KARARLAR

AYM'nin 2020/32440 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2024 tarihli ve 2020/32440 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CAHİT MORGÜL VE KADRİYE MORGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/32440)

 

Karar Tarihi:17/9/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucular

:

1. Cahit MORGÜL

 

 

2. Kadriye MORGÜL

Başvurucular Vekili

:

Av. Abdullah ZEYTUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/10/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Sur ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

5. Başvuru konusu olay, operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Sur ilçesinde 30/3/2016 tarihinde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları sırasında kimliği belirsiz yedi ceset bulunmuştur. Cesetler x1'den x7'ye kadar numaralandırılmıştır.

7. Aynı gün x4 olarak numaralandırılan ceset üzerinde, Cumhuriyet savcısı huzurunda ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmıştır. İşlem sonucunda kesin ölüm nedeninin yapılacak toksikolojik ve histopatolojik inceleme neticesinde tespit edilebileceği mütalaa edilmiştir. İşlem sırasında sol göğüs boşluğunda tespit edilen 1,5 cm uzunluğunda 0,5 cm genişliğinde olan koyu siyah, kömür görünümünde metalik cisim çıkarılarak hazır bulunan Olay Yeri İnceleme ekibine teslim edilmiştir. İşlem sırasında ayrıca cesetten kimlik tespiti için DNA analizi yapılmak üzere doku örneği alınmıştır ancak cilt dokusunun çürüme nedeniyle bütünlüğünü kaybetmesi nedeniyle parmak izi ve svap örneği alınamamıştır.

8. x4 olarak numaralandırılan cesedin kimliğinin tespit edilmesi için DNA incelemesi yaptırılmıştır. Adli Tıp Kurumu raporuna göre ölen şahıs ve başvurucu Kadriye Morgül'den alınan DNA örneklerinin anne-oğul yönünden uyumlu olduğu, ölenin başvurucuların müşterek çocukları olan 23/9/2002 doğumlu C.M. olduğu tespit edilmiştir.

9. C.M.nin babası olan başvurucu Cahit Morgül, Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan 10/5/2016 tarihli ifadesinde C.M.den 11 Aralık 2015 tarihinden beri haber alamadıklarını, C.M.nin Sur ilçesinde meydana gelen olaylara katılmış olabileceğinden şüphelenerek eşinin kan örneği verdiğini, yapılan mukayese sonucunda C.M.nin Sur ilçesinde vefat ettiğini öğrendiğini beyan etmiştir.

10. Adana Kriminal Polis Laboratuvar Müdürlüğünün 11/4/2016 tarihli uzmanlık raporunda, C.M.nin cesetinden ele geçirilen metalik cisimde balistik yönden incelemeyi gerektirir herhangi bir özellik bulunmadığı belirtilmiştir.

11. C.M.nin maktul şüpheli sıfatı ile yer aldığı, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturma neticesinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 3/7/2017 tarihinde, C.M.nin ölmüş olması nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş, kararda "30/03/2016 tarihinde İlimiz Sur ilçesinde meydana gelen çatışma esnasında güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunan şüpheli [C.M].nin ateşli silahla yaralanması sonucu öldüğü" tespitine yer vermiştir.

12. Başvurucular, karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 29/03/2019 tarihli kararı ile "...verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmadığı..." gerekçesi ile itirazın reddine karar vermiştir.

13. Başvurucular, nihai kararı 8/9/2020 tarihinde öğrendikten sonra 7/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili hukuk için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§208 - 251.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Anayasa Mahkemesinin 17/9/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

16. Başvurucular, 13 yaşındaki C.M.nin güvenlik güçlerince doğrudan hedef alınarak öldürüldüğünü, kullanılan gücün orantısız olduğunu, soruşturmanın etkisiz olduğunu, hiçbir delilin toplanmadığını, C.M.nin etnik kimliğinden ötürü hedef alındığını, bu kapsamda yaşam hakkı ile yaşam hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca C.M.nin henüz çocuk yaşta öldürülmesi nedeniyle kendileri yönünden kötü muamele yasağının ve aile hayatına saygı hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir.

17. Bakanlık görüşünde; C.M.nin ölümü olayına ilişkin koşulların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda tartışıldığı, yaşam hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken somut olayların kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların şikâyeti esasen C.M.nin öldürülmesine ve ölüm olayıyla ilgili etkili soruşturma yürütülmemesine ilişkindir. Başvurucuların ihlal iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

19. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

20. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

21. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

23. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutuna ilişkin genel ilkelere Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yer verilmiştir (aynı kararda bkz. §§ 320 -331).

24. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakamından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi şartlarda gerçekleştiğinin, nasıl bir seyir izlediğinin ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamları, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmasl, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmalı; bunun yanı sıra yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018 Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Olaya ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucuların yakını C.M.nin güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanması sonucu hayatını kaybettiği kabul edilmiştir.

26. Bu durumda kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleştiği kabul edilen bu ölümün Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında düzenlenen, yaşam hakkına yapılan müdahaleyi hukuka uygun hâle getirecek hangi istisnai hâl kapsamında olduğunu tespit edecek, dahası bu müdahalenin mutlak zorunlu bir durumda ve orantılı bir şekilde yapılıp yapılmadığını ortaya koyacak bir soruşturma yapılması gereklidir.

27. Somut olayda, olay tarihinde 13 yaşında olan C.M.nin cesedinin enkaz kaldırma çalışmaları sırasında bulunması sonrası soruşturma işlemlerine başlanmış ise de soruşturma, C.M. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülmüştür. UYAP üzerinden yapılan incelemede C.M.nin ölümüne ilişkin yürütülen başkaca münferit bir soruşturmaya rastlanmadığı gibi Bakanlık görüşünde de bu yönde bir bilgiye yer verilmemiştir. Dahası C.M. hakkında yürütülen soruşturma neticesinde C.M.nin ölmüş olması nedeniyle verilen kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yalnızca "30/03/2016 tarihinde İlimiz Sur ilçesinde meydana gelen çatışma esnasında güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunan şüpheli [C.M].nin Ateşli silahla yaralanması sonucu öldüğü" tespitine yer verilmiştir. Bu kararın ve karara itirazın reddine dair sulh ceza hâkimliği kararının yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan gerekli ve ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermediği görülmüştür. Kararlarda yalnızca C.M.nin güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunduğu tespitine yer verilmiştir. Yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai hâllerden (meşru müdafaa, yakalama, ayaklanma veya isyanın bastırılması, olağanüstü hâllerde yetkili mercinin verdiği emirlerin uygulanması) hangisi kapsamında kaldığı yönünde bir tespit yapılmamıştır. Dahası, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda "..şüpheli [C.M].nin Ateşli silahla yaralanması sonucu öldüğü" tespitine yer verilmiştir ancak Cumhuriyet savcısı huzurunda yapılan ölü muayene ve otopsi işlemi (§ 7) neticesinde, kesin ölüm nedeninin yapılacak toksikolojik ve histopatolojik inceleme sonucunda tespit edilebileceği mütalaa edilmiş fakat UYAP üzerinden yapılan incelemede bu yönde bir raporun dosya içerisinde yer almadığı görülmüştür.

28. Sonuç olarak yaşam hakkına yönelik müdahale kabul edilmesine rağmen ölümün hangi şartlar altında gerçekleştiğinin tespitine yönelik bir soruşturma yürütülmemiş; yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan gerekli ve ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik olarak elde edilen bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız analizine dayalı bir değerlendirme de yapılmamıştır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan şartlar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanarak nesnel bir değerlendirme yapılması; hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik önemdedir. Somut olayda ise delillerin toplanması ve değerlendirilmesi, Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği derinlikte yapılmamıştır.

29. Diğer taraftan başvuruya konu olayın gerçekleşme şartlarının belirlenememesi nedeniyle Anayasa Mahkemesinin önünde başvurucunun iddiaları ile adli makamların söz konusu kabulünün değerlendirilmesine olanak verecek yeterlilikte bilgi veya bulgu bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun yaşam hakkının devletin öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiği şikâyeti bu aşamada değerlendirilememiştir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Yılmaz Adlığ, B. No: 2017/16475, 8/7/2020, §§ 33, 34).

30. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Muhterem İNCE bu sonuca katılmamıştır.

VI. GİDERİM

31. Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılması ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

32. Yaşam hakkının usul boyutu ile ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

33. Öte yandan ihlalin niteliği göz önüne alındığında başvuruculara talepleriyle bağlı kalınarak müştereken 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucular uğradıklarını iddia ettikleri maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunmadıklarından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'ninkarşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na (Sor. No: 2016/11789, Kar. No: 2017/14264) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 100.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucular, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında yakınları olan çocuklarının ölmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, ölümün hangi şartlar altında gerçekleştiğinin tespitine yönelik bir soruşturmanın yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

2. Türkiye, 2015 yılı temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan ettiği Sur ilçesinin de dahil olduğu bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 25-27).

3. Öz yönetim ilan ettiği tüm bölgelerde benzer bir strateji ile barikat ve hendeklere patlayıcı döşeyen, yolları patlayıcı düzenek kurmak suretiyle tuzaklayan ve karargah olarak kullandığı binaları tünel kazarak birbirine bağlayan terör örgütünün bu şekilde ulaşımı engellediği bölgelerde, güvenlik güçleri ve binaları, ambulanslar dahil kamuya ve özel kişilere ait araç ve eşyaların terör saldırılarına maruz kalması, bir kısmının tahrip edilmesi neticesi eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerine erişim durma noktasına gelmiştir (bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 10; Selahattin Demirtaş, B. No: 2016/25189, 21/12/2017, § 31-32; “öz yönetim” çağrıları hakkında ise bkz. Seyid Narin, [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022, § 24).

4. Bu gelişmelerin ardından terör örgütünün öz yönetim ilan ettiği bölgelerde terörle mücadele için güvenlik güçleri tarafından geniş çaplı operasyonlar başlatılmıştır. Söz konusu operasyonlar sırasında yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, binlercesi yaralanmıştır. Terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde ise sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28). Bu terör olayları sırasında Sur ilçesinde gerçekleşen silahlı saldırılarda 66 güvenlik görevlisi şehit olurken 428 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Yalnızca 11/12/2015-23/12/2015 tarihleri arasında Sur ilçesinde güvenlik güçleri ile terörist unsurlar arasında 320 silahlı çatışma yaşanmıştır. Bunlardan 72'sinde terörist unsurlar tarafından roketatar kullanılarak saldırı düzenlenirken 86 saldırıda da patlayıcı kullanıldığı rapor edilmiştir. Aynı dönemde Sur ilçesinde PKK terör örgütü üyeleri tarafından sivillere ait ikamet ve işyerleri ile kamu kurumlarına ait binalarda 56 ayrı kundaklama yapıldığı belirlenmiştir (Fikriye Tanrıkulu ve İnsan Hakları Derneği, B. No: 2016/3350, 13/4/2023, § 2).

5. Başvuruya konu olayda Sur ilçesinde 30/3/2016 tarihinde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları sırasında kimliği belirsiz yedi ceset bulunmuş; söz konusu cesetler numaralandırılmış ve x4 olarak numaralandırılan ceset üzerinde Cumhuriyet savcısı huzurunda ölü muayene ve otopsi işlemi yapılmış, kesin ölüm nedeninin tespiti için toksikolojik ve histopatolojik inceleme yapılması gerektiğinden cesedin sol göğüs boşluğunda tespit edilen, 1,5 cm uzunluğunda 0,5 cm genişliğinde olan koyu siyah, kömür görünümünde metalik cisim çıkarılarak olay yeri inceleme ekibine teslim edilmiş;ayrıca cesetten kimlik tespiti için DNA analizi yapılmak üzere doku örneği alınmış, ancak cilt dokusunun çürüme nedeniyle bütünlüğünü kaybetmesi nedeniyle parmak izi ve svap örneği alınamamıştır. x4 olarak numaralandırılan cesedin kimliğinin tespit edilmesi için DNA incelemesi yaptırılmış, Adli Tıp Kurumu’nun raporuna göre ölen şahıs ve başvuruculardan alınan DNA örneklerinin anne-oğul yönünden uyumlu olduğu, ölenin başvurucuların müşterek çocukları olan 23/9/2002 doğumlu C.M. olduğu tespit edilmiştir. C.M.nin babası olan başvurucu, Cumhuriyet savcılığına verdiği ifadesinde C.M.den 11 Aralık tarihinden beri haber alamadıklarını, C.M.nin Sur ilçesinde meydana gelen olaylara katılmış olabileceğinden şüphelenerek eşinin kan örneği verdiğini, yapılan mukayese sonucunda C.M.nin Sur ilçesinde vefat ettiğini öğrendiğini beyan etmiştir. Adana Kriminal Polis Laboratuvar Müdürlüğünce düzenlenmiş olan raporda ise, C.M.nin cesedinden ele geçirilen metalik cisimde balistik yönden incelemeyi gerektirir herhangi bir özellik bulunmadığı belirtilmiştir.

6. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarından olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50-51).

7. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında “(1) meşru müdafaa hali, (2) yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, (3) bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, (4) bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, (5) olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir (Yılmaz Adlığ, B. No: 2017/16475, 8/7/2020, §. 31).

8. Somut olayda Başsavcılık, Diyarbakır ili Sur İlçesinde özerklik amacıyla PKK/KCK terör örgütü mensupları tarafından hendek kazma, barikat kurma ve güvenlik güçlerine karşı roketatarlı, uzun namlu silahlı saldırı eylemlerin yapıldığı; Sur Kaymakamlığı tarafından ilçede yasadışı eylemleri gerçekleştiren şahısların, terör örgütü mensuplarının ve terör örgütü mensuplarına yardım eden şahısların yakalanması, suç ve suç unsurlarının ele geçirilmesi, mahalle ve sokakların güvenli hale getirilmesi ve kamu düzeninin, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla sokağa çıkma yasağının ilan edildiği; halkın huzur ve güvenliğini sağlamak, sokakların temizlenmesi ve güvenli hale getirilmesi amacıyla güvenlik güçleri tarafından faaliyet gerçekleştirildiği, yapılan bu faaliyetler çerçevesinde çok sayıda silahlı terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği, PKK/KCK terör örgütü mensupları ile çıkan çatışmalarda üyelerinin hendek ve barikatlara tuzakladıkları patlayıcılar nedeniyle bir çok güvenlik görevlisinin şehit olduğu, birçok güvenlik görevlisinin de yaralandığı; 30/3/2016 tarihinde Diyarbakır ilinin Sur ilçesinde meydana gelen çatışma esnasında güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemde bulunan başvurucuların oğlunun (C.M.nin) ateşli silahla yaralanması sonucu öldüğü tespitlerinde bulunarak, bu ölüm nedeniyle şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

9. Başvurucuların anılan karara yönelik itirazlarını inceleyen sulh ceza hâkimliği, Başsavcılığın etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirdiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını, usul ve yasaya uygun bularak itirazın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, somut başvuruda başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından etkili bir soruşturmanın yürütülmediğinden bahsedilemeyecektir. Nitekim daha önce benzer başvurularda Anayasa Mahkemesi (bkz. Arjin Edin ve diğerleri, B. No: 2018/14655, 19/12/2023; Mehmet Akyol ve diğerleri, B. No: 2021/63957, 21/5/2024; Abdulhadi Barın ve Asya Barın, B. No: 2018/12820, 20/12/2023) bir ihlal olmadığına karar vermiştir.

10. Sonuç olarak, başvurucuların Anayasa’nın 17.maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

Muhterem İNCE