TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ATABERK MEST VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2020/5116)

 

Karar Tarihi: 2/5/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportörler

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucular

:

1. Ataberk MEST

 

 

2. Doğuş Deniz PARLAK

 

 

3. Furkan BİRCAN

 

 

4. Meziyet YILDIZ

Başvurucular Vekili

:

Av. Deniz ALTAYLI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kolluk görevlilerince bir protesto eylemine güç kullanılarak müdahale edilmesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü nedeniyle 18/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmiştir. OHAL, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararlarla üçer ay uzatılmış ve 19/7/2018 tarihinde sona ermiştir.

3. Valilik 21/1/2018 tarihinde, olağanüstü hâl döneminde, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla Zeytin Dalı Operasyonu süresince geçerli olacak şekilde, Ankara ili genelinde tüm eylem ve etkinlikleri izne bağlamıştır. Valilik 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. maddesi ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (C) bendine istinaden 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11. maddesinin (m) bendini, müdahale dayanak kural olarak kabul etmiştir (Ankara Valiliğinin anılan kararına yönelik ayrıntılı bilgi için bkz. Filiz Kerestecioğlu Demir (4), B. No: 2019/9346, 16/11/2022, § 6).

4. Başvurucular 20/7/2019 tarihinde katıldıkları protesto eylemi sırasında yakalanarak gözaltına alınmıştır.

5. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek suçundan başlatılan soruşturma kapsamında kolluk tarafından ifadeleri alınan başvurucular serbest bırakılmıştır.

6. Kolluk görevlilerince düzenlenen 20/7/2019 tarihli tutanağa göre; Suruç'ta meydana gelen patlamanın yıl dönümünde, hayatını kaybedenleri anmak amacıyla etkinlik düzenleneceği bilgisi üzerine kolluk görevlileri, Sakarya Caddesi'nde güvenlik tedbirleri almıştır. Toplananların sayısının artması üzerine saat 18.45'te polis, etkinlik için Ankara Valiliğinden izin alınmadığı gerekçesiyle dağılmalarını, aksi hâlde haklarında adli ve idari işlem yapılacağı yönünde ihtarlarda bulunmuştur. Grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine polis saat 19.00'da, -orantılı güç kullanarak- uzaklaştırmak suretiyle topluluğa müdahalede bulunmuştur. Polis, zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmeleri nedeniyle başvurucular hakkında yakalama işlemi gerçekleştirmiştir. Başvurucular tutanağı imzalamaktan imtina etmişlerdir. Ayrıca görüntü kaydının incelenmesine ilişkin 18/8/2019 tarihli tutanakta, Valiliğin yasaklama kararına rağmen izinsiz olarak toplantı düzenlenmesi nedeniyle dağılmaları yönünde ihtarlarda bulunulduğu, grubun flama açmaları ve slogan atmaları üzerine toplantıya müdahale edildiği ve yakalama işlemi yapıldığı açıklanmıştır.

7. Başvurucu Furkan Bircan hakkında düzenlenen Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinin (Hastane) 20/7/2019 tarihli raporunda, başvurucunun 20-25 dakika kadar önce gözaltı sırasında darp edildiğini ifade ettiği, kafa sol alın bölgesinde 2,5x1 cm'lik ödem, sol parietal bölgede 4x2 cm'lik ödem ve 4 adet küçük sıyrık bulunduğu tespit edilmiştir.

8. Başvurucular olay nedeniyle ilgili kamu görevlileri hakkında 3/10/2019 tarihli dilekçeyle şikâyetçi olmuştur.

9. Başsavcılık tarafından başvurucuların şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada başvurucu Furkan Bircan'ın Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan kati raporunda, başvurucunun 20/7/2019 tarihli adli muayene raporunda tespit edilen yaralanmalarının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu tespit edilmiştir.

10. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada alınan bilirkişi raporunda görüntülerin detaylı olarak incelenmesinde slogan atan gruba polisin yaptığı ikazdan sonra müdahale edildiği, eylemcilerden birinin yere yatırılıp kafasına bastırıldığı tespiti yapılmıştır.

11. Başsavcılık tarafından Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta, 20/7/2019 günü Mamak Platformuna müzahir şahısların 20/7/2015 tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde meydana gelen patlamanın yıl dönümü olması sebebiyle Sakarya Caddesine üzerinde flama ve ses yükseltici cihaz ile geldiklerinin görülmesi üzerine kendilerine Ankara Valiliğinin 2018/1938 sayılı yasaklama kararının hatırlatıldığı, yapılan ikazlara rağmen grubun dağılmaması üzerine caddeyi trafiğe açmak ve grubun dağılmasını sağlamak amacıyla müdahalede bulunulduğu, kanuna aykırı eylem gerçekleştiren sekiz şahıs hakkında yakalama işlemi yapıldığı bildirilmiştir.

12. Yürütülen soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından kamu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma, işkence yapma, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle yaralama suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararda, usulünce yapılan ihtara rağmen dağılmayarak direnen göstericilerin etkisiz hâle getirilmesi amacıyla en basit haliyle polisin zor kullanma yetkisini kullandığı, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet eylemini sonlandırmak ve failleri yakalamak amacıyla amirlerinin ve yasanın verdiği yetkiyi kullanan kamu görevlileri yönünden atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesi açıklanmıştır.

13. Başvurucuların karara itirazı Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/12/2019 tarihinde reddedilmiştir.

14. Başvurucular, nihai kararı 31/12/2019 tarihinde öğrendikten sonra 30/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başsavcılık tarafından olay nedeniyle kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçundan açılan kamu davasında başvurucuların ayrı ayrı 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, başvurucular Doğuş Deniz Parlak ve Meziyet Yıldız yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla başvurucular Doğuş Deniz Parlak ve Meziyet Yıldız hakkında verilen HAGB kararları kesinleşmiş olup başvurucular Ataberk Mest ve Furkan Bircan hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri istinaf incelemesindedir.

II. DEĞERLENDİRME

16. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Başvurucu Furkan Bircan Yönünden Kötü (İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan) Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu kolluk görevlileri tarafından güç kullanımı sebebiyle yaralanması ve yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedenleriyle kötü muamele yasağının, etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Bakanlık görüşünde özetle ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihadın dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, yapılan müdahalenin kolluğun zor kullanma yetkisi kapsamında bulunmadığını, dört kolluk görevlisi tarafından üzerine ve boğazına baskı uygulandığını ve kafasının kaldırıma vurulduğunu belirterek beyanda bulunmuştur.

19. Etkili başvuru hakkı kapsamında özel bir sorun içermeyen başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Toplantı ve gösteri sırasında kolluğun güç kullanmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarında maddi yükümlülüğe ilişkin ilkeler Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], (B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82) ve Özge Özgürengin (§§ 46-54, 70-80) kararlarında açıklanmıştır. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri § 82). Yakalama gerektiren durumlarda, özellikle yakalamaya karşı direnmenin olduğu hâllerde şüphesiz ki kolluk makamlarının bedensel güç uygulaması anayasal yönden sorun oluşturmamaktadır. Aynı şekilde gerekli olmadığı sonradan anlaşılan hâllerde yapılan yakalamalarda dahi yakalanmasına çalışılan kişinin direnmesi kolluk makamlarının zor kullanma yetkisini kullanmasını gerektirebilir (Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 50).

22. Başvurucu katıldığı protesto gösterisinde kolluk görevlilerinin fiziki şiddetine maruz kaldığını ileri sürmüştür.

23. Somut olayda protesto gösterisi yapmak için toplanan gruba kolluk görevlileri tarafından güç kullanılarak müdahale edilmiştir. Başvurucunun müdahale neticesinde kafa bölgesinden basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı adli muayene raporları ile tespit edilmiştir. Kolluk görevlilerinin fiziksel müdahalesinin varlığı, olay tutanağına yansımış olup Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıkça belirtildiğinden bu hususta bir tereddüt bulunmamaktadır.

24. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki kabul karşısında incelenmesi gereken husus kolluk görevlilerinin müdahalesinin gerekli olup olmadığı, gerekli ise orantılı olup olmadığıdır.

25. Başvurucunun yakalama işlemine direnmesi nedeniyle güç kullanıldığı kamu makamlarınca açıklanmıştır. Olay tutanağında yer verilen bu husus başvurucu tarafından kabul edilmemiş, imtina etmesi nedeniyle imza ile doğrulanamamıştır. Diğer taraftan, kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda eylemciler arasında bulunan bir kişinin yere yatırılarak kafasına bastırıldığı tespiti yapılmıştır.

26. Soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda “dağılmayarak direnen göstericilerin etkisiz hale getirilmesi amacıyla en basit haliyle polisin zor kullanma yetkisini kullandığı, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet eylemini sonlandırmak ve failleri yakalamak amacıyla amirlerinin ve yasanın verdiği yetkiyi kullanan kamu görevlileri yönünden atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı” belirtilmiş ise de başvurucunun tutumunun güç kullanılmasını gerekli kıldığı ve orantılı müdahalede bulunulduğu ortaya konulamamıştır.

27. Başvurucu hakkında başvuruya konu olaylar nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan başlatılan ayrı bir ceza soruşturması bulunmadığı anlaşılmaktadır.

28. Başvuruya konu olayda, kolluk görevlilerinin müdahalesinin gerekliliği bağlamında 2911 sayılı Kanun kapsamında usulüne uygun bildirim yapılmamış olsa dahi polisin gerekli önlemleri aldığı görülmektedir. Kolluk görevlilerinin beklenmedik bir şekilde gerçekleşen bir gösteri yürüyüşünün kamu düzenini tehlikeye sokması üzerine gerekli güvenlik önlemlerinin alınması için ani bir müdahale yapmasının gerekliliğine dair bir bulguya rastlanmamıştır. Güvenlik güçlerinin muhtemel risklere karşı alınabilecek gerekli önlemleri planlamak için yeterli zamana sahip oldukları anlaşılmaktadır (Aynı yönde bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], § 85).

29. Somut başvuruda, protesto gösterisi için toplanan grubun dağıtılması için yapılan müdahale sırasında kamu makamlarınca dağılmama eylemi dışında direnip direnmediği ortaya konulmayan başvurucunun yere yatırılarak kafasına bası uygulanması şeklinde gerçekleşen güç kullanımının gerekliliği tam olarak anlaşılamamıştır. Sonuç olarak soruşturma merciince soruşturmada başvurucunun tutumunun güç kullanılmasını gerekli kıldığı ve gerekli olan güç kullanımının da orantılı olduğu ortaya konulamamıştır. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.

30. Devletin negatif yükümlülüğünün yanı sıra pozitif yükümlülüğü kapsamında her türlü kötü muamele olayının sorumlularını belirlemesi ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek yeterlilikte etkili bir soruşturma yürütmesi gerekmektedir.

31. Soruşturma makamlarının kamu görevlileri tarafından gerçekleştiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak ileri sürülen kötü muamele şikâyetlerini incelerken özenli davranması, bu olaylara müsamaha gösterildiği izlenimi oluşturulmaması gerekir. Bu bağlamda, soruşturmada olayın gerçekleşme koşullarının ve varsa sorumluların belirlenmesi için gerekli delilerin toplanması, deliller toplandıktan sonra yapılacak değerlendirilme ile sonuca ulaşılması gerekmektedir.

32. Açıklanan ilke çerçevesinde başvuru konusu soruşturma incelendiğinde başvurucunun şikâyeti üzerine kolluk görevlileri hakkında derhâl soruşturma başlatılmışsa da başvurucunun şikâyet ve delillerinin tespitine yönelik herhangi bir işlem yapılmadığı görülmüştür.

33. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini aşmadıkları değerlendirilmiş ve kolluk görevlileri haklarında ceza davası açılmamasına karar verilmiştir. Kararda güç kullanımının gerekliliği ve orantılılığı hususunda değerlendirme yapılmadığı dikkate alınarak soruşturma makamının maddi gerçeği öğrenme çabası içinde özenle soruşturma yürüttüğü sonucuna ulaşılması mümkün görünmemektedir.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

35. Başvurucular; başlangıç aşamasında olan barışçıl nitelikteki bir anma etkinliğinin, kolluk görevlilerince haksız ve orantısız güç kullanılarak dağıtılması, haklarında yakalama işlemi gerçekleştirilmesi ve olayla ilgili ceza soruşturmasının sonuçsuz kalması nedenleriyle etkili başvuru hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğinden yakınmışlardır. Bakanlık, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin görüş bildirmemiştir. Bununla birlikte -kötü muamele yasağına ilişkin- Bakanlık görüşünde, Valiliğin yasaklama kararına aykırı olarak etkinlik gerçekleştirilmek istenmesi nedeniyle müdahale edildiği açıklanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı, müdahaleye dayanak hukuki gerekçe bulunmadığı yönünde beyanda bulunmuştur.

36. Başvuru toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir. Olaya ilişkin düzenlenen tutanaklara göre kolluk görevlileri, Valiliğin 21/1/2018 tarihli izne bağlama/yasaklama kararı bulunduğu gerekçesiyle, başvuruya konu anma etkinliği henüz başlamadan, toplanmanın sonlandırılması için ihtarlarda bulunmuştur. Buna göre idarenin anılan kararının, toplantıya ilk ve asıl müdahale gerekçesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple somut olayda "Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece" geçerli olacağı öngörülen yasaklama kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.

37. Somut olayda müdahaleye dayanak olan Valiliğin toplantıları izne bağlama kararını; 2935 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (m) bendi ve 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi ile 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi uyarınca vermiştir.

38. Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Eser Budak (B. No: 2019/5403, 31/3/2022) ile Onur Erden (B. No: 2019/5403, 31/3/2022) kararlarında; dayanak kanun maddelerine göre "Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece" geçerli olacağı öngörülen yasaklama kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik ölçütünü sağlayıp sağlamadığını değerlendirmiştir. Zikredilen kararlarda, 2935 sayılı Kanun ve burada öngörülen tedbirlerin yalnızca olağanüstü hâlin (OHAL) devam ettiği sürece devam edeceğini belirten Anayasa Mahkemesi, OHAL'in 19/7/2018 tarihinde sona erdiğini vurgulayarak bu tarihten sonraki müdahaleler için 2935 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (m) bendinin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varmıştır (Eser Budak, § 35; Onur Erden, § 38; idarenin anılan kararına ilişkin aynı yönde değerlendirmeler için bkz. Filiz Kerestecioğlu Demir (3), B. No: 2020/11218, 19/10/2022, §§ 64;65; Filiz Kerestecioğlu Demir (4), B. No: 2019/9346, 16/11/2022, §§ 47,48; )

39. Öte yandan müdahaleye dayanak diğer yasal düzenlemeleri de inceleyen Anayasa Mahkemesi, etkinlikleri izne bağlamaya yönelik ilgili kararına dayanak olan 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendinin de müdahalenin kanunilik şartlarını karşılamadığını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi kararında aşağıdaki gerekçeye dayanmıştır:

"38. Görüldüğü üzere kanun koyucu her iki Kanun yönünden de bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesi için belirli şartların sağlanmasını ve belirli sürelerle müdahale edilebileceğini düzenlemektedir. Söz konusu düzenlemelerle bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ancak belirli sürelerle ertelenebilir yahut yasaklanabilir. Bu kapsamda Valiliğin söz konusu izne bağlama kararının kısıtlama süresinin on beş günle sınırlandığı 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (C) bendi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin ertelenebileceği sürenin bir ayla sınırlandırıldığı 2911 sayılı Kanun'un 17. maddesi uyarınca verildiğinin kabulü de mümkün görünmemektedir. Nitekim söz konusu iki Kanun hükmü uyarınca da 'Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece' şeklinde bir yasak süresi belirlenemeyeceği açıktır. Öte yandan 2911 sayılı Kanun müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olarak yapılabileceği düzenlemesini içermesine karşın Valiliğin ilgili kararında her türlü toplantının yasaklandığı görülmektedir. Böyle bir düzenlemenin de ilgili Kanun gereğince yapılamayacağı açıktır.

39. Şu hâlde Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararında belirlenen 'Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece' şeklinde bir yasak süresinin kanuni olarak öngörülüp öngörülemeyeceğinden bağımsız olarak hâlihazırda anılan karara dayanak olabilecek başka bir kanun hükmünün de bulunmadığı anlaşılmıştır." (Eser Budak, §§ 38, 39 ; aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Onur Erden, §§ 41, 42)

40. Somut olayda da müdahale, OHAL süreci sona erdikten sonra 20/7/2019 tarihinde gerçekleştirilmiş olup bahsedilen kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvuruya konu toplantıya, Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararına dayanılarak yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde açıkça emredilen kanunilik ölçütünü karşılamadığı değerlendirilmiştir.

41. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

43. Başvurucular, ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

44. Başvuruda tespit edilen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

45. Öte yandan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği dikkate alınarak başvurucu Furkan Bircan'a -talebiyle bağlı olarak- net 20.000 TL, diğer başvuruculara ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Başvurucu Furkan Bircan yönünden kolluk görevlilerinin güç kullanımı nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Bütün başvurucular yönünden toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Başvurucu Furkan Bircan yönünden kolluk görevlilerinin güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Bütün başvurucular yönünden, Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/154818) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvuruculara net 20.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

G. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

H. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.