TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E. Y. K. VE M. G. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/32802)

 

Karar Tarihi: 19/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucular

:

Başvurucular Vekili

:

Av. Göksel ÖZERKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sendikal gerekçelerle iş sözleşmeleri feshedildiği hâlde sendikal tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle başvurucuların sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Kısa adı Öz İplik-İş olan Tüm Dokuma, İplik, Trikotaj, Hazır Giyim, Konfeksiyon ve Deri İşçileri Sendikası (Sendika) 1978 yılında kurulmuş, hâlen Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu bağlı olarak tekstil alanında faaliyet göstermek üzere örgütlenen bir işçi sendikasıdır. Davalı işyeri ise 1984 yılından beri yurt içinde kumaş, oto koltuk kılıf imalat tesisleri ve yurt dışında da benzer yatırımları olan bir kuruluştur.

6. Başvuruculardan Emine Yaşar Kaya 2011, Melike Gök ise 2013 yılından beri davalı işyerinde çalışmıştır. Başvurucu Emine Yaşar Kaya 19/4/2018 tarihinde Öz İplik-İş üyesi olmuş, iş sözleşmesi aynı gün "iş görme performansının önemli oranda düşmesi, işe bağlılığının giderek azalması, performansını yeterli düzeye çıkarmak için gerekli gayret ve özeni göstermeyerek ortalama olarak benzer iş görenlerden daha az verimli çalışması, göstermiş olduğu niteliklerden daha düşük performansa sahip olması" gerekçesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi kapsamında işçilik alacakları ödenerek feshedilmiştir. Diğer başvurucu 24/4/2018 tarihinde Öz İplik-İş Sendikasına üye olmuş ve iş sözleşmesi yine Sendikaya üye olduğu gün Emine Yaşar Kaya ile aynı gerekçelerle ve aynı kanun maddesine dayanılarak feshedilmiştir.

7. Başvurucular iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiasıyla işe iade ve sendikal tazminat talepli dava açmıştır. Davacılar iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiğini ispat edebilmek için tanık deliline başvurmuştur. İlk derece mahkemelerinde dinlenen davacı tanıklarının beyanlarının ilgili kısmı şöyledir:

"Tanık U.M: 'Ben davalı iş yerinde 2011 yılından 2018 yılına kadar... çalıştım tarafları bu nedenle tanırım... Davacıların işine sendikal nedenlerle son verildi. Davacıların sendikaya ne zaman üye olduğunu bilmiyorum ancak, davacılar işe giriş ve çıkışlarda, molalarda sendikal faaliyette bulunup diğer işçilerle sendikaya üye toplamaya çalışırdı. O dönem çalışanların birleşme süreci idi. Yine aynı dönemde sendikaya üye olan çalışan sayısı artmıştı... Davacıların işine son verildiği dönemde ben ve sendikal faaliyette bulunan birçok çalışanın işine topluca son verilmiştir. Davacıların çıktığı dönemde, yani ikinci ay ile onuncu ay arasında son 5-6 ay içinde çıkarılan kişilerin %99 sendikalı idi. Sendikalı olup çalışmaya halen devam eden kişiler olup olmadığını bilmiyorum. Bu dönemde sendika üyeliğini iptal eden çalışan olup olmadığını da bilmiyorum. İş yerinde sendikalı olanlara baskılar yapılırdı. Bu kapsamda iş yeri yanlısı olan kişiler sendikal konuşmaları dinler ve bu gibi konuşma yapanları işverene bildirirdi. Bunun karşılığında işveren de bu kişileri çağırırdı bende bu şekilde çağırıldım. Bana neden sosyal medyadaki sendikal paylaşımları beğenmemem gerektiğini, sendikadan uzak durmam gerektiğini, üyeliğim varsa iptal etmem gerektiğini söylüyor aksi halde işten çıkarılacağımı belirtiyorlardı. Ben sendikanın iftar yemeği paylaşımını beğenmiştim, beni çağırıp neden beğendiğimi sordular. Makineciler de sendikalı olanlara görev değişikliği yaparlardı. Görev değişikliği sonrası kişi bilmediği işe verilince çıkarması gereken parça sayısı düşüyordu...Bizlerin sendikalı olduğunu işverene tüm formenler iletirlerdi. Yine çalışanların facebook sayfalarına girip sendika ile ilgili paylaşım yapıp yapmadıklarını formenler takip ederdi. Davacılar sendika ile ilgili faaliyetleri ilk başlatan grup içerisindedir...'

Tanık E.M: '... Davacılar sendikal nedenlerle işten ayrıldı. Davacıların sendikaya ne zaman üye olduğunu bilmiyorum. Sendikal faaliyet kapsamında çay molalarında ve giriş çıkışlarda diğer çalışanlarla sendika konusunda konuşmalar yapar broşür dağıtırlardı. Bu işleri yaptıktan ne kadar sonra işten çıkarıldılar hatırlamıyorum. Davacılar gibi 120-150 kişi arasında kişinin işine son vermişlerdir... İş yerinde kimlerin sendikalı olduğunu işverene bir başka çalışan söylemiştir bu kişinin adı M.idi... İş yerinde sendikalı olanların ilk önce bandını değiştirirlerdi, sonrasında operasyonunu değiştirdikleri de olmuştur. Bu kişiler bilmedikleri işlere veriliyordu. Vardiyasını değiştirenler de olmuştur. İş yerinde tüm işçilerin dolapları aranırdı, kilitli olanların kiliti kırılırdı. Broşür arıyorlardı. İş veren tarafından sendika ile ilgili... abim çağırıldı. Abime sendikanın kendisini koruyamıyacağını kendilerinin haklarını koruyacağını söyleyip sendikadan ayrılmasını istemişler, görüşmeye girişlerde sendikalı olan işçilerin kayıt yapmaması için telefonları alınırdı. Davacılar, benimle aynı bantta bulunan ben ve iki arkadaşımı sendika iftar yemeğine davet etmişti katılan üçümüzde ertesi gün işten çıkarıldık. Davacılar sendikal faaliyette öncü çalışanlardandı...' "

8. Davaların görüldüğü Bursa 9. İş Mahkemesinin dosyalarında yer alan bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"... 2018 Nisan ayında davalı iş yerinde sendika üyesi 43 işçi bulunduğu, davacılar da dahil 21 üye işçinin iş akdinin sona erdirildiği, 10 üyenin sendikadan istifa etmek zorunda kaldığı,

2017 Ekim- 2018 Ekim arasında 98 işçinin sendika üyesi olduğu, bunlardan 33'ünün Öz İplik- İş65'inin diğer sendikalara üye olduğu, 2017 Ekim-2018 Ekim arasında 81 işçinin sendika üyeliğinin sona erdiği, bunlardan 2 işçinin Öz İplik-İş Sendikası üyesi olduğu,79 işçinin diğer sendikaların üyesi olduğu, üyeliği sona eren 76 işçinin üyelikten istifa ettiği, üyelikten istifa edenlerin çoğunluğunun iş akitlerinin devam ettiği görülmüştür ."

9. İlk derece mahkemesi, davaları kabul etmiş ve iş sözleşmelerinin feshinin sendikal sebeplere dayanması nedeniyle 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 25. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca başvuruculara bir yıllık brüt ücretleri tutarında sendikal tazminat ödenmesine hükmetmiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Somut olayda dinlenen tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere .. fesih yazısında iddia edilen şekilde davacıların performans düşüklüğü iddiasının kanıtlanamadığı (davacılardan bu yönde savunma istenmediği, davacıların iş yerinde başka bir görevde değerlendirilmediği, davacının performansı düşük dahi olsa performansı artırıcı bir eğitim verildiği takdirde sonuç alınıp alınmayacağının değerlendirilmeye alınmadığı, işçiye bu durumu düzeltmesi için olanak verilmediği); işverence, iş akdi sonlandırılacak çalışanlar/işsiz kalabilecekler yönünden bir eylem planı hazırlanmadığı, davacının işten çıkarılmasında hangi kriterlerin gözönünde bulundurulduğunun açıklanamaması; davalı işverenin, ölçülü/tutarlı davranmadığı ve feshin kaçınılmaz/son çare olması kuralına aykırı davrandığı (davacı işçiye başka görev, esnek çalışma vs önermemiştir) anlaşılmıştır.

Mahkememiz dosyası ile benzer/aynı mahiyette olan ve diğer Bursa İş Mahkemelerince verilen kararlarda Öz İplik Sendikası yapılan yazışmalarda;2018 yılı Nisan ayından itibaren davalı iş yerinde çalışan işçilerden davacılar da dahil 43 işçinin sendikaya üye olduğu, örgütlenmeden haberdar olunması akabinde 21 üyenin iş sözleşmesinin sona erdirildiği, üyelerin iş sözleşmesinin sona erdirilmesinden sonra 10 üyenin de sendikadan istifa ettiğinin bildirdiği anlaşılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yapılan yazışmalarda; 2017 yılı Ekim ayı ile 2018 yılı Ekim ayı arasıda 98 işçinin sendika üyesi olduğu, bunlardan 33 işçinin Öz İplik sendikasına, 65 işçinin de diğer sendikalara üye olduğu, 2010 yılı Ekim ile 2018 yılı Ekim tarihleri arasında 81 işçinin sendika üyeliğinin sona erdiği, bunlardan 2 işçinin Öz İplik İş sendikası, 79 işçinin de diğer sendikaların üyesi olduğu, üyeliği sona eren işçilerden 76 işçinin üyelikten istifa ettiği, üyelikten istifa edenlerin bir kısmının iş akitlerinin sona erdiği, çoğunluğunun ise iş akitlerinin devam ettiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.

Bu tespitlerden hareketle; temel hukuk normlarının korumaya çalıştığı sendikal düzen ve örgütlenme hakkının ihlal edildiği ve bu kapsamda sendikalı olmaları nedeniyle davacıların iş akdinin sonlandırıldığı kanaatine varılmıştır. Her ne kadar sendikalı olup çalışmaya devam eden işçiler bulunsa da; sayı itibariyle sembolik olduğu, yetki alma sayısına ulaşma ihtimalinin bulunmadığı, buna yönelik faaliyetlerin engellendiği kanaati oluşmuştur..."

10. İlk derece mahkemesinin kararları istinaf yargı yoluna götürülmüş; Bursa 9. Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararlarının ortadan kaldırılmasına, davaların kabulü ile fesihlerin geçersizliğine ancak sendikal tazminat taleplerinin reddine kesin olarak karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...Sendikal tazminat davalarında ispat yükünün işçide olduğu hallerde, işyerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen işçilerin olup olmadığı, işyerinde çalışmakta olan işçilerin bulunup bulunmadığı, aynı dönemde yetki prosedürünün işletilip işletilmediği, işyerinde önceki dönemlerde toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanıp bağıtlanmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlarla, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi durumunda teknik yönden bu durumun araştırılması gereklidir.

Somut olayda; davacıların iş akitlerinin feshedildiği tarihlerde Öz İplik-İş sendikasına üye oldukları, davalı iş yerinde 2011 ve 2013 yıllarında çalışmaya başladıkları, 26/04/2018 tarihinde işyerinde 2552işçi çalıştığı bunlardan 2 işçinin Öz İplik-İş,43işçinin T. Sendikasına, 18 işçinin T. Sendikasına 15 işçinin B. Sendikasına üye oldukları ve sendikaların çoğunluğu sağlayamadıkları için yetki başvurusunda bulunmadıkları anlaşılmıştır.

Davacılar iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini iddia etmişse de, bu iddiayı destekler mahiyette işveren tarafından özellikle sendika üyesi işçilerin işten çıkartıldığına ilişkin bir uygulamanın bulunduğuna ilişkin somut veriler elde edilememesi, sendikalı olup halen çalışan işçilerin bulunması, iş yerindeki çalışan sayısına oranla yoğun sendika üyelik hareketlerinin bulunmaması (üye olma, istifa, iş akti feshi gibi) ayrıca davacıların iş akitlerinin feshedildiği tarihte sendikaya üye olmaları, yargılama sırasında dinlenilen davacı tanıklarının beyanlarının soyut kalması nazara alındığında davacıların iş akdinin sendikal nedenle sona erdirildiğinin ispat edilmediği..."

11. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

12. 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Feshin geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:

a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.

b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.

..."

13. 6356 sayılı Kanun’un "Sendika özgürlüğünün güvencesi" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.

 (2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.

 (3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.

 (4) İşverenin (…) yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir.

 (5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (…), 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.

 (6) İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür.

 (7) Fesih dışında işverenin sendikal ayrımcılık yaptığı iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal ayrımcılık yapıldığını güçlü biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren davranışının nedenini ispat etmekle yükümlü olur.

...”

14. 6356 sayılı Kanun’un 25. maddesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Sendikal neden, işçilerin, sendikaya üye olmaları Sendikal neden, işçilerin, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin rızası ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmalarından dolayı işten çıkarılması veya farklı bir işleme tâbi tutulması olarak tanımlanmıştır."

2. Yargıtay İçtihadı

15. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sendikal fesih iddiasının değerlendirilmesi bakımından ortaya koyduğu kriterlerle ilgili 7/10/2009 tarihli ve E.2009/9-372, K.2009/416 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde çalışan sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi halinde teknik yönden bu hususların araştırılması, feshin son çare olarak kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi gereklidir"

B. Uluslararası Hukuk

16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye (B. No: 35009/05, 4/4/2017) kararında, işverenin sendika üyeliğinden ayrılma tehdidine boyun eğmeyerek sendika üyeliğini sürdüren kırk işçinin iş sözleşmesinin ekonomik nedenler ve mesleki yetersizlikler gerekçe gösterilerek feshedilmiş olmasını sendika özgürlüğü yönünden incelemiştir.

i. Anılan karara konu olayda mahkemeler 2004 yılı Temmuz ile Aralık ayları arasında verdikleri kararlarda işçilerin sendika üyeliği sebebiyle işten çıkarıldığı sonucuna ulaşmış ve işçilerin işe iadelerine ya da bir yıllık brüt aylıklarına denk tazminatın işveren tarafından işçilere ödenmesine hükmetmiştir. İşveren, tazminat ödeme seçeneğini tercih ederek işçileri işe başlatmamış ve netice olarak davalı işverene ait işyerinde başvurucu sendika üyesi hiçbir işçi kalmamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, §§ 17-22).

ii. AİHM; işçilerin ödenen tazminatın yeterliliğini, sendika hakkının kullanımına yönelik işveren tarafından yapılacak müdahalelerde caydırıcılık özelliğine sahip olup olmadığı bakımından incelemiştir. Söz konusu başvuruda başvuran sendika, tazminatın caydırıcı bir nitelik taşımaması nedeniyle işverenin işe iade yerine tazminat ödeme seçeneğini tercih ettiğinden ve bunun sonucunda toplu görüşme ve toplu sözleşme yapma yetkisini elde edemediğinden şikâyet etmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 48).

iii. Mahkeme, işverenin tazminat ödeme seçeneğini tercih etmesi nedeniyle sendikasızlaşma sürecinin yaşandığını ve sonuç olarak sendikanın o işyerinde üyesinin kalmadığını vurgulamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 54).

iv. AİHM'e göre bu kayıp sendika yönünden sendikal faaliyetlerinin özünü zedeleyen bir sınırlama mahiyetindedir ve ulusal mahkemelerin müdahalenin ölçülülüğüyle ilgili daha detaylı gerekçeler sunmaları gerekir. AİHM, somut olayda derece mahkemesinin haksız işten çıkarma için kanun tarafından müsaade edilen asgari tutarda tazminata hükmederken-örneğin işten çıkarılan işçinin aldığı ücretin düşüklüğünü ve işveren şirketin ekonomik gücünün büyüklüğünü dikkate almak suretiyle- tutarın önleyici etkisi üzerinde titiz bir inceleme yaptığına dair hiçbir işaretin bulunmadığını belirtmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 55).

v. AİHM, işverenin işten çıkarılan işçilerin işe iadelerini reddetmesinin ve işverenin çalışanları haksız yere işten çıkarmasının önlenmesi bakımından yetersiz miktarda tazminata hükmetmesinin derece mahkemelerince yorumlandığı biçimiyle kanuna aykırı olmadığını not etmiştir. AİHM ilgili kanunun -derece mahkemesince uygulandığı şekliyle- başvurucu sendikanın çalışanları üyeliğe ikna etme hakkını toplu işten çıkarma yoluyla bertaraf eden işveren için caydırıcı etki doğuracak yeterlilikte bir ceza dayatmadığı sonucuna ulaşmıştır. AİHM'e göre sonuç olarak somut olayda ne yasama ne de mahkeme, başvuran sendikanın çalışanları sendikaya üye olmaya ikna etme ve bu suretle toplu görüşme imkânı elde etme hakkının kullanımının güvenceye bağlanması pozitif yükümlülüğünü ifa etmiştir. Bu nedenle başvurucu sendika ile işverenin yarışan menfaatleri arasında makul denge kurulamamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 56).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 19/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

18. Başvurucular, istinaf merciinin değerlendirmesinin, işverenlerin işyerinde her bir sendikadan az kişinin çalışmasına izin vererek yetkili sendika hâline gelmesini ve böylelikle sendikal örgütlenmeyi engellenmelerine imkân vereceğini ileri sürmüştür. Nitekim başvuruculara göre işveren düzenli olarak azar azar sendikalı işçiyi işten çıkarmıştır. Başvurucular ayrıca kendileri ile aynı durumda olan başka işçilerin davalarının görüldüğü diğer istinaf dairelerinde sendikal fesih olgusunun tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucular anılan nedenlerle adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ve sendika hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur.

B. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların iddialarının özünün iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından iddialarının bir bütün olarak sendika hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

20. Anayasa’nın “Sendika kurma hakkı” kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir…”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

22. Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan “çalışanlar ... üyelerinin menfaatlerini korumak için” ibaresi üyelerin mesleki menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin Anayasa tarafından korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 02/07/2015, § 54). Bu bağlamda sendika hakkı, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere izin verilmesini de gerektirmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).

23. Anayasa'nın 51. maddesinde temel bir hak olarak güvence altına alınmış olan sendika hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Sendika hakkı, bu hakka yönelik kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra üyesi oldukları sendikalarca veya kimi durumlarda özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır. Dolayısıyla sendika hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanı sıra üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı ilgiliye koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir (Barış Adıgüzel, B. No: 2016/15802, 8/9/2021, § 29; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, B. No: 2016/16056, 21/4/2021, § 52; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, B. No: 2014/15627, 5/10/2017, § 36).

24. Devletin sendika hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri kaynağını Anayasa'nın 5. ve 51. maddelerinden almaktadır. Bu yükümlülük devlete, üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin, çalışanların sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici davranışlarından kaçınmasına yönelik ve sırf bu haklarından yararlandıkları gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını önleyici tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Bu çerçevede alınacak tedbirlerin üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendika hakkına müdahalede bulunmaları bakımından caydırıcı nitelik taşıması gerekir. Öte yandan üçüncü kişiler tarafından sendika hakkına müdahale edilmesi durumunda müdahaleye karşı itirazların öne sürülebileceği ve müdahalenin sonuçlarının giderilmesi açısından gerçek ve etkili koruma temin edecek hukuksal mekanizmaların oluşturulması, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınması ve gerekiyorsa tazminat ve benzeri giderimler için dava açma imkânının getirilmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Muharrem Çimen, [GK] B. No: 2016/5002, 23/3/2023, §§ 39-40; Barış Adıgüzel, §30; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, § 37; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400, 28/7/2022, § 59). Devletin söz konusu yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin denetimi ise yürütülen sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır.

25. Kamu gücü kullanan makamların her türlü iş ve işlemlerinde öncelikle Anayasa hükümlerini gözetmeleri zorunludur. Nitekim Anayasa'nın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiştir. Diğer taraftan Anayasa'nın 138. maddesine göre hâkimler Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Görüldüğü üzere yargı organlarının uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa hükümlerini dikkate alarak çözüme kavuşturmaları anayasal bir zorunluluktur. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi Anayasa Mahkemesinin ilk elden yani doğrudan inceleme yapmamasını ifade ettiği gibi esas itibarıyla idari ve yargısal makamların önlerindeki meseleleri ve uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa'ya uygun biçimde sonuca bağlamaları yönünden birincil derecede sorumlu olduklarını göstermektedir. Özellikle temel kanunlarda öngörülen dürüstlük ve iyi niyet kuralları, hakkın kötüye kullanılması yasağı gibi genel ilkeler ile bazı hâllerde olayın özelliklerine ve durumun gereklerine göre hâkime takdir yetkisi tanınması uyuşmazlıkların çözümünde Anayasa'ya uygun yorum imkânı tanıyan söz konusu etkili hukuksal korumanın bir gereği olarak görülmelidir. Dolayısıyla ister özel kişiler arası isterse de taraflardan birinin kamu gücü olduğu uyuşmazlıklar olsun her durumda hâkimin hukuk kurallarını Anayasa'ya uygun bir biçimde yorumlaması ve yargı yetkisinin kullanımı çerçevesinde özellikle Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerin korunmasını gözetmesi beklenmektedir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Mehmet Apaydın, B. No: 2015/13099, 8/1/2020, §§ 46-47).

26. Diğer bir ifadeyle Anayasa'ya uygun yorum ilkesi hâkimin hukuk kurallarını yorumlama serbestîsinin sınırını oluşturmaktadır. Dolayısıyla hâkimin bir hukuk kuralının anlam ve kapsamını tespit ederken Anayasa'yı ve anayasal ilkeleri hesaba katmaması Anayasa'nın normlar hiyerarşisinin tepesinde yer almasını anlamsız hâle getirir. Bu bağlamda Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir belgedir (Mehmet Fatih Bulucu [GK], B. No: 2019/26274, 27/10/2022, § 76). Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığının gereği olarak hâkimin maddi hukuk hükümlerini uygularken temel hak ve hürriyetlere ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvenceleri öncelikle dikkate alması anayasal bir gerekliliktir.

27. Bu kapsamda eldeki başvuruda olduğu gibi sendikal nedenlerle bir iş sözleşmesinin sonlandırıldığı iddia edildiğinde mevzuatın gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu açıktır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Önemle değinmek gerekir ki derece mahkemeleri önündeki uyuşmazlık ne kadar Anayasa’da yer alan temel hak ve hürriyetleri ilgilendirirse Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu hak veya hürriyete ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvencelerini denetleme yetkisi o kadar artar. Anayasa Mahkemesinin temel görevi Anayasa’da yer alan hükümlerin yeknesak ve doğru bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Dolayısıyla yapılan incelemede, derece mahkemelerinin yeri alınmamakta; kamusal makamların süreç içindeki tutumları sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından değerlendirilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13328, 19/11/2020, § 40; Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13351, 15/12/2020, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, §57; Muharrem Çimen, § 42).

28. Bununla birlikte sendika hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için her iki tarafın menfaatlerinin de mümkün olduğunca dengelenmesi ve taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açılmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52; Kemal Kılıç, § 61). Bu noktada Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, başvurucuların sendikal nedenlerle işten çıkarıldıkları gerekçesiyle açtıkları davalarda devletin pozitif yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde yargısal bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı ve özellikle derece mahkemelerinin kararlarının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.

29. Bilindiği üzere 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi ile 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesine göre iş sözleşmesinin geçerli veya haklı nedenle feshedildiğini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Buna karşın iş sözleşmesinin feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiaları bakımından yargısal içtihatlarla bazı ölçütler geliştirilmiştir. Yargıtay, sendikal fesih iddiası değerlendirilirken; fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı gibi hususlarının dikkate alınması gerektiğini belirlemiştir (bkz. § 15).

30. Eldeki başvuruda ilk derece mahkemesi, tanık beyanları ile bu beyanları doğrulayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından ve ilgili Sendikadan alınan bilgiler ışığında gerçekleşen fesihlerin sendikal nedene dayandığına kanaat getirmiştir. İlk derece mahkemesi kararlarında, başvurucuların benzer gerekçelerle ve yakın tarihlerde işten çıkarıldıklarına vurgu yapılmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucuların işten çıkarıldığı 2018 Nisan ayında davalı işyerinde 43 işçinin sendikaya üye olduğunun, 21 üyenin iş sözleşmesinin sona erdirildiğinin, sendika üyelerinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesinden sonra 10 üyenin de sendikadan istifa ettiğinin altını çizmiştir. Kararda ayrıca davalı işyerinde genel olarak diğer sendikalı işçilerin de işten çıkarıldığına, sendikadan istifa edenlerin çoğunluğunun işe devam ettiğine, işyerinde hâlen sendikalı çalışan olsa da sayılarının sembolik olduğuna vebu nedenle işyerinde toplu iş sözleşmesi imzalayabilmek için yetkili sendika olma ihtimallerinin bulunmadığına dikkat çekilmiştir.

31. Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesi, davacı tanıklarının beyanlarını soyut kabul etmiştir. Oysa başvurucuların iş sözleşmelerinin sendikaya üye olmaları nedeniyle feshedildiğini düşünen tanıklar, başvurucuların işyerinde sendikaya üye toplamaya çalıştıklarını, broşür dağıtıp sendika hakkında konuşmalar yaptıklarını, sendikal faaliyetlerde bulunan ilk kişilerden olduklarını beyan etmişlerdir. Tanıklar; davalı işyerinde genel olarak sendikalılaşmanın engellenmeye çalışıldığını, sendikalı olanların bilmedikleri işlerde çalıştırıldıklarını ve böylelikle düşük performans göstermelerine neden olunduğunu, işverenin sendikalı işçiler üzerinde çeşitli baskılar kurduğunu ifade etmiştir. Tanıklar, kendilerinin de sendikal nedenlerle iş sözleşmelerinin sonlandırıldığını, sendikalı olanların sosyal medya hesaplarında sendika ile ilgili paylaşım yapılıp yapılmadığının işverence takip edildiğini ifade etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesinde bu hususlar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeksizin tanık beyanlarının soyut ve genel olduğu, bu nedenle beyanlarına itibar edilemeyeceği sonucuna ulaşıldığı görülmüştür.

32. Diğer yandan Bölge Adliye Mahkemesi; sendikalı olup hâlen çalışan işçilerin bulunması, işyerindeki çalışan sayısına oranla yoğun sendika üyelik hareketlerinin bulunmamasının (üye olma, istifa, iş akti feshi gibi) işveren tarafından özellikle sendika üyesi işçilerin işten çıkartılmadığına dayanak olarak göstermiştir. Dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporunda yer alan verilere bakıldığında başvurucuların iş sözleşmesinin sona erdirildiği 2018 yılı Nisan ayı içerisinde 43 sendikalı işçiden 21'i işten çıkarılmış, 10 işçi ise sendikadan istifa etmiştir. Başvurucuların iş sözleşmelerinin feshedildiği tarihten önceki ve sonraki dönemleri kapsayan 2017/Ekim-2018/Ekim arasına bakıldığında da 98 işçiden 81 işçinin sendika üyeliğinin sona erdiği, bunlardan 76'sının üyelikten istifa ettiği belirtilmiştir. Üstelik sendika üyeliğinden çekilenlerin önemli bir bölümünün çalışmaya devam ettikleri gözardı edilmemelidir. Bu bakımdan davalı işyerinde fesih sırasında yaklaşık %72 oranında, genel olarak ise yaklaşık %82 oranında sendikalı işçi kaybı yaşanmıştır. Söz konusu veriler esas alınmadan Bölge Mahkemesi kararında "işverenin sendikalı işçileri işten çıkarttığına dair bir uygulamanın bulunmadığı" tespitine katılmak mümkün olmamıştır. Yanı sıra ilk derece mahkemesinin davalı işyerindeki mevcut sendikalı sayısının sembolik ve yetkili sendika olunmasına imkân vermeyecek sayıda olması nedeniyle sendikalılaşmanın engellendiği şeklindeki değerlendirmesi, Bölge Adliye Mahkemesince tartışılmamış ve işyerinde hâlen sendikalı çalışan olması yeterli görülmüştür.

33. Bölge Adliye Mahkemesi ayrıca davacıların iş akitlerinin feshedildiği tarihte sendikaya üye olmalarını da sendikal nedenle iş akitlerinin feshedilmediği şeklinde yorumlamıştır. Ancak 6356 sayılı Kanun'un 25. madde gerekçesinden de anlaşıldığı üzere sendikal neden kavramı bir fiilin sendikal olarak değerlendirilebilmesi için salt kurulu bir sendika tarafından yahut sendika üyeleri tarafından yapılmasının zorunlu olmadığıdır. Bu itibarla sendika üyesi olmayan bir işçinin henüz kurulmamış bir sendikanın örgütlenmesi için veya kurulmuş bir sendikanın propagandasını yapmak üzere organizasyon düzenlenmesi ya da düzenlenen bir faaliyete katılması veya destekleyici eylemlerde bulunması gibi faaliyetleri de sendikal faaliyet kapsamındadır. Dolayısıyla başvurucuların sendikaya resmi olarak üye olmadan önceki dönemde, işyerinde sendikal faaliyetlerde bulunduklarına dair tanık beyanları ile birlikte sendikaya üye oldukları gün işten çıkarılmış olmalarının sendikal fesih iddiasını destekler mahiyette olduğu, ancak bu hususların Bölge Adliye Mahkemesince tartışılmadığı anlaşılmaktadır.

34. Mevzuatın gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası,§ 40; Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 57).

35. Neticede ilk derece mahkemesinin ilgili delil ve olgular doğrultusunda sendikal feshin gerçekleştiği şeklindeki değerlendirmesi karşısında Bölge Adliye Mahkemesi "işverenin sendikalı işçileri işten çıkartma kastının olmadığı" gerekçeleriyle yetinerek gerek Yargıtay gerek Anayasa Mahkemesi tarafından benimsenen kriterleri dikkate almamıştır. Devletin pozitif yükümlülükleri, işveren tarafından yapılan müdahaleye ilişkin olarak usule ilişkin güvenceler kapsamında oluşturulan yargısal mekanizmaların etkili bir şekilde işletilmesini ve derece mahkemelerinin konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koymasını gerektirmektedir. İstinaf aşamasında yeterli bir yargısal inceleme yapıldığı, gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Bu nedenlerle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getiremediği sonucuna ulaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. Başvurucular, ihlalin tespiti ile her bir başvurucu için 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

38. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

39. Öte yandan sendika hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca yeniden yargılamaya karar verilmesiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucuların uğradığını iddia ettikleri maddi zarar talepleri yeniden yargılama kapsamında giderilebileceğinden maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin sendika hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'ne (E.2020/321, K.2020/1240; E.2020/323, K.2020/1238) iletilmek üzere Bursa 9. İş Mahkemesi'ne (E.2018/187, K.2019/626; E.2018/183, K.2019/627) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara ayrı ayrı net 18.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.