TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
R. E. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/24596) |
|
Karar Tarihi: 11/5/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 29/9/2023 - 32324 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucu |
: |
|
Vekili |
: |
Av. Ali BOZAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması ve bu konuda yapılan itirazların ilgili yargı mercilerince gerekçesiz bir şekilde reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/5/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Silahlı bir terör örgütü olan PKK/KCK’nın bazı yöneticileri Abdullah Öcalan’a uygulanan sözde tecridin sona erdirilmesini sağlamak için eylemler yapılmasını isteyince terör suçu nedeniyle ceza infaz kurumlarında tutulan bazı mahpuslar 2018 ve 2019 yıllarında açlık grevine başlamıştır. Aynı örgütün bir kısım yöneticisi açlık grevini destekleyen eylemler yapılması için yeni çağrılarda bulunmuştur.
6. Açlık grevine başlayanları desteklemek için 30/4/2019 tarihinde Mersin’de bir gösteri yürüyüşü yapılmıştır. Bu yürüyüşe aralarında başvurucunun da olduğu yaklaşık kırk kişilik kadın grubu katılmıştır. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından soruşturma başlatmıştır. Başvurucu, ifadesinin alınması sonrasında serbest bırakılmıştır. Soruşturma sonunda terör örgütü propagandası yapma suçunun oluşmadığı, silahlı terör örgütünün çağrısı üzerine düzenlenen gösteri yürüyüşüne bir kez katılmanın başvurucunun örgüt hiyerarşisine dâhil olduğunu göstermediği gerekçesiyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
7. Kolluk görevlilerinin kamera görüntüleri üzerinden yaptıkları tespite göre başvurucu; “Abdullah Öcalan’a özgürlük” adı altında yapılan 13/6/2014 tarihli yürüyüşe, Fransa’da öldürülen ve terör örgütü mensubu olduğu iddia edilen üç kadını anmak için 10/1/2015 tarihinde düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasına, Başsavcılığın Suriye'de faaliyet gösteren iki silahlı terör örgütü arasında yaşanan çatışmalarda öldüğünü değerlendirdiği bir kadın için 4/3/2015 tarihinde düzenlenen etkinliklere, Suriye'deki silahlı bir terör örgütünün bir başka silahlı terör örgütüne yönelik saldırılarını protesto etmek için 29/6/2015 tarihinde düzenlenen eyleme, Halkların Demokratik Partisinin (HDP) 21/3/2017 tarihinde düzenlediği mitinge, 12/5/2019 tarihinde yapılan oturma eylemi ile basın açıklamasına ve Fransa’da öldürülen kadınlardan biri için 10/8/2019 tarihinde düzenlenen anma eylemine katılmıştır. Bu etkinliklerin bazısında Abdullah Öcalan’ı, PKK/YPG’yi, Fransa’da ve Suriye’de ölen kadınları öven sloganlar atılmış; PKK’nın sözde marşı okunmuştur. Başvurucu 21/3/2017 tarihli etkinlikte Abdullah Öcalan’ı öven slogan atıp anılan marşı okumuştur. Ayrıca sözü edilen marş 29/6/2015 tarihli eylemde katılımcılar tarafından hep bir ağızdan okunmuştur.
8. Soruşturma makamlarınca kimlik ve adres bilgileri gizli tutulan bir tanık (gizli tanık)21/1/2020 tarihinde Başsavcılığa giderek aralarında başvurucunun da olduğu bazı kişilerin PKK/KCK ile olan bağını anlatmıştır. Tanığın söylediklerine göre;
- Tanık daha önce bahsi geçen terör örgütünün gençlik yapılanmasında (YDGH/DGH) yer almış ve Mersin'de uzun bir süre faaliyet göstermiştir.
- Kamuoyunda hendek olayları olarak ifade edilen olaylardan ve gençlik yapılanmasında görev alanlardan bazılarının açığa çıkmasından sonra terör örgütü, gençlik yapılanmasının HDP’nin çatısı altında yer almasına karar vermiştir. Bu maksatla Gençlik Meclisleri oluşturulmuştur. DGH’ye mensup kişiler, örgütün çağrısı üzerine eylem yaptıklarında DGH ismini kullanmaktadır ancak yasal etkinliklere Gençlik Meclisleri adını kullanarak katılmaktadır. Gençlik Meclislerinin kuruluş amacı öncelikle DGH’ye, sonra terör örgütünün silahlı kanadına eleman kazandırmaktır.
- Başvurucu, HDP Mersin İl Örgütü yönetiminde görevlidir ve öncesinde terör örgütüne üye olma suçlamasıyla gözaltında kalmıştır. Bir kızı terör örgütünün kırsal yapılanmasında faaliyet göstermektedir. Başvurucu, Gençlik Meclisinin toplantılarına katılmakta ve örgütün gençlik yapılanması ile örgüt yöneticileri arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Ayrıca kadın çalışmalarına katılıp örgütten kopmaları önlemek için ev ziyaretlerine gitmektedir.
9. Gizli tanığın beyanı ile başvurucunun katıldığı bazı etkinlikleri (12/5/2019 tarihli oturma eylemiyle basın açıklaması ve terör örgütü mensubu olduğu iddia edilen iki kişi için yapılan anma etkinlikleri) gerekçe gösteren Başsavcılık, Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucu hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden kaldırılmasını istemiştir. Bu istek Mersin 2. Sulh Ceza Hâkimliğince kabul edilmiştir.
10. Mersin 4. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen bir karara istinaden başvurucunun ikamet ettiği konutta arama yapılarak başvurucunun kullandığı cep telefonu ile taşınabilir depolama aygıtına el konulmuştur. Başvurucunun cep telefonunda “Sosyal Medya Eylemi” isimli bir belge ile hakkında terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılan bir milletvekiliyle ilgili bilgi notu bulunduğu tespit edilmiştir.
11. 2/3/2021-9/3/2021 tarihleri arasında gözaltında tutulan başvurucu, kolluk görevlilerince alınan beyanında kendisine isnat edilen suçu kabul etmeyip HDP Mersin İl Örgütü yönetiminde görevli olduğunu ve ev ziyaretlerini seçim çalışmaları kapsamında yaptığını öne sürmüştür. Başvurucu ifadesinin devamında daha önce gözaltına alınmadığını, mahpus bir yakınının olmadığını, 21/3/2017 tarihli etkinliğe katılsa da marş söylemediğini, slogan atmadığını, 10/8/2019 tarihli etkinliğe mezar ziyareti gerçekleştirmek amacıyla katıldığını, bu ziyaret için kimseden talimat almadığını, kaybolduğunu kolluk görevlilerine bildirdiği kızını en son iki televizyon kanalında gördüğünü, görüntülere göre kızının Irak’ta olduğunu, silahlı terör örgütüne katılıp katılmadığı konusunda bilgisinin olmadığını söylemiştir. İfadesine göre başvurucu, kendisine sorulan diğer etkinliklere katılıp katılmadığını hatırlamamaktadır ve cep telefonundaki belgeleri kendisi kaydetmemiştir.
12. Başsavcılık; suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve başvurucuya isnat edilen suçun karşılığı olan cezanın üst haddi dikkate alınmak suretiyle başvurunun tutuklanması için Sulh Ceza Hâkimliğinden talepte bulunmuştur.
13. Mersin 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklamasını gerektirir mahiyette yeterli delilin soruşturma dosyasında bulunmadığı ve adli kontrol tedbirlerinin yeterli olduğu gerekçesiyle tutuklama talebini reddetmiş ancak kamu davası açılıp savunması alınıncaya veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilirse bu karar kesinleşinceye kadar başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında konutunu terk etmemeye ilişkin yükümlülüğe tabi tutulmasına karar vermiştir. Başvurucu müdafii -başka hususlara ek olarak- tutuklama kararı verilemeyen bir hâlde başvurucunun adli kontrole de tabi tutulmayacağını ileri sürerek Hâkimlikçe verilen karara itiraz etmiştir. Bu itiraz, Hâkimlikçe verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön görülmediği, adli kontrol kararında herhangi bir değişiklik yapılmasına gerek olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Mersin 4. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen bir başka karara istinaden başvurucudan kan örneği alınmış ve bu kan örneği üzerinde moleküler genetik incelemeler yapılmıştır. Söz konusu incelemeler sonucunda elde edilen DNA profili, herhangi bir terör eyleminde ele geçirilen deliller ile eşleşmemiştir.
15. Başsavcılık, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
“...
Şüpheli Rafiye ERKOL isimli şahsın ilimizde PKK/KCK Terör örgütünün talimatları ile düzenlenen kitle toplantılarda ajitasyon yaparak örgüte sempati ile bakılmasını sağladığı, örgüte eleman temin ettiği, PKK/KCK terör örgütüne eleman temini ve kamu oyu oluşturmak için yapılan toplantılarda katılan sempatizan kitle üzerinde terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmaya çalıştığı, sesinin kitlelere duyurulmasını sağladığı, örgütün başa çıkması imkânsız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmaya çalıştığı, örgütün mücadelesine karşı olan kişi ve kuruluşları ortadan kaldırmak sindirmek halkın örgüte sempatisini arttırmak ve giderek aktif desteğini sağlamaya çalıştığı, şiddet içeren yöntemlerini meşru göstermeye çalışıldığı, şüpheli Rafiye ERKOL isimli şahsın eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk bulunduğu, ifadesinde hatırlamıyorum diyerek inkar ettiği, gizli tanığın beyanının ve cep telefonundan çıkan dokümanlarında bu faaliyetlerini desteklediği, bu şekilde üzerine atılı bulunan suçu işlediği anlaşılmıştır.
...”
16. Başvurucunun müdafii, iddianamenin kabulüyle ilgili bir karar verilmesinden önce Başsavcılığa verdiği bir dilekçe ile adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını ya da yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğiyle ilgili denetimin elektronik kelepçe ile yapılmasını istemiştir. Dilekçede başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında tabi olduğu yükümlülüğün elektronik kelepçe ile denetlenmesi gerektiğini ancak denetimin polisin başvurucunun konutuna gelmesi suretiyle yapıldığını ve bu durumun başvurucuyu rahatsız ettiğini ileri sürmüştür.
17. Ceza Mahkemesi yaptığı duruşmaya hazırlık incelemesi sonunda başvurucunun müdafiinin adli kontrol tedbirine yönelik itirazını reddedip herhangi bir gerekçe belirtmeden başvurucu hakkında verilen adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun müdafii; tutuklama koşulları ile adli kontrol hükümlerinin uygulanması için gerekli koşulların aynı olduğunu, somut olayda tutuklama koşullarının bulunmadığını ve herhangi bir gerekçe sunulmadan adli kontrolün devamına karar verildiğini belirterek Ceza Mahkemesince verilen karara itiraz etmiştir. Anılan itirazı Mersin 8. Ağır Ceza Mahkemesi; dosya kapsamı, Mahkemenin takdir ve gerekçesi ile tutuklama nedenlerinde bir değişiklik olmamasını gerekçe göstererek 27/4/2021 tarihinde reddetmiştir. Başvurucunun müdafii bu kararı 28/4/2021 tarihinde öğrenmiştir.
18. Başvurucuya yüklenen konutunu terk etmeme yönündeki yükümlülük 24/6/2021 tarihinde yapılan birinci celse sonunda kaldırılmıştır.
19. Ceza Mahkemesi sanık ve müdafiine haber vermeden, gizli tanığın beyanının alınması için 20/10/2021 tarihinde celse açmıştır. Gizli tanığın beyanı şu şekildedir:
“...Rafiye Erkol’u tanırım, bu şahsın bir kızı dağdadır, örgütün içindedir, Rafiye Erkol’un kadro olarak bilinen örgüt mensuplarını kendi evinde sakladığını biliyorum, fakat evinde kimi sakladığını isim olarak veya kod isim olarak şuan hatırlamıyorum, kendisi yurtsever aile olarak tabir edilen ailelerdendir, sanığın kendisinin bizzat benim yukarıda ilişkilerim bağlantılarım vardır şeklinde konuşmaları oluyordu, yukarıdan kastı PKK terör örgütüdür, kendisi DGH olarak bilinen gençlik yapılanması ile PKK arasındaki iletişimi sağlar, bu iletişimi gerek not getirip götürme, gerek şifai olarak bilgi aktarma şeklinde gerçekleştirir, bu kişi yaşından dolayı şüphe çekmediği için bu tür iletişimlerde aracı olarak kullanılıyordu, fakat somut olarak kimden not aldı, kime not verdi, bunu bilmiyorum, ayrıca sanığın HDP’de il yöneticiliği yaptığını biliyorum, parti mensupları ile örgütün dağ kadrosunda olan ya da terör örgütünden yargılanıp cezaevinde olan ailelere destek ve moral amacı ile HDP’nin diğer mensupları ile birlikte ev ziyaretleri yapardı, en son 2019 yılına kadar bu şekilde ziyaretler yaptığını biliyorum, ayrıca sanık HDP’de gençlik merkezi toplantılarına katılırdı, Gençlik merkezleri normal bir parti organıymış gibi görünür fakat genellikle orada örgütsel konular konuşulurdu.”
20. Ceza Mahkemesi başvurucunun katıldığı iddia edilen 13/6/2014, 10/1/2015, 4/3/2015, 29/6/2015, 21/3/2017, 12/5/2019 ve 10/8/2019 tarihli eylemlere ilişkin görüntü kayıtlarının temini için Başsavcılık ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğü ile yazışmalar yapmıştır. Elde edilen görüntü kayıtları bir bilirkişiye incelettirilmiştir. Bilirkişi tarafından hazırlanan rapora göre;
i. 13/6/2014 tarihli gösteri yürüyüşünde silahlı terör örgütü lehine sloganlar atılıp örgütsel fotoğraflar ile posterler taşınmıştır.
ii. 10/1/2015 tarihli gösteri yürüyüşünde ve 29/6/2015 tarihli basın açıklamasında slogan atılmak suretiyle Suriye'deki silahlı bir terör örgütünün bir başka silahlı terör örgütüne yönelik mücadelesi övülmüştür. Ayrıca 10/1/2015 tarihli gösteri yürüyüşünde örgütsel fotoğraflar ile posterler taşınmıştır.
iii. 12/5/2019 tarihinde, bazı mahpusların başlattığı açlık greviyle ilgili basın açıklaması yapılmıştır.
iv. Başvurucunun da içinde bulunduğu gruptaki bazı kişiler, terör örgütü ile ilgili fotoğraflar ve pankartlar taşıyıp terör örgütünü öven sloganlar atsa da başvurucu ne pankart taşımış ne slogan atmıştır.
21. Ceza Mahkemesi, yaptığı yargılama sonunda sanığın beraatine karar vermiştir. Verilen karara göre;
- Başvurucu, mensubu olduğu siyasi partinin il yönetiminde yer almaktadır. Başvurucunun parti yöneticisi olarak basın açıklamaları ile gösterilere ve gösteri yürüyüşlerine katılması, siyasi faaliyette bulunma ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındadır. Ayrıca başvurucunun sözü edilen etkinliklere terör örgütü yöneticilerinin talimatı veya örgütün çağrıları doğrultusunda katıldığı ya da sözü edilen etkinlikleri başvurucunun düzenlediği yahut yönlendirdiği yönünde tespit bulunmamaktadır.
- Sanıktan ele geçirilen dijital materyallerin incelenmesi sonucu düzenlenen dijital inceleme raporuna göre dijital materyallerde “Bilgi Notu-Leyla Güven ve “Sivil Toplum Örgütlerini Hedef Alan Düzenlemelere Karşı Sosyal Medya Eylemi” başlıklı dokümanlar bulunmaktadır, içeriklerinin incelenmesi sonucu herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştır. El konulan eşyaların içindeki belgeler suç unsuru barındırmamaktadır.
- Gizli tanığın başvurucunun somut eylemleriyle ilgili beyanı yoktur. Gizli tanığın beyanlarını destekleyen bilgi ve belgeye de ulaşılamamıştır. Bu bakımdan örgüt üyeliği ile ilgili olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarını içeren delil mevcut değildir.
22. Başsavcılık beraat kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bu başvuru hakkında henüz karar verilmemiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili kanun maddeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ilgili maddesi ve konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, Esra Özkan Özakça ([GK] B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 36-40, 43-52) kararında yer almaktadır. Buna ek olarak belirtmek gerekir ki AİHM’e göre ulusal bir adli merci, suç şüphesiyle yakalanan bir şahsın tutuklu yargılanmasına karar verirken -şahsın suç işlediğine dair makul şüphenin devam etmesi yanında- tutukluluğu haklı çıkaracak ilgili ve yeterli gerekçe (şahsın kaçmasına veya tanıklar üzerinde baskı kurmasına yahut delilleri bozmasına ya da yeniden suç işlemesine ilişkin riskler gibi) göstermelidir (Buzadji/Moldova Cumhuriyeti [BD], B. No: 23755/07, 5/7/2016, § 102; Merabishvili/Gürcistan [BD], B. No: 72508/13, 28/11/2017, § 222; Başer ve Özçelik/Türkiye, B. No: 30694/15, 30803/15, 13/9/2022, § 192).Kişinin tutuklanmasını gerekçelendirebilecek şartların mevcut olduğu ancak ulusal kararlarda dile getirilmediği durumlarda bunları tespit etmek ve başvuru sahibinin tutuklanmasına hükmeden ulusal yetkili makamların yerini almak AİHM’in görevi değildir (Bykov/Rusya [BD], B. No:4378/02, 10/3/2009, § 66).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Anayasa Mahkemesinin 11/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, adli yargılanma hakkına ait güvenceler ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Bu şikâyeti ile ilgili olarak başvurucu şu iddialarda bulunmuştur:
i. En başından beri soruşturma makamlarının elinde olmasına rağmen 2014-2015 yıllarında yapılan basın açıklamalarına ait görüntülerin 2021 yılında soruşturma konusu yapılması hem hukuka aykırı hem ölçüsüzdür.
ii. Somut olayda suçluluğuna dair kuvvetli belirti ve tutuklama nedeni bulunmamaktadır.
iii. Hâkimlik, tutuklama için yeterli delilin bulunmadığını belirlemesine rağmen hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir. Böylece adli kontrolü düzenleyen kanun maddesi keyfî bir biçimde uygulanmıştır.
iv. Gizli tanığın gerçeği yansıtmayan beyanlarının doğruluğu soruşturma makamlarınca araştırılmamıştır.
v. Uygulanan adli kontrol tedbiri ile elde edilmek istenen fayda, daha hafif adli kontrol tedbirleri ile de elde edilebilir.
vi. Adli kontrol tedbiri ile ilgili kararlara yapılan itirazlar hakkında verilen kararlar gerekçesizdir. Ayrıca Ceza Mahkemesinin adli kontrol tedbirinin devamına yönelik kararında yasal dayanaklar açıklanmamıştır.
26. Bakanlık görüşünde, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bir kararından yola çıkılarak başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi kapsamında tazminat davası açmadığı ve bireysel başvuru yapmasından sonra konutu terk etmeme yönündeki adli kontrol tedbirinin ortadan kalktığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuruda başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin süresi ve buna bağlı olarak müdahalenin ağırlığı ile soruşturmanın karmaşıklığının, gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının, müdahalenin keyfî veya öngörülemez olup olmadığının, derece mahkemelerinin takdir payı da düşünüldüğünde müdahalenin elverişli ve gerekli bir tedbir olup olmadığının, başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan çok daha az sınırlayıcı nitelikteki adli kontrol tedbirine karar verilmesinin ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunulmuştur.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında haksız adli kontrol uygulaması nedeniyle tazminat istenebilecek etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını ve hakkında verilen beraat kararının başvuruya konu adli kontrol tedbirinin haksızlığını ortaya koyduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Yukarıda bahsi geçen Esra Özkan Özakça kararında kişilerin adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme yönünde yükümlülüğe tabi tutulmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme; anılan yükümlülüğün kişilerin fiziksel özgürlüğü üzerindeki etkisi, tedbirin uygulanma şekli ve yükümlülüğün hareket serbestîsi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat hürriyetine nazaran oldukça ileri bir boyutta olması ile gerekçelendirilmiştir (anılan kararda bkz. §§ 68-76). Bu bakımdan başvuru, başvurucunun iddialarının özü dikkate alınarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukukiliği bağlamında incelenmelidir.
29. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir...”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Anayasa Mahkemesi E.Y. ([GK], B. No: 2018/10482, 14/12/2022, §§ 48, 49) başvurusunda adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme yönünde yükümlülüğe tabi tutulan kişilerin söz konusu tedbirin haksız olduğu iddiasıyla tazminat isteyebilecekleri etkili bir hukuki yol bulunmadığını tespit ederek Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu sebeple inceleme tarihinden önce başvuruya konu adli kontrol tedbiri sonlanmış da olsa başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. vd. maddelerine dayanarak tazminat talebiyle dava açmaması, başvuru yollarının tüketilmemesi noktasında bir eksiklik değildir. Ayrıca başvuruda diğer kabul edilebilirlik ölçütleri yönünden bir noksanlık saptanmamıştır. O hâlde konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
31. Konutun terk edilmemesine yönelik bir yükümlülüğü içeren adli kontrol tedbirinin hukukiliğinin değerlendirilmesinde -tıpkı tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde olduğu gibi- tedbirin kanun tarafından öngörülüp öngörülmediği, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanılıp dayanılmadığı ve tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından ölçülü olup olmadığı dikkate alınır. Çünkü böyle bir adli kontrol tedbiri tutuklamaya seçenek bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla söz konusu tedbire ancak -suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi şartıyla- suçluluğu hususunda kuvvetli belirti bulunan kişiler hakkında, tedbir uygulanacak kişinin kaçmasını ya da delilleri yok etmesini veya değiştirmesini önlemek amacıyla ve ulaşılmak istenen amaç yönünden bir ölçüsüzlük yoksa başvurulabilir. Adli kontrol kapsamındaki başka yükümlülüklerin ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından yeterli olması hâlinde kişi konutu terk etmeme yükümlülüğüne tabi tutulmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 78-83).
32. Bahsi geçen nitelikteki bir adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir başvuruda Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarını ve başvuruya konu edilen yargısal süreci dikkate alarak fakat adli kontrole ilişkin kararda yazılı gerekçeler üzerinden inceleme yapmalıdır (Esra Özkan Özakça, § 84). Bu nedenle başvuruya konu edilen yargısal kararda suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti ve/veya sözü edilen tedbire başvurulmasındaki meşru amaç öz itibarıyla da olsa belirtilmemiş ise Anayasa Mahkemesi, ilgili yargı merciinin yerine geçerek sözü edilen eksiklikleri gideremez. Kararda suçun işlendiği yönünde kuvvetli belirti bulunmadığının belirtildiği hâllerde de Anayasa Mahkemesi aksi sonuca varamaz.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Başvurucu, hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle yürütülen soruşturmada 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesi uyarınca adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmemeye ilişkin yükümlülüğe tabi tutulmuştur. Bu bakımdan başvurucu hakkında uygulanan tedbirin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
34. Suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olup olmadığına gelince Hâkimlikçe verilen kararda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklamasını gerektirir mahiyette yeterli delilin soruşturma dosyasında bulunmadığı açıkça belirtilmiştir (bkz. § 13). Ceza Mahkemesinin başvurucu hakkında verilen adli kontrol tedbirinin devamına ilişkin kararı ise herhangi bir gerekçe içermemektedir (bkz. § 19). Başvurucu yönünden suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunmadığının Hâkimlikçe kabul edildiği bir hâlde Anayasa Mahkemesinin aksi bir sonuca varması veya Anayasa Mahkemesinin Ceza Mahkemesinin yerine geçerek adli kontrol tedbirinin devamına ilişkin kararı gerekçelendirmesi mümkün değildir. Varılan bu sonuç, tedbirin amacının meşruluğu ve ulaşılmak istenen amaca nazaran tedbirin ölçülülüğü konusunda inceleme yapılmasını gereksiz kılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme şeklindeki yükümlülüğe tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
36. Başvurucu, miktar belirtmeden manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
37. Başvuruda, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada konutu terk etmeme yönündeki yükümlülük inceleme tarihinden önce kaldırılmıştır. Dolayısıyla bu yönüyle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için tazminat ödenmesi dışında yapılması gereken bir husus bulunmamaktadır.
38. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Mersin 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Sorgu 2021/184) ile Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/141, K.2021/296) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.