel İlkeler

52. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin genel ilkeler için Akın Can (B. No: 2016/13469, 10/6/2020, §§ 39-45) kararı ile Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin (aynı kararda bkz. §§ 46-53) kararlarına bakılabilir.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Başvurucular; çalışma yerleri olan Adliyenin önünde gerçekleştirmeyi planladıkları basın açıklamasına, polisin gereksiz ve orantısız güç kullanarak müdahale etmesi ile yakalama işlemi sırasında hukuka aykırı güç kullanmasından yakınmaktadır. Ayrıca başvurucu Abdülmecit Yıldırım, yakın mesafeden kullanılan gazdan yaralandığını belirterek göz yaşartıcı gazın kullanım şeklinden de şikâyetçi olmuştur.

54. Başvurucular; yaralanmalarına ilişkin bu iddialarını, aynı gün kolluk görevlilerince soruşturma işlemleri kapsamında götürüldükleri hastane tarafından haklarında düzenlenen adli raporla da desteklemiştir (bkz. § 10).

55. Başvurucuların olay tarihinde, yapmak istedikleri basın açıklamasına katıldıkları ve kolluk görevlilerince güç kullanılarak gerçekleştirilen müdahale sırasında yaralandıkları iddiasının Cumhuriyet Başsavcılığınca da kabul edildiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinden anlaşılmaktadır (bkz. § 17). Söz konusu kararda, başvurucuların iddiaları dışında başkaca bir şekilde yaralandıkları yönünde yargısal bir değerlendirme yapılmamıştır. Kolluk kuvvetinin kullandığı gücün zor kullanma yetkisi kapsamında olduğunun belirtildiği kararda Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların mevcut yaralanmalarının kasten gerçekleştirilmediğinin kabulü ile soruşturmayı sonlandırmıştır. Bu nedenle söz konusu kamusal müdahaleye ilişkin olarak kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerinin bulunup bulunmadığı, söz konusu yetkinin kullanımının gerekli olup olmadığı ve zor kullanmadaki şiddetin orantılı olup olmadığı hususlarında bir değerlendirme yapılacaktır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren karar için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 52, 53; Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, 54).

56. Toplumsal olaylar karşısında kamu gücünü kullanan kolluk görevlilerinin nasıl davranacağı ve hangi şartlarda toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunabileceği yasal birtakım güvencelere bağlanmış durumdadır. Ayrıca kolluk görevlilerinin zor kullanmaları gerektiğinde nasıl ve ne şekilde hareket etmeleri gerektiği hususunda belli bir prosedür belirleyen yasal kurallar da mevcuttur (bkz. § 23). Anılan mevzuat uyarınca somut olayda kolluk görevlilerinin başvurucuların da aralarında bulunduğu katılımcılara karşı güç kullanma eyleminin kanuni bir dayanağının olmadığı söylenemeyecektir. Başka bir ifadeyle kolluk gücünün kanunla öngörülen bir zor kullanma yetkisinin olduğu açıktır.

57. Somut olayda kolluk görevlileri, Valiliğin yasaklama kararı bulunduğu ve toplanılan alanın Kanun’un 22. maddesine göre -kamu hizmetine tahsis edilen- yasak yerlerden olduğu gerekçesiyle müdahalede bulunmuştur. Anılan müdahale basın açıklaması yapılmaya başlanması ile birlikte eş zamanlı olarak gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar, polis tarafından çembere alınarak Adliyeden uzaklaştırılmış; akabinde 2911 sayılı Kanun'a aykırı eylemlerde bulundukları gerekçesiyle haklarında soruşturma işlemi yapılması için yakalanmıştır.

58. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güç kullanımının meşru hedefe ulaşmak için kaçınılmaz ve orantılı olması zorunludur. Bu doğrultuda kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı zorunlu hâle gelmedikçe fiziksel güce başvurmak kötü muamele yasağını ihlal edecektir (benzer nitelikte değerlendirmeler için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 52)

59. Kolluk görevlilerince düzenlenen Görüntü İnceleme Tutanağı'na göre avukat olan katılımcılar, haklarında yapılacak soruşturma işlemi için davet edilmeleri üzerine kendi rızalarıyla emniyet aracına binmişlerdir (bkz. § 9). Buna göre başvurucuların yakalama işlemi sırasında kolluk görevlilerine herhangi bir direnç göstermedikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucuların Adliye önünde gerçekleştirmek istedikleri basın açıklaması esnasında barışçıl olmayan herhangi bir tutum içinde olduklarına ya da -beraat hükmüne konu olan suçlama haricinde- suç işlediklerine dair soruşturma evrakına yansıyan bir tespit de bulunmamaktadır.

60. Her ne kadar Abdülmecit Yıldırım ve diğer katılımcıların grup içinden bir kişinin polis tarafından alınmasına engel olmak amacıyla kolluk görevlilerini itip ve çektikleri tutanak altına alınmış ise de kolluk güçlerince bu esnada başvuruculara güç kullanıldığına ve güç kullanımının gerekliliğine ilişkin herhangi bir tespit ve açıklamada bulunulmamıştır. Aksine kolluk görevlileri, grup içinden alınan kişinin basın açıklaması amacıyla olay yerinde bulunan katılımcılardan biri olmadığını katılımcılara ses yükseltici cihaz ile bildirerek tepkileri yatıştırmaya çalışmıştır.

61. Öte yandan kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı'nda gaz kullanılmadığı belirtilmiş ise de başvurucu Abdülmecit Yıldırım'ın sağlık raporunda "gaz maruziyetine bağlı sulanma ve gözlerde hiperemi" şeklindeki tespit ile raporlarda yer alan diğer bulgular gözetildiğinde başvurucuların iddialarını makul delillerle destekledikleri anlaşılmıştır (bkz. § 10).

62. Başvurucuların yaralanmasına neden olacak nitelikte zor kullanma yetkisinin gerekli olduğu ve güç kullanımının orantılı şekilde kullanıldığı idari makamlarca ortaya konulmalıdır. Ancak somut olayda başvurucuların yaralanmasına neden olacak nitelikte zor kullanma yetkisinin gerekliliği ve başvurucuların hangi davranışlarının bu yetkinin kullanımını zorunlu kıldığı hususunda açıklama yapılmamıştır. Başvurucuların kolluğa karşı aktif bir direnme gerçekleştirdiklerine yönelik bir tespit bulunmayan kararda, sadece suçun kanuni unsurlarının bulunmadığının belirtilmesiyle yetinilmiştir (bkz. § 17).

63. Soruşturma dosyasında yer alan bilgi ve belgelere göre başvurucuların kendi davranışlarından dolayı fiziksel güce başvurulduğunu kabul etmenin mümkün olmaması karşısında, güç kullanılmasının kaçınılmaz hâle geldiğinin kamu makamlarınca kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre kolluk görevlileri tarafından başvuruculara karşı kullanılan gücün gerekli olduğu söylenemeyecektir. Gerekli olmadığı anlaşılan zor kullanımın orantılığı hususunda ise daha ileri bir değerlendirme yapılmasına gerek duyulmamıştır.

64. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin eyleminin hangi boyuta ulaştığı incelenmelidir (işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile bunların kapsamlarına ilişkin açıklamalar için bkz. Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §§ 22-24; Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 39-43;Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91). Somut olayda başvuruculara uygulanan şiddetin düzeyi, şekli ve eylem nedeniyle başvurucularda meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması hususları birlikte dikkate alındığında eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele şeklinde nitelendirilmesi uygun görülmüştür.

65. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

 (2) İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (a) Genel İlkeler

66. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin genel ilkeler için Akın Can (aynı kararda bkz. §§ 56-62) ile Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin (aynı kararda bkz. §§ 61-64) kararlarına bakılabilir.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

67. Başvurucular, kolluk görevlilerinin gereksiz ve orantısız güç kullanımı nedeniyle yaralandıklarını ileri sürmüş; aynı gün aldıkları sağlık raporlarını Başsavcılığa sunarak yaralanmalarından sorumlu olan kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Bu durumda başvurucuların kolluk görevlilerinin güç kullanımı neticesinde yaralandıkları hususunda savunulabilir iddialarının olduğu anlaşıldığından Başsavcılığın etkili soruşturma yükümlülüğünün başladığı kabul edilmiştir. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı, müştekilerin suç duyurusu üzerine derhâl adli soruşturmayı başlatmıştır.

68. Cumhuriyet Başsavcılığı; kolluk görevlilerinin Valiliğin yasaklama kararına aykırı davrananlara yönelik olarak kanundan kaynaklanan zor kullanma yetkilerini kullandığını kabul etmiştir. Ayrıca başvurucularda meydana gelen yaralanmaların kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini kasten aşması sonucu meydana geldiğine dair yeterli delil elde edilmemesi nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir.

69. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele vakasıyla ilgili bir ceza soruşturmasında olayı aydınlatma kapasitesine sahip önemli birtakım delillerin toplanmaması bile tek başına, ulaşılan neticenin tutarlılığına gölge düşürebilir. Kötü muamele yasağının gerektirdiği soruşturma yükümlülüğü, olayın gerçekleşme koşullarının belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yükümlülük, mağdurların soruşturma işlemlerine ilişkin her türlü talebinin karşılanmasını gerektirmese de soruşturmanın seyrini etkileyecek ve maddi gerçeğin açığa çıkmasına yardımcı olacak mahiyetteki iddialarının araştırılmasını lüzumlu kılmaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri, B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 109). Diğer yandan soruşturma makamlarınca ulaşılan sonuçların delillerin nesnel analizine dayanması ve soruşturmanın etkili yürütüldüğü hususunda tereddüt oluşmaması adalete olan inancın sarsılmaması bakımından da zorunludur.

70. Cumhuriyet Başsavcılığının olayın aydınlatılmasına ve başvurucuların yaralanmasına neden olan ilgili kolluk görevlisi ya da görevlilerinin tespiti yönünde yaptığı tek girişimin kolluğa yazdığı müzekkerelerle sınırlı kaldığı görülmektedir. Başvurucuların şikâyet dilekçesinde, olayın aydınlatılması için araştırma yapılmasına ve tanık dinlenilmesine ilişkin taleplerinin neden yerine getirilmediği konusunda bir açıklamada bulunulmamıştır.

71. Somut olayda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar; başvurucuların yaralanmalarının kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini kasten aşmaları sonucu meydana geldiğine dair yeterli delil olmadığı, dolayısıyla suçun kanuni unsurunun bulunmadığı gerekçesiyle verilmiştir. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin kararında Anayasa Mahkemesi negatif yükümlülük ihlali kapsamında yaptığı incelemede kamu görevlilerinin kastından bağımsız olarak inceleme yaptığını belirterek kamu otoritelerince kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu hususunun ilgili yargı makamlarınca yeterli bir gerekçeyle açıklanması önem arz ettiği vurgulamıştır (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, § 67). Nitekim genel olarak olayın anlatılmasının yanı sıra başvurucular açısından da kendilerine karşı kullanılan gücün gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamındaki usul yükümlülüğünün bir gereğidir. Ancak kovuşturmasızlık kararında başvuruculara karşı kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığı hususunda gerekçe ihtiva eden bir açıklamaya yer verilmediği, sadece suçun unsurlarının oluşmadığının belirtilmesiyle yetinildiği görülmektedir (bkz. § 17). Bu açıdan da soruşturmanın etkili biçimde yürütüldüğü söylenemeyecektir.

72. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

73. Başvurucular; basın açıklaması yapmalarına izin verilmeden ve usulüne uygun ihtarda bulunulmadan kolluk güçlerinin hukuka aykırı ve orantısız müdahalesine maruz kaldıklarını ve sorumlu olan kolluk görevlileri hakkındaki suç duyurusunun etkisiz bir soruşturma nedeniyle sonuçsuz kaldığını belirterek adil yargılanma hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

74. Bakanlık görüşünde; 2911 sayılı Kanun'un "bildirim verilmesi", "yasak yerler", "Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri" ve "Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması" kenar başlıklı maddeleri ile 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendine ilişkin mevzuata yer vermiştir. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklı kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabileceklerine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını vurgulamıştır. Ayrıca Bakanlık, başvuru konusu eyleme yapılan müdahale sırasında polisin toplanmanın yasal olmadığı ve dağılmalarına ilişkin defaatle ihtarına rağmen katılımcıların dağılmamakta ısrar ettiği ve bunun üzerine polisin zor kullanma yetkilerini aşmadan topluluğu dağıttığı sonucuna varılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın başvurucuların ihlal iddialarının değerlendirilmesinde dikkate alınmasının uygun olacağını ifade etmiştir.

75. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, olayın gerçekleşme şeklinin başvuru formunda anlatıldığı gibi olduğunu, Bakanlığın görüşünde açıkladığı olay ayrıntılarının gerçeği yansıtmadığını belirterek başvuru formunda yazılan hususları yinelemiştir.

b. Değerlendirme

76. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

77. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu bağlamda başvurucuların yapmak istediği bir basın açıklamasına kolluk görevlilerince hukuka aykırı ve orantısız şekilde müdahale edildiğine, sorumlular hakkında şikâyete yönelik etkili bir soruşturma yapılmadığına ilişkin iddialarının bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

78. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Müdahalenin Varlığı

79. Başvurucuların katılmış olduğu bir gösteri sırasında kolluk görevlileri tarafından güç kullanılması sonucu basın açıklamasının engellenmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.

 (2) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

80. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

81. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (a)Kanunilik

82. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile 2911 sayılı Kanun'un 17. ve 23. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (b)Meşru Amaç

83. Başvuruculara gösteri sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (c) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

84. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar arasında yer alan “başka yollar” ibaresiyle her türlü ifade aracının anayasal güvence altında olduğu kabul edilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43; Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri [GK], B. No: 2018/14884, 27/10/2021, § 80; Wıkımedıa Foundatıon Inc. ve diğerleri [GK], B. No: 2017/22355, 26/12/2019, § 66).

85. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğüyle de yakından bağlantılı olup bu özgürlükle birlikte demokratik toplum düzeninin en önemli parçalarından birini oluşturmakta ve bireylerin belli bir konudaki düşüncelerini ifade etmelerine ve bunları kamuoyuyla paylaşıp karar vericiler üzerinde etki yaratmak için bir araya gelebilmelerine imkân tanımaktadır. Bu hak, tıpkı ifade özgürlüğünde olduğu gibi toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirlerin yanı sıra toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek, hatta şok edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da kullanılabilir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 10; Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 56; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 42).

86. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda da kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Ancak idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B.No: 2015/10676, 26/12/2018,§ 47). Bu doğrultuda somut olayda kolluk görevlilerinin müdahalesinin gerekçesi olarak ileri sürülen hususlar ile gerçekleştirilmek istenen basın açıklamasına daha fazla müsamaha göstermesinin mümkün olup olmadığı tartışılmalı, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.

87. Kamu otoritelerinin kanuni yetkilerini, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasını engelleyecek biçimde kullanması ya da kanuni düzenlemelerle getirilen şekil şartlarının bireylere aşırı külfet yüklemesi hâlinde sınırlamanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı bir uygulama olmayacağı aşikârdır.

88. Anayasa Mahkemesi birçok kararında; toplantı hakkının amacının şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğunu ve bireylere barışçıl yöntemlerle mevcut düzene itiraz eden, değiştirilmesi savunulan siyasi fikirleri yasal yollarla ifade edebilmesi imkânı sunulması gerektiğini açıklamıştır (birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 80; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 54).

89. Nitekim anılan hakkın kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı bireyi koruması gerektiğini belirten Anayasa Mahkemesi, içtihatlarında istikrarlı bir biçimde, kamu gücünü kullanan organların kanunları -toplantı hakkının kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak derecede- katı yorumlayarak mevzuatta öngörülen usullere tam olarak uyulmadığını ileri sürmelerinin tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmayacağını açıklamıştır (birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Diğer bir anlatımla salt mevzuatta belirlenen usule uygun tertip edilmeyen toplantı ve gösteri yürüyüşünün varlığı, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini haklılaştırmaz; dolayısıyla müdahale için yeterli kabul edilemez (başka bazı bağlamlarda benzer değerlendirmeler için bkz. Dilan Ögüz Canan, §§41, 42; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 48).

90. Somut olayda İzmir Valiliği; İl Emniyet Müdürlüğünden gelen istihbari bilgi doğrultusunda, bazı büyükşehir belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmalarını protesto etmek amacıyla yapılan her türlü etkinliğin on günlük süre boyunca il genelinde yasaklanmasına karar vermiştir. Valilik, yasaklama kararına gerekçe olarak terör örgütüne müzahir basın yayın organları ve sosyal medya platformlarında, bazı belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmalarına tepki göstermek amacıyla toplanma çağrısı yapıldığı ve terör örgütüne müzahir kitlenin bu eylem ve etkinlikler esnasında kaos yaratmaya çalışarak kamu düzeninin bozulmasına sebep olacağı istihbari bilgisine dayanmıştır (bkz. § 5). Valiliğin yasaklama kararının ve toplanılan alanın yasak yerlerden olmasının başvuruya konu basın açıklamasının engellenmesine dayanak gerekçeler olduğu anlaşılmıştır.

91. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin geçmiş ve yakın dönemdeki kararlarında önemle hatırlattığı bir diğer husus ise barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereği olduğudur. Nitekim aksi yöndeki müdahalenin kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanımına neden olabileceği de vurgulanmıştır (birçok karar arasından Dilan Ögüz Canan, § 38; Osman Erbil, § 54; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, § 54 Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; Öner Yakasız ve diğerleri, B. No: 2015/9430, 20/3/2019, § 48; Sevinç Hocaoğulları, § 43).

92. İdarenin göstermesi gereken hoşgörü sınırsız olmamakla birlikte toplantının günlük hayata verdiği rahatsızlığın boyutuna göre belirlenmelidir. Bu çerçevede katılımcıların fikirlerini ifade edebilmeleri için gereken süre kadar olması da gözetilmelidir. Nitekim katılımcıların basın açıklamasına konu mesajlarını verdikten sonra da dağılmamakta ısrar etmeleri durumunda kolluğun -kademeli ve orantılı şekilde- müdahale yetkisi doğacağında tereddüt bulunmamaktadır.

93. Öte yandan yargısal faaliyetlerin gerçekleştirildiği adliye binalarının güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal ve fiilî önlemlerin alınması, kamusal hizmetin yavaşlamasına veya aksamasına neden olabilecek eylemlerde bulunulması hâlinde toplantıya müdahale edilebilir. Bununla birlikte kamusal mekânlarda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin kategorik olarak yasak olduğunun kabulü ile basın açıklamasının engellenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline yol açabilir.

94. Dosya kapsamındaki Olay ve Görüntü İnceleme Tutanaklarına göre söz konusu basın açıklamasının Adliyenin güvenliğine ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturduğu, bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme mevcut değildir.

95. Anayasa Mahkemesi, güvenlik bölgesi uygulamasına ilişkin verdiği Osman Erbil kararında, kamusal mekânların güvenliğini sağlama amacını gerçekleştirmek için her somut olay açısından zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade etmiştir. Bu bağlamda kamu otoritelerinin şeklî bir yaklaşım ile yalnızca mesafe sınırını gözeterek bir toplantının yasaya aykırı olarak nitelendirmeleri bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan müdahaleyi tek başına haklılaştıramaz. Müdahalenin haklı gerekçelere dayanması gerekir (Osman Erbil, § 66; Kamuran Karaca, B. No: 2015/8762, 6/2/2019, § 64).

96. Öte yandan somut olayda basın açıklamasının şiddet veya şiddete teşvik yahut demokratik düzenin şiddet kullanılarak yıkılmasını amaçladığı ileri sürülmediği gibi bu husus iddia konusu da yapılmamıştır. Ayrıca katılanların kamu düzeninin korunması için müdahale etmeye zorlayabilecek nitelikte herhangi bir taşkınlık yaptığı da tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların da yer aldığı ve avukatlardan oluşan bir grubun, bazı belediye başkanlıklarına kayyım atanmasının hukuka aykırı bir işlem olduğu iddiasına yönelik basın açıklamasını kendilerinin de kamusal görev icra ettikleri Adliyenin önünde yapmak istemeleri, demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır.

97. Buna mukabil somut olayda -yaklaşık 25 kişi- katılımcıların sayısının az olması, kamu düzeni açısından herhangi bir tehlike arz ettiğinin ileri sürülmemesi ve müdahaleyi gerektirecek şiddet içeren eylemlerde bulunmamış olmaları, kolluk güçlerince gözetilmemiştir. Bununla birlikte somut olayda basın açıklamasının kamu düzenine ilişkin gerçek bir kaygıya neden olduğu ortaya konulmadan ve derhâl müdahale edilmesini gerektirecek makul hiçbir sebep ortaya konulmadan gruba müdahale edildiği, dolayısıyla anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik hiçbir tolerans gösterilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan gerek dosya kapsamındaki tutanaklar gerekse derece mahkemesinin gerekçeli kararı gözetildiğinde, kolluk görevlilerinin müdahale öncesi katılımcılara usulüne uygun bir şekilde ihtarda da bulunmadıkları anlaşılmıştır (usule uygun ihtar için bkz. Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 51).

98. Sonuç olarak başvuruya konu olayda, kamu düzeninin bozulabileceğine dair açık ve yakın bir tehlikenin veya tehdidin varlığını ortaya koyacak somut olgular açıklanmamış, yasaklama kararı verilmesine dayanak gösterilen güvenlik riskleri ortaya konulmamış, katılımcıların anılan haktan tam anlamıyla yararlanabilmeleri için alınması mümkün önlemlerin bulunup bulunmadığı değerlendirilmemiş, otomatik olarak müdahale yoluna gidilmiştir. Ayrıca başvuruya konu olayda alınabilecek her tür tedbire rağmen mevcut olduğu iddia edilen tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı ikna edici biçimde gösterilmemiştir.

99. Başvuruya yansıyan tüm olgular dikkate alındığında somut olayın koşullarında barışçıl nitelikteki bir basın açıklaması yapılmasına hoşgörü gösterilmemesi ve kamuoyuna iletilmek istenen mesaj için belirli bir süre tanınmadan derhâl müdahale edilmesi haklı görülmemiştir. Bu doğrultuda kamu güvenliği ve düzeni bakımından tehdit oluşturmayan basın açıklamasına katılan başvurucuların fikirlerini ifade etmesine yetecek derecede müsamaha gösterilmeden gerçekleştirilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

100. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu müdahale nedeniyle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

101. Başvurucular; ihlalin tespiti, hak ihlalini gerçekleştirenler hakkında kamu davası açılması ile her biri için ayrı ayrı olmak üzere 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

102. Başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur yönünden kolluk görevlilerinin güç kullanımının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

103. Başvuruda tespit edilen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

104. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur'a taleple bağlı kalınarak 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucu Fatma Demirer'in insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur'un insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B.1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (S.2020/16562, K.2021/10781) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur'a taleple bağlı kalınarak net 50.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucular Abdulmecit Yıldırım ve Sadiye Unutur'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

A. Maddi Olay ve Çoğunluğun Görüşü

1. İzmir Valiliği (Valilik), İçişleri Bakanlığının bazı belediye başkanlarını görevden uzaklaştırması nedeniyle İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından İzmir'in Konak ilçesinde basın açıklaması düzenleneceği bilgisi edinmiştir. Valilik; bu şekilde yapılacak bir basın açıklamasının vatandaşları provoke edebileceğini, vatandaşlar tarafından gösterilecek tepkiler nedeniyle toplumda gerginliğe neden olabileceğini, terör örgütü PKK'yı övücü nitelikte ve örgütü simgeleyen bayrak, pankart ve afişler kullanılarak terör örgütü propagandası yapılabileceğini, etkinliğin provokasyona açık olduğunu, bu nedenlerle kamu düzeni ve güvenliğinin bozulabileceğini değerlendirmiştir. Valilik; kamu düzeni ve güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla il genelinde açık alandaki tüm etkinlikleri 19/8/2019 tarihinden itibaren on gün süre ile yasaklamıştır.

2. Valilik tarafından duyurulan yasaklama kararına rağmen İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ile İzmir Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) 22/8/2019 tarihinde İzmir Adliyesi C Blok girişi önünde ‘’Diyarbakır, Van ve Mardin Belediyelerine atanan kayyım ve yüzlerce kişinin gözaltına alınması ile ilgili hukuksuzluklara’’ yönelik basın açıklaması yapacaklarına ve buna katılım sağlanmasına yönelik duyuru yapmıştır.

3. Saat 12.20 sıralarında İzmir Adliyesi içinden cübbeleriyle birlikte toplu hâlde çıkan bir grup avukat, adliye binasının C Blok giriş kapısı önünde toplanmış ve "Kayyum darbedir darbeye dur de! ÖHD İZMİR ŞUBESİ ÇHD İZMİR ŞUBESİ" yazılı pankart açmıştır.

4. Polis; grubun sorumlusu olduğunu belirten E.A.'ya eylemin Valiliğin kararıyla yasaklandığını, ayrıca eylem yapılacak alanın kamu hizmeti binası niteliği nedeniyle 2911 sayılı Kanun'a göre yasak yerlerden olduğunu açıklamıştır.

5. Emniyet Müdürünün, yapılmak istenen eylemin kanuna aykırı olduğunu bildirdiği sırada E.A.'nın basın açıklamasını okumaya başlaması üzerine çevik kuvvet personeli, grubu güvenlik çemberine almış ve ikazlara uymaması nedeniyle bedensel kuvvet kullanarak adliye binası girişinden uzaklaştırmıştır. Müdahale sırasında başvurucular basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmıştır.

6. Başvurucular, müdahale sırasında kolluğun güç kullanması ve bu olaya yönelik şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının; barışçıl nitelikteki toplantının dağıtılması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

7. Mahkememiz çoğunluğu, kolluk görevlileri tarafından başvuruculara müdahale edildiği ve müdahale eden kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmanın etkili ve yeterli olmadığı gerekçesiyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının hem maddi hem de usul boyutunun; toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

B. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

8. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu,

Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 81).

9. Anayasa'nın 17. maddesi bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güç kullanımının meşru hedefe ulaşmak için kaçınılmaz ve orantılı olması zorunludur. Bu nedenle, söz konusu kamusal müdahaleye ilişkin olarak kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerinin bulunup bulunmadığı, söz konusu yetkinin kullanımının gerekli olup olmadığı ve zor kullanmadaki şiddetin orantılı olup olmadığı hususlarında bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren karar için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 52, 53).

10. Somut olayda başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık 25 avukat Adliye binasının C Blok giriş kapısı önünde toplanmış ve "Kayyum darbedir darbeye dur de! ÖHD İZMİR ŞUBESİ ÇHD İZMİR ŞUBESİ" yazılı pankart açmıştır. Polis; grubun sorumlusu olduğunu belirten E.A.'ya eylemin Valiliğin kararıyla yasaklandığını, ayrıca eylem yapılacak alanın kamu hizmeti binası niteliği nedeniyle 2911 sayılı Kanun'a göre yasak yerlerden olduğunu açıklamıştır. Emniyet Müdürünün, yapılmak istenen eylemin kanuna aykırı olduğunu bildirdiği sırada E.A.'nın basın açıklamasını okumaya başlaması üzerine çevik kuvvet personeli, grubu güvenlik çemberine almış ve ikazlara uymaması nedeniyle bedensel kuvvet kullanarak adliye binası girişinden uzaklaştırmıştır. Dolayısıyla, başvurucuların insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye konu yaralama iddialarının polisin basın açıklaması yapılmasına engel olma işlemi esnasında meydana gelen olaylarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

11. Öncelikle kolluk görevlilerinin yasak bir dönemde ve yasak bir alanda düzenlenen toplantıyı önlemek amacıyla zor kullanma yetkisi bulunduğuna ilişkin bir tereddüt bulunmamaktadır. Kolluğun söz konusu yetkiyi kullanmasının iki sebebi bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki, Valilik tarafından on gün süreyle alınan yasaklama kararı, ikincisi ise toplantının yasak alan niteliğinde olan adliye önünde yapılmasıdır.

12. Valilik tarafından alınan yasaklama kararı ile toplantının muhtevası göz önüne alındığında, kamu düzeninin bozulması ihtimaline ilişkin endişenin yersiz olmadığı anlaşılmaktadır. Toplantıda yapılması planlanan basın açıklamasının; vatandaşları provoke edebileceği ve oluşması muhtemel tepkiler nedeniyle toplumda gerginliğe neden olabileceği göz önüne alındığında kolluk görevlilerinin müdahalesinin gereksiz olduğu söylenemez.

13. Öte yandan toplantının adliye önünde yapılmasının da müdahalenin gerekliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Adliyeler, hem kamusal alan hem de yargı hizmetinin ifa edildiği yerlerdir. Yargı hizmetinin sağlıklı yürütülmesi, adliye düzenin korunması ve yargılamada görevli personelin can güvenliğinin sağlanması amacıyla adliye önünde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Toplantının avukatlar tarafından yapılmak istenmesi de yasak alan gerçeğini değiştirmemektedir. Bu itibarla yargılama hizmetinin sağlıklı yürütülmesine engel olabileceği göz önüne alındığında kolluk görevlilerinin müdahalesinin bu yönüyle de gereksiz olduğu söylenemez.

14. Somut olayda kolluk görevlilerinin öncelikle grubun sorumlusu olduğu belirtilen kişiye hem yasak dönemde hem yasak alanda toplantı yaptıklarını bildirdikleri, arbede çıkarmaya yönelik tavır sergileyen O.İ'yi gruptan çıkarırken diğer katılımcılara durumu ses yükseltici cihazla izah ettikleri, tüm uyarılara rağmen bildirinin okunması üzerine zorunlu olarak müdahalede bulundukları anlaşılmıştır.

15. Kolluk görevlileri tarafından yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.

16. Başvurucu Abdülmecit Yıldırım'ın, O.İ'nin gruptan çıkarılmasına engel olmaya çalıştığı sırada ve bildirinin okunmaya başladığı zaman grubun adliye önünden uzaklaştırıldığı esnada; başvurucu Sadiye Unutur'un ise grubun adliye önünden uzaklaştırıldığı esnada yaralandığı anlaşılmaktadır. Alınan sağlık raporlarında da tespit edilen yaralanmaların belirtilen durumların gerçekleştiği esnada vuku bulan arbededen kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

17. Bu itibarla başvurucularının yasak dönemde ve yasak alanda tüm uyarılara rağmen bildiri okuma eylemi nedeniyle kendi tutumlarından dolayı kolluk görevlilerinin fiziksel gücüne maruz kalmalarının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunu ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.

18. Diğer yandan, başvurucuların yaralanmasına sebep olan kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilip edilmediğinin de tespit edilmesi gerekmektedir. Başvurucular açısından kendilerine karşı kullanılan gücün gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamındaki usul yükümlülüğünün bir gereğidir.

19. Somut olayda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar; kolluk görevlileri tarafından yasaklama kararına aykırı davrananlara yönelik kanundan kaynaklanan zor kullanma yetkilerinin kullanıldığı, başvurucuların yaralanmalarının kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini kasten aşmaları sonucu meydana geldiğine dair yeterli delil olmadığı, dolayısıyla suçun kanuni unsurunun bulunmadığı gerekçesiyle verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı incelendiğinde kamu otoritelerince kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu hususunun ilgili yargı makamlarınca yeterli bir gerekçeyle açıklandığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

20. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edilmediği kanaatine varıldığından, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmak mümkün olmamıştır.

C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

21. Anayasa Mahkemesi, kamusal mekânların güvenliğini sağlama amacını gerçekleştirmek için müdahalenin her somut olay açısından zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi ve haklı gerekçelere dayanması gerektiğini ifade etmiştir (Osman Erbil, § 66; Kamuran Karaca, B. No: 2015/8762, 6/2/2019, § 64).

22. Yukarıda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başlık altında açıklandığı üzere (§§ 11-14) somut olayda düzenlenen toplantının muhtevası ve toplanma yeri göz önüne alındığında müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve haklı gerekçelere dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.

23. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatine varıldığından, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmak mümkün olmamıştır.

Üye

Muhterem İNCE

Üye

Yılmaz AKÇİL