TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NURHAYAT ALTUN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/28395) |
|
Karar Tarihi: 11/7/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 3/12/2024 - 32741 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Yüksel GÜNARSLAN |
Başvurucu |
: |
Nurhayat ALTUN |
Vekilleri |
: |
Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR |
|
|
Av. Serdar ÇELEBİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama koruma tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yapılan itirazların geç değerlendirilmesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/6/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen bir soruşturma kapsamında PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Tunceli Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir. Hâkimlik 17/11/2016 tarihli kararıyla başvurucunun isnat edilen suçtan tutuklanmasına karar vermiştir.
6. Başsavcılık başvurucunun tutuklama kararına konu olan suçtan cezalandırılması istemiyle 27/4/2017 tarihinde iddianame düzenlemiştir.
7. Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianamenin kabulüne karar vermiş ve kovuşturma evresi başlamıştır.
8. Başvurucu 31/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunarak diğer iddialarının yanı sıra tutuklamanın hukuki olmadığını ve makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
9. Mahkeme 18/3/2019 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Başvurucu, bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
10. Anayasa Mahkemesi 2017/24981 numaralı başvurunun Ahmet Kubilay Tezcan (B. No: 2014/3473, 25/1/2018) ve Ç.Ö. ([GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018) kararlarına atfen kabul edilemez olduğuna 18/11/2019 tarihinde karar vermiştir.
11. Bölge Adliye Mahkemesi, Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan yürütülen soruşturma dosyası incelendikten sonra tüm delillerin değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.
12. Bozma sonrası yargılama sürecinde çeşitli tarihlerde yapılan tutukluluk incelemeleri sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği görülmüştür.
13. Mahkeme son olarak 9/6/2021 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Başvurucunun anılan karara itirazı, Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18/6/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
15. Başvurucu, anılan kararın 23/6/2021 tarihinde tebliğ edildiğini belirterek 28/6/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Mahkeme 20/12/2021 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına, ayrıca hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
17. Mahkûmiyet hükmü istinaf ve temyiz kanun yolu incelemelerinden geçerek5/10/2022 tarihinde kesinleşmiştir.
18. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
20. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
d) Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
2. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 28/9/2015 tarihli ve E.2014/22510, K.2015/13907 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında da dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulu da aranmayacaktır. Bu çerçevede ... sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a,d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin ve makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat istemine konu olan dayanak dosyadaki iddianame, davacıya (sanığa) ait tutuklama kararları, tutuklama inceleme tutanakları, davacı (sanık) ile ilgili tutanak ve belgeler getirtilip davacının taleplerinin incelenmesi gerektiğinin düşünülmemesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesinden sonra sanığın tazminat talebinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi ... [kanuna aykırıdır.]"
25. Aynı Dairenin 29/2/2016 tarihli ve E.2015/2851, K.2016/3143 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle ... tarihinde tutuklanan ve dosyaya fotokopisi sunulan ve dosya içerisine alınan bir kısım kararlara göre tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının manevi tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianameler başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerin eksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve ... somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi ... [kanuna aykırıdır.]"
26. Aynı Dairenin 15/3/2021 tarihli ve E.2020/1451, K.2021/2558 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklamanın ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi davacının beraat etmesi koşulunun da aranmayacağı..."
B. Uluslararası Hukuk
27. İlgili uluslararası hukuk için bkz. A.A. [GK], B. No: 2017/34502, 21/10/2021, §§ 33-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 11/7/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller bulunmamasına rağmen hakkında gerekçesiz bir kararla tutuklama tedbiri uygulandığını, delilleri karartma tehlikesi ile kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını ve adli kontrolün neden yetersiz kalacağının kararda açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
30. Somut olayda ileri sürülen tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucunun başka bir bireysel başvuruda bulunduğu ve şikâyet hakkında -2017/24981 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden- İkinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksun olma nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği (bkz. §§ 8, 10) tespit edildiğinden bu başvurunun bu iddia yönünden mükerrer olduğu anlaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Devamına İlişkin Kararlara Yapılan İtirazların Geç Değerlendirildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yaptığı itirazlarına kısa süre içinde cevap verilmediğini beyan ederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık, bu konuda görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucunun şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu vardır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucunun yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).
34. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa'ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021 § 24).
35. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma, delil toplama görev ve yükümlülüğü yoktur. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir. Başvurucunun bu yükümlülüklere uymaması amaları hâlinde şikâyetlerini temellendiremediği için başvurusu açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz kişilerin bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, §§ 25, 26).
36. Somut olayda başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yaptığı itirazlarına kısa süre içinde cevap verilmediğini soyut ve genel bir biçimde ileri sürmüştür. Soruşturma belgelerinden anlaşıldığı kadarıyla başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin çok sayıda karar verildiği görülmüştür ancak başvurucu, hangi itiraz veya itirazlarının geç değerlendirildiğine dair somut bir açıklamada bulunmamıştır. Başvuru formunda şikâyete konu itiraz değerlendirme süreçlerinin hangileri olduğunu, bunların ne kadar sürdüğünü ve bu sürelerin neden somut olay çerçevesinde uzun olarak kabul edilmesi gerektiğini de açıklamamıştır.
37. Başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiş; dolayısıyla ileri sürdüğü iddiaları temellendirememiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin kararların tedbirin devamını zorunlu kılan gerekçeler ortaya konulmadan keyfî olarak verilmesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, anılan şikâyetle ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddeleri uyarınca açılması gereken bir tazminat davası açılmadığından söz konusu iddia bakımından olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ileri sürülmüştür. Ayrıca ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında hukuka aykırı tutuklama tedbirinden kaynaklanan hak ihlalinin tazminat davası yoluyla giderilemeyeceğini ve bu nedenle 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen başvuru yolunun tüketilmesinin gerekli olmadığını iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
43. Somut olayda başvurucunun iddialarının özünün tutukluluğun makul süreyi aştığına yönelik olduğu anlaşıldığından şikâyetlerin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
44. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ise dava sonuçlanmış olsun (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§ 45-50) ya da olmasın (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır.
45. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Abdullah Akyüz ([GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015) ve Halas Aslan (B. No: 2014/4994, 16/2/2017) kararlarında tüketilmesi gereken başvuru yollarının her şeyden önce ulaşılabilir olması gerektiğini ve mevzuatta bu yollara yer verilmesinin tek başına yeterli olmadığını tespit etmiştir. Anılan kararlarda, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için 5271 sayılı Kanun'da öngörülen dava açma süresinin geçtiği durumlarda, bu tazminat yolunun ulaşılabilir olmadığı ve tüketilmesinin gerekmediği sonucuna ulaşmıştır (Abdullah Akyüz, §§ 45-50; Halas Aslan, §§ 47-50). Anayasa Mahkemesi Abdullah Akyüz kararında ayrıca belirtilen sonuca ulaşırken tazminat talebinde bulunmak için 5271 sayılı Kanun'da öngörülen sürenin (bkz. § 23) geçmesinde başvurucuya izafe edilebilecek herhangi bir kusurun olmamasını da gözönünde bulundurmuştur (Abdullah Akyüz, § 49).
46. Dolayısıyla benzer nitelikteki başvurular yönünden bireysel başvurunun inceleme tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun'da öngörülen sürenin (bkz. § 23) geçip geçmediğine bağlı olarak farklı sonuçlara ulaşılması mümkündür. Bu kapsamda tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûmiyetine karar verilmiş başvuruculardan bireysel başvurusu belirtilen süre içinde incelenenler hakkında başvuru yollarının tüketilmediği, bireysel başvurusu bu süreler geçtikten sonra incelenenler hakkında 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davasının ulaşılabilir olmadığı, dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolu bulunmadığı kabul edilmektedir (Halas Aslan, § 49). Bu içtihat farklılığı, benzer durumdaki başvurucular arasında kendilerinden kaynaklanmayan ve bireysel başvurulara konu edilen yargısal süreçlerin dışında gelişen nedenlerle farklı kararlar verilmesine neden olmaktadır.
47. Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru usulünün yürürlüğe girmesinden kısa bir süre sonra verilen Abdullah Akyüz kararı ile ortaya konan içtihat, kararın verildiği tarih (2/7/2015) itibarıyla benzer şikâyetlerle bireysel başvuruda bulunmuş kişilerin kendilerinden kaynaklanmayan ve öngöremeyecekleri mağduriyetlerle karşılaşmaları ihtimalinin ortadan kaldırılması bakımından oldukça önemli bir fayda sağlamıştır. Bu içtihat özellikle Abdullah Akyüz kararının yayımlandığı tarihten önce Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular yönünden hukuki belirlilik ve öngörülebilirliğin sağlanmasına katkıda bulunmuştur.
48. Bununla birlikte söz konusu kararın verildiği tarihten bu yana Anayasa Mahkemesi birçok kararında tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır(Erkam Abdurrahman Ak, §§ 48-62; İrfan Gerçek, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, § 26; Musa Kartal, B. No: 2020/26513, 20/6/2023, § 18). Dolayısıyla Abdullah Akyüz kararının yayımlandığı tarihten sonra bireysel başvuruda bulunan benzer durumdaki başvurucular yönünden 5271 sayılı Kanun'da düzenlenen tazminat davası yoluna başvurulması için ceza davasının sonuçlanmasının şart olmadığı yönündeki Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadının öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Abdullah Akyüz kararında ortaya konulan ve sonraki pek çok karar ile takip edilen içtihadın bireysel başvurunun ikincil niteliği ile uygun hâle getirilmesinde fayda bulunmaktadır.
49. Bu kapsamda tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinde, başvurucu tahliye edilmiş veya ilk derece mahkemesince başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş ise bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla 5271 sayılı Kanun'da öngörülen dava süresinin geçip geçmediği dikkate alınmaksızın aynı Kanun'da düzenlenen ve etkili bir hukuk yolu olan tazminat davası yolunun tüketilip tüketilmediği belirlenmelidir. Söz konusu yolun tüketilmediğinin tespiti hâlinde ise başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi bireysel başvurunun ikincil niteliğinin gereğidir.
50. Somut olayda bireysel başvurunun inceleme tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun'da öngörülen dava açma süresinin geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak mahkûmiyet hükmüyle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilen başvurucu -Abdullah Akyüz kararının yayımlanmasından önceki dönemde benzer şikâyetlerle bireysel başvuruda bulunan başvuruculardan farklı olarak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat talebinde bulanabilmek için hükmün kesinleşmesinin gerekli olmadığını, bu yolun ulaşılabilir ve etkili bir hukuk yolu olduğunu öngörebilecek durumdadır.
51. Dahası başvurucu, aynı ceza yargılaması sürecine ilişkin olarak yaptığı 31/5/2017 tarihli bireysel başvuru kapsamında -diğer iddialarının yanı sıra- tutukluluğun makul süreyi aştığı yönündeki şikâyetini de ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, Ahmet Kubilay Tezcan kararına atfen 2017/24981 numaralı başvurunun kabul edilemez olduğuna 18/11/2019 tarihinde karar vermiştir. Ahmet Kubilay Tezcan kararında Anayasa Mahkemesi, mahkûmiyet ile birlikte tutukluluğun devamına karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı yönündeki iddiasının 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebileceğini ve tutukluluğun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde başvurucu lehine tazminata hükmedilebileceğini kabul etmiştir. Bu karara göre söz konusu tazminat davası yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmamaktadır (Ahmet Kubilay Tezcan, § 18).
52. Anayasa Mahkemesi aynı ceza yargılaması sürecine ilişkin olarak verdiği 18/11/2019 tarihli kararıyla başvurucunun tutuklamanın makul süreyi aştığı yönündeki şikâyetini ileri sürebileceği ulaşılabilir ve etkili nitelikteki tazminat davası yolunu açık bir şekilde göstermiştir. Başvurucunun buna rağmen tazminat davası yolunu tüketmeden benzer şikâyetlerle bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla somut olayda, başvurucunun tutukluluk süresinden kaynaklanan mağduriyetinin giderilmesi amacıyla başvurabileceği tazminat davası yolunu tüketme hususunda gerekli özeni gösterdiği ve inceleme tarihi itibarıyla tazminat talebinde bulunmak için 5271 sayılı Kanun'da öngörülen sürenin geçmesinde sorumluluğunun bulunmadığı söylenemez.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
54. Başvurucu; anayasal toplantı hakkını kullanması, basın açıklamalarına ve cenaze törenlerine katılması nedeniyle tutuklandığını beyan ederek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Somut olayda ileri sürülen iddialara ilişkin olarak başvurucu tarafından başka bir bireysel başvuruda bulunulduğu ve anılan şikâyetler hakkında -2017/24981 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden- İkinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu iddia yönünden mükerrer olduğu anlaşılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,
2. Tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yapılan itirazların geç değerlendirilmesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.