KARARLAR

AYM'nin 2020/14156 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 22/5/2024 tarihli ve 2020/14156 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZCAN DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/14156)

 

Karar Tarihi: 22/5/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hüseyin Ozan ADIYAMAN

Başvurucu

:

Özcan DOĞAN

Vekili

:

Av. Hasan Önder SULU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; üniversite güvenlik görevlilerinin ihmali nedeniyle görme duyusu işlevinin sona ermesine neden olacak şekilde yaralanma meydana gelmesi, bu olayın failleri hakkındaki ceza yargılamasının makul sürat ve özenle yürütülmemesi, suçun hukuki nitelendirilmesinde hata yapılarak dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle düşme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının, söz konusu düşme kararına bağlı olarak tazminat davası açılamaması nedeniyle de etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

4. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Gaziantep Üniversitesinin 9/10/2009 tarihinde akademik yıl açılış töreninde iki öğrenci grubu arasında yaşanan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine başvurucu ve diğer müşteki şüpheliler hakkında kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmıştır.

7. Başsavcılık 10/12/2009 tarihli yazısı ile Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğünden başvurucu ve diğer müşteki şüpheliler V.G., M.Ç., H.T. ve F.K.nın yaralanmalarına ilişkin olarak kesin sağlık raporlarının aldırılarak gönderilmesini istemiştir. Başsavcılık ilgililerin kesin sağlık raporlarına ulaşmak için Emniyet Müdürlüğü ve sevk edildikleri hastane ile 3/8/2010 tarihine kadar birkaç kez daha yazışma yapmıştır. Bu arada Başsavcılığın 27/5/2010 tarihli yazısı ile başvurucu ifadeye çağrılmıştır. 20/9/2010 tarihinde başvurucunun beyanları tespit edilmiştir. Başvurucu Başsavcılıkta müdafii huzurundaki ifadesinde özetle sol gözünde doğuştan kolobom (gözdeki ya da göz çevresindeki normal göz dokusunda doğuştan bir eksiklik olması) rahatsızlığı nedeniyle görme zayıflığı olup soruşturmaya konu olay kapsamında gözüne darbe alması sebebiyle retinada yırtılma ve çok ileri derecede görme kaybı meydana geldiğini, bu nedenle iki kez tıbbi operasyon geçirip tedavi sürecinin devam ettiğini beyan etmiştir.

8. Başsavcılık 22/2/2011 tarihinde sekiz müşteki şüpheli hakkında birbirlerine karşı kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarını işlediklerinden bahisle iddianame düzenlemiştir. Bu kapsamda müşteki şüpheliler A.E.T., İ.S. ve A.K.nın başvurucuyu basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve sol gözünün sürekli olarak görme işlevini yitirmesine neden olacak biçimde yaraladıkları iddia edilmiştir.

9. Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesince (Asliye Ceza Mahkemesi) görülen davanın ilk celsesi 10/5/2011, otuzuncu ve son celsesi ise 25/5/2017 tarihinde gerçekleşmiştir. Başvurucu 10/5/2011 tarihli ilk celsede ifadesini vermiş ve yaralanması nedeniyle şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir. Başvurucuyu yaraladığı iddia edilen müşteki sanık A.E.T. de aynı celsede dinlenmiş, üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiştir. 19/9/2011 tarihli üçüncü celsede diğer müşteki sanık İ.S. savunmasını yaparak başvurucuya vurmadığını ifade etmiştir. Diğer müşteki sanık A.K. ise 7/10/2011 tarihinde Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesince dinlenip kimseye vurmadığını beyan etmiştir. A.K. ayrıca davanın 15/11/2011 tarihli dördüncü celsesinde de savunma yaparak başvurucuya vurmadığını söylemiştir.

10. 22/10/2012 havale tarihi ile yargılama dosyasına giren Görüntü İnceleme Tutanağı'nda, A.K. ile İ.S.nin Gaziantep Üniversitesindeki kavgaya katıldıkları, A.E.T.nin de olay yerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu raporda başvurucuya karşı gerçekleştirilen herhangi bir eylem tarif edilmemiştir.

11. Asliye Ceza Mahkemesi davanın 13/12/2012 tarihli on birinci celsesinde, yaralanma ve görme kaybı ile suça konu olay arasında illiyet bağı olup olmadığının tespiti için başvurucuya ait tüm tedavi evrakının ve raporların Gaizantep Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğüne (Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü) gönderilmesine karar vermiştir. Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü 11/3/2013 tarihli raporunda, yaralanmadan önce başvurucunun sol gözünde kolobom denilen genetik bir hastalık bulunduğunu, görme kaybının hastalık sebebiyle mi yoksa yaralanmaya bağlı olarak mı ortaya çıktığının göz hastalıkları uzmanından sorulması gerektiğini bildirmiştir.

12. Asliye Ceza Mahkemesi yargılamanın 18/6/2013 tarihli on üçüncü celsesinde, Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün raporu doğrultusunda başvurucu hakkında İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulundan (Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu) rapor alınmasına karar vermiştir. Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu 10/3/2014 tarihinde başvurucunun muayene edilmek üzere hazır edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Kurul bizzat başvurucunun muayenesini yaptıktan sonra 15/10/2014 tarihinde bazı belgelerin gönderilmesini istemiştir. Asliye Ceza Mahkemesi talep edilen evrakın temini için kamu kurumları ile yazışmalar yapmış, temin edilen evrakla birlikte yargılamanın 17/4/2015 tarihli on dokuzuncu celsesinde dosyanın Adli Tıp Kurumu İhtisas Kuruluna gönderilmesine karar vermiştir.

13. Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu 5/8/2015 tarihli raporunda, başvurucunun yaşadığı görme kaybının derecesinin var olan hastalığına mı yoksa yaralanmayı mı bağlı olduğuna dair kesin bir tespitte bulunamamıştır. Raporun sonuç kısmı şöyledir:

"Kişi hakkında düzenlenmiş tıbbi belgelerde tanımlanan sol gözdeki retina dekolmanının 9.10.2009 tarihli olayla illiyetinin bulunduğu, ancak kişide bünyesel nitelikli koroid kolobomu bulunduğu, bu tür hastalıklarda görme derecesinin düşük olabileceğinin tıbben bilindiği,Kurulumuzun ilgili yazısı ile istenilmiş olan olay öncesine ait görme derecelerini gösteren bir tıbbi belgenin temin edilemediği anlaşılmaklasol gözdeki görme kaybı derecesininolaya mı bağlı olduğu, kendisinde mevcut hastalığa mı bağlı olduğununayırt edilemediği cihetle; kişide olaya bağlı organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olup olmadığı hususunda mevcut verilerle görüş bildirilemediği..."

14. Asliye Ceza Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu raporunun temin edilmesinden sonra 24/12/2015 tarihli yirmi üçüncü celsede, vekilinin talebi üzerine başvurucunun olay tarihi ve öncesine ait tedavi gördüğü ileri sürülen hastanelere müzekkere yazılmasına ve başvurucunun bu hastanelerde tedavi görüp görmediğinin, görmüş ise bu tedaviye dair tüm hasta tabelalarının gönderilmesinin istenmesine karar vermiştir. Asliye Ceza Mahkemesi yargılamanın 8/3/2016 tarihli yirmi beşinci celsesinde, Trabzon Kamu Hastaneleri Birliğinden ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesinden gelen bilgiler ile birlikte değerlendirilip görme kaybı ile yaralama arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi için dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumu İhtisas Kuruluna gönderilmesine karar vermiştir.

15. Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulunun 30/11/2016 tarihli raporunda, yeni tıbbi belgeler içinde başvurucunun olay öncesine ait göz muayene bulgularını ve görme derecesini içeren tıbbi bir kaydın bulunmaması nedeniyle 5/8/2015 tarihli mütalaaya eklenebilecek bir husus olmadığı bildirilmiştir.

16. Asliye Ceza Mahkemesi yargılamanın 25/5/2017 tarihli otuzuncu celsesinde, başvurucuya karşı işlendiği iddia edilen kasten yaralama suçundan müşteki sanıklar A.E.T., İ.S. ve A.K.nın beraatine karar vermiştir. Karar verilirken tarafların yaralanmaları dikkate alınarak müşteki sanıkların eylemlerinin meşru müdafaa kapsamında kalıp kalmadığı hususunda şüphe bulunduğuna vurgu yapmış ve suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, mahkûmiyetlerine yeterli ve inandırıcı bir delil elde edilemediğini açıklamıştır. Asliye Ceza Mahkemesinin beraat kararı gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Her ne kadar sanıklar [A.E.T., A.K., İ.S.] hakkında Özcan Doğan, [H.T., V.G., F.K.ya] yönelik yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış ise de,sanıkların aşamalarda alınan savunmalarında kendilerine yönelen saldırıya karşı korunmak amacıyla eylemde bulunduklarına, atılı suçu kabul etmediklerine yönelik savunmalarının aksini gösterir, tarafların yaralanmaları dikkate alındığında sanıkların eylemlerinin meşru savunma kapsamında kalıp kalmadığı hususunda mahkemede oluşan şüpheyi giderebilecek, tarafların birbirlerini suçlayıcı beyanları dışında olayın başlangıç aşamasının aydınlatılmasına yeterli, sanıkların üzerine atılı suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, mahkumiyetlerine yeterli ve inandırıcı bir delil elde edilemediği, yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşıldığından sanıkların ayrı ayrı beraatine karar vermek gerekmiştir."

17. Başvurucu vekili 29/5/2017 tarihli istinaf dilekçesiyle beraat kararının bozulmasını talep etmiştir. İstinaf dilekçesinde özetle A.E.T., İ.S. ve A.K.nın başvurucuyu görme yetisini kaybedecek şekilde yaraladığını, 5/8/2015 tarihli rapordaki belirlemelere göre bu durumun sabit olduğunu, ayrıca tanık beyanları ve Görüntü Tutanaklarının da başvurucunun anlatımını doğruladığını iddia etmiştir.

18. İstinaf incelemesi kapsamında Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 18/10/2018 tarihli tensip zaptı ile duruşma açılmasına karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi altı celse boyunca tarafların beyanlarını almak için işlemler yapmış ve 5/3/2020 tarihli altıncı celsede, başvurucuyu kasten yaralama suçu bakımından A.E.T., İ.S. ve A.K. hakkında verilen beraat kararının kaldırılmasına ve anılan suç bakımından kabul edilen sekiz yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğunu açıklayarak kamu davalarının düşürülmesine kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Her ne kadar katılan Özcan'a yönelik olarak sanıklar [A., A. ve İ.] hakkında TCK'nun 86/1, 87/2b-son maddesi gereğince cezalandırılmaları talep edilmiş ise de;katılan Özcan hakkında İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 05/08/2015 tarihli rapor ile diğer raporlara göre sol gözdeki görme kaybı derecesininolaya mı bağlı olduğu, kendisinde mevcut hastalığa mı bağlı olduğunun ayırt edilemediği cihetle; kişide olaya bağlı organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olup olmadığı hususunda mevcut verilerle görüş bildirilemediğinin belirtilmesi nedeniyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince bu durumun sanıklar lehine değerlendirilerek sanıklar [A.; A. ve İ.nin] bu sonuçtan sorumlu tutulamayacakları, yalnızca katılan sanık Özcan'ın BTM ile iyileşmeyecek şekilde yaralanmasından dolayı sanıklar [A., A. ve İ.nin] üzerlerine5237 sayılı TCK'nun 86/1 maddesinin atılı olduğu,

Sanıklar [İ., A. ve A.nın] üzerlerine atılı 5237 sayılı TCK'nun 86/1 maddelerinde hükme bağlanan kasten yaralama suçunda zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK nun 66/1-e maddesi gereğince 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, TCK'nun 67/4 maddesi gereğince uzayan zamanaşımı ile birlikte toplamda 12 yıl olduğu,

Dava konusu olayımızda suç tarihinin 09.10.2009 olduğu, iddianame tarihinin 22.02.2011 olduğu, sanıkların ilk derece mahkemesince mahkeme huzurlarında sorgularının yapılmasının zamanaşımını kesen son işlem olduğu, zamanaşımını kesen son işlem olan sanık [İ.nin] mahkeme huzurunda savunmasının 19.09.2011 tarihinde alındığı, sanık [A.nın] savunmasının mahkeme huzurunda 07.10.2011 tarihinde alındığı, sanık [A.nın] savunmasının mahkeme huzurunda 10.05.2011 tarihinde alındığı, sanık [İ.nin] üzerine atılı TCK'nun 86/1 maddesinde hükme bağlanan kasten yaralama suçunda zamanaşımı süresinin 19.09.2019 tarihinde dolduğu, sanık [A.nın] üzerine atılı TCK'nun 86/1maddesinde hükme bağlanan kasten yaralamasuçunda zamanaşımı süresinin 10.05.2019 tarihinde dolduğu, sanık [A.nın] üzerine atılı TCK nun 86/1maddesinde hükme bağlanan kasten yaralama suçunda zamanaşımı süresinin 07.10.2019 tarihinde dolduğu, anlaşıldığından sanıklar [A., İ., ve A.] hakkında katılan sanık Özcan'a yönelik kasten yaralamasuçundan açılan kamu davalarının TCknun 66/1-e, 67/4, 66/2 maddeleri ve CMK'nun 223/8 maddeleri dava zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle ayrı ayrı düşmesine karar verilmiş..."

19. Başvurucu 27/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kötü Muamele Yasağı Yönünden

20. İlgili hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, §§ 28-30; Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 25, 26.

B. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkı Yönünden

21. Haksız fiillerden doğan borç ilişkilerini düzenleyen 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Sorumluluk" kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:

"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür."

22. 6098 sayılı Kanun'un haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi ise şöyledir:

"Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi

24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu;

i. Gaziantep Üniversitesinde çalışan güvenlik görevlilerine kendisine şiddet uygulanacağını bildirmesine rağmen görevlilerin geç ve yetersiz müdahalesi sebebiyle yaralandığını ileri sürerek yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının,

ii. Yaralanması nedeniyle başlayan yargılamanın olay tarihinden yaklaşık olarak 10 yıl 5 ay sonra sanıklar hakkında verilen düşme kararı ile sona erdiğini belirterek makul sürede yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, yaşam ve maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının,

iii. Tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulunun görme kaybı ile yaralama eylemi arasında illiyet bağı olduğuna dair raporu, Görüntü İnceleme Tutanakları ve diğer delillere göre yaralama neticesinde sol gözünün görme işlevinin yitirildiğinin açık olmasına rağmen hukuki değerlendirmede yanılgıya düşülüp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığının kabulü ile zamanaşımı hükümlerinin değerlendirildiğini vurgulayarak makul sürede yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı, mülkiyet ve yaşam hakları ile maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, başvurunun kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla incelenmesi gerektiği, usul yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmayıp etkili araçların kullanılmasından ibaret olduğu belirtilmiş; yargılama süreci özetlendikten sonra yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını yinelemiştir. Bunun dışında sanıkların eylemi ile yaralanma neticesi arasındaki illiyet bağının var olup olmadığının tespiti bakımından yeterli araştırmanın yapılmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

29. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

...”

30. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

31. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyut ve usul boyutu bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içerir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

32. Başvurucunun Gaziantep Üniversitesi güvenlik görevlilerinin üçüncü kişilerin şiddet içerikli davranışlarına karşı kendisini koruyamadığına ilişkin iddiasının kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden, olayın failleri hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği, delillerin değerlendirilmesinde ve suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek zamanaşımı hükümlerinin uygulandığı yönündeki iddialarının kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Kötü Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Anayasa’nın 17. maddesi devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi de yükler. Bu sebeple bilinen ya da bilinmesi gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için gerekli makul tedbirlerin yetkilerce alınmaması durumunda devletin 17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).

34. Başvurucu, Gaziantep Üniversitesinde çalışan güvenlik görevlilerine kendisine şiddet uygulanacağını bildirmesine rağmen görevlilerin geç ve yetersiz müdahalesi sebebiyle yaralandığını ileri sürmüştür. Buna göre şikâyetin güvenliği sağlama hizmetindeki kusura ilişkin olduğu değerlendirilmiştir.

35. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda başvurucuya güvenliği sağlama hizmetindeki kusurdan kaynaklanan maddi ve manevi zararlarını talep edebileceği bir tazminat davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

36. Dolayısıyla tazminat davası, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup, hem güvenlik hizmetindeki kusurlu kişileri ve kusuru saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek bir yoldur. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine erişilebilir ve etkili olmadığı ileri sürülmeyen tazminat davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır. Bu durumda kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketildiğinden söz edilemeyecektir.

37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Kötü Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının usul boyutunu ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

39. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir boyutunu oluşturan usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

40. Buna göre bireyin hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının olması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

41. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türü, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespit edilmelidir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 112).

42. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamunun güveninin sürdürülmesi için yetkililerin soruşturmayı azami bir hız ve özenle yürütmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

43. Mahkemelerin yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir kılmak amacıyla kovuşturmaları kısa sürede sonlandırması, özellikle işkence ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Başvurucu, delillerin değerlendirilmesinde ve suçun nitelendirilmesine ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması ile uygulanmasında yanılgıya düşülmesi suretiyle davanın düşmesine karar verildiğini ileri sürmüştür.

45. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulunun 5/8/2015 tarihli raporu ile diğer raporları değerlendirmiş; başvurucunun sol gözündeki görme kaybı derecesinin olaya mı yoksa mevcut hastalığa mı bağlı olduğunun ayırt edilemediğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi "Şüpheden sanık yararlanır." ilkesine vurgu yaparak başvurucunun yalnızca basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek şekilde yaralandığını kabul etmiştir. Buna göre yargı makamının delilin değerlendirilmesi ve suçun nitelendirilmesi bakımından ortaya koyduğu değerlendirmede açık bir keyfîlik bulunduğu söylenemez.

46. Başvurucu, yaralanması neticesinde başlayan yargılamanın olay tarihinden yaklaşık olarak 10 yıl 5 ay sonra sanıklar hakkında verilen düşme kararı ile sona erdiğinden yakınmıştır. Bu iddia bakımından yapılan incelemede Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmanın 1 yıl 4 ay 13 gün sürdüğü tespit edilmiştir (bkz. §§ 6-8). Sekiz müşteki şüpheli hakkında soruşturma yürütüldüğü dikkate alındığında bu süre makul görülebilirse de Asliye Ceza Mahkemesi otuz celse boyunca devam eden yargılamayı yaklaşık 6 yıl 2 ayda sonuçlandırabilmiştir (bkz. § 9). Hâlbuki Asliye Ceza Mahkemesi davanın açılmasından yaklaşık 7 ay sonra başvurucunun ve başvuruyu yaraladığı iddia edilenlerin beyan ve savunmalarını tespit etmiştir (bkz. § 9). Buna rağmen yargılamanın başvurucunun yaralanmasının niteliğini tespit edebilecek adli raporun teminini sağlamak için uzadığı değerlendirilmiştir (bkz. §§ 11, 15).

47. Asliye Ceza Mahkemesi yaralamanın niteliği ile ilgili adli raporun temini için ilk işlemi on birinci celsede yapmıştır. Bununla birlikte yeterli bilgi ve belge toplanmaması ya da etkili olmayacak evrak ile rapor düzenlenmesinin istenmesi gibi nedenlerle yargılama süresinin uzadığı anlaşılmakla başvurucunun bu hususta bir kusuru olmadığı kabul edilmiştir. Kaldı ki Asliye Ceza Mahkemesi adli raporun temini için uzun süre bekledikten sonra rapordaki tespitlerden bağımsız olarak sanıkların meşru müdafaa kapsamında hareket etmediğine dair şüphe oluştuğuna vurgu yapmış ve beraatlerine karar vermiştir (bkz. § 16).

48. Beraat hükmünü kaldıran Bölge Adliye Mahkemesi de istinaf dilekçesinin sunulduğu tarihten yaklaşık 2 yıl 10 ay sonra başvurucuyu yaraladıkları iddia edilen sanıklar hakkındaki davaların düşürülmesine karar vermiştir (bkz. § 18).

49. Buna göre muhakeme usulü, iki dereceli yargılama sürecinde şikâyetin yapıldığı tarihten 10 yıl 4 ay 26 gün sonra yani 5/3/2020 tarihinde zamanaşımı nedeniyle son bulmuştur. Mahkemelerin hesap verilebilirliği sağlamak, yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir kılmak amacıyla fiziksel bütünlüğe yönelik saldırılardan dolayı suçlanan kişilere ilişkin yargılamaları ivedilikle sonlandırması gerekirken somut olayda davanın zamanaşımına uğradığı görülmektedir.

50. Sonuç olarak başvurucunun maruz kaldığı ve Bölge Adliye Mahkemesinin sabit gördüğü eylemin sorumluları, mutlak bir cezasızlık nedeni olan dava zamanaşımı süresinden yararlanmıştır. Bu kapsamda Asliye Ceza Mahkemesi önündeki süreçte kayda değer bir gecikme olduğu, bu gecikmenin makul nedene dayanmayıp başvurucunun kusurundan da kaynaklanmadığı, sanıkların cezasız kalmasına engel olacak ivedilikte hareket edilmediği ve ceza muhakemesinin etkisiz olmasına sebebiyet verildiği belirlenmiştir.

51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

52. Başvurucu, sanıklar hakkındaki ceza davasının düşmesine karar verilmesi nedeniyle tazminat davası açma hakkının kaybolduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

53. Başvurucu, ceza davasının zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle düşmesi nedeniyle tazminat davası açma hakkının kaybolduğunu ileri sürerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun ceza davasının mahkûmiyet kararı ile sonuçlanmaması nedeniyle, üçüncü kişilerin fiziksel saldırı niteliğindeki eylemlerinden dolayı ortaya çıkan zararının giderilmesi amacıyla açacağı tazminat davası başarıya ulaşamayacağından ve böylece etkisiz bir yol hâline geldiğinden yakındığı değerlendirilmiştir. Başvurucunun bu şikâyeti Anayasa'nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesi kapsamında görülmüştür.

54. 6098 sayılı Kanun'un “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesine göre kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Aynı Kanun'un 74. maddesinde, hukuk hâkiminin zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücü bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı olmayıp ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır.

55. Yargıtay, ceza mahkemesince verilen beraat kararının kusur ve derecesi, zarar tutarı, illiyet gibi esaslarının hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama olmadığını ancak maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesinin kararının taraflar yönünden kesin delil niteliği taşıdığını kabul etmiştir (Yargıtay kararları için bkz. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19/12/2022 tarihli ve E.2022/8032, K.2022/9578; 25/11/2021 tarihli ve E.2021/1002, K.2021/12099; 1/6/2020 tarihli ve E.2020/559, K.2020/2465; Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 4/10/2022 tarihli ve E.2022/2827, K.2022/6380; 2/6/2022 tarihli ve E.2022/932, K.2022/4442). Dolayısıyla fiziksel saldırı niteliğindeki eylemlerden dolayı ortaya çıkan zararın giderilmesinin sağlanması bakımından tazminat davası yolu, kural olarak ceza yargılaması sonucunda verilen karardan bağımsız olarak hem teoride hem de pratikte etkili bir yoldur.

56. Somut olayda Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucunun müşteki sanıklar A.E.T., İ.S. ve A.K.nın eylemleri sonucu yaralandığını kabul etmiş; bununla birlikte suça konu eylemin meşru müdafaa kapsamında kalıp kalmadığı hususunda şüphe olduğunu vurgulamış ve beraat kararı vermiştir. İstinaf incelemesi kapsamında Bölge Adliye Mahkemesi A.E.T., İ.S. ve A.K. hakkında verilen beraat kararının kaldırılmasına, anılan suç bakımından kabul edilen sekiz yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğunu açıklayarak kamu davalarının düşürülmesine kesin olarak karar vermiştir (bkz. §§ 16, 18).

57. Başvurucu, ceza soruşturması sürecinde kendisini yaraladığını iddia ettiği kişilerin kimlik bilgilerinden haberdar olmuştur. Ceza yargılaması süresince tarafların iddia ve savunmaları alınmış, bilirkişi ve sağlık raporları temin edilmiştir. Başvurucu, kimlik bilgileri tespit edilen ve kendisini yaraladığını iddia ettiği kişilere karşı tazminat davası açmasını engelleyen bir durumdan şikâyet etmemektedir. Bölge Adliye Mahkemesinin tespit ettiği bağlayıcı maddi vakıanın tazminat davası açılmasına ya da açılan davanın reddedilmesine neden olacağı da söylenemez. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesine karar vermesi, tazminat davasının başarıya ulaşamayacağı ve etkisiz bir yol hâline geldiği sonucunu doğurmamaktadır.

58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

59. Başvurucu, ihlalin tespiti yanında 500.000 TL maddi tazminat ile 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

60. Kötü muamele yasağının usul boyutlarının ihlali yargılama makamlarının ihmalinden ileri gelmiştir. Bu durumda kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Ne var ki başvuruya konu yargılamada dava zamanaşımı süresinin dolmasına bağlı olarak düşme kararı verilmesi nedeniyle kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkün değildir.

61. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kötü muamele yasağı ile bağlantılı olarak ileri sürülen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 18.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesi ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.