TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİLGÜN SEYDANLIOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/1069)

 

Karar Tarihi: 19/11/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucular

:

1.Nilgün SEYDANLIOĞLU

 

 

2. Eyüp Berk SEYDANLIOĞLU

 

 

3. Mehmet Burak SEYDANLIOĞLU

 

 

4. Mahmut SEYDANLIOĞLU

Vekilleri

:

Av. Fatma Aliye VAN HET HOF

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Birinci başvurucu 2011 yılı Mayıs ayından itibaren immünize edilmiş Rh uygunsuzluğu (kan uygunsuzluğu) tanısıyla Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı T.N'nin kontrolü altındadır. İkinci çocuğuna gebe olan başvurucunun olası kan uygunsuzluğunun belirlenmesi amacıyla 5/9/2011 tarihinde Hekim tarafından birinci başvurucudan amniyotik sıvı alınarak Özel D. Laboratuvarına (D. Laboratuvarı) gönderilmiştir.

3. Laboratuvar tetkikleri sonucunda düzenlenen 15/9/2012 tarihli raporda ikinci başvurucunun kan grubunun B Rh (-) olduğu, birinci ve ikinci başvurucular arasında kan uygunsuzluğu bulunmadığı Dr. T.N.ye bildirildiğinden gebelik sürecinde ayrıca bir tedavi uygulanmayarak gebeliğin doğal sürecinde tamamlanması planlanmıştır. Nitekim 23/1/2012 tarihinde doğum sancıları başlayan birinci başvurucu, Özel T. Üniversitesi Hastanesine (T. Hastanesi) yatırılarak ertesi gün Dr. T.N.nin kontrolünde sezaryen doğum yapmıştır.

4. Doğumun akabinde T. Hastanesince ikinci başvurucunun kan grubunun B Rh (-) olduğuna ilişkin kart düzenlenmiştir. 25/01/2012 tarihinde T. Hastanesinde yapılan kontrollerde ikinci başvurucunun neonatal bilirubin (yeni doğan sarılığı) değerinin 11.4 mg/dl olduğu (fototerapi sınırı 11.5 mg/dl) belirlenerek bir gece fototerapi yapılması önerilmiştir. Bu öneriyi kabul etmeyen başvurucular, tedavi ret tutanağını imzalayarak sonraki gün kontrole gelmek üzere uyarı ve önerilerle taburcu edilmiştir.

5. Başvurucular 26/1/2012 tarihinde Özel M. Hastanesine müracaat etmiş, ikinci başvurucudaki sarılık değerinin 20.0 mg/dl olduğunun belirlenmesi üzerine yoğun fototerapiye başlanmıştır. Anılan tedavinin sonucunda sarılık değerlerinin normal sınırlara gerilediğinin belirlenmesi üzerine tedavisine son verilen ikinci başvurucu, kontrol önerisiyle 28/1/2012 tarihinde taburcu edilmiştir. İkinci başvurucunun 7/2/2012 tarihinde Gazi Üniversitesi Hastanesinde yapılan kontrollerinde hemoglobin düzeyinin (kan değerinin) düşük olduğunun belirlenmesi üzerine kan tahlili yapılmış ve kan grubunun B Rh (+) olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu sürecin ardından geç tanı almış Rh uygunsuzluğu teşhisi konan ikinci başvurucunun büyüme sürecinde konuşma ve dile ait gelişimsel bozukluklar, sağ elde kavramada zayıflık, yutma disfonksiyonu, katı gıdaları yutamama gibi sorunlar meydana gelmiş olup tedavileri devam etmektedir.

6. Başvurucular 31/12/2013 tarihinde Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) Dr. T.N., T. Hastanesi ve D. Laboratuvarı aleyhine dava açmış; dava dilekçesinde, birinci başvurucudaki kan uygunsuzluğu bilinmesine rağmen ikinci başvurucunun kan grubunun hatalı olarak belirlenmesi sonucunda ciddi sağlık sorunları ile karşılaştıklarını, ayrıca birinci başvurucuya doğum sonrasında rhogam uyuşmazlık iğnesi yapılmaması sebebiyle bundan sonra sağlıklı çocuk doğurma şansının kalmadığını belirterek hepsi için toplam 351.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

7. Mahkemece Adli Tıp Kurumu (ATK) 2. İhtisas Dairesinden rapor alınmıştır. 28/11/2014 tarihli raporda özetle davalı Dr. T.N.nin uygulamalarının tıp kurallarına uygun olması nedeniyle kendisine kusur izafe edilemeyeceği öte yandan ikinci başvurucunun kan grubunun hatalı şekilde belirlenmesi nedeniyle T. Hastanesinde ve D. Laboratuvarında yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olmadığı ve kusurlu oldukları yönünde görüş bildirilmiştir. Davalıların itirazı üzerine Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde görevli çocuk hematolojisi, çocuk nörolojisi ve yenidoğan bilimdalı başkanlıklarında görevli öğretim üyesi bilirkişilerden rapor alınmasına karar verilmiştir. 20/7/2015 tarihli rapor ve 1/3/2016 tarihli ek raporda özetle başvurucuların kendi isteği ile hastanede yatmayı ve tedaviyi kabul etmeyip Dr. T.N.nin önerilerine aykırı şekilde ikinci başvurucuyu hastaneden çıkarmalarının diğer hastaneye başvurmalarına kadar geçen süre nedeniyle hastalığa zamanında tanı konulamamasında ve tedaviye başlanamamasında etkili olduğu belirtilmiştir. Ayrıca ikinci başvurucudaki engel oranının %56 olduğu tespitine yer verilerek dava konusu ile meydana gelen netice arasında kesin bir illiyet bağı bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

8. Başvurucular, raporlar arasında çelişki olması nedeniyle itirazda bulunmuş ve Mahkemece ATK 2. İhtisas Kurulundan yeniden rapor alınmasına karar verilmiştir. 11/12/2017 tarihli raporda özetle; ikinci başvurucuda meydana gelen netice ile doğum esnasında ve doğumdan sonra gelişen tıbbi olaylar ve tedavi yöntemleri arasında illiyet bağı kurulamadığı bu süreçte görev alan hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca hastalığın gerçek sebebi bilinemeyeceğinden hekimlere atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı bildirilmiştir. Başvurucular; ATK 2. İhtisas Kurulunun raporları arasında ciddi çelişkiler olduğunu, raporu hazırlayan heyette yenidoğan, çocuk hematoloji ve çocuk nöroloji uzmanı hekimlerin bulunmamasının raporu kusurlandırdığını beyan ederek ATK Genel Kurulundan rapor alınması yönünde itirazda bulunmuştur.

9. Mahkeme 31/5/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; hükme esas alınan 11/12/2017 tarihli ATK raporunun ikinci başvurucunun muayene edilerek muayene sonuçlarının dosyada yer alan tetkiklerle karşılaştırılması suretiyle hazırlandığı, ayrıca raporu hazırlayan heyette çocuk hastalıkları uzmanı bilirkişinin de bulunması nedeniyle başvurucuların itirazlarına itibar edilmediği belirtilmiştir.

10. Başvurucular, istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf talebini inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (Daire), ATK 3. Üst Kurulundan rapor alınmasına karar vermiştir. 19/9/2019 tarihli raporda özetle; davalı D. Laboratuvarı ve T. Hastanesinde yapılan tahlillere göre ikinci başvurucunun kan grubu tespitinin uyumlu olduğu, D. Laboratuvarının dış kalite kontrollerinin düzenli yapıldığına dair belgelerin bulunduğu, birinci başvurucunun Rh antikorlarının ikinci başvurucunun eritrositlerini kuvvetlice kaplamış olması hâlinde yalancı negatiflik ortaya çıkabildiği tespitlerine yer verilmiştir. Raporda somut olayda da kan grubundaki negatifliğin maternal kontaminasyondan kaynaklanabileceği, söz konusu Rh tespitindeki farklılığın laboratuvar çalışmalarında görülebilen nadir bir durum olduğu dolayısıyla ilgili laboratuvarlarda yapılan uygulamalarda tıbbi hata saptanmadığı bildirilmiştir. Daire 12/2/2020 tarihinde istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.

11. Başvurucular temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 15/12/2020 tarihinde usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle Dairenin kararını onamıştır.

12. Başvurucular nihai hükmü 15/12/2020 tarihinde öğrendiklerini beyan ederek 8/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

13. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Maddi ve Manevi Varlığını Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

14. Başvurucular, ikinci başvurucunun kan grubunun hatalı şekilde belirlenmesi nedeniyle kan uyuşmazlığına ilişkin teşhisin geç konulduğunu nitekim ATK'nın ilk raporunda yer verilen tespitlerin de bu hususları doğruladığını beyan etmiştir. Anılan raporun ardından dosyaya sunulan bilirkişi raporu ve ATK raporunun gerçeğe ve tıp biliminin gereklerine aykırı olarak hazırlandığını belirten başvurucular, hükme esas alınan raporun çocuk yeni doğan, çocuk nöroloji ve çocuk hematoloji uzmanlarının görüşü alınmadan hazırlandığını belirtmiştir. Başvurucular, ayrıca söz konusu raporda kan grubunun hatalı şekilde belirlendiği ifade edilmesine rağmen ilgili kurumlara kusur atfedilmemesinin çelişkili olduğunu, maddi ve manevi olarak büyük acılara katlanmak zorunda kaldıklarını beyan ederek adil yargılanma hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; konuya ilişkin mevzuata ve yargı kararlarına yer verilerek mevcut başvuruda Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiş ayrıca Sağlık Bakanlığınca sunulan bilgi ve belgelere yer verilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; Sağlık Bakanlığına sunulan muhakkik raporunda T. Hastanesi ve sağlıkgörevlilerinin kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildirilmesi nedeniyle ilgililer hakkında herhangi bir cezai işlem yapılmadığına ilişkin bilgi verildiğini, bunun üzerine yeniden değerlendirme talebinde bulunmalarına rağmen bu taleplerine cevap verilmediğini beyan etmiştir.

16. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

18. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli incelenmesi şartının yerine getirilmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

19. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).

20. Somut olayda yargı mercilerince ATK 2. Dairesi, öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti ve son olarak ATK 3. Üst Kurulundan rapor alınmış ve anılan raporların değerlendirme kısımlarının aynı yönde olduğu görülmüştür.

21. Başvurucuların esaslı iddia ve itirazlarının yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce dikkate alındığı, buna göre ATK Dairesi ve Üst Kurulundan ayrıntılı somut tespitler içeren bilirkişi raporları tanzim edilmesinin istenildiği anlaşılmaktadır. Nitekim düzenlenen bilirkişi raporlarında doğum sürecinde görev alan hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının kusurunun bulunmadığı vurgulanmıştır.

22. Bu durumda başvurucuların yargılamanın sonucuna etkili iddiaları Mahkemece dikkate alınarak, bu hususlarda bilirkişi raporları alınmış, başvurucuların raporlara yönelik itirazları ise Dairece -itirazları karşılayacak nitelikte olduğu değerlendirilen- ATK 3. Üst Kurulunun raporu gözetilerek reddedilmiştir. Bu itibarla yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce başvurucuların ileri sürdüğü iddialar araştırılarak, maddi vakayı aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmiş olup delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Dolayısıyla maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirdikleri kanaatine varılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

24. Başvurucular, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 7499 sayılı Kanun uyarınca üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine makul süre şikâyetlerinin Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Kartalkuş kararında ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna ulaşmıştır (Ahmet Kartalkuş, B. No: 2019/39635, 19/3/2024). Somut başvuruda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2024 Tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.